Dönem : 22 Yasama Yılı : 1
T.B.M.M. (S. Sayısı : 220)
Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin 19.6.2003
Tarihli ve 4903 Sayılı Kanun ve Anayasanın 89 uncu Maddesi Gereğince
Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri
Gönderme Tezkeresi ve Adalet Komisyonu Raporu (1/633)
Not : Kanun Başkanlıkça, Anayasa ve Adalet
Komisyonlarına havale edilmiştir.
Türkiye |
|
|
|
Cumhurbaşkanlığı |
30.6.2003 |
SAYI :
B.01.0.KKB.01-18/A-7-2003- 808 |
|
|
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA
İLGİ: 20.06.2003 günlü,
A.01.0.GNS.0.10.00.02-2189/8565 sayılı yazınız.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel
Kurulunca 19.06.2003 gününde kabul edilen, 4903 sayılı "Çeşitli Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun" incelenmiştir:
İncelenen 4903 sayılı Yasanın,
- 19. maddesinin (b) fıkrasında,
12.04.1991 günlü, 3713 sayılı Terörle Mücadele Yasasının
8. maddesinin yürürlükten kaldırıldığı belirtilmiş,
- 21. maddesiyle 3713 sayılı Yasaya
eklenen geçici 10. maddede de, bu Yasanın yürürlüğe girdiği günden önce, bu
Yasayla yürürlükten kaldırılan 3713 sayılı Yasanın 8. maddesi kapsamına giren
suçlardan dolayı,
1. Yürütülen hazırlık
soruşturmalarında Cumhuriyet savcılıklarınca takipsizlik kararı verileceği,
2. a) Haklarında kamu davası açılmamış
tutuklu sanıkların Cumhuriyet savcılıklarınca,
b) Haklarında kamu davası açılmış
tutuklu sanıkların ilgili mahkemelerce,
salıverilecekleri,
3. a) Henüz Yargıtaya gönderilmemiş ya
da Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığında bulunan dosyaların hükmü veren
mahkemece,
b) Yargıtayda bulunan dosyaların
ilgili ceza dairesince,
c) Cezaları infaz edilmekte olan
hükümlülerin dosyalarının hükmü veren mahkemece,
ivedi işlerden sayılıp, Türk Ceza
Yasası'nın 2. maddesi gözönünde bulundurularak karara bağlanacağı ,
Kuralı getirilmiştir.
İncelenen Yasanın 19. maddesinin (b)
fıkrasıyla Terörle Mücadele Yasasının yürürlükten kaldırılan 8. maddesinin
birinci fıkrasında,
"Türkiye Cumhuriyeti Devletinin
ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak amacıyla yazılı, sözlü veya
görüntülü propaganda ile toplantı, gösteri ve yürüyüş yapanlar hakkında, fiilleri
daha ağır bir cezayı gerektirmedikçe bir yıldan üç yıla kadar hapis ve
birmilyar liradan üçmilyar liraya kadar ağır para cezasına hükmolunur. Bu suçun
terör yöntemlerine başvurmaya özendirecek şekilde işlenmesi halinde verilecek
ceza üçte bir oranında artırılır, mükerreren işlenmesi halinde ise, verilecek
hapis cezaları paraya çevrilemez."
denilerek, Devletin ülkesi ve ulusuyla
bölünmez bütünlüğünü bozmak amacıyla,
- Yazılı, sözlü ya da görüntülü
propaganda,
- Toplantı, gösteri ve yürüyüş,
Yapmak suç sayılmış ve suçun yaptırımı
düzenlenmiştir.
1. Avrupa Birliği Konseyince kabul
edilen "Türkiye 2003 Yılı Katılım Ortaklığı Belgesi"nin,
"Güçlendirilmiş Siyasî Diyalog ve Siyasî Kriterler" bölümünde;
- Basın özgürlüğü de dahil olmak
üzere, anlatım özgürlüğü ile ilgili reformların sürdürülmesi ve uygulanması;
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (10, 17 ve 18. maddeler) doğrultusunda hukuksal
kısıtlamaların kaldırılması,
- Şiddet içermeyen görüş açıklamaktan
sanık ya da mahkûm olanların durumlarının çözüme kavuşturulması; Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi kararları gereğince yeniden yargılanma hakkına ilişkin
kuralların uygulanması,
- Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin
9. maddesi doğrultusunda tüm bireylerin ve dini toplulukların düşünce, din ve
vicdan özgürlüklerini kullanmaları ile ilgili kuralların uyumlaştırılması ve
uygulanması; Avrupa Birliği üyesi ülkelerin uygulamaları doğrultusunda, bu
toplulukların etkinlik gösterebilmeleri için gerekli koşullar oluşturulması,
Türkiye için belirlenen öncelikler
arasında sayılmıştır.
Bu uluslararası metinler ve kurallar
karşısında, 3713 sayılı Terörle Mücadele Yasasının, düşünce ve anlatım
özgürlüğü kapsamına girdiğinden kuşku bulunmayan propagandayı suç sayan ve
yaptırıma bağlayan 8. maddesinin kaldırılmasının uygun olup olmayacağının
irdelenmesi gerekmektedir.
2. Öncelikle Terörle Mücadele
Yasası'nın 8. maddesinin ilk metni ile 06.02.2002 günlü, 4744 sayılı Yasa'yla
yapılan değişikliklerin incelenmesinde yarar bulunmaktadır.
12.04.1991 günlü, 3713 sayılı Terörle
Mücadele Yasası'nın 8. maddesinin ilk metninde, hangi yöntem, amaç ve düşünce
ile olursa olsun yazılı ya da sözlü olarak bölücü propaganda ve bu amaçla
toplantı ve gösteri yürüyüşü yapma suç sayılıp yaptırıma bağlanmıştır.
Bu madde, önce 27.10.1995 günlü, 4126
sayılı Yasa, sonra da 06.02.2002 günlü, 4744 sayılı Yasa ile değiştirilmiştir.
Maddede 4744 sayılı Yasa ile yapılan
değişiklikle,
- "Türkiye Cumhuriyeti Devletinin
ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı hedef alan..." biçiminde
düzenlenen özel kasıt, "Türkiye Cumhuriyeti Devletinin ülkesi ve
milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak amacıyla..." biçiminde
değiştirilerek somutlaştırılmış, böylece suçun öğesi açıkça belirlenmiş,
- "Yazılı ve sözlü"
propaganda ibaresine, teknolojik gelişmeler gözönünde bulundurularak
"görsel" propaganda eklenmiş,
- Söz konusu propaganda suçu için
hapis cezası yanında öngörülen para cezası artırılmış,
- Propaganda suçunun "terör
yöntemlerine başvurmayı özendirecek" biçimde işlenmesi durumu ağırlaştırıcı
neden olarak madde metnine eklenmiş, bu durumda verilecek cezanın üçte bir
oranında artırılması, yeniden işlenmesi durumunda da hapis cezasının paraya
çevrilemeyeceği öngörülmüştür.
