DÖNEM: 23                            CİLT: 67                    YASAMA YILI: 4

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

91’inci Birleşim

22 Nisan 2010 Perşembe

 

(Bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

İ Ç İ N D E K İ L E R

   I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

  II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - YOKLAMALAR

IV.  - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Önergeler

Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun (6/932) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/204)

B) Tezkereler

1.- (10/60, 63, 99, 242, 243, 244, 245, 246, 254, 256) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Başkanlığının, Komisyonun görev süresinin bir ay uzatılmasına ilişkin tezkeresi (3/1174)

2.- Madencilik sektöründeki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Başkanlığının yurt dışı inceleme çalışması yapma talebi sonucunda; Komisyonun Kanada’da inceleme çalışması yapması, gidecek komisyon üyelerinin sayıları ve inceleme süresinin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığınca tespit edilmesinin uygun bulunduğuna ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1175)

3.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Meral Akşener’in, Stokholm’de düzenlenecek olan Avrupa Birliği Parlamento Başkanları Konferansı’na katılmak üzere İsveç’e gitmesinin uygun bulunduğuna ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1176)

C) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve 23 milletvekilinin, hâkim ve savcıların çalışma ve emeklilik dönemlerindeki özlük haklarındaki sorunların araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/684)

2.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve 23 milletvekilinin, et fiyatlarındaki artışın nedenlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/685)

3.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve 20 milletvekilinin, deniz taşımacılığı sektörünün sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/686)

D) Genel Görüşme Önergeleri

1.- CHP Grup Başkan Vekilleri Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay, İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu ve İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol’un, Ermenistan’la imzalanan protokoller ve Ermeni iddiaları ile mücadele stratejisi konusunda bir genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/13)

 

V.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- (10/46) esas numaralı Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 22/4/2010 Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi

2.- (10/223, 10/407, 10/525, 10/555, 10/604, 10/669) esas numaralı Meclis araştırması önergelerinin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 22/4/2010 Perşembe günkü birleşiminde birlikte yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi

 

VI.- AÇIKLAMALAR

1.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, MHP grup önerisine ilişkin açıklaması

2.- Mersin Milletvekili Akif Akkuş’un, MHP grup önerisine ilişkin açıklaması

3.- Aydın Milletvekili Ali Uzunırmak’ın, MHP grup önerisine ilişkin açıklaması

4.- İzmir Milletvekili Mehmet Ali Susam’ın, CHP grup önerisine ilişkin açıklaması

5.- Amasya Milletvekili Hüseyin Ünsal’ın, CHP grup önerisine ilişkin açıklaması

6.- Kayseri Milletvekili Mehmet Şevki Kulkuloğlu’nun, CHP grup önerisine ilişkin açıklaması

7.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, CHP grup önerisine ilişkin açıklaması

8.- Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, CHP grup önerisine ilişkin açıklaması

9.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, CHP grup önerisine ilişkin açıklaması

10.- Tekirdağ Milletvekili Faik Öztrak’ın, CHP grup önerisine ilişkin açıklaması

11.- İzmir Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, CHP grup önerisine ilişkin açıklaması

12.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, CHP grup önerisine ilişkin açıklaması

13.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, CHP grup önerisine ilişkin açıklaması

14.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin’in, CHP grup önerisine ilişkin açıklaması

15.- İstanbul Milletvekili Nusret Bayraktar’ın, Amasya Milletvekili Hüseyin Ünsal’ın, açıklamasında, rakamların yanlış olduğu beyanına ilişkin açıklaması

16.- Sinop Milletvekili Engin Altay’ın, Kırıkkale Milletvekili Vahit Erdem’in, konuşmasında, adından da bahsederek, yaptığı konuşmayı çarpıttığı ve söylemediği sözleri söylediğine ilişkin açıklaması

17.- Manisa Milletvekili Mehmet Çerçi’nin, Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’e sarf ettiği sözlerden dolayı özür dilediğine ilişkin açıklaması

 

VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç’un, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

 

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

 

1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)

2.- Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321)

3.- Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına Katılmak İçin Hükümete Yetki Verilmesine Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para Fonu Ana Sözleşmesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Belgelerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/761) (S. Sayısı: 458)

4.- Kooperatifler Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, Kooperatifler Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Tarım, Orman ve Köyişleri ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonları Raporları (1/811, 2/633) (S. Sayısı: 496)

5.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanı İstanbul Milletvekili Recep Tayyip Erdoğan ve 264 Milletvekilinin, 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/656) (S. Sayısı: 497)

 

IX.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- İzmir Milletvekili Harun Öztürk’ün, kullanma izni bulunmayan yapılara ilişkin Başbakandan sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/13165)

2.- İzmir Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, Kemalpaşa ilçesinde verilen bir taş ocağı ruhsatına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/13206)

3.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, bir bürokrat hakkında basında çıkan iddialara ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Nevzat Pakdil’in cevabı (7/13259)

4.- Edirne Milletvekili Cemaleddin Uslu’nun, Keşan’a ilçe tarım binası yapılmasına,

- Yozgat Milletvekili Mehmet Ekici’nin, Gübretaş’ın dahil olduğu konsorsiyuma,

- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un, TİGEM’in kiraya verilen bir arazisine,

Bir firmanın iyi tarım ürünleri konulu girişimine,

- Hatay Milletvekili Süleyman Turan Çirkin’in, pamuk üretimine ve desteklemesine,

- İzmir Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, hayvancılıktaki hibe desteğinin yaygınlaştırılmasına,

İlişkin soruları ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı (7/13297), (7/13298), (7/13299), (7/13300), (7/13301), (7/13302)

5.- Samsun Milletvekili Osman Çakır’ın, Sinop’ta kurulacak nükleer santrale ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/13340)

6.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, sivil toplum kuruluşlarına bütçeden yapılan yardımlara ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/13341)

7.- Aydın Milletvekili Mehmet Fatih Atay’ın, verilen bir maden arama ruhsatına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/13342)

8.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, sivil toplum kuruluşlarına bütçeden yapılan yardımlara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mehmet Aydın’ın cevabı (7/13537)

9.- İstanbul Milletvekili Hasan Macit’in, ihracattaki vergi iadesi uygulamasına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/13763)

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 11.03’te açılarak beş oturum yaptı.

Birinci, İkinci, Üçüncü Oturum

Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş ve 19 milletvekilinin, hemşirelik mesleğindeki sorunların (10/681),

Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş ve 19 milletvekilinin, sel felaketlerinin nedenlerinin (10/682),

BDP Grup Başkan Vekili Batman Milletvekili Ayla Akat Ata’nın, Adli Tıp Kurumunun işleyişindeki sorunların (10/683),

Araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla birer Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerini alacağı ve ön görüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

Gündemin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan:

(10/645) esas numaralı, hayvancılık sektörünün sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergenin görüşmelerinin Genel Kurulun 21/4/2010 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin BDP,

(10/137) esas numaralı, kredi kartları ve bireysel krediler alanlarındaki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergenin görüşmelerinin Genel Kurulun 21/4/2010 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP,

(10/351, 10/454, 10/527) esas numaralı Meclis araştırması önergelerinin görüşmelerinin Genel Kurulun 21/4/2010 Çarşamba günkü birleşiminde birlikte yapılmasına ilişkin CHP,

Grubu önerileri yapılan görüşmelerden sonra kabul edilmedi.

BDP grup önerisi nedeniyle; Afyonkarahisar Milletvekili Abdülkadir Akcan, Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan, Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt, Niğde Milletvekili Mümin İnan, Muğla Milletvekili Gürol Ergin, Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü, Bursa Milletvekili Ali Koyuncu ve Van Milletvekili Kayhan Türkmenoğlu,

MHP grup önerisi nedeniyle; Manisa Milletvekili Şahin Mengü ve Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü,

CHP grup önerisi nedeniyle; Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü, Eskişehir Milletvekili Beytullah Asil ve Samsun Milletvekili Haluk Koç,

Birer açıklamada bulundular.

İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Muğla Milletvekili Ali Arslan’ın, grubuna sataşması nedeniyle bir konuşma yaptı.

Türkiye Büyük Millet Meclisinin kuruluşunun 90’ıncı yıl dönümünün ve Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nın kutlanması, günün önem ve anlamının belirtilmesi amacıyla Genel Kurulda özel bir görüşme yapılması için Türkiye Büyük Millet Meclisinin 23 Nisan 2010 Cuma günü saat 14.00’te toplanmasına, bu toplantıda yapılacak görüşmelerde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanına, siyasi parti grubu başkanlarına ve grubu bulunmayıp da Mecliste üyesi bulunan siyasi partilerin genel başkanlarının görevlendireceği bir milletvekiline onar dakika süreyle söz verilmesine ve bu birleşimde başka konuların görüşülmemesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi kabul edildi.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:

1’inci sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/324) (S. Sayısı: 96),

2’nci sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/499) (S. Sayısı: 321),

3’üncü sırasında bulunan, Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına Katılmak İçin Hükümete Yetki Verilmesine Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para Fonu Ana Sözleşmesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Belgelerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/761) (S. Sayısı: 458),

4’üncü sırasında bulunan, Kooperatifler Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, Kooperatifler Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Tarım, Orman ve Köyişleri ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonları Raporlarının (1/811, 2/633) (S. Sayısı: 496),

Görüşmeleri komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.

Birleşime saat 15.34’te ara verildi.

 

 

 

Sadık YAKUT

 

 

 

Başkan Vekili

 

 

 

 

 

 

Fatih METİN

 

Yusuf COŞKUN

 

Bolu

 

Bingöl

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

 

 

 

 

 

 

Bayram ÖZÇELİK

 

 

 

Burdur

 

 

 

Kâtip Üye

 

 

 

 

 

 

 

 

Dördüncü, Beşinci Oturum

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:

5’inci sırasında bulunan ve görüşmelerine devam olunan, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanı İstanbul Milletvekili Recep Tayyip Erdoğan ve 264 Milletvekilinin, 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu’nun (2/656) (S. Sayısı: 497) birinci görüşmesinde 9’uncu maddesine kadar kabul edildi.

Barış ve Demokrasi Partisi Grubuna üye milletvekillerinin kürsüde yapmış oldukları konuşmalar sırasında, Parlamento Başkanı sıfatıyla, milletvekillerinin ifadelerine karşı göstermiş olduğu tutum nedeniyle Oturum Başkanının tutumu hakkında açılan usul tartışması sonucunda, Oturum Başkanı, tutumunu değiştirecek bir husus olmadığını açıkladı.

Devlet Bakanı Hayati Yazıcı, Mersin Milletvekili İsa Gök’ün, mensubu bulunduğu Hükûmete,

Mersin Milletvekili İsa Gök, Devlet Bakanı Hayati Yazıcı’nın, şahsına,

Mersin Milletvekili Mehmet Şandır, Ankara Milletvekili Ahmet İyimaya’nın, grubuna,

Ankara Milletvekili Ahmet İyimaya:

Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın,

Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün,

Konya Milletvekili Atilla Kart’ın,

Şahsına;

Anayasa Komisyonu Başkanı ve İstanbul Milletvekili Burhan Kuzu, Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, şahsına,

Konya Milletvekili Atilla Kart, Anayasa Komisyonu Başkanı ve İstanbul Milletvekili Burhan Kuzu’nun, şahsına,

Sataşması nedeniyle birer konuşma yaptılar.

22 Nisan 2010 Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 11.00’de toplanmak üzere birleşime 01.49’da son verildi.

 

 

Mehmet Ali ŞAHİN

 

 

 

Başkan

 

 

 

 

 

 

Yusuf COŞKUN

 

Fatih METİN

 

Bingöl

 

Bolu

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

 

 

 

 

 

 

Yaşar TÜZÜN

 

 

 

Bilecik

 

 

 

Kâtip Üye

 

                                                                                                                                              No.: 127

II.- GELEN KÂĞITLAR

22 Nisan 2010 Perşembe

Genel Görüşme Önergesi

1.- CHP Grup Başkanvekilleri Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay, İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu ve İzmir Milletvekili Kemal Anadol’un, Ermenistan’la imzalanan protokoller ve Ermeni iddiaları ile mücadele stratejisi konusunda bir genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/13) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.02.2010)

Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve 23 Milletvekilinin, hâkim ve savcıların çalışma ve emeklilik dönemlerindeki özlük haklarındaki sorunların araştırılması amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/684) (Başkanlığa geliş tarihi: 03.03.2010)

2.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve 23 Milletvekilinin, et fiyatlarındaki artışın nedenlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/685) (Başkanlığa geliş tarihi: 03.03.2010)

3.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve 20 Milletvekilinin, deniz taşımacılığı sektörünün sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/686) (Başkanlığa geliş tarihi: 03.03.2010)

Süresi İçinde Cevaplanmayan Yazılı Soru Önergeleri

1.- Tunceli Milletvekili Şerafettin Halis’in, 1995’teki Gazi olaylarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/13260)   

2.- Denizli Milletvekili Hasan Erçelebi’nin, A Milli Futbol Takımının teknik direktörüne ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/13262)   

3.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, Fen Edebiyat Fakültesi mezunlarına formasyon için getirilen not şartına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/13263)   

4.- İstanbul Milletvekili Durmuşali Torlak’ın, mülkiyet sorunu olan Hazine arazilerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/13264)   

5.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, kurban kesimi organizasyonlarındaki yolsuzluk iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/13265)   

6.- Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş’in, müzelerdeki hırsızlık olaylarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/13268)   

7.- Isparta Milletvekili Mevlüt Coşkuner’in, TEKEL’e ait bazı arsalara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/13269)   

8.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Kelkit ırmağı üzerindeki HES projelerine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/13276)   

9.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Reşadiye’deki HES projeleri uygulamalarına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/13277)   

10.- Samsun Milletvekili Osman Çakır’ın, Samsun’da özel sektöre devredilen hidroelektrik santrale ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/13278)   

11.- Hakkâri Milletvekili Hamit Geylani’nin, kolluk personeli hakkındaki soruşturmalara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/13282)   

12.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Tokat İtfaiye Müdürlüğünün taşınmasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/13283)   

13.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Tokat’ta itfaiye aracı bulunmayan belediyelere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/13284)   

14.- Giresun Milletvekili Murat Özkan’ın, vali ve kaymakam odalarına Başbakanın fotoğrafının asılmasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/13285)   

15.- İstanbul Milletvekili Ümit Şafak’ın, muhtarların özlük haklarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/13286)   

16.- Antalya Milletvekili Tayfur Süner’in, kaçak bir tesisin yıkımına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/13287)   

17.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Elazığ’da meydana gelen depremdeki afet yönetimine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/13288)   

18.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Adana Büyükşehir Belediyesindeki rüşvet iddialarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/13289)   

19.- Ankara Milletvekili Tekin Bingöl’ün, Ankara Büyükşehir Belediyesinin toplu taşımacılıktaki politikasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/13290)   

20.- Giresun Milletvekili Murat Özkan’ın, OR-Gİ Havaalanı Projesine ve Eğribel Geçidindeki ulaşım sorununa ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/13303)   

21.- Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı’nın, Eti Alüminyum A.Ş.’nin özelleştirilmesine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/13305)   

22.- Yozgat Milletvekili Mehmet Ekici’nin, Yozgat Şehir Merkezi Yağmur Suyu Toplama Projesine ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Ali Babacan) yazılı soru önergesi (7/13306)   

23.- İzmir Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, tank modernizasyonu projesine ilişkin Milli Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/13307)   

24.- Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın, Yenimahalle’deki ilköğretim okullarında yapılan bir deneme sınavına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/13308)

25.- İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün kiralanan bir arazisine ilişkin Devlet Bakanından (Faruk Nafız Özak) yazılı soru önergesi (7/13309)


22 Nisan 2010 Perşembe

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 11.06

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 91’inci Birleşimini açıyorum.

III.- Y O K L A M A

BAŞKAN – Elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Beş dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.

Gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Sözlü soru önergesinin geri alınmasına dair bir tezkere vardır, okutuyorum:

IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Önergeler

Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun (6/932) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/204)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Gündemin Sözlü Sorular kısmının 507. sırasında yer alan (6/932) esas numaralı sözlü soru önergemi geri alıyorum.

Gereğini saygılarımla arz ederim.

                                                                                                              Reşat Doğru

                                                                                                                   Tokat

BAŞKAN – Sözlü soru önergesi geri verilmiştir.

Deprem Riskinin Araştırılarak Deprem Yönetiminde Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Başkanlığının, Komisyonun görev süresinin uzatılmasına dair bir tezkeresi vardır, okutuyorum:

B) Tezkereler

1.- (10/60, 63, 99, 242, 243, 244, 245, 246, 254, 256) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Başkanlığının, Komisyonun görev süresinin bir ay uzatılmasına ilişkin tezkeresi (3/1174)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Deprem Riskinin Araştırılarak Deprem Yönetiminde Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan (10/60, 63, 99, 242, 243, 244, 245, 246, 254, 256) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu 28/01/2010 tarihinde çalışmalarına başlamıştır. Anayasa ve İçtüzük gereği kendisine verilen üç aylık süre içerisinde çalışmalarını tamamlayamayan Komisyonumuz, 28.4.2010 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere bir aylık ek süre istenmesine karar vermiştir.

Gereğini arz ederim.

Saygılarımla.

                                                                                                             İdris Güllüce

                                                                                                                 İstanbul

                                                                                                         Komisyon Başkanı

BAŞKAN – İç Tüzük’ün 105’inci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “Araştırmasını üç ay içinde bitiremeyen komisyona bir aylık kesin süre verilir.” hükmü gereğince Komisyona bir aylık ek süre verilmiştir.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, ayrı ayrı okutuyorum:

C) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve 23 milletvekilinin, hâkim ve savcıların çalışma ve emeklilik dönemlerindeki özlük haklarındaki sorunların araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/684)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

“Ülkemizdeki Hâkim ve Cumhuriyet Savcılarının çalıştıkları dönem ile emeklilik dönemlerindeki özlük hakları açısından yaşadıkları sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi” amacıyla, aşağıda belirtilen gerekçelerle Anayasa’mızın 98’inci, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nün 104’üncü ve 105’inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.

1) Mehmet Şandır                           (Mersin)

2) Cemaleddin Uslu                        (Edirne)

3) Alim Işık                                    (Kütahya)

4) Osman Durmuş                          (Kırıkkale)

5) Kürşat Atılgan                            (Adana)

6) Tunca Toskay                             (Antalya)

7) Ahmet Kenan Tanrıkulu             (İzmir)

8) Recep Taner                               (Aydın)

9) Kamil Erdal Sipahi                     (İzmir)

10) Mustafa Enöz                           (Manisa)

11) Akif Akkuş                              (Mersin)

12) Durmuş Ali Torlak                   (İstanbul)

13) Hasan Çalış                              (Karaman)

14) Ahmet Orhan                           (Manisa)

15) Mustafa Kalaycı                       (Konya)

16) Mehmet Serdaroğlu                  (Kastamonu)

17) İzzettin Yılmaz                         (Hatay)

18) Yılmaz Tankut                          (Adana)

19) Behiç Çelik                               (Mersin)

20) Erkan Akçay                            (Manisa)

21) Muharrem Varlı                       (Adana)

22) Kemalettin Nalcı                       (Tekirdağ)

23) Mehmet Ekici                           (Yozgat)

24) Ümit Şafak                               (İstanbul)

Gerekçe:

Türkiye'de hukuk düzeni, başta Anayasa olmak üzere yasa, tüzük, yönetmelik, kararname gibi yürütmenin işlemleri ile sağlanır. Hukuk düzeninin sağlanmasında yargının bağımsızlığı ilkesi özel bir öneme sahiptir.

