ONALTINCI MADDE (ANAYASA MAHKEMESiNiN KURULUŞUYLA İLGİLİ ANAYASANIN 16. MADDESİNDE DEĞİŞİKLİK)

 

Öngörülen düzenleme ile Anayasa Mahkemesinde (A) yedek üyelik kaldırılmakta; (B) mahkeme 11 asıl ve 4 yedek üye yerine 17 üyeden kurulmakta; (C) alt yaş sınırı olmayan yüksek yargı ve sayıştaydan seçilenler dışında üyelik yaşı için alt sınır 40’dan 45’e çıkmakta; (D) meslek ve kurumlarına göre seçilme koşulları (i) Yargıtay Üyeleri için kurumca aday gösterilenler arasından Cumhurbaşkanınca 2 asıl ve 2 yedek yerine 3 üye; (ii) Danıştay Üyeleri için kurumca aday gösterilenler arasından Cumhurbaşkanınca 2 asıl ve 1 yedek yerine 2 üye; (iii) Sayıştay Üyeleri için kurumca aday gösterilenler arasından Cumhurbaşkanınca 1 üye yerine TBMM’ce 2 üye; (iv) öğretim üyeleri için YÖK tarafından aday gösterilenler arasından Cumhurbaşkanınca, alanı ve ünvanı belirtilmeyen 1 üye yerine, en az ikisi hukukçu olmak üzere siyasal bilgiler, hukuk veya iktisat alanlarından olması gereken doçent veya profesör 3 üye; (v) üst kademe yöneticileri, avukatlar, birinci sınıf hakim ve savcılar ve Anayasa Mahkemesi raportörleri durumunda, hakim, savcı ve raportörlerin aday olamaması ve ‘yükseköğrenim görmüş veya öğrenim kurumlarında en az 15 yıl öğretim üyeliği veya kamu hizmetinde en az 15 yıl fiilen çalışmış veya en az 15 yıl avukatlık yapmış olmak’ koşulu taşıyanlar arasından Cumhurbaşkanınca 3 asıl 1 yedek üye yerine, hakim ve savcılar durumunda 20 yıl çalışmış, raportörler için 5 yıl raportörlük yapmış, avukatlar için 20 yıl avukatlık, üst kademe yöneticileri için yükseköğrenim görmüş ve 20 yıl kamu hizmeti yapmış olanlar arasından, Cumhurbaşkanınca 4 üye, ve Baro Başkanlarınca aday gösterilecek avukatlar arasından TBMM’ce seçilecek 1 avukat üye, olarak değişmekte, ve (iv) Yüksek Askeri Yargı Üyelerinin durumunda değişiklik olmamaktadır.

 

5982 Sayılı Kanunun Onaltıncı Maddesinin Halkoyuna Sunulan Metni

 

MADDE 16- Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 146 ncı maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

 

MADDE 146 – Anayasa Mahkemesi onyedi üyeden kurulur.

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi; iki üyeyi Sayıştay Genel Kurulunun kendi başkan ve üyeleri arasından, her boş yer için gösterecekleri üçer aday içinden, bir üyeyi ise baro başkanlarının serbest avukatlar arasından gösterecekleri üç aday içinden yapacağı gizli oylamayla seçer. Türkiye Büyük Millet Meclisinde yapılacak bu seçimde, her boş üyelik için ilk oylamada üye tam sayısının üçte iki ve ikinci oylamada üye tam sayısının salt çoğunluğu aranır. İkinci oylamada salt çoğunluk sağlanamazsa, bu oylamada en çok oy alan iki aday için üçüncü oylama yapılır; üçüncü oylamada en fazla oy alan aday üye seçilmiş olur.

 

Cumhurbaşkanı; üç üyeyi Yargıtay, iki üyeyi Danıştay, bir üyeyi Askerî Yargıtay, bir üyeyi Askerî Yüksek İdare Mahkemesi genel kurullarınca kendi başkan ve üyeleri arasından her boş yer için gösterecekleri üçer aday içinden; en az ikisi hukukçu olmak üzere üç üyeyi Yükseköğretim Kurulunun kendi üyesi olmayan yükseköğretim kurumlarının hukuk, iktisat ve siyasal bilimler dallarında görev yapan öğretim üyeleri arasından göstereceği üçer aday içinden; dört üyeyi üst kademe yöneticileri, serbest avukatlar, birinci sınıf hâkim ve savcılar ile en az beş yıl raportörlük yapmış Anayasa Mahkemesi raportörleri arasından seçer.

 

 Yargıtay, Danıştay, Askerî Yargıtay, Askerî Yüksek İdare Mahkemesi ve Sayıştay genel kurulları ile Yükseköğretim Kurulundan Anayasa Mahkemesi üyeliğine aday göstermek için yapılacak seçimlerde, her boş üyelik için, bir üye ancak bir aday için oy kullanabilir;(**) en fazla oy alan üç kişi aday gösterilmiş sayılır. Baro başkanlarının serbest avukatlar arasından gösterecekleri üç aday için yapılacak seçimde de her bir baro başkanı ancak bir aday için oy kullanabilir ve en fazla oy alan üç kişi aday gösterilmiş sayılır.

 

Anayasa Mahkemesine üye seçilebilmek için, kırkbeş yaşın doldurulmuş olması kaydıyla; yükseköğretim kurumları öğretim üyelerinin profesör veya doçent unvanını kazanmış, avukatların en az yirmi yıl fiilen avukatlık yapmış, üst kademe yöneticilerinin yükseköğrenim görmüş ve en az yirmi yıl kamu hizmetinde fiilen çalışmış, birinci sınıf hâkim ve savcıların adaylık dahil en az yirmi yıl çalışmış olması şarttır.

 

 Anayasa Mahkemesi üyeleri arasından gizli oyla ve üye tam sayısının salt çoğunluğu ile dört yıl için bir Başkan ve iki başkanvekili seçilir. Süresi bitenler yeniden seçilebilirler.

 

Anayasa Mahkemesi üyeleri aslî görevleri dışında resmi veya özel hiçbir görev alamazlar.

 

Not(*): Teklif edilen, siyasi partilerle ilgili 8. madde referandum paketinden çıkarıldığından, teklif metninin aslında “Madde 17” olarak yer alan bu hüküm, kanun metninde “Madde 16” olarak teselsül ettirilmiş ve böylece kanunlaşmıştır. Ancak teselsülle ilgili uygulama genel kurul görüşmeleri sonrasına bırakıldığından, Genel Kurul’da maddelerin görüşülmesine teklif metnindeki sıralamaya göre devam edilmiştir.

 

Not(**): YSK,  2 ağustos 2010 tarih ve 522 sayılı kararında "Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında 5982 sayılı Kanunun, Anayasa Mahkemesi’nin 07.07.2010 gün ve 49-87 sayılı kısmi iptal kararı sonrasındaki haliyle halkoyuna sunulmasına" karar vermiştir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi kararı ile iptal edilen kısımlar üstü çizili olarak gösterilmiştir.

 

___________________________________________________________________________

İçerik [GizleGöster]

1 Onaltıncı Maddenin TBMM Anayasa Komisyonu Aşaması (Komisyonda Teklif Metni Değişmiştir)

          1.1 Onaltıncı Maddenin Komisyona Gelen Teklif Metni ve Bu Metinle Komisyonun TBMM Genel Kurulu’na Sunduğu Metnin Karşılaştırması

          1.2 Onaltıncı Maddenin Madde gerekçesi

1.3 Onaltıncı Madde Hakkında Komisyonda Yürüyen Tartışmanın Komisyon Raporundaki Özeti

2 Onaltıncı Madde Hakkında TBMM Genel Kurulunda Gruplar Adına Yapılan Konuşmalar

2.1 Onaltıncı Madde Hakkında CHP Grubu Adına Şahin Mengü (Manisa)

2.2 Onaltıncı Madde Hakkında MHP Grubu Adına Faruk Bal (Konya)

2.3 Onaltıncı Madde Hakkında BDP Grubu Adına Hamit Geylani (Hakkâri)

2.4 Onaltıncı Madde Hakkında AKP Grubu Adına Ahmet İyimaya (Ankara)

2.5 Onaltıncı Madde Hakkında Anayasa Komisyonu Başkanı Burhan Kuzu (İstanbul)

3 TBMM Genel Kurulu’nda Onaltıncı Maddeyle İlgili Verilen Değişiklik Önergeleri, Oylamalar ve Komisyonca Sunulan Metnin Kabulü

3.1 Onaltıncı Madde için Birinci Turda Verilen Önergeler (Tümü Reddedilmiştir – 25 Nisan 2010)

3.2 Onaltıncı Maddeye İlişkin Birinci Tur Gizli Oylama Sonucu

3.3 Onaltıncı Madde için İkinci Turda Verilen Önergeler (Tümü Reddedilmiştir - 4 Mayıs 2010)

3.4 Onaltıncı Maddeye İlişkin İkinci Tur Gizli Oylama Sonucu (Teklif Metninin Komisyon Tarafından Değiştirilmiş Hali Kabul Edilmiştir)

4 Onaltıncı Maddeye İlişkin Anayasa Mahkemesi Aşaması (K.T: 07.07.2010, E:2010/49, K:2010/87 Sayılı Anayasa Mahkemesi Kararından)

4.1 Onaltıncı Maddeye İlişkin İptal ve Yürürlüğün Durdurulması İsteminin Gerekçesi

4.2 Onaltıncı Maddeye İlişkin Anayasa Mahkemesince Yapılan İnceleme

4.3 Onaltıncı Maddeye İlişkin Anayasa Mahkemesinin Kararı (İstem Kısmen Kabul Edilmiştir)

4.4 Onaltıncı Maddeye İlşkin Anayasa Mahkemesi Kararında Geçen Karşıoylar

 

1 Onaltıncı Maddenin TBMM Anayasa Komisyonu Aşaması (Komisyonda Teklif Metni Değişmiştir)

 

1.1 Onaltıncı Maddenin Komisyona Gelen Teklif Metni ve Bu Metinle Komisyonun TBMM Genel Kurulu’na Sunduğu Metnin Karşılaştırması

 

Komisyona gelen teklif metni;

 

MADDE 17- Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 146 ncı maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

 

“MADDE 146 – Anayasa Mahkemesi onyedi üyeden kurulur.

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi; iki üyeyi Sayıştay Genel Kurulunun kendi başkan ve üyeleri arasından, her boş yer için gösterecekleri üçer aday içinden, bir üyeyi ise baro başkanlarının serbest avukatlar arasından gösterecekleri üç aday içinden yapacağı gizli oylamayla seçer. Türkiye Büyük Millet Meclisinde yapılacak bu seçimde, her boş üyelik için ilk oylamada üye tam sayısının üçte iki ve ikinci oylamada üye tam sayısının salt çoğunluğu aranır. İkinci oylamada salt çoğunluk sağlanamazsa, bu oylamada en çok oy alan iki aday için üçüncü oylama yapılır; üçüncü oylamada en fazla oy alan aday üye seçilmiş olur.

 

Cumhurbaşkanı; üç üyeyi Yargıtay, iki üyeyi Danıştay, bir üyeyi Askerî Yargıtay, bir üyeyi Askerî Yüksek İdare Mahkemesi genel kurullarınca kendi başkan ve üyeleri arasından her boş yer için gösterecekleri üçer aday içinden; üç üyeyi Yükseköğretim Kurulunun kendi üyesi olmayan yükseköğretim kurumlarının hukuk, iktisat ve siyasal bilimler dallarında görev yapan öğretim üyeleri arasından göstereceği üçer aday içinden; dört üyeyi üst kademe yöneticileri, serbest avukatlar, birinci sınıf hâkim ve savcılar ile Anayasa Mahkemesi raportörleri arasından seçer.

 

Yargıtay, Danıştay, Askerî Yargıtay, Askerî Yüksek İdare Mahkemesi ve Sayıştay genel kurullarından, Anayasa Mahkemesi üyeliğine aday göstermek için yapılacak seçimlerde, her boş üyelik için, bir üye ancak bir aday için oy kullanabilir; en fazla oy alan üç kişi aday gösterilmiş sayılır. Baro başkanlarının serbest avukatlar arasından gösterecekleri üç aday için yapılacak seçimde de her bir baro başkanı ancak bir aday için oy kullanabilir ve en fazla oy alan üç kişi aday gösterilmiş sayılır.

 

Anayasa Mahkemesine üye seçilebilmek için, kırkbeş yaşın doldurulmuş olması kaydıyla; yükseköğretim kurumları öğretim üyelerinin profesör veya doçent unvanını kazanmış, avukatların en az yirmi yıl fiilen avukatlık yapmış, üst kademe yöneticilerinin yüksek-öğrenim görmüş ve en az yirmi yıl kamu hizmetinde fiilen çalışmış, birinci sınıf hâkim ve savcıların adaylık dahil en az yirmi yıl çalışmış olması şarttır.

 

Anayasa Mahkemesi üyeleri arasından gizli oyla ve üye tam sayısının salt çoğunluğu ile dört yıl için bir Başkan ve iki başkanvekili seçilir. Süresi bitenler yeniden seçilebilirler. Anayasa Mahkemesi üyeleri aslî görevleri dışında resmi veya özel hiçbir görev alamazlar.”

 

iken, Komisyon maddeyi aşağıdaki şekilde değiştirmiştir:

 

MADDE 17- Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 146 ncı maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

 

MADDE 146- Anayasa Mahkemesi onyedi üyeden kurulur.

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi; iki üyeyi Sayıştay Genel Kurulunun kendi başkan ve üyeleri arasından, her boş yer için gösterecekleri üçer aday içinden, bir üyeyi ise baro başkanlarının serbest avukatlar arasından gösterecekleri üç aday içinden yapacağı gizli oylamayla seçer. Türkiye Büyük Millet Meclisinde yapılacak bu seçimde, her boş üyelik için ilk oylamada üye tam sayısının üçte iki ve ikinci oylamada üye tam sayısının salt çoğunluğu aranır. İkinci oylamada salt çoğunluk sağlanamazsa, bu oylamada en çok oy alan iki aday için üçüncü oylama yapılır; üçüncü oylamada en fazla oy alan aday üye seçilmiş olur.

 

Cumhurbaşkanı; üç üyeyi Yargıtay, iki üyeyi Danıştay, bir üyeyi Askerî Yargıtay, bir üyeyi Askerî Yüksek İdare Mahkemesi genel kurullarınca kendi başkan ve üyeleri arasından her boş yer için gösterecekleri üçer aday içinden; en az ikisi hukukçu olmak üzere üç üyeyi Yükseköğretim Kurulunun kendi üyesi olmayan yükseköğretim kurumlarının hukuk, iktisat ve siyasal bilimler dallarında görev yapan öğretim üyeleri arasından göstereceği üçer aday içinden; dört üyeyi üst kademe yöneticileri, serbest avukatlar, birinci sınıf hâkim ve savcılar ile en az beş yıl raportörlük yapmış Anayasa Mahkemesi raportörleri arasından seçer.

 

Yargıtay, Danıştay, Askerî Yargıtay, Askerî Yüksek İdare Mahkemesi ve Sayıştay genel kurulları ile Yükseköğretim Kurulundan Anayasa Mahkemesi üyeliğine aday göstermek için yapılacak seçimlerde, her boş üyelik için, bir üye ancak bir aday için oy kullanabilir; en fazla oy alan üç kişi aday gösterilmiş sayılır. Baro başkanlarının serbest avukatlar arasından gösterecekleri üç aday için yapılacak seçimde de her bir baro başkanı ancak bir aday için oy kullanabilir ve en fazla oy alan üç kişi aday gösterilmiş sayılır. Anayasa Mahkemesine üye seçilebilmek için, kırkbeş yaşın doldurulmuş olması kaydıyla; yükseköğretim kurumları öğretim üyelerinin profesör veya doçent unvanını kazanmış, avukatların en az yirmi yıl fiilen avukatlık yapmış, üst kademe yöneticilerinin yükseköğrenim görmüş ve en az yirmi yıl kamu hizmetinde fiilen çalışmış, birinci sınıf hâkim ve savcıların adaylık dahil en az yirmi yıl çalışmış olması şarttır.

 

Anayasa Mahkemesi üyeleri arasından gizli oyla ve üye tam sayısının salt çoğunluğu ile dört yıl için bir Başkan ve iki başkanvekili seçilir. Süresi bitenler yeniden seçilebilirler. Anayasa Mahkemesi üyeleri aslî görevleri dışında resmi veya özel hiçbir görev alamazlar.”

 

1.2 Onaltıncı Maddenin Madde gerekçesi

 

Madde 17- Maddeyle, Anayasa Mahkemesinin kuruluşunda değişiklik yapılmaktadır.

 

Mevcut düzenlemeye göre, Anayasa Mahkemesinin onbir asıl ve dört yedek üyesi bulunmakta ve Mahkeme tek kurul şeklinde çalışmaktadır. Üyeler altmışbeş yaşına kadar görevlerine devam edebilmekte ve üyelerin tamamı tek bir merci (Cumhurbaşkanı) tarafından seçilmektedir.

 

Anayasa Mahkemesi, kanunların, kanun hükmünde kararnamelerin ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün, Anayasaya uygunluğunu esas ve şekil yönünden incelemek, Anayasa değişikliklerini ise şekil yönünden denetlemekle görevlidir. Bundan başka Mahkeme, Anayasada gösterilen diğer görevler ile Yüce Divan görevini de yapmaktadır. Sayılan bu görevler nedeniyle Mahkeme önemli bir iş yükü altındadır.

 

Öte yandan ülkemiz aleyhine, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine her yıl binlerce başvuru yapılmaktadır. Bu başvuruların iç hukuk yollarında çözüme bağlanması amacıyla bireysel başvuru hakkının getirilmesi öngörülmektedir. Bu hak doğrultusunda yapılacak insan hakları ihlâl başvurularının da incelenmesi ve karara bağlanması, Anayasa Mahkemesince gerçekleştirilecektir. Mevcut görevlerinin yanında, bireysel başvuruyla ilgili görevini de yerine getirebilmesi için Mahkemenin yapısında değişiklik yapılması kaçınılmaz hale gelmiştir.

 

Maddede değişiklik yapılırken, 2003  yılında Anayasa Mahkemesi tarafından hazırlanan taslak başta olmak üzere, değişik kişi, kurum, parti ya da sivil toplum kuruluşları tarafından hazırlanmış olan taslaklar da gözetilmiştir.

 

Tüm bu veriler göz önüne alınmak suretiyle, Anayasa Mahkemesinin yapısı değiştirilmekte ve üye sayısı artırılmaktadır. Halen onbir asıl ve dört yedek olan üye sayısı onyediye yükseltilmekte, yedek üyelik statüsüne son verilmekte ve mevcut yedek üyelerin asıl üye statüsüne geçmeleri öngörülmektedir. Üyelerin geldikleri alanlar çeşitlendirilmektedir.

 

Öte yandan, mukayeseli hukuka bakıldığında, parlamentoların anayasa mahkemelerine üye seçmesinin neredeyse ortak bir uygulama olduğu görülmektedir. Örneğin; Almanya, İsviçre, Macaristan, Polonya, Portekiz, Makedonya, Litvanya ve Hırvatistan’da anayasa mahkemesi üyeleri yasama organı tarafından seçilmekteyken, Avusturya, Belçika, Bulgaristan, İtalya, Romanya, İspanya ve Amerika Birleşik Devletleri’nde anayasa mahkemesi üyelerinin seçilmesi yetkisi, yasama, yargı, hükümet ve devlet başkanı arasında paylaşılmaktadır. Fransa’da ise Anayasa Mahkemesi üyelerinin seçilmesi yetkisi Devlet Başkanı, Meclis Başkanı ve Senato Başkanına ait bulunmaktadır. Mukayeseli hukukun ortak uygulaması dikkate alınarak, Türkiye Büyük Millet Meclisinin de

Anayasa Mahkemesine üye seçebilmesine imkan tanınmaktadır. Türkiye Büyük Millet Meclisi, iki üyeyi Sayıştay başkan ve üyeleri arasından Sayıştay Genel Kurulunca, her boş üyelik için gösterecekleri üçer aday içinden, bir üyeyi de serbest avukatlar arasından, baro başkanlarının göstereceği üç aday içinden seçecektir. Türkiye Büyük Millet Meclisinin yapacağı seçimlerde, uzlaşmayla seçim yapılması amacıyla, öncelikle nitelikli oy çokluğu aranacaktır. Nitelikli çoğunluğun sağlanamaması halinde, üye tamsayısının salt çoğunluğunun aranması, salt çoğunluğun sağlanamaması halinde ise ikinci oylamada en fazla oy alan iki adayın katılımı ile yapılacak üçüncü

oylamada en fazla oy alan adayın Mahkeme üyesi seçilmesi ilkesi benimsenmiştir. Cumhurbaşkanı, mevcut düzenlemeye göre onbir asıl ve dört yedek olmak üzere onbeş üyenin hepsini seçerken, getirilen yeni düzenlemede, bu sayı ondörde indirilmektedir. Cumhurbaşkanı, Mahkeme üyelerinden dördünü, üst kademe yöneticileri, serbest avukatlar, birinci sınıf hakim ve savcılar ile Anayasa Mahkemesi raportörleri arasından doğrudan seçecektir. Diğer üyeleri ise, Cumhurbaşkanı, mevcut düzenlemede olduğu gibi, Yargıtay, Danıştay, Askeri Yargıtay, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi ve Yükseköğretim Kurulu tarafından her boş üyelik için gösterilecek üçer aday içinden seçecektir.

 

Anayasanın 104 üncü maddesinin ikinci fıkrasının (c) bendinde, Cumhurbaşkanının yargı ile ilgili yapacağı görev ve kullanacağı yetkiler sayılırken, Anayasa Mahkemesi üyelerini seçmek görev ve yetkisine de yer verilmiştir. Bununla birlikte, 146 ncı maddede yapılan değişiklikle, Anayasa Mahkemesi üyelerinin tamamının değil, bir kısmının Cumhurbaşkanınca seçilmesi öngörülmektedir. 104 üncü maddenin ikinci fıkrasının girişinde, Cumhurbaşkanının yapacağı görev ve kullanacağı yetkilerde, Anayasanın ilgili maddelerinde gösterilen şartlara uyacağı hükmünün yer aldığı dikkate alındığında, Cumhurbaşkanının Anayasa Mahkemesine üye seçerken, 146 ncı maddede öngörülen şartlara uyacağı hususunda herhangi bir tereddüt bulunmamaktadır. Buna göre, Cumhurbaşkanı, Anayasa Mahkemesine, 146 ncı maddede, kendisi için öngörülen sayıda üye seçecektir. 146 ncı

maddede yapılan bu değişikliğin sonucunda, 104 üncü madde ile çelişen değil, birbirini tamamlayan bir düzenleme ortaya çıkmaktadır. Bu itibarla, Anayasanın 104 üncü maddesinde değişiklik yapılmasına gerek görülmemiştir.

 

Mahkeme üyelerinin aday gösterilmesinde, çoğulcu demokratik yöntemlerle, her boş üyelik için üçer adayın belirlenmesi usulü benimsenmiştir. Aday gösterme seçimlerinde ise, her seçmenin ancak bir aday için oy kullanması öngörülmüştür. Bu düzenlemeyle, seçimlerin tek seferde sonuçlandırılması ve çalışma performansının düşmesinin önlenmesi amaçlanmaktadır. Bir diğer amaç ise, seçmen iradesinin “temsilde adalet” ilkesine uygun olarak sonuçlara yansımasının sağlanmasıdır. Mahkeme üyeliğine, yükseköğretim kurumları öğretim üyelerinden seçileceklerin profesör veya doçent unvanını kazanmış, avukatlardan seçileceklerin en az yirmi yıl fiilen avukatlık yapmış, üst kademe yöneticilerinden seçileceklerin yükseköğrenim görmüş ve en az yirmi yıl kamu hizmetinde

fiilen çalışmış, birinci sınıf hâkim ve savcılardan seçileceklerin adaylık dahil en az yirmi yıl çalışmış olmaları ve sayılan bu kişilerin kırkbeş yaşını doldurmuş bulunmaları gerekir.

 

İki bölüm hâlinde çalışması öngörüldüğünden, Mahkemenin, kendi üyeleri arasından, gizli oyla ve üye tam sayısının salt çoğunluğuyla, iki başkanvekili seçmesi öngörülmektedir. Bu görevlere seçilenlerin dört yıllık görev sürelerinin bitimini müteakip yeniden seçilebilmeleri imkanı da bulunmaktadır.

 

 

1.3 Onaltıncı Madde Hakkında Komisyonda Yürüyen Tartışmanın Komisyon Raporundaki Özeti

 

“Teklifin çerçeve 17 nci Maddesi Anayasanın Anayasa Mahkemesinin kuruluşunu düzenleyen 146 ncı maddesinde değişiklik öngörmektedir. Bu madde üzerindeki görüşmelerde üyelerimiz şu görüşleri dile getirmişlerdir.

 

• Düzenleme ile Anayasa Mahkemesine üye seçimi Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Cumhurbaşkanına bırakılmaktadır. Yedek üyelik kaldırılmaktadır. Bu olumlu bir düzenlemedir. Türkiye Büyük Millet Meclisinin Anayasaya üye seçmesi pek çok anayasa taslağında yer almaktadır. Avrupanın çoğu ülkesinde de parlamentoların yüksek mahkemeye üye seçtiklerini görmekteyiz.

 

• Anayasa Mahkemesine askerî yargıdan üye gönderilmesi uygun değildir. Teklifte iktidarın ağırlığında bir mahkeme oluşumu amaçlanmaktadır. Bu mahkemenin tarafsız bir şekilde kanunların Anayasaya aykırılığını incelemesi düşünülemez. Çoğunluğu hukukçu olmayan bu yapılanmada Yüce Divan görevinin gerektiği gibi yerine getirilmesi mümkün olmayacaktır. Yüce Divanda uygulanacak ceza yargılaması açısından hukukçu üyelerden oluşmanın önemi artmaktadır. Hukukçu olmayan üyeler mahkemeyi danışma kuruluna dönüştürecektir. Bireysel başvuru ve kamu denetçiliği ile Yargıtay ve Danıştay işlevsiz hale getirilmektedir. Hukuk devleti mekanizması tüm alt ayaklarıyla oluşturulduğunda bu kurumlar yargının yükünü azaltmak anlamında çok önemlidir. Ancak alt yapı oluşturmadan, bütünlük içinde düzenlemeden ancak Yargıtay ve Danıştayın işlevini sona erdirir. Ayrıca bu düzenleme mahkemenin yükünü daha da artıracaktır. Danıştay ve Yargıtaydan üye seçilecekse bu mahkemeler aday göstermekle kalmamalı nihai olarak seçmeleri sağlanmalıdır.

 

• Yandaş yargı iddiaları yargı organlarımızı yaralamaktadır. Hâkim ve savcılarımızın özel kanunlarına göre göreve başladıkları; tarafsızlıkları ve bağımsızlıklarının Anayasa ile güvence altına alındığı unutulmamalıdır.

 

• Gerektiğinde Cumhurbaşkanını yargılayacak üyeleri, Cumhurbaşkanının seçmesi bir çelişkidir. Demokratik ülkelerdeki gibi yüksek yargı organları kendi içlerinden mahkemeye gidecek üyelerini seçmelidir. Birikimli oy sisteminin hiçbir yerde örneği yoktur. Baro Başkanları Kurulu adında Avukatlar Kanununda olmayan bir kurul oluşturulması yanlıştır. Üye sayısı çok farklı barolar aynı kefeye konmaktadır. Hukukçu olmayan üyelerin mahkemede çoğunluk olmasının yolu açılması doğru olmayacaktır. Mahkemede hukukçu olmayan üye çok sınırlı olmalıdır. Bunun önünün açılması halinde yargı ve yargıcın bürokratlaşması kurumsal hale gelecektir. Anayasaya aykırılığı açık olan bir yasa yapma sürece hız kazanacaktır. Yargı birliği gerçekleştirilmediği sürece askerî yargının yüksek mahkemeye üye seçmesi doğal karşılanmalıdır.