Maddenin yürürlükten kaldırılması, bu
suçun "terör yöntemlerine başvurmayı özendirecek" biçimde işlenmesi
durumunda da cezasız kalması sonucunu doğuracaktır.
3. Anayasa Mahkemesinin, 3713 sayılı
Terörle Mücadele Yasası'nın kimi kurallarının Anayasaya aykırılığı savıyla
açılan dava sonunda verdiği 31.03.1992 günlü, E.1991/18, K.1992/20 sayılı
kararında da vurgulandığı gibi, Türk Ceza Yasası'nın, Devletin ülkesi ve
ulusuyla bölünmez bütünlüğüne yönelik örgütleşme ve propaganda eylemlerini ceza
yaptırımına bağlayan 141, 142 ve 163. maddelerinin yürürlükten kaldırılmasıyla
doğan hukuksal boşluk 3713 sayılı Terörle Mücadele Yasası'nın 7 ve 8.
maddeleriyle doldurulmuştur.
Anayasa'nın,
- 2. maddesinde, Türkiye
Cumhuriyetinin başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan bir Devlet olduğu,
- Başlangıç bölümünde, bu Anayasanın,
Yüce Türk Devletinin bölünmez bütünlüğünü belirlediği; hiçbir etkinliğin,
Devleti ve ülkesiyle bölünmezliği ilkesi karşısında korunma göremeyeceği,
- 3. maddesinde, Türkiye Devletinin,
ülkesi ve ulusuyla bölünmez bir bütün olduğu,
- 4. maddesinde, 1, 2 ve 3.
maddelerinin değiştirilemeyeceği, değiştirilmesinin önerilemeyeceği,
- 5. maddesinde, Türk Ulusunun
bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini koru-manın Devletin temel
amaç ve görevi olduğu,
- 14. maddesinin birinci fıkrasında,
Anayasada yer alan hak ve özgürlüklerden hiçbirinin Devlet'in ülkesi ve
ulusuyla bölünmez bütünlüğünü bozmayı amaçlayan etkinlikler biçiminde
kullanılamayacağı,
- Düşünceyi açıklama ve yayma
özgürlüğünü düzenleyen 26. maddesinin üçüncü fıkrasında da, bu özgürlüklerin
kullanılmasının Devletin ülkesi ve ulusuyla bölünmez bütünlüğünün korunması
amacıyla sınırlandırılabileceği,
Belirtilmiştir.
Bu kurallara göre, ülke ve ulus
bütünlüğünü bozucu eylemlere karşı gerekli önlemleri almak Devlete Anayasa ile
verilmiş bir görev niteliğindedir. Alınacak önlemlerin, amaçla orantılı olmak
koşuluyla, düşünce ve anlatım özgürlüğünün normal sınırlaması sayılacağı
Anayasanın genelde 14., özelde de 26. maddelerinde açıkça vurgulanmıştır.
Türk Ceza Yasasının 142. maddesinin
yürürlükten kaldırılmasıyla ortaya çıkan hukuksal boşluğu doldurmak amacıyla
getirilen Terörle Mücadele Yasasının 8. maddesi ile de, yalnızca düşünce
açıklamak düzeyinde kalsa da, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin ülkesi ve ulusuyla
bölünmez bütünlüğünü bozmak amacıyla yazılı, sözlü ya da görüntülü propaganda
ile toplantı, gösteri ve yürüyüş yapanlara ilişkin cezai yaptırım
öngörülmüştür.
Anayasal kuralların gereği olan
Terörle Mücadele Yasasının 8. maddesinin tümüyle yürürlükten kaldırılması
yerine, uluslararası hukukla da uyumlu duruma getirilerek korunması en uygun
yöntem olacaktır.
4. Öte yandan, Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesinin anlatım özgürlüğünü düzenleyen 10. maddesinde, herkesin
görüşlerini açıklama ve anlatım özgürlüğüne sahip olduğu; kullanılması görev ve
sorumluluk yükleyen bu özgürlüklerin, demokratik bir toplumda, zorunlu önlemler
niteliğinde olarak, ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün ya da kamu düzeninin
korunması amacıyla, yasayla kimi koşullara, sınırlamalara ve yaptırımlara
bağlanabileceği belirtilmiştir.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de,
Sözleşmenin 10. maddesine ilişkin kararlarında, gereksinimin ikna edici biçimde
ortaya konulması durumunda sınırlamanın kabul edilebileceğini ve bu maddenin 2.
fıkrasındaki "zorunlu" sıfatının, zorlayıcı toplumsal gereksinimi
anlattığını vurgulamaktadır.
Yukarıda yer verilen Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesinin 10. maddesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin
kararları ile ortaya koyduğu ölçütler karşısında, Terörle Mücadele Yasasının
8. maddesinin kimi daraltıcı koşullar konularak korunması uluslararası hukuka
da aykırı olmayacaktır.
Nitekim, incelenen Yasa'nın
"Genel Gerekçesi"nde, 4744 sayılı Yasa'ya Kopenhag Siyasî
Kriterlerine uyum yasaları arasında yer verilmesine karşılık, bu Yasayla Terörle
Mücadele Yasasının 8. maddesinin, kaldırılması yerine değiştirilmesiyle yetinilmiş
olması da bu düşünceyi doğrulamaktadır.
Ayrıca, "Avrupa Birliği
Müktesebatının Üstlenilmesine İlişkin Türkiye Ulusal Programı"nın
"2.1. Siyasî Kriterler" bölümünün "2.1.1. Düşünce ve İfade
Özgürlüğü" alt bölümünde, anlatım özgürlüğünün Avrupa Birliği müktesebatı
ile Avrupa Birliği üyesi ülkelerin uygulamaları ışığında geliştirilmesine önem
ve öncelik verileceği belirtildikten sonra, Anayasa ve diğer mevzuattaki ilgili
kuralların,
"Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi'nin 10. maddesi çerçevesindeki toprak bütünlüğü ve ulusal güvenliğin
korunmasını da öngören ölçütler ile laik ve demokratik Cumhuriyeti, üniter
devlet yapısını ve milli birliği koruma kriterleri temelinde"
Gözden geçirilmesi kabul edilmiştir.
Bu düzenleme de, Terörle Mücadele
Yasasının 8. maddesinin kimi daraltıcı koşullar konularak korunmasının Avrupa
Birliğine karşı yükümlülüğümüzle bağdaşacağını göstermektedir.