29 Kasım 1985 tarihli Birleşmiş Milletler Yargı Bağımsızlığına Dair Temel Prensiplerinde Yargı Bağımsızlığı ile ilgili başlığında; "Yargı bağımsızlığı Devlet tarafından güvence altına alınır ve Anayasada veya iç hukukta yargı bağımsızlığına yer verilir. Yargı bağımsızlığına saygı göstermek ve gözetmek bütün hükûmet kuruluşlarının ve diğer kurumların görevidir" demek suretiyle konunun önemine işaret etmiştir.

Aynı belgenin Hizmet Şartları ve Görev Süreleri başlığında "Yargıçların görev süresi, bağımsızlığı, güvenliği, alacakları yeterli ücret, hizmet şartları, emekli aylıkları ve emeklilik yaşı yasada yeterli biçimde güvence altına alınır" prensibine yer verilmiştir.

Esasen, Anayasamızın 139 ve 140'ıncı maddelerinde de "Hâkimlik ve savcılık teminatı" ve "Hâkimlik ve savcılık mesleği" ile ilgili hükümler, diğer kamu görevlileri ve devlet memurlarından farklı olarak düzenlenmiştir.

Yargının gerçekten bağımsız olması, yargının mali ve idari bakımdan bağımsızlığına bağlıdır.

Avrupa ülkelerinde bir hâkimin bir yılda bakması gereken iş yükü sayısı 200 iken, Türkiye'de bir Hâkim yılda ortalama 1078, Cumhuriyet Savcısı da 1864 dosyaya bakmaktadır. Avrupa Konseyi Etkin Yargı Komisyonu'nun verilerine göre, 100 bin kişiye düşen Hâkim sayısı; Türkiye'de 9, Almanya'da 24,5, İngiltere'de 16,6, Yunanistan'da 28,4'tür.

Türkiye'deki mevcut 14 bin 694 Hâkim ve Cumhuriyet Savcısı kadrosunun 3 bin 275'i boştur. Boş kadroların doldurulması hâlinde bile Türkiye'deki Hâkim ve Cumhuriyet Savcılarının iş yükünün AB ülkeleri seviyesine inmesi söz konusu olmayacaktır.

Yargının bağımsızlığını korumak açısından değişik sistemlerin hepsinin temelinde 1950’lerden sonra milletlerarası organizasyonların aldığı kararların gerçekleştirilmesi yatmaktadır.

Bu kararlara göre:

Hâkimler karar verirken sadece kanunlara bağlıdırlar, hiçbir yerden direktif almazlar ve azledilmezler, devlet, yargının görevini gerektiği gibi yerine getirmesi için gereken maddi olanakları sağlar, Hâkimlerin atanmaları ve meslekte ilerlemeleri hükümetin dışındaki merciler tarafından yapılır.

Bu kuralların gereği olarak Hâkim ve Cumhuriyet Savcılarının görevleri dışında özlük haklarıyla ilgili kişisel bağımsızlığa da kavuşmalarını gerektirmektedir. Diğer yandan Hâkim ve Cumhuriyet Savcılarının görevdeyken teminat altına alınan özlük hakları ile ilgili kural ve ilkeler, emeklilik dönemlerinde de geçerli olmalıdır.

Şöyle ki, bir Hâkim veya Cumhuriyet Savcısının, emekliliğinde nasıl bir hayat sürdüreceğine dair kaygıya kapılmadan görevini yürütmesi, hiç şüphe yok ki, hukuk düzeninin sağlıklı yürümesi için de önemlidir.

Bu durum aynı zamanda emeklilik hakkını elde etmesine rağmen ilerleyen yaşlarında verimli çalışma içinde olamayacak Hâkim ve Cumhuriyet Savcılarının bizatihi hayat standardı kaygısı nedeniyle zorunlu yaş sınırına kadar kendilerini görevde kalmak zorunda hissetmelerini de ortadan kaldıracak, yargıda etkinlik ve verimliliği de artıracaktır.

Hayat standardı değişmeyeceğinden, kendilerini verimli hisseden kişiler, herhangi bir baskı veya zorlayıcı etki altında kalmadan, yargı etiği gereği ya mesleklerini zorunlu yaş sınırına kadar sürdürecekler ya da tamamen serbest iradeleriyle zorunlu yaş sınırından önce emekliye ayrılabileceklerdir.

Aksi durumda medyayı bir dönem oldukça meşgul eden vicdan ile cüzdan arasına sıkışan hâkimler nedeniyle demokrasilerin vazgeçilmez unsuru yargı bağımsızlığı üzerinde bu yönüyle bir baskının hissedilmesi kaçınılmaz olacaktır.

Tüm bu sorunların sebepleri ve sonuçlarının araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98'inci, TBMM İçtüzüğünün 104 ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis Araştırma Komisyonu kurulmasını arz ve teklif ederiz.

2.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve 23 milletvekilinin, et fiyatlarındaki artışın nedenlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/685)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Et insan sağlığı açısından önemli bir besin maddesidir. Son zamanlarda fiyatların aşırı derece artması, dolayısıyla zaten et yiyemeyen insanlarımızı daha da yiyemez hâle getirmiştir. Et fiyatlarının aniden bu kadar yükselmesinin sebep ve sonuçlarının tespiti ve alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi için, Anayasamızın 98 ve İçtüzüğün 104 ve 105 maddeleri gereğince bir Meclis Araştırma Komisyonu Kurulmasını arz ve teklif ederiz.

1) Mehmet Şandır                           (Mersin)

2) Cemaleddin Uslu                        (Edirne)

3) Alim Işık                                    (Kütahya)

4) Osman Durmuş                          (Kırıkkale)

5) Kürşat Atılgan                            (Adana)

6) Tunca Toskay                             (Antalya)

7) Ahmet Kenan Tanrıkulu             (İzmir)

8) Recep Taner                               (Aydın)

9) Kamil Erdal Sipahi                     (İzmir)

10) Mustafa Enöz                           (Manisa)

11) Akif Akkuş                              (Mersin)

12) Durmuş Ali Torlak                   (İstanbul)

13) Hasan Çalış                              (Karaman)

14) Ahmet Orhan                           (Manisa)

15) Mustafa Kalaycı                       (Konya)

16) Mehmet Serdaroğlu                  (Kastamonu)

17) İzzettin Yılmaz                         (Hatay)

18) Yılmaz Tankut                          (Adana)

19) Behiç Çelik                               (Mersin)

20) Erkan Akçay                            (Manisa)

21) Muharrem Varlı                       (Adana)

22) Kemalettin Nalcı                       (Tekirdağ)

23) Mehmet Tekir                           (Yozgat)

24) Ümit Şafak                               (İstanbul)

Gerekçe:

Ekonomik değer taşıyan hayvanların üretilmesi beslenmesi, pazarlanması gibi işlere hayvancılık denir. Bütün dünyada olduğu gibi Türkiye'de de nüfusun yeterli ve dengeli beslenmesinde ve birçok alanda endüstri hammaddesi olarak kullanılması açısından önemli bir yer tutmaktadır. Bunun yanı sıra hayvancılık sektörü diğer sektörlerden farklı olarak içinde birçok sektörü barındırması sebebiyle ülke ekonomisine büyük katkılar sağlamaktadır.

Çeşitli iklimlere ve geniş meralara sahip olan ülkemiz, hayvancılık açısından önemli bir potansiyele sahiptir. Hayvancılığın gelişimi yaşanan iklim koşulları belirlemektedir. Ülkemizde en çok beslenen küçükbaş hayvandır. Özellikle İç Anadolu Bölgesi ile Doğu Anadolu Bölgesinde yetiştirilir. Büyükbaş hayvancılığın da en fazla yapıldığı yer, Erzurum-Kars Bölümü ile Doğu Karadeniz bölümüdür.

Türkiye coğrafi özellikleri bakımından her türlü hayvansal ürün üretimine uygun iken, uygulanan politikalardan dolayı hayvan varlığında hızlı azalmalar yaşamaktadır. Yanlış tarım politikaları, ırkların ıslah edilmemesi ve yeterli miktarda ucuz ve kaliteli yem bitkisi tarımının yapılamaması gibi nedenlerden dolayı ülkemiz mevcut hayvancılığı koruyamamıştır. Hayvancılık sektöründe üretimin azalması fiyatların da yükselmesine neden olmuştur.

TÜİK verilerine göre 2008 yılı sonu itibariyle toplam büyükbaş hayvan sayısı bir önceki yıla göre %1,58 azalış göstererek 10.946.239 baş olarak gerçekleşmiştir. Küçükbaş hayvan sayısı 2009 yılında bir önceki yıla göre %6,87 oranında azalış göstermiştir. Koyun sayısı 2008 yılı sonu itibariyle bir önceki yıla göre %5,84 azalarak 23.974.591 baş, keçi sayısı ise %11,2 azalarak 5.593.561 baş olmuştur. Yıllar itibariyle hayvan üretiminde azalmalar yaşanmaktadır. Bu duruma paralel olarak da et üretiminde azalışlar meydana gelmiştir. 2008 yılında kırmızı et üretimi, 2007 yılına göre toplamda %16,18 oranında azalarak 482.458 ton olmuştur. Et ve Balık Kurumu Genel Müdürlüğünün hazırlamış olduğu sektör değerlendirme raporuna göre, 1990 yılında et üretimi 742.149 ton iken, 2005 yılında bu oran 640.258 tona düşmüştür. İnsanlarını temel besin maddelerinden biri olan et, ülkemiz nüfusunun artmasına rağmen üretilen hayvan sayısı uygulanan politikalardan dolayı azalma göstermiştir.

Et ve Balık Kurumu Genel Müdürlüğünün sektör değerlendirme raporuna göre, gelişmiş ülkeler ve Türkiye'de kişi başına tüketilen et miktarı ABD'de 87,70 kg, AB 34,01 kg, Türkiye'de ise 16,5 kg'dır. Buradan da anlaşılacağı üzere ülkemizdeki insanlar çok az miktarda et tüketmektedir.

Son aylarda et fiyatlarında aşırı derecede artışlar yaşanmaktadır. Etin kasaptaki fiyatı, kıyma 1 kg 30.00 TL, Dana Bonfile 1 kg 40.00 TL, Antrikot 1 kg 39.00 TL'ye yükselmiştir. Et fiyatlarındaki artışların bu kadar yükselmesi insanlarımızın et yiyemediğinin açık bir göstergesidir.

Et insan sağlığı açısında önemli bir yer teşkil etmektedir. Son zamanlarda fiyatların aşırı derece artması, dolayısıyla zaten et yiyemeyen insanlarımızı daha da yiyemez hale getirmiştir. Et fiyatlarının aniden bu kadar yükselmesinin sebep ve sonuçlarının tespiti ve alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi için, Anayasamızın 98 ve İçtüzüğün 104 ve 105. maddeleri gereğince bir Meclis Araştırma Komisyonu Kurulmasını arz ve teklif ederiz.

3.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve 20 milletvekilinin, deniz taşımacılığı sektörünün sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/686)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

"Ülkemizdeki kıyı illeri arasında, deniz, yolcu ve yük taşımacılığının geliştirilmesi ve dünya ülkeleri ile rekabet edilebilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi" amacıyla, aşağıda belirtilen gerekçelerle Anayasa'mızın 98'inci, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü'nün 104'üncü ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.

1) Mehmet Şandır                           (Mersin)

2) D. Ali Torlak                              (İstanbul)

3) Kürşat Atılgan                            (Adana)

4) Zeki Ertugay                               (Erzurum)

5) Ahmet Deniz Bölükbaşı             (Ankara)

6) Hasan Çalış                                        (Karaman)

7) Mustafa Kalaycı                         (Konya)

8) H. Hamit Homriş                       (Bursa)

9) Mehmet Günal                           (Antalya)

10) Rıdvan Yalçın                          (Ordu)

11) Osman Durmuş                        (Kırıkkale)

12) Yılmaz Tankut                          (Adana)

13) Mehmet Akif Paksoy               (Kahramanmaraş)

14) Bekir Aksoy                             (Ankara)

15) Ali Uzunırmak                         (Aydın)

16) Metin Ergun                             (Muğla)

17) Akif Akkuş                              (Mersin)

18) Emin Haluk Ayhan                  (Denizli)

19) Ahmet Kenan Tanrıkulu           (İzmir)

20) Muharrem Varlı                       (Adana)

21) Beytullah Asil                          (Eskişehir)

Gerekçe:

Ülkemiz, dünya deniz taşımacılığının % 30'unun gerçekleştirildiği Akdeniz havzasında 3 tarafı denizlerle çevrili bir konumdadır. Karadeniz'den açık denizlere açılan İstanbul ve Çanakkale boğazları ülkemizin hâkimiyeti altındadır.

Türkiye'nin kara sınırlarının uzunluğu 2.875 km, adalar dâhil sahil uzunluğu 8.333 kilometredir. Sahile kıyısı olan illerimizin sayısı 28’dir ve bu illerde toplam nüfusumuzun % 54'üne karşılık gelen 39.253.282 kişi yaşamaktadır.

Bütün bu verilere bakıldığında, ülkemizin denizcilik ülkesi olduğu düşünülse de, gerçekte ülke nüfusunun çok azı denizcilikle ilgilenmektedir. Diğer yandan, nüfusu ülkemiz nüfusundan daha az olan komşu ülkelerin dünya deniz taşımacılığından elde ettiği payın çok altında bir paya sahiptir. Günümüzde dünya ticaret hacminin % 90'ı deniz yoluyla yapılmaktadır. Bu durumda gemicilik sektörü dünya ticaretinin bel kemiğini oluşturmaktadır. Türk sahipli deniz ticaret filosu, 1.156 adet gemi ve 15,3 milyon DWT ile dünya deniz ticaret hacminden % 1 civarında bir pay almaktadır. Dünya denizcilik ticaretinden elde edeceğimiz ilave bir pay, denizciliğin iş hacmi parasal olarak çok yüksek değerlerle ifade edildiğinden, ülke ekonomisine önemli katkılar sağlayacaktır.

Denizcilik sektörünün gelişmesi, bu sektörün yedek parça ve tersane gibi yan dallarının gelişmesine tesir edecek, dolayısıyla istihdama katkı sağlayacaktır.

Deniz yolu ile yolcu ve yük taşımacılığı, yol yapım ve bakım masrafları olmaması sebebiyle diğer ulaşım vasıtalarına nazaran daha ucuzdur. Diğer bir avantajı da bir defada çok sayıda yolcu ve binlerce ton ağırlığındaki yük uzak mesafelere taşınabilmesidir.

Ülkemizde yolcu taşımacılığı İstanbul-Karadeniz, İstanbul-İzmir, İstanbul-Bursa (Mudanya), İstanbul-Yalova, İzmir-Akdeniz, İzmir-İtalya gibi belli başlı hatlar dışında pek ilgi görmemektedir.

Nüfusumuzun % 50'den fazlasının deniz kıyısında veya denize kıyısı olan şehirlerde yaşadığı düşünüldüğünde, potansiyel bir yolcu varlığı, ülkemizde deniz yolcu taşımacılığı sektörüne yapılacak yatırım için itici bir güç oluşturmaktadır. Taşımacılığın ucuz ve diğer taşıma vasıtalarına göre daha ucuz olacağından tercih edilme şansı da yüksek olacaktır.

Ülkemize bir yılda gelen turist sayısı 25 milyonun üzerindedir. Turistlerin büyük çoğunluğu tatillerini, Akdeniz ve Ege bölgesindeki turistik yörelerde geçirmektedir.

Güvenli ve yorucu olmayan bir yolculuk sebebiyle, ülkemize gelen turistler için de iller arasında deniz yolu ile seyahat bir tercih sebebi olabilecektir. Turizm açısından ise tur programlarına dâhil edilen yeni bir pazarlama ürünü ortaya çıkacaktır.

Cumhuriyetin kuruluşunun ilk yıllarında Atatürk'ün "En güzel ve coğrafi vaziyette ve üç tarafı denizlerle çevrili olan Türkiye, endüstrisi, ticareti ve sporu ile en ileri denizci millet yetiştirmek kabiliyetindedir. Bu kabiliyetten istifade etmeyi bilmeliyiz. Denizciliği, Türk'ün büyük millî ülküsü olarak düşünmeli ve onu kısa zamanda başarmalıyız." sözünün çok uzağında olduğumuz da bir gerçektir.

Tüm bu sorunların sebepleri ve sonuçlarının araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98'inci, TBMM İçtüzüğünün 104 ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis Araştırma Komisyonu kurulmasını arz ve teklif ederiz.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Genel görüşme açılmasına ilişkin bir önerge vardır.

Söz konusu önerge beş yüz kelimeden fazla olduğu için önergenin özeti okunacaktır ancak önergenin tam metni Tutanak Dergisi’ne eklenecektir.

Şimdi, önergeyi okutuyorum:

D) Genel Görüşme Önergeleri

1.- CHP Grup Başkan Vekilleri Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay, İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu ve İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol’un, Ermenistan’la imzalanan protokoller ve Ermeni iddiaları ile mücadele stratejisi konusunda bir genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/13) (x)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Ermenistan ile Türkiye arasında 10 Ekim 2009'da imzalanan protokollerin Türkiye'nin ulusal çıkarları açısından taşıdığı ciddi sakıncalar daha önce CHP tarafından TBMM'de sırasında izah edilmiş ve protokollerin içerdiği zafiyet noktaları açıklanmıştı. Bu konuda 4 Mart 2010'da ABD Temsilciler Meclisi Dışişleri Komitesi Türkiye'yi Ermeni soykırımıyla suçlayan bir kararı kabul etmiş, daha sonra İsveç parlamentosu, 11 Mart 2010'da Türkiye aleyhine Ermenilerle birlikte Pontus Rumlarını, Keldani, Asuri ve Süryanileri kapsayan bir soykırım kararı almıştır.

Bu arada Türkiye'nin Avrupa ile ilişkilerini tehlikeye atan bir gelişme de AB'nin Irkçılık ve Yabancı Düşmanlığı ile Mücadele Çerçeve Belgesi'nden kaynaklanmaktadır. Zira bu yasal düzenleme amacını aşarak Ermeni iddialarının BM Soykırım Sözleşmesi'nde öngörülen yetkili mahkemeler tarafından değil de, AB ülkeleri ulusal mahkemeleri tarafından karara bağlanması ve "inkârcıların" cezalandırılması yolunu açmaktadır. Bu yılın Kasım ayına kadar Çerçeve Karar AB ülkeleri ulusal mevzuatının bir parçası haline getirilecek ve bundan sonra herhangi bir olayın soykırım suçu olarak saptanması ve bunun inkârının cezalandırılması AB ülkelerinin ulusal mahkemelerinin yetki alanına girecektir. Bu durumun, Türkiye'nin AB ülkeleriyle ilişkilerinde yıkıcı sonuçlar yaratması kaçınılmazdır.

