YİRMİNCİ MADDE (ASKERİ YARGITAYLA İLGİLİ ANAYASANIN 156. MADDESİNDE DEĞİŞİKLİK)

Askeri Yargıtay’a ilişkin hususların, ‘askerlik hizmetinin gerekleri’ esası kaldırılarak ve sadece ‘hakimlik teminatı’ esas alınarak düzenlenmesi için Anayasanın 156. maddesinde değişiklik (Halkoyuna sunulan 5982 sayılı kanunun yirminci maddesi)

 

Yirminci Maddenin Halkoyuna Sunulan Metni

 

MADDE 20- Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 156 ncı maddesinin son fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

 

“Askerî Yargıtayın kuruluşu, işleyişi, mensuplarının disiplin ve özlük işleri mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına göre kanunla düzenlenir.”

 

Not(*): Teklif edilen, siyasi partilerle ilgili 8. madde referandum paketinden çıkarıldığından, teklif metninin aslında “Madde 21” olarak yer alan bu hüküm, kanun metninde “Madde 20” olarak teselsül ettirilmiş ve böylece kanunlaşmıştır. Ancak teselsülle ilgili uygulama genel kurul görüşmeleri sonrasına bırakıldığından, Genel Kurul’da maddelerin görüşülmesine teklif metnindeki sıralamaya göre devam edilmiştir.

___________________________________________________________________________

1 Yirminci Maddenin TBMM Anayasa Komisyonu Aşaması (Komisyonda Teklif Metni Değişmemiştir)

 

1.1 Yirminci Maddenin Komisyona Gelen Teklif Metni ve Bu Metinle Komisyonun TBMM Genel Kurulu’na Sunduğu Metnin Karşılaştırması (Fark Yok)

 

Komisyonun değişiklik yapmadığı teklif metni:

 

MADDE 21- Türkiye Cumhuriyeti Anaya-sasının 156 ncı maddesinin son fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

 

“Askerî Yargıtayın kuruluşu, işleyişi, mensuplarının disiplin ve özlük işleri, mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına göre kanunla düzenlenir.”

 

1.2 Yirminci Maddenin Madde Gerekçesi

 

MADDE 21- Askerî yargıyla ilgili 145 inci maddede yapılan değişikliğe paralel olarak, Askerî Yargıtayın kuruluşu, işleyişi, mensuplarının disiplin ve özlük işlerinin, mahkemelerin bağımsızlığı ile hâkimlik teminatı esaslarına göre kanunla düzenlenmesi öngörülmekte ve mevcut metinde yer alan “askerlik hizmetinin gerekleri” ibaresi, yargı bağımsızlığının ve tarafsızlığının güçlendirilmesi amacıyla madde metninden çıkarılmaktadır.

 

1.3 Yirminci Madde Hakkında Komisyonda Yürüyen Tartışmanın Komisyon Raporundaki Özeti

 

Teklifin Anayasanın Askerî Yargıtayı düzenleyen 156 ncı maddesi ile Askerî Yüksek İdare Mahkemesini düzenleyen 157 nci maddelerinde değişiklik öngören çerçeve 21 ve 22 nci Maddeleri Komisyonumuzca kabul edilmiştir. Bu Maddelerde yapılan değişiklikle “askerlik hizmetinin gerekleri” ibaresi 156 ve 157 nci madde metinlerinden çıkartılmıştır. Bu düzenleme ile yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığının güçlendirilmesinin amaçlandığı gerekçesinde yer almaktadır.

___________________________________________________________________________

2 Yirminci Madde Hakkında TBMM Genel Kurulunda Gruplar Adına Yapılan Konuşmalar

2.1 Yirminci Madde Hakkında MHP Grubu Adına Kürşat Atılgan (Adana)

 

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Anayasa’nın 156’ncı maddesinde yapılan değişiklik üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

 

Konuşmama başlamadan önce, Giresun’da şehit olan vatan evladı astsubayımıza Allah’tan rahmet diliyorum. Milletimizin başı sağ olsun. Ayrıca, yaralı askerlerimize acil şifalar diliyorum.

 

Hükûmeti de bölücü terörle mücadelede daha aktif olmaya, bölücü terörünün önünü açmak için Anayasa değişiklikleri yerine, terörle müzakere yerine, mücadele etmeye davet ediyorum bu kürsüden. Daha ne kadar vatan evladı ölmesi lazım ki daha etkin mücadele edelim.

 

Değerli milletvekilleri, Askerî Yargıtay, askerî mahkemelerin verdiği karar ve hükümlerin son inceleme mercisidir. Bu anayasal kurumumuz 6 Nisan 1914 tarihinde kurulmuştur, yani doksan altı yıllık bir anayasal kurumdur. Askerî yargının varlığı ve gerekliliği silahlı kuvvetlerin varlığıyla izah olunur. Ordular olduğu müddetçe onlara özgü yargılama usul ve biçimi de olmuştur ve öyle olması da gereklidir.

 

Askerî yargı, silahlı kuvvetlerin varlığından doğan iki yükümlülüğün neticesidir. Bunlardan birincisi, hizmet için hazır bulunma, ikincisi ise itaatin sağlanmasıdır. Dolayısıyla, çok az istisna dışında, ordusu bulunan bütün ülkelerde askerî yargı organları mevcuttur.

 

Değerli arkadaşlar, orduların temeli disipline ve emirlere mutlak itaate dayanır. Disiplinle kuralları önceden belirlenmiş mevzuat hükümlerine riayet ile sağlanır. Bozulan disiplinin tekrar tesisi, konuyla ilgili hükümlerin kısa sürede uygulanmasını gerektirir. Bu açıdan bakıldığı zaman ordunun temeli disiplin, disiplinin yasal ve koruyucu sağlam temeli de askerî yargıdır. Dolayısıyla, askerî yargı üzerinde yapılan değişiklikler çok itina ile ve çok düşünülerek yapılmalıdır. Aksi takdirde, ordunun disiplinine çok büyük zararlar vermek mümkündür. Yani, bir ordunun operasyonel gücünün en önemli unsuru olan disiplinin bozulmasına sebep oluruz.

 

Değerli arkadaşlarım, Anayasa Mahkemesinin dört ay önce aldığı askerî hâkimlerle ilgili bir karar doğrultusunda, maalesef, askerî hâkimler sınıfı silahlı kuvvetlerde bir belirsizlik içine girmiştir. Şu anki pozisyonla hâkimlerin sicillerini vermek mümkün değildir. Çünkü Anayasa Mahkemesi “Komutanlar hâkimlere sicil veremez.” diye bir karar vermiştir. Bu durum, askerî hâkimlerin ve savcıların terfilerini tehlikeye sokmuştur. O nedenle, şimdi Millî Savunma Bakanı ve Genelkurmay Başkanlığı askerî yargının önemli görevlerini yapan hâkim ve savcıların tayin, terfi, atama usulleri ile bu yapılan son değişikliği de dikkate alarak, bir karar vermek zorundadır. Belki de tüm bu işlemler için hep itiraz ettiğiniz Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu gibi yeni bir kurum kurmak zorundayız, onun da adı Askerî Yüksek Hâkimler ve Savcılar Kurumu olmak zorundadır. Dolayısıyla, herhâlde Hükûmet, Millî Savunma Bakanı ve Genelkurmay Başkanı önümüzdeki birkaç ay içinde bu konuda yapacağı değişiklikleri bu Meclisi getirecektir diye düşünüyorum.

 

Değerli arkadaşlarım, soğuk savaş döneminden sonra bütün ordularda bir dönüşüm ve değişim vardır. Çok gayet tabiidir Türk Silahlı Kuvvetlerinde de bir dönüşüm ve değişim vardır. Bu değişimin planlaması 90’lı yıllarda yapıldı, 2000’li yıllarda hayata geçmeye başladı ve hâlen de bu dönüşümü Türk Silahlı Kuvvetleri yapmaktadır. Türk Silahlı Kuvvetlerinin bu dönüşümü çok süratli yapamamasının çok önemli bir gerekçesi vardır. Bunun da en önemli gerekçesi ülkemizi bölmeye yemin etmiş bir terör örgütüyle yapılan silahlı mücadelenin etkin bir şekilde devam etmesidir. Dolayısıyla burada şundan hiç kimsenin şüphesi olmasın ki her türlü gelişmenin ve dönüşümün öncüsü olan Türk Silahlı Kuvvetleri bu dönüşümünü ve gelişimini sağlayacaktır ve soğuk savaş sonrası düzene ayak uyduracaktır. Burada hükûmetlere düşen görev şudur: Silahlı kuvvetlerin bu dönüşümüne yardım edecek birtakım hukuki düzenlemeler yapmaktır. Aksi takdirde bu dönüşümü sancılı yaparsanız ülkeye zarar verirsiniz ama öyle anlaşılıyor ki AKP Hükûmeti, kendi siyasi menfaatleri doğrultusunda Türk Silahlı Kuvvetlerindeki bu dönüşümü çok sancılı bir şekilde yapmaya niyet etmiştir ve o doğrultuda hareket etmektedir.

 

Değerli arkadaşlarım, bu coğrafya bir Portekiz gibi değildir yani önü İspanya, arkası Atlantik değildir. Bu coğrafya çok kuvvetli bir silahlı kuvvetlere ihtiyaç gösterir çünkü dünyadaki çatışmaların merkezinde yer alan bir coğrafyadayız. Dolayısıyla bu orduyu zayıflatmak, bu silahlı kuvvetleri zayıflatmak hiçbir insanımızın, hiçbir siyasi grubun, hiç kimsenin menfaatine değildir. Düşünebiliyor musunuz ki 2 tane genç savcı “Türk Silahlı Kuvvetlerinin yüzde 25 generalini tutuklayın.” diye emir çıkaracak ama aynı günün sabahında o savcılar alınacak. Nasıl alındığını Adalet Bakanı açıklamak zorundadır. Ne oldu da o savcıları aldınız, bu işten vazgeçtiniz? Ben biliyorum nasıl o işten vazgeçtiğinizi ama bu kürsüde söylemek istemiyorum. Dolayısıyla, hiçbir dünya ordusunda, hiçbir modern ülkede veya geri kalmış ülkede böyle bir garabet yoktur. Kendi silahlı kuvvetlerinin yüzde 25 general kadrosunu bir emirle “İçeri alın.” diye emir çıkaran bir ülke yoktur.

 

Dolayısıyla, değerli arkadaşlarım, Türk Silahlı Kuvvetlerini yıpratırken çok dikkatli olmak gerekir. Bu ülkenin gerçekten kuvvetli, iyi bir silahlı kuvvetlere ihtiyacı vardır. Bunu derken şunu demek istemiyorum: Bu ordunun içinde görev yapanlar içinde görevini yaparken görevinin yetki ve sorumluluklarını kanun dışına çıkarak yapan varsa adalet önünden kaçsın demiyorum. Elbette ki böyle yapanlar adalet önünde hesap vermek zorundadır. Ama şu anda öyle bir psikolojik ortam yaratıldı ki bu ülkede, bu ülkede ne kadar melanet iş varsa onun altında sanki Türk Silahlı Kuvvetleri ve onun mensupları varmış gibi bir psikolojik harekât yaratıldı. Bu doğru değildir.

 

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Manisa) – Hayır canım, öyle bir şey yok.

 

KÜRŞAT ATILGAN (Devamla) – “Hayır” diyorsunuz ama öyle olmadığını siz de biliyorsunuz. Her gün, bakın gazetelere, Türk Silahlı Kuvvetleri hakkında ne yazıldığını hepimiz biliyoruz. Kendi taraftarlarınızın neler dediğini ben biliyorum. Yazıktır, günahtır, bu ülkeye yazık ediyorsunuz.

 

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Manisa) – Bu siyasi bir iş değil, yargının işi.

 

KÜRŞAT ATILGAN (Devamla) - Bu işten sadece ve sadece bu ülkenin düşmanları ve bu ülkeyi bölmeye yemin etmiş bölücü terör mensupları ve onun destekçileri sevinmektedir. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar) Dolayısıyla, değerli arkadaşlarım, silahlı kuvvetler düşmanlığı yaparken çok dikkat etmek gerekir. Çünkü bu coğrafyada yaşamanın başka yolu yoktur. Bu coğrafyada yedi tane medeniyet batmıştır. Bu coğrafya o kadar ucuz olmamıştır. Milyonlarca şehit kanıyla bu coğrafyayı Türkler vatan yapmıştır. O kadar ucuz değildir bu ülkenin silahlı kuvvetlerini yıpratmak. Dikkat etmek gerekir.

 

Dolayısıyla, biraz Anayasa değişikliği üzerinde görüşlerimi belirterek anlatmak istiyorum. Konuya bir fıkrayla devam edeyim ki biraz ortam hafiflesin diye söylüyorum. Latin Amerika ülkelerinin birinde anayasa yapılacakmış. Araştırmışlar, demişler ki: “Nereden uzman getirelim?” Biri demiş ki: “Amerika Birleşik Devletleri. İki yüz elli senedir bir anayasayla devam ediyorlar. Dolayısıyla bunu oradan alalım ki en iyi uzmanlar orada olur.” Hemen diğeri itiraz etmiş, demiş ki: “Hayır Türkiye’ye başvuralım. Türkiye’de öyle 2 tane uzman var ki biri Anayasa Komisyonu Başkanı biri Adalet Komisyonu Başkanı. Dolayısıyla onları getirelim, biz de bir anayasa yapalım.” Öyle anlaşılıyor ki bu görüşmelerden sonra Sayın Kuzu ile İyimaya Latin Amerika yolcusu değerli arkadaşlarım. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

 

Dolayısıyla bu Anayasa, bakın bu Anayasa 1987 yılından beri on beş defada seksen altı maddesi değiştirilmiştir, şimdi de yirmi dokuz maddesi değiştiriliyor. Değiştirilmeyen maddesi aşağı yukarı kalmıyor. Dünyada bana bir tek ülke gösterin Sayın İyimaya, bir tek ülke gösterin ki yirmi üç yılda anayasasını on altı, on yedi sefer değiştiriyor. Yok böyle bir şey.

 

LÜTFİ ÇIRAKOĞLU (Rize) - Darbeler değiştiriyor işte, 80 darbesi, 60 darbesi, onlardan hiç bahsetmiyorsun.

 

KÜRŞAT ATILGAN (Devamla) – Peki. Yani sizler “darbe, darbe” diyorsunuz ama ürünü olduğunuz 28 Şubat ve 27 Nisanla ilgili en ufak kılınızı kıpırdatmıyorsunuz.

 

LÜTFİ ÇIRAKOĞLU (Rize) - Hangi ürün ya?

 

KÜRŞAT ATILGAN (Devamla) – Hadi… Hadi 27 Nisanla, 28 Şubatla ilgili getirsenize bu Meclise bir şey.

 

LÜTFİ ÇIRAKOĞLU (Rize) - Cunta var, cunta.

 

KÜRŞAT ATILGAN (Devamla) – Peki… Tabii acıttı mı? Söylediklerimiz acıttı galiba biraz gururunuzu.

 

MUHARREM VARLI (Adana) – Biz cezaevinde yatarken sen neredeydin?

 

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – İhaleye giriyordu.

 

KÜRŞAT ATILGAN (Devamla) – Sayın Başkan…

 

Değerli arkadaşlarım…

 

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

 

BAŞKAN – Sayın Atılgan, size ek süre veriyorum efendim, lütfen konuşmanızı tamamlayın.