5. Terörle Mücadele Yasasının 8.
maddesinin yürürlükten kaldırılmasının Türkiye Cumhuriyeti Devletinin ülkesi ve
ulusuyla bölünmez bütünlüğünü "yazılı, sözlü ya da görüntülü
propaganda" ya da "toplantı, gösteri, yürüyüş" yapmak yoluyla
bozmak isteyenler yönünden hukuksal bir boşluk yaratıp yaratmayacağı üzerinde
de durmak gerekir.
İncelenen Yasanın, 8. maddeyi
yürürlükten kaldıran 19. maddesinin gerekçesinde,
"Terörle Mücadele Kanununun 8.
maddesinin yürürlükten kaldırılması ile ülke bütünlüğünün korunması bakımından
bir boşluk doğmayacaktır. Türk Ceza Kanununun 311. maddesi gereğince, 8. madde
yürürlükten kaldırıldığında boşluk doğması bir tarafa, ülke bütünlüğü aleyhine
propaganda suçu daha ağır bir cezayla cezalandırılabilecektir.
Öte yandan, Türk Ceza Kanununun 312.
maddesinin ikinci fıkrası doğrudan olmasa da dolayısıyla millî birliği, milli
bağlılığı koruyan bir hükümdür. Ancak, din, dil, ırk ve bölge farklılıklarının
vurgulanması halinde fikri içtima kuralları (TCK m.79) gereğince, Türk Ceza
Kanununun 312. maddesinin ikinci fıkrası hükmü de uygulanabilecektir."
Denilerek, 8. maddenin yürürlükten
kaldırılmasıyla bölücülük propagandasının suç olmaktan çıkmayacağı
belirtilmektedir. Ancak bu gerekçe, aşağıda yazılı nedenlerle doğru
görülmemektedir:
a) Herşeyden önce, bu gerekçenin doğru
olmadığını anlamak için propaganda sözcüğünün tanımına bakmak gerekir.
Propaganda, "bir öğreti, düşünce
ya da inancı başkalarına tanıtma, benimsetme ve yayma amacıyla söz, yazı gibi
yollarla gerçekleştirilen çalışma" olarak tanımlanmaktadır.
Bu tanıma göre, terör ve şiddet ya da
bunlara teşvik içermeyen ve yalnızca ülke bütünlüğüne yönelik olumsuz
propagandadan ya da bu çerçevede toplantı, gösteri ve yürüyüş yapmaktan ibaret
olan eylemlere, Türk Ceza Yasasının "suç işlemeye tahrik, korku ve panik
yaratma amacıyla tehdit" suçunu düzenleyen 311. maddesinin uygulanması
hukuken olanaksızdır. Böyle bir uygulamayı savunmanın ve haklı göstermenin
zorluğu açıktır.
b) Ayrıca, 3713 sayılı Yasa,
12.04.1991 gününde kabul edilmiş ve aynı gün yürürlüğe girmiştir. Türk Ceza
Yasasının 125, 169, 172, 311 ve 312. maddeleri ise, bu tarihte yürürlükte olan
maddelerdir.
Bir başka anlatımla, 3713 sayılı
Yasanın 8. maddesi Türk Ceza Yasasının sözü edilen kurallarının ve 311.
maddesinin yürürlükte olmasına karşın, varolan bir boşluğu doldurmak için kabul
edilmiştir.
Bu durum, her iki maddenin farklı
alanları düzenlediğini açıkça ortaya koymaktadır.
c) Kaldı ki, Anayasa Mahkemesinin
yukarıda değinilen 31.03.1992 günlü, E.1991/18, K.1992/20 sayılı Terörle
Mücadele Yasasına ilişkin kararında, "Devletin ülkesi ve milletiyle
bölünmez bütünlüğünü bozmak, Türk Devletinin ve Cumhuriyetinin varlığını
tehlikeye düşürmek" eylemiyle ilgili olarak, Türk Ceza Yasasında bu suçu
yaptırıma bağlayan temel kuralın 125. madde olduğu; 168. maddenin, 125. maddede
öngörülen suçun işlenmesi amacıyla silahlı cemiyet ve çete kurulmasına, 171.
maddede ittifak oluşturulmasına ilişkin kuralların konulduğu; 172. maddede ise,
meydanlarda açıkça halkı bu suçu işlemesi için kışkırtanlar hakkında yaptırım
öngörüldüğü; Devlet'in ülkesi ve ulusuyla bölünmez bütünlüğüne yönelik
örgütleşme ve propaganda eylemlerini ceza yaptırımına bağlayan Türk Ceza
Yasasının 141 ve 142. maddelerinin yürürlükten kaldırılarak, bunların yerine
3713 sayılı Yasanın 7 ve 8. maddelerinin getirildiği belirtilmiştir.
Terörle Mücadele Yasasının 8. maddesi
yerine Türk Ceza Yasasının 311. maddesinin uygulanabileceği yönündeki sav, bu
nedenle de geçerli değildir.
d) Öte yandan, düşünce ve anlatım
özgürlüğünün daha geniş biçimde sağlanması amacıyla 3713 sayılı Yasanın 8.
maddesi yürürlükten kaldırılırken, bu nedenle ortaya çıkacak boşluğun, Türk
Ceza Yasasının 8. maddeden daha ağır cezalar öngören 311. maddesiyle
doldurulabileceğinden sözetmek açık bir çelişki oluşturmaktadır.
e) Son olarak belirtmek gerekir ki,
Türk Ceza Yasasının 312. maddesinde, ırk farklılığına dayanarak halkı birbirine
kamu düzeni için tehlikeli olabilecek biçimde düşmanlığa ya da kin beslemeye
alenen tahrikten söz edilmektedir.
312. maddenin yasakladığı eylem, halkı
hangi nedenle olursa olsun birbirine karşı kin ve düşmanlığa tahrik etmektir.
Bu maddedeki özel kasıt "kin ve düşmanlığa tahrik"tir.
Oysa, Terörle Mücadele Yasasının 8.
maddesindeki özel kasıt, "Devlet'in ülkesi ve ulusuyla bölünmez
bütünlüğünü bozmak"tır. Bu yönde yapılan her propagandanın, mutlaka halkı
birbirine karşı kin ve düşmanlığa tahrik etmesi gerekmez.
Bu yönüyle de, Terörle Mücadele
Yasasının 8. maddesinin kaldırılmasından doğan boşluğun, suç öğeleri farklı
olduğu için Türk Ceza Yasasının 312. maddesiyle doldurulması olanaklı
gözükmemektedir.
Açıklanan nedenlerle, 3713 sayılı
Yasanın 8. maddesinin kaldırılmasının Türkiye Cumhuriyeti Devletinin varlığı ve
Devletin ülkesi ve ulusuyla bölünmez bütünlüğü yönünden önemli sakıncalar
yaratması güçlü bir olasılık olarak ortaya çıkmaktadır.