Bu bağlamda Ermenistan Anayasa Mahkemesi'nin protokoller hakkında aldığı kararın içerdiği yorumlar, ulusal çıkarlarımız açısından endişelerimizin ne denli haklı olduğunu ortaya koymaktadır. Mahkeme yukarıda temas ettiğimiz zafiyet noktaları üzerinde yaptığı yorumlarla, Ermenistan'ın protokollerle gerçekleştirmeyi öngördüğü hedefleri açık seçik ortaya koymuştur. Protokollerin TBMM tarafından onaylanması suretiyle bu hedeflerin gerçekleştirilmesi hâlinde, Türkiye'nin ulusal çıkarlarına ağır, telafi edilemez ve kalıcı zararlar verilmiş olacaktır. Nitekim, Dışişleri Bakanlığı'nın 18 Şubat 2010 tarihinde bu konuda yapmış olduğu resmî açıklama da bu hususları teyit edici niteliktedir.

Başbakan Sayın Erdoğan'ın 13 Mayıs'ta Azerbaycan parlamentosunda Azerbaycan halkına Türk milleti adına verdiği şeref sözü de sınırların açılmasını öngören protokollerin TBMM tarafından onaylanmasına imkân vermemektedir. Başbakan Erdoğan bu konuşmasında, Türkiye-Ermenistan sınırının açılmasını Ermenistan'ın işgal altında tuttuğu Azerbaycan'a ait Dağlık Karabağ'dan çıkmasına bağlamıştı.

Bu bakımdan, protokollerin TBMM'de bekletilmesinin hiçbir yararı olmayıp sadece sakıncaları vardır. Zira, özellikle ABD Temsilciler Meclisi Dışişleri Komisyonu'nda 4 Mart 2010 tarihinde yapılan oylama sonucunda kabul edilmiş olan karar tasarısından sonra protokollerin Meclis'te tutulması, bunlara ilişkin onay işlemine başvurulacağı gibi yanlış bir izlenim yaratmakta ve Türkiye üzerine baskıları davet etmektedir.

Ayrıca, Başkan Obama'nın 24 Nisan açıklamasında "soykırım" sözcüğünü kullanmaması için kendisine bir gerekçe sağlamak amacıyla, protokollerin hâlâ TBMM'den geçme şansının bulunduğu yolunda yanıltıcı bir izleniminin yaratılması sakıncalıdır. Zira aldatmaya dayanan bir yaklaşım, gerçek durum ortaya çıkınca 2011'de Başkan Obama'ya "soykırım" kelimesini kullanma "bahanesini" verecektir. Ayrıca Temsilciler Meclis Başkanı Nancy Pelosi ile Dışişleri Komitesi Başkanı Howard Berman bu durumdan Temsilciler Meclisi'nden soykırım tasarısını geçirmek için yaralanabileceklerdir. Bu bakımdan, protokollerin derhâl Meclis'ten çekilmesinin sağlanması zorunludur.

                                

(x) (8/13) esas numaralı Genel Görüşme Önergesi’nin tam metni tutanağa eklidir.

Konuya geniş bir perspektiften bakıldığı takdirde, bugüne kadar uluslararası alanda Ermenistan'a ilaveten birçok devlet tarafından Türkiye'nin dış politikasını yönlendirmek ve ödünler elde etmek amacıyla kullanılan Ermeni soykırım iddialarının, giderek Türkiye'yi baskı altına alıcı ve kuşatıcı küresel bir tehdit niteliği kazandığı anlaşılacaktır.

Bu gelişmeler ışığında, hem Türkiye'nin Ermeni iddialarıyla mücadele stratejisinin tartışılması ve alınacak önlemlerin ele alınması hem de Ermenistan'la imzalanan protokollerin değerlendirilmesi amacıyla, Anayasa'nın 98 ve İçtüzüğün 102 ve 103 üncü maddeleri uyarınca, TBMM CHP Grubu adına Genel görüşme açılmasını yüksek takdirlerine saygılarımızla arz ederiz.

 

Hakkı Suha Okay

 

Kemal Kılıçdaroğlu

Kemal Anadol

 

Ankara

 

İstanbul

İzmir

 

Grup Başkanvekili

 

Grup Başkanvekili

Grup Başkanvekili

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge gündemde yerini alacak ve genel görüşme açılıp açılmaması konusundaki ön görüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının iki tezkeresi vardır, ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım.

Okutuyorum:

B) Tezkereler (Devam)

2.- Madencilik sektöründeki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Başkanlığının yurt dışı inceleme çalışması yapma talebi sonucunda; Komisyonun Kanada’da inceleme çalışması yapması, gidecek komisyon üyelerinin sayıları ve inceleme süresinin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığınca tespit edilmesinin uygun bulunduğuna ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1175)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Madencilik Sektöründeki Sorunların Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Başkanlığının yurtdışı inceleme çalışması yapma talebi sonucunda; Komisyonun Kanada'da inceleme çalışması yapması, gidecek komisyon üyelerinin sayıları ve inceleme süresinin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığınca tespit edilmesi kaydıyla TBMM Başkanlık Divanının 14 Nisan 2010 tarih ve 69 sayılı Kararı ile uygun bulunmuştur.

Genel Kurulun onayına sunulur.

                                                                                                         Mehmet Ali Şahin

                                                                                                Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                                                                 Başkanı

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, karar yeter sayısı istiyorum efendim.

BAŞKAN – Oylarınıza sunacağım, ancak karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 11.29

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 11.37

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 91’inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı tezkeresinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi tezkereyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır ve kabul edilmiştir.

Diğer tezkereyi okutuyorum:

3.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Meral Akşener’in, Stokholm’de düzenlenecek olan Avrupa Birliği Parlamento Başkanları Konferansı’na katılmak üzere İsveç’e gitmesinin uygun bulunduğuna ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1176)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanvekili Meral Akşener'in, Stokholm'de düzenlenecek olan Avrupa Birliği Parlamento Başkanları Konferansı'na katılmak üzere İsveç'e gitmesi hususu Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620 sayılı Kanun'un 9. Maddesi uyarınca Genel Kurul'un tasviplerine sunulur.

                                                                                                         Mehmet Ali Şahin

                                                                                         Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır. Okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

Okutuyorum:

V.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- (10/46) esas numaralı Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 22/4/2010 Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu; 22.04.2010 Perşembe günü (bugün) toplanamadığından Grubumuzun aşağıdaki önerisinin, İçtüzüğün 19 uncu Maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.

Saygılarımla.

                                                                                                            Mehmet Şandır

                                                                                                                  Mersin

                                                                                                   MHP Grup Başkan Vekili

Öneri:

Türkiye Büyük Millet Meclisinin Gündeminin, Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler Kısmında yer alan 10/46 esas numaralı, "Şehit yakınları ve gazilerin sorunlarının araştırılarak çözüm yollarının belirlenmesi amacıyla" Anayasanın 98. ve İçtüzüğün 104 ve 105. Maddeleri Gereğince Meclis Araştırması önergelerinin görüşmelerinin Genel Kurulun 22.04.2010 Perşembe günlü birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Kamil Erdal Sipahi, İzmir Milletvekili.

Buyurun Sayın Sipahi.

KAMİL ERDAL SİPAHİ (İzmir) – Sayın Başkan, sizi ve yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Milliyetçi Hareket Partisi olarak, 9 Kasım 2007’de şehit ve gazilerimizin sorunlarını Meclis araştırması şeklinde Meclise taşımayı düşünmüştük. Bugün şahsım adına şehit yakınları ve gazilerimizin sorunları hakkındaki görüşlerimizi sizlerle paylaşacağım. Tüm şehitlerimizi rahmetle, gazilerimizi saygıyla anıyorum.

Açılımın yarattığı ayrışma ve tahribat sürerken Mehmetçikler, polislerimiz bu ülkenin bölünmez bütünlüğü uğruna can vermeye devam ediyorlar. Evvelsi gün Hakkâri’de bir Mehmetçik daha şehit oldu. Yirmi beş yıllık terörde Türk Silahlı Kuvvetlerinin şehit sayısı 5.045’e, polis şehitlerinin sayısı 223’e, onlarla omuz omuza çarpışan yiğit korucularımızın şehit sayısı 1.348’e çıktı. 2002’de bitme aşamasına gelen terör AKP döneminde tekrar tırmanışta. Yedi yıllık mukayesede, AKP’nin “nereden nereye” mantığıyla bakıldığında şehit sayısı 17 misli, terör olayı sayısı 10 misli artmış. “Türkiye’nin en önemli sorunu bölücü terördür.” diyenler 2002’de yüzde 2 imiş, şimdi yüzde 30; nereden nereye!

Şehit kavramını konuşup da Çanakkale’yi hatırlamamak mümkün değil. Mustafa Kemal’den aktaralım: “Ölüm muhakkak. Önden gidenlerin öldüğünü görüyor, birkaç dakikaya kadar öleceğini biliyor, sarsılmak yok. Okuma bilenler Kur’an-ı Kerim okuyor, bilmeyenler kelimeişehadet getiriyor. İşte, bize Çanakkale’yi kazandıran ruh bu ruhtur.”

Kurtuluş Savaşı’nın en kritik günleri, Sakarya. Cepheye sürecek tek bir Mehmetçik, tek bir silah kalmamış. Fevzi Paşa Duatepe’de Kur’an-ı Kerim okumaktadır. Mustafa Kemal yanaşır: “Okuyun Paşam, okuyun. Şu anda yüce Tanrı’mızın yardımına her zamankinden daha çok ihtiyacımız var.”

Ordu aynı ordu ama saldıran Yunanlı değil, içimizden. İstanbul’un kurtuluş gününde camiye asılan “Ordumuza şükran borçluyuz.” mahyasından rahatsız olanlar ilk işgal güçleri değil, içimizden. “Güçlü Türkiye, güçlü ordu.” sözünden rahatsız olanlar Ermeni değil, içimizden. Habur’da Mehmetçik katillerini törenle karşılayıp onlarla mücadele edenleri bir harp esiri gibi kinle, intikamla sorgulayanlar gâvur değil, içimizden.

Evet, cumhuriyet kurulur. İlk iş “Orduya Din Dersleri” adında bir kitap hazırlanmasıdır. Yıl 1925. Sakarya Duatepe’deki Fevzi Paşa Genelkurmay Başkanıdır. Diyanet İşleri Başkanlığına yazar: "Ordunun maneviyat dersleri içinde en mühim kısmı diyanete müteallik tedrisattır. Ordunun bu ihtiyacının muhtasar bir risale tertip edilerek temin buyurulmasını hassaten istirham eylerim efendim.” Rahmetli Ahmet Hamdi Akseki dört yüz seksen sayfalık bir eser yazar: “Askere Din Kitabı.” İşte bu kitabın altmış üçüncü ders konusu şehitlik rütbesidir.

Anayasa’mızın 61’inci maddesi “Devlet, harp ve vazife şehitlerinin dul ve yetimleriyle, malûl ve gazileri korur ve toplumda kendilerine yaraşır bir hayat seviyesi sağlar.” diyor. Şimdi, yeni Anayasa değişikliği teklifinde 1’inci maddede aynı konuyu bir kez daha yazmak bir yenilik değildir, olsa olsa bir Şark kurnazlığıdır. Biz, bize emanet edilenlere kendilerine yaraşır bir hayat seviyesi sağlayabildik mi?

Kültürümüzde vatanla yüceltilmiş ulvi görev olmasından dolayı şehitlik ve gazilik kutsaldır ama hâlen devletimizin kurumları arasında bile şehitlik ve gazilik tanımlarında bir mutabakat sağlanamamıştır. Şehitlik Yönergesi’ne göre şehit sayılanların, nakdî tazminat ve aylık bağlanması hakkındaki kanun ve yönetmeliklerde bir kısmı şehit sayılmamaktadır. Kanuni mirasçılarının birçok karşılaştıkları sorunlar vardır. Şehitler arasında ayrım vardır. Belirsizlik yüzünden bazı şehit aileleri mahkeme kapılarında sürünmektedir. Bu ailelere reva mıdır? Geniş kesimlerce benimsenebilecek şehitlik ve gazilik tanımı en kısa zamanda ortaya konmalıdır.

Teknolojinin bugünkü seviyesinde şehit ve gazilerimizle ilgili detaylı bir envanterin çıkarılması mümkün değil midir? Şehit, gazi, harp ve vazife malulleriyle ilgili mevzuatın dağınıklığı ve birbirleriyle çelişen ifadeler içermesinin sıkıntıları yaşanırken niye bir an önce bu konu ele alınmamaktadır? Bu konunun kamu sosyal güvenlik sistemi içinde değerlendirilmesinin doğurduğu sakıncalar neden göz ardı edilmektedir? Şehit yakınları ve gazilerimize muhtelif kamu kurum ve kuruluşlarından sağlanan hizmetlerin standart olarak her hak edene verilmeyişi hangi hakkaniyetle bağdaşmaktadır? Şehidin anne ve babasına ödenen komik rakamların artırılması gerekmez mi? Vatan hizmeti sırasında cesurca öne atılanlara ve bu uğurda yaralananlara sadece yaranın yüzdesine göre “gazi” veya “gazi değilsin” denilmesi uygun mudur? Şehit yakınlarıyla gazilerin işe yerleştirme işlemlerinin hızlandırılması, artırılması için hangi önlemler alınmıştır? Malul gazilerin iş yerlerinde fiziksel durumlarına ve gazilik onurlarına uygun şartların kriterleri ortaya konmuş mudur? Bu ve benzer birçok sorunların çözüm yeri, en önemlisi gazi Meclis değil midir?

Şimdi, size, AKP döneminde yaşanan şehit ve gazilerle ilgili bazı örnekleri sıralamakta yarar umuyorum.

15 Nisan 2008, Mecliste 119 sıra sayılı Yasa görüşülmekte. Vatandaş, Mehmetçik’i şehit eden teröriste devlet kesesinden maaş ödenmesine isyan etmektedir. Milliyetçi Hareket Partisi milletvekilleri, değişiklik önergesi verirler. “Terör suçlarından mahkûm olanlara mahkûmiyet sürelerince bu Kanun’a göre aylık bağlanmaz, bağlanmış olan aylıklar ödenmez.” Evet, Milliyetçi Hareket Partisinin değişiklik önergesi budur.

Sonuç: AKP’li Komisyon “hayır”, AKP’li Hükûmet “hayır”, AKP’li Meclis Grubu “hayır.”

Aradan bir gün geçer, aynı yasa tasarısı görüşülmeye devam ediyor, 16 Nisan 2008. Milliyetçi Hareket Partili milletvekilleri bu kez şehit çocukları için bir değişiklik önergesi verirler. “Şehit ve malul çocuklarına yapılan eğitim-öğretim yardımları yüzde 50 oranında artırılsın.” Yani 30 lira ile 50 lira arasında.

Sonuç: AKP’li Komisyon “hayır”, Hükûmet “hayır”, AKP Meclis Grubu “hayır.”

Aradan bir hafta geçer, Bursa Mudanya’da bir şehit toprağa verilecektir. Evet, yiğit kardeşim Binbaşı Ercüment’in şehit cenaze töreni vardır. Şehit çocuklarına eğitim yardımına “hayır” diyen bakan, aynı bakan bu sefer cami avlusunda şehit çocuklarının başlarını okşamaktadır. İkiyüzlülüğün böylesine ne isim verilir, bilmiyorum.

21 Nisan 2009’da Millî Savunma Komisyonunda görüşülüp, daha sonra Meclis gündemine gelen 361 sıra sayılı bir Kanun vardır: “Şehit Mehmetçik’in bakmakla yükümlü çocukları askerlik yapmasın.” Bütün parti grupları anlaşırlar ancak gerek Komisyonda gerek Meclis gündemine geldiğinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak gene bir değişiklik önergesi veririz. “Şehitler arasında ayrım yapmayın gazi Meclis.” deriz. Yalnız Mehmetçiklerin çocukları değil, yıllardır bu mücadele için can veren subay, astsubay, uzman erbaşlar var, onların çocukları da bu haktan istifade etsin.

Sonuç aynıdır: Komisyon “hayır”, AKP’li Hükûmet “hayır” ve maalesef Meclis Grubu “hayır.”

Ardından Obama talimatlı, PKK karşılamalı açılım başlar. Şehit aileleri ellerinde Türk bayrakları ve çocuklarının resimleriyle İstanbul Edirnekapı’da toplanmak ve bir eylem yapmak isterler. AKP’nin rahatsızlığı, İstanbul Valisinin ikbal korkusu, polis baskısı, toplantı yasaklanıp dağıtılır. Şehit anasının sarıldığı bir polis “Lanet olsun.” der, şehit anasına sarılıp ağlamaya başlar.

“Açılım için şehit ailelerinden görüş alınacak.” denir. İzmir Şehit Aileleri Derneği İçişleri Bakanına çıkarlar, itirazda bulunurlar açılım sürecine. Birkaç gün sonra Cumhurbaşkanı aynı şehit ailelerini kabul edecektir. İzmir Şehit Aileleri karşıt ya açılıma, onlar Cumhurbaşkanlığına götürülmez. Onların yerine hiçbirisi şehit ailesi olmayan Gaziemir’den AKP mamulü bir fason şehit ailesi derneği gidip methiye düzerler.

Daha sonra, Kırıkkale’de bir şehit babası açılıma karşı çıkar. Açılımcı zihniyetin ceza kesmesi şart. Oğlunun, 1994’te Şırnak Maden’de şehit olan şehit astsubayın mezarı açılımcılarca tahrip edilir. Konu Milliyetçi Hareket Partisi tarafından 3 defa Meclis gündemine taşınır. Basın resimli olarak bu konuyu manşet yapar. Ses yok. Habur karşılamasına müsteşar gönderen Sayın İçişleri Bakanı Kırıkkale’ye bir müfettiş göndermeye çekinir. Neden? Açılımın foyası ortaya çıkacak da ondan.

Şehitlere en önemli maddi dayanak, destekçi kim? Mehmetçik Vakfı. Vefalı Türk milleti kurban bağışında bu kurumu tercih ediyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Sipahi, lütfen tamamlayınız.

Buyurun.

KAMİL ERDAL SİPAHİ (Devamla) – Vakfın suçu büyük: Sen nasıl deniz bilmem nesi vakfının soygununa mâni olur, payını azaltırsın? Hapis, yargı, hiçbir suç, eksik yok ama bağış yapanlara özel anket formlarıyla Çin işkencesi. Neden Mehmetçik Vakfına bağış yapıyorsunuz diye anket formlarıyla baskı uygulanır.

Gazilere yardım eden bir Elele Vakfı vardır. Ona da bir bahane lazımdır, denetlemeye gidilir. Biz senin vakfının elektrik parasını yirmi yıldır yanlış hesaplamışız, ver ceza olarak milyonlarca cezayı. Yıl 2008. Bakanlarınız şahit. Anlayacağınız, şehitlerle ilgili, gazilerle ilgili birçok eksikler, yanlışlar, kasıtlar, açılım rahatsızlıkları, samimiyetsizlikler…

Şimdi, bunlar yetmedi, son olarak da şehit ve gazilerle alay edercesine bedelli askerlik gündeme geldi.