 

KÜRŞAT ATILGAN (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, seçim yasası bile, bakın seçim yasası bile değiştirildiği zaman bir dahaki, sonraki –bir yıl önce değişti- seçimde uygulanabiliyor. Şimdi seçimlere bir yıl kala siz Anayasa’yı değiştiriyorsunuz. Ya, böyle bir şey olabilir mi?

 

HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Niye olmasın?

 

KÜRŞAT ATILGAN (Devamla) – Evet, doğrudur, böyle bir şey olabilir. Zamanı mıdır diye söylüyorum. Demek ki zamanı olarak değerlendiriyorsunuz, doğrudur, sizinle ilgili, tabii bu konuyla ilgili emir verenlerin emrine uymak zorundasınız.

 

Ayrıca bir konu daha var: Acaba Meclis şu anda, 2007’deki gibi, millî iradenin temsil edildiği gibi temsil ediliyor mu? Aritmetik olarak bir değişiklik yok ama şundan emin olun ki seçmen tercihlerinde çok ciddi değişiklik var. Dolayısıyla bu Meclis bugün seçmen tercihlerini yansıtacak bir şekilde değildir. Dolayısıyla, bu zaman, Anayasa değiştirme zamanı değildir.

 

Değerli arkadaşlarım, mutabakat metnidir Anayasa, hepimiz bunu diyoruz çünkü devletin temel yasası bütün kurum ve kuruluşların ittifak ettiği bir yasa olmak zorundadır.

 

Peki, bu, AKP Grubunda konuşulmanın dışında -pardon, sizin grubunuzda bile konuşulmadı- hiçbir yerde konuşuldu mu? Hatta öyle bir olay oldu ki başlangıçta, Meclis Başkanının imzasıyla Meclis Başkanlığına verdiniz, birtakım tevil oyunlarıyla geri çekmeye çalıştınız. Baktınız ki zırva tevil götürmeyince imzaları geri çekip tekrar başka bir metni Meclis Başkanlığına verdiniz.

 

Bu Anayasa değişikliğini, değerli arkadaşlarım, barolar tartıştı mı? Tartışmadı. Üniversiteler tartıştı mı? Tartışmadı. Sivil toplum örgütleri tartıştı mı? Tartışmadı. Millet tartıştı mı? Tartışmadı. Paneller, sempozyumlar, konferanslar düzenlendi mi? Hayır düzenlenmedi.

 

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

 

BAŞKAN – Sayın Atılgan, ek süreniz de doldu efendim.

 

KÜRŞAT ATILGAN (Devamla) – Dolayısıyla, bu nasıl millî mutabakat metni? Affedersiniz, bir dernek tüzüğü bile hazırlanırken bu şekilde hazırlanmaz.

 

Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

 

BAŞKAN – Çok teşekkür ederiz Sayın Atılgan.

 

2.2 Yirminci Madde Hakkında BDP Grubu Adına Pervin Buldan (Iğdır)

 

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 21’inci maddesi hakkında konuşmak üzere söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlarım.

 

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1960’lı yıllardan sonra ivme kazanan sol hareketin bastırılmasına yönelik olarak geliştirilen baskı politikalarının sahipleri, sorumlu olarak gördükleri 1961 Anayasası’nı göreceli de olsa fazla özgürlükçü bulmuş, devletin yeniden düzenlenmesi gerektiğine karar vermişlerdir ve bildiğiniz gibi 1980 12 Eylül darbesiyle beraber bu kurucu elitler devletin yeniden inşasına yönelik bir tanımlama yoluna gitmiş ve bu anlayışla da 1982 darbe Anayasası’nı hazırlamışlardır. Bu darbe Anayasası’nda devlet ve devletin resmî ideolojisi her türlü ilişkide birey ve toplumun üzerinde bir güç, bir kudret olarak tutulmuştur. Düşünün ki, meşruiyetini toplumdan değil kendi kendinden alan kutsal bir devlet anlayışı ile otuz yıldır bu ülke yönetilmeye çalışılmaktadır. Demokratik sistemlerde olması gereken devletin ideolojik tarafsızlığı rafa kaldırılmış, devletin resmî ideolojisi üstün bir güç olarak kurumsallaştırılmıştır. Bu ideolojik dikta rejimi en başta 1982 Anayasası’nda güvence altına alınmıştır. Anayasa’da üstün tutulan meziyetlerin dışında kalan işçiler, yoksullar, kadınlar, Kürtler, Aleviler ve öteki konumuna itilmiş bütün kesimler bu çerçevenin dışında kalmışlardır. Bu nedenledir ki, hazırlandığından bu yana bu Anayasa tartışma konusu olmuştur ve yeni bir Anayasa’nın gereği canlılığını hiç yitirmeyen bir talep olarak gündemdeki yerine korumuştur.

 

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; son otuz yıldır Türkiye Büyük Millet Meclisinden birçok siyasi parti, farklı iktidarlar geldi geçti, yeni bir anayasa talebi ve gündemi hep vardı. Dolayısıyla, bu talep ilk defa AKP Hükûmetiyle beraber gündeme gelmemiştir. AKP bir değişiklik paketi hazırladı, lakin bu da AKP’nin gerçekleştirdiği bir ilk değildir. 1982 darbe Anayasası’nın dörtte 1’i bugüne kadar zaten değiştirilmiştir. Otuz yıldır bir ileri iki geri temposunda çeşitli değişiklikler yapılmıştır. Lakin siz de takdir edersiniz, yapılan bu kısmi değişikliklerin yeterli olmadığı toplumun bütün kesimleri tarafından kabul görmektedir ki, Anayasa değişikliği hâlâ bizim gündemimize gelmektedir. Şimdi siz çıkmış diyorsunuz ki bir kısım değişiklik yapalım. Biz de ısrarla size şunu soruyoruz: Darbe Anayasası’nı kısım kısım değişikliğe tabi tutarak ülkenin en acil ihtiyacı olan demokratikleşme sürecine neden zaman kaybettiriyorsunuz? Değişiklikler bu Anayasa’yı düzeltmeye yetmez çünkü bu Anayasa kuruluş felsefesinden başlamak üzere yanlış bir anayasadır, tarafsız ve kapsayıcı değildir. Çünkü bu Anayasa’nın üstün bir ırk anlayışı vardır, cinsiyeti vardır, devlet ve toplum arasında tuttuğu ideolojik bir tarafı vardır. Eğer hukuk yoluyla bir demokrasi isteniyorsa bir ülkenin hukukunun temeli olan anayasayı demokratik esaslar çerçevesinde düzenlememiz ve bu temelde düşünmemiz gerekmektedir. Türkiye’nin mevcut Anayasa ve kanunlarla bir hukuk devleti düzenine kavuşturulmadığı ortadadır. Türkiye’nin yakın tarihi bunun en iyi örneğidir.

 

Şimdi soruyorum size: Burası bir hukuk devleti olsaydı faili meçhul tutulan binlerce cinayet işlenebilir miydi, binlerce yurttaşımız gözaltında kaybedilir miydi; Susurluk, Yüksekova çeteleri türeyebilir miydi; Şemdinli olayı yaşanır mıydı, bunca işkence ve yargısız infaz olur muydu, onca katil mahkemeler yoluyla aklanabilir miydi ve daha sormaya zaman bulamadığım binlerce hukuksuzluk sorusunu burada huzurlarınızda sıralayabilir miydim? Sonuçta şuna dikkatinizi çekmek istiyorum: Hukuk, asla bir ülke için erken ve fazla bir şey değildir. Hukuk, bütün ülkeler için ertelenmeyecek yaşamsal bir ihtiyaçtır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz kanun teklifinin 21’inci maddesi Askerî Yargıtayın kuruluşunu düzenlemektedir. Biz bu maddeyi onaylamıyoruz çünkü askerî mahkemelerin disiplin mahkemeleri dışında olmaması gerektiğini ve bu bağlamda Askerî Yargıtayın da tamamen kaldırılması gerektiğini düşünüyoruz. Düzenlemede askerî yargının görev alanı daraltılmakta ancak askerî yargının varlığı korunmaktadır.

 

Değerli milletvekilleri, hukuk tektir, bu nedenle yargı birliği şartlara göre değişmeyecek şekilde sağlanmalıdır. Yargıda çift başlılık hukuken olamaz, olmamalıdır. Hukuk güvenliğinin tesis edilmesi için yargı birliği elzem bir koşuldur ve bu yargı birliği ancak sivil yargıtay ile sağlanabilir.

 

Başta Avrupa ve Afrika ülkeleri olmak üzere, dünyanın birçok ülkesinde askerî yargı ya sivilleştirilmeye çalışılmakta ya da tamamen kaldırılmaktadır. Demokratik yöntemlerle yönetilen ülkelerde askerî mahkemeler mevcut değildir. Almanya, İsveç, Norveç ve Danimarka’da barış hâlinde askerî mahkemeler yoktur. Avusturya’da ise barışta ve savaşta, hiçbir durumda askerî mahkemeler bulunmamaktadır. Bu ülkelerde sadece ordunun iç disiplinini ilgilendiren kurallarla ilgili olarak disiplin mahkemeleri bulunmaktadır. Yine Cezayir’de ve Tunus’ta askerî yargıtay yoktur. Senegal’de tüm asker kişiler sivil mahkemelerde yargılanmaktadırlar.

 

Değerli milletvekilleri, adil yargılama hakkının temel bir gereği olan tabii hâkim ilkesi ve yargılama birliğinin sağlanması gerçek bir hukuk devleti için bir zorunluluktur. Bu nedenle askerî mahkemeler ve Askerî Yargıtay hukuk ilkelerine aykırıdır. Askerî disiplin mahkemeleri oluşturulabilir ancak bu mahkemelerin üst hukuk denetimini istinaf yolunda sivil istinaf mahkemeleri, temyiz yolunda ise Yargıtay yapmalıdır. Bu nedenle, değişiklik yapmak yerine 145’inci madde tamamen kaldırılmalıdır.

Biz yıllardır bu mahkemelerin antidemokratik bir şekilde, sivil insanlar da dâhil olmak üzere yurttaşlarımızı nasıl yargıladıklarına ve hukukla bağdaşmayacak kararlara attıkları imzalara tanıklık ettik. Hiçbiri hukuk eğitimi almamış olan kişiler bu askerî mahkemelere başkanlık etmişlerdir. Hukukçu olanları ise tam bir askerî hiyerarşi içerisinde görev yapmışlardır ve bu kişiler sivilleri de yargılamaktadırlar. Bu mahkemeler âdeta asker kişilerin işledikleri suçlar konusunda aklandıkları merkezler olarak çalışmışlardır. Bunun en bariz örneği Şemdinli olayıdır. Şemdinli olayının failleri olan askerlerin bu mahkemelerce beraat ettirilmesinin hukuki bir karar olduğunu kim söyleyebilir? Nitekim, askerî mahkemede beraat eden bu kişiler sivil mahkemede otuz dokuz yıl hapis cezasına mahkûm edilmişlerdir. Adaletin Türkiye’de mevcut yargı sisteminde ne kadar yara aldığının binlerce örneği vardır. Burada bu örnekleri sıralamaya zaman yetmez.

 

Devlet güvenlik mahkemelerinin yerini alan özel yetkili ağır ceza mahkemeleri, askerî mahkemeler mevcut olduğu sürece adaletin tesisinin mümkün olamayacağı bir gerçekliktir. Özellikle JİTEM davası gibi davaların görülmesinde mahkemeler arasında sürekli güven uyuşmazlıkları yaşanmaktadır.

Diyarbakır’da görülen ve ilk JİTEM davası olarak bilinen davaya tam on bir yıldır bakacak mahkeme bulunmamaktadır. Askerî mahkeme ile ağır ceza mahkemesi arasında gidip gelen dosya son olarak ağır ceza mahkemesine gönderilmiştir. Bu örgütün organizatörleri ve tetikçileri de bu uyuşmazlığın nimetlerinden fayda ummakta, sürekli uzatılan davaların zaman aşımına uğramasını beklemektedirler.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; askerî yargı, mahkemelerin bağımsızlığı ve yargıç teminatına ters düşen birçok hukuk dışı hükmü içeren bir yapıya sahiptir. Bu nedenle askerî yargının bağımsız ve tarafsız olamayacağı açıktır. Askerî yargının varlığı yargı birliğini engellemekte, hukuk devleti ilkesini ve hukuk güvenliğini ihlal etmektedir.

 

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

 

BAŞKAN – Sayın Buldan, size de ek süre veriyorum. Konuşmanızı tamamlayın lütfen.

 

PERVİN BULDAN (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

 

Avrupa Birliği ilerleme raporlarında ve Avrupa Birliği kararlarında bu duruma sürekli vurgu yapılmıştır. Biz de bu görüş ve kanaatlerimizle askerî yargının tamamen kaldırılması gerektiğini düşünüyoruz ve yasada yapılan kısmi değişikliği de yeterli bulmuyoruz. Bu nedenle değişikliği onaylamayacağımızı belirtir, Genel Kurulu saygıyla selamlarım. (BDP sıralarından alkışlar)

 

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Buldan.

 

2.3 Yirminci Madde Hakkında AKP Grubu Adına Ayşe Türkmenoğlu (Konya)

 

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin Anayasa’nın 156’ncı maddesinde değişiklik yapan çerçeve 21’inci maddesi hakkında Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetiniz ve ekranları başında bizleri izlemekte olan milletimizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

 

Sözlerime başlamadan önce Giresun’da şehit olan şehidimize Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı; yine, Barolar Birliği Başkanımız Özdemir Özok’a Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı diliyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün burada ülkemizin, çocuklarımızın geleceği adına çok büyük ve tarihî bir adım atıyoruz. Yürürlüğe girdiği günden bugüne kadar tartışma konusu olan, herkesin tartıştığı, eleştirdiği ve muhalefet partileri de dâhil değiştirilmesi konusunda uzlaşılan 1982 Anayasası’nın bazı maddelerinin değiştirilmesini görüşüyoruz.

 

Evet, 1982 Anayasası’nın değiştirilmesi konusunda hepimiz hemfikiriz. Hemfikiriz ama hadi değiştirelim deyince bazıları çıkıyor, Anayasa değişikliğinin bir sonraki Meclise bırakılmasını talep ediyor, bazıları öne çıkıyor “Kapağını dahi açıp okumam.” diyor, sonra “Üç madde dışında tamam, onları halka götürelim.” deniliyor, daha sonrasında da bu üç madde on dört maddeyi kapsayan bir değişikliğe dönüşüyor, sonra “Olmaz, halka değil, hepsini mahkemeye götürelim.” deniyor, önce olur dediği maddelerin oylamasına girmiyor, temsil ettiği kesimi yok sayarak oylamalardan kaçıyor ve hatta bugün yine muhalefet partisi grup başkan vekillerinden birisi “Sizinle birlikte oy kullanıp Anayasa’ya aykırı eylemler yapmayacağız.” diyor. Millet iradesinin tecelli ettiği Mecliste, milletvekillerinin oy kullanması Anayasa’ya aykırılık mıdır, bunları vicdanlarınıza soruyorum, halkımızın vicdanlarına soruyorum.

 

Yine, “Bu kadar neden acele ediliyor? Yirmi sekiz yıldır bu Anayasa’yla Türkiye yönetildi.” Bir yirmi sekiz yıl daha mı bekleyelim yani bu mu isteniyor? Ben bunu gerçekten anlamakta zorluk çekiyorum.

