YEDİNCİ MADDE ( GREV VE LOKAVT HAKKIYLA İLGİLİ ANAYASANIN 54. MADDESİNDE DEĞİŞİKLİK)

Grev sırasında iş yerlerinde yol açılan zararlarda sendikalar için sorumluk öngören ifadenin ve grevlere getirilen amaçsal sınırlamanın kaldırılması için Anayasanın 54. maddesinde değişiklik (Halkoyuna sunulan 5982 sayılı kanunun yedinci maddesi)

5982 Sayılı Kanunun Yedinci Maddesinin Halkoyuna Sunulan Metni

MADDE 7- Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 54 üncü maddesinin üçüncü ve yedinci fıkraları yürürlükten kaldırılmıştır.

___________________________________________________________________________

1 Yedinci Maddenin TBMM Anayasa Komisyonu Aşaması ( Komisyonda Teklif  Değişmemiştir.)

1.1 Yedinci Maddenin Komisyona Gelen Teklif Metni ve Komisyonun TBMM Genel Kurulu’na Sunduğu Metnin Karşılaştırması  ( Fark Yok)

Komisyonun değişiklik yapmadığı teklif metni:

MADDE 7- Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 54 üncü maddesinin üçüncü ve yedinci fıkraları yürürlükten kaldırılmıştır.

1.2 Yedinci Maddenin Madde gerekçesi

Madde 7- Maddeyle, tarafı olduğumuz uluslararası sözleşmeler ile çağdaş demokratik toplumlarda çalışma hayatını düzenleyen ve genel kabul gören evrensel ilkelerle bağdaşmayan, grev ve lokavt hakkına gereksiz sınırlamalar getiren, 54 üncü maddenin üçüncü ve yedinci fıkraları yürürlükten kaldırılmaktadır. Söz konusu hükümlerin kaldırılmasıyla, sendikal haklar ile grev ve lokavt hakkının kullanılabilmesi bakımından, ileri bir adım atılmış olmaktadır.

1.3 Yedinci Madde Hakkında Komisyonunda Yürüyen Tartışmanın Komisyon Raporundaki Özeti

“Teklifin çerçeve 7 nci maddesi ile Anayasanın grev hakkı ve lokavtı düzenleyen 54 üncü maddesinin üçüncü ve yedinci fıkraları yürürlükten kaldırılarak hakkın kapsamı genişletilmektedir. Madde Komisyonumuzca kabul edilmiştir.”

___________________________________________________________________________

2 Yedinci Madde Hakkında TBMM Genel Kurulunda Gruplar Adına Yapılan Konuşmalar

2.1 Yedinci Madde Hakkında MHP Grubu Adına Mehmet Ekici (Yozgat)

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AKP Anayasa Değişiklik Teklifi’nin 54’üncü maddeyi yeniden düzenleyen 7’nci maddesi üzerinde söz aldım, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, biz Milliyetçi Hareket Partisi mensuplarıyız. Kırk yıllık siyasi deneyimi olan bir hareketin mensubuyuz. Cumhuriyete, ilkelerine, kurucu iradeye saygılı ve bu iradenin, saydığım ilkelerin yaşaması için hayatını feda edecek kadar da bende olmuş bir hareketin mensuplarıyız. Demokrasi bizim için önemlidir ama demokrasi, bizim için, sokaklarda ıspanak fiyatına satılan bir meta değildir. Bizim inandığımız ve ülkemizin çağdaş bir şekilde ulaşmasını arzu ettiğimiz demokrasi, insan haklarına dayalı bir demokrasi anlayışıdır. Millî iradeye saygıyı esas alırız. Millî iradenin üstünlüğünü, üstünlüğü üzerine başka herhangi bir iradeyi herhangi bir grup ve klik anlayışının esiri etmeden millî iradenin üstünlüğü için de elimizden gelen her türlü çalışmayı yaparız.

Bugünlerde bu kürsüler de dâhil olmak üzere pek çok alanda “cunta karşıtlığı” adı altında, bir zamanlar ekin yaprakları gibi cuntacıların ayağının altına yatan insanların bugün demokrasi havarisi kesildiğini de ibretle izliyoruz. Millete, devlete, vatana bağlılığını çileyle ispatlamış, ateşle ispatlamış bir hareket olarak millete, Anayasa’ya bağlılığa inancımız tamdır bizim. Bu kürsülerde değişiklik teklifinin asıl amacını gizleyerek cuntacılığa, 12 Eylül ve sonuçlarına karşı demokrasi ve özgürlük mücahitliğine soyunan kişi ve anlayışların hiçbir iftira ve suçlaması MHP’yi kutlu yürüyüşünden döndüremeyecektir. (MHP sıralarından alkışlar)

Bu Anayasa değişikliğine biz farklı şeylerle karşı çıkıyoruz. Bir kere, usulü yanlış. Hazırlanış usulü, daha önce yapılan, yani Anayasa değişikliği yapma konusunda Avrupa Birliğine ders verecek kadar külliyatı oluşmuş olan Türk Parlamentosunun ve Türk siyasetinin deneyimlerinin aykırı bir usulle geliyor. “Uzlaşma… Uzlaşma…” denirken laf olsun diye söylenen bir şey değil. Hazırlayacağınız Anayasa ve  yapacağınız değişiklikler sadece dünü değil, sadece bugünü değil, bugünden sonra gelecek nesilleri de ilgilendiren metinlerdir. Bunlar öyle günübirlik de, tüzük değiştirir gibi değiştirilecek hususlar da değildir. Dolayısıyla bir usule, esasa dayalı olarak yapılması lazımdır ama karşımıza bir dayatma şeklinde bir Anayasa metni konuldu AKP ve iktidarı tarafından.

Yapılan işlem teamüllere de aykırıdır. Bir önceki konuşmamda ısrarla belirttim. “Referandum… Referandum… Giderse gider, millet de ne takdir ederse o da başüstünedir.” ama herkese hatırlatıyorum, Kıbrıs’ta geçen hafta bir seçim oldu, herkes bunu görsün.

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – O da başüstüne...

MEHMET EKİCİ (Devamla) – O da başüstüne ama temel hak ve hürriyetlerin referandum konusu yapıldığı bir başka parlamento yoktur, olamaz.

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Kabul edin o zaman.

MEHMET EKİCİ (Devamla) – Sayın İyimaya, bunu en iyi bilenlerdensiniz. Yani dayatmayı mı kabul edelim, onu mu diyorsunuz? Dayatmayı kabul etmeyiz. Dolayısıyla yaptığınız işler…

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Temel hak…

MEHMET EKİCİ (Devamla) - Temel hak ve hürriyetler kabul edilmiştir zaten. Yani bunu bir daha mı tartışmaya açıyorsunuz? Kadın-erkek eşitliğini pozitif ayrımcılık başlığı altında tekrar tartışmaya açmayı bir anayasacı olarak içinize sindirebiliyorsanız, bizim için mesele yoktur.

Dolayısıyla, hukuka ve cari Anayasa’ya da aykırı bu teklif bir dayatmadır, tümüyle bir dayatmadır. Dolayısıyla usulüne uygun olmadığı için karşı duruşumuzun ne olduğunu Türk milleti anlamalıdır.

Bir başka husus, anayasalar kutsal metinler de değildir, elbette değiştirilebilir. Toplumun ihtiyaçları, toplumun beklentileri Anayasa değişiklikleri için de temel göstergeler olabilir ama şimdi size

soruyorum: Bu Anayasa değişikliği işsizliğe çare bulacak tedbirleri öngören bir Anayasa değişikliği midir? Tekliflerinizin içinde işsizlikle ilgili bir tane madde yok. Daha önce uzlaşılan, 411 imzayla temsil edilen ve Sayın Başbakanın bizzat 411 imzayı Anayasa Mahkemesi tanımadı diye bahsettiği değişikliği bile buraya koyma ihtiyacı hissetmemişsiniz.

Yine, bir başka husus daha var ki, bu çok önemli. Bakın, Sayın Başkan 17 Nisan 2010 tarihinde Kanal 24’te bir konuşma yaptı. Aynen söylediğini söylüyorum: “Anayasa değişikliği önerimiz açılım projemizin, Millî Birlik ve Kardeşlik Proje’mizin önemli bir parçasıdır. Açılım kapsamında atacağımız adımların önünü açıyor, altyapısını hazırlıyor.”

Şimdi, yüce Meclisin huzurunda Türk milletine soruyorum: Bu Anayasa değişikliğiyle Habur görüntülerinin önünü mü açıyorsunuz arkadaşlar? (MHP sıralarından alkışlar)

MEHMET ERDEM (Aydın) – Ne alakası var?

MEHMET EKİCİ (Devamla) – Alakası var. İşte okudum metni. Sayın Başbakanın sözü bu. Benim sözüm değil.

MEHMET ERDEM (Aydın) – Yanlış şeylerin reklamını yapıyorsunuz.

MEHMET EKİCİ (Devamla) – Oluşturmaya çalıştığınız altyapı ülkemiz ve milletimizi derinden yaralayan bu açılım parçasının bir süreciyse, o zaman siz Anayasa falan yapmıyorsunuz burada, başka şey yapıyorsunuz. (MHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, eğer böyleyse bu, bunu bu kürsülerden açıkça milletimize söylemek durumundasınız. Yani bu açılımın altyapısı için hazırlanmış bir Anayasa değişiklik teklifi ise, Sayın Başbakanın söylediğini, bu sözcüler, burada, özgürlük savaşçısı cuntacılığa karşı yiğitçe direnen mücahit rolünü bırakıp bu gerçeği söylemelidirler.

Değerli arkadaşlarım, biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu ajandanın faili olmayacağız, aleti olmayacağız, ortağı olmayacağız. Bunu bizden talep etmeye de kimsenin hakkı yoktur. Çünkü Milliyetçi Hareket Partisi kendi gündemini kendi belirleyen bir siyasi partidir. Milliyetçi Hareket Partisi gündemini belirlerken, başkentin Ankara olduğu gerçeğinden hareket eden bir gerçeklikle kendi gündemini belirler. Dolayısıyla yüce Türk Milleti iyi bilmelidir ki, Milliyetçi Hareket Partisi, halkının ve Türk milletinin haklarına halel getirecek hiçbir eyleme müsaade etmeyecektir.

Dolayısıyla tavsiyemiz, bu teklifi geri çekmenizdir. Size diyalog önerdik, size partiler arası uzlaştırma kurulu önerdik. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının riyasetinde bir uzlaştırma kurulunun karar altına aldığı her hususu, seçim sonrasında gerçekleştirmeye vaat ettik ve bu sözümüzde sonuna kadar devam edeceğimizi belirtiyor, yüce Meclisi en derin saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Ekici, teşekkür ediyorum.

2.2 Yedinci Madde Hakkında CHP Grubu Adına Cevdet Selvi (Kocaeli)

Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Elimden gelse sekiz dakikada bitireceğim.

Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; değişiklik teklifinde 7’nci madde olan, Anayasa’nın 54’üncü maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi adına görüş ve düşüncelerimi belirtmek üzere geldim.