Öte yandan, Terörle Mücadele
Yasası'nın 8. maddesinin yürürlükten kaldırılması durumunda, Anayasanın 14.
maddesindeki temel hak ve özgürlüklerin anlatım özgürlüğü yönünden kötüye
kullanılması yasağı tümüyle yaptırımsız kalacaktır.
Terörle Mücadele Yasasının 8.
maddesinin uluslararası ilişkiler yönünden yaratacağı sorunun, bu maddede
yapılacak değişiklikle aşılabileceği düşünülmektedir.
Gerçekten, Türk Ceza Yasasının 312.
maddesinde yapıldığı gibi, bölücü propagandanın suç sayılabilmesi için
"kamu düzeni için açık ve mevcut tehlike oluşturacak biçimde" ya da
"terör yöntemlerine başvurmayı özendirecek biçimde" koşuluna yer
verilerek Terörle Mücadele Yasasının
8. maddesini korumanın daha uygun olacağı değerlendirilmektedir.
Yayımlanması yukarıda açıklanan gerekçelerle uygun
bulunmayan 4903 sayılı "Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin
Kanun", 19. maddesi ve bu maddeyle bağlantısı nedeniyle
21. maddesinin Türkiye Büyük Millet Meclisince bir kez daha görüşülmesi için,
Anayasanın değişik 89. ve 104. maddeleri uyarınca ilişikte geri gönderilmiştir.
Ahmet Necdet Sezer
CUMHURBAŞKANI
Adalet
Komisyonu Raporu
|
Türkiye Büyük
Millet Meclisi |
|
|
Adalet Komisyonu |
14.7.2003 |
|
Esas No. : 1/633 |
|
|
Karar No. : 31 |
|
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA
Komisyonumuzun 18.6.2003 tarihli ve 28
karar no'lu raporu ile sonuçlandırdığı, Çeşitli Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı", Türkiye Büyük Millet Meclisinin
19.6.2003 tarihli 96 ncı birleşiminde görüşülmüş ve kabul edilmiştir.
Kanun, Anayasamızın 89 uncu maddesi
gereğince yayımlanması için Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının
20.6.2003 tarihli ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-2189/8565 sayılı tezkeresi ile Sayın
Cumhurbaşkanlığına gönderilmiştir.
Sayın Cumhurbaşkanımız, Anayasanın
değişik 89 ve 104 üncü maddeleri uyarınca Kanunun
19 uncu maddesi ve bu maddeyle bağlantısı nedeniyle 21 inci maddesini bir kez
daha görüşülmek üzere geri göndermiş ve gerekçeli geri gönderme tezkeresi de
Genel Kurulumuzun 1.7.2003 tarihli 100 üncü birleşiminde okunmuştur.
Sayın Cumhurbaşkanımız geri gönderme
gerekçesinde;
Anayasa Mahkemesinin, 3713 sayılı
Terörle Mücadele Yasasının kimi kurallarının Anayasaya aykırılığı savıyla
açılan dava sonunda verdiği 31.3.1992 günlü, E.1991/18, K.1992/20 sayılı
kararında da vurgulandığı gibi, Türk Ceza Yasasının, Devletin ülkesi ve
ulusuyla bölünmez bütünlüğüne yönelik örgütleşme ve propaganda eylemlerini ceza
yaptırımına bağlayan 141, 142 ve 163 üncü maddelerinin yürürlükten
kaldırılmasıyla doğan hukuksal boşluğun 3713 sayılı Terörle Mücadele Yasasının
7 ve 8 inci maddeleriyle doldurulduğunu,
Ülke ve ulus bütünlüğünü bozucu
eylemlere karşı gerekli önlemleri almanın Devlete Anayasa ile verilmiş bir
görev olduğunu, alınacak önlemlerin, amaçla orantılı olmak koşuluyla, düşünce
ve anlatım özgürlüğünün normal sınırlaması sayılacağını, bu hususun Anayasanın
genelde 14 ve özelde de 26 ncı maddelerinde açıkça vurgulandığını,
Türk Ceza Yasasının 142 nci maddesinin
yürürlükten kaldırılmasıyla ortaya çıkan hukuksal boşluğu doldurmak amacıyla
getirilen Terörle Mücadele Yasasının 8 inci maddesi ile de, yalnızca düşünce
açıklamak düzeyinde kalsa da, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin ülkesi ve
ulusuyla bölünmez bütünlüğünü bozmak amacıyla yazılı, sözlü ya da görüntülü
propaganda ile toplantı, gösteri ve yürüyüş yapanlara ilişkin cezai yaptırım
öngörüldüğünü,
3713 sayılı Yasanının 8 inci maddesi
yürürlükten kaldırılırken bu nedenle ortaya çıkan boşluğun, Türk Ceza
Yasasının, 8 inci maddeden daha ağır cezalar öngören 311 inci madde ile
doldurulabileceğinden sözetmenin açık bir çelişki oluşturduğunu,
Türk Ceza Yasasının 312 nci maddesinde
ise ırk farklılığına dayanarak halkı birbirine kamu düzeni için tehlikeli
olabilecek biçimde düşmanlığa ya da kin beslemeye alenen tahrikten söz
edildiğini, bu maddedeki özel kastın "kin ve düşmanlığa tahrik"
olduğunu, oysa Terörle Mücadele Yasasının 8 inci maddesindeki özel kastın,
"Devletin ülkesi ve ulusuyla bölünmez bütünlüğünü bozmak" olduğunu,
bu yönüyle de Terörle Mücadele Yasasının 8 inci maddesinin kaldırılmasından doğan
boşluğun suç öğeleri farklı olduğu için Türk Ceza Yasasının 312 nci maddesi ile
doldurulamayacağını,
3713 sayılı Yasanının 8 inci
maddesinin kaldırılmasının Türkiye Cumhuriyeti Devletinin varlığı ve Devletin
ülkesi ve ulusuyla bölünmez bütünlüğü yönünden önemli sakıncalar yaratmasının
güçlü bir olasılık olarak ortaya çıkacağını,
Öte yandan, Terörle Mücadele Yasasının
8 inci maddesinin yürürlükten kaldırılması durumunda, Anayasanın 14 üncü
maddesindeki temel hak ve özgürlüklerin anlatım özgürlüğü yönünden kötüye
kullanılması yasağının tümüyle yaptırımsız kalacağını,
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin de,
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 10 uncu maddesine ilişkin kararlarında, toprak
bütünlüğü ve ulusal güvenliğin korunmasını da öngören ölçütler ile lâik ve
demokratik Cumhuriyeti, üniter devlet yapısını ve milli birliği koruma
kriterleri temelinde gereksinimin ikna edici biçimde ortaya konulması durumunda
sınırlamanın kabul edilebileceğini ve bu maddenin ikinci fıkrasındaki
"zorunlu" sıfatının, zorlayıcı toplumsal gereksinimi anlattığını
vurguladığını,
Anayasal kuralların gereği olan
Terörle Mücadele Yasasının 8 inci maddesinin yürürlükten kaldırılması yerine,
uluslararası hukuka da uyumlu duruma getirilerek korunmasının en uygun yöntem
olacağını, maddenin kimi daraltıcı koşullar konularak korunmasının Avrupa
Birliği'ne karşı yükümlülüğümüzle de bağdaşacağını,
Belirterek, bu gerekçelerle
yayımlanması uygun bulunmayan "19. 6. 2003 tarihli 4903 sayılı Çeşitli
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun"un 19 uncu maddesi ile bu
maddeyle bağlantısı nedeniyle 21 inci maddesini, Türkiye Büyük Millet
Meclisinde bir kez daha görüşülmesi için Kanunu, Anayasanın değişik 89 ve 104
üncü maddeleri uyarınca geri göndermiştir.