Meclis çalışmalarının ne kadar maliyette olduğunu hepimiz biliyoruz. Değişik önergelerle uzatmaya çabalayarak ve görüşmeleri kilitleyerek bir yere varılmayacağını hepimiz biliyoruz. Bu, sadece ülke ekonomisine maalesef olumsuz yönde etki ediyor. Bunu da halkımızın bilgilerine sunuyorum.

 

ÇETİN SOYSAL (İstanbul) – Ekonomi zarar görmesin, Meclisi kapatalım!

 

AYŞE TÜRKMENOĞLU (Devamla) – Yine Anayasa Komisyonu görüşmelerinde, bizlere, yine muhalefet partilerinin grup başkan vekillerinden birisi Menderes’i örnek gösterdi, 1960 yılındaki olayları örnek gösterdi ve “Sonunuz Menderes gibi olacak.” dendi. Şu anda, elli yıl sonra o tarihlere baktığımızda Menderes’e yapılan haksızlıkları çok net görüyoruz. Hâlâ bunları görememiş olanları da yine halkın vicdanlarına havale ediyorum. Elli yıl sonra da biz hâlâ o aşamadaysak, o zihniyetteysek bu arkadaşlarla bence herhangi bir tüzük bile yapamayız diye düşünüyorum.

 

Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; 19 Nisan 2010 tarihinde görüşmelerine başladığımız Anayasa Değişikliği Kanun Teklifi’nde bugüne kadar 20 maddeyi oyladık. “Kadınlara, çocuklara, yaşlılara ve özürlülere pozitif ayrımcılık tanınsın.” dedik. Buna mı karşısınız? O hâlde neden oylamaya girmediniz, karşı değilseniz? “Memurlar ve diğer kamu görevlileri de toplu sözleşme hakkına sahip olsun.” dedik, “Siyasi partilerin kapatılması yeni bir hukuki rejime bağlansın, siyasal örgütlenme özgürlüğü güçlendirilsin.” dedik, “Asker olmayan kişiler askerî mahkemelerde yargılanmasın.” dedik, “Bireylere idarenin işleyişiyle ilgili olarak kamu denetçisine başvuru hakkı getirilsin; YAŞ kararlarına, HSYK kararlarına, uyarma ve kınama cezalarına karşı yargı yolu açılsın.” dedik. Bunlara mı karşısınız? Karşı değilseniz neden oylamaya girmiyorsunuz ya da ret oyu kullanıyorsunuz?

 

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün, artık uygar dünya ile bütünleşmiş, her türlü siyasi ve ideolojik etkiden arındırılmış, hızlı ve etkin bir yargı sistemi kurulması için acil bir yargı reformunun yapılması zorunluluğu yüksek yargı organlarınca da belirtilmektedir ve dile getirilmektedir. Özellikle son dönemlerde görülen bazı önemli davalarda birbirleriyle çelişen ve toplum vicdanını ikna edecek hiçbir gerekçeye dayanmayan günaşırı farklı kararların ortaya çıkması yargıya olan güveni temelden sarsmaktadır. Bunları ben söylemiyorum. Bunları yüksek yargıçlar söylüyor. Geçtiğimiz günlerde bunlar söylendi. Bugün geldiğimiz teklifin 21’inci maddesinde, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın “Askerî Yargıtay” kenar başlıklı 156’ncı maddesinde yapılan değişiklikle, Askerî Yargıtayın kuruluşu, işleyişi, mensuplarının disiplin ve özlük işlerinin mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına göre kanunla düzenleneceği belirtilmiş ve “askerlik hizmetinin gerekleri” kavramı maddeden çıkartılmıştır. Yargı fonksiyonunu temsil eden hâkim ve savcıların tam olarak bağımsız ve teminatlı hâle getirilmesi demokrasinin vazgeçilmez bir şartıdır.

 

Anayasa’nın 9, 138 ve 145’inci maddelerinde öngörülen “yargı bağımsızlığı” ilkesinin askerî yargı için de geçerli olduğu konusunda kuşku bulunmamaktadır. Askerî hâkimlere bağlı oldukları komutanlar veya askerî kurum amirleri ile kıdemli hâkimler tarafından subay sicili verilmesi işlemleri “hâkim bağımsızlığı” ilkesiyle doğrudan ilgilidir. Askerî hâkimlere verilmekte olan subay sicili ile mesleki sicil belgesi, bu kişilerin mesleki yükselmelerinde temel alınmakta olup, meslekte yükselmeleri bakımından önemli bir yere sahiptir. Genel olarak hâkim bağımsızlığı kavramı ile aynı anlamda kullanılan yargı bağımsızlığı “Hâkimlerin kararlarını verirken özgür olmaları, hiçbir baskı ve etki altında bulunmamaları, baskı yapılması kadar baskı yapılabilme ihtimalinin de bulunmaması, hâkimin kimseden emir almaması, hukuka ve vicdanına göre karar vermesi” biçiminde tanımlanmaktadır. Hâkimlerin ve mahkemelerin bağımsızlık ve tarafsızlıklarının kuşkuya yer vermeyecek biçimde sağlanması anayasal kuralların gereğidir.

 

Anayasa’nın 145’inci maddesinin dördüncü fıkrasına göre, askerî hâkimlerin özlük işlerinin mahkemelerin bağımsızlığı, hâkimlik teminatı ve askerî hizmetin gereklerine uygun olarak düzenlenmesi zorunluluğu açıktır. Bununla birlikte, askerî mahkemelerin askerî bir düzen içerisinde yer almaları ve görev alanlarının askerî konulara özgülenmesi olgusu, hâkim bağımsızlığı ilkesinin göz ardı edilmesinin nedeni olamaz. Askerlik hizmetinin gerekleri, mahkemelerin bağımsızlığına ve bağımsızlığın güvencesi ve dayanağı olan hâkimlik teminatına dokunmadığı sürece geçerli olabilir. Başka bir deyimle, askerî mahkemelerin anayasal yapısı karşısında, askerlik hizmetlerinin gerekleri nedenine dayanılarak, askerî mahkemelerde görev yapan hâkimlerin bağımsızlığının ve teminatının zedelenmesine yol açılması savunulamaz.

 

Askerî hizmetin gerekleri hâkimlerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatını koruyacak güvenlik alanının sınırına dayandığı anda askerlik hizmetlerinin gereklerinin işletilmemesi gerekir.

 

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Askeri Hakimler Kanunu gereğince askerî hâkim ve yardımcıları tarafından verilen kararlara karşı kanun yollarına başvurulması durumunda Askerî Yargıtay daireleri ve Daireler Kurulunca dosyaların incelenmesi sonucunda mesleki sicil notu verilmektedir. Bu yolla askerî hâkimlerin mesleki yeterlilikleri denetlenmekteyken, ayrıca sıralı idari sicil üstleri ve kıdemli askerî hâkimler tarafından askerî hâkimlere idari sicil düzenlemesi, askerî mahkemelerin bağımsızlığı ve tarafsızlığı konusunda güvensizlik ve şüphe uyandırabilir. Yargılama aşamasında böyle bir güvensizliğin ve şüphenin ortaya çıkma olasılığı, subay sicili uygulamasını mahkemelerin bağımsızlığı ilkesine ve hâkimlik teminatına aykırı kılmaktadır. Bu nedenle, nezdinde askerî mahkeme kurulan komutan veya askerî kurum amirleri ile kıdemli askerî hâkimlerin askerî hâkimlere subay sicili belgesi vermesi askerî mahkemelerin bağımsızlığına ve hâkimlik teminatına aykırılık oluşturmaktadır.

 

Anayasa’nın 9, 138, 139 ve 145’inci maddeleri dikkate alındığında az önce değindiğimiz hususlar, mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı unsurlarını içeren yargı bağımsızlığı hususu hiç şüphesiz askerî mahkemeler için de elzem ve zaruridir.

 

Sözlerimi burada tamamlarken, ülkemizin demokrasisine, özgürlüklerine, birey hukukuna ve hukuk devleti kavramına gerçekten çok tarihî, eşsiz ve gelecekte önemi daha da iyi anlaşılacak katkılar sağlayacak bu Anayasa değişikliğinin şimdiden ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını diliyor, yüce heyetinizi ve halkımızı sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

 

BAŞKAN – Sayın Türkmenoğlu, teşekkür ederim.

 

2.4 Yirminci Madde Hakkında CHP Grubu Adına Haluk Koç (Samsun)

 

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Anayasa Değişikliği Teklifi’nin 21’inci maddesi üzerinde grubum ve şahsım adına söz aldım.

 

Maddeyle ilgili, daha önceki konuşmacılar açıklamada bulundular. Ben, ilke olarak şunu söyleyeyim:

 

Temel bir çelişkinizden başlamak istiyorum. Geçen yasama döneminin sonuna doğru Türk Ceza Kanunu’nun 250’nci maddesinde bir değişiklik yaptınız. Anayasa’nın 145’inci maddesi o günkü hâliyle ve bugünkü hâliyle açıkça yürürlükte olmasına rağmen, yaptığınız değişikliğin Anayasa’ya aykırı olduğunu bile bile 250’yi yapıp bu konuda Cumhuriyet Halk Partisi Anayasa Mahkemesine gittiğinde, bir hukuk gereğini yerine getirdiğinde hep beraber, dışarıda oluşturduğunuz yandaş çevreyle beraber büyük bir demagoji fırtınası estirdiniz Türkiye’de. Neymiş? Cumhuriyet Halk Partisi görevi dışında suç işleyen askerlerin sivil yargıda yargılanmasını engelliyormuş! Niye şimdi 145’i değiştiriyorsunuz, ihtiyaç duydunuz? Niye 145 ve bağlantılı maddeleri değiştiriyorsunuz? Demek ki geçen sene yaptığınız yasal tasarruf yanlıştı, Anayasa’ya aykırıydı ve öyle bir kampanya oluşturdunuz ki bunun altında kaldınız ne yazık ki! Ben, çok açıklıkla söylüyorum Cumhuriyet Halk Partisinin tavrını: Ne Türk Silahlı Kuvvetlerinin siyasal bir korumaya ihtiyacı vardır ne de Cumhuriyet Halk Partisinin böyle bir beklentisi olabilir. Bizlerin açık ve net görüşü: Asker bir kişi, görevi dışında Türk Ceza Kanunu’nda yazan herhangi bir maddeyle ilgili suçlandığında yargılanma yeri sivil yargıdır, böyle olmalıdır. Bunu açıkça ifade ediyor ve söylüyoruz.

 

Değerli arkadaşlarım, bugün görüştüğümüz Anayasa değişikliği tartışmalarının temelinde iki tane önemli gerçek var, bunları unutmamak zorundayız. Baktığınız zaman, Türkiye bugün gerçekten çok ağır -size belki bu yorgunluğunuzun altında çok basit gibi gözükebilir ama- iç ve dış sorunlarla kuşatılmış durumda ve şu aşamada “kuşa bak, cambaza bak” politikası, çok bilinçli bir şekilde toplumun önüne getiriliyor, bu temel yaşamsal sorunlar unutturulmaya çalışılıyor.

 

Değerli arkadaşlarım, bugün, ekonomik ve sosyal sorunlar can yakıyor dedim. Her gün canımızı acıtan bir terör belasıyla karşı karşıyayız. Ben, sadece bugün kaybettiğimiz astsubayımıza değil, bu uğurda canlarını feda eden tüm şehitlerimize rahmet diliyorum.

 

Değerli arkadaşlarım, bakarsanız, bütün bu sorunlar altında ezilen insanlara siz şimdi siyaseten ne getiriyorsunuz? İşçiye, emekliye, köylüye, sanayiciye, sıkıntı içinde yaşayan insanlara “Al sana bir paket anayasa, al sana bir paket özgürlük.” Ne? Engelliye özgürlük veriyoruz, eşitlik veriyoruz, kadına eşitlik getiriyoruz. Kâğıt üzerinde yapıyorsunuz. Zaten savunduğunuz temel dünya görüşüyle bunların bağdaşmadığını sizler de çok iyi biliyorsunuz.

 

İkincisi: Uzun vadeli bir stratejiyle Türkiye’yi dönüştürmeye çalışıyorsunuz.

 

MUSTAFA HAMARAT (Ordu) – Dünyayı olduğu gibi gösteriyoruz.

 

HALUK KOÇ (Devamla) – Evet, dünyayı olduğu gibi gösterecekler size yakında, merak etme.

 

Bu, Türkiye’nin dönüştürülmesi planında sizin temel amaçlarınızdan bir tanesi, stratejinizin bir temel ayağı, hukuk devleti kavramının esnetilmesi, gevşetilmesi, içinin boşaltılması ve Parlamentodaki çoğunluğa ve yürütmeye bağımlı bir yargının oluşturulması ve bunu da -çok açıkça söylüyorum, içinizde değişik, daha önceki yaşamlarında farklı siyaset çizgilerinden gelenler var- ortak slogan olarak da yanlış bir millî irade kavramına bu tezlerinizi oturtarak yapmaya çalışıyorsunuz. Yani bir Anayasa fetişizmi aldı gidiyor, hepinizin dilinde bu.

 

Değerli arkadaşlarım, yarın görüşülecek ama şimdi, bakın, “bağımsız yargı” diyorsunuz, “tarafsız yargı” diyorsunuz, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kuruluyla ilgili çok temel sorunlar…

 

Sayın Kuzu burada…

 

MEHMET EMİN EKMEN (Batman) – Yok.

 

HALUK KOÇ (Devamla) – Yok. Sayın Üstün orada. Sayın Kuzu TRT 3’te Anayasa görüşmelerini eleştirmekten başka hiçbir şey yapmıyor, gelip görevini burada üstlense çok daha iyi olacak.

 

Şimdi, sorular çok net ve açık: HSYK’nın yapısından Adalet Bakanı ve Müsteşarı çıkartıldı mı? Hani bağımsızlaşıyorduk? Hani tarafsızlaşıyorduk? Tam tersine, yapısını güçlendiriyorsunuz. HSYK mahkemelerin bağımsızlık esasına göre yapılandırılıyor mu? Cevap, hayır. HSYK’da birinci sınıf yargıç ve savcıların sağlıklı bir seçim yöntemiyle temsili sağlanabiliyor mu? Hayır. Yargıçların idari görevleri yönünden Adalet Bakanlığına bağlılıkları kaldırılıyor mu? Hayır. Bağımsız yargı ya sizin tezinizde! Yine, yargıçların mesleğe girişleri, eğitimleri, sicil, soruşturma dâhil, her türlü özlük işleri konusunda HSYK yetkilendiriliyor mu? Hayır. HSYK için bağımsız bir bütçe öngörülüyor mu? Hayır. Tüm disiplin kararlarına karşı yargı yolu açılıyor mu? Sadece ihraç kararlarına karşı yargı yolu açık tutuluyor ve sonuçta siz bunu allayıp pullayıp “Biz yargıyı bağımsız hâle getiriyoruz.” diyorsunuz, tam göbeğinden, kalbinden merkezî idareye, yürütmeye bağlıyorsunuz.

 

Değerli arkadaşlarım, Sayın Adalet Bakanı, Sayın Ergin, bu paket için “Biz Avrupa’nın çağdaş ve demokrasi değerlerini kıstas aldık.” diyor. Birçok köşe yazarı ve yorumcu da aynı besteye aynı güfteyle katılıyor. Şimdi, bakalım -ben aynı zamanda Avrupa Konseyinde görev yapan bir milletvekili arkadaşınızım- Avrupa Birliği ilerleme raporlarında ve Avrupa Konseyi ile AB organlarının Türkiye’deki süreçle ilgili değerlendirmeleri tamamen farklı. Nasıl oluyor bu kıstas, bu değerlendirme?