Saygıdeğer milletvekilleri, elbet bu Anayasa, yasalar, uluslararası sözleşmeler sadece meclislerde tartışılıp ondan sonra da raflarda kalması için yapılmaz. Bunların halkın günlük yaşamına yansıması gerekmektedir, yaşam standardını yükseltmesi gerekmektedir, aksi hâlde laftan ibaret kalır. O nedenle, bu Anayasa değişikliğinde, özellikle çalışma hayatını ilgilendiren konularda, öyle, zannedildiği gibi, sık sık söylendiği gibi, ne demokratikleşmede bir gelişme ne özgürlüklerin kullanılabileceği bir katkı söz konusu değildir. İşin ilginç yanı, bütün bunlar söylenmesine rağmen, tam tersine, var olan birtakım hakları da ortadan kaldırmaktadır. Örneğin, 54’üncü maddede, sözde, üçüncü paragrafında belirli konunun kalkması dururken, aşağıda, yedinci paragrafında, var olan ve kullanılma imkânını sağlayan haklar da kalkmıştır. Bunu hemen şöyle söylemek isterim: “Toplu iş sözleşmesi yapılması sırasında, uyuşmazlık çıkması halinde işçiler grev hakkına sahiptir.” Bu, menfaat grevini tarif eder. Anayasa’da bu böyle olduğu sürece hak grevini uygulamak, kullanmak mümkün değildir. 2822 sayılı Grev ve Lokavt Yasası söz konusu olduğunda “Anayasa engel, hak grevi söz konusu olamaz.” derler, denebilir. İşte bu son derece tehlikelidir. Biz, hak grevinin, iş yerlerinde istikrarın bozulmaması, üretimin aksamaması için ve o yapılan toplu iş sözleşmesinin uygulanır hâle gelmesi için kaçınılmaz olduğunu söylüyoruz, fakat, bir taraftan “Haklar veriliyor.” derken huzuru da ilgilendiren, üretimi de ilgilendiren böylesine önemli madde buraya dercedilmemiştir.

İkincisi, “Genel grev ve lokavt yasak, yapılamaz.” diyor.

Değerli arkadaşlarım, dünyanın hiçbir yerinde genel grevler yasalarda, anayasalarda yer almaz, alsa da almasa da anlam ifade etmez. Bu grevler kendi kuralını kendisi koyar ve o nedenle de o sonucunu herkes orada görür. Yani, burada kaldırmak, koymak geleceğe dönük hazırlayacağımız o Grev ve Lokavt Yasası’nda büyük rahatsızlıklar yaratacaktır. Bu yasada grev ve lokavtın yasaklanması veya ertelenmesi denmektedir. Bunun ikisi de yasaklanmadır, müzakereyi ortadan kaldırmaktır. Bir grev ertelense bile tarafsız aracı tarafından ne söyleniyorsa yapılır. Bir grevin genel iş kolu bazında yasaklanmasının ötesinde her grev her an yasaklanabilir denmektedir. Yani, sağlıklı bir gelişmenin, demokratik yönden gelişmenin olmadığını, özgürlüklerle ilgisi olmadığını ve tam tersine, var olan hakların da geriye gittiğini söylemek mümkündür. Ancak, bu konularda çok çalışmalarımız oldu.

Çalışma hayatı bir bütündür, tek, parça parça ele alındığı zaman o çalışma hayatında, çalışma yaşamında yani endüstriyel ilişkilerde sağlıklı bir gelişmeyi yakalamanız mümkün değildir. Hatırlayacaksınız, 2003 yılında 1475 sayılı Yasa’nın 4857 sayılı Yasa’yla değişikliği noktasında -iktidara yeni geldiğiniz günlerdi- Cumhuriyet Halk Partisinin komisyon üyeleriyle oturup geldik, alelacele bu İş Yasası’nı değiştirmeye komisyonda çalıştık. Orada bizim önerimiz şuydu: “Çalışma hayatı, endüstriyel ilişkiler bir bütündür. Çalışma Yasası, 1475 sayılı Yasa değişirken 2821 ve 2822 sayılı Yasa’yla beraber, hatta uygunsa, çok zorlanmazsanız 506 sayılı Yasa’yla beraber çıkaralım, Türkiye’de çalışma hayatının istikrarını, daha sağlıklı çalışma ortamını gerçekleştirelim.” dedik. Hayır, sadece 1475’i… Sabahlara kadar burada, yapılacak yanlışların önlenmesi için gayret gösterdik. Ama ne yazık ki -bunu söylerken bile rahatsız oluyorum bu çatı altında- çıkarılan 4857 sayılı Çalışma Yasası, herkesin de kabul ettiği, yaşayarak gördüğü gibi maalesef çağımıza uygun değildir, Türkiye’de yaşanan olaylara uygun değildir, “kölelik yasası” denilse yeridir. Bunu anlatamadık.

Arkasından hemen 2008 yılında ILO’ya, Cenevre’ye gidecektik. Alelacele, o günün değerli bakanı ve arkadaşlarımız “Bu 2821 ve 2822 sayılı Yasa’yı konuşalım bir an önce, Cenevre’ye giderken orada da bunu söyleriz.” dendi. Grup başkan vekillerimiz bizi çağırdı, Komisyona gitmeden önce oturduk, dedik ki -2821 ve 22’yle ilgili konfederasyonlarla konuştuk- “Elimizden geleni yapalım. Bir hayli de bir uzlaşma gibi bir şey var. Dört beş madde kalmıştı. Bu da çözülürse iyi olur.” Türkiye'nin Çalışma Bakanlığı, devleti adına, hükûmeti adına bakan ve temsilcileri gidiyordu. “Orada diğer ülkeler karşısında mahcup olmayalım. Artık, 2008 yılında son noktaya gelmiş, çıkar.” Ama ne yazık ki, oraya gidildi 2008’de, “Biz bunu hallettik, yapıyoruz.” denildi; 2009 yılında Aplikasyon Komitesi tarafından da kara listeye alındı Angola’yla, dokuzuncu sınıf ülkelerle beraber Türkiye. İşçi sınıfının, emeğin, demokrasinin, özgürlüğün böylesine geliştiği iddia edilen ülkede rahatsız edici, ülkemiz adına utandırıcı gelişmeleri gördük.

Ayrı bir önem… Sözümün başında “Yasalar uygulanmıyor, insanların hayatında olumlu bir gelişme sağlamıyorsa anlam ifade etmez.” dedim ve Türk Ceza Yasası’nda Anayasa’nın 51’inci maddesine göre çalışanlar sendikalı olur, istediği sendikayı kurma ve üye olma hakkına sahiptir, kimse engel olamaz, mâni olamaz, engel olanlarsa cezalandırılır. Türk Ceza Yasası’nda da bir işçi, çalışan, memur sendikalı olmak istediği zaman, uluslararası haklardan doğan bu hakkını özgürce kullanması gerekir. Ama Türkiye’de buna imkân verilmez ve Türk Ceza Yasası’nda “Hapis cezasıyla cezalandırılır.” demesine rağmen Türkiye’de 100 binin üzerinde, sadece sözleşmeli olmak istediği için insanlar sokaklara sürülmüş, ailece aç bırakılmıştır. Bir tek işveren, bir tek Çalışma Bakanlığının denetlediği, bir tek uygulanmış mıdır? Bu yasalar buralarda övünmek için değil, halkın yaşamını olumlu etkilemek için.

Sonunda ne olmuştur? Ne yazık ki -Sayın Başbakanın da son günlerde söylediği gibi- Türkiye emeği, insanı, insanın değerlerini acımasızca sömüren bir ülke hâline gelmiştir. Sömürünün de sonu yoktur. Acımasızca, ağır sömürü… Emek sömürülerek zenginleşmenin marifet olduğu Sayın Başbakanımız tarafından kamuoyuna açıklanmıştır ama orada bir incelik var, adres yanlıştır, adres küçüktür. O sömürüye zemin hazırlayan AKP’dir. O sömürünün acımasız olmasını sağlayan işte bu ve benzeri yasal düzenlemelerdir. Bu da Sayın Başbakan ve AKP’nin marifetidir.

Çıkıp dışarıya kafaları karıştırmak için söylenen öneriler gerçekleştirilmez ve insanlar işsizlikten, yoksulluktan kırılırken o, yokmuş gibi farz edilip ve özellikle…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Selvi, size de ilave süre veriyorum iki dakika. Lütfen konuşmanızı tamamlayınız.

M. CEVDET SELVİ (Devamla) – Teşekkür ederim.

Bunlar övünülürken Sayın Başbakan mecbur kalmıştır. Yoksa öyle tek sektör değil, o şimdiye kadar gerek işsizlikle gerekse sendikal hak ve özgürlüklerle söylediklerimiz eğer dikkate alınsaydı ülke yararına olurdu. Ne acı bir olaydır ki çelişkiler içerisinde uyguladıkları ekonomik politikayla uyuşmayacak, mantığın kabul etmeyeceği, işverenlere gidip de “Birer adam alın, rica ediyorum…” Olabilir mi böyle bir şey? Hani liberaller, hani uyguladığı politikanın inceliğini, derinliğini görmesi gerekenler? Ne hakkınız var sermayeye… Ağır istihdam vergisini indirmediniz, ağır…

Dünyanın en yüksek sosyal sigortalar primini, sosyal güvenlik primini aldınız, harcadınız ve ondan sonra da en yetersiz hizmeti verdiniz. Şimdi de halkın gözüne baka baka, sekiz yıl sonra “Türkiye’de acımasız bir sömürü var.” diyorsunuz ve orada da kafa karıştırmak için belirli bir sektöre yöneliyorsunuz. Eğer Türkiye’deki…

Helal olsun Başbakana, bugüne kadar en doğru söylediği bu; Türkiye genel olarak sömürülürken emeğin, insanların değerlerinin de sömürüldüğünü söylemek zorunda kaldı, sağ olsun. Bunları söylemek değil, çözmek…

Sekiz yıl sonra bu acı olayı müjde etmek ve kafa karıştırmanın ülkemizin yararına olduğu kanaatinde değilim. Halkı daha fazla oyalamak, aklıyla, zekâsıyla alay etmek, hakaret etmek galiba son derece rahatsız edici, var olan genel huzursuzluğu…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Efendim, süreniz bitti, Genel Kurulu selamlayın efendim.

M. CEVDET SELVİ (Devamla) – Hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Çok teşekkür ederim Sayın Selvi.

2.3 Yedinci Madde Hakkında BDP Grubu Adına Mehmet Nezir Karabaş (Bitlis)

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; kanun teklifinin 7’nci maddesi üzerine grubum adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabii, üç gündür bu kanun teklifini görüşüyoruz. Dünden bu yana da daha çok çalışanların haklarıyla ilgili, sendikalaşmayla ilgili, sendikal özgürlüklerle ilgili, grev ve toplu sözleşmeyle ilgili maddeler üzerinde görüşmeler yapılıyor.

Şimdi, bir taraftan bu kanun teklifinde getirilen değişikliklerle ilgili, düzenlemelerle ilgili değerlendirme yapacağız ama biraz da özellikle 2002’den bu yana, 1980 darbesiyle ve o darbeden 2002’ye kadar gittikçe, hem yasal anlamda hem fiilî, pratik anlamda engellenen, baskı altına alınan ve hak kaybına uğrayan işçi, kamu emekçisi, diğer alanlarda Türkiye’de her anlamda emek sarf eden, emeğiyle çalışan kesimlerin hem örgütlenme hem de ekonomik haklarıyla ilgili bazı değerlendirmeler yapmak gerekiyor.