Arkadaşlar, samimi olalım. Bu konu hassas konu. Beraber bir Meclis araştırması açalım, asla hakkı ödenmeyecek bu insanlarımızın sorunlarını beraber giderelim. Bu konu, AKP’li komisyon “hayır”, Hükûmet “hayır”, AKP Meclis Grubu “hayır” denecek bir konu değildir.

Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Sipahi.

ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) – Biraz rahatsız oldunuz mu?

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Öztürk.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Efendim, ben de birkaç cümle söylemek istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Öztürk, grup önerisi lehinde ve aleyhinde söz isteyenler tamamlandıktan sonra, sistemde gördüm, söz vereceğim.

Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisi aleyhinde söz isteyen Azize Sibel Gönül, Kocaeli Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Gönül.

AZİZE SİBEL GÖNÜL (Kocaeli) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun şehit yakınları ve gazilerinin sorunlarının çözümü hakkında vermiş olduğu grup önerisinin aleyhinde söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi ve aziz milletimi saygıyla selamlarım.

İçinde bulunduğumuz Ulusal Egemenlik Haftası’nı ve Çocuk Bayramı’nı şimdiden tebrik ediyorum, tüm çocuklarımızın bayramı kutlu olsun.

Değerli milletvekilleri, şehit ve gazilerimiz, onların yakınları, hiç şüphesiz ki bizler için son derece önemlidir. Onların derdi bizim derdimizdir, acıları bizim acılarımızdır, sorunlarının çözümü her zaman gündemimizde olmuştur, olmaya da devam edecektir.

Değerli milletvekilleri, Anayasa görüşmelerinde, şehitlerimizin geride bıraktıkları dul, yetim ve maluller için pozitif bir ayrımcılık yapılmasına imkân veren 10’uncu maddesine…

OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, devletin bölünmezliği, milletin bölünmezliğini sağlayanlar için de pozitif ayrımcılık yapın!

AZİZE SİBEL GÖNÜL (Devamla) – 10’uncu maddesinin ikinci fıkrasında, yani 1’inci maddede “Çocuklar, yaşlılar, özürlüler, harp ve vazife şehitlerinin dul ve yetimleri ile malul ve gaziler için alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı sayılmaz.” deniliyor.

OKTAY VURAL (İzmir) – Söyleyecek sözünüz yok. Söyleyecek sözünüz olması lazım.

NURİ USLU (Uşak) – … Utan, Utan!

ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) – Susmasını bir öğrenin!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

AZİZE SİBEL GÖNÜL (Devamla) – Şimdi, hem ayrımcılık yapılmasına imkân veren 10’uncu maddesine “hayır” deyip, ret oyu kullanacaksınız, öte yandan “Şehit yakınlarının sorunlarını görüşelim.” diye öneride bulunacaksınız!

Değerli arkadaşlar, bu çelişkilerden kurtulmamız lazım. Bir yerde bir sıkıntı varsa bunu hep birlikte düşünerek çözmemiz mümkündür. Denizde bir tabir vardır: “Denizde meşveret gerek.” Mecliste de meşveret gerek arkadaşlar. Yapılacak çalışmalarda bunu sağlamamız gerekiyor ve şunu söylemek istiyorum:

ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) – AK PARTİ Grubuna da meşveret gerek. AK PARTİ Grubuna da meşveret gerekiyor. Size kimsenin öyle bir şey sorduğu yok!

AZİZE SİBEL GÖNÜL (Devamla) – Bugüne kadar AK PARTİ Hükûmeti özellikle şehit ve gazi aileleri ile ilgili önemli çalışmalar yapmıştır, önemli düzenlemeler yapmıştır ve yapmaya da devam edecektir.

“Bunlar nelerdir?” diye soracak olursanız şöyle özetleyebiliriz: Şehit aileleri ve gazilerimizin terörle mücadele sisteminden doğan haklarında iyileştirmeler yapılmıştır. Emeklilik ikramiyesi, konut hakkı, kira yardımı, barınma ve bakım hakkı, Toplu Konut Fonu’ndan faizsiz konut kredisi verilmesine, yurt dışında tedavi hakkı verilmesine, yine öğrencilerinin, üniversite öğrencilerine yükseköğrenim süresince karşılıksız burs verilmesine, şehit ve gazi ailelerine iş temini ve hak sahipliği sağlanması; bunun haricinde, sosyal güvenlik sisteminden doğan birtakım hakların sağlanması, özellikle katılım paylarının alınmaması, yine tıbbi malzeme teminiyle ilgili, ortez ve protez, iyileştirici diğer araç ve gereçlerden fark alınmaması gibi, öğretim ve eğitim haklarında, gene, Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından yapılan eğitim yardımı, şehit ve gazi malul çocuklarının ilk ve ortaöğretimde parasız yatılı okuma hakkından, gene, millî eğitime bağlı özel eğitim kurumlarından ücretsiz okuma hakkına ve Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumuna bağlı yurtlardan ve kredilerden öncelikle yararlanma hakkı gibi.

Bunun haricinde şehit eşi kamu çalışanlarının, öğretmenlerin atamalarında kolaylık sağlanması, gene, okul kayıtlarında ve nakillerinde kolaylık sağlanması, yükseköğrenimdeki katkı paylarının alınmaması, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğüne ait tesislerde yapılacak spor müsabakalarına girmede kolaylık gibi, gene, Vakıflar Genel Müdürlüğünce şehit çocuklarına verilecek bursların eğitim yardımı almasına engel olmadan öğrenim süresince verilmesi gibi birtakım düzenlemeler yapılmıştır.

Değerli arkadaşlar, bunun haricinde gene, taşıt vergisinden, damga vergisinden, ÖTV’den, KDV’den, emlak vergisinden, veraset ve intikalden, araç ithal hakkından, askerlikten muafiyet ve diğer alanlarda birtakım düzenlemeler olduğunu da görüyoruz.

Değerli arkadaşlar, korucu sisteminden doğan haklarda ise aylık bağlanması, sağlık yardımı, tazminat ödenmesi, nakdî tazminat, ölüm yardımı ve iş imkânı gibi gene alt başlıklarla ilgili birçok düzenlemeler var. Ama bu düzenlemelerin içerisinde, tabii ki daha -geniş kapsamlı olarak hayata geçirilmiş olmasına rağmen- zaman içerisinde gerekli iyileştirmelerin yapılacağından da kimsenin şüphesi olmasın demek istiyorum ve hâliyle grup önerisinin aleyhinde olduğumuzu belirtiyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Gönül.

Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Kamer Genç, Tunceli Milletvekili.

Buyurun Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; MHP Grubunun şehit yakınları ve gazilerin sorunlarının araştırılarak çözüm yollarının belirlenmesiyle ilgili olarak verdiği grup önerisinin lehine söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, bu hafta Millî Egemenlik Haftası’dır. Laik Türkiye Cumhuriyeti devletini kurmak için, bütün, Fransızlarla, İngilizlerle, İtalyanlarla, Yunanlılarla savaşarak bu memlekette bağımsız, laik, çağdaş bir ülke kurmak için canlarını veren o şehitlerimize, o mücadele edenlere şükran borçluyuz. Onlara Tanrı’dan rahmet diliyoruz, yerleri cennet olsun. Ayrıca, bu memleketin birliği ve bütünlüğünü savunmak için mücadele eden ve bu uğurda şehit olan tüm insanlarımıza da şükran borçluyuz. Eğer biz buralarda konuşabiliyorsak, çalışabiliyorsak, o insanların, o kutsal insanların hayatları pahasına verdikleri mücadelenin bir sonucudur.

Şimdi, değerli milletvekilleri, tabii Türkiye Cumhuriyeti devleti hepimizin devletidir. Bu devlette barışı sağlamak, bu devlette birtakım insanların sorunu varsa bu sorunlara çözüm bulmak hepimizin görevidir. Bence millî birlik ve bütünlüğe yönelik konularda meselelere çözüm ararken peşin hükümlü olmadan, mümkün olduğu kadar, sorun yaratan kitlelerle de sorunları tartışmak, bunu önlemek lazım. Bu konularda böyle zıtlaşarak, birbirimizi düşman görerek, birbirimizi öldürerek bir yere varamayız. Türkiye Cumhuriyeti devletinin coğrafyası o kadar kıymetli, o kadar mukaddes bir coğrafya ki tarih boyunca birçok milletin bu coğrafyada gözleri olmuş. Bu güzel topraklar, bu cennet kadar güzel, her tarafı ayrı bir güzellik, bir cennet parçası olan bu ülkemizin burada hem çağdaş hem medeni hem de ileri seviyede bütünlüğünü korumak ve bu insanları dünyada yaşayan çağdaş insanlarla aynı seviyedeki kültüre, eğitime, kişiliğe ve saygınlığa kavuşturabilmek için hepimizin bu konuda ciddi çaba sarf etmesi lazım.

Yani bugün Güneydoğu’da ciddi bir silahlı eylem var. O insanlar da, oraya dağa giden insanlar da bizim çocuklarımızın, kardeşlerimizin…Tabii ki dışarıdan gelen, destekleyen var; Suriye’den gelen var, Almanya’dan gelen var. Bizzat gördüğümüz şeyler. Başka ülkelerden gelen var. Çünkü onların gelmelerinin bir hedefi var. Ermeniler var içlerinde. Niye? Çünkü onlar istiyorlar ki bu Türkiye Cumhuriyeti devletini bölelim. Böldükleri zaman da… Evvela şimdi güçlü olan nedir? Türkiye’dir, Türkiye Cumhuriyeti devletidir. Biz bunu böldükten sonra, güçlü o birtakım lobiler, nasıl olsa biz gücü yok ettikten sonra ikinci derecede zaten karşımızda duracak güç yoktur. Onun için bu konularda peşin hükme kapılmadan mümkün olduğu kadar bir çare bulmamız lazım.

Bugün yine bir şehidimiz var, Allah’tan kendisine rahmet diliyorum.

Arkadaşlar, on sekiz, yirmi yaşında, yirmi iki yaşındaki bir evladı kaybeden ailenin ıstırabını, onun acısını, onun, ömür boyunca bir annenin bir babanın çekebileceği acıları çekmek ve onlara katlanmak çok ağır bir olay. Yani insan gücünün katlanması normal olarak mümkün değil. Belki yaşıyor ama ölü yaşayan bir aile hâline geliyor. Onun için bizler parlamenter olarak burada bu görevlerimizi… Burada çok ciddi bir çaba harcamamız lazım. “Gelin bakalım arkadaşlar, sorun nedir?” Bence onun üzerine gitmek lazım.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, bakın burada AKP’nin 340 milletvekili var. “Her şeyi ben yaparım.” havası içinde. Bakın, Avrupa'daki insanlar niye gelişiyor? Bir yandan 99 kişi, bir yandan 1 kişi; 99 kişi, “Ben o 1 kişiyi ezeyim, ben bunu yok edeyim, karşımda rakipsiz kalayım.” demiyor; diyor ki, “Yahu bu 1 kişinin de bir düşüncesi var, bir bakalım bakalım; bunun da benden farklı bir düşüncesi var, bunun da bir düşüncesini dinleyelim.” diyor. Maalesef, işte hâlâ Türkiye'de iktidara gelen ve çoğunluğu elde eden partilerin kavramadıkları bu.

Şimdi, dün gördünüz burada, ben söz istedim yani diyorum ki “Mehmet Ali Şahin, sen orada hatalısın, İç Tüzük’ün 63’üncü maddesine göre bana söz ver. “ Gördünüz, şimdi o şeyleri getirelim, şurada, öteki söz isteyen partinin milletvekillerinin ne kadar üzerine gittikleri, ne kadar hakaret ettikleri, ne kadar tehdit ettikleri ortada, kayıtları takip edelim. Ben dedim ki “Bana bir söz ver.” Yok, tutuyor bana uyarı cezası veriyor. Bu çok küçük bir anlayış ve küçük bir şahsiyet, gelişmemiş bir insanın davranacağı bir şey. Ben burada tek milletvekiliyim diye…

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Hakaret etme! Eleştirin ama hakaret etmeyin!

KAMER GENÇ (Devamla) – Sen aklın varsa kendine sakla.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Hakaret etmeyin. Yani eleştirebilirsiniz ama hakaret etmeyin.

KAMER GENÇ (Devamla) – Sen kendi aklın varsa kendine sakla.

Şimdi, ben tekim diye, insan -o kadar açık- o kadar düşük bir seviyeye düşüyor ki. Ben de şimdi geçeyim bir partiye, o zaman burada ben onun üzerine yürüsem bana bir ceza vermez. Ama nedir? Bütün hesabı beni burada yok etmek. Tutuyor, sözü de ne zaman veriyor? Aslında en sonda veriyor, işte bütün partiler gitsin, Tayyip Erdoğan’ın gözüne girmek için burada bekleyen, benim üzerime saldırmaya çalışan birkaç tane kişi var, onlar hemen bana saldırsın. Beyler, sizin gücünüz buna yetmez. Hem Mehmet Ali Şahin’in kafası bunu kavramaz. Ben Antalya halkına buradan sesleniyorum.

BAŞKAN – Sayın Genç… Sayın Genç, lütfen…

KAMER GENÇ (Devamla) – Ey Antalya halkı, çok soylu bir halksınız, dünyanın en güzel coğrafyasında yaşıyorsunuz ama buraya gönderdiğiniz bu kişi hiç size yakışmıyor. Bu kadar taraflı, bu kadar o Antalya halkında var olması gereken insan güzelliklerinden yoksun; böyle, bir makama gelmek için birisinin âdeta talimatı ve emrine giren bir insanı nasıl buraya gönderiyorsunuz size hayret ediyorum ama yine de Antalya halkı size saygılar sunuyorum.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Hakaret etme, ayıptır!

KAMER GENÇ (Devamla) – Lütfen, bu kişiyi buradan… Bunun cezasını siz verin, aranızda gezdirmeyin.

BAŞKAN – Sayın Genç, lütfen…

ABDURRAHMAN KURT (Diyarbakır) – Kamer Bey, niye Meclis Başkanına hakaret ediyorsun?

KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi değerli arkadaşlarım, ülkemizin şartları, şehit ailelerini ve zor durumda olan insanları ekonomik yönden bunu beslemeye çok büyük imkânları var. Şimdi bakın, geçen gün -Muğla’daydı galiba- bir gazi açlıktan öldü, bu hiç mi sizi rahatsız etmiyor? Ama, o gazi orada açlıktan ölürken, Amerika’ya geçen gün Tayyip Erdoğan gitti. 300 kişilik uçak, bir bakıyorsun, Tayyip Bey iniyor, arkasından karısı iniyor, iki tane kızı iniyor, iki tane damadı iniyor, arkasından yandaşları iniyor.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Lale devri!

KAMER GENÇ (Devamla) – Abdullah Bey bir yere gidiyor, bir bakıyorsunuz…

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Öyle bir şey yok.

KAMER GENÇ (Devamla) – …o devamlı demirbaş köşe yazarları var, onları alıyor; yanına bir sürü işadamını alıyor. Ya arkadaşlar, sizin iktidarınız zamanında Tayyip Erdoğan yurt dışına en azından bu yedi senede 300 tane sefer yapmıştır. 300 seferde on gün de kalsa 3 bin gün eder arkadaşlar.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sen anlamazsın, hizmet ediyor bu ülkeye. Bu ülke oturduğun yerden yönetilmiyor, oturduğun yerde ihracat artmıyor, sen anlamazsın ondan.

KAMER GENÇ (Devamla) – Ayrıca, bakın, bu yurt dışına gittiği zaman 40 tane polis gönderiyor arkadaşlar. 40 tane polis, bakın!

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Bu ülke oturduğun yerden yönetilmiyor.

KAMER GENÇ (Devamla) – Ondan sonra o 40 polis gidiyor, orada yiyor, içiyor, otellerde kalıyor. Yani o kadar büyük bir israf var.

Şimdi daha önce buradan aldığınız… Efendim Madencilik Komisyonu Kanada’ya gidecek. Bakın, bütün komisyonlar yurt dışına gitme hastalığına yakalanmışlar. Türkiye Büyük Millet Meclisine soru soruyoruz; yahu diyoruz ki, sizin döneminizde yurt dışına giden, harcırah alan hangi milletvekilleri ne kadar para almış? İnanmanızı istiyorum arkadaşlar, AKP’li olup da maaşının 3 misli harcırah alan milletvekilleri var. Her gün yurt dışına giden milletvekilleri var. Yahu kimin malını kimden saklıyorsunuz? Hiç mi utanma yok sizde? Meclis Başkanlık Divanı olarak, Başkanı olarak senden soruyorum, niye sorularımıza cevap vermiyorsun ya? Niye vermiyorsun?

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Devletin kayıtlarında her şey var.

BAŞKAN – Sayın Genç lütfen, hakaret eden ifadeler kullanmayınız.

KAMER GENÇ (Devamla) – Niye bunları koruyorsun? Hangi milletvekili yurt dışına kaç defa gitti, ne kadar harcırah aldı, niye vermiyorsun? Tayyip Erdoğan’a soruyorum, sen ve karın yurt dışında kaç gün geçirdiniz, ne kadar harcırah aldınız? Bildirseniz ya bunları!

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Hepsi İnternette var.

KAMER GENÇ (Devamla) – Bu uçakların paraları, Abdullah Gül’ün paraları nereden ödeniyor? Örtülü ödenekten ödeniyor arkadaşlar. Bir uçak yurt dışı seferi için Abdullah Bey 500 bin dolar alıyor, bunu örtülü ödenekten alıyor. Bakın, bunun…

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Bu ülkenin ihracat yapması için…

KAMER GENÇ (Devamla) – Yahu sen kimin adına konuşuyorsun? Benim söz hakkımı kesme, yiğitliğin varsa bir televizyon kanalına çıkalım, ben bütün pisliklerinizi yüzüne böyle çarpayım. Böyle bir şey olur mu yani ya! Böyle bir şey olur mu!

BAŞKAN – Sayın Genç lütfen…

KAMER GENÇ (Devamla) – Bu memleketin şehitleri, gazileri açlıktan ölüyor, yoksulluktan ölüyor. Ondan sonra siz ne yapıyorsunuz? Her türlü safahat içinde yaşıyorsunuz. Arkadaş, devletin mallarını bedava satıyorsunuz.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkan…

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sabahtan beri laf atıyorsun, Grup Başkan Vekili olacaksın, ayıp!

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sana ne kardeşim! Sen bana ne karışıyorsun? Sen kimsin!

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Boyuna laf atıyorsun, yeter! (AK PARTİ ve CHP sıralarından gürültüler)

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sana ne! Sana ne! Sana ne!

KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi Mehmet Ali Şahin’e soruyorum: Sen, o, Beldibi’ndeki devletin en kıymetli arazilerini bedava niye yandaşlarına veriyorsun?

BAŞKAN – Sayın Genç… Sayın Genç…

ALİ RIZA ALABOYUN (Aksaray) – Saman fabrikasının hesabını ver!

KAMER GENÇ (Devamla) – Sayın Başkan, ne diyor bu? Ne diyor yahu? Ne diyorsun canım?

ALİ RIZA ALABOYUN (Aksaray) – Sen saman fabrikasının hesabını ver!

KAMER GENÇ (Devamla) – Ne diyorsun? Ne diyorsun? Sen ne diyorsun?