Komisyonumuz, "19.6.2003 tarihli
ve 4903 sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun"u,
Anayasanın 89 uncu maddesinin değişik ikinci fıkrası uyarınca, 10.7.2003
tarihli 25 inci birleşiminde, Adalet Bakanı Sayın Cemil Çiçek ile Bakanlık
temsilcilerinin katılmalarıyla, geri gönderme gerekçelerini de dikkate alarak,
bir kez daha inceleyip görüşmüştür.
Düşünce hürriyeti birçok uluslararası
belgede ve Anayasamızda temel hak ve hürriyetlerden kabul edilip koruma altına
alınmıştır. Bu bağlamda, Anayasanın 25 ve 26 ncı maddelerinin yanında 90 ıncı
maddesinin son fıkrası gereğince iç hukukumuzun bir parçası sayılan Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesinin 9 ve 10 uncu maddeleri önem taşımaktadır.
Düşüncenin açıklanması ve yayılması
bireysel olarak yapılabileceği gibi (sözlü, yazılı) toplu halde de olabilir.
Düşüncenin yazılı basın, radyo, televizyon, internet, sinema ve benzeri kitle
iletişim araçları ile de açıklanması mümkündür.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, açıklanan
düşüncenin yalnız içeriğinin değil, ifade yol ve şeklinin de 10 uncu maddenin
koruması altında olduğunu belirtmiştir.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesinin 10 uncu maddesinde garanti altına alınan düşünceyi
açıklama özgürlüğünün demokratik toplumlardaki önemini bu konuya ilişkin
davaların hemen hepsinde açık ve net bir biçimde vurgulamaktadır.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi,
fertlere fikirlerini açıklama imkanının verilmesini, kişilerin ve toplumun
ilerlemesinin temel şartı olarak değerlendirilmektedir.
Propaganda faaliyetlerinde tek sınır,
şiddet kullanımına ortam hazırlanmaması ve şiddet kullanılmamasıdır. İfadeler
şiddet içerir veya şiddet tavsiye edilirse, düşünceyi açıklama hürriyeti
safhasından çıkıp suç sayılan bir alana girilmiş olur ve devletin cezalandırma
hakkı doğar.
Düşünce özgürlüğü, insanın bilgi
kaynaklarına özgürce ulaşarak serbestçe fikir edinebilme, edindiği fikir ve
kanaatlerinden ötürü kınanmama ve bu edindiği fikirleri meşru yollardan
faydalanarak açıklayabilme imkân ve serbestliğidir.
Ülkemizde ifade özgürlüğü ve
"düşünce suçları" sorunu Terörle Mücadele Kanununun 8 inci maddesi
hükmüne elbette indirgenemez. Ancak, bu hükmün ve uygulanış şeklinin bu
konularda en can alıcı ve can yakıcı odak noktalarından olduğu da açıktır.
Söz konusu maddenin Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesinin 10 uncu maddesinin ikinci fıkrasına uygun olduğu, çünkü
bu hükmün ülkelerin toprak bütünlüğünün korunması ve ulusal güvenliğin
bozulmasının önlenmesi bakımından yasal kısıtlamalara açık olduğu ileri
sürülmektedir.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine
taraf olan ve ayrılıkçı teröre maruz kalmış İngiltere, Fransa ve İspanya gibi
ülkelerde bile bu tür bir hüküm bulunmamaktadır. Federasyona dönüşmüş ya da
ikiye ayrılmış Belçika ve Çekoslovakya gibi ülkelerde de yukarıdaki iddiayı
doğrulayan mevzuat yoktur.
Öte yandan, söz konusu maddenin Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesine uygun olduğu iddialarını çürüten bir başka somut
husus ise, bugüne kadar Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin pek çok kararında
Terörle Mücadele Kanununun 8 inci maddesine dayalı olarak verilmiş mahkûmiyet
kararlarının sözleşmeye aykırılığının saptanmış ve Türkiye'nin haksız bulunmuş
olmasıdır.
Sayın Cumhurbaşkanının geri gönderme
gerekçesinde; Anayasa Mahkemesinin 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun bazı
maddelerinin Anayasaya aykırılığı iddiasıyla açılan dava sonunda verilen
31.3.1992 tarihli ve E.1991/18, K.1992/20 sayılı kararına atıf yapılarak
"... ülke ve ulus bütünlüğünü bozucu eylemlere karşı gerekli önlemleri
almak Devlete, Anayasa ile verilmiş bir görev niteliğindedir. Alınacak
önlemlerin, amaçla orantılı olmak koşuluyla düşünce ve anlatım özgürlüğünün
normal sınırlaması sayılacağı Anayasanın genelde 14, özelde 26 ncı maddelerinde
açıkça vurgulanmıştır." ifadesine yer verilmektedir.
Burada üzerinde durulması gereken konu
Anayasa hükümlerinin yorumundaki yaklaşım tarzıdır.
Anayasadaki düzenlemelere ve özellikle
temel hak ve özgürlüklere ilişkin hükümlere bakıldığında, öncelikle temel hak
ve hürriyetin güvenceye bağlandığı daha sonra da eğer varsa bu temel hak ve
hürriyetin sınırlandırılabileceği "istisna" hükmüne yer verildiği
görülmektedir. 3.10.2001 tarihli ve 4709 sayılı Kanunla Anayasada yapılan
kapsamlı değişiklikle, temel hak ve hürriyetlerin genel sınırlama nedenleri
kaldırılmış, 13 üncü maddede, temel hak ve hürriyetlerin, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplerle
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabileceği; bu sınırlamaların, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkelerine aykırı olamayacağı hükme bağlanmıştır. Anayasanın 13
üncü maddesi hükmü karşısında, bir temel hak ve hürriyetin sınırlanmasına
ilişkin Anayasa hükmünün yorumunda ve buna bağlı olarak yapılacak yasal
düzenlemelerde demokratik toplum düzenine ve lâik cumhuriyet gereklerine ve
ölçülülük ilkesine aykırı davranılmaması zorunlu bulunmaktadır. Bunun yanında
Anayasada ilgili maddede öngörülen sınırlama sebeplerinin geniş yorumlanmaya müsait
olmayan "istisna" niteliğinde olduğu da göz ardı edilmemelidir.