Şimdi, iktidar, Hükûmet işte, yasalarda şimdiye kadar devrim sayılabilecek değişiklikler yaptıklarını, şimdi de bu yasal değişiklikleri yaparak işçinin, emekçinin, kamu emekçisinin, tüm kesimlerin örgütlenme ve hak arama yollarını açtıklarını söylüyorlar. Şimdi, düşünün, bir ülkede bu ülkenin başta Başbakanı olmak üzere yetkili bakanları, devlet yetkilileri, işçinin haklarıyla ilgili yaptığı her eylemde işte, ülkede birçok aç olduğunu, birçok işsiz olduğunu, bu kadar yüksek maaşla, aldığınız bu maaşların yoksulun ve tüyü bitmemiş yetimin hakkı olduğunu, bu ülkede daha düşük ücretlerle çalışmaya hazır ve hiçbir hak talep etmeden, örneğin 4/C’de olduğu gibi, birçok kişi var diyor.

Peki, böyle bir zihniyet, şu anda yüzyıllardır işçilerin ağır bedeller ödeyerek ve mücadele yaparak elde ettikleri, evrensel hukuk tarafından kabul edilen ve birçok ülkede de işçinin, kamu emekçisinin, çalışanların haklarının verilmesi ve onların hakları için mücadele edilmesi yolunu açan bir dönemde, Türkiye'nin bu söylemlerini, Türkiye Başbakanının ve yetkililerinin, bakanların bu söylemini nereye koyacağız? Bu söylem, bu zihniyet, işçinin, emekçinin hak talebini nasıl karşılayacak?

Siz, bir taraftan -her ülkede özelleştirme oldu, ama- Türkiye'de yaşamın her alanına, sağlıktan eğitime ve diğer üretim alanlarına kadar fırsat bulduğunuz anda özelleştirmeyi yapacaksınız, fakat bu özelleştirmeler yapılırken, orada çalışan, yıllardır emek vermiş, yasalar anlamında belli bir çalışma statüsü ve hakkı olan kesimleri sokağa atacaksınız; bu kişiler direndiği zaman da devletin şiddeti, devletin polisi, polisin copuyla üzerine gideceksiniz ve diğer taraftan, halkın işsiz olan, aç olan kesimine bunları yuhalatacaksınız, küfür ettireceksiniz. Bunlar yaşanmadı mı? Basına yansıdı, pratiğe yansıdı, gündelik söylemlere yansıdı.

Hükûmet yetkilileri, başta Başbakan olmak üzere, Tekel işçilerinin, daha önceki özelleştirme sonucu işsiz kalan SEKA işçisinin, diğer işçilerin her eyleminde, onları işsiz olan, aç olan, ekmek bulamayan kesimlerle karşı karşıya getirdi. İşte, tüyü bitmemiş yetimin hakkı, insanlar 500 liraya çalışmaya hazırken, milyonlar varken, 3 bin liraya, 4 bin liraya mal olduğu söylendi.

Şimdi, bu zihniyet, bugün çıkmış, işte “Bizler işçinin örgütlenmesinin, sendikalaşmasının, sendikal faaliyetin önünü açacağız.” diyor.

Şimdi, böyle diyen bir Hükûmetin diğer karnesine de bakmak lazım. Bu ülkede sendikalı çalışan sayısı kaçtır? Kamu emekçileri, evrensel bir hak olan ve… Avrupa’nın tüm ülkelerinde, dünyanın da birçok ülkesinde sendikal haklarının verildiği kamu emekçileri buraya, toplu görüşme, şimdi de yasada toplu sözleşme olan noktaya gelinceye kadar hangi evrelerden geçtiler, nasıl sokaklarda sürüklendiler? Yine, kamu emekçilerinin 200’e yakın -faili meçhul dâhil- sendikal faaliyetinden dolayı öldürülme, işkenceden öldürülme ve sokak ortasında öldürülme örnekleri var.

Bu ülkede, 2002’den bu yana Türkiye’de iktidar olan AKP sendikalı sayısını ne kadar artırdı? 2002’de sendikalı işçi ve kamu emekçisi sayısı kaçtı, bugün kaça yükseldi?

Yine, zaten kamu emekçisinin grev yapma hakkı yok. Hak mücadelesi için bu kadar antidemokratik yasalar, ücretlerin düşürülmesi; işçinin talep ettiği miktarın katbekat altında ücret veriliyorken, ücret artışı veriliyorken, yasal anlamda birçok engel varken Türkiye’de kaç iş yerinde greve gidildi, kaç tane işçi 2002 ile 2008 arasında greve gitti? Eminim ki, iktidar sahipleri, Hükûmet yetkilileri şunu söyleyeceklerdir: “Bizler zaten işçinin, emekçinin bu tür sorunlarını çözdük, işçiler de greve gitme ihtiyacı duymadılar ki gitsinler.” Bunu söyleyeceklerdir ama öyle olmadığını biliyoruz.

Şimdi “Grev hakkı ve lokavt” adıyla 54’üncü maddede “Grev ve lokavtın yasaklanabileceği ve ertelenebileceği haller” diyor, yasağa bağlamış. Grev ve lokavtın yasaklandığı hâllerde Yüksek Hakem Kurulu yetkilidir ve verdiği karar toplu sözleşme yerine geçiyor. 

Ha, şimdi, zaten Türkiye’de, daha önceki yıllarda da özellikle 1980’den bu yana Anayasa’nın buradaki söylemine dayanarak her türlü değişik iş kollarında ve değişik zamanlarda yapılmak istenen grevler ya yasaklanmıştır veya ertelenmiştir. Bu erteleme de aslında bir yerde yasak denilmemiş ama yasak gibi uygulanmıştır. Çünkü dört ay, beş ay grev kararları ertelenmiş, bu süresi dolduğunda 2’nci defa, 3’üncü defa ertelenmiş. Bunlara hepiniz şahitsiniz. Türkiye’de yaşayan halk buna şahit.

Siz, yine daha önce de belirttik, kamu emekçisine toplu sözleşme hakkı veriyorsunuz ama onun grev hakkı yok.

Peki, şimdi, kamu emekçisi kamuda çalışıyor, devlete bağlı çalışıyor ve hükûmetlerimizin bugüne kadar, sadece AKP döneminde değil, daha önceki hükûmetlere de baktığımız zaman hakka, hukuka yaklaşımını, işçiye, emekçiye sıra geldiği zaman ne kadarının kaldığını, onlara ne kadar, bütçeden ne kadar miktarın kaldığını iyi biliyoruz.

Peki, kamu emekçisinin grev yapma hakkı da yokken, sizlerin bu uygulamalarınıza, karar aldığınız, kamu emekçileri için ödeme kararı aldığınız miktara grevi de uygulamadığı zaman hangi hakkını kullanacaktır, buna karşı nasıl direnecek, neyle bunun karşısında duracaktır? Eğer sendika kurmak bir haksa, sendikal mücadele bir haksa, sendika kuranlar ve bunların üyeleri olan işçiler, emekçiler grev olmadan bu haklarını kamuya, devlet gücüne ve işverene karşı, elinde fabrikası, sermayesi olan işverene karşı bu hakkını nasıl kullanacak? Yani bunlar gerçekten kabul edilebilir değil. Bunlar bugün, çağdaş…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Karabaş, normal süreniz doldu.

Size de iki dakikalık ek süre veriyorum, lütfen konuşmanızı tamamlayın.

MEHMET NEZİR KARABAŞ (Devamla) – Teşekkür ederim Başkan.

Bunlar girmeye çalıştığımız Avrupa’da, Avrupa Birliğinin hiçbir ülkesinde tartışılmaz. Kamu emekçilerinin, kamu kurumlarında çalışanların bazı yerlerde polis yetkilileri, bazı yerde orduda çalışanlar, bazı yerde bazı farklı görevlerde bulunanlar, ki onlar da bazı istisnalara bağlıdır, hariç… Hiçbir yerde, hiçbir ülkede gerçekten burada konuştuğumuz ve bu tasarıda konulan Hükûmetin de bu tasarıyı getirenlerin de çok büyük bir hak gibi sunduğu konular ve bizim yaptığımız tartışmalar yapılmaz ve gülünç karşılanır.

Şimdi, bu teklifte olan diğer tüm konular gibi bu konuda da -birincisi- eksik uygulamalar var burada yani getirilen, değiştirilen maddelerde işçinin, emekçinin, değişik kesimlerin taleplerini karşılamayan uygulamalar var.  İkincisi: Bu toplumun talebi olan, Anayasa’daki birçok değişiklik burada yok.

Şimdi, Hükûmet yetkilileri, Sayın Başbakandan tutun diğer tüm bakanlara kadar, yetkililere kadar “Biz tüm kesimlerin düşüncesini aldık...” Şimdi soruyorum: Hangi işçi veya kamu emekçisi memur sendikası “Biz grevsiz bir toplu sözleşme istiyoruz.” dediler? Peki, siz görüştüyseniz, siz bunların düşüncesini almışsanız hangi düşüncesini getirdiniz? Yani eğer görüşmemişseniz bunu burada dile getirip “Görüştük.” demeyin, eğer görüşmüşseniz bu teklifi kabul eden sendikanın adını lütfen burada açıklayın diyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Karabaş, ek süreniz de doldu, lütfen Genel Kurulu selamlayınız.

MEHMET NEZİR KARABAŞ (Devamla) – Onun için bu tür söylemlerde “Halka gidiyoruz… Değişik kesimlerin düşüncesini aldık.” söyleminden en azından vazgeçin, söyleyin ki: “Bu bizim düşüncemizdir, biz bunu parti olarak getirdik, böyle düşünüyoruz.”

Hepinize saygılar sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Karabaş.

2.4 Yedinci Madde Hakkında AKP Grubu Adına Agâh Kafkas (Çorum)

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin çerçeve 7’nci maddesi hakkında AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla, hürmetle selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bilindiği üzere Anayasa’mızın 54’üncü maddesi, toplu iş sözleşmesi yapılması sırasında uyuşmazlık çıkması hâlinde grev ve lokavt işleminin nasıl yapılacağını düzenleyen bir maddedir ve bu maddeyi incelediğimiz zaman, 12 Eylül Anayasası’nın bir darbe Anayasa’sı, bir korku Anayasa’sı, bir ötekileştirme Anayasa’sı felsefesini de ortaya koyan somut verileri önümüze koymaktadır.

Bu düzenlemeyle yaptığımız iki tane önemli husus vardır: Bir tanesi, üçüncü fıkranın madde metninden çıkarılmasıdır. Bu fıkrada ne diyoruz: “Grev esnasında greve katılan işçilerin ve sendikanın kasıtlı veya kusurlu hareketleri sonucu, grev uygulanan işyerinde sebep oldukları maddî zarardan sendika sorumludur.” Çıkardığımız bu fıkrayı irdelediğimiz zaman, peşinen, baskıcı rejim, baskıcı yönetim, sendikaları, potansiyel suç örgütleri, potansiyel sermaye düşmanları ve iş yerini tahrip eden insanlar; çalışanları da direkt sermaye düşmanı ve güvenilmeyen insanlar kategorisine koymaktadır. Oysaki biz biliriz, emek dünyasından geliyoruz, tezgâhtan geliyoruz. Tezgâhı en çok seven o tezgâhta çalışan insandır.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Emek dünyasında tezgâh olmaz.