ALİ RIZA ALABOYUN (Aksaray) – Sen saman fabrikasındaki yüzde 5 hissenin hesabını ver!

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, konuşmacıyı temiz bir dille konuşmaya davet edin.

KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi, bu devletin mallarını böyle getirip de yandaşlarına sıfır fiyata, bedava veriyorsunuz da bir şehide niye hakkını vermiyorsunuz? Bu memlekete yakışır mı? Bir gazinin yok olması, ölmesi buna yakışır mı?

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, konuşmacıyı temiz bir dille konuşmaya davet edin. 66’ncı maddeye uygun davransın. Şahıslarla ilgili terbiyesizce konuşuyor.

BAŞKAN – Sayın Genç…

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, kürsüye müdahale etmesinler.

BAŞKAN – Birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 12.09

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 12.18

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 91’inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verdiği önerinin görüşmelerine devam edeceğiz.

Şimdi söz sırası Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç’ta.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, ben sözümü daha bitirmedim efendim.

BAŞKAN – Sayın Genç…

Sayın Tunç, bir saniye…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır efendim, ben sözümü bitirmedim, yarıda kesildi.

BAŞKAN – Sayın Genç, sözünüz yarıda kesilmedi. Tartışmanın başladığında on altı saniyeniz kalmıştı.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır efendim, sözümü bitirmedim, bir dakikalık da ek süremi vermediniz.

BAŞKAN – Sayın Genç, biz burada teknik cihaza bakmak durumundayız. Eğer istiyorsanız, buyurun, bir dakikalık sözünüzü veririm ama “Yarıda kaldı…” Sizin söylediğinize göre hareket edecek değiliz, burada elektronik cihaz var, süreniz tamamlandı.

Buyurun, bir dakikanızı veriyorum.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, ama ben konuşmamı bitirmedim.

BAŞKAN – Yani, bu gerginliği devam ettirmenin ne Türkiye Büyük Millet Meclisine ne Türkiye’ye ne de hiçbir sayın milletvekiline…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, ben bir milletvekiliyim.

BAŞKAN – Sayın Genç, buyurun.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, ben burada milletvekiliyim. Hiç kimse bana küfredemez ve konuşmamı engelleyemez, bunu herkesin anlaması lazım ve bunun tutanaklara geçmesi lazım.

BAŞKAN – Sayın Genç, konuşma hakkınız İç Tüzük’te belirtilmiş, konuyla ilgili olabilir ancak. Eğer İç Tüzük’ü katı kurallarla uyguladığımız takdirde konunun dışına çıkma hakkı yok sayın milletvekillerinin.

Buyurun Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Şimdi, burada, siz ara verdikten sonra bu AKP’li milletvekillerinin bana yaptıkları hareketler tutanaklara geçmedi. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Hâlâ iftira ediyorsun.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen.

KAMER GENÇ (Devamla) – Bu basın mensupları şahit burada…

BAŞKAN – Sayın Genç süreniz başladı, buyurun bir dakika.

KAMER GENÇ (Devamla) – Ondan sonra da, benim hemşehrim Mustafa Ataş, o da hakaret etti. Ben bunu Tunceli halkına da özellikle burada vurgulamak da istiyorum. Burada en ağır hakaretlerden birisini o etti ama benim terbiyem ona cevap vermeye elverişli değil. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Manisa) – Bu kadar yalanı nasıl söylüyorsun?

BAŞKAN – Lütfen sayın milletvekilleri.

KAMER GENÇ (Devamla) – Sayın Başkan, tamam, konuşuyoruz.

BAŞKAN – Buyurun.

KAMER GENÇ (Devamla) – Bakın, bir dakikamı verin de…

BAŞKAN – Beni ilgilendirmez Sayın Genç, ben size verdim sürenizi, konuşuyorsunuz.

KAMER GENÇ (Devamla) – İlgilendirmez olur mu? Bakın, sayın milletvekilleri, ben burada milletvekiliyim.

FAZLI ERDOĞAN (Zonguldak) – Biz neyiz?

KAMER GENÇ (Devamla) – Alnımın teriyle, bileğimin hakkıyla Tunceli halkı seçmiş buraya getirmiş. Ben burada hırsızlarla da mücadele edeceğim, soysuzlarla da edeceğim, bu devleti talan edenlerle de mücadele edeceğim. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın Genç, lütfen…

KAMER GENÇ (Devamla) – Bu şehit haklarını savunmam niye sizin bu kadar gıcığınıza gitti? Niye bu kadar hakaret etmeye kalkıyorsunuz? Benim 1 kişi olmam sizi bu kadar güçlü kılmaz. Yarın o sokağa çıktığınız zaman sokakta gezemezsiniz siz.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Git ya!

KAMER GENÇ (Devamla) – Bu memlekette bu kadar talan varken… Bu talan sizin oylarınız sayesinde yapılıyor. Yoksa, burada…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Devamla) – Sayın Başkan, bir dakika vermediniz?

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Bir saniye Sayın Kaplan.

Verdim Sayın Genç bir dakikayı.

KAMER GENÇ (Devamla) – Bu kadar konuşmamdan korkmayın.

BAŞKAN –Lütfen yerinize oturun Sayın Genç.

Şimdi söz sırası Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç’ta, Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisinin aleyhine söz istedi.

Buyurun Sayın Tunç. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisinin aleyhinde söz aldım. Bu vesileyle sizleri saygılarımla selamlıyorum.

Öncelikle sürekli olarak bu Meclisin huzurunu bozan, iftira ve hakaret cümleleriyle bu kürsüyü sürekli olarak işgal edip, kirleten şahsı kınıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Tunç, lütfen konuyla ilgili konuşur musunuz.

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Bu iftiralara hiç cevap vermeye bile gerek duymuyorum.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Yağcı.

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – MHP grup önerisiyle şehit yakınları ve gazilerin sorunları ve çözüm yollarını tespit etmek amacıyla Anayasa’nın 98’inci, İç Tüzük’ün 104 ve 105’inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılması önergesinin Türkiye Büyük Millet Meclisinin bugünkü gündeminde görüşülmesi istenmektedir.

Değerli milletvekilleri, AK PARTİ İktidarı, her alanda olduğu gibi, özellikle sosyal politikalarda da önceki iktidarlarla kıyaslanamayacak önemli icraatlara imza atmıştır. Şehit aileleri ve gazilerimizle ilgili olarak son derece hassas davranmış, onların 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’ndan doğan haklarını iyileştirmiştir.

KAMİL ERDAL SİPAHİ (İzmir) – Hassasiyetlerimizi anlattık burada.

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Şehit aileleri ve gazilerimize yeni sosyal güvenlik sisteminden dolayı yeni haklar sağlanmıştır. Sağlık yardımları, burs ve eğitim yardımları, konut yardımları, vergi muafiyetleri sağlanmıştır. AK PARTİ döneminde çıkarılan kanunla 10 binin üzerinde şehit yakını ve gazimiz işe alınmıştır. Bu vatan için canını feda eden şehitlerimizin yakınlarına ve gazilerimize ne yapsak azdır, haklarını ödeyebilmemiz mümkün değildir.

Değerli milletvekilleri, verilen araştırma önergesi Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemindedir ancak bugünkü gündeme alınması Türkiye Büyük Millet Meclisinde Anayasa değişikliği görüşmelerine devam edilecek olmasından dolayı mümkün olamamaktadır. Böylesi önemli bir konunun Türkiye Büyük Millet Meclisinin sabahlara kadar çalıştığı yoğun Anayasa değişikliği çalışmalarının arasına sıkıştırılması da uygun olmayacaktır.

OKTAY VURAL (İzmir) – Konuşmadan kabul edelim!

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Anayasa değişikliğinin 1’inci maddesi, şehit ailelerimiz, gazilerimiz ve özürlülerimizle ilgilidir. Şehit ailesi ve gazilerimizin sosyal devlet ilkesinin bir gereği olarak daha iyi korunması ve gözetilmesi için Anayasa’mızın 10’uncu maddesinde değişiklik yapan teklif Türkiye Büyük Millet Meclisinin pazartesi günkü birleşiminde 336 oyla kabul edilmiştir. Buna göre Anayasa’mızın 10’uncu maddesinin ikinci fıkrasına eklenen fıkra ile “Çocuklar, yaşlılar, özürlüler, harp ve vazife şehitlerinin dul ve yetimleri ile malul ve gaziler için alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı sayılmaz.” hükmü getirilmekte…

KAMİL ERDAL SİPAHİ (İzmir) – 61’inci madde de vardı zaten. Şark kurnazlığı yapma!

CANAN ARITMAN (İzmir) – Kullanıyorsunuz, istismar ediyorsunuz; şehidi de, çocuğu da, kadını da kullanıyorsunuz!

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – …“Bu maksatla alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı olarak yorumlanamaz.” cümlesi eklenerek…

OKTAY VURAL (İzmir) – Ne zaman yorumlandı ki bugüne kadar?

KAMİL ERDAL SİPAHİ (İzmir) – Sanki yoktu!

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – …şehit ailesi ve gazilerimiz için pozitif ayrımcılık Anayasa’mıza girmektedir.

Keşke bu madde araştırma önergesi veren MHP’li milletvekillerimizin de destek oylarıyla geçseydi. Ancak, bu fırsat hâlâ vardır. İkinci tur görüşmelerde bu hassasiyetin gösterileceğini ümit ediyor ve bunu bekliyoruz.

OKTAY VURAL (İzmir) – Milletin bölünmezliğine de “evet” densin değil mi! İstismara bakın!

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Bu duygu ve düşüncelerle tüm şehit ailelerimizi rahmetle anıyor, gazilerimize şükran duygularımızı belirtiyor, yüce heyetinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

OKTAY VURAL (İzmir) – Şehitten post çıkartıyorsunuz, post! İstismarcı!

CANAN ARITMAN (İzmir) – İstismarcı bunlar!

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Milliyetçi Hareket Partisi Grup önerisini oylarınıza sunuyorum… Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Bir saniye Sayın Genç, Sayın Öztürk’ün söz talebi var.

Sayın Öztürk, buyurun.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, şimdi, efendim…

BAŞKAN – Sayın Genç, oturur musunuz. Bakın, Sayın Öztürk’ün söz talebi var.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Şimdi arkadaş “Buradaki iftiralarla kürsüyü kirleten.” dedi. Bana sataşma var bunda. Sataşmadan söz istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Genç…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, doğru söz sataşma olmaz!

KAMER GENÇ (Tunceli) – Rica ediyorum Sayın Başkan. Bakın “Buraya getirdiği iftiralarla Türkiye Büyük Millet Meclisi kürsüsünü kirleten kişi.” dedi. Ben bunu sataşma kabul ediyorum. Ben Türkiye Büyük Millet Meclisi kürsüsünü kirletmediğimi…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Doğru söz sataşma olmaz!

BAŞKAN – Sayın Genç, isminizden ve hiçbirisinden bahsetmeden söyledi. Tutanakları… (MHP sıralarından “Yapma!” sesleri)

KAMİL ERDAL SİPAHİ (İzmir) – Yapma be!

OKTAY VURAL (İzmir) – Kürsü kirlenmez, milletin kürsüsüdür. Milletin kürsüsünü kimse kirletemez. Kem söz sahibine aittir Sayın Başkan.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, sataştı.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Sayın Genç kendi söz talebini isteme ve hakkını savunma durumunda. Zaten ayakta söylüyor, karşılıklı konuşuyoruz.

BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Biz onu savunmuyoruz, biz senin tutumun hakkında konuşuyoruz.

KEMALETTİN NALCI (Tekirdağ) – Yanlı yorum yapıyorsunuz.

OKTAY VURAL (İzmir) – Hayır, siz kendi kendinize ne hüküm ifade ediyorsunuz orada ya?

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan… Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Genç, oturun. Sayın Öztürk’ün söz talebini değerlendireceğim, ondan sonra düşüneceğim.

Sayın Vural, konu Sayın Genç’le ilgili. Sayın Öztürk’ün söz talebi var, onu değerlendireceğim. Niye müdahale ediyorsunuz?

OKTAY VURAL (İzmir) – Sen kendi yorumunu içeride yap! O kürsü senin kürsün değil.

BAŞKAN – Sayın Öztürk, buyurun. Ne için söz istemiştiniz?

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Şehitle ilgili, şehit cenazesiyle ilgili.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Öztürk.

VI.- AÇIKLAMALAR

1.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, MHP grup önerisine ilişkin açıklaması

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, seçim bölgem Mersin ili Mut ilçesi Hacınuhlu köyünden Ahmet İnce, Hakkâri Şemdinli Tekeli bölgesindeki mayın patlaması sonucu Hakk’ın rahmetine kavuşmuştur, şehit olmuştur. Şehidimiz milletimizin kalbindeki unutulmaz yerini almıştır. Şehidimize Allah’tan rahmet diliyorum, yakınlarına ve milletimize baş sağlığı diliyorum. Hükûmeti artık milletin gerçek sorunlarını çözmeye, öncelikle tüm anaların gözyaşının dinmesi için terörü sona erdirmeye davet ediyorum. Şehidimize tekrar Allah’tan rahmet diliyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Öztürk.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Genç, yerinize oturun, mikrofonu açacağım.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır, sataşmadan yerimden konuşamam.

BAŞKAN – Sayın Genç…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, yerimde 60’ıncı maddeye göre kısa olursa, sataşma kürsüde yapılır, doğrusu bu.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, doğru söz sataşmaya girmez!

BAŞKAN – İki dakika süre vereceğim Sayın Genç, iki dakika süre vereceğim, buyurun yerinize oturun. Yerinize geçin Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, sataşma…

BAŞKAN – Maksadınız ne Sayın Genç? Düşüncelerinizi ifade etmek değil mi? Bu fırsatı veriyorum.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Yanlış yapıyorsun.

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Manisa) – Sen mi biliyorsun, senden başka bilen yok mu?

BAŞKAN – Lütfen sayın milletvekilleri…

VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç’un, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, biraz önce, konuşmacı, yaptığı konuşmada, benim iftira atarak Türkiye Büyük Millet Meclisi kürsüsünü kirlettiğimi iddia etti. Şimdi Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisi kürsüsü çok yüce bir kürsüdür. O kürsüde… (Gürültüler)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

KAMER GENÇ (Tunceli) – …yapılan soygunların dile getirilmesi, hırsızlıkların dile getirilmesi, keyfî yönetimlerin dile getirilmesi için o kürsü vardır. O kürsüde bu türde yapılan konuşmalar o kürsüyü kirletmez, o kürsüyü yüceltir. Aksine, o kürsüye yakışmayan konuşmalar hırsızları koruyan, örtbas eden, soygunları örtbas eden konuşmalardır, o da halkın takdirindedir. Benim yaptığım konuşmaların hepsi bu memleketin ve milletin insanlarının menfaatinedir. Bu memlekette AKP’yle beraber büyük bir soygun başlamıştır. Bunu, eğer güçleri varsa… Bir denetim mekanizmasını çalıştıralım, bunun hepsini ortaya çıkarırız.

Şimdilik fazla sabrınızı taşırmamak için bununla yetiniyorum efendim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Akkuş, şehitle ilgili konuşacaksınız galiba?

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Evet.

BAŞKAN – Buyurun.

VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)

2.- Mersin Milletvekili Akif Akkuş’un, MHP grup önerisine ilişkin açıklaması

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sayın Başkan, dün Hakkâri’de hainlerin tuzağına düşen ve Hakk’ın rahmetine kavuşan Ahmet İnce kardeşimize Allah’tan rahmet diliyor, ana babası ve tüm Türk milletine başsağlığı diliyorum.

Ancak, bu hainlerin bir an önce tespit edilmesi, bir an önce ortaya çıkartılması ve bunların mutlaka cezalandırılması gerekiyor. Artık vatandaşın sabrı taşmıştır. Bu taşan sabrın neler yapabileceği ileri günlerde, eğer bunun cevabı verilmezse, görülecektir diyor, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından gürültüler; AK PARTİ ve MHP sıraları arasında karşılıklı laf atmalar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Akkuş.

Sayın Uzunırmak, sizin söz talebiniz var. Ne için, hangi konuda?

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Şehitlerle ilgili bir şey konuşacağım.

BAŞKAN – İç Tüzük’ün 60’ıncı maddesi gereğince bir dakikalık süre.

Buyurun Sayın Uzunırmak.

3.- Aydın Milletvekili Ali Uzunırmak’ın, MHP grup önerisine ilişkin açıklaması

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; durum ne kadar gerginleşti, Parlamento ne duruma geldi hepimiz görüyoruz. Parlamento akılla konuşmalı, duygulara akıl yön vermeli. Şehidinin meselesini eğer bu Parlamento bu şekilde konuşursa başka meseleleri nasıl konuşur?

Ben bu duygularla onların ruhlarını incittiğimize kanaat ediyorum ve Parlamentoya, bu gazi Meclise böyle meselede, böyle bir müzakerenin hiç yakışmadığını ifade etmek istiyorum, bütün arkadaşlarımızın dikkatini çekmek istiyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Uzunırmak.

Şimdi, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup oylarınıza sunacağım.

Okutuyorum:

V.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

2.- (10/223, 10/407, 10/525, 10/555, 10/604, 10/669) esas numaralı Meclis araştırması önergelerinin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 22/4/2010 Perşembe günkü birleşiminde birlikte yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi

                                                                                                               22.04.2010

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu; 22.04.2010 Perşembe günü (Bugün) toplanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki önerisini, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                         Kemal Kılıçdaroğlu

                                                                                                                 İstanbul

                                                                                                        Grup Başkan Vekili

Öneri:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Gündeminin, Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler Kısmında yer alan (TOKİ’nin uygulamaları hakkında); (10/223), (10/407), (10/525), (10/555), (10/604) ile (10/669) esas numaralı Meclis Araştırma Önergelerinin görüşmelerinin, Genel Kurul’un, 22.04.2010 Perşembe günlü birleşiminde birlikte yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Akif Hamzaçebi, Trabzon Milletvekili.

Buyurun Sayın Hamzaçebi. (CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; biraz önce Sayın Başkanın da okuduğu gibi TOKİ’nin uygulamalarıyla ilgili olarak 23’üncü Parlamento döneminde Cumhuriyet Halk Partisi olarak toplam altı tane Meclis araştırma önergesi vermiş bulunuyoruz. Arkadaşlarımızın, benim, birbirimizden habersiz olarak bu kadar sayıda TOKİ hakkında Meclis araştırma önergesi vermiş olmasının çok ciddi bir nedeni vardır.

TOKİ, çok büyük ölçüde, olağanüstü ölçüde kamu kaynağı kullanan bir kurumdur. Bu kadar büyük ölçüde kamu kaynağı kullanıyor olmasına rağmen Parlamentoya, Sayıştaya hesap vermeyen bir kurumdur. Dolayısıyla, bütün uygulamaları kamuoyunda tereddütle, şüpheyle karşılanan bir kurumdur. Biraz sonra bunların birtakım örneklerini de sizlere vereceğim.

Bütün bunların yanında, kullandığı kamu kaynakları yanında, piyasada olağanüstü ayrıcalığa sahip olarak konumlanmıştır. Hem olağanüstü ayrıcalığa sahip bir kurum, çeşitli kanunlara tabi değil, çok büyük ölçüde kamu kaynağı kullanıyor, Parlamentoya hesap vermiyor. Böyle bir yapıdaki kurumun uygulamalarının Parlamento ve kamuoyu tarafından, milletimiz tarafından bilinmesi ihtiyacı vardır. Meclis araştırma önergelerimiz bu ihtiyaçla verilmiştir.

