Elindeki DNA Delilini Avukatların Başvurularına Rağmen 10 Yıl Bulamayan New York Emniyet Müdürlüğü'ne, Delilin Bulunması ve Aklanma Sonrası Jüriden 18 Milyon USD Tazminat: Polisin Her Delil Kaybetmesi İhlal Olmasa da Ceza Usul Mevzuatındaki DNA Delil Saklama Kurallarını Sürekli Hiçe Saymak Keyfiyet ve Anayasal İhlal (Jüri Kararını Onayan ABD Federal Temyiz Mahkemesi)

1984'te bir genç bir kadını New York'un Bronx bölgesinde darp ettiği, sonrasında tecavüz ederek soyduğu suçlaması sonrası 1985 yılında mahkum olarak hapse giren Newton, 1988'de avukatları yoluyla suç mahalinden tecavüz sonrası toplanan saç, kıl ve diğer delillerden oluşan ancak 1984 yılında DNA teknolojisinin henüz tam gelişmiş olmaması nedeniyle DNA incelemesine tabi tutulmamış olan 'tecavüz delil paketi'nin incelenmesini istemiş.  New York Eyalet Ceza Usul Kanunu'nun mahkumiyet sonrası dosyanın yeniden açılması ve aklanmaları düzenleyen genel prosedürlerine uygun bulunan istem sonrası, Newton'un kendi uzmanları gözetiminde yapılan incelemede, tıbbi bilirkişi eldeki dellilerde sperm bulunmadığı sonucuna varmış.  

1994 yılında New York Ceza Usul mevzuatındaki bir değişiklikle, mahkumiyet sonrası DNA bulunduran delillerin adli tıpça incelenmesi düzenlenmiş.  Yeni mevzuat kapsamında Newton yeniden başvuru yapmış.  Ancak savcılık 1988'deki inceleme sonrası delil paketinin kendilerine iade edilmediğini ve delillerin kaybolduğunu söylemiş ve mahkeme inceleme istemini bu nedenle reddetmiş.  1995'te Newton ABD'de hapishanede tutulan kişilerin salıverilmeleri için kullanabildikleri 'habeas corpus' prosedürü altında masum olduğu iddisı ile bir dava açmış.  Savcılık yine delillerin bulunamadığını belirterek istemin reddini istemiş.  Savcılık yanıtının parçası olarak, polis teşkilatındaki bir yetkilinin delil paketine ait kaydın da bulunamadığı ve bu nedenle delilin yok edilmiş olabileceği şeklindeki beyanını paylaşmış.  Newton'un habeas corpus başvurusu reddedilmiş.

2005 yılında Newton'un avukatları, Bronx Bölgesi Savcılığı Cinsel Suçlar Birimi'nden delil paketini tekrar araştırmalarını istemiş.  Bu sefer savcı paketin kaydını bulmuş ve delil paketinin kendisi de Eşyalardan Sorumlu Kalem ve ofisinin yönetimindeki bir depoda ortaya çıkarılmış.  Delil paketindeki delillerde yapılan inceleme sonucu Newton aklanmış. Yaklaşık 25 yıl hapiste kalan Newton, Anayasal İhlal üzeinden New York Şehri'ne karşı açtığı tazminat davasını kazanmış ve jüri 18 Milyon USD tazminata hükmetmiş.  Savcılığın itirazı sonrası birinci derece mahkemesi jüri kararını bozmuş.  Ancak temyizde Newton kazanmış ve geçtiğimiz haftalarda kararını açıklayan İkinci Bölgle Federal Temyiz Mahkemesi, Anayasa'nın Keyfiyeti yasaklayan ve idarede kanunilik ilkesini düzenleyen maddesinin ihlal ediliğine hükmederek 18 Milyon USD tazminatı onamış.

İkinci Bölge Federal Temyiz Mahkemesi, Newton'un tazminat davasına konu ettiği adil yargılanma, kanuna uyguna aranma, etkin savunulma ve adalete erişim haklarına değil, idarede keyfiyet yasağı ve kanunilik ilkelerine odaklanıyor.  Mahkeme, aklayıcı nitelikteki yeni delilin incelenmemesi, DNA delilinin yok olması ya da yok edilmesi, veya DNA delillerinin saklanmasına dair hiçbir düzenleme olmayan durumlarda polisin DNA delilini kaybetmesinin ABD Anayasası düzeyinde bir temel hak ihlali olup olmadığına bu dava karar vermeye gerek duymuyor.  Hatta mahkeme polisin her tür delil kaybolma olayında Anayasa'yı ihlal etmediğini belirtiyor.  Mahkeme esasen delillere dair mevcut mevzuatın düzgün uygulanmamış olmasına ve bunun sonucu olarak da var olan bir delilin bulamamalarına odaklanıyor:

Federal Temyiz Mahkemesi'ne göre, eyalet mevzuatının DNA'yı mahkumiyet sonrası bir ceza dosyasının açılmasını sağlayabilecek bir delil haline getirmesiyle, DNA delilini inceletme hakkı kişinin hürriyetine dair ve kanunca tanımlanmış bir hakka dönüşüyor.  Bu, DNA delilinin incelenmesini New Yorklu mahkumlar için Anayasal bir denetimin konusu haline getiriyor.  Anayasa gereği bu hakkın ancak uygun prosedürle ve keyfi olmayan yöntemlerle kısıtlanabileceğini söyleyen Federal Mahkeme, New York Ceza Usul kurallarınca da savcılığın ne gibi kanıtların bulunduğunu sanığa bildirmesi, bunların hangilerinin incelemeye açık olduğunu belirtmesi, eğer daha önce varolan bir delil artık bulunamıyorsa bunu belirtmesi ve delilin yeriyle ilgili mevcut en son bilgiyi paylaşması gerektiğini hatırlatıyor.

New York mevzuatının DNA delilin korunması, saklanması ve yönetimi için yeterli bir yapı oluşturduğunu söyleyen Federal Mahkeme, bundan sonrasında Emniyetin bu çerçeve bağlamında delilleri belli bir standartta, keyfitetten uzak bir şekilde saklaması ve yönetmesi gerektiğini belirtiyor.  Temyizde New York adına savunma yapan avukatlar, şehrin tazminatla cezalandırılabilmesi için şikayet edilen delil yönetim ve dokümantasyon sistemiyle ilgili sorunlu uygulamanın münferit olmaması ve yaygın bir uygulamanın parçası olduğunun gösterilmesi gerektiğini söylemiş.  Savcılığın 1988 öncesi mahkumiyet dosyalarına dair yaptığı eşya ve delil istemlerinin sadece yüzde 20sinin karşılanabildiğini söyleyen Temyiz Mahkemesi, sorunlu uygulamaların yaygın ve tekrar eder nitelikte olduğu sonucuna varıyor: Mahkemeye göre eşyalardan sorumlu kalemin güvenilir bir muhafaza ve takip sistemi yok, New York şehri aklayıcı delillere dair eyalet mevzuatının gerektirdiği yetkinlikte delilleri izlemiyor ve ortaya anayasal anlamda tamamen yetersiz ve yaygın bir idari gelenek çıkıyor.

KAYNAK:  Ilann M Maazel, New York Law Journal, 20 March 2015 'Liability Questions Where DNA Evidence Was Lost and Found' (www.newyorklawjournal.com)