AGÂH KAFKAS (Devamla) - Fabrikadaki en çok fabrikayı seven o fabrikada ekmek yiyen insandır ve bugüne kadar Türk işçisi hiç kimseyi, hiçbir iş yerini, işini ve tezgâhını tahrip etmemiştir. O nedenle, burada bu maddeyi koyan zihniyet, peşinen sendikaların grev yapmasını önlemek amacıyla koymuştur yani caydırıcı bir unsur olarak. “Aman greve gitmeyin; greve giderseniz sorumluluklar altına girersiniz, sıkıntıya girersiniz; onun için grev yapmayın, hak aramayın, hak arama mücadelesine katılmayın.” demektedir bu madde. Oysaki maddenin özüne baktığınız zaman, Türkiye sendikal hareketi, işçileri temsil eden emek örgütleridir, iş yeri düşmanı değildir. Çalışma hayatındaki diyalog mekanizmasına baktığınız zaman da bugün dünyaya örnek olacak nitelikte gerçekten işçi-işveren arasındaki o sosyal diyalog ve uzlaşı kültürü Türkiye’de olabildiğine gelişmiştir. Buradaki bu potansiyel suçlu, güvensiz, tehdit içeren ve grev uygulamayı zorlaştıran bu madde hükmü ortadan kaldırılacak. Birileri şunu söyleyebilir, burada sendikanın sorumluluğunu ortadan kaldırmayı işçilere yüklüyormuş gibi birileri istismar edebilir. Asla böyle bir şey yok. Çünkü biz hayatın içerisinden bilen insanlarız ki bugüne kadar tezgâhını, kendi çalıştığı tezgâhını tahrip eden işçiye biz rastlamadık. Cezaların şahsiliği esastır. Eğer böyle bir suç varsa, kim yapmışsa o yapar. Ama ben bugüne kadar hiçbir emekçinin çalıştığı iş yerini ya da tezgâhını tahrip ettiğine tanık olmadım ve bu önce insanımıza güvenmek zorundayız ve buradaki yapılmaya çalışılan da budur.

Yine bir başka çok önemli bir düzenleme yapıyoruz, yedinci fıkrayı madde metninden çıkarırken. Bu da ilk defa cumhuriyet tarihimizde, hükûmet edenler kendisine karşı mücadele etme ihtimali olan hiç kimsenin hakkını genişletmemişlerdir. Cumhuriyet tarihimizde böyle bir gelenek yoktur yani karşısında mücadele edeceklerin haklarını kısıtlayarak kendisiyle mücadele etmelerini önlemek refleksimiz vardır ki, bu darbe anayasalarında da bunu çok somut bir şekilde görüyoruz. Burada da diyor ki: “Siyasî amaçlı grev, lokavt, dayanışma grevi ve lokavtı, genel grev ve lokavt, işyeri işgali, işi yavaşlatma, verim düşürme ve diğer direnişler yapılamaz.”

Şimdi, bir işçinin emek arama mücadelesi sendika aracılığıyla yapılmaktadır ve sendikaların, emek mücadelesini verirken, hak arama mücadelesini verirken en son kullanmak zorunda kaldıkları grevdir. Ondan önce çeşitli etkinliklerle seslerini duyurarak yani işi yavaşlatabilirsiniz, genel direniş yapabilirsiniz, verimi düşürme girişiminde bulunursunuz yani “Ben hakkımı istiyorum.” mesajını… Grev, nihayet son merhaledeki yapacağınız mücadeleden önceki kullanacağınız bütün aşamaları peşinen yasaklamış bir anlayış var. “Siyasal amaçla grev yapamaz.” deniliyor. Türkiye'deki ve dünyadaki bütün emekçiler bilir ki ne kadar demokrasi o kadar ekmektir. Onun için de demokrasinin gelişmesi noktasında emek mücadelesinin demokrasiyle örtüşüp Türkiye'nin demokratikleşmesine katkı vermesinin önünü kesmek açısından düzenlenmiş bir hükümdür.

O nedenle, bu iki tane düzenlemenin, bu geri, ötekileştirici, köhne anlayışın Anayasa’dan çıkarılması gerçekten çok özgürlükçü, demokrat, sivil bir yaklaşım tarzıdır. Ben bu nedenle, gerçekten, bu düzenlemeyi alkışlıyorum, emeği geçenleri kutluyorum.

Değerli arkadaşlarım, yine burada konuşulanlardan birkaç şeyin daha altını çizmek istiyorum. Kamu sendikalarına toplu iş sözleşmesi hakkı verilmiş olmasının burada küçümseniyor olmasını anlamakta güçlük çekiyorum. Bugüne kadar kamu sendikalarımız sadece toplu görüşme yapıp ve Uyuşmazlık Kuruluna giden metinleri Bakanlar Kurulunun nihai karar verdiği, sadece temenni mahiyetinde olan sendikal yapılanmayı ilk defa toplu sözleşme kimliğine büründürerek sendikalarımızı işlevsel hâle getirmekteyiz ki bu, çok ileri bir adımdır, kamu çalışanlarının, kamu sendikalarının çok önemli bir kazanımıdır.

“Efendim, grevsiz bu hak olmaz.” Ya biz, bu Anayasa’da kamu çalışanlarına grev yasağı, kesinlikle grev hakkı verilemez ya da yasak diye bir şey koymadık ki. Bu, yasayla düzenlenecek bir iştir. Tümüyle kamu çalışanlarının çalışma düzenleri, toplu sözleşme yapma hakları ve toplu sözleşmenin sonuncundaki hak arama mücadelelerinin yöntemleri bu Anayasa üzerinden çıkarılacak yasalarla bellidir. Şimdi, biz, sosyal taraflarla 2821 ve 2822 sayılı kanunlarla ilgili çalışmalarımızı sürdürüyoruz.

Şimdi, bu Anayasa’daki yapılan değişiklikler, 2821 ve 2822’deki çalışmalarda da, kamu sendikalarında yapılacak düzenlemelerde de, sosyal taraflarla yapacağımız çalışmalarda da bizim önümüzü açacak ve daha özgür bir iklimi sağlayacak ortamdır diye düşünüyorum. Türkiye’de kamu emekçilerinin de grev hakkını kazanmasının teminatı AK PARTİ’dir ve inşallah, bunu da bizim gerçekleştireceğimizi umuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, yine, burada, âdeta, yapılan bu çok ileri düzenlemelerle ilgili “ti”ye alan, küçümseyen, aşağılayan anlayışları gördük. Kendince fıkra anlatılıp burada “İşte, vay efendim padişahımızın dediği doğrudur. İkinci fıkrada onun dediği olur yoksa ihtilaf halinde birinci madde uygulanır, böyle kurullar oluşturulacak…”

Şimdi, arkadaşlar, gerçekten okumamız lazım, buraya çıkıp söylerken ağzımız ile kulağımız arasındaki mesafeyi iyi tahlil ediyor olmamız lazım. Şimdi, biz burada bakıyoruz, şu anda kamu çalışanlarının Uzlaşma Komisyonunda ne yapmışız, kim var? Yüksek yargıdan Yargıtayın 9. Dairesinin Başkanı bu Komisyonun Başkanı. Kim var başka? YÖK’ten 4 öğretim üyesi. Bu öğretim üyeleri kim? 1 tanesi çalışma ekonomisinden, 1 tanesi iş hukukçusu, 1 diğeri idare hukukçusu, 1 tanesi maliye hukukçusundan oluşan öğretim üyelerinin oturduğu bir kuruluş. Demek ki padişah anlayışı… Bu kafanızdaki, kafalarımızdaki bu geçmişteki gelen padişah anlayışlarından kurtulup kafalarımızı, beyinlerimizi özgürleştirmemiz lazım. Beyinlerimizi özgürleştirmemiz lazım, demokratikleştirmemiz lazım.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Başbakana bak, önce Başbakana bak!

BAŞKAN – Lütfen sayın milletvekilleri, hatibe müdahale etmeyelim.

AGÂH KAFKAS (Devamla) – Bu bağlamdan hareketle burada çıkıp şunu söylüyoruz, diyoruz ki: Vay efendim, talimatla anayasa yapılıyor… Otuz yıldır ilk defa bu kadar kapsamlı ve olağanüstü dönemler olmaksızın özgürce, milletin seçtiği Meclis millet adına Anayasa’da büyük bir değişiklik yapıyor. Bu, gerçekten hepimizin…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kafkas, size de ek süre veriyorum, lütfen konuşmanızı tamamlayın.

AGÂH KAFKAS (Devamla) – 23’üncü Dönem Parlamentosunun bütün milletvekilleri için onur duyulacak çok önemli bir adımdır, önemli bir girişimdir. Onun için bunu küçümsemeye hakkımız yok.

Vay efendim, talimatla iş yapılıyor, talimatla Recep Tayyip Erdoğan anayasası…

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Aynen öyle, AKP anayasası!

AGÂH KAFKAS (Devamla) – Bu Anayasa milletin anayasasıdır.

HİKMET ERENKAYA (Kocaeli) – Hiç alakası yok!

AGÂH KAFKAS (Devamla) – Recep Tayyip Erdoğan’ın talimatıyla iş yapılıyor… Şimdi, Recep Tayyip Erdoğan’ın talimatıyla biz iş yapıyoruz da, Allah aşkına biz bizeyiz de şöyle bir sakince düşünelim: Şimdi, biz Recep Tayyip Erdoğan’ın, Genel Başkanımızın Başkanlığındaki AK PARTİ Grubu giriyoruz şu kulübenin içerisine, perdeyi kapatıyoruz, istediğimiz şekilde oy kullanıyoruz. Birileri, birileriniz, siz, şuralara adam dikip, şuralara görevli koyup sandığın başına gitmesini engelliyoruz, sandığın başına gitmesini engelliyoruz. Bu milletin seçtiği vekil, kendisinin seçtiği vekil, bu milletin seçtiği vekil yanlışlıkla sandığa girerse başka bir şeye oy verir zihniyetiyle, oy verir anlayışıyla biz sandığa gitmesini engelliyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Sen anlamazsın!

AGÂH KAFKAS (Devamla) – Yetmez… Bunu iki tane partimiz yapıyor. Diğer bir partimiz de nasıl oy kullanıldığını takip ediyoruz burada. “Diğerlerini bize getirin.” diye söylentiler var. Umarım ki bu doğru değildir. “Diğer kullandığınız oyları, şu beyazları bize getirin.” anlayışı varsa bu da gerçekten milletvekillerini üzecek bir yaklaşımdır.

O nedenle değerli dostlar, bu milletin iradesinin -hepimiz- millet adına özgürce kullanıldığı zemindir bu zemin ve bu noktada hiçbir milletvekili taviz vermemelidir. Hiçbir milletvekilinin, hiçbir genel başkan içerideki vicdanıyla baş başa kalma hakkını elinden almamalıdır diyorum ve saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Kafkas, teşekkür ederiz.

KAYNAK: T.B.M.M. Tutanak Dergisi, Dönem 23, Cilt 67, Yasama Yılı 4, Birleşim 90

___________________________________________________________________________

3 TBMM’ Genel Kurulu’nda Yedinci Maddeyle İlgili Verilen Değişiklik Önergeleri, Oylamalar ve Komisyonca Sunulan Metnin Kabulü

3.1 Yedinci Madde İçin Birinci Turda Verilen önergeler (Tümü Reddedilmiştir 21 Nisan 2010 ) 

1.Önerge

2/656 Esas Numaralı 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 7 nci maddesinde geçen “yedinci fıkraları” ibaresinden sonra gelmek üzere “01.09.2010 tarihinden itibaren” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederim.

                                                                                                                             Yılmaz Tunç

                                                                                                                                  Bartın

2.Önerge

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

2/656 Esas Numaralı 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 7 nci maddesinde geçen “yedinci fıkraları” ibaresinden sonra gelmek üzere “01.09.2010 tarihinden itibaren” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederim.