Bu tespitler sonunda, Anayasanın 26
ncı maddesindeki düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetine getirilen bir
sınırlama niteliğinde olan Terörle Mücadele Kanunun 8 inci maddesinin,
Anayasanın 26 ncı maddesinin ikinci fıkrasındaki sınırlama sebepleri kapsamında
kalmadığı; Terörle Mücadele Kanununun 8 inci maddesinin yürürlükten
kaldırılmasıyla da, Anayasanın 14 üncü maddesinde düzenlenen temel hak ve
hürriyetlerin kötüye kullanılamayacağı ilkesine aykırı eylemlerin ortaya
çıkmasına yol açmayacağı ve ülke ve ulus bütünlüğünü bozucu eylemlere karşı
gerekli önlemleri alma konusunda Devlete, Anayasa ile verilmiş görevin
ihmalinin söz konusu olmadığı açıktır.
Gerek bu Kanunun, gerek ceza
mevzuatının pek çok hükmü zaten ayrılıkçı ya da her türden şiddete davet,
kışkırtma ya da örgüt propagandası eylemlerini yasaklamakta ve
cezalandırmaktadır. Teröre maruz kalmış ülkelerdeki mevzuat da bu yöndedir.
Açıklanan bu görüşler doğrultusunda,
Komisyonumuz kısmen görüşme neticesinde, Terörle Mücadele Yasasının 8 inci
maddesini yürürlükten kaldıran "19.6.2003 tarihli ve 4903 sayılı Çeşitli
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun"un 19 uncu maddesinin ve
bu maddeye bağlantısı nedeniyle 21 inci maddesinin aynen kabul edilmesine
oyçokluğu ile karar vermiştir.
Raporumuz, Genel Kurulun onayına
sunulmak üzere saygı ile arz olunur.
|
Başkan |
Başkanvekili |
Sözcü |
|
Köksal Toptan |
Halil Özyolcu |
Ramazan Can |
|
Zonguldak |
Ağrı |
Kırıkkale |
|
Kâtip |
Üye |
Üye |
|
Hasan Kara |
Mehmet Ziya Yergök |
Feridun Fikret
Baloğlu |
|
Kilis |
Adana |
Antalya |
|
(Toplantıya katılmadı) |
|
(Muhalefet şerhim ektedir, |
|
|
|
karşı oy gerekçemi sunacağım) |
|
Üye |
Üye |
Üye |
|
Orhan Yıldız |
Semiha Öyüş |
Feridun Ayvazoğlu |
|
Artvin |
Aydın |
Çorum |
|
(Toplantıya katılmadı) |
|
|
|
Üye |
Üye |
Üye |
|
Muzaffer Külcü |
Mahmut Durdu |
Esat Canan |
|
Çorum |
Gaziantep |
Hakkâri |
|
Üye |
Üye |
Üye |
|
Recep Özel |
Ahmet Güryüz Ketenci |
Mehmet Yılmazcan |
|
Isparta |
İstanbul |
Kahramanmaraş |
|
(Toplantıya katılmadı) |
(Toplantıya katılmadı) |
|
|
Üye |
Üye |
Üye |
|
Hakkı Köylü |
Harun Tüfekçi |
Kerim Özkul |
|
Kastamonu |
Konya |
Konya |
|
(Toplantıya katılmadı) |
|
(Toplantıya katılmadı) |
|
Üye |
Üye |
Üye |
|
Muharrem Kılıç |
İsmail Bilen |
Orhan Eraslan |
|
Malatya |
Manisa |
Niğde |
|
(İmzada bulunamadı) |
|
|
|
Üye |
Üye |
Üye |
|
Ömer Kulaksız |
Mehmet Nuri Saygun |
Bekir Bozdağ |
|
Sivas |
Tekirdağ |
Yozgat |
|
(Toplantıya katılmadı) |
|
|
KARŞI OY YAZISI
TBMM ADALET KOMİSYONU SAYIN BAŞKANLIĞINA
4903 sayılı Yasanın 19 uncu maddesinin
b fıkrası hakkında karşı oy yazısı.
Sayın Cumhurbaşkanının gerekçesindeki
hukuksal dayanaklara katılıyorum.
Bu gerekçenin, ileride yapılacağı
söylenen düzenlemelere bırakılmadan, bugün gözönüne alınmasında yarar vardır.
Hem gerekçeye saygı duymak, hem de
gereğini ileriye bırakmak doğru bir yaklaşım değildir.
Sayın Bakanın ve madde ile ilgili
görüş bildirenlerin, 8 inci madde kapsamının ileride TCK içerisinde yeniden
düzenlenmesinin mümkün olabileceği düşüncesine katılmıyorum. Eğer bir boşluk
doğacağı düşünülüyorsa, bunun yolu, 8 inci maddeyi yeniden düzenlemek, örneğin
“özendirmek” koşulunu koymak olabilirdi.
Ya da TCK’da sözü edilen düzenlemeler,
8 inci maddenin kaldırılması ile eş zamanlı olarak yapılabilirdi.
Bu durumda, 8 inci maddeyi ileride
başka bir yasa içerisinde düzenleme düşüncesi varsa, bugün maddeyi kaldırmış
gibi davranmanın anlamı kalmamaktadır.
Bu konudaki düzenlemelerin, hukuksal
boşluk doğurmayacak bir biçimde ve doğru bir zamanlama ile yapılmasının daha
doğru olacağını düşünüyorum. Bu nedenlerle söz konusu maddeye karşı oy yazımı
saygılarımla sunuyorum.
10.7.2003
Av.
Feridun Baloğlu
Antalya
ANAYASANIN 89 UNCU
MADDESİ GEREĞİNCE CUMHURBAŞKANINCA BİR DAHA GÖRÜŞÜLMEK ÜZERE GERİ GÖNDERİLEN
KANUN
ÇEŞİTLİ KANUNLARDA
DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA İLİŞKİN KANUN
Kanun No. 4903 Kabul Tarihi : 19.6.2003
MADDE 1. – 1.3.1926 tarihli ve 765 sayılı Türk Ceza
Kanununun 453 üncü maddesinde yer alan "dört yıldan sekiz yıla kadar"
ibaresi "sekiz yıldan oniki yıla kadar" şeklinde değiştirilmiştir.
MADDE 2. – 5.6.1935 tarihli ve 2762 sayılı Vakıflar
Kanununa aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.