 

Şimdi, Sayın Bakana ve kayıtsız koşulsuz medya destekçilerine bir kez daha Avrupa standartlarını hatırlatmakta fayda var. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin kararı şu şekildedir değerli arkadaşlarım: “Hâkimlerin seçimi ve kariyerleri konusunda karar veren merci, hükûmet ve idareden bağımsız olmalıdır. Bu mercinin bağımsızlığını teminat altına almak için getirilecek kurallarla mercinin üyeleri yargı tarafından seçilmeli ve bu merci kendi usul ve kararlarını kendisi oluşturmalıdır.” 13 Ekim 1994 tarihli, 518 sayılı Bakanlar Komitesi Kararı. Hani siz Avrupa Birliği kriterlerini takip ediyordunuz? Hani bu yolda ödünsüz yürüyordunuz? Bu çelişkilerinizle yüzleşmek zorundasınız. Kendi içinizde belki size aktarılan bilgilerlerle bir kısım arkadaşınız bu demagojik söylemlere kapılmış olabilir. Gerçekler böyle değil değerli arkadaşlarım.

 

Şimdi, bakın, bunlar ortadayken, çelişkiler ortadayken, niyetler bazı kesimlerde artık örtülü değil, çok açık yürütülüyorken demokrasi tramvayını kullanarak arzulanan tek adam sistemine ulaşmak arzusu Sayın Başbakanda hiç bitmedi, öyle gözüküyor. Bence Anayasa Mahkemesinin daha önce aldığı “Laiklik karşıtı eylemlerin odağı olma.” yargı kararına, artık hukuk devletinin içini boşaltma, hukuk darbesi yapma suçlarından da bir odak olma apoleti eklemek gerekecek. Bu, gerçek demokrasi adına bütün maskelerin düşmesi demektir değerli arkadaşlarım.

 

Çeşitli fonlardan gaz verilen bir çevre var Türkiye’de, bunlarla da konuşmak lazım. Bu çevreler, içinde, bilsinler ki çok ağır bir suç ortaklığı oluşturmaktadır.

 

Sayın Başbakanın, Sayın Arınç’ın ve bazı diğer AKP kurmaylarının yakın zaman diliminde, yargı organları ve mensupları için söyledikleri bazı sözler akıllardadır. Bakın, bunlar, bilinçaltlarında neyi özlediklerini, neyi hedeflediklerini ortaya koymaktadır.

 

2005 yılının Kasım ayında, Başbakan, bir Danıştay kararı üzerine “Bu senin işin değil, ulemaya soracaksın efendi!” demiştir. Dedi mi? Dedi, yüksek yargı kararına karşı. Şimdi, başka, yakın zamanda, yine bir karar üzerine “Bu kadar siyasete meraklılarsa seçim yaklaşıyor, mesleklerini bırakıp, cübbelerini çıkartıp herhangi bir partiden üye olsunlar.” Yani bunun anlamı şu: Yargı siyasi iktidarın hizmetinde olmalı -benim kafama göre diyor Sayın Başbakan- bunu hazmedemeyen veya içine sindiremeyen yargıç da istifa etmeli.

 

Değerli arkadaşlarım, yakın siyasi tarihimize bakalım. Bakın, 1954 Haziranı. 2 Mayıs 1954 genel seçimlerinden sonra, Demokrat Parti İktidarı. Bir kanun çıkartılıyor: Üniversite öğretim üyeleri yetmiş yaşında, yargıçlar altmış beş yaşında emekli olabiliyorlar, yaş sınırından, görevlerini yapıyorlar. Bu Haziran 1954’te çıkartılan kanun sırasında, görüşmelerde çok ilginç tutanaklar var. Şimdi, burada, beğenmediği yargıcı Meclis…

 

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Hükûmet, hükûmet.

 

HALUK KOÇ (Devamla) - …resen, o zamanki deyimle tekaüt edebiliyor yani emekli ediyor.

 

Değerli arkadaşlarım, bunlar görüşülürken, Haziran 1954 ile bugün bazı AKP sözcülerinin bu kürsüde söyledikleri arasında hiçbir fark yok, hiçbir fark yok. Tarihsel bir mücadele sürdürüyorsunuz.

 

Bakın, Cemal Tüzün, Kocaeli Milletvekili, tasarının antidemokratik olduğunu, kuvvetler ayrımı ilkesini tahrip ettiğini söyleyen muhalefet hatiplerine cevap veriyor: “Dediler ki: ‘Hükûmetin tekliflerini motamot kabul eden meclisler itibarlarını kaybederler.’ Biz, buraya Türk milletinin bağrından seçilerek gelmiş, hiçbir tesir altında kalmayan ve yalnız ve yalnız vicdanlarının sesini aksettiren insanlarız. Arkadaşlarım, devlet ve hükûmet sofrasının âcizlere veya yedikleri kabı kirletmeyi itiyat edenlere aş ocağı olmaktan kurtarılması zamanı çoktan gelmiştir.” diyor. Daha kabaca ifade ediyor bugünkü düşünceleri.

 

Bir başkası -bilmiyorum, rahmetliyse Allah rahmet eylesin- Sinan Tekelioğlu: “Hâkimler birer memurdurlar, ne farkları var ki.” diyor. Daha sonra ne diyor? “Hâkimler kanun haricinde hareket ederse ne yapılır? Mesela Habeşistan’da veya İbni Suud hükûmetinde bir hâkim yanlış hüküm verirse o hâkim derhal idam edilir.” diyor. Başka? “Bizde de ne kararlar veren hâkimler vardır. Onların kararlarını temyiz de tasdik etmiştir.” Yüksek yargıya da bulaşıyor. “Şimdi soruyorum: Böyle hâkimleri işten atmayalım mı? Milletin hukukunu zirüzeber etmekte devam mı etsinler?” Ve bunları, neredeyse idama kadar ceza talep eden bir mantık içerisinde yaklaşıyor.

 

Değerli arkadaşlarım, bunlar, yakın tarihimizdeki sözler.

 

Şimdi, Anayasa Mahkemesi eski Başkanı Mustafa Bumin’in, mahkemenin 43’üncü kuruluş yıl dönümünde, laiklik ilkesinin korunması yönünde yaptığı konuşmaya, Sayın Arınç, 2 Mayıs 2005’te “Meclis, Anayasa Mahkemesini kaldırma yetkisine de sahiptir.” demişti. Bunları da unutmadık. Bu açıklamanın dahi, yürütmenin tamamen hukuki denetimden bağımsız, çoğulcu demokrasiyi dışlayan bir derin düşüncenin dışa vurumu olduğunu kabul etmek zorundayız.

 

Değerli arkadaşlarım, çok söylendi, hukuka ve Anayasa’ya uygunluk yönünden denetlenemeyen bir iktidar, keyfîliğe kaçma, hukuk dışı tutumunu tekrar etme ve sistemin baskıcı bir sisteme dönmesi, otoriter ve denetimsiz bir idareye dönme riski taşır. Bunu ben, vicdanı olan ve bugün milletin vekili olarak burada görev yapan tüm arkadaşlarıma hatırlatmak istiyorum. Egemenlik, artık bu koşullar gerçekleştiğinde, kayıtsız şartsız tek kişiye geçer ki bu idare şeklinin adı, artık, totaliter bir rejimdir, yürütmenin başı da tiran olur, diktatör olur.

 

Değerli arkadaşlarım, şimdi, ilk defa, tek bir parti Anayasa dayatmasıyla karşı karşıya bırakıyor Meclisi. Eğer yapılırsa bu Anayasa değişikliği, tüm ulusun bütününün değil, bu dayatmayı yapanların anayasası olur -ben tümünüzü kastetmiyorum- Sayın Başbakanın ve yakın çevresinin oluşturduğu bir dayatma kadrosunun eseri olur.

 

Bir başka aşama halk oylamasıyla ilgili. Hukuk devleti ilkesi, cumhuriyetimizin temel nitelikleri arasındadır. Bu nitelik de diğerleri gibi, doğrudan olmasa da dolanarak, aldatılarak değiştirilemez, içi boşaltılamaz. Hukuk devletinin içini bu şekilde boşaltacak olan bir anayasa değişikliği, planlanan halkoyu ile de hiçbir zaman meşruiyet kazanmaz. Bunu da lütfen bir kenara not etmeye çalışın.

 

Değerli arkadaşlarım, Sayın Burhan Kuzu’nun kişisel görüş, resmî görüş kısmına katılmayacağım ama Sayın Zafer Üskül’e iki çift sözüm var: Sayın Üskül, “Türk Demokrasisi’nde 130 Yıl” isimli, Bülent Tanör Hoca’nın anısına düzenlenen kitaptaki görüşleri bugün savunuyor mu, savunmuyor mu, merak ediyorum, gerçekten merak ediyorum. Bugün koşa koşa beyaz oy vermeye koşan Zafer Üskül acaba o görüşlerin arkasında mı, değil mi? Bunu sormak hakkım. Bunu sormak hakkım çünkü akademik ahlak en başta tutarlılık ister, ilkeli duruş ister, siyasi biatle hiçbir zaman teslimiyete girmez, girmemelidir.

 

Değerli arkadaşlarım, bu davranışlar, aynen ekose kumaş üzerine konmuş bir bukalemunu hatırlatıyor. Karenin hangi rengine geldiyse, başı ayrı renk, gövdesi ayrı renk, kuyruğu ayrı renk. Böyle siyaset olmaz, böyle akademik tavır da konmaz, böyle akademik duruş da sergilenmez. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

 

Hele bu konuda bazı arkadaşlarımız bu kürsünün coşkusuna kapılıp daha da ileri gidiyorlar, Cumhuriyet Halk Partisinin siyasi vicdanını sorgulamaya kalkıyorlar.

 

Değerli arkadaşlarım, diyorlar ki: “20 metre öteye gidip şu perdenin arkasında niye vicdanınızın mührünü söküp de oy kullanmıyorsunuz?” Ben şimdi diyorum ki o arkadaşıma: Değerli arkadaşım, sen siyasi vicdanını devre mülk olarak kiraya vermişsin. Sen, devre mülk olarak siyasi vicdanını kiraya vermişsin. (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)

 

Senin ne haddine Cumhuriyet Halk Partisinin siyasi vicdanını, tavrını sorgulamak!

 

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Senin ne haddine! Senin haddine mi?

 

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Manisa) – Senin ne haddine!

 

HALUK KOÇ (Devamla) – Önce otur, kendini sorgula, kendini eleştir, “Neredeydim, nereye geldim?” diye bir bak aynaya, ondan sonra o kelimeleri kullanma hakkına sahip olabilirsin.

 

Değerli arkadaşlarım, bu süreç çok farklı bir noktada gidiyor. Lütfen, lütfen kendinizi aldatmayın, “hukuk devleti” kavramının içini boşaltmayın, gerçek dışı savunularla, bazen demagojiye varan açıklamalarla hukuku aşındırmayın. Unutmayın, bir gün hukuk herkese lazım olacak.

 

Herhâlde kısa bir uzatma sürem olacak Sayın Başkan.

 

BAŞKAN – Vereceğim efendim, vereceğim Sayın Koç.

 

HALUK KOÇ (Devamla) – Şimdi, iktidarı destekleme…

 

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

 

BAŞKAN - Lütfen tamamlayınız, size de ek süre veriyorum.

 

Buyurun.

 

HALUK KOÇ (Devamla) – Teşekkür ederim.

 

Ben kendi siyasi partim içerisinde demokratik tutumumu gösterdim, mertçe bir mücadele yaptım. Demokrasinin ilkelerine de bağlıyım, partime de bağlıyım. Onun mücadelesinde savunduğum fikirlerimi de taşıyorum değerli arkadaşlarım. Allah size de nasip etsin, dik duruşu Allah size de nasip etsin. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

 

BAŞKAN – Lütfen… Lütfen… Lütfen… Hatibe müdahale etmeyelim.

 

HALUK KOÇ (Devamla) – Şimdi, iktidarı destekleme stratejik görevini üstlenen bir çevre var Türkiye’de. İsterseniz bu çevrenin de bir siyasi anatomisini çıkaralım. Bakın, iktidarı destekleme stratejik görevini üstlenen birtakım kendinden menkul, liberal üniformalı insanlar var Türkiye’de. Bugün böyleler, yarın patron değiştiğinde onlara dönük davranacaklar, sizi kötüleyecekler, hiç unutmayın. Şimdi bunlar haykırıyorlar: “Avrupa standardında bir demokrasi ve Anayasa istiyoruz.” Bir gün özür diliyorlar Taksim’de, bir gün başka türlü şeyler yapıyorlar. Şimdi, bu çelişkileri ve olası sonuçlarını görebilecek kadar da akıllılar, dikkatliler ama çarpık bir yansımayla, çoğunluğu ele geçiren iradeye, siyasi iradeye tapınma düzeyinde destekleri devam ediyor. Bu şekilde iktidara gelenlerin siyasi iradeleri tüm güçlerin üzerindedir, denetlenemez, soruşturulamaz, hikmetinden de sual olunamaz ve bu teslimiyet bu çevrelerce âdeta bir görev olarak kabul ediliyor. Başbakanın -benim değil, Başbakanın- sık kullandığı bir deyimle tanımlamak istiyorum: Çok çirkin bir koalisyon bu. “Çirkin” sözünü çok kullanır Sayın Başbakan. Çok çirkin bir iş birliği bu. Bunun içinde her şey var değerli arkadaşlarım. Bunun içinde yerlisi var, yabancısı var, iyi niyetli ama kandırılmışı var, iki torba makarnaya tercihi alınan var, sponsoru var, çıkarcısı var, sermayesi var, cemaati var, okyanus ötesi rüzgârları var, demin söylediğim gibi vicdanlarını devre mülk olarak kiraya veren siyasetçiler var. Yani cumhuriyet öncesinin etnik ve dinsel cemaat kimliklerine dönme arzusu içinde olanlar var. Bu koalisyonun içerisinde bunlar var.

 

Değerli arkadaşlarım, hepsi sahnede, hepsi Türkiye’nin bir kenarından tutmuş, hepsi bir yerinden kemiriyor ama şunu çok net ve açık söylüyorum: Türkiye, bu koalisyonu oluşturan yapıların ve Adalet ve Kalkınma Partisinin ve Sayın Başbakanın tümünden çok güçlü ve çok büyük bir ülkedir. (CHP sıralarından alkışlar) Bu zorlukları, bu sıkıntılı dönemleri aşacak insan birikimi de vardır, bilgi birikimi de vardır, iradesi de vardır. Bunu hep beraber göreceğiz.

 

Bir de şu darbe konusuna geleceğim: 12 Eylül, 12 Eylül, 12 Eylül… Burada AKP içerisinde ne kadar çok 12 Eylül mağduru varmış, ben de şaşırdım. Gerçekten, inşallah böyle değildir diye düşünmek istiyorum.

 

Değerli arkadaşlarım, siz darbe Anayasası’nı değiştirmiyorsunuz, darbe Anayasası’nı güçlendiriyorsunuz, kararlılıkla güçlendiriyorsunuz ve -bu tespitimi yapmama lütfen kızmayın, müsaade edin- siz, siz darbe mağduru filan değilsiniz. Burada darbe mağduru olanlar bu tarafta oturuyor.

 

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

 

HALUK KOÇ (Devamla) – Sizler, 12 Eylülün boşalttığı koridorda…

 

BAŞKAN – Sayın Koç, ek süreniz de doldu. On sekiz dakika süre verdik. Lütfen Genel Kurulu selamlayınız efendim.