                                                                                                                            İkram Dinçer

                                                                                                                                   Van”

3. Önerge

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

2/656 Esas Numaralı 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 7 nci maddesinde geçen “yedinci fıkraları” ibaresinden sonra gelmek üzere “01.09.2010 tarihinden itibaren” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederim.

                                                                                                                        Azize Sibel Gönül

                                                                                                                                 Kocaeli

 4. Önerge

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

2/656 Esas numaralı 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 7 nci maddesinde geçen “yedinci fıkraları” ibaresinden sonra gelmek üzere “01.09.2010 tarihinden itibaren” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederim.

                                                                                                                                Veysi Kaynak

                                                                                                                                Kahramanmaraş    Gerekçe (4.Önerge):

Uygulama açısından hukuki sorumlulukları tespit etmek amacıyla yürürlükten kaldırma tarihinin ileri alınmasının uygun olacağı değerlendirilmiştir.

Oylamanın Sonucu (1,2,3 ve 4.Önergeler): İLK 4 ÖNERGE AYNI OLDUĞUNDAN BİRLİKTE OYLANMIŞ VE KABUL EDİLMEMİŞTİR

5.Önerge

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 497 sıra sayılı Anayasanın Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 7 nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.                        

Nezir Karabaş (Bitlis)

Hasip Kaplan (Şırnak)

Akın Birdal (Diyarbakır)

Hamit Geylani (Hakkari)

Özdal Üçer (Van)

Madde 7 – Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 54 üncü maddesinin üçüncü ve yedinci fıkraları yürürlükten kaldırılmıştır. Sonuncu fıkra olarak “İşçi niteliği taşımayan kamu hizmeti görevlilerinin bu alandaki haklarının kapsam, istisna ve sınırları, gördükleri hizmetin niteliğine uygun olarak ve hakkın bağlı olduğu amaca ulaşmayı zorlaştırmayacak ölçüde kanunla düzenlenir.”

Gerekçe (5.Önerge):

Grev hakkı da sendika ve toplu sözleşme haklarında olduğu gibi tüm çalışanlar için güvence altına alınmıştır.

Oylama Sonucu (5.Önerge): KABUL EDİLMEMİŞTİR

6.Önerge

“Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 2/656 Esas numaralı 7/11/1982 tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 7. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 Mehmet Sevigen

 İstanbul

Gerekçe (6.Önerge):

MEHMET SEVİGEN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; bu Parlamento Anayasa’yı değiştirmeye çalışan, eksikliklerini tamamlamaya çalışan, Anayasa’yı sunarken “Özgürlükleri, insan haklarını ve demokrasiyi sunuyoruz.” diye topluma böyle lütfeden, anlatan bir anayasa olarak açıkladı Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekilleri. Bunun Başkanı da Sayın Tayyip Erdoğan. Öyle gördük ki…

Çok kısa kısa geçmek istiyorum. Mesela Van’da bir saldırı oldu ana muhalefet partisi Genel Başkanına. Bunun Adalet ve Kalkınma Partisinin üyeleri tarafından olduğu ortaya çıktı, yani bilerek… Özgürlüklerden bahseden bir siyasi partinin üyeleri olarak hiçbirisi… “Yahu, ne oluyor? Adam, olabilir.” diye geçiştirmeye çalıştılar ama arkadaşlarım, üzerine basa basa, onun, Adalet ve Kalkınma Partisinin üyelerinin, Van’da çalışan görevlilerinin, ilçe yönetim kurulu üyelerinin yaptığını ortaya çıkardı. Taşlar geldi kafamıza, sopalar geldi, polis engellemedi. Ben Emniyet Genel Müdürünü aramasaydım, diğer arkadaşlarım müdürleri aramasaydı belki daha vahim olaylar olabilirdi. Gülüyorsunuz, olabilir ama bugün -gülebilirsiniz- işte gördünüz, Sayın Bakana -geçmiş olsun- bizim hiç tasvip etmediğimiz bir şekilde Kayseri’de bir saldırı oldu. Samsun’da Sayın Ahmet Türk’e saldırı oldu. Randevu vermediğiniz Ahmet Türk şimdi en kıymetli adamınız oldu. Geçmiş olsun hepsine de… Kapıya geliyordu randevu vermiyordunuz ama şimdi Ahmet Türk’ü arıyorsunuz her gün, Almanya’dan arıyor, siz arıyorsunuz, Başbakan arıyor, herkes arıyor. Ahmet Türk şimdi badem gözlü oldu. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Laf atmanın bir alakası yok. Bir milletvekili burada bir laf ediyor, bütün milletvekilleri, hanım milletvekillerinin üzerine yürüyorsunuz. Doğru yanlış, seversiniz sevmezsiniz, konuşmasını beğenirsiniz beğenmezsiniz. Burası diktatörlük yeri değil. Burası Türkiye Cumhuriyeti, büyük Türkiye Cumhuriyeti, “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.” yazan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu Türkiye Büyük Millet Meclisi. Burada baskı olmaz, burada zulüm olmaz, burada boyun eğmek olmaz.

Şimdi, sevgili arkadaşlarım, biraz önce oylamayı gördük, ibretle izledik oylamayı. Burada milletvekili arkadaşlarımız bekliyorlar, sırayla, birisi arkada oturuyor, birisi sağda oturuyor, birisi solda. Yani milletin gözünden kaçıyor mu bu zannediyorsunuz? Gelecekseniz, göreviniz varsa, milletvekili bir yere gitmez.

Bakın, geçen gün burada bir konuşma oldu. Burada bir arkadaşımız konuşma yaptı, çocuklarla ilgili bir konuşma yaptı. Muhalefet partilerinin üçü de burada hazır bekliyorlardı. Adalet ve Kalkınma Partisi sıralarında bir tek milletvekili yoktu. Kimler vardı? Oy kullanma zamanı geldiği zaman -işte bak, şimdi oy kullanılacak- oy kullanmaya geldiğiniz zaman kim bilir nerelerden çıkarak buralara geliyorsunuz.

SUAT KILIÇ (Samsun) – Sen oyunu kullanabiliyor musun? Sen oyunu kullanabildin mi?

MEHMET SEVİGEN (Devamla) – Yakışıyor mu bunlar sevgili arkadaşlarım? Bunlar yakışıyor mu? Yani tartışmadığınız, karşılıklı konuşmadığınız, fikir beyan etmediğiniz bir konuda, Anayasa değişikliği konusunda nasıl düşüncelerinizi söyleyeceksiniz? Yani Sayın Başbakan diyor ki: “Milletvekilleri teker teker oyluyor Anayasa’yı, teker teker oyluyor.”

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Senin öyle hakkın da yok.

MEHMET SEVİGEN (Devamla) – Sayın Başbakan gelip görse buradaki milletvekilleri maddeleri teker teker oylamıyor, teker teker horluyor milletvekilleri, horluyor sevgili arkadaşlarım. Bu yanlış uygulamalardan sonra…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Bırak sen o işleri, bırak. Sen kaç gündür buradasın?

MEHMET SEVİGEN (Devamla) – Biz medeni bir ülkeyiz. Bir hafta sonra olur sevgili arkadaşlarım, bir hafta sonra olur, ne fark eder? Anayasa değişikliğine…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sen hangi oylamaya katıldın?

MEHMET SEVİGEN (Devamla) – Laf atmakla bu iş olmaz. Vaktimiz yok. Laf atmakla bu iş olmaz. Bir hafta sonra olur, bir hafta sonra. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Lütfen, sayın milletvekilleri… Lütfen sakin olun, sakin olun.

MEHMET SEVİGEN (Devamla) – Geliriz aslan gibi, medeni insanlar gibi saat altıda, yedide kapatırız. Gideriz evimize otururuz çoluğumuzla çocuğumuzla düşünceleri yazarız, önerileri okuruz, kafamızda düşüncelerimiz ne varsa tartışırız, gelir burada karşılıklı münazara ederiz.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Oy verecek misin o zaman?

MEHMET SEVİGEN (Devamla) – “Gerekirse veririz.” dedik tabii. Konuşmadık mı, söylemedik mi? Çıkıp toplumun önünde bunu konuşmadık mı? “Bunu beraber yapalım” demedik mi? “Gelin, bırakın bunları.” demedik mi? Çıkartın üç maddeyi…

SUAT KILIÇ (Samsun) – Senin oy kullanma özgürlüğün var mı?

MEHMET SEVİGEN (Devamla) – Siz yüzde 34 oy alacaksınız, geleceksiniz Türkiye'nin kaderini değiştireceksiniz? Böyle yağma var mı? Herkesi burada Parlamentoda el kaldıran, parmak kaldıran milletvekili mi zannediyorsunuz?

Türkiye’de 72 milyon insan, vatanını, milletini seven, demokrasiye inanan, bu ülke için çaba sarf eden binlerce insan var. 34 oy alacaksınız, yüzde 60 çoğunluğa güvenerek Parlamentonun şeklini değiştireceksiniz. Yağma yok böyle sevgili arkadaşlarım.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Biz onların oylarıyla geldik.

MEHMET SEVİGEN (Devamla) – Anadolu’yu karış karış gezeceğiz, basmadığımız toprak, sıkmadığımız el, çalmadığımız kapı kalmayacak, burada yapılan zulmü ve yanlışlığı bütün Türkiye’ye anlatacağız.

Sevgili arkadaşlarım, kim Anayasa’nın değişmesini istiyor? Dün Siirt’te, dördüncü gün, biraz önce sevgili arkadaşlarım… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

Bağırıyorum, niye bağırıyorum biliyor musunuz? Dinlemiyorsunuz, laf atıyorsunuz diye bağırıyorum, yoksa sesimizi…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET SEVİGEN (Devamla) – Sizin sesinizden kendi söylediğimi duyamıyorum sevgili arkadaşlar.

BAŞKAN – Sayın Sevigen… Sayın Sevigen …

MEHMET SEVİGEN (Devamla) – Zulmettiğiniz için…

BAŞKAN – Sayın Sevigen,  bir saniye…  Sayın Sevigen, süreniz doldu.

Sayın Sevigen, mikrofonunuzu açacağım.

MEHMET SEVİGEN (Devamla) - Sevgili arkadaşlar, bu yaptığınız doğru değil.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Haksızlık yapma!

BAŞKAN - Sayın Sevigen, duyulmuyor sesiniz.

Bir dakika daha size ek süre vereceğim. Ancak tabii, büyük bir merakla verdiğiniz önerge üzerinde ne  diyeceğinizi bekliyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Önergenin farkında değil ki. Önergeyi bilmiyor.

MEHMET SEVİGEN (Devamla) – Sevgili Başkanım, burada konuşmamda...

BAŞKAN – Ben size değişiklik önergenizi izah için söz verdim.

MEHMET SEVİGEN (Devamla) –  Size haksızlık yapıldığına…

BAŞKAN – Ama beş dakikadır bekliyorum, acaba ne diyecek…

MEHMET SEVİGEN (Devamla) – Bakın, söylüyorum. Bu Anayasa üzerinde konuşuyoruz. Söylenecek o kadar çok şey var ama çıkan yasalarda hiç kimse konuşmadan milletvekillerinin…

BAŞKAN – Buyurun, size bir dakika daha ek süre verdim.