TOKİ 1984 yılında kurulmuştur. Kuruluşundaki temel gerekçe dar ve orta gelirli vatandaşlarımızın konut ihtiyacının karşılanmasıdır. Bir yandan nüfus artışının yarattığı konut ihtiyacı, öte taraftan kente göçün kentte yarattığı nüfus artışından kaynaklanan konut ihtiyacı Türkiye’de piyasaya devletin müdahalesini zorunlu kılmıştır. Piyasa mekanizmasının bu kadar büyük sayıdaki konutu, özellikle dar ve orta gelirli vatandaşlarımız açısından, karşılaması mümkün değildir. Bu nedenle devletin bu piyasaya müdahale etmesinde zorunluluk vardır. TOKİ bu zorunluluktan doğmuştur. Bu nedenle birtakım kolaylıklarla mücehhez kılınmıştır. Daha sonra 2004 yılında Arsa Ofisi kapatılmıştır ve Arsa Ofisinin mülkiyetinde olan çok büyük bir kamu varlığı, hazine arazisi stoku TOKİ’ye devredilmiştir, Emlak Bankasının bütün taşınmazları TOKİ’ye devredilmiştir. TOKİ bugün gelir paylaşımı, hasılat paylaşımı yöntemiyle yapmış olduğu ihalelere konu olan taşınmazları buralardan, bu kaynaklardan elde etmiştir yani herhangi bir bedel ödemesi söz konusu olmaksızın bu kamu varlığını elde etmiştir.

Öte taraftan, TOKİ’ye imar planı yetkileri verilmiştir. Başlangıçta sadece toplu konut alanlarında konut üretebilmek amacıyla imar planı yapma yönünde var olan yetki, daha sonra TOKİ’nin kendi arazi ve arsalarında plan yapma yetkisini karşılayacak şekilde ve konut dışı alanları da planlayacak şekilde genişletilmiştir. TOKİ bugün her türlü ticari uygulamayı, her türlü rant projesini gerçekleştirebilmek amacıyla bir plan otoritesi olan belediyelerin yetki alanlarına müdahale ederek her türlü plan değişikliğini yapabilmektedir.

RECEP KORAL (İstanbul) – Hiçbir müdahale yok, nasıl olur!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

MEHMET AKİF HAZMAÇEBİ (Devamla) – TOKİ’ye konut üretebilmek amacıyla hazine taşınmazları bedelsiz olarak devredilebilme imkânı varken, yapılan kanun değişikliğiyle hazineye ait binaların da devrinin yolu açılmıştır. En son Parlamentonun yaptığı kanun değişikliğiyle hazine binaları da bedelsiz olarak devredilmiştir.

TOKİ’nin uygulamalarına baktığımızda, âdeta müteahhide göre, projeye göre yasa değişikliklerinin Parlamentodan geçtiğini görürüz. Ataşehir’deki kuzey ve güney koridorunda bulunan konut projelerinin geçirdiği aşamalar incelendiğinde, öte taraftan Parlamentonun kabul ettiği yasalar incelendiğinde, bunlar yan yana getirildiğinde görülecektir ki oradaki projeye göre burada yasalar çıkarılmıştır, yasalar değiştirilmiştir. TOKİ böyle bir uygulamanın içerisindedir.

TOKİ’ye büyük vergi, resim, harç istisnaları verilmiştir. Yurt dışı çıkış harcı TOKİ’ye tahsis edilmiştir. Geçen yıl sonu itibarıyla 50 milyon TL harç TOKİ’ye aktarılmıştır. Bu rakam önceki yıllarda, yılda 100 milyon TL düzeyindeydi, 2006’da 100 milyon TL idi. Yani AKP döneminde bu rakam aşağı yukarı 500 milyon TL’ye yakındır. TOKİ’nin 2003-2009 dönemi piyasada yarattığı, kullandığı kaynağın toplam değeri nedir derseniz, aşağı yukarı 25 milyar dolardır. Bu kadar büyük kaynağı kullanan bir kurumdur.

Bu kurumu 2003 yılı sonunda Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu çıkarken AKP ve CHP oylarıyla bu kanunun kapsamına aldık; Parlamentoya hesap verecek, bütçesi Plan ve Bütçe Komisyonundan, Genel Kuruldan geçecek, kesin hesabı buradan geçecek, Sayıştay bu kurumu denetleyecek. Ama sonra ne olduysa 2005 yılında bir yasa değişikliğiyle TOKİ bu denetimlerin dışına çıkarıldı. Aynı tarihlerde TOKİ’nin Bayındırlık Bakanlığıyla olan bağı da koparıldı, doğrudan Sayın Başbakana bağlı kılındı. Bugün TOKİ’nin bir bakanı yoktur, Başbakanla TOKİ Başkanı kapalı devre hâlinde bir uygulama içerisindedir. Parlamentoya hesap vermeyen, saydam olmayan ihaleler yapan bir kurumdur.

“TOKİ’den vatandaş memnun mudur?” diye sorarsanız yaptığı konutlara rağmen, yaptığı projelere rağmen, “İyi proje gerçekleştiriyorum.” demesine rağmen TOKİ’de vatandaş memnuniyeti yoktur. Bir dönem, 80’li yıllarda, 90’lı yıllarda kalitenin sembolü olan TOKİ bugün kalitesizliğin sembolüdür. İsmi TOKİ’nin önünde giden birkaç yapımcıyı hariç tutuyorum ama 500 bin konut üreten TOKİ’nin imajı piyasada kötüdür. Bugün Ankara Gölbaşı’nda bir konut projesi yapmıştır çalışanlar için, memurlar için, 3 bin konutluk projedir. Bir tane o projeden memnun olan, konutu alıp da memnun olan vatandaşımız varsa sorumlular, yetkililer gelsin bana söylesin, burada açıklasın.

Bakın, TOKİ’nin vatandaş memnuniyetini TOKİ’nin kendisi de ölçmüş, bir anket yaptırmış. 2008 yılında yaptırmış bu anketi. Yüksek Denetleme Kurulu’nun raporlarında mevcut. Anket sonuçlarını okuyorum size: Kullanılan malzemenin kalitesinin beklentileri karşılaması konusunda TOKİ’den konut alanların verdiği cevap: Yüzde 23,5 “Evet, karşılıyor beklentilerimi.” diyor, yüzde 76,5 “Hayır, beklentilerimi karşılamıyor.” diyor. “Tuvalet, banyo ve mutfak kullanılabilir ve kalite açısından uygun mudur?” Yüzde 33,5 “Evet, uygundur.” diyor, yüzde 66,5 “Hayır, uygun değildir, memnun değilim.” diyor. “Balkonların, yeterince, kullanıma uygunluğu nasıldır?” sorusuna vatandaşın cevabı, yüzde 61 oranında “Hayır”. “Peki, konuta yerleştikten sonra sıhhi ve elektrik tesisatıyla ilgili herhangi bir tamirat yapılması ihtiyacı var mıdır?” sorusuna konut alan vatandaşlarımızın yüzde 70’i “Evet, tamirat ihtiyacı vardır.” diyor. TOKİ 25 milyar dolarlık kaynağı kullanırken kötü konut yaparak vatandaşın devlete güvenini suistimal eden bir konumdadır.

İhaleleri saydam değildir. Bu kürsüden Ataköy’de 2007 ve 2008 yılında teşebbüs ettiği ve suçüstü yakalandığı için iptal etmek zorunda kaldığı adrese teslim ihalenin bilgilerini sizlere vermiştim. Sayın TOKİ Başkanı buradaydı, ilgili bakanlar buradaydı; bu sorularıma, eleştirilerime karşı herhangi bir cevap verememişlerdir. Ataköy’de toplam 140 dönüm civarındaki bir arazinin, üst hakkı başka bir şirkete ait olan arazinin, otuz bir yıllığına üst hakkı başka bir şirkete ait, onun otuz altı yıllık daha kullanımı var onun çıplak mülkiyetini güya açık artırmayla ihaleye çıkarıyor. Alıcısı kim? Üst hakkı, üst hakkı sahibi. Adrese teslim ihaledir. TOKİ’nin aşağı yukarı kamuoyundaki izlenimi budur. TOKİ ihalesi ise buradan mutlaka birileri kayrılıyor, birileri kollanıyor.

Bakın, İzmir Mavişehir’de yaptığı bir ihale var. Bir AKP belediye başkan adayının sahibi olduğu bir şirket bu ihaleyi almış.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Hamzaçebi, lütfen tamamlayınız.

Buyurun.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Müşterek hesaba konut satın alacak olanların ödeme yapması gerekiyor. İlgili şirket müşterek hesap yerine bir başka hesabı konut alanlara bildiriyor. 12 milyon TL’yi vatandaşlar oraya yatırıyor, 4,2 milyon TL’lik TOKİ hakkını ta Yüksek Denetleme Kurulu denetim yapana kadar bir buçuk yıl süreyle kullanıyor. Buna ses çıkarılmıyor. Neden? Çünkü onun sahibi AKP’den belediye başkan adayı olmuştu.

Şimdi, TOKİ en son Ataköy’de bir ihale yapıyor, şimdi ihaleye çıkarıldı. 160 parselin kullanımını ihaleye çıkarıyor. İlan vermiş TOKİ gazetelere: “Bu ihale yapıldığında Ataköylüler sahille buluşacak.” 81 yılından beri burası vatandaşa kapalı. Burası senin mülkiyetinde değil mi? Duvarları sen çekmedin mi? Neden şimdi açmıyorsun halka? Eğer TOKİ’nin malları kamu malıysa Ataköylüler, Bakırköylüler yani kamu buranın satılmasını istemiyor. Çağrı yapıyorum, lütfen bu ihaleyi iptal edin.

Bu ve benzeri uygulamaların araştırılması amacıyla araştırma önergelerini vermiş bulunuyoruz. Bu önergelerin kabulü TOKİ üzerindeki şemsiyenin kalkmasına yardımcı olacaktır. TOKİ kollanıyor mu kollanmıyor mu, vatandaş bilecektir. Bu amaçla verdik önergeleri. Sizlerin bilgisine, takdirine ve desteğine sunuyorum.

Konuşmamı burada bitirirken hepinize saygılar sunuyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Hamzaçebi.

Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinin aleyhinde söz isteyen Harun Öztürk, İzmir Milletvekili.

Buyurun Sayın Öztürk.

HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin TOKİ’nin faaliyetleriyle ilgili vermiş olduğu altı adet Meclis araştırma önergesinin gündeme alınmasına dair grup önerisinin aleyhinde söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Cumhuriyet Halk Partisinin konuyu 6 kez Anayasa’nın 98’inci maddesi gereği gündeme getirmesine rağmen AKP’nin bu denetim mekanizmasından ısrarla kaçınması kabul edilemez. Muhalefet olarak denetimden ısrarla kaçmaya çalışan AKP’yi mindere çekmek üzere çabalarımızı daha da yoğunlaştırmalıyız.

Değerli milletvekilleri, TOKİ dar gelirlileri konut sahibi yapma amacından uzaklaşmıştır. Bedelsiz aldığı hazine arazilerine lüks konut yaparak üst düzey gelir grubundakilere rant transfer etmektedir. Dar gelirlilerden aldığı taksitlerle Hükûmetin yapması gereken alt yapı yatırımlarını yapmaktadır. TOKİ işlemleri ve yolsuzluk iddiaları etkin bir şekilde denetlenmemektedir. Bütün bu hususlarda alınacak tedbirlerin belirlenmesi açısından bir Meclis araştırma komisyonu kurulmasının daha fazla geciktirilmemesi gerektiği düşüncesindeyim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biraz sonra Anayasa değişikliğini görüşmeye devam edeceğiz. Şeklen bir teklif gibi görünse de tartışmaları izleyen kime sorsanız, bunun bir AKP tasarısı olduğunu söyleyecektir. Sayın Başbakanın elini değil, bedenini taşın altına koyduğunu ifade etmesi başka türlü nasıl açıklanabilir? Şu ana kadar yapılan oylama sonuçları, bu değişikliklerin, yasalaşırsa Anayasa tarihimize “AKP Anayasası” olarak geçeceğini göstermektedir.

AKP’nin kendi kendine şu soruyu sorması gerekiyor: 82 yılından bu yana sayıları 16’yı bulan Anayasa değişikliğinden acaba niçin sadece AKP’nin yaptığı 1 değişiklik mahkemelik olmuş ve mahkemeden dönmüştür. Bunda AKP’nin dayatmacı anlayışının etkili olmadığı söylenebilir mi?

AKP’nin uzlaşmadan anladığı “Benim dediğime gelirseniz uzlaşmış oluruz, gelmezseniz yine benim dediğim olur.” anlayışıdır. Cumhurbaşkanlığı seçiminde bunu yapmışlardır, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı seçiminde bunu yapmışlardır. Görüşmekte olduğumuz Anayasa değişikliğinde de tavrın farklı olmadığı ortadadır.

AKP’nin sürekli olarak Yüce Mahkemenin karşısına çıkmasının önemli bir nedeni de Anayasa’mızın değiştirilmesi teklif dahi edilemeyecek temel ilkelerinden duyduğu rahatsızlıktır. AKP’nin referandum süresini altmış güne indirmesi, Anayasa değişikliklerini ivedilikle görüştürmesi, değişiklikleri takiben Anayasa Mahkemesi ve HYSK üyelerinin seçimini otuz günlük bir süreye sıkıştırması, anayasal sistemde hedeflediği dönüşümü gerçekleştirmek için hazmettirme anlayışından vazgeçtiğini göstermektedir.

Mevcut anayasal düzene göre laiklik karşıtı eylemlerin odağı hâline geldiği Anayasa Mahkemesince karara bağlanan AKP’nin “Bu Anayasa ile bir daha karşımıza gelme.” diyen Anayasa Mahkemesi Başkanının uyarısına kulak vererek bu paketi yasalaştırmaya çalışmaktadır.

Değerli milletvekilleri, AKP, kendisini mevcut anayasal düzene uydurmak yerine Anayasa’yı kendisine uydurmayı hedeflemiştir. Bu Anayasa değişikliği gerçekleşirse HSYK ve Anayasa Mahkemesi yürütmenin vesayeti altına girecek ve demokrasi için olmazsa olmaz olan güçler ayrılığı ortadan kalkacaktır. Güçler ayrılığının ortadan kalkması hukuk devletinin ortadan kalkması, hukuk devletinin ortadan kalkması da anayasal demokrasinin rafa kaldırılması anlamını taşımaktadır. Bu Anayasa değişikliği gerçekleşirse vatandaşlar mahkemeye düştüklerinde hak ve hukuklarını iktidar partisi ilçe başkanları nezdinde aramak zorunda kalacaklardır. Bu değişiklikler gerçekleşirse, siyasi iktidar mevcut anayasal demokrasi treninden inerek bir başka trene binecektir.

Değerli milletvekilleri, yargı ile ilgili yapılmak istenen değişiklikler konusunda yargının fikri alınmamıştır, “Fikirlerini aldık.” diyerek doğruyu söylememektedirler. Fikirlerini almış olmak, yüksek yargının kamuoyu ile paylaşılan metinlerini alıp dosyaya takmak değildir. Anayasa değişikliği gibi bir konuda, üstelik yargıyı esastan ilgilendiren bir konuda düşüncelerini kamuoyuyla paylaşan yargı mensuplarının, Sayın Başbakan tarafından “İyot gibi açığa çıktılar.” şeklinde suçlanması hiç yakışık almamıştır. Evet, bu Anayasa değişikliğiyle birileri iyot gibi açığa çıkmıştır ancak iyot gibi açığa çıkanlar, yargının bağımsızlığını ve tarafsızlığı ile güçler ayrılığını, hukuk devletini ve demokrasiyi savunan yargı mensupları değildir. İyot gibi açığa çıkan birileri varsa onlar, bir gün Yüce Divana gitme ihtimaline karşı kendi mahkemelerini kurmak isteyenlerdir. Kendilerine yakın kuracakları yüce divanda gerektiğinde muhaliflerini mahkûm ettirmek isteyenlerdir.

Değerli milletvekilleri, görüşülen teklifin asıl veriliş amacı, parti kapatmalar, Anayasa Mahkemesi ve HSYK’yla ilgili öngörülen değişikliklerdir. Yargıtay Cumhuriyet başsavcısının bir partinin kapatılmasıyla ilgili dava açma talebine izin vermeme konusunda, Türkiye Büyük Millet Meclisinde kurulacak komisyonda kapatılması talep edilen partilerin üyelerinin de yer alması kabul edilemez. Ayrıca, Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu komisyon marifetiyle yargının işine bir taraftan bulaştırılmış olması da Anayasa’nın “güçler ayrılığı” ilkesiyle bağdaşmamaktadır. Grubu olan partilerden sayılarına bakılmadan komisyona 5’er üye alınacağı öngörülerek, ne kadar demokratik oldukları ortaya konulmaya çalışılmaktadır. Diyelim ki komisyonda, kapatılmak istenen partiyi desteklemeyenler çoğunluk durumuna geldi. Bu durumda, kapatılmak istenen partiden kâğıt üzerinde ayrılarak yeni gruplar oluşturulmasını ve komisyona hâkim olmalarını nasıl önleyeceksiniz? Bu durum milletvekilliği dokunulmazlığına benzer bir dokunulmazlığın partilere de getirildiği anlamını taşımaz mı?

Bu eleştirileri bir kenara bırakalım, bu düzenleme getirilirken denilmektedir ki: “Memurlar için bile yargılamaya başlanmadan önce atamaya yetkili amirin izni aranmaktadır.” O zaman, atamaya yetkili amirin izin vermemesi hâlinde yargıya başvurarak gerekli iznin alınabildiğini niçin söylemiyorsunuz? Bu durumda Türkiye Büyük Millet Meclisinde kurulan komisyonun izin vermeme kararına niçin bir itiraz mekanizması getirmiyorsunuz? İtiraz mercisi aramaya kalktığınızda aklınıza Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu gelecektir. Bu ise yanlışı sürdürmek anlamına gelir. Bu konuda doğru çözümün Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının talebinin Yargıtay Genel Kurulunda karara bağlanmasında aranabileceğini düşünüyorum.

Değerli milletvekilleri, siyasi partinin kapatılması davasıyla ilgili olarak deniliyor ki: “İdarenin eylem ve işlemleri odaklaşmanın tespitinde gözetilmesin.” Bu hüküm doğrudan iktidar partisini ilgilendiren bir hükümdür. Hükûmet tarafından vücut dilinden anladıkları için göreve getirilen kamu görevlileri bir siyasi partinin kapatılmasına yol açabilecek birtakım eylem ve söylemler içinde olacaklar, Hükûmet ve bakanları bu eylem ve söylemlere göz yumacak, sonra da diyeceksiniz ki: “İdarenin bu eylem ve işlemleri parti kapatılması davasında odaklaşma sayılmasın.” Bu, kabul edilemez.