 

HALUK KOÇ (Devamla) – …12 Eylülün davet ettiği rabıtalarla Anadolu’da sermayesini oluşturan, darbe mağduru değil, darbe ürünlerisiniz.

 

Saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

 

BAŞKAN – Teşekkür ederiz.

 

KAYNAK: T.B.M.M. Tutanak Dergisi, Dönem 23, Cilt 67, Yasama Yılı 4, Birleşim 95

___________________________________________________________________________

3 TBMM Genel Kurulu’nda Yirminci Maddeyle İlgili Verilen Değişiklik Önergeleri, Oylamalar ve Komisyonca Sunulan ve Teklifle Aynı olan Metnin Kabulü

 

3.1 Yirminci Madde için Birinci Turda Verilen Önergeler (Tümü Reddedilmiştir – 26 Nisan 2010)

 

1. Önerge

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

 

2/656 Esas Numaralı 7/11/1982 tarihli ve 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin çerçeve 21 inci maddesi ile değiştirilen Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 156 ncı maddesinin son fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

 

                                                                                                      Mehmet Yılmaz Helvacıoğlu

                                                                                                                         Siirt

 

“Askeri Yargıtayın kuruluşu, işleyişi, yargılama usulleri, mensuplarının disiplin ve özlük işleri, mahkemelerin bağımsızlığı ve tarafsızlığı ile hâkimlik teminatı esaslarına göre kanunla düzenlenir.”

 

2. Önerge

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

 

2/656 Esas Numaralı 7/11/1982 tarihli ve 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin çerçeve 21 inci maddesi ile değiştirilen Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 156 ncı maddesinin son fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

 

                                                                                                                  İkram Dinçer

                                                                                                                         Van

 

“Askeri Yargıtayın kuruluşu, işleyişi, yargılama usulleri, mensuplarının disiplin ve özlük işleri, mahkemelerin bağımsızlığı ve tarafsızlığı ile hâkimlik teminatı esaslarına göre kanunla düzenlenir.”

 

3. Önerge

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

 

2/656 Esas Numaralı 7/11/1982 tarihli ve 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin çerçeve 21 inci maddesi ile değiştirilen Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 156 ncı maddesinin son fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

 

                                                                                                                   Yılmaz Tunç

                                                                                                                        Bartın

 

“Askeri Yargıtayın kuruluşu, işleyişi, yargılama usulleri, mensuplarının disiplin ve özlük işleri, mahkemelerin bağımsızlığı ve tarafsızlığı ile hâkimlik teminatı esaslarına göre kanunla düzenlenir.”

 

4. Önerge

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

 

2/656 Esas Numaralı 7/11/1982 tarihli ve 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin çerçeve 21 inci maddesi ile değiştirilen Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 156 ncı maddesinin son fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

 

                                                                                                                    Ali Öztürk

                                                                                                                       Konya

 

 “Askerî Yargıtayın kuruluşu, işleyişi, yargılama usulleri, mensuplarının disiplin ve özlük işleri, mahkemelerin bağımsızlığı ve tarafsızlığı ile hâkimlik teminatı esaslarına göre kanunla düzenlenir.”

 

Gerekçe(1, 2, 3 ve 4. Önergeler)

 

Askerî Yargıtayın yargılama usullerinin de mahkemelerin bağımsızlığı ve tarafsızlığı ile hâkimlik teminatı esaslarına göre düzenlenmesi amaçlanmıştır.

 

5. Önerge

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

 

2/656 Esas Numaralı 7/11/1982 tarihli ve 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin çerçeve 21 inci maddesi ile değiştirilen Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 156 ncı maddesinin son fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Necla Arat (İstanbul)

 

Metin Arifağaoğlu (Artvin)

 

“Askerî Yargıtayın kuruluşu, işleyişi, yargılama usulleri, mensuplarının disiplin ve özlük işleri, mahkemelerin bağımsızlığı ve tarafsızlığı ile hâkimlik teminatı esaslarına göre kanunla düzenlenir.”

 

Gerekçe (5. Önerge)

 

NECLA ARAT (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

 

Görüşmekte olduğumuz 497 sıra sayılı Yasa Teklifi’nin 21’inci maddesine ilişkin önerge üzerinde söz almış bulunmaktayım.

 

Günlerdir tartıştığımız Anayasa değişikliği hatta günlerdir ve gecelerdir tartıştığımız Anayasa değişikliği için AKP sözcüleri, yargı bağımsızlığının ve tarafsızlığının güçlendirilmesi amacıyla yapıldığını savunuyorlar ve bol özgürlük soslu demokrasi söylevleri vermeyi sürdürüyorlar ama muhalefet sözcülerinin ekonomiden bahsetmelerinden çok rahatsız oluyorlar.

 

Sayın milletvekilleri, ekonomi bir toplumun temel içgüdüsü gibidir. Eğer tüm altyapının üzerinde kurulacağı bu temel içgüdü yani ekonomi güçsüz ve problemli ise üstyapı kurumlarında, örneğin hukukta yapılacak değişiklikler asla etkili olmaz. Bu nedenle ben çok kısaca da olsa sözlerime ekonomiyle gireceğim.

 

Günümüz Türkiyesi’nde -hepinizin bildiği gibi- 7 milyonu aşkın kişi yoksulluk sınırında, 2 milyon 592 bin kişi işinden olmuş durumda. TÜİK’in verilerine göre 2008’de yüzde 11 olan işsizlik oranı, 2009’da yüzde 14’e çıkmış, işsiz sayısı 860 bin kişi artarak 3 milyon 471 bine ulaşmış. 89 bin esnaf kepenk kapatmış. Çiftçi, zanaatkâr, küçük esnaf borçlarını ödeyemez hâle gelmiş. Genç işsizliği ise yüzde 25’lere vurmuş durumda. Toplumsal yapı ve değerler sistemi ne yazık ki altüst olmuş. Cinayetler, yolsuzluklar, intiharlar, tecavüzler ve her türden şiddet olayları bir tür akıl tutulmasının, hastalıklı bir yapının göstergeleri. İşte, Türkiye’nin gerçek dar gömleği, içinde bulunduğu bu kaotik durum.

 

Sayın milletvekilleri, bu iç karartan manzara karşısında AKP İktidarının en temel kaygısı, prodüksiyonunu kendi başına üstlendiği bir Anayasa paketini Meclisten geçirmek. Üstelik bu paket değindiğimiz büyük dertlere deva olabilecek hiçbir çare içermiyor. Nitekim, çeşitli tartışma programlarında vatandaşlarımız…

 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen ayakta dolaşmayalım, yerlerimize oturalım. Lütfen sessizlik…

 

NECLA ARAT (Devamla) - …bu paket yaşamlarımızda ne gibi değişikliklere yol açacak; oğlum, kızım artık iş bulabilecek mi; terör sona erecek mi; Kıbrıs sorunu, sözde Ermeni soykırımı, AB üyeliği gibi sorunlar çözülecek mi, özelleştirme adı altında sokağa bırakılan işçilerin kazanılmış hakları ne olacak, diye soruyorlar.

 

İktidar ve yandaşları ise, bu paketle, süngü yolu ile halka “evet” dedirten 12 Eylül Anayasası’nın antidemokratik bazı hükümlerini değiştireceğini savunuyor. Başbakan, devleti bireye karşı koruyan bu vesayetçi 12 Eylül Anayasası’nın artık toplumun yapısına dar geldiğini söylüyor ve millî idarenin bu dar gömleği yırtmak istediğini ifade ediyor.

 

Sayın milletvekilleri, “millî irade” kavramı, çok tartışılması gereken bir kavram. Bugün hiç kimse pek çok maddesi değiştirilmiş olan 12 Eylül Anayasası’nı savunmuyor ama bu Anayasa’nın 1982’de referanduma götürülmüş olduğu ve yüzde 92’lik bir millî iradeyi yansıttığı unutulmamalıdır. O tarihte meydanlara yansıyan vatandaş iradesinin görsel belgeleri arşivlerde dururken ve dönemin tanıkları hâlen sağ iken süngü yoluyla “evet” dedirtmek türünden yanıltıcı bir söylem de kullanılmamalıdır.

 

OSMAN ÖZÇELİK (Siirt) – Şeffaf zarflarla mı? Mavi hayır oyu, şeffaf zarf…

 

NECLA ARAT (Devamla) – Anayasalar toplumsal sözleşmelerdir, toplumun tüm kesimleriyle uyum ve anlaşma içinde hazırlanmaları gerekir. Bu koşul göz önünde bulundurulduğunda geçerlilik kazanırlar. Eğer yöntem, tersine “Ben yaptım oldu.” şeklinde işlerse muhalefetin yanıtı da uzlaşmaz ve sert olur.

Kuşkusuz, Parlamentodaki sayısal çoğunluğu nedeniyle güç iktidar partisinin elindedir ama demokrasilerde çoğunluk kadar azınlık da önemlidir ve…

 

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

 

BAŞKAN- Sayın Arat, bir dakika ek süre veriyorum, lütfen konuşmanızı tamamlayın efendim.

 

NECLA ARAT (Devamla) – Toparlıyorum.

 

…eğer güç, meşru siyasal amaçlara ulaşmakta işe yarayacak yerde, bir araç olacak yerde AKP İktidarının yaptığı gibi daha çok güç elde etmek için kullanılırsa, tehlikeli bir amaç hâline gelir. Şu anda AKP İktidarı, Anayasa Mahkemesi ve HSYK’nın yapılarını değiştirme ve parti kapatmakta kendi çoğunluğunun egemen olduğu Türkiye Büyük Millet Meclisini yetkilendirme girişimleri nedeniyle bu tehlikeli amacı örneklendirmektedir. Yasama ve yürütme zaten avucunun içinde olduğu hâlde anayasal özgürlüklerin ve kurumların güvencesi durumunda olan yargı erkini de tarafsızlığını ve bağımsızlığını yok ederek kendi egemenlik alanı hâline getirmek istemektedir. Oysa gerçek demokrasi her şeyden önce bir bilinç, erdem ve sorumluluk rejimidir ve ancak kitle insanları sorumlu bireylere dönüştüklerinde yaşanabilir ve yaşatılabilir. Demokrasi kültürünün ve ikliminin bulunmadığı yerlerde yeşeremez.

 

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

 

BAŞKAN – Sadece selamlama yapabilmeniz için tekrar mikrofonunuzu açıyorum Sayın Arat.

 

NECLA ARAT (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

 

Oylamanın Sonucu(1, 2, 3, 4 ve 5. Önerge): AYNI OLDUĞUNDAN BİRLİKTE OYLANMIŞ VE KABUL EDİLMEMİŞTİR.

 

6. Önerge

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

 

Görüşülmekte olan 497 sayılı Anayasanın Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 21 inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Bengi Yıldız (Batman)

 

Hasip Kaplan (Şırnak)

 

Akın Birdal (Diyarbakır)

 

M. Nezir Karabaş (Bitlis)

 

Pervin Buldan (Iğdır)

 

Sırrı Sakık (Muş)

 

MADDE: 21- Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 156 ncı maddesi kaldırılmıştır.

 

Gerekçe (6. Önerge)

 

AKIN BİRDAL (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu yapılması öngörülen 21’inci madde üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım.

 

Şimdi, Avrupa Parlamentosu defalarca karar almıştır, Türkiye’deki yargı sisteminin uluslararası hukuk normlarına, Avrupa Birliğinin birtakım kazanımlarına, demokratik değerlerine ve normlarına uygun olmadığına ve değiştirilmesi gerektiğine dair.

 

Şimdi, bu değişikliklerin, Avrupa Birliği müktesebatına uygun hâle getirilmesi saikiyle yapıldığını biliyoruz. Fakat, ne yazık ki bu düzenlemeler, gerçekten, ne Avrupa Birliği hukuk normlarına uymakta ne olağan yargı sistemine uymakta ne yargının eşitlik ilkesine uymakta. Yine, bu değişikliklerle, Anayasa üzerindeki askerî vesayetin korunduğunu görüyoruz. Askerî yargının taraf olduğu bu tutum, uluslararası hukuka uymayacak. Acaba, bu müktesebata uygun olmadığı sonucuna ne diyecekler, bilemiyoruz.

 

Şimdi, 23’üncü Dönem seçimlerinden sonra, bir kez, Amerika Devlet Başkanı Obama geldiği zaman generaller geldiler, bu tribünde yer aldılar ve sonra, bir daha gelmediler. Örneğin…

 

SELAMİ UZUN (Sivas) – Gelmediler mi?

 

AKIN BİRDAL (Devamla) – Gelmediler.

 

“Ulusal egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.” diyoruz ama generaller ki -bunlar kamu görevlisidir- onların…

 

SELAMİ UZUN (Sivas) – Sizi boykot ediyorlar.

 

AKIN BİRDAL (Devamla) – Yani, neyi boykot ettiklerini bilmiyoruz ama milletin iradesine karşı bir tutum aldıkları görülüyor. Örneğin, Sayın Bakan, bu konuda bugüne değin rahatsız olmuş mudur? Bu ulusal egemenlik iradesine, anlayışına karşı bu tutumu, bürokratik bir tutumu, nasıl değerlendirmişlerdir? Doğrusu, merak ediyoruz. Daha üç gün önce, burada “Ulusal egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.” iradesine karşı, yine, törenlere gelmemişlerdir.

 

Şimdi, birkaç gün önce, bedelli askerlik tartışması oldu ve 100 bin kişinin, bu yasanın çıkarılması hâlinde, bundan yararlanmak istediğine dair bir tespit yapıldı ve 2,5 milyar TL de Maliye Bakanlığına kaynak yaratılacağı söylendi. Doğrusu, Hükûmetin açıklamalarından, bu bedelli askerliğe ilişkin bir yaklaşım olduğu görülüyordu ama sonra, Genelkurmay Başkanıyla yapılan toplantıda, koşulların olmadığı gerekçesiyle bedelli askerlik başka bir bahara ertelendi.

 

Şimdi, bir de vicdani ret konusu… Örneğin Avrupa Birliği tam üyelik sürecinde mutlaka Avrupa Birliği müktesebatına uygun olarak vicdani reddin bir insan hakkı olduğu kabul edilecektir ama ne yazık ki ölmek ve öldürmek istemeyen gençlerimiz bugün askerî mahkemelerde yargılanıyor. Bu nasıl açıklanacaktır, buna Sayın Bakan acaba ne diyecektir, doğrusu merak ediyoruz. O nedenle, vicdani reddin bir an önce Avrupa hukukuna, insan hakları hukukuna ve Avrupa Birliği müktesebatına uygun olarak, bir hak olduğunun artık kabul edilmesi gerekir ve gençlerimizin ellerine silah almayışının bu hukuk anlayışı ile çelişmemesi gerektiğini düşünüyoruz.

 

Bizler eğer gerçek bir demokrasi istiyorsak, ki ünlü yazar Yaşar Kemal’in deyimiyle… Ki bizim örgütlerimizin birçoğunun girişinde yazar “Ya gerçek demokrasi, ya da hiç!” diye. Şimdi, demokrasi yarım olmaz arkadaşlar. Demokrasi, gerçekten, anayasasıyla çelişmez. O anayasa da vesayetçi bir anayasa olmaktan çok, sivil, demokratik, altını her zaman çizdiğimiz insan haklarına dayalı, hukukun üstünlüğünü temel alan bir sivil anayasadır ve bunu yapacak da mutabakatını sağlayacak da yüce Meclisimizdir. Ama ne yazık ki burada yine bu eksik ve güdük kalacaktır ya da…

 

1998 Nobel Edebiyat Ödülü sahibi Portekizli Saramago diyor ki: “Bu gökyüzünün altında artık söylenmedik bir şey kalmadı, her şey söylendi. Marifet, artık, söylenenlerin yapılabilmesindedir.” Gerçekten, nasıl bir demokrasi, nasıl bir insan hakları, nasıl bir adalet, bunların hepsi artık söylendi aşağı yukarı, burada kesişiyor.