GEÇİCİ MADDE 2. - Cemaat vakıfları, bu Kanunun yürürlüğe
girdiği tarihten itibaren onsekiz ay içinde 1 inci maddenin yedinci fıkrası
uyarınca tescil başvurusunda bulunabilirler.
MADDE 3. – 26.4.1961 tarihli ve 298 sayılı Seçimlerin
Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanunun 55/A maddesi aşağıdaki
şekilde yeniden düzenlenmiştir.
Özel radyo ve televizyonlarla yayın
Madde 55/A. - Seçimlerin başlangıç tarihinden oy verme
gününün bitimine kadar özel radyo ve televizyon kuruluşları, yapacakları
yayınlarda 2954 sayılı Türkiye Radyo ve Televizyon Kanununun 5, 20, 22 ve 23
üncü maddeleri ile 31 inci maddesinin ikinci fıkrası hükümlerine tâbidir.
Yukarıdaki fıkra hükümlerine göre özel radyo ve
televizyonların yayın ilkelerinin belirlenmesinde, Yüksek Seçim Kurulu görevli
ve yetkilidir.
Yapılacak yayınların yukarıdaki esaslara uygunluğunun
gözetim, denetim ve değerlendirilmesinde, ülke çapında yayın yapan özel radyo
ve televizyonlar için Yüksek Seçim Kurulu; bunun dışında yayın yapan özel radyo
ve televizyonlar için yayının yapıldığı yer ilçe seçim kurulları görevli ve
yetkilidir.
İlçe seçim kurullarının verdiği kararlara karşı,
yirmidört saat içinde il seçim kurullarına itiraz edilebilir. İl seçim kurulu
kararları kesindir.
Ülke çapında yayın yapan özel radyo ve televizyonların
hangileri olduğunu belirlemeye Yüksek Seçim Kurulu yetkilidir. Yüksek Seçim
Kurulunun buna ilişkin kararı Resmî Gazetede yayımlanır.
MADDE 4. - 298 sayılı Kanunun 149/A maddesi aşağıdaki
şekilde yeniden düzenlenmiştir.
Özel radyo ve televizyon yayınlarına ilişkin suçlar
Madde 149/A. - Bu Kanunun 55/A maddesine ve Yüksek Seçim
Kurulunca belirlenen esaslara aykırı olarak yayın yapılması halinde, ülke
genelinde yayın yapan özel radyo ve televizyon kuruluşlarını Yüksek Seçim
Kurulu, yerel yayın yapan özel radyo ve
televizyon kuruluşlarını ise yayının yapıldığı yer ilçe seçim kurulu uyarır
veya aynı yayın kuşağında açık bir şekilde özür dilemesini ister. Bu talebe
uyulmaması veya aykırılığın tekrarı halinde, Yüksek Seçim Kurulu veya
yayının yapıldığı yer ilçe seçim kurulunca,
ihlâle konu programın yayını bir ilâ oniki kez arasında durdurulur.
Aykırılığın tekrarı hâlinde, ülke genelinde yayın yapan özel radyo ve televizyon
kuruluşlarının yayınlarının Yüksek Seçim Kurulunca beş günden onbeş güne kadar
durdurulmasına, yerel yayın yapan özel radyo ve televizyonların yayınlarının
ise yayının yapıldığı yer ilçe seçim kurulunca üç günden yedi güne kadar
durdurulmasına karar verilir.
Bu kararlar ilgili en yüksek mülkî amirlerce derhâl
yerine getirilir.
Birinci fıkra hükmüne göre hakkında yayın durdurulması
kararı verilen özel radyo ve televizyon kuruluşlarının sorumluları, onmilyar
liradan seksenbeşmilyar liraya kadar, yerel yayın yapan özel radyo ve
televizyon kuruluşlarının sorumluları,
üçyüzellimilyon liradan dörtmilyar liraya kadar ağır para cezasıyla, yetkili
mahkemesince cezalandırılır. Tekerrürü halinde bu cezalar üç misli olarak
uygulanır. Bu fıkraya göre verilecek cezalarda Türk Ceza Kanununun 119 uncu maddesi
uygulanmaz.
MADDE 5. - 5.5.1972 tarihli ve 1587 sayılı Nüfus
Kanununun 16 ncı maddesinin dördüncü fıkrasının ikinci cümlesi aşağıdaki
şekilde değiştirilmiştir.
Ancak ahlâk kurallarına uygun düşmeyen veya kamuoyunu
inciten adlar konulmaz, doğan çocuk babasının, evlilik dışında doğmuş ise
anasının soyadını alır.
MADDE 6. - 6.1.1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari
Yargılama Usulü Kanununun 53 üncü maddesinin (1) numaralı fıkrasına aşağıdaki
(ı) bendi eklenmiş ve (3) numaralı fıkrasının birinci cümlesi aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
ı) Hükmün, İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya
Dair Sözleşmenin veya eki protokollerin ihlâli suretiyle verildiğinin, Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesinin kesinleşmiş kararıyla tespit edilmiş olması.
Yargılamanın yenilenmesi süresi, (1) numaralı fıkranın
(h) bendinde yazılı sebep için on yıl, (1) numaralı fıkranın (ı) bendinde
yazılı sebep için Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararının kesinleştiği
tarihten itibaren bir yıl ve diğer sebepler için altmış gündür.
MADDE 7. - 2577 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici madde
eklenmiştir.
GEÇİCİ MADDE 5. - 53 üncü maddenin (1) numaralı
fıkrasının (ı) bendi, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinin kesinleşmiş kararları ile bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten
sonra Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yapılan başvurular üzerine verilecek
kararlar hakkında uygulanır. Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte kesinleşmiş
olan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına ilişkin yargılamanın
yenilenmesi istemleri, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir yıl
içinde yapılır.
MADDE 8. - 16.6.1983 tarihli ve 2845 sayılı Devlet
Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanunun 16 ncı
maddesinin başlığı “Yakalama ve tutuklama” şeklinde değiştirilmiştir.
MADDE 9. - 3.5.1985 tarihli ve 3194 sayılı İmar
Kanununda yer alan “cami” ibareleri “ibadet yeri” olarak ve ek 2 nci maddesi
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Ek Madde 2. - İmar planlarının tanziminde, planlanan
beldenin ve bölgenin şartları ile müstakbel ihtiyaçları göz önünde tutularak
lüzumlu ibadet yerleri ayrılır.
İl, ilçe ve kasabalarda mülkî idare amirinin izni
alınmak ve imar mevzuatına uygun olmak şartıyla ibadethane yapılabilir.
İbadet yeri, imar mevzuatına aykırı olarak başka
maksatlara tahsis edilemez.