Kapatılan partilerin başka adlar altında kurulamayacağına dair hüküm de Anayasa’dan çıkarılıyor. İmkânsız hâle getirilen parti kapatılmasının bir an için gerçekleştiğini düşünelim, o zaman da “Bu partinin devamı niteliğinde yeni partiler kurulabilir.” denilerek parti kapatılması kararı etkisizleştirilmektedir.

Parti kapatılmasına dair öngörülen bütün bu hükümler, aslında siyasi bir partinin hiçbir şekilde kapatılmamasını amaçlıyor. Olur ya kazara bütün bu hükümlere rağmen bir şekilde kapatılma mümkün olursa o zaman da “Kapatılmaya neden olanların milletvekillikleri düşmesin.” deniliyor. Bu hüküm ile kapatılan parti iktidar partisi ise başbakanının, bakanlarının ve kilit yöneticilerinin milletvekilliğinin düşmemesi için tedbir geliştirilmektedir.

Sayın Cemil Çiçek ve AKP’liler bu konuda demagoji yapmaktadırlar: Efendim, insanlar için idam cezası kalktığına göre, tüzel kişi olan siyasi partiler için bu cezayı muhafaza etmek doğru olmazmış! Değerli milletvekilleri, idam edilen bir kişiyi tekrar yaşatabiliyor musunuz? Ama kapatılan bir partiyi aynı adla yaşatmayı öngörüyorsunuz. Bu konuda başka söze gerek yok diye düşünüyorum. Parti kapatılmasıyla ilgili olarak getirilen bu düzenlemeler, anayasal düzenin korunması için öngörülen sigortaların yerinden çıkarılması anlamına gelmektedir.

Değerli milletvekilleri, öncelikle sizlerin bu teklifin öngördüğü oyunlara alet olmayacağınıza dair umudumu muhafaza etmek istiyorum. Bu mümkün olmadığı takdirde, milletimizin bu gidişe “dur” diyeceğine ve meçhule giden bu trene binmeyerek Atatürk cumhuriyetine sahip çıkacağına olan inancım tamdır diyor, yüce heyetinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (DSP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Öztürk.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisi lehinde söz isteyen Kemalettin Nalcı, Tekirdağ milletvekili.

Buyurun Sayın Nalcı. (MHP sıralarından alkışlar)

KEMALETTİN NALCI (Tekirdağ) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; TOKİ’nin faaliyetleri hakkında Cumhuriyet Halk Partisinin vermiş olduğu grup önerisinin lehinde söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Şimdi, TOKİ’nin kuruluş amaçlarına bakacak olursak, yasal çerçevelerinde Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın “Konut hakkı” başlıklı 57’nci maddesindeki “Devlet, şehirlerin özelliklerini ve çevre şartlarını gözeten bir planlama çerçevesinde, konut ihtiyacını karşılayacak tedbirler alır, ayrıca toplu konut teşebbüslerini destekler.” ifadesinde en temel yasal çerçeveyi oluşturmuştur. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinde “Herkesin, kendisinin ve ailesinin sağlık ve refahı için beslenme, giyim ve konut hakkı vardır.” ifadesiyle konut hakkı yaşamsal haklar arasında sayılmıştır. 1996 yılında İstanbul’da yapılan konferansta, herkes için yeterli konut temin etme ve insan yerleşimlerini daha güvenli, daha sağlıklı ve yaşanılabilir, sürdürülebilir ve üretken yapma hususları evrensel hedefler olarak ortaya konmuştur.

Bu açıdan, TOKİ, Anayasa’mızda belirtilen konut ihtiyacını karşılayacak tedbirler alma görevini, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinde belirtilen hak çerçevesinde ve Birleşmiş Milletler tarafından öngörülen evrensel hedefler açısından yürütmesi gereken bir kamu kuruluşudur.

Ülkemizde konut probleminin başında, nitelikli konut sorunu ve konut açığı problemleri gelmektedir. 1950’li yıllardan itibaren sanayileşmenin de tetiklediği yoğun göç, kentlerimizi nüfus baskısı ile karşı karşıya bırakmıştır. 1980’li yıllara kadar, konut talebini karşılamak ve kentleşme sorununa çare bulmak amacıyla geliştirilen politikalar yeterli olmamıştır, ülke genelinde kapsamlı bir kentleşme politikası ve toplu konut uygulaması gerçekleştirilememiştir.

TOKİ’nin uygulaması gereken projelerin en önemli beş unsuru vardır; bu unsurlara baktığımız zaman: Gecekondu dönüşüm ve kentsel yenileme; deprem riski nedeniyle dönüşüm; alt gelir grubu ve yoksul vatandaşların konut ihtiyacı; mevcut konut stokunun yaşı ve niteliği; nüfus artışı, şehirlere göç ve hane halkı sayısındaki azalmayla hane sayısındaki artış.

Saygıdeğer milletvekilleri, TOKİ’nin tarihçesine baktığımız zaman şunu görmekteyiz: Ülkemizdeki konut ihtiyacını karşılamak ve toplu konut üretiminin gerçekleştirilmesi amacıyla, 1984 yılında, 2985 sayılı Toplu Konut Kanunu ile Toplu Konut Fonu oluşturulmuş, Toplu Konut ve Kamu Ortaklığı İdaresi Başkanlığı kurulmuştur. 1984-2002 yılları arasında, Toplu Konut Fonu’nun imkânlarıyla, kooperatif kredileri kapsamında, 549 bini 1989 yılı sonuna kadar olmak üzere, toplam 940 bin konuta kredi desteği sağlanmıştır ve Emlak Bankasından alınanlarla birlikte 43.145 konut da bizzat TOKİ tarafından yapılmıştır.

Şimdi, sayın milletvekilleri, bundan bir ay önce de burada TOKİ’yle ilgili bir kanunu görüşürken iktidar milletvekilleri bu kürsüye gelip -herkes- sanki TOKİ 2002 yılından sonra kurulmuş gibi TOKİ’nin yapmış olduğu icraatları anlatmaya başladı. Şunun altını bir çizmek gerekiyor: Kurumlar daimîdir. TOKİ sadece 2002 yılından sonra konut üretmemiştir; TOKİ, 84 yılıyla 2002 arasında da 1 milyon konut üretimine vesile olmuştur.

AHMET YENİ (Samsun) – Sayısı belli mi?

KEMALETTİN NALCI (Devamla) – Bununla birlikte, tabii burada yapmamız gereken şu: Milletvekillerinin İnternet bilgilerinin dışına çıkması lazım, kurumları iyi irdelemesi lazım. TOKİ konut üretiminin yanında… Burada konuşan arkadaşlar övünerek şunu anlatıyor: TOKİ hastane yapıyor. Ben burada soruyorum: Sağlık Bakanlığı ne iş yapıyor? “TOKİ 600 tane okul inşaatı yaptı.” diyor. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

MEHMET ŞAHİN (Malatya) – O yapmıyor…

KEMALETTİN NALCI (Devamla) – Pardon… Sayın Milletvekilim, bilmeden konuşmayalım, lütfen.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Domuz gribi aşısı ithal ediyor.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen müdahale etmeyin.

KEMALETTİN NALCI (Devamla) – Şimdi, bunlardan dolayı 600 konut, 69 hastane, spor tesisleri… Kurumlar TOKİ’ye yaklaşık olarak 3 milyar TL borçlu. Bu borçtan dolayı TOKİ bankadan kredi kullanıyor. Bunun başka bir şeyini anlatayım ben size: Fakir fukaraya ev yapacağına kurumların yatırım programlarında olmayan yatırımları yapmaya zorlanıyor TOKİ. (Gürültüler)

MUSTAFA HAMARAT (Ordu) – Hizmet yapıyor.

KEMALETTİN NALCI (Devamla) – Siz söylüyorsunuz yani DSİ’ye bile -Sayın Bakan da burada- yatırım yapıyor.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Rant var, rant. Nereye gidiyor bu rant!

KEMALETTİN NALCI (Devamla) – Bunların hepsi, amacının dışında, TOKİ’yi zorlayarak yapılan, yaptırılan yatırımlardır.

CEVDET ERDÖL (Trabzon) – Hastane yapması… Haksızlık ediyorsunuz.

KEMALETTİN NALCI (Devamla) – Bakın, onu yapması gereken kurum Sağlık Bakanlığı. Altmış dokuz tane hastaneyi yaptırıp parasını vermezsen, TOKİ’yi batırırsın.

CEVDET ERDÖL (Trabzon) – O ayrı dava.

KEMALETTİN NALCI (Devamla) – Biz de bunu söylüyoruz canım!

BAŞKAN – Sayın Milletvekili, lütfen…

KEMALETTİN NALCI (Devamla) – Yani TOKİ’ye yaptırdığın zaman sen bunu, eğer okul yaptırıyorsan yüz yetmiş dokuz tane, bunun parasını vermiyorsan, TOKİ’yi batırırsın, amaçlarının dışına çıkartırsın.

Şimdi, sayın milletvekilleri, dün, Sayın Çevre ve Orman Bakanımız, burada, Trakya ile ilgili konuşmalarda… Gerçekten, azıcık vicdan ister... Yani geçmişi bu kadar mı biz unuttuk? Yani aynen kendi cümlelerini burada tekrarlıyorum: “Ayrıca, hiçbir hükûmet Trakya’ya, Edirne’ye baraj yapmadı. Şu anda, biz orada Hamzadere Barajı’nı yapıyoruz.” diyor. İktidar Edirne Milletvekilimiz de aynen şunu söylüyor: “Seksen iki yaşındaki adam, Trakya’da ilk kez baraj gördüğü için şükür namazı kıldı.”

OKTAY VURAL (İzmir) – İlk defa gitmiş demek ki baraja!

KEMALETTİN NALCI (Devamla) – Şimdi, ben soruyorum… Sayın Bakanım, size bir dosya olarak vereyim, lütfen, bunlar su birikintisi değil, baraj. Altınyazı, Kadıköy, Süloğlu, Sultanköy, Karaidemir ve Kayalıköy…

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Gölet onlar.

KEMALETTİN NALCI (Devamla) – Şimdi, bunlar gölet değil, bunlar baraj. Göletlerde de ben size ki sağ olun oraya yatırım yapıyorsunuz… Bakın, kurumlar daimîdir, kurumlar üzerinden siyaset yapmak doğru değildir. DSİ köklü bir kuruluştur ama bunu getirip, burada, Sayın Milletvekili gibi “Daha ilk defa baraj gördü ve şükür namazı kıldı.” derseniz, DSİ’ye haksızlık etmiş olursunuz. Trakya’da, şu anda, 100’e yakın sulama göleti inşa edilmiş ve inşa edilmektedir. Siz de biliyorsunuz ki Sayın Bakanım, bunun 80 tanesi daha önceden yapılmıştır ve şu anda da çok güzel çalışmalar yapılıyor, ona bir şey demiyoruz ama “İlk defa baraj yapılıyor.” demek burada, azıcık vicdana sığmıyor.

MUHARREM VARLI (Adana) – Akdeniz ve Toros Dağları da AKP’nin eseriymiş ya!

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Dili sürçmüştür, dili!

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Farkı fark etmiyorsunuz Sayın Vekilim.

BAŞKAN – Lütfen Sayın Bakan.

KEMALETTİN NALCI (Devamla) – Şimdi, Sayın Bakanım, tabii siz daha iyi biliyorsunuz da cümlenizi okudum ben, “Hiç baraj yapılmadı.” diyorsunuz.

MUHARREM VARLI (Adana) – Karpuzu da ilk defa AKP ekti!

BAŞKAN – Sayın Milletvekili, lütfen…

KEMALETTİN NALCI (Devamla) – Şimdi, aynı TOKİ’deki benzer şey gibi… Yani buraya arkadaşlar çıkıyor, İnternet bilgisini almış “TOKİ, 486 bin konutun 300 binini bitirdi, çok teşekkür ederiz.” diyorlar. Sene 84’le 2002 arasında TOKİ ne iş yaptı? 1 milyon konutun yapımına fayda sağladı. Bunu da söylememiz lazım. Çünkü, TOKİ’ye eğer burada teşekkür edeceksek toplu teşekkür etmemiz lazım.

SAFFET KAYA (Ardahan) – Yanlış bilgi.

KEMALETTİN NALCI (Devamla) – Hayır, hiç yanlış bilgi değil Sayın Milletvekili. Siz, sadece üstü okuyorsunuz, almış olduklarınızın altına bakmıyorsunuz. İsterseniz ben size belgeleri vereyim.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – 2002’den önce çadırlarda yaşıyorlardı, çadırdan geldiler.

SAFFET KAYA (Ardahan) – Yanlış! Yanlış!

KEMALETTİN NALCI (Devamla) – Hiç değil. Bunların hepsini biz de TOKİ’den sağlıyoruz, hiçbir taraftan değil, ama sizler, sadece verilen bilgileri…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Nalcı, lütfen toparlayınız.

Buyurun.

KEMALETTİN NALCI (Devamla) – Sayın milletvekilleri, tabii ki burada, ülkemize çivi üzerine çivi çakan herkese teşekkür ediyoruz ama geçmişin de bu kadar karalanmasına, hiçe sayılmasına gönlümüz elvermiyor.

MUHARREM VARLI (Adana) – Kemalettin Bey, unuttunuz, Toros Dağları ve Akdeniz de AKP’nin eseri, onu lütfen söyleyin de milletvekillerimiz...

OKTAY VURAL (İzmir) – Alkışlasınlar!

KEMALETTİN NALCI (Devamla) – Şimdi ben, burada, TOKİ’nin problemlerinin, TOKİ’den kaynaklanan, müteahhitlerinden kaynaklanan ve en azından şunu söylüyorum, müteahhitlerin, ufak yerlerdeki müteahhitlerin piyasaları zor durumda bırakmasından dolayı, insanların mağdur olmasından dolayı CHP grup önerisini desteklediğimizi bildiriyoruz ve herkese saygılarımızı sunuyoruz. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Nalcı.

Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi aleyhinde söz isteyen Nusret Bayraktar, İstanbul Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Bayraktar.

NUSRET BAYRAKTAR (İstanbul) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Millî Egemenlik Bayramı’nı ben de tebrik ediyorum. Ayrıca, dün Hakkâri’de şehit olan kardeşimize de Allah’tan rahmet diliyorum. Bu vesileyle, Cumhuriyet Halk Partisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereği bugün görüşülmesini arzu ettiği bir önergenin karşısında olduğumu belirterek hepinize saygılar sunuyorum.

Türkiye’de en çok tartışılan kurumlardan birinin TOKİ olduğunu hep beraber kabul ediyoruz. Elbette, büyük oranda artılarını tartışırken, muhalefet haklı olarak eksi taraflarını tartışma hakkına sahiptir, buna da saygı duyuyoruz. “Hiç eksiği yoktur.” iddiasında da bulunmanın yanlış olduğunu peşinen belirtmek istiyorum.

OKTAY VURAL (İzmir) – Bravo.

NUSRET BAYRAKTAR (Devamla) – Bu kadar büyük yatırımlar yaparken, ülkeye, ülkenin hem günlük şartlarına hem geleceğine hem sosyal açıdan hem siyasal açıdan hem ekonomik açıdan bu kadar katkı sağlarken yol hareketi esnasında ufak tefek sallantıların olabileceği gerçeğini de unutmamak gerekir.

Gerçekten, bunları tartışırken, denetimden uzak olduğu, aslında sosyal konut üretmesi gerekirken daha ziyade ranta yönelik bir uygulama yaptığı hususundaki iddiaların da yanlış ve eksik olduğunu ben burada birkaç rakamla özetlemek istiyorum.

Toplu Konut İdaresinin, 2002 yılından…

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Hastaneyi yıkıp yenisini yapıyorsunuz.

NUSRET BAYRAKTAR (Devamla) – Müsaade ederseniz… Bakın, ben sabırla, sonuna kadar, bütün arkadaşlarımı saygıyla, nezaketle dinliyorum.

MUHARREM VARLI (Adana) – Sen de bana sataşmıştın. Ne var sanki?

NUSRET BAYRAKTAR (Devamla) – Lütfen…

MUHARREM VARLI (Adana) – İsrail’le ilgili bir laf söyledim, sen de bana sataştın. Ne olacak şimdi?

NUSRET BAYRAKTAR (Devamla) – On dakikalık konuşma çerçevesinde ben de sözlerimi sonuna kadar söyleyeyim…

LÜTFİ ÇIRAKOĞLU (Rize) – Nusret Bey, biz dinliyoruz, boş ver ya!

NUSRET BAYRAKTAR (Devamla) – …eğer hakikaten hoşunuza gitmeyen, eksik olan, aksak olan hususlar varsa siz de tekrar kürsüye gelir, konuşursunuz. Lütfen… “Bu kürsünün bir adabı vardır.” diyorsunuz, “Kürsü dokunulmazlığı var.” diyorsunuz. Ben çok saygı ve nezaketle konuları teknik olarak konuşmaya çalışacağım…

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Allah razı olsun da doğruları konuşmak lazım.

NUSRET BAYRAKTAR (Devamla) – …ama konuşmalarımı -lütfen- kesmezseniz memnun olurum.

Değerli arkadaşlar, Toplu Konut İdaresinin, sosyal konut üretme noktasında, 1984 yılında kurulmuş olduğunu biliyoruz. O günden 2002 yılına kadar da 45 bin konutu fiilen, bizatihi kendisinin ürettiğini…

KEMALETTİN NALCI (Tekirdağ) – 940 bin.

NUSRET BAYRAKTAR (Devamla) – …buna da teşekkür ettiğimizi, evet, kooperatiflere vermiş olduğu destek yoluyla endirekt olarak Türkiye’de çeşitli konut üretimine katkı sağladığını da biliyoruz.

KEMALETTİN NALCI (Tekirdağ) – 940 bin.

NUSRET BAYRAKTAR (Devamla) – Bu da doğrudur ama…

KEMALETTİN NALCI (Tekirdağ) – Rakam 940 bin.

NUSRET BAYRAKTAR (Devamla) – Bu da doğrudur, 1 milyon değildir ama 500 binin üstündedir.

Kooperatiflerle ilgili eksiklik ve aksaklıkları da hep beraber tartıştığımızı biliyorsunuz. Türkiye’de kooperatifçiliğin nereden nereye, nasıl geldiğini, Kooperatifler Yasası’nın baştan sona kadar değiştirilmesi gerektiği hususundaki arkadaşlarımızın görüşlerini de hep birlikte biliyoruz, görüyoruz.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Kırıkkale’de bütün kooperatifleri batırdınız, hepsi battı.