 

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

 

BAŞKAN – Sayın Birdal, konuşmanızı tamamlayın efendim. Bir dakika ek süre verdim.

 

AKIN BİRDAL (Devamla) – Bitiriyorum efendim. Teşekkürler.

 

O nedenle biz, artık, söylenenlerden çok, Türkiye’nin, Türkiye halkının beklentilerine, gereksinmelerine karşılık verebilecek demokratik, sivil bir anayasadır ve tam bir demokrasidir. Yoksa, halının kenarından giderek “temizlik yapıldığı” söylenirse gerçekten bu aldatıcı ve yanıltıcı olur. Halının altıdır asıl olan, temizlenmesi gereken ve bunun için de hem fikrî olarak hem teknik olarak koşullar uygundur. Önemli olan bunu yapabilmektir.

 

Bu umutla hepinizi selamlıyor ve saygılar sunuyorum.

 

Teşekkür ederim. (BDP sıralarından alkışlar)

 

BAŞKAN – Sayın Birdal, teşekkür ederim.

 

Oylamanın Sonucu (6. Önerge): KABUL EDİLMEMİŞTİR.

 

7. Önerge

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

 

Görüşülmekte olan Anayasa değişikliği teklifinin, 21. maddesinin teklif metninden çıkarılması için gereğini arz ve teklif ederiz.

 

Faruk Bal (Konya)

 

Oktay Vural (İzmir)

 

Mehmet Şandır (Mersin)

 

Behiç Çelik (Mersin)

 

S. Nevzat Korkmaz (Isparta)

 

Cemaleddin Uslu (Edirne)

 

Gerekçe (7. Önerge)

 

Anayasalar, vatandaşların temel hak ve hürriyetlerini teminat altına alan, siyasi rejimin ve devlet organlarının görev ve yetkilerini belirleyen kanunlar hiyerarşisinin en üstünde temel hukuk normlarıdır.

 

İki ihtilal ve 3 muhtıra ile üzerine gölge düşürülen Türk demokrasisini;

 

21. yüzyılın evrensel değerlerine kavuşturabilmenin,

 

Asırlık anayasa tartışmalarından kurtarmanın,

 

Her kesimin benimseyebileceği bir anayasaya kavuşturabilmenin tek yolu toplumsal uzlaşmaya dayalı bir Anayasa yapmayı sağlamaktır.

 

MHP bu sebeple;

 

“Anayasa Değişikliği Uzlaşma Komisyonu” kurulmasını,

 

Partilerin uzlaştıkları hususlarda demokratik bir sözleşme yapılmasını,

 

Siyasi partilerin hangi konularda uzlaştığının kamuoyuna duyurulmasını,

 

Her partinin görüş ve tavrının, yapılacak ilk seçimde milletin takdirine sunulmasını,

 

Seçimler sonunda oluşacak Meclis’in ilk iş olarak anayasa değişikliğini gerçekleştirmek olmasını teklif etmiştir.

 

MHP; bu kapsamda,

 

Devlet ile Milleti kucaklaştıracak,

 

Milletin değerleri ile Devletin değerlerini bağdaştıracak,

 

Demokrasi ile Cumhuriyeti barıştıracak,

 

Vatandaşın temel hak ve hürriyetlerini evrensel standarda yükseltecek,

 

Milletin bölünmez bütünlüğünü üniter yapı içinde sağlayacak ve Devleti kurum ve kuruluşları ile uyum içinde çalıştıracak,

 

Kuvvetler ayrılığına dayalı parlamenter demokrasiyi iyileştirecek,

 

Cumhuriyetin temel nitelikleri ile Anayasamızın değiştirilmesi dahi teklif edilemeyecek maddelerini koruyacak,

 

Toplumsal bir sözleşme belgesi niteliğinde anayasa yapma kararını ilan etmiştir.

 

Anayasa değişikliği ancak böylece milletin iradesine dayandırılmış olacaktır.

 

AKP, MHP’nin bu teklifine kulak tıkamış, kendisi için hazırladığı Anayasa teklifini partilere ve millete dayatmıştır.

 

AKP, Anayasa değişikliğini seçmene ve yargıya hesap vermekten kaçmak için malzeme olarak kullanmaktadır.

 

AKP’nin Anayasa Değişiklik Teklifi, kendi hedefine ulaşmak için hazırlanmıştır.

 

Bu teklif ile kuvvetler ayrılığına dayanan parlamenter sistemin denge ve denetim mekanizmaları iktidar lehine bozulmaktadır. Bunun doğal sonucu olarak başta parti kapatma, yargı bağımsızlığı ve hâkim teminatı ile hukuk devleti ve hukukun üstünlüğü ilkeleri zedelenmektedir. Parlamenter sistem yerine ucu diktaya açık bir Başkanlık sistemi getirilmektedir.

 

Bu teklif, Parlamenter demokrasi esasına göre inşa edilen Anayasaya aykırıdır.

 

Millet, AKP’den bölücü terörü bitirmesini beklemektedir.

 

Millet, AKP’den yoksulluğun, yolsuzluğun, hayat pahalılığının ve işsizliğin hesabını vermesini beklemektedir.

 

Millet, AKP’den İş beklemektedir. Aş beklemektedir.

 

Millet, AKP’den düşünce, inanç, teşebbüs, örgütlenme ve benzeri alanlarda temel hak ve hürriyetlere güvence beklemektedir.

 

Millet, mahkemelerdeki iş yükünü azaltacak ekonomik, sosyal ve adli reform beklemektedir.

 

Millet, yandaş yargıç değil, tarafsız ve bağımsız mahkemelerde hakkını aramak istemektedir.

 

AKP 8 yılı heba etmiştir. Milletin beklentilerini karşılayamamıştır.

 

AKP, millet için değil, kendini korumak için Anayasa değiştirmektedir.

 

AKP, günü geldiğinde herkesin güvenli liman gibi sığınabileceği tarafsız ve bağımsız mahkemeler için hiç bir şey yapmamıştır.

 

AKP, 8 yıllık iktidarında, yandaş yargıç yaratmış, yargıyı siyasallaştırmıştır.

 

AKP, hukuk devleti ve hukukun üstünlüğünü tahrip etmek, üstünlerin hukukunu yaratmak istiyor.

 

AKP, açılım adı altında PKK’nın siyasallaştırılması için ilk adım olduğunu ifade ettiği bu teklif ile, bin yıllık kardeşliğin ve milli bütünlüğün bozulmasına anayasa zemini hazırlamak istemektedir.

 

AKP, iyi niyetli değildir, başlattığı PKK açılımı için bu yasa değişikliği ile anayasal zemin hazırlamaktadır.

 

Bu sebeple bu Anayasa değişikliği milletin hayrına değildir ve Anayasa’ya aykırıdır.

 

Oylamanın Sonucu (7. Önerge): KABUL EDİLMEMİŞTİR.

 

3.2 Yirminci Maddeye İlişkin Birinci Tur Gizli Oylama Sonucu

 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin 21’inci maddesinin gizli oylama sonucunu açıklıyorum:

 

“Oy sayısı   :   408

Kabul          :   338

Ret              :     70

Çekimser     :       -

Boş             :       -

Geçersiz      :       -

 

Katip Üye Harun Tüfekçi (Konya)

 

Katip Üye Murat Özkan (Giresun)”

 

3.3 Yirminci Madde için İkinci Turda Verilen Önergeler (Tümü Reddedilmiştir – 5 Mayıs 2010)

 

1. Önerge

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

 

497’ye 1 inci Ek Sıra Sayılı Kanun Teklifinin çerçeve 21 nci maddesi ile değiştirilen Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 156 ncı maddesinin son fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

 

                                                                                                                      Süreyya Sadi Bilgiç

                                                                                                                                Isparta

 

“Askerî Yargıtayın kuruluşu, işleyişi, yargılama usulleri, mensuplarının disiplin ve özlük işleri, mahkemelerin bağımsızlığı ve tarafsızlığı ile hâkimlik teminatı esaslarına göre kanunla düzenlenir.”

 

2. Önerge

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

 

497’ye 1 inci Ek Sıra Sayılı Kanun Teklifinin çerçeve 21 nci maddesi ile değiştirilen Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 156 ncı maddesinin son fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

       

Dilek Yüksel (Tokat)

 

Ahmet Yeni (Samsun)

 

“Askerî Yargıtayın kuruluşu, işleyişi, yargılama usulleri, mensuplarının disiplin ve özlük işleri, mahkemelerin bağımsızlığı ve tarafsızlığı ile hâkimlik teminatı esaslarına göre kanunla düzenlenir.”

 

Gerekçe (1 ve 2. Önerge)

 

Askerî Yargıtayın yargılama usullerinin de mahkemelerin bağımsızlığı ve tarafsızlığı ile hâkimlik teminatı esaslarına göre düzenlenmesi amaçlanmıştır.

 

3. Önerge

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

 

2/656 Esas Numaralı 7/11/1982 tarihli ve 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin çerçeve 21 inci maddesi ile değiştirilen Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 156 ncı maddesinin son fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Ferit Mevlüt Aslanoğlu (Malatya)

 

Vahap Seçer (Mersin)

 

Akif Ekici (Gaziantep)

 

“Askerî Yargıtayın kuruluşu, işleyişi, yargılama usulleri, mensuplarının disiplin ve özlük işleri, mahkemelerin bağımsızlığı ve tarafsızlığı ile hâkimlik teminatı esaslarına göre kanunla düzenlenir.”

 

Gerekçe (3. Önerge)

 

VAHAP SEÇER (Mersin) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan Anayasa Değişikliği Kanun Teklifi’nin 21’inci maddesinde verdiğimiz değişiklik önergesi hakkında söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

 

Gerçekten üç haftadır yoğun bir çalışma temposuyla Anayasa değişikliği görüşmelerini devam ettiriyoruz. Değerli arkadaşlarım, tabii ki ben hukukçu bir milletvekili değilim ama burada bu üç haftadır bu müzakere sürecinde… Aslında buna müzakere de denmez; nihayetinde müzakere tarafların kendi niyetlerini, önerilerini ortaya sürerek ortak bir akılda buluşmasıdır, bir konsensüstür ama burada maalesef taraflardan birinin dayatmasını üç haftadır burada milletvekilleri olarak izliyoruz. Anayasa bir toplumsal uzlaşma mı, toplum sözleşmesi mi? Eğer böyleyse, bizim burada yaptığımız çalışma bir Anayasa değişikliği çalışması değil. Burada, nihayetinde devletin tüm kurumlarının, toplumun tüm kesimlerinin, dili, dini, rengi, ırkı ne olursa olsun, hangi mezhepten, hangi kökenden olursa olsun, bir arada yaşamanın, ortak bir ülkede, ortak bir ülküyle, ortak bir şiarla, ortak bir düşünceyle yaşamanın ana sözleşmesini yapıyoruz ama burada görüyorum ki iktidar, maalesef “Ben yaptım, oldubitti.” mantığıyla bir Anayasa değişikliği çalışmasını Türkiye Büyük Millet Meclisine dayatmış durumdadır.

 

Değerli arkadaşlarım, sokaktaki vatandaşın sizin özellikle üzerinde durduğunuz 8’inci madde, 17’nci madde ve 23’üncü maddede yani parti kapatma, HSYK ve Anayasa Mahkemesinin yapısının değiştirilmesiyle ilgili herhangi bir derdi yok. Onun derdi farklı. Akşam yatağına yattığı zaman “Acaba sabah işsiz oğluma iş bulacak mıyım, aç karnımı doyuracak mıyım.” diye düşünüyor.

 

Değerli arkadaşlarım, tabii demokrasi, insan hakları, temel hak ve özgürlükler, bireysel hak ve özgürlükler, kolektif hak ve özgürlükler lafta olmuyor, zihniyette oluyor. Eğer siz ülkenizde sosyal adaleti sağlayamamışsanız, gelir dağılımında adaleti sağlayamamışsanız, eğitim düzeyini yükseltememişseniz, sizin yapacağınız birtakım yasal değişiklikler ya da uygulamaya koyacağınız anayasal değişiklikler bir şey ifade etmiyor, demokrasi zihinlerde oluyor.

 

Bakın değerli arkadaşlarım, bugün ülkemizde eğer insanların karnını doyurabilirsek, insanların eğitim düzeyini yükseltebilirsek demokrasi anlayışını o topluma çok daha rahat oturtabiliriz. Yoksa, o insanların “demokrasi” diye, “demokrasi kavramı” diye, düşüncesi diye bir şey olma şansı yok; fiziki olarak da yok, doğal olarak da yok.

 

Onun için, bakın, yolsuzluk, arsızlık, açlık, sefalet kol geziyor. Bu ülkenin, gerçekten, seksen yıldır alın teriyle, tüyü bitmemiş yetimlerin hakkıyla, ödediği vergilerle, fakirin fukaranın ödediği vergilerle oluşturulmuş kurumlar, tesisler yok pahasına iktidar yandaşlarına, bazı karanlık iktidar yandaşlarının olduğu gibi sermaye odaklarına peşkeş çekiliyor bu ülkede değerli arkadaşlarım.

 

Bakın, yurdun muhtelif yerlerinde çocukların istismarıyla ilgili, cinsel istismarla ilgili haberler geliyor. Geçtiğimiz günlerde üniversite sınavı oldu, binlerce öğrencimiz, evladımız sıfır çekti ama Millî Eğitim Bakanından ya da aileden sorumlu Sayın Devlet Bakanından tık yok. Bu insanların bu olumsuzluklar karşısında istifa etmesi gerekiyor. Eğer demokrasiyse, gelişmiş demokrasiyse bir bakanın, kabinedeki bir bakanın, sorumlu bir bakanın bu olumsuzluklar karşısında istifa etmesi gerekiyor. Siz ne demokrasisinden bahsediyorsunuz? Neyi kandırıyorsunuz? Kimi kandırıyorsunuz?

 

Bakın, bir Tarım Bakanımız var. Üç yıldır 2 kez gıda krizine sebep oldu. 2008 yılında Türkiye’de buğday bulunamadı, mısır bulunamadı, pirinç bulunamadı. Bugün et fiyatları fakirin fukaranın, garibin gurebanın tüketemeyeceği miktarlara geldi. Nerede Tarım Bakanı? Kim bu işin sorumlusu?

 

Geçtiğimiz günlerde bu konuda Cumhuriyet Halk Partisi ve Milliyetçi Hareket Partisi bir grup önerisi verdi Türkiye’de bu sorunların yani hayvancılık sorunlarının araştırılmasıyla ilgili. Tenezzül buyurup Sayın Tarım Bakanı şu kürsüden milletvekillerine bu konuda bilgi vermedi.

 

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

 

BAŞKAN – Sayın Seçer, sizin de süreniz doldu, ek süre veriyorum.

 

Buyurun konuşmanızı tamamlayın.

 

VAHAP SEÇER (Devamla) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; bir kandırmacadır gidiyor. Birbirimizi kandırmayalım. Türkiye’nin mutlaka 1982 yılında asker vesayetinde yapılan bu Anayasa’yı, bu utanç Anayasa’sını değiştirmesi gerekiyor, topyekûn değiştirmesi gerekiyor, uzlaşmayla değiştirmesi gerekiyor, konsensüsle değiştirmesi gerekiyor ama dayatmayla değil.