 

• Anayasa Mahkemesinin denetimini özümsememek demokrasi ile bağdaşmamaktadır. Parlamenter sistemde Cumhurbaşkanı halk tarafından seçilmediği için yetkisiz ve sorumsuzdur. Ancak 1982 Anayasası Cumhurbaşkanına sistemle bağdaşmayan pek çok yetki tanınmıştır. Bu yetkilerin fazlalığı pek çok platformda dile getirilmiştir. Buna rağmen Cumhurbaşkanına yeni yetkilerin tanınması genetiği değiştirilmiş parlamenter sistemi getirmektedir. Teklifle 12 Eylül Anayasasının güçlendirdiği yürütme daha da güçlendirilmektedir. Cumhurbaşkanı icranın ve yargının başı yapılmaktadır. Cumhurbaşkanının yetkileri artık kontrol edilemez hale getirilmektedir. Yasama ve yürütme yaptıklarının yargı tarafından denetlenmesinden rahatsızdır. Adım adım başkanlık

sistemine gidilmektedir.

 

• Bu değişiklikle iktidar yargılanmaktan kaçınmayı amaçlamaktadır. Yargıtay Ceza Genel Kuruluna yüce divan yetkisinin verilmemesi bunu desteklemektedir. Devleti dönüştürme niyetinin en önemli aşaması Anayasa Mahkemesinin yapılandırılmasıdır. Yasaların şeklini mahkeme belirler iptal yetkisi vardır. Cumhurbaşkanını halkın seçmesinin ardından Anayasa değişikliği bir planın aşamalı olarak uygulanmasıdır. Teklifte Cumhurbaşkanının yetkilerini düzenleyen tek hüküm yoktur. Olay diktatöryal rejime geçiştir. 104 üncü Maddenin hükmüne göre Cumhurbaşkanı ayrıca kanunlarda verilen diğer yetkileri kullanır, görevleri yapar. Bu yetkilerle Türkiye tek adam rejimine gitmektedir.

 

• Demokratik sistemlerin kendisini koruması doğaldır ve hukuk yoluyla korumalıdır. Yapılan düzenleme temel hak ve özgürlükleri güçlendirmek yerine otoriteyi güçlendirmektedir. Organize şekilde kamu gücünün kötüye kullanılması başlatılmaktadır. Yargı siyasallaşmıştır, ideolojik bir tabanı vardır diyerek yargıyı doğrudan siyasal iktidarın şekillendirmesine yönelik yasal çalışmanın Anayasal tabanı oluşturulmaktadır. İktidarın Anayasa Mahkemesinin temel işlevini kabul edemediği, ayak bağı olarak gördüğü açıktır.

 

• Anayasa Mahkemesinin oluşumu 2003 yılında Yüksek Mahkemece hazırlanan teklife çok benzer şekilde yazılmıştır. Genel Kurul ve iki ayrı daire halinde örgütlenmesi, 17 üyeden oluşturulması, Türkiye Büyük Millet Meclisinin dört üye seçmesi, Teklifle benzerlik göstermektedir.

 

• Demokrasinin özü kuvvetler ayrılığıdır. Yürütme güçlenir, yargı kuşatılırken demokrasiden söz edilemez. Siyaseti referans almayan hukuk sistemi oluşturulmalıdır. Teklifin hazırlanmasında izlenen yol ve yöntem demokratik değildir.

 

• Muhalefet gerilim, halkın gündemi, çoğunluk diktası bahanelerine sığınmak yerine önerilerini söylemelidir. Siyasî partilerin hesap vermesi seçimlerle olur. Halka rağmen yapılacak şeyin adı demokrasi olamaz. Yargıtayda seçimler çok uzuyor, dosya bakamaz hale geliyorlar. Salt çoğunluğu ne derse o oluyor, geriye kalanın oyuna hiçbir değer verilmiyor. Yargıtay ve Danıştay üyelerinin seçim usulü demokratik olacak şekilde değiştirilmelidir.

 

• Gücü sınırlamak, dengelemek için Anayasa Mahkemeleri vardır. Herkes için güvenilen, inanılan, saygı duyulan kurum olmasını istiyoruz. Meşruluk debisi azalmış Anayasanın getirdiği Mahkemenin sorgulanması doğaldır. Yasama organına özenen kararları olduğu unutulmamalıdır.

 

• Anayasa Mahkemesinin Yüce Divan yetkisi içine kuvvet komutanlarının alınmasının nedeni anlaşılamamaktadır. Diyanet İşleri Başkanının Milletvekillerinin ya da pek çok başka makamın bu kapsamda değerlendirilmemiş olması tartışılmalıdır.

 

• Yargının üçlü sacayağında avukatlar konusundaki cimrilik anlaşılır gibi değildir. Yüksek yargıda hâkim - savcı - avukat temsilinde denge sağlanmalıdır.

 

• Yargıyı kendisine göre şekillendiren iktidar, ardından dokunulmazlıkları düzenleyecek, hatta muhaliflerinin dokunulmazlığını kaldırarak yargılanmalarını sağlamak isteyecektir. Mahkemenin üye sayısı artarken Danıştay ve Yargıtaydan gelen üye sayısının azalması bunu göstermektedir.

 

• Avrupa’da Anayasa Mahkemesine parlamentonun üye seçiminde nitelikli çoğunluk aranmakta, Meclis uzlaşmaya zorlanmaktadır. Teklif değerlendirilirken Avrupa örneklerinde bu konuya dikkat çekilmelidir.

 

Adalet Bakanı Sadullah Ergin Anayasa Mahkemesi üyelerini pek çok ülkede yasama ve yürütmenin seçtiğini, bireysel başvuru hakkına yer verildiğini belirtmiştir. Türkiye AİHM’ye en çok şikayet edilen ülke konumundadır. Bireysel başvuru hakkının tanınması AİHM’ye gidişi azaltacak, önemli miktarda tazminat ödemekten kurtulunmasını sağlayacaktır. Parlamentonun Yüksek Mahkemeye seçeceği üye sayısının artması durumunda nisapta değişiklik öngörülmesi mümkün olacaktır.

 

Mahkemeye üye seçiminde kaynak, hâkimin kişiliği, eğitimi çok önemlidir. İnsan kalitesi yükseltilmelidir.

 

Maddenin metinden çıkarılması için verilen önerge Komisyonumuzca kabul edilmemiştir.

 

Madde üzerinde verilen bir önergenin kabulü ile Yükseköğretim Kurulu tarafından gösterilen adaylar arasından seçilecek üyelerden en az ikisinin hukukçu olması öngörülmüş, üye olarak atanacak Anayasa Mahkemesi Raportörleri için en az beş yıllık süre getirilmiş, ayrıca Anayasa Mahkemesi üyeliği ile ilgili olarak Yargıtay, Danıştay, Askerî Yargıtay, AYİM ve Sayıştay Genel Kurullarınca yapılacak aday gösterme seçimlerinde uygulanacak temel prensiplerin, Yükseköğretim Kurulu tarafından da uygulanması esası getirilmiştir. 17 nci Madde benimsenen önerge doğrultusunda Komisyonumuzca kabul edilmiştir.”

___________________________________________________________________________

2 Onaltıncı Madde Hakkında TBMM Genel Kurulunda Gruplar Adına Yapılan Konuşmalar

 

2.1 Onaltıncı Madde Hakkında CHP Grubu Adına Şahin Mengü (Manisa)

 

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Başkan, hayatının otuz beş yılını hukuka adamış bir meslek adamı olarak sizin bu Parlamentoyu -üzülerek söylüyorum, bir meslektaşım olmanızdan da üzülerek söylüyorum- tarafsız yönetmediğiniz bilinci altında bu konuşmayı yapacağım. Saygılar sunuyorum.

 

Sayın milletvekilleri, çerçeve 17’nci madde, yani Anayasa Mahkemesinin kuruluşunu düzenleyen Anayasa’nın 146’ncı maddesi üzerine söz almış bulunuyorum. Bu Anayasa değişikliği için bizlerde olan yaygın inanç, kabul ederseniz etmezsiniz: Bu Anayasa’nın bir hukuku, yargıyı ele geçirmek mantığı içinde olduğu ve bunun için bir Anayasa Mahkemesini şekillendirmek olduğu. Anayasa Mahkemesinin şekillendirilmesinin iki temel nedeni var. Bu söyleyeceklerimi kendim herhangi bir şeyde inanç veya his olarak söylemiyorum, yapılmış konuşmalardan, gerek basına yansımış gerekse Genel Kurul tutanaklarına yansımış konuşmalardan aldığım, tespit ettiğim, çıkartabildiğim şeyleri söyleyeceğim. Bu bir ele geçirme, bir yönlendirme, yani Anayasa Mahkemesini yeniden dizayn etmedir. Neye göre dizayn etme? Yüce Divana göre dizayn etme. Neye göre dizayn etme? Herhangi bir şekilde sizin İktidarınız zamanında veya sonradan siz muhalefetteyken bu Anayasa Mahkemesine muhalefetin gitmesi veya sizin muhalefetteyken gitmeniz hâlinde kararların hep lehinize çıkması mantığı içinde olduğu için bu inancın içindeyim. Bunu durup dururken söylemiyorum.

 

Sayın Bülent Arınç’ın 2 Mayıs 2005’te gazetelere yansıyan bir konuşması var. Bir kere hukukçu olarak hayatta hiç duymadığım bir cümleyi okuyacağım size. Burada Anayasa profesörleri de var. “Her birisi egemenlik haklarını Meclis adına kullanır organların.” Bir tane hukukçu varsa hayatta bana bunu söyleyebilecek diplomamı yırtacağım. Yani, yargı egemenliğini Meclis adına kullanırmış. Burada.

Arkasından başka şeyler var. Bakın okuyayım: Anayasa Mahkemesiyle ilgili düzenlemeyi değiştirmeyi kaydediyor;” o mühim değil. “Üye sayısını değiştirebiliriz.” Olur. “Görev sahasını değiştirebiliriz.” Nedir, belli değil. “Yüce Divan yetkilerini Anayasa Mahkemesinden alırız. Her yasanın Anayasa Mahkemesine gitmesini engelleyebiliriz. Her şeyi yapabilirim, ben Meclisim. Anayasa Mahkemesi bir kanun iptal ederken kendi bir kanun koyucu değildir.”

 

Ondan sonra, geliyor: “Ben yasama organı olarak istediğim yasa değişikliğini yaparım; istediğim yasağı koyarım, istediğim yasağı kaldırırım.”

 

Şimdi, o tarihte Sayın Arınç Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı ve sizin partinizin de çok üst düzey görevlilerinden, yetkililerinden biri. O bakımdan, bunlara baktığınız zaman, o sizin bize “Niyet mi okuyorsunuz?” dediğinizi anlayabilmek için, bu niyeti okumaya lüzum yok; bu yazıyı okuduğunuz zaman zaten niyet ortaya çıkıyor.

 

Yapılan değişikliğe baktığınız zaman, nedir yapılan değişiklik? Bu değişiklik, Anayasa Mahkemesinin üye sayısını, yani 11 asıl, 4 yedek olan bugünkü yapıyı 17 kişiye çıkartmak. Baktığınız zaman, belki size göre çok mantıki gelebilir. Nedir o düzenleme? Bu 17 üyenin -yeni getirilen taslakta- 3 tanesinin Meclis tarafından seçilmesi, o da salt çoğunlukla falan değil basit çoğunlukla seçilmesi, geri kalan 14 üyenin 4 tanesini Sayın Cumhurbaşkanının doğrudan seçmesi -hiç kimse kendini kandırmasın- geri kalan 10 tanesini de, dolaylı şekilde, Cumhurbaşkanı kimi istiyorsa ona göre dizayn edecek bir seçim sistemi getirilmiş. Burada çok detayına girmek istemiyorum yani yok işte, o oy sistemiymiş, bu oy sistemimiymiş ama sistem bu.

 

Tabii, bu getirdiğiniz sistem niye böyle gelmiş? Çünkü… Arkadaşlarımızın, Adalet ve Kalkınma Partili saygıdeğer milletvekillerinin elimde Meclis tutanaklarına geçmiş konuşmaları var.

Sayın Kuzu, sizin için belki bir daha dinlemek olacak. Bunu bundan evvel de anlatmıştım ben.

Bakın, 18 Aralık 2003, Sayın Musa Sıvacıoğlu, kendisi savcılıktan gelme meslektaşımız: “Üyelerin Cumhurbaşkanınca atanması kuvvetler ayrılığı ilkesi, yargının tam bağımsızlığının sağlanması amacı ve hukuk devleti geleneğine ters düşmektedir.” Bunun altına her hukukçu imza atar, doğru.

 

Hakikaten hukukçuluğuna saygı duyduğum bir başka AKP Milletvekili, bayağı hukuk mantığı çok güçlü çalışan bir arkadaşımız, Sayın Dengir Mir Mehmet Fırat. O, 7 Ocak 2003 Salı günü aynen söylüyor: “Sayın Cumhurbaşkanının Anayasa Mahkemesinin başı olarak yargı yılının açılışında yapmış olduğu konuşmaları, aslında, dikkatle takip edilmelidir, bir kez daha irdelenmelidir. Sayın Cumhurbaşkanı, Anayasa’mızda yer alan Cumhurbaşkanlığına verilmiş olan yetkilerin parlamenter sisteme uygun olmadığını, bu yetkilerin daraltılması gerektiğini defaatle ifade etmiştir. Hakikaten, Anayasa’mıza göre Cumhurbaşkanımız, parlamenter sistemle pek bağdaşmayan yarı başkanlık sisteminin gerekleri…” diye devam ediyor. Doğrudur. Bu, normal, makul bir hukukçunu söylemesi gereken sözlerdir.

 

Arkasından, 20 Aralık 2004 Pazartesi günü AKP Grubu adına konuşan Süleyman Sarıbaş, tekrar tekrar okumak istemiyorum, aynı şeyleri söylemiş, tutanaklarda var. 2006 yılında Recep Özel arkadaşımız, gene burada, altını çizmişim: “Cumhurbaşkanına bu kadar geniş yetkiler tanınması doğru değildir. Yeri geldiği zaman, gerektiğinde Cumhurbaşkanını bile yargılayacak olan makama yargılanacak kişi tarafından atama yapılması bir çelişkidir.”

 

Şimdi, değerli arkadaşlarım, bütün bunları yaşarken, beni nasıl şüpheci olmakla, niyet okumakla suçlayacaksınız? 2005’te Sayın Meclis Başkanının söyledikleri var, 2003’ten, 2004’ten, 2006’dan itibaren saygıdeğer milletvekillerinin söylediği var. Ne değişti? Birisinin bana izah etmesi lazım. Yani 2003’te, 2004’te, 2006’da olan durumdan, hukuki statüden bugün ne değişti? Bir şeyi anlatmak lazım, bir şeyi söylemek mecburiyetindesiniz, şu değişti diye. Ben söyleyeyim mi ne değiştiğini? Ahmet Necdet Sezer gitti, Abdullah Gül geldi; değişen tek o. Şimdi, bütün bunlar ortadayken, siz beni ikna edemezsiniz, beni değil kimseyi ikna edemezsiniz.

 

Bakın, bir başka husus daha var: “Türkiye Demokrasisinde 130 Yıl” diye, rahmetli Profesör Doktor Bülent Tanör’ün anısına, “Türkiye'de Demokratikleşme Perspektifleri 10’uncu Yıl Güncellemesi” diye, değerli bir arkadaşınız, sizin bir arkadaşınız, şu anda partinizin İnsan Hakları Komisyonu Başkanı bu kitabı yenilemiş. “Yüksek mahkeme üyelerinin atanması konusunda 82 Anayasası’nın öngördüğü düzenleme, herhangi bir değişiklik olmadan yürürlüğünü sürdürmektedir. Bu konuda Bülent Tanör’ün 1997 raporunda yer alan değerlendirmesi geçerliliğini aynen korumaktadır.” diyor ve saymış 82 Anayasası’nda şunlar olur diye.

 

Yalnız bu arkadaşımızın bir şeyi, yani daha doğrusu Sayın Bülent Tanör’ün getirdiği hususlardan bir tanesi, hakikaten Bülent Tanör benim inancımdan farklı bir şeyi söylemiş, arkadaş da onu takip etmiş. Sayın Bülent Tanör diyor ki: “Anayasa Mahkemesinin kendine tanınacak kontenjanlar içinde Cumhurbaşkanı, TBMM, Yargıtay, Danıştay üyeleri tarafından seçilmelidir.” Yani o benim düşüncemden biraz daha farklı, Meclisin ve Cumhurbaşkanının da bu iki kurumun yanında seçimlerini getirmiş, fakat bu kurumların doğrudan doğruya seçim yapmasını getirmiş. Buna saygı duyuyorum, ama burada bir bilim adamı olduğunu söyleyen -hukukçu değildir kendisi ama anayasayla uğraşan, anayasacı diye tarif edilen bir arkadaşımızdır- bunu nasıl şimdi içine sindirebiliyor, bunu anlamakta zorluk çekiyorum.

 

Bu, hakikaten hepimizin, siyasetle uğraşanların, bu Parlamentonun saygınlığı… Doğrudur, burada çıkan kavgalar televizyonlarda yansır, insanlar bundan rahatsız olur, bunların hepsi doğru ama şu tartıştığımız, şu söylediğimiz şeyler de insanların, biraz düşünenlerin, biraz okur yazarların indinde Parlamentonun itibarını zedeliyor. Bunu görelim.

 

Bakın, geldiğiniz andan itibaren, devamlı “Bu asker Anayasası, bu faşist Anayasa, bu Anayasa’yı değiştirelim.” diyorsunuz. Yerden göğe kadar haklısınız. Ben, 12 Eylül 1980’de, generallerin insanları hapsettiği dönemde -Sayın İyimaya iyi hatırlar, buradaki birçok hukukçu bilir- o dönemde bir siyasi liderin sıkıyönetim mahkemesinde avukatlığını yapıyordum. Onun için, ben askerî rejimleri burada oturanların birçoğundan çok daha iyi bilirim, sıkıntılarını da bilirim. Eğer o faşist, asker, postal önündeki Anayasa’yı değiştirmek istiyorsanız -bunu dün de burada söyledim, maalesef, utanarak söyledim- Pakistanlı hukukçular kadar adam olalım.

 

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

 

BAŞKAN – Sayın Mengü, size iki dakika ek süre veriyorum. Lütfen, konuşmanızı tamamlayınız.

 

ŞAHİN MENGÜ (Devamla) - Pakistan’da o askerlerin hazırladığı Anayasa’yı değiştirirlerken… Orada da askerler aynen bizdeki gibi,  herhâlde Kenan Evren’in arkadaşlarıydı, aynen bizde ne yapılmışsa orada da aynı şeyler yapılmış. Cumhurbaşkanına özel, ağır, burada arkadaşlarımın, sizin söyledikleriniz gibi çok yetkiler verilmiş. Yeni gelen Pakistanlı hukukçular bütün yetkilerini almışlar, yüksek yargıya atanacak hâkimleri bir hukukçulardan oluşan kuruluşa vermişler. Hangi kuruldur, o beni çok fazla ilgilendirmiyor ama yapılması gereken işi söylüyorum.

 

Aslında, beni hep 12 Eylül’ü yaşamış bir insan olarak ıstırap içinde bırakan başka bir olay vardır. Hemen hemen çok yakındır Pakistan’daki Zülfikar Ali Butto darbesiyle bizim darbe arasındaki zaman. Zülfikar Ali Butto darbeyle götürüldüğü zaman, Pakistan’daki hukukçular, Anayasa Mahkemesi üyeleri cübbelerini askıya asmışlar çıkmışlardı. İşte eğer yeni sivil anayasa yapmak istiyorsanız bunları oluşturacak kurumları getirelim. Yoksa hiç incelemeden, her şey “Batı’da böyleydi” diye… Hepiniz biliyorsunuz, hepiniz yaşıyorsunuz, Batı, hayatında bir kere olaya objektif bakmış olsa hep beraber bakalım. Bunu burada bir şey için söylemiyorum; bu Ermeni soykırımı tartışmaları olduğu için, Batı’nın ne kadar kaypak olduğunu anlatmak için anlatıyorum. 1876’dan -Benim rakamlarım değil. Burada sizin ödül verdiğiniz tarihçi Sayın Karpat’ın kitabından da aldığım rakamlar- 1876’dan 1923’e kadar Balkanlar’da 5,5 milyon Müslüman öldürüldü, 5 milyon Müslüman da sürgüne gönderildi. Kimse ağzına alıyor mu? Almıyor.

 

Sayın Başkan, sözlerime son verirken, değerli meslektaşım, mesai arkadaşım, omuz omuza hukuk kavgası verdiğim arkadaşım Özdemir Özok’un ölümünden büyük üzüntü duyuyorum. Gerek ailesine gerek meslektaşlarıma başsağlığı diliyorum. Aziz hatırasının önünde saygıyla eğiliyorum.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

 

2.2 Onaltıncı Madde Hakkında MHP Grubu Adına Faruk Bal (Konya)

 

Değerli milletvekilleri, görüşülmekte olan Anayasa değişikliği teklifinin 17’nci maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini sunmak üzere huzurunuzdayım. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

 

Sözlerimin başında, Değerli Hukukçu, Barolar Birliği Başkanı Sayın Özdemir Özok’u saygıyla anıyorum. Bugün vefatı nedeniyle duymuş olduğumuz üzüntüyü milletimizle paylaşıyoruz. Cenabıallah’tan kendisine rahmet diliyoruz.

 

Değerli arkadaşlarım, 17’nci madde kılı kırk yararak Anayasa Mahkemesinin görevini ve üye seçimini düzenleyen bir madde. Bu madde kılı kırk yararak, bütün hassasiyetle üzerinde durularak düzenlenmiş bir kanun teklifi şeklinde huzurumuzdadır ve bu madde üzerindeki eleştirilerimi sunma-dan önce Anayasa Mahkemesinin parlamenter demokratik sistemdeki değeri ve Cumhurbaşkanlığı makamının parlamenter demokratik sistemdeki yerini anlatarak sözlerime başlamak istiyorum.

 

Değerli arkadaşlarım, parlamenter demokratik sistemde Cumhurbaşkanlığı sorumsuz bir makamdır, bu nedenle de yetkisizdir. Ancak 1982 Anayasası, bütün grupların eleştirdiği gibi, bir ihtilal ürünü olarak, ihtilali yapan gücünün başını devlet başkanı olarak oraya yerleştireceği içindir ki parlamenter demokratik sisteme aykırı bir biçimde aşırı yetkiyle donatmıştır. 1982 Anayasası’nda Cumhurbaşkanının aşırı bir yetkiye sahip olduğunu aşağı yukarı bütün cumhurbaşkanları şikâyet olarak milletiyle paylaşmıştır, yakın zamanda Sayın Sezer paylaşmıştır, Sayın Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül paylaşmıştır, Sayın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan bu şikâyette bulunmuştur, Anayasa hukukçularının tümü bulunmuştur. Ancak, gelin görün ki aşırı yetkisinden şikâyet edilen Cumhurbaşkanlığı makamına bu Anayasa değişikliği teklifiyle daha aşırı bir yetki verilmektedir. Neden? Araştıracağımız konu burasıdır.

 

Değerli arkadaşlarım, bu sorudan sonra, Anayasa Mahkemesi ne iş yapar? Anayasa Mahkemesi, parlamenter demokratik sistemde yasama gücünün Anayasa’ya uygun nitelikte kanun ve karar alıp almadığını dengeleyen bir yargı mekanizmasıdır yani parlamenter demokratik sistemin denge ve denetim mekanizmasıdır.

 

İkinci olarak, Anayasa Mahkemesi, parlamenter demokratik düzen içerisinde siyasi sorumluluk üstlenmiş olan iktidar mensuplarının hukuka aykırı iş ve işlemlerinde yüce divan olarak yargılama görevini üstlenir.

 

Şimdi, bu iki temel hususu anlattıktan sonra, getirilen Anayasa değişikliği teklifi, parlamenter demokrasinin genetiğini bozacak şekilde Cumhurbaşkanlığına aşırı bir görev vermekte ve ucube bir dikta rejimini andıran bir düzenlemeyi tarif etmekte, bunun yanı sıra Anayasa Mahkemesinin üye seçimi ve görev taksimiyle ilgili iş ve işlemlerde ise yandaş bir yargı kurumu yaratacak nitelikte bir eylemi görmekteyiz.

 

Değerli arkadaşlarım, “Bu niçin yapılmıştır?” sorusunu hep beraber araştırmamız lazım. Bu yüce Parlamentonun parlamenter demokratik sisteme vermiş olduğu değer ve katkıyı burada bir kanun değişikliğiyle ucube bir dikta sistemine dönüştürmeden önce bunu iyice değerlendirmemiz lazım.

Adalet ve Kalkınma Partisi sekiz yıldır bu ülkede tek başına iktidardır. Bu sekiz yıllık süreç içerisinde, AKP, devleti AKP’lileştirmiştir yani kadrolaşmanın ötesinde devlet makamlarına partizan yandaşlarını atamıştır. Bu birinci aşama geçirildikten sonra ikinci ve ekonomik bir ihtilal anlamına gelen sermaye transferini tamamlamıştır yani yandaş zengin yaratmıştır.

 

Üçüncü olarak AKP, Türk basınının yüzde 60’ını yandaş basın hâline getirmiş, bakiyesini de hapisle, vergi cezasıyla korkutulan bir basın hâline getirmiştir.

 

İşte, günümüzün Türkiyesi bu Türkiye’dir ve bu Türkiye'nin üzerine AKP, biraz önce size… Cumhurbaşkanı parlamenter demokratik sistemde yetkisiz ve sorumsuz iken niçin aşırı yetki ile donatılıyor? Niçin Anayasa Mahkemesinin, parlamenter demokratik sistem içerisinde yasamayı dengeleyen ve Yüce Divan olarak görev yaptığı süreçte görevle ilgili ve üyeleriyle ilgili bu değişikliğin yapılması karşımıza çıkıyor?

 

Değerli arkadaşlarım, tabii ki bu, AKP’nin teklifiyle hemen Millet Meclisi tarafından kabul edilecek bir durum değildir. Bu sistem, korku imparatorluğunun ilk adımının atıldığı işaretini bize vermektedir. Bu sistem, aynı zamanda, biraz önce ifade ettiğimiz, basınla ilgili, devlet kadrolarının partizan atamalarla donatılmasıyla ilgili ve sermaye transferi yapılmasıyla ilgili oluşmuş düzenin üzerine bir  korku imparatorluğunun yaratılmasının yanı sıra aynı zamanda millet bütünlüğünü bozucu, bin yıllık kardeşliği bozucu PKK terör açılımının da ilk adımını teşkil etmektedir. Çünkü Sayın Başbakanın da ifade ettiği gibi “Terör ile ilgili olmak üzere yaptığımız açılımın Anayasa değişikliği ilk adımıdır.” diyor. Bundan sonra diğerleri gelecektir. Elbette ki Anayasa Mahkemesi görevini yapamaz bir duruma getirilir ise bundan sonra, millet bütünlüğünü bozacak, bin yıllık kardeşlik hukukunu bozacak, üniter devlet yapısını bozacak kanunlar ve anayasa değişiklikleri de peş peşe sırasıyla gelecektir.

 

Değerli arkadaşlarım, bu Anayasa değişikliği, aynı zamanda hukukun üstünlüğünü ve yargı bağımsızlığını da ihlal eden bir tekliftir; hukukun üstünlüğü yerine üstünlerin hukukunu yaratan bir tekliftir; yargı bağımsızlığını ihlal eden, yandaş yargıç yaratma aşamasını tamamlayarak, yandaş yargı kurumu yaratma niyetinde olan bir tekliftir. Dolayısıyla, bu düzen eğer devam ederse Türkiye’de parlamenter demokratik sistemin kuvvetler ayrılığı ilkesindeki yargının dengesinde ve denetiminde olan düzen ortadan kalkacak; Anayasa Mahkemesi, hukuk ile yasamayı denetleyen bir mahkeme olarak görevini yapamaz hâle gelecektir ve denetimsiz bir çoğunluk, ülkenin yönetiminde, dikta dediğimiz hikâyeyi ortaya çıkaracaktır.

 

Değerli arkadaşlarım, buradan, “Akıl yaşta değil baştadır.” darbımeselinden hareketle 23 Nisanda yaşadığımız bir olayı sizlerin bilgisine sunmak istiyorum: Sayın Başbakan, 23 Nisan nedeniyle Elgin Koçubaba isimli öğrenciye makamını tevdi ederken, kendisi “Ben artık konuşabilir miyim?” diye soruyor Sayın Başbakana. Sayın Başbakan da, yönetim tarzını o çocuğa şu ifadelerle intikal ettiriyor: “Yetki artık senin, istersen asarsın istersen kesersin, her şey sende.” Demek ki, Türkiye Cumhuriyeti devletinin Başbakanlık makamı böyle bir anlayışla yürütülüyormuş; demek ki, böyle bir anlayışın hukuk zemininde hayata geçirilebilmesi için böyle bir teklif huzura getirilmiş.