MEHMET SEVİGEN (Devamla) – Sevgili Başkanım, milletvekillerinin kapı kapı dolaştığına, bakanların milletvekili üzerinde baskı yaptıklarına ben kendim şahit oldum. Şu arka tarafta oturan milletvekilleri -yaylacılar- bir gün bir bakan gidiyor bir bakan geliyor, bir bakan gidiyor bir bakan geliyor. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Yahu arkadaş, hayatınız boyunca gitmediniz, kendi milletvekillerinize baskı yapıyorsunuz. Bırakın, bazı milletvekilleri özgürce karar versin ya, özgür olsun bazı milletvekilleri. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

SUAT KILIÇ (Samsun) – Oy kullanma özgürlüğün var mı senin?

MEHMET TUNÇAK (Bursa) – Girin de kırmızı oy verin.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen sakin olun.

MEHMET SEVİGEN (Devamla) – Ve şimdi arkadaşlarım…

BAŞKAN – Beğenmediniz görüşleri olursa çıkar kürsüde cevap verirsiniz.

MEHMET SEVİGEN (Devamla) – Bir dakikamı kullanabilir miyim?

BAŞKAN - Hayır efendim.

MEHMET SEVİGEN (Devamla) – Bir dakika vermediniz mi?

BAŞKAN - Bir dakika verdim, o da dolmak üzere, beş saniyeniz var, dört saniye…

MEHMET SEVİGEN (Devamla) – Bir dakika verir misiniz?

BAŞKAN – Hayır, veremem.

MEHMET SEVİGEN (Devamla) – Sayın Başkanım, bir dakika müsaade ederseniz…

BAŞKAN – Verdim efendim.

MEHMET SEVİGEN (Devamla) – Bu Anayasayı değiştirme konusu… Siirt’te önemli bir olay olduğu için söyleyeceğim. Çocuklarımızı taciz ediyorlar, tecavüz ediyorlar Siirt’te. Bunu yıllardır biliyorlar. Küçük çocuklar, ilköğretim yaşındaki çocuklar…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Sevigen, size verdiğim ek süre de doldu. Lütfen Genel Kurulu selamlayınız.

MEHMET SEVİGEN (Devamla) – Sevgili arkadaşlar, bu kanayan bir yara. Şimdi burada bu Anayasa’ya oy verecek bu 2 bakan…

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

MEHMET SEVİGEN (Devamla) –  2 tane  hanım bakanımız,  bu Anayasa’ya oy verecek. Bu olay karşısında ne yaptılar? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, oylamaya geçin efendim siz.  

MEHMET SEVİGEN (Devamla) – Çocuklarımızla ilgili ne yaptılar merak ediyorum.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Siz oylamaya geçin Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Sevigen, teşekkür ederim. Size beş dakika ve bir de ilave süre verdim. 

BİLGİN PAÇARIZ (Edirne) – Lütfen tarafsız yönetin, Meclis Başkanına yakışır gibi yönetin.

MEHMET SEVİGEN (Devamla) – Beni dinlediğiniz için teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Çok teşekkür ederim.

Oylama sonucu (6.Önerge): KABUL EDİLMEMİŞTİR.

7.Önerge

 Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Anayasa değişikliği teklifinin, 7. maddesinin teklif metninden çıkarılması için gereğini arz ve teklif ederiz.                             

Faruk Bal (Konya)

Oktay Vural (İzmir)

Mehmet Şandır (Mersin)

S. Nevzat Korkmaz (Isparta)

Behiç Çelik (Mersin)

Osman Çakır (Samsun)

Mustafa Kemal Cengiz (Çanakkale)

Yılmaz Tankut (Adana)

K. Erdal Sipahi (İzmir)

Recep Taner (Aydın)

Cemaleddin Uslu (Edirne)

Osman Durmuş (Kırıkkale)

Beytullah Asil (Eskişehir)

Ahmet Duran Bulut (Balıkesir)

Hüseyin Yıldız (Antalya)

Hasan Özdemir (Gaziantep)

Mehmet Günal (Antalya)

Tunca Toskay (Antalya)

Emin Haluk Ayhan (Denizli)

Ahmet Bukan (Çankırı)

Metin Çobanoğlu (Kırşehir)

Süleyman L. Yunusoğlu (Trabzon)

D. Ali Torlak (İstanbul)

Ali Uzunırmak (Aydın)

Şenol Bal (İzmir)

Gerekçe (7.Önerge) :

Anayasalar, vatandaşların temel hak ve hürriyetlerini teminat altına alan, siyasi rejimin ve devlet organlarının görev ve yetkilerini belirleyen kanunlar hiyerarşisinin en üstünde temel hukuk normlarıdır.

Türkiye'nin iki ihtilal ve 3 muhtıra ile üzerine gölge düşürülen demokrasisini;

21. yüzyılın evrensel değerlerine kavuşturabilmenin,

Asırlık anayasa tartışmalarından kurtarmanın,

Her kesimin benimseyebileceği bir anayasaya kavuşturabilmenin tek yolu toplumsal uzlaşmaya dayalı bir Anayasa yapmayı sağlamaktır.

MHP bu sebeple;

"Anayasa Değişikliği Uzlaşma Komisyonu" kurulmasını,

Partilerin uzlaştıkları hususlarda demokratik bir sözleşme yapılmasını,

Siyasi partilerin hangi konularda uzlaştığının kamuoyuna duyurulmasını,

Her partinin görüş ve tavrının, yapılacak ilk seçimde milletin takdirine sunulmasını,

Seçimler sonunda oluşacak Meclis'in ilk iş olarak anayasa değişikliğini gerçekleştirmek olmasını teklif etmiştir.

MHP; bu kapsamda,

Devlet ile Milleti kucaklaştıracak,

Milletin değerleri ile Devletin değerlerini bağdaştıracak,

Demokrasi ile Cumhuriyeti barıştıracak,

Vatandaşın temel hak ve hürriyetlerini evrensel standarda yükseltecek,

Milletin bölünmez bütünlüğünü üniter yapı içinde sağlayacak ve Devleti kurum ve kuruluşları ile uyum içinde çalıştıracak,

Kuvvetler ayrılığına dayalı parlamenter demokrasiyi iyileştirecek,

Cumhuriyetin temel nitelikleri ile Anayasamızın değiştirilmesi dahi teklif edilemeyecek maddelerini koruyacak,

Toplumsal bir sözleşme belgesi niteliğinde anayasa yapma kararını ilan etmiştir.

Anayasa değişikliği böylece milletin iradesine dayandırılmış olacaktır.

AKP, MHP'nin bu teklifine kulak tıkamış, kendisi için hazırladığı Anayasa  teklifini partilere ve millete dayatmıştır.

AKP, Anayasa değişikliğini seçmene ve yargıya hesap vermekten kaçmak için malzeme olarak kullanmaktadır.

AKP'nin Anayasa Değişiklik Teklifi, kendi sübjektif hedefine ulaşmak için hazırlanmıştır.

Bu teklif ile kuvvetler ayrılığına dayanan parlamenter sistemin denge ve denetim mekanizmaları iktidar lehine bozulmaktadır. Bunun doğal sonucu olarak başta parti kapatma, yargı bağımsızlığı ve hâkim teminatı ile hukuk devleti ve hukukun üstünlüğü ilkeleri zedelenmektedir. Parlamenter sistem yerine ucu diktaya açık bir Başkanlık sistemi getirilmektedir.

Bu teklif, Parlamenter demokrasi esasına göre inşa edilen Anayasaya aykırıdır.

Bu teklifin içinde; Millet yoktur, Milletin iradesi yoktur, Milletin beklentisi yoktur.

Millet, AKP'den bölücü terörü bitirmesini beklemektedir.

Millet, AKP'den yoksulluğun, yolsuzluğun, hayat pahalılığının ve işsizliğin hesabını vermesini beklemektedir.

Millet, AKP'den İş beklemektedir Aş beklemektedir.

Millet, AKP'den düşünce, inanç, teşebbüs, örgütlenme ve benzeri alanlarda temel hak ve hürriyetlere güvence beklemektedir.

AKP 8 yılı heba etmiştir. Milletin beklentilerini karşılayamamıştır.

AKP millete değil, kendine çalışmaktadır.

AKP, iyi niyetli değildir, bu teklif ile başlattığı PKK Açılımı için anayasal zemin hazırlamaktadır. Bu sebeple yargıyı etkisiz hâle getirmektedir.

AKP 8 yıllık iktidarında grev, toplu sözleşme toplantı ve gösteri yürüyüşlerini düzenleyen haklarla ilgili hiçbir iyileştirme yapmamıştır.

AKP, Taşeron işçiliği geliştirerek, emeğin sömürüsüne zemin hazırlamıştır, işçi kesimini hak arayamaz hâle getirmiştir.

AKP, Sendikaların etkisizleştirilmesine neden olmuştur.

AKP, Devletin gücünü işçiyi susturtmak için kullanmıştır.

AKP, tekel işçilerine zulmetmiştir.

AKP, 8 yıllık iktidarında 4 C mağdurları yaratmıştır.

AKP, işçiyi sefalete mahkum etmiştir.

AKP, 8 yıllık iktidarındaki bu başarısızlığın suçunu Anayasa üzerine atmak istemiştir.

Oylamanın sonucu (7.Önerge): KABUL EDİLMEMİŞTİR

3.2 Birinci Tur Yedinci Maddeye İlişkin Gizli Oylama Sonucu

Sayın, BAŞKAN milletvekilleri, 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin 7’nci maddesinin gizli oylaması sonucunu açıklıyorum:

Oy Sayısı: 408; Kabul: 335; Ret: 69; Çekimser: 3; Boş: 1; Geçersiz:

Katip Üye Harun Tüfekçi (Konya)

Katip Üye Yusuf Coşkun (Bingöl)

3.3  İkinci Tur  Önergeleri (Yedinci Madde – 3 Mayıs 2010)

1.Önerge

 Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

497'ye 1 inci Ek Sıra Sayılı Kanun Teklifinin çerçeve 7 nci maddesinde geçen "yedinci fıkraları" ibaresinden sonra gelmek üzere "01.09.2010 tarihinden itibaren" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederim.                                              

                                                                                                               Öznur Çalık

                                                                                                                  Malatya

2.önerge

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

497'ye 1 inci Ek Sıra Sayılı Kanun Teklifinin çerçeve 7 nci maddesinde geçen "yedinci fıkraları" ibaresinden sonra gelmek üzere "01.09.2010 tarihinden itibaren" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederim.                                              

                                                                                                               Aşkın Asan

                                                                                                                   Ankara

3.Önerge

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

497'ye 1 inci Ek Sıra Sayılı Kanun Teklifinin çerçeve 7 nci maddesinde geçen "yedinci fıkraları" ibaresinden sonra gelmek üzere "01.09.2010 tarihinden itibaren" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederim.

                                                                                                             Veysi Kaynak

                                                                                                            Kahramanmaraş

 

4.Önerge

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

497'ye 1 inci Ek Sıra Sayılı Kanun Teklifinin çerçeve 7 nci maddesinde geçen "yedinci fıkraları" ibaresinden sonra gelmek üzere "01.09.2010 tarihinden itibaren" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederim.

                                                                                                           Halil Mazıcıoğlu

                                                                                                                 Gaziantep

Gerekçe (4.Önerge):

Uygulama açısından hukuki sorumlulukları tespit etmek amacıyla yürürlükten kaldırma tarihinin ileri alınmasının uygun olacağı değerlendirilmiştir.