 

Bu anlamda, elbette ki, biz, Anayasa değişikliğine özünde, temelinde karşı değiliz, böyle bir duruşumuz yok. Daha demokratik, daha çağdaş, çağdaş hukuk normlarına uygun bir anayasa istiyoruz ama bu şekilde değil, bu usulle değil, bu tarzda değil.

 

Bakınız, bizi kınıyorsunuz, “Niçin oy vermiyorsunuz?” Şimdi, bir eğlence tertip etmişsiniz, kendiniz çalıyorsunuz, kendiniz oynuyorsunuz; bizden alkış istiyorsunuz, ödül istiyorsunuz. Biz bunu yapmayacağız.

 

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

 

4. Önerge

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

 

2/656 Esas Numaralı 7/11/1982 tarihli ve 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin çerçeve 21 inci maddesi ile değiştirilen Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 156 ncı maddesinin son fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Şevket Köse (Adıyaman)

 

Engin Altay (Sinop)

 

Akif Ekici (Gaziantep)

 

Tekin Bingöl (Ankara)

 

“Askerî Yargıtayın kuruluşu, işleyişi, yargılama usulleri, mensuplarının disiplin ve özlük işleri, mahkemelerin bağımsızlığı ve tarafsızlığı ile hâkimlik teminatı esaslarına göre kanunla düzenlenir.”

 

Gerekçe (4. Önerge)

ENGİN ALTAY (Sinop) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Dün akşamdan beri keyfiniz yerinde ancak şunu bilin ki paketiniz delinmiştir; ister bir delik ister üç delik, hiç fark etmez.

 

Sayın milletvekilleri, birkaç gündür gazete manşetlerine bakıyorsunuz değil mi? Gazete manşetlerindeki Parlamento manzarası içinize siniyor mu? Ben sekiz yıldır buradayım. İlk defa Parlamento manzaraları gazetelerde bu kadar iç karartıcı, Parlamentonun haysiyetine, itibarına gölge düşürücü bir yaklaşım aldı, şekil aldı; bundan siz sorumlusunuz.

 

Şimdi, bakın, Sayın Recep Tayyip Erdoğan bilmelidir ki bu Parlamentoyu hiçbir zaman majestelerinin parlamentosu yapamayacaktır, buna onun gücü yetmeyecektir.

 

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Kim istiyor ki öyle bir şey?

 

ENGİN ALTAY (Devamla) – Sizin kayıtsız şartsız biat ve itaatiniz de buna yetmeyecektir, bunu bilin.

 

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Oyunu kullanamıyorsun. Biat edenler belli.

 

ENGİN ALTAY (Devamla) – Bakın, sayın milletvekilleri, günlerdir “Efendim, CHP oylamaya niye girmiyor?..” Ya, size ne kardeşim! (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

 

BAŞKAN – Lütfen sayın milletvekilleri…

 

ENGİN ALTAY (Devamla) – Bu, kararımızın ne kadar doğru olduğunu gösteriyor. Siz dahi CHP’nin katılmadığı bir Anayasa değişikliğinin meşruiyetinden şüphe ediyorsunuz, sizin bu yönünüzü de kutluyorum. Ancak parti tüzüğü değiştirir gibi Anayasa değiştirmeye, Anayasa yapmaya kalkarsanız kendiniz çalar kendiniz oynarsınız, ara sıra da delik deşik olursunuz.

 

Sayın milletvekilleri, şimdi, bakın, Başbakan 10 Ekimde demiş ki: “Öyle konular vardır ki bunları referanduma götürdüğünüz zaman halka da saygısızlık yaparsınız. O konu neyse, diyelim ki özgürlükler, haklar konusu ise, şimdi bu konularda hemen aklınıza referandum gelirse bu bir defa bu kavramı kavramamış olmanın bir ifadesi olur, çok ciddi bir yanlışlıktır; bu, halka saygısızlıktır.” Recep Tayyip Erdoğan. Şimdi “referandum, referandum” diyor. Niye? Çocuklara, kadınlara pozitif ayrımcılık ve diğer haklar için.

 

Şimdi, sayın milletvekilleri, ben bu Başbakanın, her vesileyle “değiştim” diyor ama bu artık ha bire bir pot kırıp, çam devirip “ben değiştim” diyerek de bunların altından kalkamaz.

 

Şimdi, sayın milletvekilleri, bakın, demokrasiyi bir araç olarak kullanıp cumhuriyetin şekil ve niteliklerini değiştirmek isteyenler, cumhuriyeti demokrasiyle taçlandıranları dillerine dolayamaz, ağızlarına alamazlar. (AK PARTİ  sıralarından gürültüler)

 

Şimdi, bakın… Şimdi, bir tarafta Sümerbankın Nazilli Basma Fabrikası’nda, Başbakanlığı döneminde sadece 25 kuruşluk bir usulsüzlük yapıldığı tespit olundu diye Atatürk’e istifasını sunan bir Başbakanımız var, bir tarafta da The Economist’e göre -arkadaşım yanlış söyledi- dünyanın sekizinci zengin Başbakanı var.

 

ALİ GÜNER (Iğdır) – İspat edin.

 

ENGİN ALTAY (Devamla) - Yedi yılda dünyanın sekizinci zengin Başbakanı olan birisi, o Başbakanı eleştiremez.

 

ALİ GÜNER (Iğdır) – Hayal, hayal.

 

ENGİN ALTAY (Devamla) - Hitler’e benzese benzese, 2,5 milyon insanı evsiz bırakan, 350 bin kişinin katili El Beşir’i baş tacı yapanlar benzer. Hitler’e benzese benzese, ben bu tip insanları benzetirim.

Böyle, cumhuriyetin… Ben geçen burada konuşmamda söylemiştim.

 

BAŞKAN – Sayın Altay, bir de önerge üstünde birkaç cümle söyleseniz.

 

ENGİN ALTAY (Devamla) – İçinizde cumhuriyetin kuruluş felsefesini benimsememiş, içine sindirememiş insanlar var. Hepiniz öylesiniz demiyorum ama içinizde bu tip insanların olduğunu da biliyoruz.

 

BAŞKAN – Sayın Altay, bir de önerge üstünde birkaç cümle söyleyin lütfen.

 

ENGİN ALTAY (Devamla) – Şimdi, İsmet Paşa’yla ilgili sataşma Neyzen Tevfik’in ünlü şiirini aklıma getirdi benim. Burada söylemeyeceğim o şiiri ama Türkiye’de o şiiri bilmeyen yok.

 

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – İsmet Paşa’yı CHP Genel Başkanlığından kim düşürdü?

 

ENGİN ALTAY (Devamla) - Başbakanın bu gafı, bu saldırısı, Neyzen Tevfik’in şiirini aklıma getirdi. Okumak istemiyorum.

 

Sayın milletvekilleri, şimdi ben size Mevlânâ’dan bir şey okuyayım. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

 

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

 

BAŞKAN – Sayın Altay, süreniz doldu efendim, ek süre veriyorum ama önerge üzerinde hiç konuşmadınız.

 

ENGİN ALTAY (Devamla) – Konuşacağım şimdi.

 

BAŞKAN – Buyurun.

 

ENGİN ALTAY (Devamla) – Sayın Başkan, diyalektiği bilirsiniz, her şey birbiriyle ilintilidir.

 

BAŞKAN – Ben de uyarıyorum efendim “konuşun” diye, çıkan arkadaşlarımızı; ne yapayım?

 

ENGİN ALTAY (Devamla) – Mevlânâ’dan bir dörtlük de ben okuyorum… Okuyayım mı? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

 

“Kör cehalet çirkefleştirir insanları,

Suskunluğum asaletimdendir,

Her lafa verecek bir cevabım var,

Lakin bir lafa bakarım laf mı diye,

Bir de söyleyene bakarım adam mı diye.”

 

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Çok doğru!

 

ENGİN ALTAY (Devamla) - Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

 

5. Önerge

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

 

2/656 Esas Numaralı 7/11/1982 tarihli ve 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin çerçeve 21 inci maddesi ile değiştirilen Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 156 ncı maddesinin son fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Tekin Bingöl (Ankara)

 

Akif Ekici (Gaziantep)

 

Rahmi Güner (Ordu)

 

“Askerî Yargıtayın kuruluşu, işleyişi, yargılama usulleri, mensuplarının disiplin ve özlük işleri, mahkemelerin bağımsızlığı ve tarafsızlığı ile hâkimlik teminatı esaslarına göre kanunla düzenlenir.”

 

Gerekçe (5. Önerge)

 

AKİF EKİCİ (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yasa teklifinin 21’inci maddesinin üzerinde verilen önerge üzerine söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

 

Değerli arkadaşlar, yaklaşık on sekiz günden beri, sabahlara kadar olmak üzere, Anayasa değişikliği adı altında hepimiz çalışmaktayız, ciddi mesailer sarf etmekteyiz, ülkenin bu kadar sorunu varken. Ama maalesef üzülerek görüyorum ki, değiştirilmek istenen Türkiye Cumhuriyeti Anayasası değil, adını koymak gerekirse RTE Anayasası şekline dönüşmüş bir anayasa üzerinde konuşuyoruz değerli arkadaşlar.

 

SIRRI SAKIK (Muş) – Açılımını yap.

 

AKİF EKİCİ (Devamla) – Ülkemizde bu kadar ciddi sorunlar varken, yoksulluk, yolsuzluk had safhaya ulaşmışken biz nelerle uğraşıyoruz! Fakat şunu söylemem gerekiyor değerli arkadaşlar: Hangi tür tedbir almayla ilgili gayret sarf ederseniz ediniz, yeri göğe yaklaştırsanız, Recep Tayyip Erdoğan, Recep Erdoğan ve aynı yolda yürüyenlerin –hepinizi söylemiyorum- Yüce Divan huzuruna çıkmaktan kurtulma şansınız yok, bunu bilmeniz gerekiyor değerli arkadaşlar.

 

AHMET YENİ (Samsun) – Milletin yüzde 50’siyle beraber yürüyoruz.

 

AKİF EKİCİ (Devamla) – Bunu bilmeniz gerekiyor değerli arkadaşlar.

 

SERACETTİN KARAYAĞIZ (Muş) – Buna sen mi karar vereceksin?

 

AKİF EKİCİ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, sayın milletvekilleri; ülkemizin gündeminde çok önemli sorunlar var gerçekten. Bugün sayıları 6 milyonu aşmış issizlik, son bir yılda meydana gelen 287 bin iflas, kredi kartı borcunu ödeyemeyen 1 milyon 82 bin kişi, her 10 çiftçiden 3’ünün neden icra takibine düştüğünü; her 10 çiftçiden 1’inin neden hapse girdiğini; kapanan sanayi tesislerini; dershane parasını ödeyemediği için hapse giren anneyi; bu nedenle gururuna yediremeyip intihar eden genci; 2003-2008 yılları arasında geçim zorluğu, ticari başarısızlık ve bunların getirdiği aile geçimsizliği nedeniyle intihar eden 4.611 vatandaşımızı; doğal gaz alamadığı için sobadan zehirlenip hayatını kaybeden vatandaşımızı; ayda evine bir kilo et götüremeyen emeklimizi; cinsel istismar edilen küçücük yavrularımızı; on iki-on üç yaşında evlendirilmeye mahkûm edilen yavrularımızı, bunları görmemiz gerekiyor değerli arkadaşlarım.

 

Değerli arkadaşlar, bunlar içinde bulunduğumuz yoksullukla ilgili söylemlerim, bir de işin yolsuzluk boyutuna bakmamız gerekiyor. 2002 yılında AKP, iktidara gelirken, gerçekten bunalmış olan ülkemizde “Yolsuzluk ve yoksulluğun üzerine gideceğim.” vaadiyle gelmişti. Israrla üzerinde durarak yolsuzluk ve yoksulluğun ortadan kaldırılacağı söylenmişti. Evet, o zaman bir tabir vardı, “hortumculuk” tabiri; hortumu kestiniz ama kanal açtınız. Nereye açtınız kanalı? Yandaşlarınıza açtınız.

 

Değerli arkadaşlar, bugün gündemimizde olması gereken önemli konular var. Ülkemizi idare eden Recep Erdoğan, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığına aday olduğunda mal varlığıyla ilgili bir açıklama yapmıştı. Bir daire, bir kooperatif hissesi, bir arsa, yüzde 10’luk bir şirket hissesi olan Tayyip Erdoğan, bu sekiz yıl içerisinde 2 milyar doların üzerinde bir servete erişerek…

 

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – 2 milyar dolar mı? Yalan söyleme, yalan! Uydurma!

 

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Yalan söylüyorsun!

 

AKİF EKİCİ (Devamla) - …dünyada 10 zengin lider arasına girmiştir değerli arkadaşlarım. Bunları değerlendirmemiz gerekiyor, bunları göz önünde bulundurmamız gerekiyor. Halk bizden bunları bekliyor.

 

AHMET YENİ (Samsun) – Yalan konuşuyorsun, yalan!

 

AKİF EKİCİ (Devamla) - Bakanın oğlunun bursları… Bursla okurken 2 milyon dolara gemicik alan Sayın Başbakan değil miydi değerli arkadaşlar? Recep Erdoğan değil miydi değerli arkadaşlar? Mısır ithalatındaki gümrük vergisinin yüzde 20’ye indirilmesini, dönemin Maliye Bakanının oğlu 4 bin ton mısır ithal ettikten sonra yüzde 45’e çıkaran yine sizler değil misiniz değerli arkadaşlar? Bu kadar zahmetsiz, bu kadar yorulmadan para kazanan bir mantık ve düşünce sağlıklı bir yere gitmiyor demektir değerli arkadaşlar. Bu gençlerin hepsi ticaret dehası mıdır? Cumhurbaşkanının oğlu, geçmiş dönemdeki Maliye Bakanının oğlu, bunlar hep birer ticaret dehası mıdır değerli arkadaşlarım?

 

Bir resim göstereceğim size. Burası Amasra. Dün Sayın Pepe çıktı,  burada, sanki sütten çıkmış ak kaşık gibi, kendinde hiçbir problem yokmuş gibi anlattı. Bizler de çok net bilgi sahibi olmadığımız için inanmak durumunda kaldık ama inanmak da mümkün değil bu yapıya. Burası Amasra’da bir ormanın içerisi.

 

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

 

AKİF EKİCİ (Devamla) – Burada maden çıkarılıyor değerli arkadaşlarım. Burada maden çıkarılıyor, mermer çıkarılıyor. Bunu yapan Pepe ve Pepe’nin adamları. Bunların çıkıp…

 

BAŞKAN – Sayın Ekici, süreniz doldu efendim. Size ek süre veriyorum. Bir dakika içinde konuşmanızı tamamlayın lütfen.

 

AKİF EKİCİ (Devamla) - Bu kadar ekonomik kriz, bu kadar problem yaşanırken değerli arkadaşlarım, biz ne yapıyoruz? Recep Erdoğan, bu diktatör zihniyeti içerisinde ulusumuzun, Türkiye Cumhuriyeti devletinin kurucularından olan örnek insan -otuz yıla yakın bir zaman olmuş hayatını kaybedeli- değerli insan İsmet İnönü’yle ilgili bir başbakana, bir milletvekiline, hatta bir Türkiye Cumhuriyeti devleti vatandaşına yakışmayacak bir şekilde töhmette bulunmakta ve aslı astarı olmayan bir kelime kullanmaktadır. Ama şunu söylemem gerekiyor değerli arkadaşlar: Söyleyene bakmak gerekiyor. Söylediği laftan ziyade söyleyenin kişiliğine ve şahsiyetine bakmak gerekiyor değerli arkadaşlarım.