 

Aynı gün Başbakanımız, Elgin Koçubaba’nın “Ben başkanlık sistemini beğenmiyorum” sözüne, Sayın Başbakan onu ikna etmek üzere iki örnek vererek dil dökmüş “Amerika’da başkanlık sistemi, Fransa’da yarı başkanlık sistemi başarılıdır.” demiş. Peki, Sayın Başbakan Amerika’da başarılı olan başkanlık sisteminin, dünyanın başkanlık sistemini uygulayan yirmi yedi tane ülkesinde diktatörlüğe gittiğini niçin bu çocuğa anlatmamış? Aynı mantık içerisinde yarı başkanlık sistemi Fransa’da uygulanır iken, Fransa’yı takip eden yirmi küsur tane ülkede diktaya dönüştüğünü niçin anlatmamış? Anlatmaz çünkü niyeti halis değildir.

 

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

 

BAŞKAN – Sayın Bal, grup adına konuşmanızın süresi doldu, size iki dakika daha süre veriyorum efendim.

 

FARUK BAL (Devamla) – Teşekkür ederim.

 

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anayasa Mahkemesiyle ilgili yaptığınız değişiklik kanı kanla yıkamaktır. Sayın Necdet Sezer’in Cumhurbaşkanı olarak rektör atamaları ve Anayasa Mahkemesi üye atamalarının notlarını çıkarmıştım. 2 oyla, 4 oyla üniversitelere rektör atadığından Sayın Sezer’den şikâyet etmiştiniz; o zamanki şikâyetiniz ne kadar haklı ise Sayın Gül’ün aynı tonda yapmış olduğu rektör atamaları ve Cumhurbaşkanı olarak Anayasa Mahkemesine yapmış olduğu atamalar aynı şekilde haksızdır. Buna susmamanız gerekir, kanı kanla yıkamamanız gerekir.

 

Sayın Cumhurbaşkanının son yaptığı Anayasa Mahkemesine atamaları dikkatle incelediğimizde bu Anayasa değişiklik teklifi gerçekleştiği takdirde Anayasa Mahkemesine kimlerin hukukun arkasından nasıl dolanılarak atanacağını hep birlikte görüyoruz.

 

Sayın Cumhurbaşkanı sadece Anayasa Mahkemesine üye atama yetkisini kullanmıyor, aynı zamanda Anayasa Mahkemesinde hâkimlerin kıdem sorununu da çözerek belirli gün ve aralıklarla kendisine yakın hissettiği hâkimlerin önceden atamasını yapıyor, onların ataması tamamlandıktan sonra kıdem yönünden ondan daha geride bulunmasını istediği kişileri atıyor. Hele hele bürokrasiden Anayasa Mahkemesine atanan kişilerin bürokratik deneyimlerini Anayasa Mahkemesine sunması gerekçesini otuz bir günlük bir bürokrasi deneyimine sıkıştırması Sayın Cumhurbaşkanının da, sizin gibi, kılı kırk yararak, bu Anayasa Mahkemesini nasıl yandaş bir yargı kurumu hâline dönüştürürüz şeklindeki düşüncenize ortak olduğunu göstermektedir ve bu ortaklık iyi niyetli değildir. Niyet halis değildir, halis olmayan niyetler…

 

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

 

BAŞKAN – Sayın Bal, ek süreniz de doldu. Aslında, kişisel söz talebinizi birleştirmeyi arzu ettim ama maalesef İç Tüzük izin vermedi. Sizi tekrar kişisel görüşlerinizi belirtmek için davet edeceğim.

 

FARUK BAL (Devamla) – Peki, teşekkür ederim Sayın Başkan. (MHP sıralarından alkışlar)

 

2.3 Onaltıncı Madde Hakkında BDP Grubu Adına Hamit Geylani (Hakkâri)

 

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan yasa teklifinin 17’nci maddesi üzerinde Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

 

Bugün yitirdiğimiz Barolar Birliği Başkanı değerli meslektaşımız Sayın Özok’a Allah’tan rahmet, ailesine başsağlığı diliyorum.

 

İzninizle, toplumsal bir özlem olan barış diliyle konuşmama başlamak istiyorum zira bu ülkenin gerçekten böylesi bir söyleme, bir duruşa ihtiyacı vardır.

 

Değerli milletvekilleri, günümüzde hâkim olan hukuk devleti anlayışı anayasa yargısının varlığını gerekli görmektedir zira hukuk devleti ilkesi, temelde, devletin tüm işlem ve eylemlerinin hukuk kurallarına uygun olmasını ve bunların yargı denetimine tabi tutulmasını gerektiriyor.

 

Anayasa Mahkemesi ilk kez 1961 Anayasası ile yasama organının işlemlerini denetleyen bir adli kurum olarak yargı sistemimizde yer almıştır. Avrupa ülkelerindeki bazı modeller esas alınarak oluşturulan Anayasa Mahkemesi, diğer birçok kurumda olduğu gibi, daha oluşum aşamasında Avrupa’daki emsallerinden çok farklı bir role ve işleve bürünmüştür. Onun için, bu Mahkemenin oluşum mantığında üyelerin seçim yöntemi ve yetkileri gibi temel konularda sıkıntılar varsa, doğal olarak, işleyişi de süreç içerisinde ciddi sıkıntılara yol açacaktır. Nitekim, bunun örnekleri çok ve hep birlikte yaşadık. Özünde yasama organı faaliyetlerini bireyin hak ve özgürlükleri lehine korumakla görevli olması gereken bu organ, daha kuruluşundan itibaren, yapılan müdahalelerle, kendini, sadece devletin yüksek çıkarlarını korumakla sorumlu tutmuştur. Özellikle 12 Eylülden sonra darbenin yarattığı hukuku korumayı neredeyse tek görev olarak belirleyen bir yapıya dönüşmüştür. Bu vahim durum, aslında, mahkemenin en önemli görevi olan yasaların hukuka uygunluğunu denetleme işlevi ötesine geçerek, doğrudan doğruya kamu siyasetini belirleme hevesiyle kararlar vermeye başlamıştır.

 

Değerli arkadaşlar, bu Mahkeme, özellikle son dönemlerde verdiği bazı kararlar ile kendi yasasını bizatihi kendisi çiğnemiştir. Onun için, Anayasa Mahkemesinin yeni demokratik düzenlemelere gereksinimi olduğu inancındayız. Bu doğrultuda, Anayasa Mahkemesi üyelerinin sadece Cumhurbaşkanı tarafından seçilmesi yerine, diğer yüksek yargı organları ve Barolar Birliğinin doğrudan seçim yapabilmesi, ayrıca, Parlamentonun da, yine bu kurumlar ve üniversitelerin göstereceği adaylar arasından nitelikli çoğunlukla seçeceği üyelerden oluşması şüphesiz daha olumlu olacaktır.

 

Değerli arkadaşlar, kurulların demokratik yapısal sorunlarını çözen tek seçenek çağcıl anayasalar ve ona bağlı alt yasalar ile kendi aralarındaki uyumdur, tutarlılıktır. Ne yazık ki görüştüğümüz bu teklifte de 82 Anayasası’nın darbeci özünü biraz daha özendiren, devleti de kutsayarak kendi yurttaşına karşı güvenli korumaya alan 17’nci ezber yamalardan biri olarak yerini koruyor çünkü Anayasa Mahkemesinin demokratik yapısal sorununun çözüm anahtarı kuşkusuz demokratik bir anayasadır. Bunun da üç temel kriteri vardır:

 

1) Öncelikle, anayasaların dibacesi, o anayasaların hukuki, demokratik ve barışçıl iklimini belirler. Ne var ki 82 darbe Anayasası’nın başlangıç ilkeleri bir aidiyetin menfaati, yüceltilmesi ve üstünlüğü argümanları üzerine kurulmuş ırkçı bir koroyla başlar; korkular, kuşkular, varsayımlar üzerine devam eder; kültürel çoğulculuğu dışlayan bağnaz, tekçi anlayışla insan doğasını zehirleyerek son bulur. İşte, hâlâ bu anlayış baştan sona bu değişiklikle birlikte de devam ediyor.

 

2) Anayasalar toplumsal uzlaşma kültürünün kabulü ile bireyi özgürleştirir, toplumsal kurumları da demokratikleştirir. AKP’nin uzlaşma diye bir derdi yok Allah’a şükür, uzlaşmadan kaçanları da kendisine bahane ederek, uzlaşma isteyen, toplumsal uzlaşma isteyen, demokrasi adına, bu kesimleri de yok saymaktadır. AKP’nin kendi ihtiyaç ve önceliklerinde direnmesi ve direnmeye devam ediyor olması anlaşılır gibi değildir. Şimdi ise sanırım bir önceki oturumda bir arkadaş “uzlaşalım” yani el kaldırmada, oylamada uzlaşalım… Uzlaşma temelde olur, halkla birlikte olur.

 

3) Anayasalar evrensel hukuk normlarına uygunluğuyla anlam kazanır ve kalıcılaşır. 82 Anayasası’nın özünde bu anlayışın olmayışı değişiklik teklifine de yansımıştır çünkü sistem kendi antidemokratik yasalarında hâlâ ısrar ediyor. İşte bu antidemokratik iklimde hem inkârcılığın hem de ademi hukukiliğin doğal olarak Anayasa Mahkemesinin yapısında da filizleneceği unutulmamalıdır sevgili arkadaşlar. Ne yazık ki bu anlayış ülkemizde “hukukpar”ları, yani hukuk partilerini yaratmıştır. Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay başkanları, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun Başkan Vekili günlük siyasi demeçlerle televizyon ekranlarını ve gazete sayfalarını süslemektedirler. Adalet Bakanlığı Müsteşarının da yargının bir yapısında yer alması da ayrı bir siyasallaşmanın tipik örneğidir. Ayrıca, Genelkurmay ve üniversiteler de bu siyasallaşma yarışının başını çekmektedirler.

 

Değerli milletvekilleri, değişiklik maddesiyle Anayasa Mahkemesinin üye sayısı, üyelerin seçileceği alanlar, üyeleri seçen makamlar karmaşasında mahkemenin alışılagelen yapısı ve verdiği siyasal kararlar da anımsanınca daha da siyasallaşacağı gerçeği ortaya çıkmaktadır. Öncelikle yargı birliğini bozan ve askerîleştiren askerî yargıdan da, Askerî Yargıtay ve Askerî Yüksek Mahkemeden üye seçimi, çözüm bekleyen hukuksal bir krizdir. Ve hukukun eşitlik ilkesini bozan, Genelkurmay ve kuvvet komutanlarının yargılanmasının da Yüce Divana yükseltilmesi bariz bir ayrımcılığın dışa vurumudur.

 

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizde bugüne kadar toplumsal dokuyu bozan ve halk iradesini yadsıyan istisnalar hariç genel olarak iki alışkanlıkla, iki yöntemle cumhurbaşkanları seçilmiştir. Darbe yapan generaller veya asker kökenli kimseler, bir de siyasi geleneklerden gelen ve geleneği sürdüren şahsiyetler cumhurbaşkanı olarak bu ülkede seçilmişlerdir.

 

Bu arada, bir siyasiden daha da siyasi davranan ve Anayasa kitabını dönemin Başbakanına fırlatan Sayın Sezer de ayrı bir örnektir.

 

Durum böyle olunca, anılan madde değişikliğiyle benzer konularda ve 17 üyenin 14’ünü seçecek olan bir cumhurbaşkanı ne kadar objektif olabilir? Objektif olamayacağı açıktır. Size somut bir kanıt: Görüştüğümüz teklif henüz Komisyondan Genel Kurula inmeden, Sayın Cumhurbaşkanı Anayasa Mahkemesinin rekor oy birliğiyle kapattığı DTP’nin kapatma raporunu hazırlayan Raportör Alparslan Altan’ı jet hızıyla Anayasa Mahkemesine üye olarak ataması subjektifliğin bir kanıtı değil midir?

 

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

 

BAŞKAN – Sayın Geylani, iki dakika ek süre veriyorum, lütfen konuşmanızı tamamlayın efendim.

 

HAMİT GEYLANİ (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

 

Bu anlayış ideolojik ve yandaş bir anlayıştır. Zaten Silivri, Erzincan, Erzurum, İstanbul ve benzeri soruşturma, tutuklama, itiraz, itirazdan sonra tahliye savaşımlarıyla bir taraftan sürecin savcısı bir taraftan da avukatı yandaşlığıyla yargı siyasallaşarak paramparça olmuştur. Hukuksuzluğa soyunmuş bir sistem çarpık yapısal sorunlar odağında Anayasa Mahkemesinin yapısal kurgusu da bu anlayışa göre yapılanması kaçınılmazdır.

 

Değerli arkadaşlar, göz ardı edilen önemli bir boyut da her şeyden önce Anayasa yargısı hukukun suç, ceza ilkesine uygun bir yargı değildir. Anayasa yargısında suç olmasa bile ceza vardır. Parti kapatılmasına neden saydıkları bir eylem veya söylem ceza hukuku açısından suç oluşturup oluşturulmadığını, hatta beraatle sonuçlanmasına rağmen kendilerince neden saydıkları eylem söylemi suç saymakta ve beş yıllık siyasi yasak vermektedirler. Bunun canlı bir tanığı ve mağduru benim. Beraatle sonuçlanan yargılandığım bir davayı suç sayarak Halkın Demokrasi Partisinin kapatılmasına ve beş yıllık siyasi yasağıma karar verilmişti.

 

Bu anlayış, Anayasa yargısı, evrensel hukuk normlarına çekilmedikçe suçsuz cezalar devam edecektir. Ayrıca, Anayasa Mahkemesinin vermiş olduğu kararların tamamına yakını da adil bir yargılama yapılmadığı gerekçesiyle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Türkiye’yi tazminatlara mahkûm etmiştir.

 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, o kadar çok gürültü geliyor ki buraya.

 

HAMİT GEYLANİ (Devamla) – Sayın Başkan, sözlerime son verirken gerçek bir hukuk temelinde Anayasa Mahkemesinin kimseyi haksız ve…

 

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

 

BAŞKAN – Selamlama için açalım, lütfen.

 

HAMİT GEYLANİ (Devamla) - …siyaseten mahkûm etmediği ve bu gerçeklerle onun da evrensel hukuk nezdinde mahkûm olmaması dileğiyle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

 

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. (BDP sıralarından alkışlar)

 

BAŞKAN – Sayın Geylani, teşekkür ederiz.

 

2.4 Onaltıncı Madde Hakkında AKP Grubu Adına Ahmet İyimaya (Ankara)

 

Çok Değerli Başkanım, çok değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan madde üzerinde Adalet ve Kalkınma Partisinin görüşlerini yüksek kurula sunarken hepinizi saygıyla selamlıyorum.

 

Sözlerimin başında derin bir üzüntümü, müşterek acıyı sizlerle paylaşmak istiyorum. Bugün, çok kıymetli bir meslek ustasını, değerli hukukçumuzu, Barolar Birliğimizin Başkanı Sayın Özdemir Özok’u kaybettik. Hepimizin başı sağ olsun. Merhuma Allah’tan rahmet diliyorum.

 

Değerli milletvekilleri, çok önemli bir madde müzakere ediyoruz. Anayasa Mahkemesi gibi hukuk aklının evrim dışında rasyonel olarak keşfettiği bir yapının yeniden yapılandırılmasını müzakere ediyoruz. Beklerdim ki, bu modelin yapısı, noksanlıkları, tamamlama argümanları layıkıyla ortaya konsun.

 

Değerli arkadaşlar, çok iyi bir anayasa mahkemesi, çok kötü bir anayasayı yorumlayarak yasama egemenliğini anayasa sınırları içerisine getirebilen, hukukun üstünlüğünü kurabilen bir örnekliği ortaya koyabilirdi; Alman Anayasa Mahkemesi öyledir, İtalyan Anayasa Mahkemesi öyledir.

 

Anayasa Mahkememiz, kötü olan Anayasa’yı vesayetçi ve ideolojik muhtevadan kurtaramamış, özgürlük lehine yorum yoluyla anayasal dönüşümü sağlayamamış ve bu husus, sadece Türk siyaset kurumunun değil, bilim kurumunun ve hukuk camiasının ortaya koyduğu müşterek bir eleştiri olarak gelişmiştir.

 

Değerli arkadaşlar, şu anda önünüzde bulunan proje, önünüzde bulunan model, bizzat tarafımızdan imal veya inşa edilmiş bir model değildir. Evvela, Anayasa Mahkememiz, diğer anayasa mahkemelerindeki mukayeseli ziyaretlerle, sonra 2004 yılında yaptığı bilhassa Almanya ve Avusturya ve Venedik Komisyonu müşterek müzakereleriyle bir model oluşturmuştur, o model bu modeldir. Barolar Birliğimiz 2 defa çalışma yapmıştır, o model bu modeldir. Sivil toplum örgütlerimiz, kimi partilerimiz çalışma yapmıştır, o model bu modeldir.

 

Şimdi, değerli parti sözcülerimizin kısmen, kamuoyunda tamamen modele yöneltilen iki-üç temel eleştiri vardır. Bunlardan birisi, yasama organının Anayasa Mahkemesine üye seçmesinin tipik bir siyasallaşma oluşturduğu; öbürü, hukuk kökenli üyelerin noksan olduğu; öbürü ise gerçekten bir parti yargısının inşa edilmekte olduğu itirazlarıdır.

 

ATİLLA KART (Konya) – Yüce Divan fonksiyonu var.

 

AHMET İYİMAYA (Devamla) – Yüce Divan, tarihî gerçeğimiz; geleceğim Sayın Kart.

 

Değerli arkadaşlar, Anayasa kriterleriyle, siyaset bilimi kriterleriyle bu sorunlar tahkik ve tahlil edildiğinde görülecektir ki varit olmayan itirazlardır. Bakın, arkadaşlar, Anayasa Mahkemesi veya Mahkememiz saf bir mahkeme değildir, pür bir hukuk mahkemesi değildir; siyaset kurumunun yasama işlevini sonuçlandıran mahkemedir. Kurucu baba Kelsen “Negatif yasamadır.” demiştir. Benim 2005 yılında Türk Hukuk Kurumunun 75’inci Yıl Armağanı’nda yayınlanan makalede benimsenmiştir. İzleyen zamanlı ortak yasayıcıdır. Anayasa Mahkememizin bu mahiyeti -hatta bazı anayasa mahkemelerinde kıdemli, deneyimli parlamenterler, eski, mütekait parlamenterler üye olmuştur- Anayasa Mahkemesinin bu yapısı yasama organına üye seçme hakkı verir.

 

İki, sözleşmenin, Anayasa’nın tarafı millettir. Milletin temsilcilerinin seçim yoluyla temsilci göndermeleri sadece demokratik meşruiyet değil, taraf teorisine… Bakın arkadaşlar, 1961; Anayasa Mahkemesi hazırlığı sırasında, dönemin kurucu komisyonları, bütün siyasal partilere anayasa anketi gönderirler. CHP’ye varır, o, büyük vizyon sahibi İnönü, partisindeki karşıt görüşlere rağmen “2 tane Senato, 3 tane Parlamento üye versin.” demişlerdir. 1961 modellemesi doğrudur ve o dönemde liberal olmamasına, muhafazakâr olmamalarına, sol jargonda bulunmalarına rağmen, Anayasa Mahkememize Parlamentoca üye seçilen hâkimler, hukukçular gerçekten yüz akımızdır. Bir Zargun, bir Ketenoğlu, bunlar çok önemli. Ne yaptık? 1971, müdahale etti, Parlamentonun bu tabii hakkını gasbetti.

 

Bakın, 1981, 82 Anayasası döneminde Danışma Meclisinin zabıtlarını okuyun, Anayasa Komisyonu zabıtlarını; müthiş bir siyaset taşlaması ve siyaseti kötüleme vardır ve sadece üç tane akıllı ses, Gölcüklü, Tan ve General İhsan Göksel… Onun dışında, bütün oradaki hukukçular, Yargıtay üyeleri falan “Siyaset kurumu seçmesin.” demişlerdir. Bugün yaptığımız şey, yüce Parlamentonun tabii hakkını otuz yıl sonra iade etmektir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

 

ATİLA EMEK (Antalya) – İnsaf be!

 

AHMET İYİMAYA (Devamla) - Değerli arkadaşlar “Cumhurbaşkanı seçmesin.” ikinci eleştiri. Bir defa…

 

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Siz söylüyordunuz zamanında. Sizler, az önce ifade…

 

AHMET İYİMAYA (Devamla) – Grup anlamında demiyorum, onu işaret ettim; sayın üstadım, onu işaret ettim. Ben genel eleştiri anlamında diyorum.

 

Cumhurbaşkanı seçmesin… Bir defa, prototiplerde yasama, yargı ve yürütme organında paylaşım, tümünün yasama organı tarafından oluşturulması gibi modeller var ve şu anda Anayasa’mızın bizzat modeli cumhurbaşkanı tarafından seçimdir ve bu model azaltılarak korunmuştur. Ayrıca, sanılanın aksine, Anayasa’mızdaki sistem bir parlamenter sistem değil -bilinçle söylüyorum, idrak ile söylüyorum- topal başkanlık sistemidir. Büyük Meclis kurucu iktidar yetkisini büyük uzlaşmayla kurarsa o millî tercihi topal başkanlık sisteminden parlamenter sisteme veya öbür sistemlere geçiş yapar ama bu düzenlemenin böyle büyük bir iddiası olamaz değerli arkadaşlar.

 

Ne deniyor? “Yargısını kuruyor.” Arkadaşlar, “Siyasallaşıyor.” Efendim, büyük reformlara, biz, gerçekten sloganlarla yaklaşırsak yanılırız. Bakın arkadaşlar, Türkiye’de sorun yargının -bu reform anlamında diyorum, öbür reform…- siyasallaştırılması sorunu değil, Anayasa Mahkememizi vesayetçi yapıdan, bürokratik egemenliğin etki alanından ve taraflılaşmadan giderek kuvvetler ayrılığına bir hücum anlamına gelen yargısal aktivizmden kurtarma olayıdır. Örneklere girmek istemiyorum.

 

ATİLLA KART (Konya) – Sayın İyimaya, biraz somut anlatın da anlayalım.

 

AHMET İYİMAYA (Devamla) - Bugün, değerli arkadaşlar, Anayasa Mahkememizin iki ilkesi var uygulamada: Bir, Anayasa normuna sadakat. İki, Anayasa normunu özgürlük lehine yorumdur. 367 aktivizmi, 10/42 aktivizmi, özelleştirmede ortaya konan aktivizm, Demokrat Partinin affında ortaya konan aktivizm aslında Anayasa Mahkemesi tarafından örtülü bir Anayasa ihlaliydi. Biz burada Anayasa’nın anlamına, değişime göre keşfedilecek anlamına ve özgürlük lehine yorum vatanına çekecek bir reformun gayreti içerisindeyiz. Başarılı olur-olmaz ama modeli okuduğunuz zaman varacağınız anlam bu. Bir de, yine ortaya konuyor, Yüce Divan meselesi...

 

Arkadaşlar, ben on üç yıllık parlamenterim. Yüce Divan ithamlarının, iddialarının ve süreçlerinin en sert şekilde işlediği dönemlerde siyasetçiydim. Yüce Divan meselesini siyasetinin sorunu yapanlara bir hayır getirmediğini deneysel olarak yaşayan bir arkadaşınızım. Burada yaptığımız ne? Bir defa, bizim konumumuzda, bizim tarihimizde Yüce Divan, tarihsel gelenekte karma bir mahkemedir. Niye? Para suçları dışında siyasal takdiri içerirler ve yarı siyasal mahkemelerdir, tam ceza mahkemeleri değildir, onun için modelleme böyledir, bir.

 

İki, orada Yargıtay üyeleri, Anayasa Mahkemesi üyeleri, kimi bürokratlar yargılanıyor ve Kelsen’e katılarak söylüyorum ki: “Seçim ne tarafsızlığı üreten ne tarafsızlığı bozan bir karakter değildir.” Kelsen öyle diyor. Falanca organlar da seçebilir, bozulur, falanca kimseler seçer, bozulmaz. Bütün mesele seçilenin kimliğidir, kriterlerdir. Kriterler var. Hiç kimseyi...

 

Bakın, Nixon olayı var. İşte, Anayasa Mahkemesine daha önce...

 

ATİLLA KART (Konya) – Sayın İyimaya, ceza usulünü bilmiyorsa ne yapacağız?

 

BAŞKAN – Lütfen sayın milletvekilleri, Hatibe müdahale etmeyelim.

 

AHMET İYİMAYA (Devamla) – Nixon olayı var. 4 tane üye seçti, Watergate skandalında aleyhine karar verdiler.

 

Değerli arkadaşlar, zamanım uzun olsa da bütün görüşlerini aşağıdan yukarıya bana ileten arkadaşlara ayrıntılı cevap verebilsem.

 

ATİLLA KART (Konya) – Sayın Başkan, ceza usulünü bilmiyorsa ne yapacağız?

 

AHMET İYİMAYA (Devamla) – Yüce Divan yargısının niteliği var, tartışırız Sayın Kart.

 

BAŞKAN -  Sayın Kart, lütfen... Böyle bir usulümüz yok karşılıklı konuşmak...

 

AHMET İYİMAYA (Devamla) – Ben Anayasa Mahkemesinin Türkiye’deki uygarlığımızdaki mübeşşirleri ve kurucu öncüleri olarak 1915 Halep Mebusu Artin Bey’in, 1927 İstanbul 4. Asliye Hukuk Mahkemesi Hâkimi -karardan okuyamadım- meçhul hâkimi; 1952, Akşehir Hâkimi Refik Gür’ü; 1953, Değerli Hocam Profesör Doktor Necip Bilge’yi; 1958, Hatay Mebusu Ahsen Aral’ı hayırla yâd ediyorum.

 

Çok değerli milletvekilleri, aziz arkadaşlarım; reform zamanları zor zamanlardır; dirençlerin şaha kalktığı, kimi zaman hakarete bürünen yüksek seslerin müzakere kürsülerini kuşatabildiği zamanlardır; karşı görüş ve öfkelere geniş hoşgörüyle yaklaşılma zamanlarıdır; tereddüt değil cesaret, liyakat ve tahammül zamanlarıdır; tarih cihazının kayıt düştüğü zamanlardır; geleceğe bakanlarla güncel bakışları aşamayanların çağdaş olduğu zamanlardır; yapılanları görmezlikten gelenlerin dahi gerçeği bir gün mutlaka kabul etmek zorunda kalacakları zamanlardır…

 

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Niye uzlaşmıyorsunuz, niye?

 

AHMET İYİMAYA (Devamla) – …uzak ve öngörülü tahlil ekseninde ifadeye mecburum ki, Büyük Meclisin mehabetinin ve itibarının doruklarda seyrettiği zamanlardır. Son birkaç saat içerisinde Başbakanımızın şahsında…

 

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

 

BAŞKAN – Sayın İyimaya, ek süre veriyorum, lütfen tamamlayınız.

 

AHMET İYİMAYA (Devamla) – Bitti Başkanım…

 

…insan onuruna karşı işlenen fiillerin ve kime karşı, kim tarafından işlenirse işlensin benzerlerinin bütün partilerimizce karşılıksız bırakılmaması ve önlenmemesi gereken zamanlardır.

Kesinleşeceğine gönülden inandığım ve cumhuriyetimizi demokrasiyle kucaklaştıracak reformun aziz milletimize ve hukuk uygarlığımıza hayırlı olmasını diliyorum.

 

Yüksek Genel Kurulu saygı ve derin sevgiyle selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

 

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın İyimaya.

 

2.5 Onaltıncı Madde Hakkında Anayasa Komisyonu Başkanı Burhan Kuzu (İstanbul)

 

Şimdi, Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; Sayın İyimaya’nın üst perdeden yapmış olduğu konuşmayı ben biraz da halkın diliyle, daha aşağıya indirerek anlatmaya çalışacağım. Çok güzel şeyler söyledi ama belki takip eden vatandaşlar biraz anlamada zorlanır. Ama şimdi biraz vatandaşa doğru hitap edecek şekilde konuşmak istiyorum.