MADDE 10. – 23.1.1986 tarihli ve 3257 sayılı Sinema,
Video ve Müzik Eserleri Kanununun 3 üncü maddesinin (b) bendi aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
b) Denetim: Cumhuriyetin Anayasada belirtilen temel
niteliklerine, Devletin ülkesi ve
milletiyle bölünmez bütünlüğüne, genel ahlâk ve genel sağlığa ve kamu
düzenine uygunluğu yönünden bu Kanunda tanımlanan eserlerin yetkililerce incelenmesini,
MADDE 11. - 3257 sayılı Kanunun 6 ncı maddesinin altıncı
fıkrasının birinci cümlesinde geçen, “Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği”
ibaresi madde metninden çıkarılmıştır.
MADDE 12. - 3257 sayılı Kanunun 9
uncu maddesinin üçüncü fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve maddeye
aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
Bakanlık veya mülkî idare amirlerince yapılacak herhangi
bir denetim sonucunda eserin Cumhuriyetin Anayasada belirtilen temel
niteliklerine, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne, genel ahlâk
ve genel sağlığa ve kamu düzenine aykırı bulunması hâlinde hâkim kararı ile,
gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde ise, Bakanlık veya mülkî idare amirinin
yazılı emriyle eser yasaklanır ve kanunî takibat açılır.
Yukarıdaki fıkralar uyarınca yetkili mercilerce verilen
kararlar, yirmidört saat içinde yetkili sulh ceza hâkiminin onayına sunulur.
Hâkim, kararını kırksekiz saat içinde açıklar; aksi hâlde karar kendiliğinden
kalkar.
MADDE 13. - 22.11.1990 tarihli ve 3682 sayılı Adlî Sicil
Kanununun 9 uncu maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
Özel kanun hükümleri saklıdır.
MADDE 14. - 13.4.1994 tarihli ve 3984 sayılı Radyo ve
Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanunun 4 üncü maddesinin birinci
fıkrasının dördüncü cümlesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Ayrıca, kamu ve özel radyo ve televizyon kuruluşlarınca
Türk vatandaşlarının günlük yaşamlarında geleneksel olarak kullandıkları farklı
dil ve lehçelerde de yayın yapılabilir.
MADDE 15. - 3984 sayılı Kanunun 15 inci maddesinin
dördüncü fıkrasının ikinci cümlesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Mahallî yayınları izlemek için gerekli görülen yerlerde
halen mevcut kadrolardan bölge teşkilâtı oluşturulabilir.
MADDE 16. – 3984 sayılı Kanunun 32 nci maddesinin üçüncü
fıkrasındaki “yedinci günden itibaren” ibaresi “yirmidört saat içinde” şeklinde
değiştirilmiştir.
MADDE 17. - 3984 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici madde
eklenmiştir.
GEÇİCİ MADDE 10. - 4 üncü maddenin birinci fıkrasında
öngörülen yönetmelik bu Kanunun yayımı tarihinden itibaren dört ay içinde Radyo
ve Televizyon Üst Kurulunca hazırlanarak yürürlüğe konulur.
MADDE 18. - 3.8.2002 tarihli ve 4771 sayılı Çeşitli
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanunun 1 inci maddesinin (A)
fıkrasının birinci paragrafı aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Savaş ve çok yakın savaş tehdidi hallerinde işlenmiş
suçlar için öngörülen idam cezaları hariç olmak üzere 1.3.1926 tarihli ve 765
sayılı Türk Ceza Kanunu, 7.1.1932 tarihli ve 1918 sayılı Kaçakçılığın Men ve
Takibine Dair Kanun, 31.8.1956 tarihli ve 6831 sayılı Orman Kanunu ile
17.2.2000 tarihli ve 4533 sayılı Gelibolu Yarımadası Tarihi Milli Parkı Kanununda
yer alan idam cezaları müebbet ağır hapis cezasına dönüştürülmüştür.
MADDE 19. - Aşağıdaki kanun hükümleri yürürlükten
kaldırılmıştır.
a) 1.3.1926 tarihli ve 765 sayılı Türk Ceza Kanununun
462 nci maddesi,
b) 12.4.1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele
Kanununun 8 inci maddesi,
c) 18.11.1992 tarihli ve 3842 sayılı Ceza Muhakemeleri
Usulü Kanunu ile Devlet Güvenlik
Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 31 inci maddesinin birinci fıkrası.
MADDE 20. – 12.4.1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle
Mücadele Kanununun 1 inci maddesinin kenar başlığı "Terör ve örgüt
tanımı" şeklinde, birinci ve ikinci fıkraları aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
Terör; cebir ve şiddet kullanarak; baskı, korkutma,
yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemlerinden biriyle, Anayasada belirtilen
Cumhuriyetin niteliklerini, siyasî, hukukî, sosyal, laik, ekonomik düzeni
değiştirmek, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak, Türk
Devletinin ve Cumhuriyetin varlığını tehlikeye düşürmek, Devlet otoritesini
zaafa uğratmak veya yıkmak veya ele geçirmek, temel hak ve hürriyetleri yok
etmek, Devletin iç ve dış güvenliğini, kamu düzenini veya genel sağlığı bozmak
amacıyla bir örgüte mensup kişi veya kişiler tarafından girişilecek her türlü
suç teşkil eden eylemlerdir.
İki veya daha fazla kimsenin birinci fıkrada yazılı
terör suçunu işlemek amacıyla birleşmesi halinde bu Kanunda yazılı olan örgüt
meydana gelmiş sayılır.
MADDE 21. - 3713 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici madde
eklenmiştir.
GEÇİCİ MADDE 10. - Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten
önce, bu Kanunla yürürlükten kaldırılan 3713 sayılı Kanunun 8 inci maddesi
kapsamına giren suçlardan dolayı;
1. - Yürütülen hazırlık
soruşturmalarında Cumhuriyet savcılıklarınca takipsizlik kararı verilir.
2.- a) Haklarında kamu davası açılmamış tutuklu sanıklar
Cumhuriyet savcılıklarınca,
b) Haklarında kamu davası açılmış tutuklu sanıklar
ilgili mahkemelerce,
Salıverilirler.
3.- a) Henüz Yargıtaya gönderilmemiş veya Yargıtay
Cumhuriyet Başsavcılığında bulunan dosyalar hakkında hükmü veren mahkemece,
b) Yargıtayda bulunan dosyalar ilgili ceza dairesince,
c) Cezaları infaz edilmekte olan hükümlülerin dosyaları
hükmü veren mahkemece,
Acele işlerden sayılmak ve Türk Ceza Kanununun 2 nci
maddesi dikkate alınmak suretiyle
karara bağlanır.
MADDE 22. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
MADDE 23. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu
yürütür.
ADALET KOMİSYONUNUN
KABUL ETTİĞİ METİN
MADDE 19. - Kanunun 19 uncu maddesi
Komisyonumuzca aynen kabul edilmiştir.
MADDE 21. - Kanunun 21 inci maddesi
Komisyonumuzca aynen kabul edilmiştir.