Oylamanın Sonucu (1,2,3 ve 4.Önergeler) : İLK 4 ÖNERGE AYNI OLDUĞUNDAN BİRLİKTE OYLANMIŞ VE KABUL EDİLMEMİŞTİR

5. Önerge

 Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 497’ye 1. ek sıra sayılı Anayasanın Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 7 nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Mehmet Ufuk Uras (İstanbul)

Sırrı Sakık (Muş)

Osman Özçelik (Siirt)

Hamit Geylani (Hakkari)

Madde 7 - Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 54 üncü maddesinin üçüncü ve yedinci fıkraları yürürlükten kaldırılmıştır. Sonuncu fıkra olarak " İşçi niteliği taşımayan kamu hizmeti görevlilerinin bu alandaki haklarının kapsam, istisna ve sınırları, gördükleri hizmetin niteliğine uygun olarak ve hakkın bağlı olduğu amaca ulaşmayı zorlaştırmayacak ölçüde kanunla düzenlenir.

Grev temel bir haktır.

Gerekçe (5.Önerge):

MEHMET UFUK URAS (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli vekiller; öncelikle 3 Mayısta basın emekçilerinin Basın Özgürlüğü Günü’nü kutlarım. 216 sanıkla Basın Özgürlüğü Günü’nü kutlamanın burukluğunu yaşamaktayız.

“’Mecliste ve siyasette tutarlı olmak’ ifadesi nasıl anlatılır?” derseniz, bugün verilecek tek cevap şudur: İktidarın Anayasa değişikliklerinde yaptığı gibi davranmamakla tutarlı olunur. Neden mi? Bakalım:

54’üncü maddenin üçüncü ve yedinci fıkralarını yürürlükten kaldırma gerekçenizde "Maddeyle, tarafı olduğumuz uluslararası sözleşmeler ile çağdaş demokratik toplumlarda çalışma hayatını düzenleyen ve genel kabul gören evrensel ilkelerle bağdaşmayan fıkralar yürürlükten kaldırılmalıdır." diyorsunuz.

Peki, tarafı olduğumuz ve imzaladığımız uluslararası sözleşmeler ve çağdaş demokratik toplumlardaki çalışma yaşamımızın düzenlenmesi bunlarla mı sınırlıdır? Sendikal haklar ile grev hakkı açısından neden tutarlı davranarak diğer uluslararası sözleşme maddelerine uyum sağlanmıyor?

Kamu çalışanına grevsiz toplu sözleşme hakkı getiriliyor. Kamu çalışanlarına grev hakkını çok gören bu anlayış tutarlı mı davranmış oluyor? Uluslararası sözleşmelerde ve ILO kararlarında, çağdaş demokratik ülkelerdeki çalışma hayatında kamu çalışanlarına grev hakkı yok mu? Çok uzağa gitmeyin, komşumuz Yunanistan'a bakın, kamu çalışanları grev yapıyor, bir günlük iş bırakıyor. Peki, ne oluyor? Yunanistan'ı kamu çalışanları mı batırdı, yoksa onlarca yıldır yanlış ekonomi politikaları ve devasa yolsuzluklarla Yunan ekonomisini perişan edip belki de tarihin en büyük kurtarma operasyonu ile ülkelerini karşı karşıya bırakan hükûmetler mi? Karamanlis-Papandreu ailelerinin dönüşümlü yönetimi mi Yunan ekonomisini içler acısı hâle getirdi, yoksa ücretli çalışanlar, emeği ile geçinenler mi?

"Siyasi amaçlı grev ve lokavt, dayanışma grev ve lokavtı, genel grev ve lokavt, iş yeri işgali, işi yavaşlatma, verim düşürme ve diğer direnişler yapılamaz." fıkralarının çıkarılması ne anlama geliyor? Yeni sendikal haklar mı söz konusu? Genel grev, siyasi grev, işi yavaşlatma ve iş yeri işgali serbest mi bırakılıyor? Hiç alakası yok. Defalarca söyledik,  82 Anayasası, mantığı nedeniyle, tüm kısmi ve olumlu da olan bazı düzenlemelere rağmen, baskıcı ve antidemokratik özünü koruyor.

Sendikal haklar konusunda önerilen bu düzenlemelerle suya sabuna dokunulmuyor. Bu öneriler hak doğurucu, sonuç doğurucu değil. Evet, bazı tuhaf ifadeler Anayasa metninden çıkıyor ama bu yeterli değil, çünkü en az onlar kadar tuhaf başka hükümler korunuyor. Değişiklikler bütünsel değil, durumu kurtarmaya yöneliktir ve esas önemlisi, Çalışma Yasası'ndaki tuhaflıklar, uluslararası sözleşmelerle uyumlu olmayan, ILO kararlarına ters düşen düzenlemeler ve yasalar varlığını koruyor.

Çok iyi biliyoruz ki, yetki prosedürleri değişmeden, yasalar yeniden düzenlenmeden yapılan değişiklikler göstermelik olacaktır. Peki, Çalışma Yasası'nın değişeceğine dair bir somut hazırlık var mı? Biz bunu biliyor muyuz? Bu Anayasa maddeleri hakkında bizden olumlu oy isteyenler, bu yasalarda değişiklikler yapılacağına ya da hangi bir yönde değişiklikler yapılacağına dair bilgi veriyorlar mı? Hayır. "Sen destek ver ama ben ne yapacağıma sonradan kendim karar veririm.” zihniyetiyle demokratikleşme sağlanabilir mi? Bu politika demokratik bir zihniyete ait olabilir mi? Grev hakkı olmadan, toplu sözleşme hakkı gibi bir garabeti kim yaratıyor? Uluslararası sözleşmeler mi? Yoksa çağdaş demokratik ülkelerdeki uygulamalar mı? Zarfı değiştiriyorsunuz, mazruf aynı! “Emekliye sendika hakkı olmasın, çiftçiye sendika hakkı olmasın, kamu çalışanına grev hakkı olmasın ama uluslararası sözleşmelere uyuyoruz.” densin. İşte, tutarsızlık buradadır.

Bütün çalışanların ve çalışmayla ilgili olanların toplu pazarlık, grev ve toplu eylem hakkını güvence altına alacak bir değişiklik neden sizi bu kadar zorluyor? Bu ülkede korkularla siyasetin bir anlamı kalmadığını görmüyor muyuz? İşte otuz iki yıl boyunca 1 mayıslar, işçiye, emekçiye, solcuya, demokrata, sosyaliste kâbus haline dönüştürüldü de ne oldu? Bu sene herkesin yıllardan beri arzuladığı 1 Mayıs kutlaması yapılabildi ama otuz iki sene bunun için uğraşıldı. Bu anlayışla Türkiye, demokrasi konusunda, çalışma hakları konusunda ilerleyemez, çalışanların vicdanında aklanamaz.

54’üncü maddenin kendisi 12 Eylül darbesinin adeta simgesidir. Genel grev, siyasi grev, iş yavaşlatma ve işyeri işgali gibi yasaklar metinden çıkarılıyor ama yeterli değildir çünkü 54’üncü maddedeki bu değişiklik sonuç doğurucu değildir. Anayasa’nın görünen yüzündeki çirkinliği kapatmaya yönelik bir adımdır ve yeterli değildir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Uras bir dakika ek süre veriyorum, konuşmanızı tamamlayın lütfen.

MEHMET UFUK URAS (Devamla) –  Tamamlıyorum efendim.

54’üncü maddenin birinci fıkrasına göre işçiler sadece toplu iş sözleşmesi sırasında uyuşmazlık çıkması halinde grev hakkına sahiptir. Yasalar bunun dışındaki bütün grevleri yasa dışı  grev saymaktadır.

Bakın, 54’üncü maddenin grev ertelemeye olanak veren hükümleri aynen korunuyor. Grev ertelemelerin grevleri olanaksız hâle getirdiği bilinmiyor mu? Yıllardır bu ertelemelerle grevler yapılamaz hâle getirilmedi mi? Hükûmetler bu erteleme kararlarına imza atmadılar mı? Attılar ve grevi yaptırmadılar. Şimdi hâlen sendikal yasakların özü korunuyor. Peki, bu tutarsızlık değil midir?

Heine bir şiirinde “Yeni devirde, yeni esere, yeni elbise gerek.” diyordu. Bize gerek olan da bu tür bir zihniyet değişikliğidir. Dante “Söyledim ve ruhumu kurtardım.” demişti, darısı tüm ruhların  başına olsun.

Teşekkür ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Uras teşekkür ederim.

Oylamanın Sonucu (5.Önerge): KABUL EDİLMEMİŞTİR

6.önerge

 Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 2/656 Esas Numaralı 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 7. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Ferit Mevlüt Aslanoğlu (Malatya)

Ali Rıza Öztürk (Mersin)

Madde 7- Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 54 üncü maddesinin yedinci fıkrası yürürlükten kaldırılmış ve maddeye aşağıda yer alan fıkralar eklenmiştir.

"Kamu Görevlileri Hakem Kurulu kararları sonrasında memurlar ile diğer kamu görevlileri grev hakkına sahiptir. Statü hukukunun gereği olarak memurlar ile diğer kamu görevlileri için lokavta başvurulamaz.

Grev sonrasında greve katılan işçilerin grev uygulanan işyerinde ortaya çıkan maddi zarardan kişisel sorumluluğu bulunmamaktadır.

Lokavt hak değildir."

Gerekçe (6.Önerge):

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Önergemizin gerekçesi açık ve ayrıntılı bir şekilde belirtilmiştir. Ben, bu vesileyle, Anayasa değişikliği üzerindeki düşüncelerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, AKP’li hukukçu arkadaşlarımızla veya diğer partilerden hukukçu arkadaşlarımızla konferansa, panele ya da bilimsel bir toplantıya katılsak, orada hepimiz, aynı şekilde, hep bir ağızdan çıkmışçasına Anayasa’nın toplumsal uzlaşma belgesi olduğunu, sadece Parlamentodaki siyasi partiler arasındaki uzlaşmayı sağlamaktan ibaret olmadığını, aynı zamanda Parlamento dışındaki tüm grup, katman ve sınıflar arasında da uzlaşmayı sağlayan en geniş uzlaşma belgeleri olduğunu hep birlikte söyleriz ve devamla da şunu söyleriz hep beraber: Anayasalar, karşılıklı dayatma ve suçlama ortamlarından uzak, insanların birbirini karşılıklı olarak bilgilendirdiği, aydınlattığı ve karşılıklı dayanışma içerisinde, aklın ve mantığın egemen olduğu bir süreçte yapılması gerektiğini hep beraber söyleriz değerli arkadaşlarım ancak bugünkü Türkiye ortamına baktığımızda, gerçekten, toplumsal kutuplaşma dengeleri altüst etmiştir, siyasette, Parlamentoda, mahallelerde, sokaklarda çatışmalar, gerilimler yaşanmaktadır. Hatta öylesine ki devlet kendi yasalarını, kendi hukukunu çalıştıramaz ve sahip çıkamaz hâle gelmiştir. Siyaset, yargının kendisini kuşattığından, yargı da siyasetin ve yürütmenin kendisini kuşattığından şikâyet eder hâle gelmiştir. Kurumlar birbirine güvenemez, hatta güvenmeyi bir kenara bırakın, birbirini suçlar hâle gelmiştir.