 

Şimdi, efendim, 17’nci maddede öngörülen konu, bilindiği gibi, Anayasa Mahkememizin yeniden oluşum biçimi. Anayasa mahkemeleri -evvela altını çizmek isterim ki- dünyada örneği çok da fazla olmayan mahkeme tipleridir; tabii, gelişmiş Avrupa ülkelerinin yaygın olarak vardır ve bu mahkemelerin oluşum biçimlerinde aşağı yukarı son yıllarda birbirlerine çok benzerlik arz etmektedir.

 

Pekâlâ, bu, Anayasa Mahkemesi tipik bir Yargıtay model olmadığına göre, oluşumu başka ülkelerde işte bu gerekçeyle farklı biçimde yapılmış ve hepsinin ortak olan noktasını söylemek istiyorum: O ülkelerin parlamentoları tarafından belli oranda üye seçilmektedir. Bu belli oran konusunu biraz somutlaştırmak istiyorum. Almanya’da 16 üyenin tamamını Parlamento seçiyor, 2/3 çoğunlukla. Fransa’da 9 üyenin 9’unu yine Parlamento seçiyor; 3’ünü Meclis Başkanı, 3’ünü Senato Başkanı, 3’ünü de Cumhurbaşkanı; 3’ü de siyasetçi. Belçika’da 12 üyenin 12’sini Parlamento seçiyor. İspanya’da 12’nin 8’ini seçiyor. İtalya’da 15’in 5’ini, Avusturya’da 12’nin 8’i, Macaristan’da 11’in 11’i, Slovakya’da 10’un 10’u, Slovenya’da 9’un 9’u, Polonya’da 15’e 15, Portekiz’de 13’e 10. İngiltere’de böyle bir mahkeme yok.

 

Şimdi gelelim Türkiye’deki çalışmalara. Bizden önceki dönemlerde, ANAP 13 üyenin 4’ünü seçtirmek istemiş projelerinde, efendim, SHP’nin 2 üye seçme önerisi var, Türkiye Barolar Birliğine ayrıca geleceğim ve keza Türkiye Odalar Borsalar Birliğinin 2 üye seçme şeklinde bir önerisi olmuş, TUSKON da 4 üye seçsin demiş. 2003 yılındaki, 17 üyeli, Anayasa Mahkememizin önerisinde 17’nin 4’ünü seçsin Meclis denmiş. Tabii, seçim şekilleri biraz farklı ama böyle bir öneri var.

 

Şimdi, Barolar Birliğimiz ve bu arada tabii Özdemir Özok, değerli dostuma ve Barolar Birliği Başkanımıza Allah’tan rahmet diliyorum, yakınlarına Allah sabır ihsan etsin. Gerçekten çok düzgün bir arkadaşımızdı, bunu samimi olarak söylüyorum.

 

2001 yılında Barolar Birliğinin hazırlamış olduğu bir metin var elimde. O zaman rahmetli Özok Başkan, yanlış hatırlamıyorsam Sayın Mengü de Genel Sekreter -Sayın Mengü yok mu burada?- elimdeki liste onu gösteriyor, yoksa itiraz eder ve Ayşe Nur Bahçekapılı da orada üye. O metin içerisine baktığımız zaman 21 üye öngörülmüş orada, bunun 7 tanesini de Meclise seçtiriyorlar isabetli olarak, eleştirmek için söylemiyorum. Bugün de mesela bu görüşü savunmasını arzu ederiz. Oradaki seçimde de “İlk iki turda salt çoğunluk aranır. Daha sonraki toplantıda toplantıya katılan çoğunluğun oyu yeterli sayılır.” diyor. Yani sürekli salt çoğunluğu tutmamış çünkü bunun 61 örneğinde verildiği gibi salt çoğunlukla seçilmede 15 üyenin 5’ini seçiyor ama uzun süre turlar turlar olduğu için salt çoğunlukta, maalesef sonuç alınamadığı için biraz da bundan kaldırılmış bu. O bakımdan, buna çözüm bulmak açısından bizim metinde de buna benzer bir çözüm bilindiği gibi var.

 

Şimdi, değerli arkadaşlar, tabii birkaç eleştiri var, bunlar çok haksız demiyorum. Bunlardan birisi, hukukçu üye sayısı meselesine gelelim. Mevcut durumda hukukçu üye sayısı, aşağı yukarı eldeki, oradan aldığımız bilgiye göre 2 üye şu anda hukukçu değil. Onun dışında mesela Danıştaydan gelen Fulya Kantarcıoğlu ve Osman Paksüt, bunların her 2’si de hukukçu aynı zamanda, yani birisi belki üst kademeden geliyor, birisi Danıştaydan geliyor, ilk etapta sanki hukukçu değilmiş gibi gözüküyor ama baktığın zaman bunlar hukukçu. Dolayısıyla şu anki tabloda 11 üyenin 9’u hukukçu gözüküyor, temsil oranı da yüzde 65’leri buluyor şu anki durumda. Bize gelen metinde, Komisyona, yüzde 70’i; 70,58’i hukukçuyken biz “YÖK’ten gelen 2 üye mutlaka hukukçu olsun.” dediğimiz için yüzde 76’ya çıkmış, yani 17’nin 13’ü hukukçu olarak gözüküyor. Bu bir eksik, bir fazla olabilir.

 

ATİLLA KART (Konya) – Verdiğiniz oran doğru değil Sayın Başkan.

 

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (Devamla) – Bakarız ona, ben burada...

 

ATİLLA KART (Konya) – 7 kişinin hukukçu olmaması mümkün…

 

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (Devamla) – Hayır, yani şöyle…

 

ATİLLA KART (Konya) – 17’de 7 kişi hukukçu değil.

 

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (Devamla) – Şimdi, Sayın Kart, bu Danıştaydan 2 üyeyi külliyen çizdiğimizi varsayalım, hukukçu olmadığını varsayalım.

 

BAŞKAN – Sayın Kuzu, lütfen karşılıklı konuşmayalım. Siz Genel Kurula hitap edin.

 

ATİLLA KART (Konya) – Doğru bilgi verin.

 

BAŞKAN – Sayın Kart, böyle bir usulümüz yok, karşılıklı…

 

ATİLLA KART (Konya) – Yanlış bilgi vermeye tenezzül etmeyin.

 

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (Devamla) – Yanlış bilgi vermiyorum Sayın Kart. Tenezzül filan etmem böyle şeylere. Sen beni çok iyi tanırsın, sekiz yıldır çalışıyoruz böyle.

 

ATİLLA KART (Konya) – Biraz sonra hatırlatacağız Sayın Başkan.

 

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (Devamla) – Hep de böyle konuştuk zaten, sürekli yedi senemiz böyle geçti. Dolayısıyla alışığız biz bu işlere, sen rahat ol.

 

13 üye çıkıyor burada, hadi hatırına 11’e indirelim bunu, netice itibarıyla gene çoğunluk hukukçu. Dolayısıyla bunların tamamının zaten hukukçu olmaması lazım çünkü Anayasa Mahkemesine çok çeşitli konular geliyor, o bakımdan iktisatçıdır, başka meslektendir, mutlaka bulunması gerekiyor, bu göz önünde bulundurularak yapılmış bir tablo şu anki durumda.

 

Tabii Yüce Divan konusu, bu konu da önemli. Yüce Divan meselesinden, Sayın Mengü, benim işte daha önce, 2003’te yapmış olduğum konuşmayı getirdi. O düşüncemden farklı bir şey düşünmüyorum burada. Konu şu: Şimdi, Yüce Divan bir ceza yargılamasıdır, tipik ceza yargılaması. Elbette ki ceza hukukçularının çok olmasında, fazla olmasında yarar vardır isabetli karar bakımından ama dünya ülkelerinde bunu Anayasa Mahkemesine veren yerler var, vermeyen yerler var. Şimdi böyle olunca, bizim uygulamamız 61’den bu tarafa, bunu Anayasa Mahkemesine verme biçiminde gerçekleşmiş. Anayasa Mahkemesinin çalışmalarına baktığımız zaman, mesela Mustafa Bumin Başkanken 2001’de şunu söylüyor: “Yüce Divan yargıçlığı sadece bir ceza yargıçlığı değildir. Yargılanan kimselerin görevleri göz önüne alındığında, görüleceği gibi, bu görev ceza hukuku bilgisinden daha çok, anayasa ve idare hukuku bilgi ve deneyimi gerektirir. Bu nedenle, Yüce Divan görevinin Anayasa Mahkemesinden alınarak Yargıtay Başkanının Başkanlığında Yargıtay ceza daireleri başkanlarından oluşan bir kurula verilmesi yönündeki görüşlere katılmıyoruz.” diyor.

 

Şimdi, benim aksine görüşüm olabilir. Yani “Buna Yargıtay baksın.” diye hep söylüyoruz. Nitekim, 82 Anayasası, bu hazırlandığı zaman, evvela Yargıtay Dairesine verilmiş, Ceza Dairesine, sonra Danışma Meclisinde de böyle geçmiş ama Askerî Konsey buna “61’den beri alışılmış bir yol var, bu orada kalsın.” demiş.

 

Şimdi, konuya şöyle bakmak lazım değerli arkadaşlar: Siyasetçi… Burada yargıladığı kim? Yargıladığı, işte, Cumhurbaşkanı, Başbakan, ilgili bakanlar, kendi üyeleri, efendim, yüksek yargının başkan ve üyeleri; şimdi, tabii, Meclis Başkanımızı bir taraftan, ayrıca Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanlarını yargılayacak burası Yüce Divan olarak.

 

Bu görevlerinden doğan suçlardan dolayı yargılamadır ve elbette ki hukukçu olarak ağırlıklı olmasının isabetli karar vermede mutlaka bir katkısı olacaktır ama şunu da unutmayalım: Bu, mahkemenin yapmış olduğu istisnai bir iştir ve tipik bir ceza işi de değildir esasen bu, baktığınız zaman. Böyle tıpatıp tipik ceza işi değildir çünkü olayın siyasi boyutu var. Mesela Yargıtay yargılasa bir bakanı belki dört dörtlük ceza verir ama bu adil olmaz bence.

 

ATİLLA KART (Konya) - Parti kapatma için olabilir, ceza için olmaz.

 

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (Devamla) – Siyasetçi elastikiyeti bilmeyebilir, o bürokrattan gelen, aşağıdan gelen hatanın nerede olduğunu göremeyebilir. Dolayısıyla, işte bundan dolayıdır ki biraz elastik davransın diye zannediyorum oraya verilmiş. Kaldı ki biz, bunu gidermek adına, hatırlarsanız, 2004’te bir değişiklik yaptık, burada. Dedik ki orada, bu değişiklikte, ceza yargılaması niteliğini de düşünerek Yüce Divan olarak çalıştığı zaman, Anayasa Mahkemesi, hâkim, savcı ve diğer yerlerden -yani Yargıtay, Danıştaydan- geçici olarak eleman alabilir, bunları çalıştırabilir şeklinde. Bunun da bir anlamda bunu gidermek açısından yararlı olacağını düşünüyoruz.

 

Şimdi, tabii, Anayasa Mahkemesinin, değerli arkadaşlar, bu siyasetle ilgisi konusunda birkaç kelam daha etmek istiyorum. Elimdeki metinde… Demin de söylediğim gibi, Barolar Birliği bunu hazırladığı zaman şu gerekçeyi yazmış oraya: “Anayasa Mahkemesi üyelerinin belirlenmesi konusunda Avrupa’da başlıca iki teknik uygulanmaktadır. Bütün üyelerin yasama organınca seçilmesi tekniği…” diyor, Almanya’yı falan, örneğini vermiş Barolar Birliği ilgili gerekçede “…ya da seçim yetkisinin yasama ve yargı arasında paylaşılması -onun da örneklerini vermiş- üyelerin tümünün veya bir kısmının halk tarafından seçilen ve işlemlerini denetleyecekleri organ tarafından seçilmesi Anayasa Mahkemesine demokratik meşruluk kazandırır.” diyor.

 

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

 

BAŞKAN – Sayın Kuzu, size de ek süre veriyorum. Lütfen konuşmanızı tamamlayınız.

 

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (Devamla) – “…demokratik meşruluk kazandırır.” diyor, dikkat edin. Yani Cumhurbaşkanı halk tarafından seçiliyorsa, Meclis tabii zaten halk tarafından seçilen bir kurul, dolayısıyla jüri sistemi yoksa -ki bizde böyle bir model zaten yok-  bu bağı kurmak adına böyle bir yola gidildiğini görüyoruz ve yine, ilgili metnin gerekçesine baktığımız zaman, burada “Üyelerin üçte 1’i yenilensin.” diyor. Bir anlamda buna bir çağdaşlık ya da çağın gereklerine göre değişim imkânı vermek açısından tanınmış.

 

Son olarak, şunu okuyarak toparlamak istiyorum: Bakın, burada diyor ki: “Ülkemizde kırk yaşında atanma olanağı bulunduğuna göre bu olasılıkta üye yirmi beş yıl süreyle Anayasa Mahkemesinde görev yapabilecektir. Bu süre Anayasa Mahkemesi üyeliği için çok uzundur. Anayasa Mahkemesi toplumun evrimine ve sosyal gelişmelere açık olmalıdır. Bunda üyelerin yenilenmesinin önemli bir  payı bulunur. Bu nedenle üyelik süresi Avrupa modellerinde ortalama süre olarak belirlenmiştir. Yeniden seçilmenin mümkün olup olmayışı üyelerin görevlerini tam bir bağımsızlık ve yansızlıkla yapmalarını sağlama amacına yöneliktir.” Hatta bunlar “üçte 1’i değişsin iki yılda bir” şeklinde bir öneride bulunmuşlar.

 

Netice itibarıyla arkadaşlar, elbette ki Anayasa Mahkemesinin bu mevcut oluşumu yani daha doğrusu getirmek istediğimiz bu teklif mevcuttan 2 üyeyi fazlalaştırıyor, 15 üye zaten var, 2 daha, 17 olmuş oluyor.

 

ATİLLA KART (Konya) – Hiç temel değişiklik yok!

 

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (Devamla) – Daire biçiminde çalışıyor. Bireysel başvuru, İnsan Hakları Mahkemesine gitmeden önce bu yol açıldığı için de üye sayısının artması gerekiyor. Bana sorarsanız, mevcut sistemde aslında 14’ünü Cumhurbaşkanı seçiyor, şimdi bugünkü getirilende, geriye kalanı da Meclis seçmiş oluyor; şu anki durumda da 16’nın tamamını Cumhurbaşkanı seçmiş oluyor. Dolayısıyla, eleştireceksek mevcudu eleştirmemiz lazım diye düşünüyorum. Bu getirilen model bence, bizim mesela yapmış olduğumuz müracaatlarda, değişik kurumlardan…

 

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

 

BAŞKAN – Lütfen, selamlama için açıyorum, tamamlayın.

 

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (Devamla) – …en çok eleştiriyi şurada aldık: Neden, siz, millî iradenin temsili olan Meclise çok daha fazla oranda üye seçtirmediniz de bu şekilde çekingen davrandınız şeklinde. Tabii, bunu uzlaşma adına yaptığımızı ve muhalefet partilerimizin desteğini almak adına yaptığımızı da belirtmek istiyorum.

 

Yüce heyetinizi saygıyla, sevgiyle selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

 

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

 

KAYNAK: T.B.M.M. Tutanak Dergisi, Dönem 23, Cilt 67, Yasama Yılı 4, Birleşim 94

___________________________________________________________________________

3 TBMM Genel Kurulu’nda Onaltıncı Maddeyle İlgili Verilen Değişiklik Önergeleri, Oylamalar ve Komisyonca Sunulan Metnin Kabulü

 

3.1 Onaltıncı Madde için Birinci Turda Verilen Önergeler (Tümü Reddedilmiştir – 25 Nisan 2010)

 

1. Önerge

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

 

2/656 Esas Numaralı 7/11/1982 tarihli ve 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin çerçeve 17 nci maddesi ile değiştirilen Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 146 ncı maddesinin 2 inci fıkrasının ilk cümlesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini yine aynı maddenin 3 üncü fıkrasında geçen "dört üyeyi" ibaresinin "üç üyeyi" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

 

A.G. Sarıçam (Kırklareli)

 

Veysi Kaynak (Kahramanmaraş)

 

"Türkiye Büyük Millet Meclisi iki üyeyi Sayıştay Genel Kurulunun kendi başkan ve üyeleri arasından, her boş yer için gösterecekleri üçer aday içinden, iki üyeyi ise baro başkanlarının serbest avukatlar arasından her boş yer için gösterecekleri üçer aday içinden yapacağı gizli oyla seçer"

 

2. Önerge

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

 

2/656 Esas Numaralı 7/11/1982 tarihli ve 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin çerçeve 17 nci maddesi ile değiştirilen Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 146 ncı maddesinin 2 inci fıkrasının ilk cümlesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini yine aynı maddenin 3 üncü fıkrasında geçen "dört üyeyi" ibaresinin "üç üyeyi" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

 

                                                                                                        Abdurrahman Arıcı

                                                                                                                  Antalya

 

"Türkiye Büyük Millet Meclisi iki üyeyi Sayıştay Genel Kurulunun kendi başkan ve üyeleri arasından, her boş yer için gösterecekleri üçer aday içinden, iki üyeyi ise baro başkanlarının serbest avukatlar arasından her boş yer için gösterecekleri üçer aday içinden yapacağı gizli oyla seçer"

 

3. Önerge

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

 

2/656 Esas Numaralı 7/11/1982 tarihli ve 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin çerçeve 17 nci maddesi ile değiştirilen Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 146 ncı maddesinin 2 inci fıkrasının ilk cümlesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini yine aynı maddenin 3 üncü fıkrasında geçen "dört üyeyi" ibaresinin "üç üyeyi" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

 

                                                                                                 Mehmet Yılmaz Helvacıoğlu

                                                                                                                    Siirt

 

 "Türkiye Büyük Millet Meclisi iki üyeyi Sayıştay Genel Kurulunun kendi başkan ve üyeleri arasından, her boş yer için gösterecekleri üçer aday içinden, iki üyeyi ise baro başkanlarının serbest avukatlar arasından her boş yer için gösterecekleri üçer aday içinden yapacağı gizli oyla seçer."

 

Gerekçe (1, 2 ve 3. Önerge)

 

Milli iradenin temsil yeri olan Türkiye Büyük Millet Meclisinin seçeceği üye sayısı arttırılmıştır.

 

Oylamanın Sonucu(1, 2 ve 3. Önerge): AYNI OLDUĞUNDAN BİRLİKTE OYLANMIŞ VE KABUL EDİLMEMİŞTİR.

 

4. Önerge

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

 

Görüşülmekte olan 497 sayılı Anayasanın Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 17 nci maddesinin aşağıda ki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Hamit Geylani (Hakkari)

 

Hasip Kaplan (Şırnak)

 

Sırrı Sakık (Muş)

 

Şerafettin Halis (Tunceli)

 

Nuri Yaman (Muş)

 

MADDE: 17- Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 146 ncı maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Madde 146- Anayasa Mahkemesi ondokuz asıl yedi yedek üyeden kurulur.

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi; iki asıl bir yedek üyeyi Sayıştay Genel Kurulunun kendi başkan ve üyeleri arasından, her boş yer için gösterecekleri üçer aday içinden, üç asıl iki yedek üyeyi ise baro başkanlarının serbest avukatlar arasından gösterecekleri üçer aday içinden yapacağı gizli oylamayla, iki üyeyi Yargıtay, iki üyeyi Danıştay, iki üyeyi üst kademe yöneticileri, serbest avukatlar, birinci sınıf hâkim ve savcılar ile Anayasa Mahkemesinde en az on yıl görev almış raportörleri arasından seçer.

Türkiye Büyük Millet Meclisinde yapılacak bu seçimde, her boş üyelik için ilk oylamada üye tam sayısının üçte iki ve ikinci oylamada üye tam sayısının salt çoğunluğu aranır. İkinci oylamada salt çoğunluk sağlanamazsa, bu oylamada en çok oy alan iki aday için üçüncü oylama yapılır; üçüncü oylamada en fazla oy alan aday üye seçilmiş olur.

 

Cumhurbaşkanı; üç asıl iki yedek üyeyi Yargıtay, iki asıl bir yedek üyeyi Danıştay, genel kurullarınca kendi başkan ve üyeleri arasından her boş yer için gösterecekleri üçer aday içinden; en az ikisi hukukçu olmak üzere üç üyeyi Yükseköğretim Kurulunun kendi üyesi olmayan yüksek-öğretim kurumlarının hukuk, iktisat ve siyasal bilimler dallarında görev yapan öğretim üyeleri arasından göstereceği üçer aday içinden seçer.

 

Anayasa hukuku öğretim üyesi doçent ve profesörler arasından, anayasa hukuku öğretim üyelerinin kendi içlerinde yapacağı seçimle Anayasa Mahkemesine üç asıl bir yedek üye seçilir.

 

Yargıtay, Danıştay ve Sayıştay genel kurulları ile Yükseköğretim Kurulundan Anayasa Mahkemesi üyeliğine aday göstermek için yapılacak seçimlerde, her boş üyelik için, bir üye ancak bir aday için oy kullanabilir; en fazla oy alan üç kişi aday gösterilmiş sayılır.

 

Baro başkanlarının serbest avukatlar arasından gösterecekleri üç aday için yapılacak seçimde de her bir aday için üye avukatlar oy kullanabilir ve en fazla oy alan üç kişi aday gösterilmiş sayılır.

 

Anayasa Mahkemesine üye seçilebilmek için, kırkbeş yaşın doldurulmuş olması kaydıyla; Yükseköğretim kurumları öğretim üyelerinin profesör veya doçent unvanını kazanmış, avukatların en az yirmi yıl fiilen avukatlık yapmış, üst kademe yöneticilerinin yükseköğrenim görmüş ve en az yirmi yıl kamu hizmetinde fiilen çalışmış, birinci sınıf hâkim ve savcıların adaylık dahil en az yirmi yıl çalışmış olması şarttır.

 

Anayasa Mahkemesi üyeleri arasından gizli oyla ve üye tam sayısının salt çoğunluğu ile dört yıl için bir Başkan ve iki başkanvekili seçilir. Süresi bitenler yeniden seçilebilirler. Anayasa Mahkemesi üyeleri aslî görevleri dışında resmi veya özel hiçbir görev alamazlar."

 

Gerekçe (4. Önerge)

 

HAMİT GEYLANİ (Hakkâri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Barış ve Demokrasi Partisinin değişiklik önergesi üzerinde söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

 

Değerli arkadaşlar, şu an yapısını tartıştığımız Anayasa Mahkemesinin varlık nedeni anayasal sürecin bir sonucudur. Türkiye’nin iki yüz yıllık bir Anayasa serüveni vardır. Son doksan yıllık döneme baktığımızda,  ilk kırk yılı Türkiye Büyük Millet Meclisinin yaptığı anayasalarla, son elli yılında ise askerî darbe anayasalarıyla yönetildi ve hâlen yönetiliyor.

 

Değerli arkadaşlar, sanırım yaşanan gerilim nedeniyle konuyu yeterince tartışamadığımızı düşünüyoruz. Onun için, izin verirseniz, bu anayasalardan her birini birkaç cümleyle özetlemek istiyorum.

 

Aradan doksan yıl geçmesine rağmen 1921 Anayasası’nın standartlarına hâlen ülkemizin ulaşmadığını düşünüyorum. 21 Anayasası’nda vilayet ve nahiyeler tüzel kişiliği olan özerk birimler olarak kabul edilmiştir. İç ve dış siyaset, şeri, adli, askerî işler ve uluslararası iktisadi ilişkiler dışında kalan tüm hizmetlerde vilayet şûraları yetkili kılınmıştır. 1921 Anayasası’nda devlet Türkiye devletidir. Türkiye bir üst kimlik olarak kabul ediliyor, Büyük Millet Meclisine mebuslar kendi etnik kimlikleri ve yerel giysileriyle katılmışlardır.

 

Buna karşın, 1974 Anayasası’yla Türkiye Büyük Millet Meclisinde muhalefet tamamıyla tasfiye edilmiştir, Meclisin tek sahibi Cumhuriyet Halk Partisidir. CHP’nin altı oku Anayasa’nın temelini oluşturmaktadır. Türk kimliği dışında hiçbir etnik kimlik tanınmamıştır. Bu Anayasa Türklerin kamu haklarından söz etmektedir.

 

61 Anayasası’yla askerî darbeler bir bakıma meşrulaştırılmıştı. Millî Güvenlik Kurulu ilk defa bu Anayasa’da yer alır, 1971 değişikliğiyle de askerî bürokrasi kararlarda belirleyici rol oynamaya başlamış, yasamanın üstünlüğü zayıflatılmıştır.

 

Değerli arkadaşlar, evrensel hukukla çatışan 82 Anayasası’nın temel felsefesi ise devleti vatandaşa karşı koruma ve kutsamadır. Nedeni de Türkiye’de silahlı kuvvetler cumhuriyet tarihi boyunca her zaman siyasetin etkin bir aktörü olmuş, siyasete yön vermiş, gerçekleştirilen darbeler, politikacılar ve sivil halk sürekli olarak hukuk dışı uygulamalara tabi tutulmuştur.

 

Türkiye’nin yakın tarihi, bilindiği gibi, askerî darbeler, gece yarısı e-muhtıralar ve andıçlarla anılmaktadır. Seçilmişler üzerindeki askerî müdahalenin korku refleksi, vesayeti Türkiye siyasi tarihinde belirleyici bir rol üstlenmiştir. Yapılan değişiklikle de bu telaşı ortadan kaldıramıyor ne yazık ki.

 

Sayın arkadaşlar, demokratik anayasaların temel özelliği sınırlama ve uzlaşmadır. Devleti ve iktidar gücünü sınırlamak suretiyle kişilerin hak ve özgürlüklerinin güvencelerini sağlarlar. Bütün toplum kesimlerinin katıldığı genel bir uzlaşma ve kabule dayanırlar. Demokratik anayasaların üstünlüğü salt hukuk kurallarını içermelerinden değil, aynı zamanda toplumsal güç dengelerine dayanan genel uzlaşmanın toplumda yarattığı saygınlıktan da ileri gelir. Bu anlamda demokratik anayasal meşruiyetin tanımı, kriterleri klasik hukuk terminolojisi aşılarak somut koşullara ve çağa göre yoruma kavuşturmak gerekir. Böylesi hukuki bir duruş kuşkusuz düşünce özgürlüğünde saklıdır. Başta 82 Anayasası ve ondan nemalanan Ceza Yasası, DGM’lerin yetkilerini devralan ağır ceza yargılaması, Terörle Mücadele, Siyasi Partiler, Basın, Dernekler, YÖK, Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Yasası ve de çokça yasa düşünceyi açıklama özgürlüğünü yasaklayan veya sınırlayan binlerce madde içermektedir.

 

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

 

BAŞKAN – Sayın Geylani, lütfen tamamlayın, ek süre veriyorum bir dakika.

 

HAMİT GEYLANİ (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

 

Evet, değerli arkadaşlar, bu durumda bireyler, demokratik devlet düzeninde herkes ancak kendilerini kimlikleriyle, ana dilleriyle, düşünceleriyle, cinsiyetleriyle ve tüm renkleriyle ifade edebilirler. Eğer bu haklar bastırılmış, kişi korkutulmuş, dili lal olmuş, düşüncesi prangaya vurulmuş ve irade dışı bırakılmışsa demokratik bir yönetimden, demokratik bir anayasadan ve demokratik bir anayasa mahkemesinden de söz etmek olanaklı değildir. Çünkü çağcıl bir demokrasinin temel koşulu, bireyin kimliksel haklarıyla birlikte düşüncesiyle özgürleşmesi ve siyasetin demokratikleşmesidir.

 

Bu düşüncelerle Genel Kurulu bir kez daha saygıyla selamlıyorum.

 

Oylamanın Sonucu (4. Önerge): Kabul Edilmemiştir.

 

5. Önerge

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

 

Görüşülmekte olan “7.11.1982 tarihli ve 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi”nin 17 nci maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederim. 14.04.2010

 

                                                                                                             Harun Öztürk

                                                                                                                    İzmir

 

Gerekçe (5. Önerge)

 

HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 17’nci madde üzerinde vermiş olduğum önergeyle ilgili olarak söz aldım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

 

Konuşmama geçmeden önce, Türkiye Barolar Birliği Başkanı Özdemir Özok’a ben de Allah’tan rahmet, yakınlarına ve Baro mensuplarına başsağlığı diliyorum.