 

Bu duygu ve düşüncelerle hepinize saygılar sunmadan önce bu konuyla ilgili tekrar düşünmenizi, aklıselim olan arkadaşların özellikle memleketlerine döndüklerinde hemşehrilerine, seçmenlerine nasıl cevap vereceklerini iyi değerlendirmelerini ve ileriki dönemde…

 

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

 

AKİF EKİCİ (Devamla) – Toparlayacağım Sayın Başkanım.

 

BAŞKAN – Selamlama için…

 

AKİF EKİCİ (Devamla) - …torunlarına nasıl hesap vereceklerini… Bu Meclis kayıtlarını torunları incelediklerinde mezarlarında kemikleri sızlamayacak mı?

 

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Aynı şey sizin için de…

 

AKİF EKİCİ (Devamla) - Bunu bilmeleri gerekir diye düşünüyorum. Herhâlde bunu göz önünde bulundurursunuz, bu utanç göstergesi tavrınızdan vazgeçer, aklıselime gelirsiniz.

 

Hepinize saygılar sunar, teşekkür ederim değerli arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar)

 

Oylamanın Sonucu(1, 2, 3, 4 ve 5. Önergeler): AYNI OLDUĞUNDAN BİRLİKTE OYLANMIŞ VE KABUL EDİLMEMİŞTİR.

 

6. Önerge

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

 

Görüşülmekte olan 497’e 1.ek sıra sayılı Anayasanın Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 21 nci maddesinin son fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Fatma Kurtulan (Van)

 

Şerafettin Halis (Tunceli)

 

Sevahir Bayındır (Şırnak)

 

Akın Birdal (Diyarbakır)

 

Askeri yargıç ve savcıların Yargıtay’da görev alanları kanunla düzenlenir.

 

Gerekçe (6. Önerge)

 

FATMA KURTULAN (Van) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Barış ve Demokrasi Partisi adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

 

AKP’nin mevcut demokrasi anlayışı hukukun üstünlüğünü ve yargı tarafsızlığını sağlamayı iddia ettiği düzenlemeler için de geçerlidir. Şunu açıkça görmekteyiz ki, AKP, gücü kendi elinde toplama gayreti içindedir. İktidarların bu tutumunun ne kadar tehlikeli olduğuna Milton Friedman şu sözüyle dikkat çeker: “Tarih bize özgürlük için en büyük tehlikenin, gücün tek bir elde toplanması olduğunu göstermiştir. Gücün politik ellerde toplanması, özgürlüğümüz için çok tehlikelidir.” der.

 

Anlaşıldığı gibi Hükûmet, askerî yargının alanını daraltırken Askerî Yargıtay ile ilgili yeni düzenlemeler yapıyor. Hukuk sistemindeki çift başlılığı sürdürmek anlamına gelen bu düzenlemeyle hukuk sistemimize bir demokratik rota kazandırmak mümkün değildir. Çift başlı hukuk sistemi devam ettikçe askerî bürokrasinin hesap vermekten muaf tutulacağı ortadadır. Askerlerin adli mahkemelerde yargılanmasında sakıncalar görülmüş ki Askerî Yargıtay askerî bürokrasinin hesap vermesine engel olacak bir konuma tutulmuştur. Askerî mahkemelerin, yapısı itibarıyla bağımsız olmadıkları ve tarafsız karar veremeyecekleri bir gerçektir. Zira, askerî yargı, doğal hâkim ilkesine aykırı bir durum teşkil etmektedir.

 

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bilindiği gibi ülkemizde yargının önemli sorunlarından biri yargı birliğinin olmaması ve sivil – askerî bir yargı ayrımıdır. Askerî mahkemeler, Askerî Ceza Kanunu’na göre ceza yargılaması yapıyor. Demokratik hukuk devletleri ve AİHM, asker kişilerin görevlerinden kaynaklanan ve görevleri sırasında işledikleri suçlarına bakan disiplin mahkemeleri dışında yargı ayrımını kabul etmiyor.

 

Dünyanın birçok ülkesinde askerî yargı ya sivilleştirilmekte ya da bütün olarak kaldırılmaktadır. Antidemokratik olan bu yargı sistemi militarist anlayışın bir yansımasıdır. Adil bir yargılama hakkının temel bir ihtiyacı olan tabii hâkim ilkesi ve yargı birliğinin sağlanması bir hukuk devleti için vazgeçilmezdir. Bu nedenledir ki Askerî Yargıtay ve askerî mahkemeler hukuka aykırıdır.

 

Ülkemizde yıllardır yaşanan bir hukuksuzluk var, askerî mahkemeler, askerleri yargılama yerleri olarak değil, onları koruma görevi yapmıştır. Gerçekten tarafsız bir yol izlenecekse yargılanmalarda o zaman askerî mahkemelere ve Askerî Yargıtaya neden ihtiyaç duyulsun? Ordu, 1961’den sonra askerî yargıyı genel yargı içinden çekip çıkararak kendine sistem içi dokunulmazlık alanı inşa etmiştir. İç Hizmet Kanunu’ndaki 35’inci maddeyle görev alanını keyfîlik sınırlarına kadar genişletip askerî diktatörlük kurmuştur.

 

Evrensel hukukun gereği çok açıktır, askerî yargının teşkil ettiği çift başlılık, Türkiye'nin gerçek bir demokratik hukuk devleti olmasına engel teşkil ediyor. Ülkemizde askerî mahkemeler sadece askerleri değil, duruma göre sivilleri de yargılamıştır. AKP İktidarı ise sekiz yıllık iktidarı sürecinde buna seyirci kalmıştır. Askerî Yargıtayı bile kaldırma cesareti olmayan Hükûmetin, yargı bağımsızlığını ve tarafsızlığını sağlamak için samimi bir çaba içinde olmadığı açıktır.

 

Türkiye’de iktidarların geleneği olan yargı üzerinde iktidar olma çabası AKP’de daha açık gözlenmektedir. Demokratik yargının esasını oluşturan bağımsızlık ve tarafsızlık, AKP anlayışının özünü oluşturan iktidara bağımlı, iktidara bağlı olmakla sağlanamaz. AKP’nin “yargı reformu” adı altında içinde olduğu bu çabasıyla ülkemizde kuruluşundan bu yana tarafsız ve bağımsız olmayı bir türlü gerçekleştiremeyen yargının tüm çevrelere eşit mesafede olma gerekliliğini yerine getirmeyeceği açıktır.

 

Yargı, ancak, mevcut Anayasa ve Anayasa’dan gücünü alan yazılı kuralların bir bütün hâlinde değiştirilmesiyle çağdaş ve demokratik normlara kavuşturulacaktır diyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

 

BAŞKAN – Sayın Kurtulan, teşekkür ederim.

 

Oylamanın Sonucu (6. Önerge): KABUL EDİLMEMİŞTİR.

 

7. Önerge

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

 

Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 21. Maddesi’nin teklif metninden çıkarılmasını arz ederim.

                       

Kürşat Atılgan (Adana)

 

Beytullah Asil (Eskişehir)

 

Reşat Doğru (Tokat)

 

Gerekçe (7. Önerge)

 

KÜRŞAT ATILGAN (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

 

Değerli milletvekilleri, 156’ncı maddeyle ilgili değişiklik önergesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Bu madde Askerî Yargıtayla ilgilidir. Değerli arkadaşlarım, Askerî Yargıtay askerî yargımızın önemli bir anayasal kurumudur ve cumhuriyet tarihimizden eskidir. Doksan altı yıllık bir kurumdur ve 1914 yılında kurulmuştur. “Gerçekten askerî yargıya neden ihtiyaç vardır; var mıdır, yok mudur?” diye bir soru sormak lazım çünkü yapılan askerî yargıyla ilgili değişikliklerin mantığını anlamak çok kolay değil.

 

Değerli arkadaşlarım, bizim askerî yargımızın Batılı anlamda modernize edilmesi II. Mahmud’un yeni orduyu kurmasından sonraki yıllara rastlar. Hukukumuzun Batılı anlamda modernize edildiği 19’uncu yüzyılın ikinci yarısından başlayan, Danıştayın ve Sayıştayın 1868’de hukuk sistemimize girmesiyle birlikte, askerî yargı üzerinde birtakım değişiklikler yapılmış ve askerî yargımız da Batılı anlamda modernize edilmeye başlanmıştır ve bu modernizasyondaki mülahazalar ve kanunlar çoğunlukla Fransa’dan alınmıştır.

 

Değerli milletvekili arkadaşlarım, dünyada ordular olduğu müddetçe onlara özgü yargılama usulleri de olmuştur ve olmaya devam edecektir.

 

Silahlı kuvvetlerin askerî yargıya ihtiyaç duyulan önemli iki prensibi vardır: Bunlardan biri disiplin, diğeri ise emirlere mutlak itaattir. Bu iki hususun sağlanması, bunun hilafında davrananların bir an önce cezalandırılması veya hukuki yönden tekrar disiplini ve itaati sağlamak için süratle bir hukuk sistemine ihtiyaç doğmuştur ve de bu da ancak askerî yargıyla mümkün olabilmiştir. O nedenle Türk Silahlı Kuvvetlerinde, çok ciddi bir -geleneksel olarak- askerî yargı sistemi oluşmuştur. Eğer yapılmak istenen şey silahlı kuvvetlerin siyasete müdahalesini önlemekse çok daha köklü şeyler yapmak gerekir.

 

Değerli milletvekilleri, Türk Silahlı Kuvvetlerinin, cumhuriyet öncesini söylemiyorum ama cumhuriyet dönemi, siyasete müdahalesi belli başlı beş tanedir: Birincisi 60 İhtilali, ikincisi 12 Mart Muhtırası, üçüncüsü 80 İhtilali, dördüncüsü 28 Şubat postmodern darbe, beşincisi ise 27 Nisan e-muhtırasıdır.

Şimdi, 60 İhtilali ve 12 Mart Muhtırası artık zihinlerde çok gerilerde kalmıştır ve milletimiz onu vicdanında yeteri kadar yargılamıştır ve tarihin vicdanına bırakılmıştır. Tarih, 60 İhtilali ve 12 Martla ilgili aşağı yukarı hükmünü vermiştir.

 

Diğeri ise 12 Eylül’dür. 12 Eylül’de, özellikle Milliyetçi Hareket Partisinin mensupları ve bir kısım solcu arkadaşlarımız çok büyük sıkıntılar çekmiştir, işkenceler görmüştür.

 

12 Eylül Anayasası’yla ilgili de günlerdir birtakım değişiklikler yapıyoruz ancak emin olun ki yapay değişiklikler yapıyoruz. Bu 12 Eylül’le ilgili de, yapanlarla ilgili, geçici 15’inci madde bildiğiniz gibi, gündemden kaldırılmak için bir madde var.

 

Diğer iki husus ise 28 Şubat’la ilgili ki bu çok enteresandır. Bu olay, özellikle AKP Grubunun büyük çoğunluğunun içinden geldiği siyasi yapıya karşı yapılmış olan bir postmodern darbe olmasına rağmen, buna karşı herhangi bir söyleminizin veya eyleminizin olmaması benim açımdan çok enteresandır. Yani burada 12 Eylül’le ilgili, diğer ihtilallerle ilgili o kadar çok şeyler söylendi ki, ancak 28 Şubat’la ilgili neden bir tek laf etmezsiniz; enteresandır. Yoksa “Sonuçları itibarıyla hayırlı olmuştur, gömleğimizi değiştirdik, AKP gömleği giydik, dolayısıyla iktidar olduk, o nedenle bu konuyu açmayayım.” mı diyorsunuz? Eğer böyle düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Yani demokrasi havarisi olmak veya gerçek anlamda demokrat olmak böyle düşünmeye engeldir değerli arkadaşlarım. Her durum ve şartta millet iradesini savunmak gerekir, millet iradesinin arkasında durmak gerekir.

 

Diğer bir konu ise 27 Nisan e-muhtırasıdır.

 

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

 

BAŞKAN – Sayın Atılgan, ek süre veriyorum, konuşmanızı tamamlayın lütfen.

 

KÜRŞAT ATILGAN (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

 

27 Nisan sonrası gelişen olaylar ise yine benim açımdan çok enteresandır. Düşünün ki “Ben sizin seçmek istediğiniz Cumhurbaşkanını istemiyorum.” diyecek bir Genelkurmay Başkanı ve 367 gerekçesiyle birlikte seçimlere gideceğiz, AKP’nin hak etmediği oylarla iktidar olacaksınız ve     e-muhtıranın muhatabı olan, istenmeyen cumhurbaşkanı, Cumhurbaşkanı olacak ve siz hiçbir şey olmamış gibi ilgili Genelkurmay Başkanıyla bir yıl daha çalışmaya devam edeceksiniz. “Olması gereken neydi?” derseniz, öncelikle e-muhtırayı veren şahıs hakkında istifaya davet etmeniz veya kendisi istifa etmesi gerekir, etmiyorsa ilgili şahsın kararnamesini hazırlayıp görevden almanız gerekirdi; demokratlık bunu gerektirirdi. Yoksa “Dolmabahçe’de biz bu adamı esir aldık, istediğimizi yaptırırız.” düşüncesiyle mi bu konuyu da gündeme getirmiyorsunuz? Demokrasi savunuculuğu, kendinize ve partinize zarar vereceğini bilseniz bile millet iradesi yönünde ve lehinde alacağınız kararlarla ispatlanır, sözlerle değil eylemlerle ispatlanır değerli arkadaşlarım.

 

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

 

BAŞKAN – Sayın Atılgan, ek süreniz de doldu. Selamlama imkânı sağlamak için mikrofonunuzu tekrar açıyorum, Genel Kurulu selamlayın.

 

Buyurun.

 

KÜRŞAT ATILGAN (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

 

Unutmayın ki devletimizin kurucusu ve milletimizin kurtarıcısı Mustafa Kemal Atatürk, insanları değerlendirirken söyledikleriyle değil kritik olaylar karşısındaki kararlarıyla ve tavırlarıyla değerlendirirdi.

 

Bu düşüncelerle, 27 Nisan’ı ve 28 Şubat’ı niye hiç dile getirmediğinizi tekrar hatırlatarak hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

 

Oylamanın Sonucu (7. Önerge): KABUL EDİLMEMİŞTİR.

 

3.4 Yirminci Maddeye İlişkin İkinci Tur Gizli Oylama Sonucu (Teklif Metni İlk Haliyle Kabul Edilmiştir)

 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin 21’inci  maddesinin gizli oylama sonucunu açıklıyorum:

 

“Oy Sayısı       : 407

Kabul               : 336

Ret                   : 71

Çekimser         :  -

Boş                  :  -

Geçersiz           :  -

 

Katip Üye Harun Tüfekçi (Konya)

 

Katip Üye Bayram Özçelik (Burdur)”


Copyright © 2009 Kanunum.com bir Karakullukçu Danışmanlık Limited Şirketi servisidir.
Gösterilen marka, Karakullukçu Danışmanlık Limited Şirketi’nin tescilli markasıdır. Tüm hakları saklıdır.
Bu internet sitesinin kullanıcıları Kanunum.com Kullanıcı Sözleşmesi ve Gizlilik Politikası’nı okumuş ve kabul etmiş sayılırlar.