Değerli arkadaşlarım, böyle bir ortamda biz Anayasa değişikliği yapıyoruz yani rejim değişikliği yapıyoruz. Rejim değişikliği sorunu, sadece muhalefet partileri olarak Cumhuriyet Halk Partisinin, Milliyetçi Hareket Partisinin ya da BDP’nin sorunu değildir; bu, aynı zamanda, AKP’li arkadaşlarımızın da sorunudur.

Elli beş yıllık hukukçu Sami Selçuk, elli beş yıllık hukuk birikiminin verdiği değerlendirmelere göre, bugünkü, böyle bir ortamda Anayasa değişikliklerinin yapılmaması gerektiğini, özellikle yargıya yönelik düzenlemelerin geri bırakılması gerektiğini söylemektedir.

Değerli arkadaşlarım, milletvekili olarak bizler, milletin bize verdiği yetkiyi, yeniden milletvekili olabilmek düşüncesi ve kaygısı ile kendi kişisel çıkarlarımız için kullanıp israf edemeyiz; davranışlarımızı yeniden milletvekili olup olmama ölçütüne göre indirgeyemeyiz, böyle davranamayız. Kaldı ki davranışlarımızı -bu Parlamentoda bulunan tüm siyasi partiler açısından söylüyorum- önümüzdeki dönem yeniden milletvekili olabilme kişisel kaygısına endekslesek bile, geçmiş dönem parlamentoları izlediğimizde, geçmiş dönem Parlamentolarda mevcut milletvekili arkadaşlarımızın üçte 2’sinin bir sonraki Parlamentoda olmadığını görürüz değerli arkadaşlarım. O zaman, bizim yapmamız gereken şey, davranışlarımızı belirlerken, oylarımızı kullanırken sadece ve sadece hakkın, hukukun ve vicdanlarımızın sesini dinlemeliyiz, toplumun ve çocuklarımızın geleceğini gözeterek davranışlarımızı belirlemeliyiz. Bu milletvekilliğinin sona ereceğini, yaptığımız eylemlerin, verdiğimiz oyların gelecekte çocuklarımızla, torunlarımızla birlikte bize bir yaşamı yeniden şekillendireceğini bilmemiz gerekiyor. İleride gerçekten çocuklarımızın geleceği ve torunlarımızın geleceği için bizim bunları şekillendirdiğimizi bilmemiz gerekiyor.

Değerli arkadaşlarım, gerçekten bugün Parlamento olarak herkes zor bir sınav veriyor. Gerçekten hepimiz toplumdaki sağduyunun, aklın ve mantığın, bir de vicdanlarımızın sesine göre hareket etmemiz gerektiğini ben düşünüyorum. Sayın Başbakan Tayyip Erdoğan’dan korkarak oy kullanmanın doğru olmadığını düşünüyorum, liderlerden çekinerek oy kullanmanın doğru olmadığını düşünüyorum.

MUHARREM SELAMOĞLU (Niğde) – Siz de Baykal’dan mı korkuyorsunuz?

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Sayın Tayyip Erdoğan’dan… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Lütfen…

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, ben burada…

SUAT KILIÇ (Samsun) – Oy kullanmıyorsun. Oy kullan, oy!

BAŞKAN – Lütfen sayın milletvekilleri…

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Aynaya bak, aynaya!

KÜRŞAD TÜZMEN (Mersin) – Bizim korkumuz yok, saygımız var, saygımız.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Sataşmanıza gerek yok. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Allah’tan korkun değerli arkadaşlarım, Allah’tan; Tayyip Erdoğan’dan korkmayın!

SUAT KILIÇ (Samsun) – Aynaya bak, aynaya!

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Gelecek günlerde vicdanınızın sızlamasından, kanamasından, içinizin acımasından, yüreğinizin kanamasından korkarak oy kullanın değerli arkadaşlarım, Başbakanın emir ve talimatlarına göre değil. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen sakin olun.

KÜRŞAD TÜZMEN (Mersin) – Yüreğin yetiyorsa kabine geç.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Sizler, tıpkı 1 Mart 2003 tezkeresinde olduğu gibi…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SUAT KILIÇ (Samsun) – Sıraya gir.

BAŞKAN – Sayın Öztürk, süreniz doldu, size ek süre veriyorum efendim lütfen tamamlayınız.

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Aynı şekilde ben de sizin oy kullanmanızı rica ediyorum.

ABDÜLHADİ KAHYA (Hatay) – Yüreğiniz varsa oy kullanın!

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, Sayın Başbakanın emir ve talimatlarına göre değil, Sayın Başbakandan korkarak değil, tıpkı, 1 Mart 2003 tezkeresinde olduğu gibi, AKP’lisiyle, CHP’lisiyle, MHP’lisiyle nasıl 1 Mart 2003 tezkeresinde tüm baskılara direnerek özgürce o tezkerede oylama nasıl yaptıysanız, vicdanlarınızın sesini duyarak oy kullandıysanız burada da tıpkı o tezkerede olduğu gibi…

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Siz de kullanın, siz de.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – …hakkın, hukukun sesine kulak vererek, sadece milletten aldığınız yetkiyi kullanarak oy kullanmanızı…

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Millet size de yetki vermedi mi?

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – …ve parmaklarınızı da haktan, hukuktan yana kaldırmanızı ben diliyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)

Oylamanın Sonucu (6.Önerge): KABUL EDİLMEMİŞTİR

7. Önerge

 Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 7. Maddesi’nin madde metninden çıkarılmasını arz ederim.

               Mehmet Ekici                                                                         Reşat Doğru

                    Yozgat                                                                                    Tokat

 

     Gerekçe (7.Önerge):

MEHMET EKİCİ (Yozgat) – Sayın Başkanı ve Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, grev ve lokavt hakkını düzenleyen Anayasa’mızın 54’üncü maddesinin üçüncü ve yedinci fıkrasının çıkarılmasına ilişkin Anayasa değişiklik teklifiyle ilgili verdiğimiz önerge üzerinde söz aldım. Özüne bakarsanız, yapılmak istenen değişiklik, üçüncü paragrafta, “grev esnasında greve katılan işçilerin ve sendikanın kasıtlı veya kusurlu hareketleri sonucu grev uygulanan işyerinde sebep oldukları maddi zarardan sendika sorumludur.” ile siyasi amaçlı dayanışma grev ve lokavtı gibi maddelerin yürürlükten kaldırılmasıdır. Bu, özünde doğru bir düzenlemedir. Aslında bunlar… 1980 öncesi yaşanan işçi hareketlerinin Türkiye’ye yaşattığı bazı sıkıntılı durumlar münasebetiyle 80 Anayasası’nın çok daha katı, işçi hareketlerini de kısıtlayıcı yönde aldığı tedbirler münasebetiyle sıkıştırılmış bir işçi hareketi söz konusu olmuştu. Özünde bu işlem doğrudur ancak çalışma hayatını bir bütün olarak, bir kül olarak alıp bu maddeler, bu ve benzeri maddeler yani 5’inci değişiklik maddesi, 6’ncı, 7’nci maddeler çok daha yüksek bir istişareyle, çok daha iyi bir dayanışmayla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığında oluşacak bir heyetle, işçi hareketinin önderlerinin ve sivil toplumun da dâhil olduğu bir süreç içerisinde ele alınıp düzenlenmiş olsaydı, bugün çok daha farklı bir ortamda Anayasa tartışması yapıyor olacaktık. Doğrusu, bu alınan tedbirler Türk işçi hareketinin, çalışma hayatının yeniden düzenlenmesi bakımından yeterli midir diye iç dünyamızda biz bir özeleştiri yaptığımız zaman da bunun yeterli olmadığını görüyoruz.

Değerli arkadaşlarım, tanınan haklar, uygulanabilir haklar olduğu zaman anlam taşır. Bakın, dün Taksim Meydanı’nda, sendikalaştığı için işinden atılan, sendika üyesi olduğu için işinden atılan insanların yürüyüşüne şahit olduk. Ya-ni, anayasalarda ve yasalarda tanıdığınız hakları uygulanabilir haklar hâline getirdiğimiz an biz başarılı bir yürütmeyi, başarılı bir parlamentoyu meydana getirmiş oluruz.

Şimdi, bu gelen haklarla yani burada tanındığı iddia edilen haklarla çalışma hayatının başarılı bir şekilde yeniden düzenlenmesi mümkün değildir. Doğrusu, ısrarla söylüyoruz, biz söylemekten, siz dinlemekten bıkmadınız ancak bu Anayasa Değişiklik Teklifi’nin geriye alınarak, geriye çekilerek Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı altında ve konsensüsle bir Anayasa değişikliği tasarısını yine size bıkmadan, usanmadan teklif edeceğiz çünkü bu maddede yapacağınız düzenlemenin hiçbir anlamı yok. Şu anda, Türk işçisinin hak ettiği anda, uzlaşmazlığa düştüğü anda greve çıkacak takati yoktur, grev yapmaya cesareti yoktur. Grev yapan işçiler, gerek kamu gerek özel hayatta tehdit edilen, işinden edilmekle, ekmeğinden edilmekle tehdit edilen insanlar hâline gelmiştir ve bu tehdit düzeyi o kadar yükselmiştir ki şu Parlamento çatısı altında, yürütmenin temsilcilerinin ağzından “O kadar boş, işsiz var, bulduğunuzla yetinin.” denecek kadar da ileri gidilmiştir. Dolayısıyla, şu anda, bu teklif diziniyle hayata geçirmeye çalıştığınız bu Anayasa değişikliği uygulanabilir değildir.

Bu gök kubbenin altında söylenmemiş güzel söz de yok, ilk çağlardan beri bir sürü güzel söz söylenmiş, anayasa metinlerine bir sürü güzel şey girmiş ama bu güzellikleri uygulanabilir güzellikler hâline getirmeye çalışmak yerine, daha zor, daha güç, daha az uygulanabilir hâle getirmenin ne İktidara ne yasamada görev alan değerli milletvekili arkadaşlarımıza yani iktidarıyla muhalefetiyle hiçbirimize bir faydası yoktur. Onun için, gelin, bu teklifi geri çekin ve biz, gerçek..

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Ekici, süreniz doldu. Lütfen… Ek süre veriyorum, tamamlayın.

MEHMET EKİCİ (Devamla) – Biz bu Parlamentoda on beş gündür Anayasa değişikliği tartışması yapacağımız yere, işsizlikle alakalı, halkın geçim sıkıntısıyla alakalı, güvenlikle alakalı -bakın, daha dün 7 tane evladımızı toprağa verdik- bunları konuşalım, bunlar hakkında tedbir alalım diyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Ekici, teşekkür ederim.

Oylamanın sonucu  (7.Önerge): KABUL EDİLMEMİŞTİR

3.4 İkinci Tur Yedinci Maddeye İlişkin Gizli Oylama Sonucu (Teklif Metninin İlk Haliyle Aynı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin 7’nci maddesinin gizli oylama sonucunu açıklıyorum:

Oy Sayısı: 407; Kabul: 337; Ret: 71; Çekimser:0; Boş: 1; Geçersiz:0

Katip Üye Harun Tüfekçi (Konya)

Katip Üye Bayram Özçelik (Burdur)

 


Copyright © 2009 Kanunum.com bir Karakullukçu Danışmanlık Limited Şirketi servisidir.
Gösterilen marka, Karakullukçu Danışmanlık Limited Şirketi’nin tescilli markasıdır. Tüm hakları saklıdır.
Bu internet sitesinin kullanıcıları Kanunum.com Kullanıcı Sözleşmesi ve Gizlilik Politikası’nı okumuş ve kabul etmiş sayılırlar.