 

Değerli milletvekilleri, biraz önce AKP Grup Başkan Vekiline bir İç Tüzük hükmüne göre ceza verilmesi oylarınıza sunuldu. Oylarınızla ceza talebi reddedildi. Oysa aynı birleşimde, aynı fiil nedeniyle bir muhalefet milletvekiline kınama cezası verilmiştir. Bu uygulama, parti kapatılmasıyla ilgili, yargının talebinin Türkiye Büyük Millet Meclisinde nasıl sonuçlandırılacağının da çok güzel bir örneği oldu.

 

Değerli milletvekilleri, teklifle, Anayasa Mahkemesinin toplam üye sayısı 11’den 17’ye çıkarılırken, Yargıtay ve Danıştaydan seçilecek üye sayıları birer azaltılmakta, buna karşılık YÖK kontenjanı 2, Sayıştay kontenjanı ise 1 artırılmaktadır. Teklife göre Anayasa Mahkemesine seçilecek 17 üyeden 14’ünü Sayın Cumhurbaşkanı, 3’ünü Türkiye Büyük Millet Meclisi seçecektir. Cumhurbaşkanı, üst kademe yöneticisi, serbest avukat, birinci sınıf hâkim ve savcılar ile Anayasa Mahkemesi raportörleri arasından seçeceği 4 üyeyi de, dilediği takdirde, hukuk formasyonu olmayan tek bir meslek grubu içinden seçebilecektir. Yüce Divan görevi yapacak olan Anayasa Mahkemesinde hukuk dalında öğrenim görmemiş kişilerin ağırlığının artmış olması doğru olmamıştır.

 

Cumhurbaşkanı, yüksek yargının bildireceği 21 aday arasından, diyelim ki, yürütmeye yakın hiçbir aday bulamasın. Bu takdirde dahi Anayasa Mahkemesinde yasama ve yürütmenin ağırlığı 7’ye karşı 10 olacaktır. Bu durum AKP’nin 2/3 nisabı için ince ayarlar yaptığını ortaya koymaktadır.

 

Bu teklif yasalaşırsa, sorunlara çözüm üretme adına Hükûmet yasamayı kullanarak Anayasa’ya aykırı uygulamaları yaygınlaştıracaktır. Bu çerçevede, barajlar, doğal kaynaklar, kara yolları, limanlar, santraller, daha akla gelebilecek tüm kamu malları istenen bedelden istenilen kişilere satılabilecek, kişiye özel yasal düzenlemelerle menfaat dağıtılabilecek, kişiye özel aflar çıkartılabilecek, orman talanının önü açılabilecek, sit alanları gelişigüzel tahrip edilebilecek, madencilik faaliyetleriyle doğanın gelişigüzel tahrip edilmesine göz yumulacak, yolsuzluklara yasal kılıf hazırlanarak üstleri örtülebilecek, geçmişte yargıya güvenmedikleri için “Dokunulmazlıkları kaldırmıyoruz.” diyenlerin Yüce Divanda aklanmaları sağlanabilecektir. Vatandaş hak ve hukukunu iktidar partisi merkez ve taşra teşkilatı ile milletvekillerinden arar konuma getirilecektir.

 

Değerli milletvekilleri, Sayın Tahsin Yücel’in “Gökdelen” adlı romanını okuyanlar bilirler. Söz konusu eserde emekli bir öğretmenin evini gökdelen yapmak için ele geçirmeye çalışan zengin bir müteahhit, hukuka aykırı bu arzusuna ulaşmak için her yolu dener ancak yargıyı bir türlü aşamaz. Sırf bu arzusuna ulaşabilmek için siyasileri ve medyayı kullanarak yargının özelleştirilmesi projesini gündeme getirir. Kitabı okuduğumda Tahsin Yücel’in hayal gücüne hayran kalmış, bu kadarı da olamaz demiştim; yanılmışım.

 

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

 

BAŞKAN – Efendim, size de ek süre veriyorum, lütfen tamamlayın Sayın Öztürk.

 

HARUN ÖZTÜRK (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

 

Şimdi görüyorum ki benzer arzular içinde olanlar bu projeyi bu teklifle hayal olmaktan çıkarmaktadırlar. Gerçekten de değişiklik gerçekleşirse AKP de bir şekilde yargıyı özelleştirmiş olacaktır, hem de bir kuruş ödemeden diyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (Bağımsızlar, ve CHP sıralarından alkışlar)

 

6. Önerge

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

 

Görüşülmekte olan 2/656 Esas numaralı 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasanın Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 17. maddesinin Teklif metninden çıkarılmasını ve diğer maddelerin buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

                 İsa Gök                                                                                 Atilla Kart

                  Mersin                                                                                     Konya

 

Gerekçe (6. Önerge)

 

ATİLLA KART (Konya) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; tarafımızdan verilen önerge hakkında söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

 

Bugün ebediyete intikal eden Barolar Birliğinin Değerli Başkanı, değerli insan, saygıdeğer meslektaşım Özdemir Özok’u kaybetmenin derin üzüntüsünü öncelikle ifade ediyorum. Kendisine, merhuma Tanrı’dan rahmet diliyorum, kederli ailesine, Barolar Birliği camiasına ve halkımıza başsağlığı diliyorum.

 

Sayın Başkan, Meclis yönetiminde yetersiz kalıyorsunuz. Yetersiz kaldığınız için zafiyet gösteriyorsunuz. Buna bir de… Partili kimliğinizi aşamadığınız için ayrıca Meclisin çalışmasında gerçekten verimliliği yok ediyorsunuz ve yaratılan gerginliğin müsebbibi hâline geliyorsunuz.

 

Biraz evvel, grup başkan vekiline yönelik olarak, görünürde, grup başkan vekillerimizin ısrarlı takibi üzerine, nihayet işlem yapmak zorunda kaldınız. Orada da, görünürde zevahiri kurtarmak gayesiyle, nasıl olsa AKP’nin çoğunluk grubuyla, işaret oyuyla bu reddedilecek gibi bir yaklaşımın içinde olduğunuz açık. Burada pekâlâ doğrudan uyarma uygulamasını yapabilirdiniz, bu sizin takdirinizde olan bir disiplin uygulamasıydı. Bunu yapmadınız, bunu yapmadığınız gibi yine o tartışma esnasında kürsüye fiilen saldıran Meclis İdare Amiri hakkında şu ana kadar hiçbir işlem yapmadınız.

 

SERACETTİN KARAYAĞIZ (Muş) – İdare Amirinin görevi ne?

 

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Önergeye gel, önergeye!

 

ATİLLA KART (Devamla) - Sayın Başkan, güven vermiyorsunuz, gerçekten güven vermiyorsunuz, partili kimliğinizi bir türlü aşamıyorsunuz.

 

Grup başkan vekillerimizden aldığımız, tarafıma verilen talimat üzerine konuşuyorum, bunun fiilen ve İç Tüzük gereği uygulanmasının zorluğunu da biliyorum ama yaptığınız yanlış uygulamayı vurgulamak adına söylüyorum: Sayın Başkan, siz, Meclisi yönetmeyi bırakın, Adalet ve Kalkınma Partisi sıralarına geçin, oy kullanın, biz sizin oy kullanmanıza itiraz etmeyeceğiz. Bu sözü veriyoruz. (CHP sıralarından alkışlar) Sizin yerinize grup başkan vekilleri bu görevi yapsınlar Sayın Başkan. Maalesef inandırıcı olmak noktasında, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının saygınlığını korumak noktasında perişan durumdasınız. Bir milletvekili olarak bundan büyük üzüntü duyuyorum. Bu üzüntümü Genel Kurulla paylaşmak istedim.

 

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Hasta olursun, fazla üzülme!

 

ATİLLA KART (Devamla) - Sayın milletvekilleri, bu perişanlık sadece Meclis Başkanıyla sınırlı olsa mesele yok. Bakıyoruz, Anayasa ve Adalet Komisyonu başkanlarının -üzülerek ifade ediyorum Sayın İyimaya- mesleki, akademik ve siyasi söylemlerini inkâr ederek, geçmiş söylemleriyle mutlak anlamda çelişkiye düşecek şekilde bu Anayasa Teklifi’ni canla başla savunmaları, aslında siyaset anlayışımızın temel talihsizliğini bir kez daha önümüze koyuyor.

 

Bakın, Sayın Burhan Kuzu’nun Yüce Divan yapılanması, parti kapatma, bu konulardaki söylemlerine temas etmiyorum, daha yeni bir, daha doğrusu ortaya yeni çıkan bir söylemini aynen sizinle paylaşmak istiyorum, aynı cümlelerle. Ne diyor Sayın Burhan Kuzu, Anayasa Komisyonu Başkanı, Anayasa Profesörü? Diyor ki: “Bazı yazarlar cumhurbaşkanının halk tarafından doğrudan doğruya seçilmesini öngörmektedirler. Bizce, bir nevi yarı başkanlık modelini andıracak olan böyle bir model Türkiye’de işleri daha da kötü yapacaktır.”

 

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Güzel, doğru.

 

ATİLLA KART (Devamla) – “Yarı başkanlık modelinin bizde çok daha sıkıntılar çıkaracağı ve bugünkü durumdan pek farklı olmayacağı, hatta daha kötü olacağı kanaatindeyiz. Parlamenter rejim içinde kalmak, cumhurbaşkanını halka seçtirmek sisteme uymaz.”

 

Devam ediyor Sayın Burhan Kuzu.

 

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Sayın Kart, devam et, devam et.

 

ATİLLA KART (Devamla) - “Cumhurbaşkanını halk seçer de, bu Anayasa’da gerekli diğer değişiklikler yapılmazsa, o zaman doğacak siyasi kriz daha da katmerleşir. Zira, halkın en az yüzde 51 ve daha fazlasının desteğini almış bir cumhurbaşkanı Anayasa’nın vermiş olduğu yetkileri çok daha rahat kullanabilecek ve kamuoyunda da büyük bir kabul görecektir.”

 

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

 

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

 

ATİLLA KART (Devamla) – “Böyle bir cumhurbaşkanı ile başbakan arasında yetki çatışmasının doğması ve krizin doğması kaçınılmazdır.” diyor ve devam ediyor Sayın Burhan Kuzu.

 

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Sayın Başkan, ben bir açıklama yapmak istiyorum.

 

ATİLLA KART (Devamla) - Sayın Kuzu, 2007 Mayısından bu yana biz bunları söylüyoruz. Siz, 1997’den bu yana bunları söylüyormuşsunuz. O zaman o söylemlerinizi neden inkâr ediyorsunuz? Neden o söylemlerinizi inkâr etmek pahasına Türkiye’de kriz ortamının, kaos ortamının doğmasına yol açıyorsunuz. Bilim adamına yakışır mı bu, bir siyasetçiye yakışır mı?

 

Sorumluluk sahibi bir siyasetçiye bunlar yakışır mı sayın milletvekilleri? Ve maalesef o sorumsuz davranışa Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu da iştirak ediyor.

 

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

 

BAŞKAN – Sayın Kart, ilave süreniz de doldu efendim. Çok teşekkür ederiz.

 

7. Önerge

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

 

Görüşülmekte olan Anayasa değişikliği teklifinin, 17. maddesinin teklif metninden çıkarılması için gereğini arz ve teklif ederiz.

 

Faruk Bal (Konya)

 

Oktay Vural (İzmir)

 

Mehmet Şandır (Mersin)

 

Behiç Çelik (Mersin)

 

Emin Haluk Ayhan (Denizli)

 

S. Nevzat Korkmaz (Isparta)

 

Gerekçe (7. Önerge)

 

Anayasalar, vatandaşların temel hak ve hürriyetlerini teminat altına alan, siyasi rejimin ve devlet organlarının görev ve yetkilerini belirleyen kanunlar hiyerarşisinin en üstünde temel hukuk normlarıdır.

İki ihtilal ve 3 muhtıra ile üzerine gölge düşürülen Türk demokrasisini;

 

- 21. yüzyıl evrensel değerlerine kavuşturabilmenin,

 

- Asırlık anayasa tartışmalarından kurtarmanın,

 

- Her kesimin benimseyebileceği bir anayasaya kavuşturabilmenin,

 

tek yolu toplumsal uzlaşmaya dayalı bir Anayasa yapmayı sağlamaktır.

 

MHP bu sebeple;

 

- "Anayasa Değişikliği Uzlaşma Komisyonu" kurulmasını,

 

- Partilerin uzlaştıkları hususlarda demokratik bir sözleşme yapılmasını,

 

- Siyasi partilerin hangi konularda uzlaştığının kamuoyuna duyurulmasını,

 

- Her partinin görüş ve tavrının, yapılacak ilk seçimde milletin takdirine sunulmasını,

 

- Seçimler sonunda oluşacak Meclis'in ilk iş olarak anayasa değişikliğini gerçekleştirmek olmasını teklif etmiştir.

 

MHP; bu kapsamda,

 

- Devlet ile Milleti kucaklaştıracak,

 

- Milletin değerleri ile Devletin değerlerini bağdaştıracak,

 

- Demokrasi ile Cumhuriyeti barıştıracak,

 

- Vatandaşın temel hak ve hürriyetlerini evrensel standarda yükseltecek,

 

- Milletin bölünmez bütünlüğünü üniter yapı içinde sağlayacak ve Devleti kurum ve kuruluşları ile uyum içinde çalıştıracak,

 

- Kuvvetler ayrılığına dayalı parlamenter demokrasiyi iyileştirecek,

 

- Cumhuriyetin temel nitelikleri ile Anayasamızın değiştirilmesi dahi teklif edilemeyecek maddelerini koruyacak,

 

Toplumsal bir sözleşme belgesi niteliğinde anayasa yapma kararını ilan etmiştir.

 

Anayasa değişikliği ancak böylece milletin iradesine dayandırılmış olacaktır.

 

AKP, MHP'nin bu teklifine kulak tıkamış, kendisi için hazırladığı Anayasa teklifini partilere ve millete dayatmıştır.

 

AKP, Anayasa değişikliğini seçmene ve yargıya hesap vermekten kaçmak için malzeme olarak kullanmaktadır.

 

AKP'nin, Anayasa Değişiklik Teklifi, kendi hedefine ulaşmak için hazırlanmıştır.

 

Bu teklif ile kuvvetler ayrılığına dayanan parlamenter sistemin denge ve denetim mekanizmaları iktidar lehine bozulmaktadır. Bunun doğal sonucu olarak başta parti kapatma, yargı bağımsızlığı ve hâkim teminatı ile hukuk devleti ve hukukun üstünlüğü ilkeleri zedelenmektedir. Parlamenter sistem yerine ucu diktaya açık bir Başkanlık sistemi getirilmektedir.

 

Bu teklif, Parlamenter demokrasi esasına göre inşa edilen Anayasaya aykırıdır.

 

Bu teklifin içinde; Millet yoktur, Milletin iradesi yoktur, Milletin beklentisi yoktur.

 

Millet, AKP'den bölücü terörü bitirmesini beklemektedir.

 

Millet, AKP'den yoksulluğun, yolsuzluğun, hayat pahalılığının ve işsizliğin hesabını vermesini beklemektedir.

 

Millet, AKP'den iş beklemektedir. Aş beklemektedir.

 

Millet, AKP'den düşünce, inanç, teşebbüs, örgütlenme ve benzeri alanlarda temel hak ve hürriyetlere güvence beklemektedir.

 

Millet, mahkemelerdeki iş yükünü azaltacak ekonomik, sosyal ve adli reform beklemektedir.

 

Millet, yandaş yargıç değil, tarafsız ve bağımsız mahkemelerde hakkını aramak istemektedir.

 

AKP 8 yılı heba etmiştir. Milletin beklentilerini karşılayamamıştır.

 

AKP, millet için değil kendini korumak için Anayasa değiştirmektedir.

 

AKP, günü geldiğinde herkesin güvenli liman gibi sığınabileceği tarafsız ve bağımsız mahkemeler için hiçbir şey yapmamıştır.

 

AKP, 8 yıllık iktidarında, yandaş yargıç yaratmış, yargıyı siyasallaştırmıştır.

 

AKP, hukuk devleti ve hukukun üstünlüğünü tahrip etmek, üstünlerin hukukunu yaratmak istiyor.

 

AKP, gizlemediği başkanlık sistemi hevesi ile diktaya yönelmiştir. Dikta hevesinin önünde engel gördüğü Anayasa Mahkemesini yandaş yargı kurumu hâline getirmek istemektedir.

 

AKP, Anayasa Mahkemesini yandaş yargı kurumu hâline getirerek kuvvetler ayrılığı ilkesini yok etmek, diktaya dönüşecek başkanlık sisteminin ilk adımını atmak istiyor.

 

AKP, açılım adı altında PKK’nın siyasallaştırılması için ilk adım olduğunu ifade ettiği bu teklif ile, bin yıllık kardeşliğin ve millî bütünlüğün bozulmasına anayasa zemini hazırlamak istemektedir.

 

AKP, iyi niyetli değildir, başlattığı PKK Açılımı için bu yasa değişikliği ile anayasal zemin hazırlamaktadır. Bu sebeple bu Anayasa değişikliği milletin hayrına değildir ve Anayasa’ya aykırıdır.

 

Oylamanın Sonucu (5,6 ve 7. Önergeler): AYNI OLDUĞUNDAN BİRLİKTE OYLANMIŞ VE KABUL EDİLMEMİŞTİR.

 

3.2 Onaltıncı Maddeye İlişkin Birinci Tur Gizli Oylama Sonucu

 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin 17’nci maddesinin gizli oylama sonucu:

 

“Oy sayısı:407

Kabul:331

Ret:72

Boş:2

Geçersiz:2

 

Katip Üye Gülşen Orhan (Van)

 

Katip Üye Myurat Özkan (Giresun)”

 

3.3 Onaltıncı Madde için İkinci Turda Verilen Önergeler (Tümü Reddedilmiştir - 4 Mayıs 2010)

        

1. Önerge

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

 

497’ye 1 inci Ek Sıra Sayılı Kanun Teklifinin çerçeve 17 nci maddesi ile değiştirilen Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 146 ncı maddesinin 2 inci fıkrasının ilk cümlesi aşağıdaki şekilde değiştirilmesini yine aynı maddenin 3 üncü fıkrasında geçen “dört üyeyi” ibaresinin “üç üyeyi” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

 

                                    Ahmet Yeni                              Alev Dedegil

                                       Samsun                                      İstanbul

 

“Türkiye Büyük Millet Meclisi iki üyeyi Sayıştay Genel Kurulunun kendi başkan ve üyeleri arasından, her boş yer için gösterecekleri üçer aday içinden, iki üyeyi ise baro başkanlarının serbest avukatlar arasından her boş yer için gösterecekleri üçer aday içinden yapacağı gizli oyla seçer.”

 

Gerekçe (1. Önerge)

 

Milli iradenin temsil yeri olan Türkiye Büyük Millet Meclisinin seçeceği üye sayısı artırılmıştır.

 

2. Önerge

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

 

497’ye 1 inci Ek Sıra Sayılı Kanun Teklifinin çerçeve 17 nci maddesi ile değiştirilen Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 146 ncı maddesinin 2 inci fıkrasının ilk cümlesi aşağıdaki şekilde değiştirilmesini yine aynı maddenin 3 üncü fıkrasında geçen “dört üyeyi” ibaresinin “üç üyeyi” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

 

                                    Aşkın Asan                              Bekir Bozdağ

                                        Ankara                                       Yozgat

 

“Türkiye Büyük Millet Meclisi iki üyeyi Sayıştay Genel Kurulunun kendi başkan ve üyeleri arasından, her boş yer için gösterecekleri üçer aday içinden, iki üyeyi ise baro başkanlarının serbest avukatlar arasından her boş yer için gösterecekleri üçer aday içinden yapacağı gizli oyla seçer.”

 

Gerekçe (2. Önerge)

 

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 17’nci madde üzerinde verilen önerge sebebiyle söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

 

Değerli milletvekilleri, önemli bir konuyu tartışıyoruz, doğru. Türkiye’nin yönü, istikametinin ne yanda olduğunu da tespit açısından bunu geniş anlamda değerlendirmek lazım.

 

Şimdi konuşuldu. Parlamentoların anayasa mahkemesinin üye seçiminde durumu ne? Ben, bir dünyaya bakalım bir de Türkiye’ye bakalım isterim.

 

Almanya, 16 üye var, 8’ini Federal Meclis, 8’ini Federal Konsey, tamamını yasama organı seçiyor.

Bakıyorsunuz, Macaristan, 11 üye var, tamamını Parlamento seçiyor.

 

Polonya’ya bakıyorsunuz, 15 üye var, tamamını Parlamento seçiyor.

 

Avusturya’ya bakıyorsunuz, hükûmet, Ulusal Konsey, Federal Konsey, yani yasama ile yürütme birlikte seçiyor.

 

Belçika’ya bakıyorsunuz, tamamını Parlamento seçiyor.

 

Fransa’da Devlet Başkanı, Meclis Başkanı, Senato Başkanı müşterek seçiyorlar.

 

İtalya’ya bakıyorsunuz, Parlamento, Devlet Başkanı, Temyiz Mahkemesi, Danıştay ve Sayıştay müşterek seçiyor.

 

Yine Portekiz’e bakıyorsunuz, Meclis Genel Kurulu ve Anayasa Mahkemesi yargıçları seçiyor.

Romanya’da da yine Parlamento, Bakanlar Kurulu ve Devlet Başkanı.

 

Rusya’da da tamamını Devlet Başkanı seçiyor. Örneğe bakıyor musunuz, Avrupa’nın bütün ülkelerinde neredeyse parlamentonun anayasa mahkemesine üye seçmediği bir ülke yok; yürütmenin üye seçmediği ülkeler var ama parlamentonun üye seçmediği ülke yok, Rusya hariç.

 

Peki, bizim mevzuatımıza bakıyoruz, 1961 Anayasası darbe Anayasası. Darbecilerin getirdiği hukuka baktığınızda bu Parlamentoya güven var, bu Parlamentonun içindekilere güven var. Demişler ki:

 

“3’ünü Millet Meclisi seçsin, 2’sini Senato seçsin.” Yetmemiş, 12 Martta cuntacılar bu Anayasa’ya ayar vermiş. Bu Anayasa’ya ayar veren cuntacılar bile bu Parlamentonun içindekilere güvenmiş, “Onlar da iyi insanları seçebilirler, onlar da bu memleketin geleceğini düşünen, demokrasiyi, hukuku düşünen iyi insanları Anayasa Mahkemesine seçerler.” diye, yine 3’ünü Meclisin, yine 2 tanesini Senatonun seçmesini onlar da Anayasa değişikliğiyle Anayasa’ya koymuşlar ama 12 Eylül geliyor, darbe hukuku ortaya konuyor: Millete güvenilmez, onların temsilcilerine hiç güvenilmez çünkü 12 Eylül hukukunda millet potansiyel tehlikedir, onların temsilcileri de daha büyük tehlikedir. O yüzden, millete ait olan bu yetkiyi 12 Eylül hukuku, darbe hukuku gasbetmiştir. Bugün yapılan bu düzenlemeyle Parlamentoya 3 tane üye seçme imkânı getiriliyor, o da nihai seçici değil, dolaylı seçici; gasbedilen bir hakkın yirmi sekiz yıl sonra iadesi anlamına gelir.

 

Değerli milletvekilleri, bakın, yine bu hukukun kurduğu Anayasa Mahkemesine bakıyorsunuz, 2003’te Sayın Bumin bir öneri veriyor ve önerinin içerisinde Türkiye Büyük Millet Meclisinin Anayasa Mahkemesine toplam 4 tane üye seçmesini ifade ediyor. Bu Anayasa Mahkemesi de bunu söylüyor. Darbe hukukunun oluşturduğu Anayasa Mahkemesi “Anayasa Mahkemesine Parlamento üye seçsin.” diye öneri getiriyor Parlamentoya. Ama bakın, ben çok üzüldüm, dünyada bir parlamento var mıdır ki kendi anayasa mahkemesi oluşurken oraya, parlamenterler, seçilmesin diye canhıraş bir mücadele içerisinde olur? (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

 

Olabilir mi böyle bir şey, olabilir mi acaba? Ama maalesef oluyor. Kendine güvenmeyen parlamenterlerin olduğu bir yer, kendine güvenmeyen, milletine güvenmeyen ama başkalarına güvenen, “Onlar her şeyi iyi yapar, biz her şeyi yüzümüze gözümüze bulaştırırız.” diyen sakat bir anlayış, 12 Eylül ruhunun yansıdığı bir anlayış. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

 

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Kendi milletvekiline de güvenmeyen!

 

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - İşte bugün bu ruhu oylayacağız. Devam mı yoksa dursun mu?

 

Peki, bir başka konu: Cumhurbaşkanının durumu. Değerli milletvekilleri, bugün Anayasa’mızda 11 asıl, 4 yedek üyenin tamamını Sayın Cumhurbaşkanı nihai olarak seçiyor. Bugün bu arızalar varsa, tamamını Sayın Cumhurbaşkanı seçmiyor mu nihayetinde? Şimdi ne değişiyor? Üye sayısı 17 oluyor. 17 üyeden 14’ünü Sayın Cumhurbaşkanı seçiyor. Cumhurbaşkanının seçim yetkisi her hukukta var, 12 Eylül hukukunda da var. Canhıraş bir şekilde savunduğunuz 12 Eylül hukuku da bunu söylüyor.

 

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

 

BAŞKAN – Sayın Bozdağ, size de ek süre veriyorum. Lütfen konuşmanızı tamamlayın efendim.

 

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan.

 

Anayasa Mahkemesinin Parlamentoya ve siyasi partilere gönderdiği öneride de aynı şeyler var. Baktığınız zaman, Cumhurbaşkanının pozisyonu güçlenmiyor, aksine, seçtikleri azalıyor. Cumhurbaşkanı bugün 4 tane doğrudan üye seçiyor ama mevcut düzenlemeye göre de 3 tane doğrudan üye seçiyor. “Hukukçu sayısı azalıyor.” Yok öyle bir şey. Yargıtaydan 3 tane, Danıştaydan 2 tane, Askerî Yargıtaydan 1 tane, Askerî Yüksek İdare Mahkemesinden 1 tane, barolardan gelen 1 tane, YÖK’ten gelen 2 tane, yine Cumhurbaşkanının doğrudan seçecekleri raportörleri, birinci sınıf hâkimleri, avukatları koyduğunuz zaman Mahkemenin 15’i hukukçu. Ama siz Danıştayı hukukçu saymazsanız, Askerî Yüksek İdare Mahkemesini hukukçu saymazsanız, onu saymazsanız, bunu saymazsanız, işi çarpıtmak için her şeyi tersinden gösterirseniz böyle bir yaklaşım ortaya çıkar.

Bu düzenlemenin demokrasinin gelişmesi için, hukukun ileri gitmesi için, Anayasa Mahkememizin ve Parlamentomuzun ileri Batı ülkelerinde, hukukun üstün olduğu yerlerdeki gibi…

 

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

 

BAŞKAN – Sayın Bozdağ, ek süreniz de doldu. Sadece selamlama yapabilmeniz için mikrofonu açıyorum. Lütfen…

 

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - …şekillenmesi için yapılması gerekli bir düzenleme olduğunu ifade ediyor ve bu konu üzerinde yapılan bütün çarpıtmaların özel mülkü gibi görenlerin gayretinden başka bir şey olmadığını ifade ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

 

Oylamanın Sonucu(1 ve 2. Önergeler): AYNI OLDUĞUNDAN BİRLİKTE OYLANMIŞ VE KABUL EDİLMEMİŞTİR.

 

3. Önerge

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

 

Görüşülmekte olan 497’e 1. ek sıra sayılı Anayasanın Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 17 nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Osman Özçelik                                   Pervin Buldan                         Bengi Yıldız

Siirt                                         Iğdır                                        Batman

 

Fatma Kurtulan

Van

 

MADD : 17- Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 146 ncı maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

 

“Madde 146- Anayasa Mahkemesi ondokuz asıl yedi yedek üyeden kurulur.

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi; iki asıl bir yedek üyeyi Sayıştay Genel Kurulunun kendi başkan ve üyeleri arasından, her boş yer için gösterecekleri üçer aday içinden, üç asıl iki yedek üyeyi ise baro başkanlarının serbest avukatlar arasından gösterecekleri üçer aday içinden yapacağı gizli oylamayla, iki üyeyi Yargıtay, iki üyeyi Danıştay, iki üyeyi üst kademe yöneticileri, serbest avukatlar, birinci sınıf hâkim ve savcılar ile Anayasa Mahkemesinde en az on yıl görev almış raportörleri arasından seçer.

Türkiye Büyük Millet Meclisinde yapılacak bu seçimde, her boş üyelik için ilk oylamada üye tam sayısının üçte iki ve ikinci oylamada üye tam sayısının salt çoğunluğu aranır. İkinci oylamada salt çoğunluk sağlanamazsa, bu oylamada en çok oy alan iki aday için üçüncü oylama yapılır; üçüncü oylamada en fazla oy alan aday üye seçilmiş olur.

 

Cumhurbaşkanı; üç asıl iki yedek üyeyi Yargıtay, iki asıl bir yedek üyeyi Danıştay, genel kurullarınca kendi başkan ve üyeleri arasından her boş yer için gösterecekleri üçer aday içinden; en az ikisi hukukçu olmak üzere üç üyeyi Yükseköğretim Kurulunun kendi üyesi olmayan yükseköğretim kurumlarının hukuk, iktisat ve siyasal bilimler dallarında görev yapan öğretim üyeleri arasından göstereceği üçer aday içinden seçer.

 

Anayasa hukuku öğretim üyesi doçent ve profesörler arasından, anayasa hukuku öğretim üyelerinin kendi içlerinde yapacağı seçimle Anayasa Mahkemesine üç asıl bir yedek üye seçilir.

 

Yargıtay, Danıştay ve Sayıştay genel kurulları ile Yükseköğretim Kurulundan Anayasa Mahkemesi üyeliğine aday göstermek için yapılacak seçimlerde, her boş üyelik için, bir üye ancak bir aday için oy kullanabilir; en fazla oy alan üç kişi aday gösterilmiş sayılır.

 

Baro başkanlarının serbest avukatlar arasından gösterecekleri üç aday için yapılacak seçimde de her bir aday için baro üyesi avukatlar oy kullanabilir ve en fazla oy alan üç kişi aday gösterilmiş sayılır.

Anayasa Mahkemesine üye seçilebilmek için, kırkbeş yaşın doldurulmuş olması kaydıyla; Yükseköğretim kurumları öğretim üyelerinin profesör veya doçent unvanını kazanmış, avukatların en az yirmi yıl fiilen avukatlık yapmış, üst kademe yöneticilerinin yükseköğrenim görmüş ve en az yirmi yıl kamu hizmetinde fiilen çalışmış, birinci sınıf hâkim ve savcıların adaylık dahil en az yirmi yıl çalışmış olması şarttır.

 

Anayasa Mahkemesi üyeleri arasından gizli oyla ve üye tam sayısının salt çoğunluğu ile dört yıl için bir Başkan ve iki başkanvekili seçilir. Süresi bitenler yeniden seçilebilirler. Anayasa Mahkemesi üyeleri aslî görevleri dışında resmi veya özel hiçbir görev alamazlar.”

 

Gerekçe (3. Önerge)

 

OSMAN ÖZÇELİK (Siirt) – Sayın Başkan, değerli Genel Kurul üyeleri; görüşmekte olduğumuz kanun teklifinin 17’nci maddesine ilişkin verdiğimiz önergeyle ilgili söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

 

17’nci madde, Anayasa Mahkemesinin üye sayısını ve seçilme yöntemini, usulünü belirlemektedir. Mevcut Anayasa Mahkemesi, 367 kararıyla, onlarca siyasi partiyi kapatmakla, Meclisin çıkardığı kanunları reddetmekle, bir hukuk mahkemesi olmadığı, bir siyasi mahkeme olduğu, verdiği bu kararlarla ortaya çıkmıştır. Bu nedenle, mevcut Anayasa Mahkemesi bu yapısıyla 367 kez özürlü bir mahkemedir.

 

Anayasa Mahkemesinin üye sayısının artırılması ve seçileceklerin niteliklerini belirleyen bu düzenleme, mevcut teklifteki düzenleme, kuşkusuz, yapıyı biçimsel olarak iyileştirmeye dönük olduğunu kabul ediyoruz, biçimsel olarak ama. Bizim de teklifimizde, sayının artırılması, 19’a çıkarılması ve seçileceklerin niteliklerinin artırılması açısından önergemizde belirlediğimiz talepler var.

 

Ancak, anayasal kurumların neredeyse tamamının, Anayasa Mahkemesinde olduğu gibi, resmî devlet ideolojisi tahakkümünde, ona bağlı, devleti kutsayan, devleti büyüten ve devlet esaslı, insanı, vatandaşı, bireyi yok sayan bir anlayıştır. Bir resmî ideoloji çerçevesinde çalıştığı sürece Anayasa Mahkemesinin üye sayısını artırarak veya seçilme usullerini daha demokratik hâle getirerek demokratikleştirmiş olmayız.

 

Bakın, daha yeni, Yargıtay raportörü, Demokratik Toplum Partisinin kapatılmasına ilişkin verdiği raporda, DTP’nin kapatılmasını talep eden rapor yazdı ve yakın bir zamanda Sayın Cumhurbaşkanı tarafından, Alparslan Altan, raportör, Anayasa Mahkemesi üyeliğine atandı. Yani düşünce, zihniyet değişmedikçe değişen bireylerin demokratikleşmeyi sağlayamayacağı görülmektedir.

 

Resmî ideoloji nedir? Resmî ideoloji ne yapar? Ne öngörür?

 

Resmî ideolojiye göre Anayasa Mahkemesi kimin? Devletin. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu devletin, YÖK devletin, RTÜK devletin, Toprak Mahsulleri Ofisi, basın, aydınlar, hatta Türkiye Büyük Millet Meclisi devletin. Peki, ülke ve millet kimin? O da devletin.

 

Bakın, her milletin bir ülkesi ve birçok milletin de devleti var ama bizde önce devlet var ve bu devletin ülkesi var ve milleti var. Öncelik devlette, millette değil. Bu nedenle devlet Anayasası’nda 13 kez devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü ısrarla vurgulamaktadır. Yani ne kadar çok tekrarlarsa, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünün o kadar güvence altına alınabileceğini sanmaktadır. Bu bir yanılgıdır. Her şey devletin, her şey devlet için.

 

Peki, devlet kimin? Devlet, askerî bürokrasinin. Vesayetçi askerî bürokrasinin devlet. Çünkü askerî bürokrasinin bu devleti kurduğu varsayılıyor, her şeyin ona ait olması gerektiği düşüncesi hâkim.

 

Halk ne olacak? Vatandaş ne olacak? Bunlar kim? Onlar ya komünistlik yaparak ya şeriatçılık yaparak ya Kürtçülük yaparak ya da Avrupa Birliğine Türkiye’yi üye yapmaya çalışarak devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü sağlamaya çalışan, her an ihanete gidebilecek bir güruh. Halkı, milleti böyle gören bir anlayış hâkim.

 

Peki… Böyle bir halka güvenilmez, bu halkın seçtiği vekillere güvenilmez, Meclise güvenilmez, vesayet gerekli. Peki, biz sana nasıl güveneceğiz?

 

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

 

BAŞKAN – Sayın Özçelik, konuşmanızı tamamlayın lütfen, ek süre veriyorum.

 

Buyurun.

 

OSMAN ÖZÇELİK (Devamla) – Tamamlamaya çalışıyorum Başkan.

 

Seni eleştirenleri, yanlışlarını söyleyenleri hainlikle suçluyorsun. Basına, “mütareke basını” diyorsun. Bizi korumak üzere verdiğimiz silahı halka yöneltip tehdit ediyorsun. Verdiğimiz paraların denetimini bile sağlayamıyoruz. Islak imzalı darbe planına “kâğıt parçası” diyorsun. Kameraların karşısına geçip darbe planlayıcılarının toprağa gömdükleri lav silahlarını gösterip “bu, soba borusu” diyorsun. Darbecilikle suçlananları yanına alıp Anıtkabir’e gidiyorsun. Hakkâri Çukurca’da mayına basarak, döşediğin mayına basarak ölen 7 asker için “PKK döşedi o mayınları” diyor, halkı kandırıyorsun. Biz, nasıl güvenelim sana, nasıl inanalım? Biz, militarizmin peşine takılan, askerden çok daha militarist olan siyaset bezirganlarının safında olmayacağız. Milletin kayıtsız şartsız egemenliği yerine, vesayeti esas alan militaristten…

 

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

 

BAŞKAN – Sayın Özçelik, ek süreniz de doldu efendim, Genel Kurulu selamlayın lütfen. Tekrar açıyorum mikrofonunuzu, lütfen Genel Kurulu selamlayın ve konuşmanızı bitirin.

 

OSMAN ÖZÇELİK (Devamla) – Peki efendim.

 

Milletin kayıtsız şartsız egemenliği yerine, militarizmle uzlaşarak militarizmden rol çalmaya çalışan iktidar heveslilerinin de dümen suyunda olmayacağız. Gerçek bir demokrasi, sivil bir anayasa, barış, emek mücadelesini ve insan hakları mücadelemizi, onurlu mücadelemizi devam ettirmeye başlayacağız, sürdüreceğiz, gerçekleştireceğiz.

 

Saygılar sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

 

Oylamanın Sonucu (3. Önerge): KABUL EDİLMEMİŞTİR

 

4. Önerge

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na

 

Görüşülmekte olan Anayasa değişikliği teklifinin, 17. maddesinin teklif metninden çıkarılması için gereğini arz ve teklif ederiz.

 

Faruk Bal (Konya)

 

Oktay Vural (İzmir)

 

Mehmet Şandır (Mersin)

 

Behiç Çelik (Mersin)

 

S. Nevzat Korkmaz (Isparta)

 

Gerekçe (4. Önerge)

 

FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anayasa Değişikliği Teklifi’nin 17’nci maddesi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi tarafından verilen önerge üzerine söz almış bulunuyorum. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

 

Değerli arkadaşlarım, tümünü değerlendirdiğimiz zaman 17’nci madde Anayasa değişikliğinin üç önemli maddesinden birisidir. Bu üç önemli maddede bugün, bu akşam sükûnet içerisinde, sağduyulu bir görüşme yaparak milletimize en hayırlısını, ülkemize en hayırlısını temin etme gayreti içerisindeyiz. 17’nci madde Anayasa Mahkemesinin yapısını ve üye durumunu düzenlemektedir ve Anayasa Mahkemesinin fonksiyonlarıyla doğrudan ilgilidir.

 

İçinde bulunduğumuz ve yönetildiğimiz rejim “parlamenter demokratik sistem” ile ifade edilmektedir. Parlamenter demokratik sistemde güçler ayrılığı ilkesi esastır ancak güçlerin ayrılığı kadar, yasamanın, yürütmenin ve yargının kendi aralarında denge mekanizmalarının ve denetim mekanizmalarının oluşturulduğu bir sistemdir. Eğer denge ve denetim mekanizmaları uygun bir şekilde oluşturulamaz ise parlamenter demokratik sistemde güçlerin bir tanesi ön plana çıkar ve o sistemi, demokratik olma özelliğinden uzaklaştırır.

 

İşte Anayasa Mahkemesi, ifa ettiği görev itibarıyla parlamenter demokratik sistemde denge ve denetim görevini yürütmektedir. En önemli denetim alanı ise yasama organının almış olduğu kararların ve çıkarmış olduğu kanunların Anayasa’ya uygunluğunu denetlemektir. Eğer Anayasa Mahkemesi bu görevini yerine getiremez hâle gelir ise değerli arkadaşlarım, o takdirde, dünyanın 1950’li yıllarda terk ettiği çoğunluk sistemi ülkemize maalesef geri döner, çoğunluğun her dediğinin doğru olduğu, “çoğunluk diktası” dediğimiz bir sisteme dönüşürüz ki, bu, parlamenter demokratik sistemin genetiğinin bozulması anlamına gelmektedir. Bu kadar önemli bir madde üzerinde görüşürken, biz, diktaya gidişin engellenmesi için, uzlaşma kültürüne dayalı ve birbirimizi anlayabileceğimiz zeminlerde bu Anayasa Değişikliği Teklifi’nin gerçekleştirilmesini arzu ettik ancak bugüne kadar böyle bir durumu elde edebilmiş değiliz.

 

Adalet ve Kalkınma Partisi, bu Anayasa değişikliği tartışmaları başladığı süreçte iki tane önemli açıklamada bulunmuştur Sayın Başbakan. Bunlardan bir tanesi “Hedefimiz başkanlık sistemidir.” demiştir, diğeri de “Bu Anayasa değişikliği açılımın ilk adımıdır, bir adımıdır.” demiştir. İşte, biraz önce anlattığım tehlikeleri bu iki beyanatla birleştirdiğimiz takdirde, Türkiye’nin önünde çok ciddi bir riski görmekteyiz. Bu riski Anayasa değişikliğiyle bu Meclis yaparsa, önümüzdeki nesillerin, yok olduğu zaman varlığı fark edilen bir değere muhtaç hâle geleceğine inanıyorum.

 

HASAN ANGI (Konya) – Yapma! O kadar da değil!

 

FARUK BAL (Devamla) - Havayı bugün, biz varlığını fark etmiyoruz, yok olduğu zaman ne kadar kıymetli, ne kadar, hayat için kudretli olduğunu anlayabiliyoruz. Hürriyeti de var olduğu zaman anlayamazsınız, yokluğunu hissettiğiniz zaman hürriyetin kadri kıymeti anlaşılır. Diktanın da gelişini şimdi hissedemeyebilirsiniz ama dikta geldikten sonra, o ortamın ne kadar, insanın yaşam biçimine, insani değerlerine ve evrensel değerlere aykırı bir unsur olduğunu hep birlikte anlarız fakat vakit çok geçmiş olur.

 

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

 

BAŞKAN – Sayın Bal, size de ek süre veriyorum, konuşmanızı tamamlayın lütfen.

 

FARUK BAL (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

 

Milliyetçi Hareket Partisi, Anayasa değişikliğinin yapılmasını size defalarca ifade etti, arzu etmektedir, planı projesi bu yöndedir. Anayasa Mahkemesinin de reforma ihtiyacı var, Anayasa Mahkemesinin de reorganizasyona ihtiyacı var. Anayasa Mahkemesine de elbette üyeler seçilecek ama kim seçecek? Birisi seçecek. Gelin, hep beraber, orada “Mağrur olma padişahım, senden büyük Allah var.” diyebilecek kadar adalet için hükmedecek hâkimleri seçecek bir düzen kuralım. Sayın Gül’ün son atamalarında yaptığı gibi sadece Anayasa Mahkemesine üye değil, Anayasa Mahkemesinin oluşan üye yapısı içerisinde kıdem durumunu da düzenleyecek bir satranç oyunu içerisinde bu işler yapılıyorsa değerli arkadaşlarım, burada bir yanlışlık vardır.

 

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

 

FARUK BAL (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan.

 

BAŞKAN – Sayın Bal, tekrar açıyorum, lütfen Genel Kurulu selamlayın.

 

FARUK BAL (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

 

Gelin, yanlıştan erken dönelim diyor, bu ülkenin gelecekte yok olduğu zaman, hepimiz, varlığı için mücadele edeceğimiz hürriyet sistemini, millî birliğini ve bütünlüğünü hep beraber vicdanlarımızda bir kez daha tartalım diyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

 

5. Önerge

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

 

Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 17. Maddesi’nin teklif metninden çıkarılmasını arz ederim.

 

                             Ertuğrul Kumcuoğlu                        Reşat Doğru

                                         Aydın                                         Tokat

 

6. Önerge

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

 

Görüşülmekte olan 2/656 Esas Numaralı 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 17. maddesinin Teklif metninden çıkarılmasını ve diğer maddelerin buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

                            Ferit Mevlüt Aslanoğlu                     Şahin Mengü

                                        Malatya                                      Manisa

 

Anayasa Komisyonu Başkanı Burhan Kuzu’nun Açıklaması ( 4, 5 ve 6. Önergeler Hakkında)

 

BAŞKAN – Önergelere Komisyon katılıyor mu?

 

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Sayın Başkanım, kısa bir açıklama yaparak kararımı vereceğim.

 

BAŞKAN – Buyurun.

 

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Şimdi, Sayın Dibek de demin söyledi yani “Avrupa’daki uygulamaları buraya doğru yansıtalım.” dedi, ben de doğru yansıtalım diyorum.

 

Şimdi, bakın, elimdeki listede, 30 ülkenin 20’sinin burada listesi var. (CHP sıralarından gürültüler)

 

ATİLLA KART (Konya) – İç Tüzük’ün hangi maddesine göre konuşuyor Sayın Başkan? Hangi maddeye göre konuşuyor?

 

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Müsaade buyur… Müsaade buyur…

20 ülkenin…

 

ATİLA EMEK (Antalya) – Sayın Başkan…

 

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Rahatsız olmayın gerçeklerden, rahatsız olmayın. Bu milletin gerçeği bilmesi lazım. Genel Kurulu kandırıyorsunuz.

 

20 ülkenin tamamında anayasa mahkemesi üyelerini meclis seçiyor, tamamında. Gelin, bunun bir tanesini beğenelim, tek bir tanesini, dediğiniz usulle seçelim burada.

 

ATİLLA KART (Konya) – Son söz hakkınızı kötüye kullandınız.

 

BAŞKAN – Sayın Komisyon…

 

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Sayın Başkanım, açıklamama müsaade buyurun. Benim her zaman açıklama hakkım var yani, müsaade edin, rica ediyorum.

ATİLA EMEK (Antalya) – Katılıyor musunuz, katılmıyor musunuz?

 

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – İkinci bir husus, elimizdeki metinde, 2001’de Barolar Birliğinin metni, “7 üyeyi Meclis seçsin.” diyor, en sonunda “En çok oy alanlar seçilir.” diyor. Metin burada. Anayasa Mahkemesinin verdiği metinde “4 üye seçsin.” diyor, en sonunda “Beşte 2’yle seçsin.” diyor. O metin de burada.

 

Şimdi, yargı organları bakımından, hâkim üye bakımından bakıyoruz, mevcut olan 82’nin bugünkü durumunda yüzde 63’ü yargıç, teklif edilen metinde yüzde 70 yargıç, Komisyondan geçeni yüzde 76,47’si yargıç. Doğru bilgi verelim diyorum ve katılmadığımı belirtiyorum.

 

Teşekkür ederim Sayın Başkan.

 

BAŞKAN – Hükûmet?

 

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

 

Oylamanın Sonucu (4, 5 ve 6. Önergeler) : AYNI OLDUĞUNDAN BİRLİKTE OYLANMIŞ VE KABUL EDİLMEMİŞTİR

 

7. Önerge

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

 

Görüşülmekte olan 2/656 Esas Numaralı 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 17. maddesinin Anayasaya aykırılığı nedeniyle Teklif metninden çıkarılmasını ve diğer maddelerin buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

                                   Enis Tütüncü                             Turgut Dibek

                                       Tekirdağ                                    Kırklareli

 

Gerekçe (7. Önerge)

 

TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

 

Değerli arkadaşlar, 17’nci madde üzerinde vermiş olduğumuz önergeyle ilgili olarak söz almış bulunuyorum. Öncelikle Genel Kurulu saygılarımla selamlarım.

 

Değerli arkadaşlar, bu Anayasa değişiklik paketini hazırlayanların yani işin mutfağında olanların aslında ne yaptığını, neyi istediğini, neyi amaçladığını bilerek bir paket hazırlamışlardı. Bunu da zaten bizler yaklaşık iki haftadan bu yana sizlere anlatmaya çalışıyoruz.

 

Mesele şu: Şimdi, onlar görevlerini yaptılar yani bu paketi hazırlayanlar, bilerek, isteyerek bir paket hazırladılar. Bu paketin içerisine, işte, görüştüğümüz çok önemli bir madde olan 17’nci maddede değişikliği de öngördüler ve karşımıza getirdiler.

 

Değerli arkadaşlar, mesele bu pakete oy verecek olan milletvekilleri yani sizler ve halkımız, bu konuyu anlatıldığı gibi yani iktidar sözcülerinin veya bu paketi hazırlayanların ve Türkiye’nin gündemine getirenlerin anlattığı gibi, gerçekten, doğru bir şekilde onların anlattığı gibi mi yoksa bizim anlattığımız, kamuoyunun anlattığı, diğer muhalefet partilerinin anlattığı gibi işin ne olduğunu, gerçek niyetin ne olduğunu anlayarak mı değerlendiriyoruz? Bana göre işin meselesi bu değerli arkadaşlar. Bu konuda bizler de yardımcı olmaya çalışıyoruz sizlere.

 

Bu 17’nci madde de değerli arkadaşlar, Anayasa Mahkemesinin yapısını sil baştan değiştiren bir madde. Yani 8’inci maddedeki siyasi partilerin kapatılması, bu ve 23’üncü madde de -yarın görüşülecek olan- Hâkim ve Savcılar Yüksek Kurulundaki yapı. Bu üç madde ve bunun bağlantılı maddeleri paketin ayrı bir yerinde, ayrı bir noktada, diğer maddeler de ayrı bir yerinde. Tabii, iktidar sözcüleri, Komisyondaki Sayın Başkan gerekse sayın bakanlar buraya çıktıklarında bu maddelerle ilgili olarak… Geçenlerde söylemiştim, yani, bu, maalesef Adalet ve Kalkınma Partisinin, iktidarın bir alışkanlığı, yıllardan bu yana bunu uyguluyorlar demiştim, yani bir şeyi ya gizliyorsunuz ya da yapmak istediğiniz şeyin tam tersini konuşuyorsunuz demiştim burada. 17’nci madde de öyle arkadaşlar aslında.

 

Burada konuşuyorsunuz, bizler dinliyoruz. Ben oradan dinlediğimde, arkadaşlarımız da dinliyor, bakıyorum Avrupa Birliği ülkelerindeki uygulamalar burada ölçüt gösteriliyor, bu 17’nci madde için de aynı şey söyleniyor. “Avrupa Birliğinde durum budur.” deniliyor. “Venedik Kriterlerinde durum budur.” deniyor, işte “Gelişmiş ülkelerde, demokrasilerde böyledir.” deniyor. Biraz bu konuda ben de sizlere yardımcı olayım, bakalım öyle mi değerli arkadaşlar?

 

Şimdi, değişiklik ne burada? Sayı artırılıyor ama bunların en önemli şekli seçim şekli, nasıl gelecekleri değiştiriliyor. Onlarla ilgili birkaç şeyi sizlerin bilgisine sunmak istiyorum değerli arkadaşlar.

 

Bir tanesi, Meclisin seçmesi. Bununla ilgili olarak çok farklı arkadaşlarımız, “Bunu, tabii, dünyanın birçok ülkesinde, Avrupa’da da Meclis yani yasama Anayasa Mahkemesine üye seçiyor.” dedi. Seçiyor da arkadaşlar, nasıl seçiyor, bizim gibi mi seçiyor yani sizin öngördüğünüz gibi mi seçiyor, ona bir bakalım. Ben iki tane anayasa profesörü arkadaşımızın olduğunu biliyorum iktidar partisi içerisinde. Birisi Komisyon Başkanı, bir diğeri de Sayın Zafer Üskül. Onlar dâhil, tüm anayasa hukukçularına buradan soruyorum, diğer hukukçu arkadaşlarımıza soruyorum: Hangi Avrupa ülkesinde Meclis, değerli arkadaşlar, üçte 2’nin altında bir nisapla, yani o nitelikli çoğunluk dediğimiz bir nisapla, çoğunlukla Anayasa Mahkemesine üye seçiyor? Türkiye’den başka bir yer var mı? Burada bakıyoruz üçte 2 denmiş, olmadı salt çoğunluk denmiş, o da olmadı yani nitelikli olmayan, adi çoğunluk dediğimiz, kim fazla alırsa o denmiş değerli arkadaşlar. Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir şey yok.

 

FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Cumhurbaşkanını aynı yöntemle seçiyorsunuz…

 

BAŞKAN – Lütfen müdahale etmeyin.

 

TURGUT DİBEK (Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlar, bakın, birinci nokta bu.

Şimdi, anayasa değişikliklerini dünyanın her biri nasıl değiştirilmesini, Meclisin, öngörmüşse, yani biz nasıl Anayasa değişikliklerini referanduma gitmeden değiştireceğiz? Üçte 2 çoğunlukla, 367 ile. Aynı yöntemi, Meclis üyeyi seçerken niye öngörmüyorsunuz değerli arkadaşlar? Bunu bir unutmayın. Niçin öngörmüyorsunuz? Bunun altında ne var değerli arkadaşlar?

 

İşte, hukukçu meselesi… Yine bunu Komisyonda da konuşmuştuk. Yani 17 kişinin -baktığımız- 11’inin hukukçu olmama ihtimali var. Değerli arkadaşlar, hangi ülkenin anayasa mahkemesinde bırakın 11 taneyi, 2 tane, 3 tane, 1 tane hukukçu olmayan üye vardır? Bırakın hukukçu olmayı, o kişilerin nitelikleri dahi önemlidir, iyi hukukçu olmaları aranır değerli arkadaşlar.

 

Şimdi, seçim şekli de çok ilginç. Yani burada, kendinize istediğiniz şeyi başkalarına istemiyorsunuz, başkalarına öngördüğünüz şeyi kendinize öngörmüyorsunuz değerli arkadaşlar.

 

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

 

BAŞKAN – Sayın Dibek, bir dakikalık ek süre veriyorum, konuşmanızı lütfen tamamlayın.

 

TURGUT DİBEK (Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlar, Meclis 3 tane, Anayasa Mahkemesine, üye seçecek, 2 Sayıştaydan, 1 barolardan gelecek burada. Burada, arkadaşlar, oy verecek olan bizler, milletvekilleri demokratik hakkımızı kullanırken 3’üne birden oy kullanabileceğiz ama yüksek yargıdan gelecek olanlar, barolar ve diğer, işte, YÖK, değerli arkadaşlar, onlar 3’üne birden oy verecekler mi? Her 1 aday için 3 kişi önerecekler, onlar -hayır- 1 tek kişiye oy verecekler. Bu niye gelmiştir? Arkadaşlar, bu niye gelmiştir? Yani ben bunu sizin mantığınıza, aklınıza, vicdanınıza sunuyorum: Ya, bu değişiklik niye gelmiştir? Bu öneri niye gelmiştir? Yani burada şunu diyebilir misiniz: “Burada bu değişiklik için eşit ve serbest oy hakkı vardır, o milletvekili arkadaşımız demokratik hakkını kullanmaktadır.” diyebilir misiniz değerli arkadaşlar? Mümkün müdür böyle bir şey?

 

Bakın, bir de raportörlük olayı var. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

 

BAŞKAN – Lütfen, sayın milletvekilleri, Hatibe müdahale etmeyin.

 

TURGUT DİBEK (Devamla) – Değerli arkadaşlar, raportörlerden de 1 tane, Anayasa Mahkemesinin… Ya, raportör, değerli arkadaşlar, onun görevi ayrı. Anayasa Mahkemesi üyeliği 11 veya 17, ama en üst nokta. Oraya…

 

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

 

BAŞKAN – Sayın Dibek, ek süreniz de doldu efendim. Sadece Genel Kurulu selamlayabilmeniz için mikrofonu açacağım. Lütfen Sayın Dibek…

 

TURGUT DİBEK (Devamla) – Teşekkür ediyorum.

 

O konu da değerli arkadaşlar önemli, onu da lütfen düşünmenizi istiyorum. Ama sözlerimi bitirirken, sizleri selamlarken şunu hatırlatmak istiyorum değerli arkadaşlar: Her şey bir yana, bunların hepsi konuşulabilir ama bir ülkede temel bir yasa, Anayasa’yı değiştiriyoruz. Bunu getirenlerin faydacı bir yaklaşımla değerli arkadaşlar, “Benim işime ne yararsa onları getireyim.” anlayışıyla böyle bir değişikliği yapması hiçbir yerde görülmemiştir değerli arkadaşlar. Öncelikle bunu hatırlatmak istiyorum.

Şunu da bilginize sunmak istiyorum, tekrar bunu da hatırlatmak istiyorum: Değerli arkadaşlar, bu yaşadığımız olay yani bir dayatmayla getirdiğiniz bu paketin bizim toplumumuzdaki ayrışmayı derinleştirdiğini, büyüttüğünü de gördüğünüzü ben varsayıyorum, buna inanıyorum.

 

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

 

BAŞKAN – Sayın Dibek, teşekkür ederim.

 

Oylamanın Sonucu (7. Önerge): Kabul Edilmemiştir

 

3.4 Onaltıncı Maddeye İlişkin İkinci Tur Gizli Oylama Sonucu (Teklif Metninin Komisyon Tarafından Değiştirilmiş Hali Kabul Edilmiştir)

 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin 17’nci maddesinin gizli oylama sonucunu açıklıyorum:

 

“Oy Sayısı   :  410

Kabul           :    337” (AK PARTİ sıralarından ayakta alkışlar)

 

Lütfen… Lütfen sayın milletvekilleri…

 

“Ret              :    69

Çekimser      :      1

Boş              :      3

Geçersiz       :       -

 

                                      Kâtip Üye                                  Kâtip Üye

                                 Bayram Özçelik                          Harun Tüfekci

                                        Burdur                                       Konya”

___________________________________________________________________________

4 Onaltıncı Maddeye İlişkin Anayasa Mahkemesi Aşaması (K.T: 07.07.2010, E:2010/49, K:2010/87 Sayılı Anayasa Mahkemesi Kararından)

 

4.1 Onaltıncı Maddeye İlişkin İptal ve Yürürlüğün Durdurulması İsteminin Gerekçesi

 

“ I.B.3. 7.5.2010 Tarihli ve 5982 Sayılı Kanun’un 16’ncı Maddesine İlişkin Anayasaya Aykırılık Gerekçeleri

 

Anayasa Mahkemesinin üyelerinin seçiminde ülkelerin kendi siyasal koşul ve gelişimleri doğrultusunda birbirinden farklı yöntemler kullandıkları görülmektedir.

 

Bu bağlamda, kimi devletlerde yasama organlarına veya devlet başkanlarına Anayasa Mahkemesine üye seçme yetkisinin verildiği görülmektedir. Ancak dikkatlice bir inceleme, örneğin karar yetersayılarının yükseltilmesi, başka kurum ve kuruluşların göstereceği adaylar arasında seçim yapılması ve yargılayacak konumdakilerin, yargılayabilecekleri tarafından seçilmemesi gibi önlemlerle, Anayasa yargılaması yapacak yargı organının bağımsızlığının ve tarafsızlığının korunmasına çalışıldığını ortaya koymaktadır. Avrupa ülkeleri, ilke olarak, yasamanın üye seçmesini uygun karşılamamakla birlikte, ancak ileri demokrasilerde, sayısı azınlıkta kalmak ve 2/3 oy çokluğuyla seçilmek koşuluyla parlamentoların yüksek yargıya üye seçtiği de görülmektedir. İleri demokrasiden kastedilenin, iki turlu dar bölge yöntemiyle seçilen ve lideri değil, halkı temsil eden milletvekillerinden oluşan, ayrıca seçim barajının yüksek olmaması nedeniyle hemen tüm siyasal görüşlerin temsil edildiği parlamentoların yer aldığı demokrasiler olduğu açıktır.

 

Buna karşın günümüzde Anayasa yargısı yapacak organa yürütme ve yasama organlarının üye seçmesi yöntemini benimsemiş ülkelerde de yukarıda belirtilen önlemler alınmış olsa bile bu yöntemin, yargı bağımsızlığı ve kuvvetler ayrılığı bakımından sakıncalı bulunarak yoğun eleştirilere hedef olduğu da bilinmektedir.

 

Bu nedenle, Anayasa Mahkemesi üyelerinin seçimi için yöntem belirlenirken, tüm ülkelerde gözetilmesi gereken ortak hedef, bağımsız ve yansız bir yapının ortaya çıkması olmalı; her ülke kendi tarihi ve siyasal koşulları çerçevesinde bu hedefe ulaşmasını sağlayacak çözümleri bulmalıdır. Kamuoyu da bağımsızlık konusunda her hangi bir kuşkuya düşmemelidir.

 

Türkiye Cumhuriyeti Devletinde, Anayasa Mahkemesi yapılanması hakkındaki çözüm, 1982 tarihli Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 146 ncı maddesinde ortaya konulmuştur.

 

1982 tarihli Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 146 ncı maddesinde Anayasa Mahkemesinin kuruluşu ile ilgili olarak yapılmış bulunan düzenlemenin, 1982 tarihli Anayasanın yürürlüğe girdiği günden bu yana ağır eleştirilerin hedefi olduğu bilinmektedir. Bu eleştiriler, Anayasa Mahkemesi üyelerinin seçiminde Cumhurbaşkanına tanınan yetkiler üzerinde yoğunlaşmıştır. Türkiye’de, yasama, yürütme organları ile Cumhurbaşkanı arasındaki organik ve hukuksal bağın, uygulamada siyaseten tek güç haline geldiği, demokrasinin aynı zamanda bir yaşam biçimi olduğu gözetildiğinde, Anayasa Mahkemesi üyelerinin TBMM ve Cumhurbaşkanı tarafından seçilmesinin, “denetimsiz bir siyasal güç” yaratacağı bunun da Anayasanın 2 nci maddesindeki demokratik hukuk devleti ve kuvvetler ayrılığı ilkelerini değiştirici nitelikte olduğu hususuna dikkat çekilmiştir. Cumhurbaşkanına Anayasa Mahkemeleri üyelerinin seçiminde tanınan yetkilerin Anayasa Mahkemesini, oluşum bakımından Cumhurbaşkanının etkisine açık hale getirdiği ve bunun Mahkemenin bağımsızlığını zedeleyecek ve yürütmenin etkisi altına girmesine yol açacak bir durum olduğu; bu yetkilerin azaltılması gerektiği sıklıkla öne sürülmüştür.

 

7.5.2010 tarihli ve 5982 sayılı Kanunun 16 ncı maddesinin dördüncü fıkrasında getirilen hükümlerin ise, bu eleştirileri ortadan kaldıracak değil; daha da yoğunlaştıracak bir nitelik taşıdığı görülmektedir. Şöyle ki: 1982 tarihli T.C. Anayasasına göre; Cumhurbaşkanı, Anayasa Mahkemesine 3 asıl üyeyi doğrudan seçmekteydi. 16 ncı madde ile yapılan değişiklikte bu sayı 4’e çıkarılmıştır. Cumhurbaşkanına ayrıca Anayasa Mahkemesinin 10 üyesini de dolaylı olarak seçme yetkisi verilmiştir; yani, 17 üyelik Anayasa Mahkemesinde üyelerin çoğunluğu (14’ü) Cumhurbaşkanının tercihleri doğrultusunda belirlenecektir. Böylesi bir düzenlemenin Anayasa Mahkemesinin bağımsızlığının zedelenmesine yol açacağı ve tarafsızlığından kuşku duyulmasına neden olacağı ortadadır.

 

Değişiklikten önce Cumhurbaşkanına Anayasa Mahkemesinin 3’ü doğrudan 8’i dolaylı olmak üzere tüm asil üyeleri ile 1’i doğrudan 3’ü dolaylı olmak üzere tüm yedek üyelerini seçme yetkisi verilmiş olduğunun söylenmesi; bu gerçeği değiştirmemektedir. Çünkü 1982 Anayasasının 102 nci maddesinin 21.10.2007 tarihli ve 5678 sayılı Kanunla değiştirilmeden önceki halinde, Cumhurbaşkanının TBMM tarafından üye tamsayısının üçte iki çoğunluğu ile seçilmesi öngörülmüş; ilk iki oylamada üçte iki çoğunluğun sağlanamaması halinde üçüncü oylamada üye tamsayısının salt çoğunluğu yeterli sayılmış; üçüncü oylamada salt çoğunluk sağlanamayacak olursa üçüncü oylamada en çok oy alan iki aday arasında yapılacak dördüncü oylamada da Cumhurbaşkanı seçilebilmek için yine üye tamsayısının salt çoğunluğunun oyu aranmıştır. Ayrıca 102 nci maddenin Anayasa Mahkemesince yorumu, toplantı yetersayısının da TBMM üye tamsayısının üçte ikisi olduğu doğrultusunda yapılmıştır. Bu düzenlemeler, Anayasanın 102 nci maddesinde 2007 yılında yapılan değişiklikten önce, Cumhurbaşkanının ancak TBMM’de oluşacak bir uzlaşmanın sonunda seçilebileceğini ortaya koymaktadır. Bu da, Cumhurbaşkanı seçilecek kişinin tarafsız bir yapıda olmasını gerektirecek bir durumdur.

 

Cumhurbaşkanına Anayasa Mahkemesinin üyelerini seçme konusunda geniş yetkiler tanınmasının temelinde de bu tarafsız yapısı ve konumu yatmaktadır. Ancak 2007 yılında yapılan Anayasa değişikliği ile Cumhurbaşkanının genel oyla seçilmesi esasının getirilmesi ve partilere Cumhurbaşkanı adayı gösterme imkanının tanınması, bu durumu değiştirmiştir. Artık Cumhurbaşkanı adaylarının seçilebilmesi için halkın desteği gereklidir ve bu desteğin bir partinin katkısı olmaksızın sağlanabilmesi ve seçim propagandasının bir partinin parasal kaynaklarından yararlanmadan yürütülebilmesi imkansız denecek kadar zordur. Cumhurbaşkanları Anayasa kurallarında tarafsız bir statüde olsalar da, artık bu göreve bir partinin desteğini arkalarına almış, parasal kaynaklarından yararlanmış kişiler olarak geleceklerdir. Bu konumdaki Cumhurbaşkanlarına Anayasa Mahkemesi üyelerini seçmek konusunda geniş yetkiler tanınması, Anayasa Mahkemesinin bağımsızlığının, öncekine oranla çok daha fazla tehlikeye düşürülmesi anlamına gelecektir. Çünkü belli bir partinin desteğiyle göreve seçilen Cumhurbaşkanları, Anayasa Mahkemesine, 16 ncı maddede yapılan düzenleme doğrultusunda, bu partinin tercihlerine uygun adayları seçecek ve bu partinin görüşleri doğrultusunda hareket edecek bir Anayasa Mahkemesi yaratmaya girişeceklerdir.

 

2007 yılında yapılan Anayasa değişikliğinde Cumhurbaşkanına ikinci kez seçilmek imkanının getirilmiş olması; Cumhurbaşkanını tekrar seçilmek amacıyla, kendisini göreve getiren partiye bağımlılığını görevi boyunca da sürdürmeye itecek ve bu, yukarıda belirtilen bağımlılığı daha da pekiştirici bir etki yapacaktır. Kuşkusuz bu durumun yansımaları, Anayasa Mahkemesi üyelerinin seçiminde de görülecektir. Bütün bu hususlar, 16 ncı maddenin dördüncü fıkrasında getirilen yeni düzenlemenin, Anayasa Mahkemesinin bağımsızlığını ve yansızlığını zedeleyecek bir nitelik taşıdığını ortaya koymaktadır.

 

 

Yargının yansızlığı ve yasama – yürütmeden bağımsızlığı, hukuk devletinin olmazsa olmaz koşullarıdır.

 

Anayasa Mahkemesinin bağımsızlığını ve tarafsızlığını zedeleyebilecek böyle bir düzenlemeyi getiren 5982 sayılı Kanunun 16 ncı maddesinin dördüncü fıkrasının, bu açıklamalar doğrultusunda Anayasanın 2 nci maddesinde Cumhuriyetin nitelikleri arasında sıralanan “hukuk devleti”ne aykırı olacağı ortadadır.

 

Diğer yandan, söz konusu dördüncü fıkrada Cumhurbaşkanına verilen Anayasa Mahkemesine üye seçme yetkisinin, Anayasa Mahkemesini Cumhurbaşkanına, bir başka deyişle yargıyı yürütmeye bağımlı hale getirerek Anayasanın 2 nci maddesinde Cumhuriyetin nitelikleri arasında sıralanan Başlangıç kısmı ilkelerinden “kuvvetler ayrılığı”na da aykırı düşeceği yadsınamaz.

 

Söz konusu dördüncü fıkrada Cumhurbaşkanına sadece 4 üyeyi doğrudan üst kademe yöneticileri, serbest avukatlar, birinci sınıf hakimler ve savcılar ile en az beş yıl raportörlük yapmış Anayasa Mahkemesi üyeleri arasından seçme yetkisi verilmesi; diğer 10 üyeyi ise, ancak Yargıtay, Danıştay, Askeri Yargıtay, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi, Yükseköğretim Kurulunun kendilerine ayrılan kontenjanlar çerçevesinde gösterecekleri adaylar arasından seçme durumunda bırakılması da, bu aykırılıkları gidermeye yetmeyecektir. Çünkü aşağıda ayrıntılarıyla belirtileceği gibi; aday seçimleri için söz konusu dördüncü fıkrada belirtilen yöntem, seçici kurumların iradesini aslına uygun biçimde yansıtmaya elverişli olmayan bir özellik taşımakta ve yukarıda belirtilen Anayasaya aykırılık durumlarını ortadan kaldırmaya değil, pekiştirmeye neden olmaktadır.

 

Açıklanan bu hususlar çerçevesinde söz konusu 5982 sayılı Kanunun 16 ncı maddesinin dördüncü fıkrasının Anayasanın 2 nci maddesinde Cumhuriyetin nitelikleri arasında gösterilen “hukuk devleti”ne ve Başlangıç ilkelerinden “kuvvetler ayrılığı”na aykırı düştüğü söylenmelidir.

 

5982 sayılı Kanunun 16 ncı maddesinin üçüncü fıkrasında Türkiye Büyük Millet Meclisine de, Anayasa Mahkemesine 3 üye seçme yetkisi verilmiştir. Türkiye Büyük Millet Meclisi, 2 üyeyi Sayıştay Genel Kurulu’nun kendi başkan ve üyeleri arasından, her boş yer için gösterecekleri 3’er aday içinden; 1 üyeyi ise baro başkanlarının serbest avukatlar arasından gösterecekleri 3 aday içinden gizli oylamayla seçecektir.

 

Görülüyor ki bu düzenleme, uzlaşma gerektirecek nitelikte bir karar yetersayısı belirlememiş olduğu için, giderek uzlaşma arayışından uzaklaşan yasama organımızda, iktidar partisi grubu, gösterilen adaylar arasından kendi dünya görüşlerine uygun bulduklarını rahatlıkla Anayasa Mahkemesine üye olarak seçebilecektir. Bu da, yasama organındaki çoğunluğun iktidarını, bir başka deyişle iradesini denetleyecek bir organın, bu çoğunluğa bağımlı hale getirilmesine ve bu nedenle bağımsızlığından ve tarafsızlığından kuşku duyulmasına yol açacaktır.

 

Türkiye Büyük Millet Meclisinin söz konusu 3 üyeyi, kendilerine ayrılan kontenjanlar çerçevesinde Sayıştayın ve Baro Başkanlarının göstereceği adaylar arasından seçiyor olması da bu durumu değiştirmeyecektir. Çünkü bu adayların seçimi için belirlenen yöntem, aşağıda açıklanacağı gibi, Sayıştayın ve Baroların iradesini aslına uygun biçimde aday listelerine yansıtmaya elverişli değildir. Bu nedenle de bu yöntemin yukarıda belirtilen Anayasaya aykırılık durumlarını ortadan kaldırmaya değil, pekiştirmeye neden olacağı belirtilmelidir.

 

Yukarıda da belirtildiği gibi, yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı, hukuk devletinin olmazsa olmazlarıdır.

 

Anayasa Mahkemesinin tarafsızlığının ve bağımsızlığının zedelenmesine yol açabilecek bir düzenlemenin, bu nedenle Anayasanın 2 nci maddesinde Cumhuriyetin nitelikleri arasında belirtilen “hukuk devleti” ile bağdaşması beklenemez.

 

Bu açıklamalara dayalı olarak 5982 sayılı Kanunun 16 ncı maddesinin üçüncü fıkrasının Anayasanın 2 nci maddesinde belirtilen Cumhuriyetin niteliklerinden “hukuk devleti”ne aykırı düştüğü söylenmelidir.

 

Anayasa Mahkemesini, Türkiye Büyük Millet Meclisine bağımlı kılacak böyle bir düzenlemenin, Anayasanın Başlangıç kısmında belirtilen ve Anayasanın 2 nci maddesinde yapılan gönderme nedeniyle Cumhuriyetin nitelikleri arasında yer alan “kuvvetler ayrılığı” ilkesine de aykırı düşeceği açıktır.

 

Burada, 17 üyeden oluşacak Anayasa Mahkemesinin, söz konusu 16 ncı maddenin üçüncü ve dördüncü fıkralarına göre hukukçu üyelerin azınlıkta kalacağı bir görünümle ortaya çıkması olasılığının da bulunduğuna dikkat çekilmelidir.

 

Çünkü Cumhurbaşkanının doğrudan ve Sayıştay, Danıştay ve Yükseköğretim Kurulunun göstereceği adaylar arasından seçeceği toplam 11 üye, hukukçu olmayabilir. Bu da yaptığı işin niteliği “yargılama” olan bir kurum için yadırganacak hatta bu organın işlevini tam anlamıyla yerine getirmekten uzaklaştıracak, etkisizleştirecek bir durumdur. Anayasa Mahkemesinin Yüce Divan sıfatı ile ceza yargılaması da yaptığı düşünülecek olursa, böyle bir durumun yol açabileceği olumsuz sonuçlar daha da belirgin biçimde görülebilir.

 

Yargının etkinliği, hukuk devleti için vazgeçilmezdir. Yargıyı etkisizleştiren bir düzenleme hukuk devleti ile bağdaşmaz. Bu nedenle söz konusu üçüncü ve dördüncü fıkraların belirtilen yönden de Anayasanın 2 nci maddesinde Cumhuriyetin nitelikleri arasında gösterilen “hukuk devleti”ne aykırı düştüğü söylenmelidir.

 

5982 sayılı Kanunun 16 ncı maddesinin beşinci fıkrasında Yargıtay, Danıştay, Askeri Yargıtay, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi ve Sayıştay genel kurulları ile baro başkanlarının Anayasa Mahkemesi üye adaylarını seçerken uygulayacakları seçim yöntemi gösterilmiştir. Bu seçim yöntemi de, yukarıda belirtildiği gibi, Cumhurbaşkanı ve TBMM’nin kendi dünya görüşlerine uygun bir Anayasa Mahkemesi oluşturmalarını kolaylaştıracaktır. Çünkü, yapılacak aday seçimlerinde her genel kurul üyesi ve barolarda da her baro başkanı, her boş üyelik için ancak tek oy kullanabilecek; en fazla oy almış bulunan üç kişi aday gösterilmiş olacaktır. Bu yöntem, üçer adaylık için yapılacak bu seçimlerde, seçmenlere ancak birer aday için oy kullanmak imkanını tanıyarak, oy haklarını kısıtlamakta, kurumların tercihinin aslına uygun bir biçimde oya yansımasını engellemekte; kurumlarında fazla destek görmeyen kimselerin bile adaylar arasına girmesine ve eğer Cumhurbaşkanı veya TBMM’deki çoğunluğun görüşlerine yakınsalar, Anayasa Mahkemesine üye seçilmesine imkan tanıyarak temsil adaletini bozmaktadır. Bu da, seçim kurumunun anlamı ve dolayısı ile “demokrasi” ile çelişmekte; gerçekleştirmeye yöneldiği en önemli hedeflerden birisi adalet olan hukuk devleti anlayışına aykırı düşmektedir.

 

 

Diğer yandan böyle bir yöntem, hukuk devletinin temel unsurlarından birisi olan eşitliğe de aykırıdır. Şöyle ki; Sayıştay, Yargıtay, Danıştay, Askeri Yargıtay, Askeri Yüksek İdare Mahkemesinden gelecek adayların söz konusu organların genel kurullarınca seçilmesi öngörülmüşken, Yükseköğretim Kuruluna doğrudan adayları seçme yetkisi verilmiş; baroların ise başkanlarının adayları belirlemesi öngörülmüştür. Bu düzenleme aday belirleyecekler bakımından, Sayıştay, Yargıtay, Danıştay, Askeri Yargıtay, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi ile barolar ve Yükseköğretim Kurulu arasında bir eşitsizliğin doğmasına yol açmaktadır. Çünkü Baro Başkanlarına ve Yükseköğretim Kuruluna aday belirleme yetkisi verilirken, diğerleri için Genel Kurullarına yetki tanınmıştır.

 

Buna ek olarak, baro başkanlarına verilen seçme yetkisi de, bir başka sorun daha yaratmaktadır. Çünkü her baro başkanı aynı sayıda baro üyesini temsil etmemektedir. Yüz üyesi bile olmayan bir baronun başkanı ile binlerce üyesi olan barolarının başkanlarının (Örneğin 31.12.2009 itibarıyle İstanbul Barosunun 24.989, Siirt Barosunun 35, Ankara Barosunun 9.437, Artvin Barosunun 54, Tunceli Barosunun 33 üyesi bulunmaktadır.) oylarının eş değer tutulması adil değildir; demokrasilerdeki temsil adaletine ve hukuk devletinin temel gereklerinden olan eşitliğe aykırı düşmekte, demokratik seçim gerekleriyle bağdaşmamaktadır.

 

Bu nedenlerle söz konusu beşinci fıkranın Anayasanın 2 nci maddesinde belirtilen Cumhuriyetin “demokratik hukuk devleti” olma niteliğine aykırı düştüğünün söylenmesi gerekir.

 

Bu noktada, yukarıda açıklanan gerekçelerle 7.5.2010 tarihli ve 5982 sayılı Kanunun 16 ncı maddesinin üçüncü ve dördüncü fıkralarının, Anayasanın 2 nci maddesinde belirtilen Cumhuriyetin niteliklerinden “hukuk devleti”ne; beşinci fıkrasının da yine Anayasanın 2 nci maddesinde belirtilen Cumhuriyetin niteliklerinden “demokratik hukuk devleti”ne aykırı oldukları; söz konusu fıkralar bir Anayasa değişikliğine yönelik olduğu için, bu aykırılığın Anayasanın 2 nci maddesinde belirtilen nitelikler açısından Anayasanın 4 üncü maddesine aykırı bir değişiklik yapmak anlamına geleceği söylenmelidir. Böyle bir değişikliğin yapılmasına Anayasanın 4 üncü maddesindeki değiştirilme yasağı engel olduğu için, söz konusu 5982 sayılı Kanunun 16 nci maddesinin üçüncü, dördüncü ve beşinci fıkralarının (2709 sayılı kanunun değişen 146 ncı maddesinin ikinci, üçüncü ve dördüncü fıkralarının) iptal edilmesi gerekmektedir.

 

5982 sayılı Kanunun 16 ncı maddesinin ikinci fıkrası, (2709 sayılı kanunun değişen 146 ncı maddesinin birinci fıkrası) yukarıda belirtilen gerekçelerle Anayasaya aykırı olduğu ifade edilen Anayasa Mahkemesi yapılanmasına sayısal zemin hazırladığı için; bu fıkranın da söz konusu 16 ncı maddenin üçüncü, dördüncü ve beşinci fıkraları bakımından geçerli olan gerekçelerle iptal edilmesi gerekmektedir. “

 

4.2 Onaltıncı Maddeye İlişkin Anayasa Mahkemesince Yapılan İnceleme

 

“5982 sayılı Yasa’nın 16. maddesiyle Anayasa’nın 146. maddesi değiştirilerek Anayasa Mahkemesinin yapısı yeniden düzenlenmiştir. Buna göre, Mahkemenin üye sayısı onyedi’ye çıkarılmış, yedek üyelik kaldırılmış, üyelerden üçünün Türkiye Büyük Millet Meclisince Sayıştay ve Baro Başkanları tarafından gösterilen adaylar arasından; on dört üyenin dördünün doğrudan, onunun da Yargıtay (üç üye), Danıştay (iki üye), Askeri Yargıtay (bir üye), Askeri Yüksek İdare Mahkemesi (bir üye) ve Yükseköğretim Kurulu (üç üye) tarafından gösterilecek adaylar arasından Cumhurbaşkanınca seçilmesi öngörülmüştür. Ayrıca adayların kendi kurumlarındaki seçim usulü de, her üyenin tek adaya oy vermesi ilkesi çerçevesinde yeniden düzenlenmiştir.

 

Dava dilekçesinde Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Cumhurbaşkanınca Anayasa Mahkemesine üye seçilmesinin, parlamenter sistemin özellikleri ve Cumhurbaşkanının seçim yöntemi dikkate alındığında, Mahkeme’nin yasama ve yürütmenin etkisi altına girmesi sonucunu doğurabileceği, bu nedenle Anayasa’nın başlangıcında yer alan kuvvetler ayrılığı ve 2. maddesinde yer alan hukuk devleti ilkesine aykırı olduğu ileri sürülmüştür. Ayrıca, kurumlardan aday gösterme sürecinde uygulanacak olan, her üyenin tek adaya oy vermesini öngören seçim usulünün demokratik hukuk devleti ilkesine aykırı olduğu ileri sürülerek değiştirilen 146. maddenin ilk dört fıkrasının iptali istenmiştir.

 

1- Anayasanın Değiştirilen 146. Maddesinin İlk Üç Fıkrası Yönünden

 

5982 sayılı Kanun’un 16. maddesi ile değiştirilen Anayasa’nın 146. maddesinin iptali istenilen ilk üç fıkrasında “Anayasa Mahkemesi onyedi üyeden kurulur.

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi; iki üyeyi Sayıştay Genel Kurulunun kendi başkan ve üyeleri arasından, her boş yer için gösterecekleri üçer aday içinden, bir üyeyi ise baro başkanlarının serbest avukatlar arasından gösterecekleri üç aday içinden yapacağı gizli oylamayla seçer. Türkiye Büyük Millet Meclisinde yapılacak bu seçimde, her boş üyelik için ilk oylamada üye tam sayısının üçte iki ve ikinci oylamada üye tam sayısının salt çoğunluğu aranır. İkinci oylamada salt çoğunluk sağlanamazsa, bu oylamada en çok oy alan iki aday için üçüncü oylama yapılır; üçüncü oylamada en fazla oy alan aday üye seçilmiş olur.

 

Cumhurbaşkanı; üç üyeyi Yargıtay, iki üyeyi Danıştay, bir üyeyi Askerî Yargıtay, bir üyeyi Askerî Yüksek İdare Mahkemesi genel kurullarınca kendi başkan ve üyeleri arasından her boş yer için gösterecekleri üçer aday içinden; en az ikisi hukukçu olmak üzere üç üyeyi Yükseköğretim Kurulunun kendi üyesi olmayan yükseköğretim kurumlarının hukuk, iktisat ve siyasal bilimler dallarında görev yapan öğretim üyeleri arasından göstereceği üçer aday içinden; dört üyeyi üst kademe yöneticileri, serbest avukatlar, birinci sınıf hâkim ve savcılar ile en az beş yıl raportörlük yapmış Anayasa Mahkemesi raportörleri arasından seçer.”denilmektedir.

 

Karşılaştırmalı hukuka ve ülkemizin tarihsel tecrübesine bakıldığında, temel hakların ve hukuk devletinin güvencesi olan anayasa mahkemelerinin yapıları, yetkileri, işleyişi, üye seçimi ve üyelerin niteliklerine ilişkin olarak çok farklı düzenlemelerin olduğu görülmektedir. 1961 Anayasasının 145. maddesinde Anayasa Mahkemesinin onbeş üyesinden beşinin Türkiye Büyük Millet Meclisi (üç üye Millet Meclisi, iki üye Cumhuriyet Senatosu) tarafından seçilmesi öngörülmüştür.  Karşılaştırmalı hukuka bakıldığında, anayasa mahkemesi üyelerinin bazı ülkelerde tamamının, bazı ülkelerde ise büyük çoğunluğunun parlamentolar tarafından seçildiği görülmektedir. Anayasa mahkemesi üyelerinin seçimine parlamentoların ya da diğer seçilmiş organların katılmasının bu kurumun demokratik meşruiyeti açısından büyük önem taşıdığı kabul edilmektedir.

 

Bu çerçevede anayasa mahkemesi üyelerinin hangi organlar tarafından ve hangi esaslara göre seçileceğinin belirlenmesi önemli ölçüde ülkenin tarihsel ve siyasal koşullarına göre kurucu iktidarın takdirinde olan bir durumdur. Bu düzenlemede öngörülen Anayasa Mahkemesinin üye yapısı, üyelerin geldiği kaynaklar ve üyelerin atanması usulüne ilişkin düzenlemeler tali kurucu iktidarın takdir yetkisi içinde kaldığından ve hukuk devleti ve kuvvetler ayrılığı ilkelerini anlamsızlaştıran ya da ortadan kaldıran değişiklikler olmadığından iptal isteminin reddi gerekir.

 

Bu görüşe maddenin birinci fıkrası yönünden Osman Alifeyyaz PAKSÜT ve Zehra Ayla PERKTAŞ, ikinci ve üçüncü fıkraları yönünden Osman Alifeyyaz PAKSÜT, Şevket APALAK ve Zehra Ayla PERKTAŞ katılmamışlardır. 

 

2- Anayasanın Değiştirilen 146. Maddesinin Dördüncü Fıkrasının Birinci Tümcesinde Yer Alan “… bir üye ancak bir aday için oy kullanabilir; …”  ve İkinci Tümcesinde Yer Alan “… de her bir baro başkanı ancak bir aday için oy kullanabilir ve …” İbareleri Yönünden

 

5982 sayılı Yasa ile değiştirilen Anayasa’nın 146. maddesinin dördüncü fıkrasında Yargıtay, Danıştay, Askeri Yargıtay, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi, Sayıştay, Yüksek Öğretim Kurulu ve Baro Başkanları tarafından Anayasa Mahkemesi üyeliğine aday seçiminde her üyenin ya da her Baro Başkanının yalnızca bir aday adayına oy vermesinin öngörülmesi, üç adayın belirleneceği seçimlerde her üyeye yalnızca bir aday adayına oy verme hakkı tanınması suretiyle diğer iki adayın seçiminde oy kullanılamaması sonucunu doğurmaktadır. Böyle bir düzenleme seçilecek diğer adaylar açısından seçmenlerin oy kullanma hakkını ortadan kaldırmaktadır.

 

Buna göre, bazı adaylar açısından seçmenlere oy kullanma hakkı tanınmayarak sonuçları seçmen iradesini yansıtmaktan uzak olan bir seçim usulünün demokratik olmadığında kuşku yoktur. Seçmen iradesinin gerçek anlamda oya yansımasını sınırlayan böylece oy kullananların iradesini olumsuz yönde etkileyen bu düzenlemenin hukuk devletinin temel öğesi olan bağımsız ve tarafsız bir yargının oluşmasını da engelleyeceği açıktır.

 

Bu nedenle 5982 sayılı Yasa ile değiştirilen Anayasa’nın 146. maddesinin dördüncü fıkrasının birinci tümcesinde yer alan “… bir üye ancak bir aday için oy kullanabilir; …”  ibaresi ile ikinci tümcesinde yer alan “… de her bir baro başkanı ancak bir aday için oy kullanabilir ve …” ibaresi demokratik hukuk devleti ilkesini etkisiz hale getireceğinden iptali gerekir.

 

3- Anayasanın Değiştirilen 146. Maddesinin Dördüncü Fıkrasının Kalan Bölümü Yönünden

 

Yukarıda belirtilen ibarelerin iptalinden sonra dördüncü fıkranın kalan bölümü şöyledir:

 

“Yargıtay, Danıştay, Askerî Yargıtay, Askerî Yüksek İdare Mahkemesi ve Sayıştay genel kurulları ile Yükseköğretim Kurulundan Anayasa Mahkemesi üyeliğine aday göstermek için yapılacak seçimlerde, her boş üyelik için, en fazla oy alan üç kişi aday gösterilmiş sayılır. Baro başkanlarının serbest avukatlar arasından gösterecekleri üç aday için yapılacak seçimde en fazla oy alan üç kişi aday gösterilmiş sayılır.”

 

Buna göre, fıkrada sayılan kurumlarca Anayasa Mahkemesi üyeliğine seçilmek üzere Türkiye Büyük Millet Meclisi ile Cumhurbaşkanına gönderilecek üç adayın ne şekilde seçileceğinin yöntemi düzenlenmektedir. Bir üst bölümde, her üyenin sadece tek aday adayına oy vermesini öngören kısıtlama iptal edilerek ortadan kaldırıldığından, her üyenin ya da baro başkanının seçilecek aday sayısı kadar aday adayına oy vermeleri olanaklı hâle gelmektedir. Üç aday için tercih hakkı kullanılarak yapılacak seçimlerde salt çoğunluk da aranmayacağından en çok oy alan üç aday Cumhurbaşkanı ya da Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulacaktır.

 

Yukarıda belirtilen ibarelerin iptali ile seçimlerde iradeyi yansıtan oy hakkının tam olarak kullanılmasının önünde herhangi bir engel kalmadığından dördüncü fıkranın kalan bölümünün demokratik hukuk devleti ilkesini değiştirici nitelikte olduğu söylenemez. Anayasa’ya aykırı olmayan ve bu haliyle uygulanmasında herhangi bir sorun bulunmayan kurala ilişkin iptal isteminin reddi gerekir.

 

Bu görüşe Osman Alifeyyaz PAKSÜT, Fulya KANTARCIOĞLU, Mehmet ERTEN, Şevket APALAK ve Zehra Ayla PERKTAŞ katılmamışlardır.  “

 

4.3 Onaltıncı Maddeye İlişkin Anayasa Mahkemesinin Kararı (İstem Kabul Edilmiştir)

      

“G- 16. maddesiyle değiştirilen, Anayasa’nın 146. maddesinin;

 

1- Birinci fıkrasının, Anayasa’ya aykırı olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE,  Osman Alifeyyaz PAKSÜT ile Zehra Ayla PERKTAŞ’ın karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,

 

2- İkinci fıkrasının, Anayasa’ya aykırı olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE,  Osman Alifeyyaz PAKSÜT, Şevket APALAK ile Zehra Ayla PERKTAŞ’ın karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,

 

3- Üçüncü fıkrasının, Anayasa’ya aykırı olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE,  Osman Alifeyyaz PAKSÜT, Şevket APALAK ile Zehra Ayla PERKTAŞ’ın karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,

 

4- Dördüncü fıkrasının;

 

a- Birinci tümcesinde yer alan “… bir üye ancak bir aday için oy kullanabilir; …”  ibaresinin,

 

b- İkinci tümcesinde yer alan “… de her bir baro başkanı ancak bir aday için oy kullanabilir ve …” ibaresinin,

 

Anayasa’ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE, OYBİRLİĞİYLE,

 

c- Kalan bölümünün Anayasa’ya aykırı olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE,  Osman Alifeyyaz PAKSÜT, Fulya KANTARCIOĞLU, Mehmet ERTEN, Şevket APALAK ile Zehra Ayla PERKTAŞ’ın karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,“

 

4.4 Onaltıncı Maddeye İlşkin Anayasa Mahkemesi Kararında Geçen Karşıoylar

 

BAŞKANVEKİLİ OSMAN ALİFEYYAZ PAKSÜT’ÜN KARŞIOYU

 

“T.C.Anayasası’nın 146. maddesinde yapılacak değişiklikten sonra üye sayısı 17’ye çıkacak olan Anayasa Mahkemesi’nin 3 üyesi TBMM, 14 üyesi ise Cumhurbaşkanı tarafından seçilecektir.

 

TBMM tarafından seçilecek üyelerin ikisi Sayıştay, biri de serbest avukatlar arasından gösterilecek her boş yer için üçer aday arasından seçilecektir. Her ne kadar bu seçimlerde ilk oylamada üye tam sayısının üçte iki çoğunluğunun aranacağı öngörülmüş ise de ikinci oylamada salt çoğunluk, bu da sağlanamazsa bu oylamada en çok oy alan iki aday arasında üçüncü oylama yapılarak en çok oy alanın seçilmiş sayılması benimsenmiştir. Daha açık bir ifadeyle son tahlilde, seçilecek aday, iktidar partisinin tercih ettiği adaydır.

 

Sayıştay üyelerinin seçimi hakkında Anayasa’nın 160. maddesinde bir düzenleme bulunmamakta, Sayıştay üyelerinin atanmalarının kanunla düzenleneceği belirtilmektedir. Sayıştay Kanunu’na göre ise Sayıştay üyeleri Meclisçe seçildiğinden, siyasi iktidarın Sayıştay çoğunluğunu da belirlemede etkin olduğunu, dolayısıyla Anayasa Mahkemesi’ne Sayıştay’dan seçilecek üyeyi seçmekle kalmayıp aynı zamanda adayları da dolaylı olarak kendisinin belirlediğini söylemek yanlış olmayacaktır.

 

TBMM’nin ayrıca baro başkanlarının serbest avukatlar arasından gösterecekleri üç aday arasından bir üye seçmesi öngörülmüştür. Bunda da uzlaşı yerine üçüncü oylamada en fazla oy alanın seçilmesi ilkesi getirildiğinden, yukarıda belirttiğimiz sakıncalar avukat üye yönünden aynen geçerlidir.

 

Anayasa Mahkemesi çoğunluğu, her bir baro başkanının ancak bir aday için oy kullanmasını demokratik hukuk devletine aykırı ve dolayısıyla teklif yasağı kapsamında görerek iptal etmiştir. Ancak burada demokratik hukuk devletine aykırılık sadece bir aday için oy kullanılmasından ibaret değildir. Üye sayısı yani temsil ettiği avukat sayısı bakımından birbiriyle kıyaslanamayacak büyüklükteki baroların hepsinin aynı oy hakkına sahip olması da demokratik hukuk devletinin gereği olan temsilde adalet ilkesinin en az iptal edilen kural kadar vahim bir ihlalidir. Bir baro başkanının sadece bir adaya oy vermesi kuralı hukuk devletini ortadan kaldırabilecek vahamette görülürken on binlerce kişiyi temsil eden baro ile yüz üyesi bile bulunmayan baronun Anayasa Mahkemesi’ne üye seçiminde aynı söz hakkına sahip olmasında bir sakınca görülmemesinin gerekçesini anlamakta güçlük çekmekte ve çoğunluk görüşüne katılmamaktayım. 

 

Cumhurbaşkanının 4’ü doğrudan olmak üzere seçeceği 14 üyenin durumuna gelince, öncelikle 2007 yılında yapılan değişiklikten sonra Cumhurbaşkanının siyasi tarafsızlık noktasından anayasal konumunun incelenmesi gerekmektedir.

 

Anayasa’ya göre Cumhurbaşkanı tarafsızdır. 2007 yılında Cumhurbaşkanı seçimi için toplantı yeter sayısının 367 olduğunu dair Anayasa Mahkemesi’nce verilen ve haksız eleştiri ve düzeysiz hakaretlerin hedefi olan kararda, Cumhurbaşkanının parlamento tarafından seçiminde uzlaşı aranması gerektiği vurgulanmaktaydı. 

 

Ancak Anayasa Mahkemesi’nce verilen bu karardan sonra parlamentoda Cumhurbaşkanı seçiminin olanaksız hale geldiği gerekçesiyle Anayasa değişikliğine gidilmiş ve Anayasa’nın 101. maddesinde 5678 sayılı Kanun’un 4. maddesiyle yapılan değişiklikle, Cumhurbaşkanının beşer yıllık iki dönem için halk tarafından seçilmesi öngörülmüştür.

 

Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi sisteminin benimsenmesi ile uzlaşı sistemi terk edilmiş, rekabet ve siyasi mücadele sistemi benimsenmiştir. Diğer bir ifadeyle bundan böyle cumhurbaşkanı adayları, bir seçim kampanyası yürütecek ve diğer adaylara göre farklı siyasi görüş, tercih ve programlar temelinde kendilerini halka tanıtarak oy isteyecektir. Daha önceki sistemde de her ne kadar cumhurbaşkanı adaylarının seçilebilmesi için parlamentoda çoğunluğu oluşturan partinin veya partilerin desteğine ihtiyacı olduğu kuşkusuzsa da, bundan böyle cumhurbaşkanı adayları halktan oy isteyecek ve bu nedenle siyasi partilerin altyapı, teşkilat, propaganda ve maddi desteğine ihtiyaç duyacaktır. Cumhurbaşkanının tarafsız olacağı Anayasa’da ne kadar yazılı kalmaya devam etse de yukarıdaki nedenlerle tarafsızlığını koruyamayacağı, hele ikinci dönem seçilmesi de söz konusu olduğunda tarafsızlığından söz edilemeyeceği açıktır.

 

Anayasa’da Cumhurbaşkanının tarafsızlığı ilkesinin korunması böylece güçleşir hatta olanaksız hale gelirken, Anayasa Mahkemesi üyelerinin seçiminde siyasal bir konumu olan Cumhurbaşkanının tercih yapacağı alanın daraltılması, yani içlerinden üye seçeceği adayların tümünün mümkün mertebe tarafsız kişiler arasından belirlenmesini sağlayacak bir düzenleme yapılması gerekirken, aday belirlemede de bunun tersi yapılmıştır. Şimdiki Anayasa’nın 146. maddesinde adayların Yargıtay, Danıştay, Askeri Yargıtay ve Askeri Yüksek İdare Mahkemesinin genel kurullarınca üye tamsayısının salt çoğunluğu ile her boş yer için üç aday göstermesi öngörülmektedir. Böylelikle üçüncü sıradaki aday da üyesi bulunduğu yüksek mahkemenin salt çoğunluğunun desteğine sahip olduğu için, ilgili yüksek mahkemelerin Anayasa Mahkemesi’ne üye gönderdiklerinden söz etmek mümkündür. Ancak Anayasa’da yapılmak istenen değişiklikten sonra ilgili yüksek mahkemelerin genel kurullarının en azından salt çoğunluğunun tercihinin yansıtılması ilkesi de kaldırıldığından, Cumhurbaşkanının çok az oy almış ancak üçüncü sıraya girmeyi başarmış adayı Anayasa Mahkemesi’ne seçmesi mümkündür. Böyle bir durumda seçilen kişi, ilgili yüksek mahkemenin adayı olmaktan ziyade bireysel bir aday niteliğindedir. Bu nedenle, çağdaş demokratik ülkelerin anayasa mahkemelerinin oluşumunda gözetilmesi gereken, yüksek yargı organlarının da uygun bir ölçüde üye kompozisyonunda yer almaları ilkesi de çiğnenmekte, üye kompozisyonu Cumhurbaşkanının serbestçe seçeceği diğer 4 üye ile birlikte, Cumhurbaşkanının tam serbesti ile hareket edeceği bir alana terk edilmektedir. Her ne kadar Yüksek Mahkemelerin aday belirlerken üye tamsayılarının salt çoğunluğunun sağlanması gerekeceği kuralı 2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 4. maddesinde yer almaya devam etse de, bu maddenin siyasal iktidarca yapılacak bir yasa değişikliği ile kolayca ortadan kaldırılabileceği açıktır.

 

Açıkça görülebilen bu sakıncalara karşın, Cumhurbaşkanı ile parlamentonun seçim dönemlerinin ve tarihlerinin farklı olduğu, bu nedenle parlamento çoğunluğu ile cumhurbaşkanının ayni parti veya siyasi görüşün mensupları olmamaları olasılığının da bulunduğu, bunun da tüm güçlerin tekelde toplanması tehlikesine karşı bir güvence oluşturduğu ileri sürülebilir. Parlamento ile cumhurbaşkanının birbirine paralel veya zıt siyaset takip etmesinin güçler birliğine veya aksi durumda rejimin kilitlenmesine yol açıp açmayacağının tartışması bir yana bırakılacak olsa da, halkoyu ile seçilen Cumhurbaşkanının ya iktidarla aynı taraf, ya da karşı taraf olacağı gözetildiğinde Anayasa Mahkemesi üyelerinin üç kişi hariç tamamını belirleyebilmesinin yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı ile bağdaşmayacağı açıktır.

        

Yargı bağımsızlığına ve tarafsızlığına ilişkin güvenceleri içermeyen, mevcut güvenceleri de ortadan kaldıran 146. madde değişiklikleri bir bütün halinde değerlendirildiğinde Anayasa’nın değişmez maddelerinden olan 2. madde belirtilen demokratik hukuk devletine aykırı niteliktedir. Bu şekilde oluşturulacak Anayasa Mahkemesi’ne ilişkin Geçici Madde 18’in yer aldığı, 5982 sayılı Kanun’un 25. maddesiyle Anayasa’ya eklenen Geçici Madde 19’un iptal istemine konu fıkra ve bentleri de tümüyle Anayasa’nın 2. maddesine aykırıdır.

 

Bu nedenle Anayasa Mahkemesi’nin üye sayısı dahil, oluşum şekline ilişkin 146. madde değişikliklerinin iptal istemine konu tüm fıkralarının ve Geçici Madde 18’in, Anayasa’nın değişmez nitelikteki 2. maddesine aykırı oldukları kadar çağdaş ve evrensel hukuka da uygun olmamaları nedeniyle iptalleri gerektiği düşüncesindeyim.”

 

ÜYE FULYA KANTARCIOĞLU’NUN KARŞIOYU

 

5982 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un 16. maddesiyle değiştirilen Anayasa’nın 146. maddesinin dördüncü fıkrasında, “Yargıtay, Danıştay, Askerî Yargıtay, Askerî Yüksek İdare Mahkemesi ve Sayıştay genel kurulları ile Yükseköğretim Kurulundan Anayasa Mahkemesi üyeliğine aday göstermek için yapılacak seçimlerde, her boş üyelik için, bir üye ancak bir aday için oy kullanabilir; en fazla oy alan üç kişi aday gösterilmiş sayılır. Baro başkanlarının serbest avukatlar arasından gösterecekleri üç aday için yapılacak seçimde de her bir baro başkanı ancak bir aday için oy kullanabilir ve en fazla oy alan üç kişi aday gösterilmiş sayılır.” denilmektedir. Bu fıkranın, bir üyenin ancak bir aday için oy kullanabileceği ve her bir baro başkanının da ancak bir aday için oy kullanabileceğine ilişkin ibareleri Anayasa’nın ikinci maddesinde belirtilen hukuk devleti ilkesiyle bağdaşmadığı gerekçesiyle iptal edilmiştir. Böylece, söz konusu Fıkra, yeni bir anlam ve içerik kazanmıştır.

                        

Anayasa’nın 153. maddesinde, “Anayasa Mahkemesi bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin tamamını veya bir hükmünü iptal ederken, kanun koyucu gibi hareketle, yeni bir uygulamaya yol açacak biçimde hüküm tesis edemez” denilmekte, 2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 29. maddesinde ise, Anayasa Mahkemesi’nin taleple bağlı olduğuna işaret edilmektedir.

                        

Bu durumda, iptal veya itiraz yoluyla yapılan başvurularda “istem” belirli sözcük, ibare veya tümcelerle sınırlandırılmamışsa inceleme konusu kuralların kimi bölümlerinin iptal edilerek, onların Anayasa’ya uygun hale getirilmesi, yasa koyucunun öngörmediği yeni bir düzenleme oluşturulması sonucunu doğurduğundan, Anayasa’ya aykırı bölümler içerdiği saptanan kuralın, istem doğrultusunda tümünün iptal edilmesi gerekir. Ayrıca, karar gerekçesinde yer alan; Fıkra’nın belirtilen ibarelerinin iptaliyle seçimlerde iradeyi yansıtan oy hakkının tam olarak kullanılmasının önünde herhangi bir engel kalıp kalmadığı ve bu haliyle uygulanmasında bir sorun bulunup, bulunmadığı hususlarının değerlendirilmesi, yasa koyucu ve uygulayıcılara ait olup, Anayasal denetim kapsamında değildir.

                        

Öte yandan, Anayasa’nın 5982 sayılı Yasa ile değiştirilen 146. maddesinin dördüncü fıkrasında yer alan ve ancak bir aday için oy kullanılmasına olanak veren ibarelerin iptaliyle aday belirlenmesinde ortaya çıkan yeni düzenlemeye göre, Yargıtay, Danıştay, Askeri Yargıtay, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi ve Sayıştay genel kurulları ile Yükseköğretim Kurulundan, Anayasa Mahkemesi üyeliğine aday gösterilmesi için yapılacak seçimlerde, bir üye her boş üyelik için oy kullanabilecek; en fazla oy alan üç kişi aday gösterilmiş sayılacaktır. Baro başkanlarının serbest avukatlar arasından gösterecekleri adaylar için de aynı yöntem geçerli olacaktır. Böylece, aday adaylarının, aday olabilmeleri için aldıkları oyların belirli çoğunluğa ulaşması gibi bir koşul aranmayacak, en fazla oy alan üç kişi arasına girebilmeleri aday gösterilmeleri için yeterli olacaktır. Oysa, Anayasa Mahkemesi üyeliğine aday gösterilecek kişilerin belirli çoğunluğun üzerinde oy almaları, mesleki birikim ve becerileri yanında, kişiliklerine duyulan güvenin de göstergesidir. Ayrıca, çağdaş demokrasiler çoğunluğa değil çoğulculuğa dayanan rejimlerdir. Bunun sağlanması ise, uzlaşma aranmasını gerektirir. Aday gösterilebilmek için salt çoğunluk veya nitelikli çoğunluğun aranması seçimlere belirli grup ve görüşlerin egemen olmasını engelleyeceği gibi, daha nitelikli adayların seçilmesine de olanak sağlar. Bu hususun, yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığının sağlanmasında önemli bir güvence oluşturacağı kuşkusuzdur. Sınırlı sayıdaki çoğunluk iradesinin belirleyici olmasına izin veren sistemlerin, seçime dayanmaları, onların demokratik sayılmaları için yeterli neden oluşturmaz. Seçimin yöntemi kadar ortaya çıkan sonucun da çoğulculuğa bu bağlamda demokrasiye hizmet etmesi gerekir.

                        

Bu durumda, Fıkra’nın iptal edilen ibarelerinden sonra ortaya çıkan farklı seçim yönteminin, demokratik hukuk devletinin güvencesini oluşturan yargı bağımsızlığını ve tarafsızlığını gerçekleştiremeyeceği sonucuna varılmıştır.

                        

Açıklanan nedenlerle dava konusu fıkranın tümünün iptali gerektiği düşüncesiyle çoğunluk görüşüne katılmıyorum.

 

��YE ZEHRA AYLA PERKTAŞ’IN KARŞIOYU

 

 “….Anayasa yargısının temeli Anayasa’nın üstünlüğü ve hukuk devleti ilkelerine dayanır.

 

1961 ve 1982 Anayasaları sisteminde Anayasa Mahkemesi şüphesiz yargı organının bir parçası olmak ve bir yüksek mahkeme niteliği taşımakla beraber, fonksiyonunun mahiyeti ona yargı organı içinde özel ve öncelikli bir yer vermiştir. 

 

Anayasa Mahkemesi kanunların Anayasa’ya uygunluk denetimi yanında, siyasi partilerin mali denetimi ve kapatılmaları istemiyle açılan davalarda parti tüzük ve programları ile eylemlerinin Anayasa’ya uygunluk denetimini yapmakta olup, ayrıca Yüce Divan sıfatı ile yargılama yapma işlevleri vardır. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi’nin oluşumu yani Mahkeme üyelerinin belirlenmesi büyük önem taşımaktadır.

 

Karşılaştırmalı hukuka baktığımızda, anayasa yargılaması yapan yargı organının bağımsız ve tarafsızlığının sağlanması ve korunması amacıyla üye seçimlerinde her ülkenin kendi tarihi, siyasal koşulları ve gelişimlerine göre değişik yöntemler uygulandığı görülmektedir.

 

Yapılan düzenleme ile Anayasa Mahkemesi üye sayısı onyediye çıkarılmaktadır.

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi iki üyeyi Sayıştay Genel Kurulu’nun her boş yer için gösterdiği üçer aday içinden, bir üyeyi ise Baro Başkanlarının avukatlar arasından gösterecekleri üç aday içinden yapacağı gizli oylama ile seçeceği bu seçimde ilk oylamada üye tam sayısının üçte iki, ikinci oylamada üye tam sayısının salt çoğunluğunun aranacağı, salt çoğunluk sağlanamazsa “en çok oy alan iki aday arasından en fazla oy alan aday” seçilmiş olacağı belirtilmektedir.

         

Görüldüğü gibi bu düzenleme ile Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde uzlaşma gerektirecek nitelikte bir karar yeter sayısı seçim sonuçlanıncaya kadar aranmaması suretiyle yasama organında çoğunluğun seçeceği bir adayın seçilmesi söz konusu olacaktır. Bu durum ise parlamentoda çoğunluğa sahip siyasi partinin, Anayasa Mahkemesi’ne üye seçmesi anlamını taşıyacaktır. Belirtilen nitelikteki bir seçim sonucunda seçilecek kişi ile ilgili toplumda oluşacak algı da, yargının tarafsızlığı ve bağımsızlığı bakımından tereddütler doğmasına yol açacak ve bu yönüyle hukuk devletine aykırı olacaktır.   

         

Diğer taraftan Sayıştay ve Baro tarafından gösterilecek adayların belirlenmesindeki seçim usulü bu kurumların iradesini yansıtmayan şekilde “bir aday için oy kullanma” şeklinde düzenlenmiştir. Bu demokratik ve adil olmayan bir seçim usulüdür.

 

Netice olarak gerek Türkiye Büyük Millet Meclisi’ndeki seçim sistemi, gerekse aday seçimindeki seçim usulü; Anayasa Mahkemesi’nin oluşumunda mahkemenin bağımsızlığını ve tarafsızlığını zedeleyecek niteliktedir.

 

Cumhurbaşkanı üç üyeyi Yargıtay, iki üyeyi Danıştay, bir üyeyi Askeri Yargıtay, bir üyeyi Askeri Yüksek İdare Mahkemesi genel kurullarınca boş yer için gösterecekleri üçer aday arasından; en az ikisi hukukçu olmak üzere, üç üyeyi Yükseköğretim Kurulunun öğretim üyeleri arasından göstereceği üçer aday içinden, dört üyeyi de üst kademe yöneticileri, serbest avukatlar, birinci sınıf hakim ve savcılar ile en az 5 yıl raportörlük yapmış Anayasa Mahkemesi raportörleri arasından seçeceği belirtilmektedir.

 

Buna göre, Cumhurbaşkanı dört üyeyi doğrudan, on üyeyi ise yargı organları ve Yükseköğretim Kurulu’nun göstereceği adaylar arasından seçmektedir.

 

Anayasa Mahkemesi’nin Yüce Divan olarak yargılama fonksiyonunun bulunduğu da göz önünde tutulduğunda, mahkemenin oluşumunda üye sayısının onyedi olarak artırılmasına karşın, yargı organlarına ayrılan üye kontenjan sayısının düşürülmesi, Mahkemenin yaptığı görevin niteliği itibariyle hukuka uygun ve demokratik değildir.

 

Diğer taraftan,  kurumlarca aday seçiminde bir üye “ancak bir aday için oy kullanır” şeklindeki düzenleme ile demokratik ve eşitliği sağlamayan bir seçim sistemi ile adaylar belirlenmektedir. Bunun sonucu Anayasa Mahkemesi üyeliği seçiminde aday gösterecek kurumların çoğunluk iradesini yansıtmayan şekilde demokratik olmayan bir sonuca ulaşılabilecektir.

 

Bu durumda, yasama faaliyetinin denetimi, siyasi partilerin mali denetimi ve kapatılmaları istemiyle açılan davalarda parti tüzük ve programları ile eylemlerinin Anayasa’ya uygunluk denetimi ve Yüce Divan görevleri bulunan Anayasa Mahkemesi’nin Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin basit çoğunluk ile seçeceği üç üye, Cumhurbaşkanı’nın dördü doğrudan, onu dolaylı şekilde ve demokratik olmayan usullerle seçilen adaylar arasından seçeceği üyeler ile oluşturulması, Mahkemenin bağımsızlığı ve tarafsızlığını zedeleyecektir.

 

Netice olarak 5982 sayılı Yasa’nın 16. maddesi ile Anayasa’nın 146. maddesinde yapılan değişiklik, Anayasa Mahkemesi’nin bağımsızlığı ve tarafsızlığını olumsuz etkilenmesine yol açacak şekilde sayısal zemin hazırladığı, bu haliyle kuvvetler ayrılığı ve demokratik hukuk devleti ilkesini zedelediği ve Anayasa’nın 4. maddesinde belirtilen değiştirme yasağı kapsamında olduğu açıktır.“


Copyright © 2009 Kanunum.com bir Karakullukçu Danışmanlık Limited Şirketi servisidir.
Gösterilen marka, Karakullukçu Danışmanlık Limited Şirketi’nin tescilli markasıdır. Tüm hakları saklıdır.
Bu internet sitesinin kullanıcıları Kanunum.com Kullanıcı Sözleşmesi ve Gizlilik Politikası’nı okumuş ve kabul etmiş sayılırlar.