NUSRET BAYRAKTAR (Devamla) – Ayrıca, 1996 yılında Türkiye’de, İstanbul’da organize edilen HABİTAT II organizasyonunda Toplu Konut İdaresinin genel koordinatörlük görevini yaptığını da biliyoruz. O günlerde alınan kararlar çerçevesinde, Türkiye’de sağlıklı yapılaşma, kentsel dönüşümlerin uygulanması ve Türkiye'nin asıl ihtiyacı olan yıllık 600 bin konutun karşılanması hususunda özel sektörün de, devlet kurumlarının da faaliyetlerde bulunması gerektiği hususunda herkesin arzusu, isteği vardı. Bütün bunlara rağmen, “Haksız rekabet yapılıyor, Toplu Konut İdaresi çok büyütülüyor, bütün inşaat şirketleri ve inşaat faaliyetleri Toplu Konut tarafından yapılıyor.” iddialarının doğru olmadığını ve bugüne kadar üretilen ve bugün de üretilmekte olan konutların ancak yüzde 6’sının Toplu Konut İdaresi tarafından karşılandığını biliyoruz. Rakamlar bunu gösteriyor. Yani Türkiye’de üretilen konutların yüzde 5’le 7 arası -ki bu yüzde 6 demektir- Toplu Konut tarafından… Geri kalanlar kimler tarafından üretiliyor? Hâlâ özel sektör ve kooperatifler tarafından üretiliyor ama yine de ihtiyaç karşılanamıyor. O hâlde, Toplu Konut, daha da desteklenmesi, gerçekten, denetimden uzak olmamak kaydıyla… Ki biraz sonra hangi kurumlar tarafından denetim yapıldığı hususunu da sizlere aktarmak istiyorum.

Bakın, bütün bunlara rağmen, Türkiye’de, sosyal konutlarla ilgili, bugüne kadar üretilen konutların -orta ve alt gelir grubu ve yoksullara yönelik faaliyetlerde- 298 bini konut Toplu Konut tarafından üretilmiştir ve bu da yüzde 86’ya tekabül ediyor. Gecekondu dönüşümü, afet konutu, Tarımköy kapsamında ise 64 bin konut üretilmiş ve toplam 362 bin konut olmuş oluyor. Kaynak geliştirme ve gelir getirme ve diğer yatırımlara aktarma hususunda üretilen konut sayısı ise 58 bindir. Bu da yüzde 14’e tekabül ediyor.

Elbette, devlet her işi yapamadığı için, kendi okulunu kendin yap, kendi hastaneni kendin yap, hatta hastane ve okul yapan özel sektörlere teşvik verdiğimiz günlerin unutulmaması gerektiği gibi, bu kadar büyük konut üreten, kendi kentsel altyapı ve inşaat faaliyetlerini yürüttüğü ortamlardaki ihtiyacı olan çevre yollarıydı, kavşaktı, okuldu, spor tesisiydi ve diğer tesislerin yapımının Toplu Konut tarafından yapılmasını ancak memnuniyetle ve şükranla tabii takip etmemiz gerekir. Burada en çok dile getirilen hususlardan biri buydu.

İkincisi, iç ve dış denetimden uzak olduğu husus. Bu denetimlerin biri teknik denetimdir. Teknik denetim: Öncelikli olarak kendi kurumu içerisinde, Ankara, İstanbul ve İzmir’de kurulan teknik ekipler tarafından denetleniyor. Yeterli olmuyorsa bazı müşavir kuruluşlara ihale yoluyla denetim görevi verilebiliyor. Bu da yeterli olmadığı takdirde, ki biz burada “Hiçbir denetim yapılmıyor, hiçbir cezai müeyyide de uygulanmıyor.” diyenlere bir cevap olsun açısından söylüyorum: Bütün bunlara rağmen nefaset kesimiyle müteahhitlerden devralınmayan, hak edişleri ödenmeyen, kabulü yapılmayan binalar vardır. Kabulü yapıldıktan sonra da idari mahkemelerde açılan davalarda Toplu Konut İdaresinin lehinde ve aleyhinde kararlar söz konusudur. Mesela bunlardan İdare lehine 29 tane, İdare aleyhine 196 tane yargı kararı vardır ve devam eden, derdest olan 1.121 tane dava var, müracaata bırakılan 1 dava var. Demek ki idari yargı açısından denetim var.

Ayrıca, şeffaflık açısından, Toplu Konut İdaresi, Türkiye Büyük Millet Meclisi adına, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin tamamının, bütün siyasi partilerin temsilcilerinin bulunduğu Kamu İktisadi Komisyonu olan KİT Komisyonu tarafından her yıl denetleniyor, her yıl ve milletvekillerimiz, açık ve şeffaf bir şekilde Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulunun her yıl normal olarak yapmış olduğu denetimlere ilaveten KİT Komisyonu tarafından denetlendiği biliniyor.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Hiç KİT Komisyonuna geldiniz mi siz?

NUSRET BAYRAKTAR (Devamla) – Bütün bunlara rağmen, hukuki açıdan eksikliği olan denetimleri de tabii ki kamu adına, görevi kötüye kullanma varsa, yargıya intikal eden hususlar varsa tabii ki hukuk çerçevesinde bu denetimler de yapılıyor. Nitekim söz konusu olan Ataköy’le ilgili yirmi otuz yıldan bu yana devam eden hukuki noktaların sonucu var. Vaktim yok, ama ben müsaade edecek olursanız…

Bu araştırma önergelerinin en önemli önceliklerinden biri, konut üretimindeki adaletsizlik, haksız rekabet, kalite ve denetimden uzak oluşu ve sahil ve kıyı kesimleri -ki Ataköy’ü bahsederek- Ataköy’deki uygulamalar ve mevzi imar planlarındaki plan yetkileri…

Değerli arkadaşlar, İmar Kanunu’na göre aslında her vatandaş kendi arsası üzerinde bile mevzi imar tadilatı talebinde bulunabilir, belediye bunu uygular veyahut uygulamaz. Toplu Konut İdaresi de kendi mülkiyetinde olan alanlarla ilgili mevzi imar planı talebinde bulunabilir. Bunu ilgili belediye belli süre içerisinde yapmazsa Toplu Konut İdaresi kendisi yapma hakkına sahiptir. Dolayısıyla ilgili belediye süresi içerisinde yaptığı takdirde, bu planlarla ilgili, belediyelerle karşılıklı anlayış içerisinde olmayan, üst ölçekli planlara uymayan, tabii ki Turizm Bakanlığının “turizm bölgesi” ilan ettiği, Bayındırlık Bakanlığının geçmiş dönemde kendi yetkisinde olan alanlarla ilgili plan uygulamalarını da göz ardı etmemek lazım. İşte, bu çerçevede Bakırköy’de, özellikle Ataköy’de Zeytinlik mahallesi 564 ada, 151 parsel ve eski 140 parsel no.lu taşınmazlara yapılan ifraz işlemi sonucu 564 ada, 158, 161 ve 162 parseller oluşmuştur. Bu parsellerle ilgili bilgi notu çok uzun ama ben kısa kısa… Bu alanlar, 564, 158, 160, 161, 162 sayılı alanlar Ataköy Turizm Merkezi olarak 9 Nisan 1987 gün ve 19426 sayılı Resmî Gazete’de ilan edilmiş, daha sonra 13 Eylül 1989 gün ve 20281 sayılı Resmî Gazete’de tevsiine ilişkin 11 Ocak 1998 gün ve 23227 sayılı Resmî Gazete’de ise ikinci kez tevsiine ilişkin kararlar yayımlanmıştır. O kararlar çerçevesinde, Turizm Bakanlığı tarafından 1/1.000 ölçekli uygulama planları yapılmış, daha sonra mahkemelik olan bu alanlarla ilgili uzun müddet devam eden mahkemeler sonucu 2008 yılında tüm davalar kazanılarak yaklaşık 1,5 milyarlık…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bayraktar, lütfen toparlayınız.

Buyurun.

NUSRET BAYRAKTAR (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan.

2008 yılında davalar bitmiş, iki yıl önce ve bu davalar idare lehine sonuçlanmış, takriben 1,5 milyar Türk lirası kamu zararı da engellenmiş oldu.

Böylece 1991 ve 1997 yıllarında yapılan imar planları ile turizm ve rekreasyon alanı olarak düzenlenen bu alanda, ağaçlar İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesine tespit ettirilerek tarihsel yapılar ile birlikte korunması gereken tüm ağaçlar İstanbul Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kuruluna tescil ettirilerek tarihî ve doğal varlıkların koruma altına alınması sağlanmış, turizm ve rekreasyon işlevlerinin korunarak, geçmişteki yanlışlıklar dikkate alınarak, bölge halkının menfaati ve plan amaçları doğrultusunda kullanılmasının önü açılmıştır. Buna göre, hazinenin karşı karşıya olacağı tazminat tutarı yerine kazanacağı miktarı telaffuz etmek, kamu yararı açısından daha doğru olacağını düşünüyorum.

Bölgede İstanbulluların sosyal ve kültürel ihtiyaçlarını karşılayacak tesislere yönelik yatırımlar yapılabilecek, kıyı kenar çizgisine dikkat edilerek otel, marina, yat kulübü, alışveriş merkezi, turizm, sağlık kulübü, kongre, gösteri ve spor, eğlence alanları gibi, kamu yararı ve kamuya açılmak suretiyle bölge halkının hizmetine sunulacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bayraktar, teşekkür ediyorum.

NUSRET BAYRAKTAR (Devamla) – Bu faaliyetlerden dolayı ben TOKİ’yi tekrar tebrik ediyorum ve önerinin aleyhinde olduğumuzu belirterek hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Susam, Sayın Ünsal, Sayın Kulkuloğlu, Sayın Ağyüz, Sayın Güvel, Sayın Aydoğan, Sayın Köse, Sayın Öztrak ve Sayın Sipahi çok kısa bir açıklama için sisteme girmişlerdir. Bu 9 kişinin haricinde söz verilmeyecektir.

Birer dakika süre veriyorum.

Sayın Susam, buyurun.

VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)

4.- İzmir Milletvekili Mehmet Ali Susam’ın, CHP grup önerisine ilişkin açıklaması

MEHMET ALİ SUSAM (İzmir) – Sayın Başkan, TOKİ’yle ilgili yapılan değerlendirmelerden de ortaya çıkıyor ki TOKİ inşaat sektöründe ayrıcalıklı bir kurum hâline gelmiş durumda. Kendi imar planlarını yapıyor, her türlü imar mevzuatından kurtulmak isteyenler arsa ve arazilerini TOKİ’ye devrediyorlar ve bu anlamıyla da istedikleri gibi imar yapma hakkına sahip oluyorlar.

Bugün bu anlayışla TOKİ inşaat sektöründe bir dev hâline getirildi. Bu anlayışla bakıldığında TOKİ’nin inşaat sektöründe iş yapan, birçok kentte girişimci olmayı inşaat sektöründeki faaliyetleriyle gerçekleştiren, birçok inşaat sektöründeki mimar, mühendis, müteahhit arkadaşlarımızın işlerini elinden almakta mıdır?

Aynı zamanda, inşaat sektöründe iş yapan bu kesimler çok ciddi şekilde istihdam yaratan inşaat sektöründe iş alanları açmaktadır. TOKİ’nin bu anlayışıyla inşaat sektörü TOKİ’yle haksız rekabet içerisinde değil midir? Bu haksız rekabet karşısında inşaat sektöründe iş yapanlar TOKİ’den çok ciddi şekilde rahatsızdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Susam.

Sayın Ünsal, buyurun.

5.- Amasya Milletvekili Hüseyin Ünsal’ın, CHP grup önerisine ilişkin açıklaması

HÜSEYİN ÜNSAL (Amasya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Biraz önce AKP Grubu adına yapılan konuşmada bir yanlış bilgi verilmiştir, ben bu bilgiyi doğrulamak için söz aldım.

Sayın Konuşmacı konuşmasında 267 bin tane konut yapıldığını söyledi. Yaklaşık bir ay önce Toplu Konut İdaresinin bana vermiş olduğu, önergeye verilen cevabı söylüyorum: Alt gelir grubu ve yoksullara yönelik olarak yapılan konut 260 bin konut değil, 100 bin 550 konut, daha da ötesinde bu konutların içerisinde yoksul grubuna yapılan konut sayısı ise 22.433 konut. Dolayısıyla, TOKİ’nin toplam konut stokunun 410 bin konut olduğunu düşündüğümüzde, alt gelir ve yoksullara yönelik yapmış oldukları konut sayısı yüzde 25 oluyor, diğer gruplara -üst gelir ve hasılat paylaşımı- yani üst gelir grubuna da yüzde 75 konut yapmış oluyor. Dolayısıyla o bilginin yanlış olduğunu, TOKİ’nin yoksul gruba, alt gelir grubuna değil, üst gelir gruplarına konut yaptığı iddia…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ünsal.

Sayın Kulkuloğlu, buyurun.

6.- Kayseri Milletvekili Mehmet Şevki Kulkuloğlu’nun, CHP grup önerisine ilişkin açıklaması

MEHMET ŞEVKİ KULKULOĞLU (Kayseri) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

TOKİ, gelir paylaşımı yöntemiyle ya da ihaleyle müteahhitlik işleri verdiği inşaat firmalarını her yıl bastırdığı kitapçıkta yayınlıyor. AKP’nin 2003 yılından bu yana, iktidarı boyunca, bu kaynaktan anlaşıldığı kadarıyla, AKP’li milletvekilleri ve bunların birinci derece yakınları TOKİ’den yüzlerce trilyonluk işler almaktadırlar. Bunlar içerisinde AKP İktidarının ilk Başbakanı, bugün Cumhurbaşkanı olan eski AKP’li milletvekilinin yirmi yedi yaşında müteahhitliğe başlamak isteyen damadının aldığı İstanbul Hadımköy’deki 5 bin konutluk ilk işi açıkça görülmektedir.

Yine, AKP’li milletvekillerinin, şirket kataloglarından açıkça görüldüğü kadarıyla, milletvekilliği dönemlerinde kiminin Eskişehir, Samsun, Ankara, Kayseri’de 7 bin konut aldığı, kiminin İstanbul Hadımköy’de 550 fabrikalık sanayi bölgesi inşaatı aldıkları kendi kaynaklarından belgeleriyle kanıtlı durumda. Bu durumu milletvekilinin ettiği yemine uygun bulmuyor ve şiddetle kınıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kulkuloğlu.

Sayın Güvel…

7.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, CHP grup önerisine ilişkin açıklaması

HULUSİ GÜVEL (Adana) – Sayın Başkan, TOKİ, kendisine verilen olağanüstü yetkilerini hep siyasal iktidarın, AKP’nin siyasetini yaparak kullanmaktadır; Türkiye Cumhuriyeti’nin birikimlerini, tüm kurumlara ait olan taşınmazları kendi bünyesine toplayıp, birçoğunu imar değişikliği yaparak satmıştır; bir kısmını, çok değerli arsalarını, yapı ortaklığı yoluyla birilerine verip, lüks konut yapıp belli kesimlere satmışlardır. Yani kuruluş amacının dışına çıkıp çok büyük rantlar elde edilen bu kaynakların nereye gittiği belli değildir. Her türlü denetimden muaf olan bu kurum, yıllarca bu ülkede müteahhitlik yapan, konut üreten firmaların kapanmasına, iflas etmesine sebep olmaktadır. Çok ciddi şikâyetler, kayırmalar olduğu, yandaş müteahhitler yaratıldığı yaygın bir kanıdır. TOKİ siyasal iktidarın gizli kasası olmuştur.

Bu konuları yüce Meclisin dikkatine sunuyor, Meclis araştırması açılmasının uygun olacağını düşünüyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Aydoğan. ..

8.- Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, CHP grup önerisine ilişkin açıklaması

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

TOKİ’nin yolsuzlukları ve inşaat kalitesizliğinin yanında, Balıkesir ili Edremit ilçemizde TOKİ binalarında oturan vatandaşlarımızın ciddi sorunları olduğunu, ilgilenen olmadığını, TOKİ’nin sadece yönetime müdahale ettiği, vatandaşın kendi yönetimine bile izin vermediği, Edremit’te TOKİ’nin olduğu yerin fiziki olarak zor bir yer olmasına rağmen, itfaiye, ambulans, araç girişinin mümkün olmadığı, korkulukların olmaması nedeniyle kazaların yaşandığı, bazı sitelerin girişinin ters olduğu, orada oturan vatandaşlarımızın dairelerine eşyalarını taşıyamadığı, yine, merdivenlerin yapılmadığı, merdivenlerin taştan yapıldığı ve kış aylarında yürümenin zor olduğu, bırakınız kış aylarını, yaz aylarında bile normal aracın çıkmasının mümkün olmadığı, fiziki imkânın olanaksız olduğu bir yer. Yani tamamen bir mühendislik harikası!

Tabii, TOKİ’de yaşanan yolsuzlukları ve hukuksuzlukları, inşaat kalitesinin yanında, bu vatandaşlarımızın yaşadığı sorunların da bir an önce giderilmesini diliyor…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Aydoğan.

Sayın Köse…

9.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, CHP grup önerisine ilişkin açıklaması

ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Kuruluş felsefesinde esas olarak dar gelirli yurttaşlarımıza ev yapması gereken TOKİ ne yazık ki AKP İktidarı döneminde rant kapısı hâline gelmiştir. Örnek vermek gerekirse, Adıyaman ilinin Kâhta ilçesi Ortanca köylüleri TOKİ’ye 30 dönümlük bir arsa vermişlerdir, 10 bin lira karşılığında. Kısa bir süre sonra 150 bin lira karşılığında TOKİ bunu satmıştır. Buradan anlaşılıyor ki, TOKİ gerçekten vatandaşı çarpmaktadır.

İkinci bir örnek vermem gerekirse, Adıyaman ilinin Petrol Mahallesi mevkisinde yapılan konutlar ne yazık ki fay hattı üzerinde yapılmıştır. Yeterince inceleme yapılmadığından konutlar bugün kullanılamaz bir hâldedir. Bu konuda da yeterli denetim olmadığı görülmektedir. Tekrar söylüyorum, AKP İktidarı döneminde ne yazık ki TOKİ dar gelirli yurttaşların değil, rant kapısı hâline gelmiştir.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Öztrak…

10.- Tekirdağ Milletvekili Faik Öztrak’ın, CHP grup önerisine ilişkin açıklaması

FAİK ÖZTRAK (Tekirdağ) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

TOKİ 2006 yılından bu yana merkezî yönetim bütçesi kapsamında bulunan kuruluşların ellerindeki arazileri almak, onun karşılığında bunların yapması gereken birtakım yatırımları gerçekleştirmek gibi bir uygulama içine girmiştir. Bu kapsamda, Millî Eğitim Bakanlığı örneğin 1,6 milyar, yani eski parayla 1,6 katrilyon. Yine, Sağlık Bakanlığı 2,3 milyar, yani 2,3 katrilyonluk yatırımları bu çerçevede yaptırmışlardır. Bu yatırımlar bütçede gözükmemektedir. Bu Meclisin bütçe hakkına doğrudan müdahaledir, bu bütçenin saydamlık ilkesini bozmaktadır ve sonuç itibarıyla korkarım ki Türkiye bu nedenle ileride Yunanistan’ın durumuna düşebilecektir. Bu nedenle önergenin desteklenmesi gerekir.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Sipahi.

11.- İzmir Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, CHP grup önerisine ilişkin açıklaması

KAMİL ERDAL SİPAHİ (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

3 Ekim 2008, bir Aktütün Karakolu baskınından sonra, Sayın Başbakanın talimatıyla, TOKİ, Millî Savunma Bakanlığı ve Jandarma Genel Komutanlığıyla, iki hudut taburu ve yüz kırk küsur karakolun yapımı konusunda bir protokol yaptı. Aradan tam on sekiz ay süre geçti. Yapılacak şeyler plaza değil, gökdelen değil, uydu kent hiç değil, 150-200 kişilik mütevazı karakol binaları ve on sekiz ay sonra biten bir tek karakol yok. TOKİ’nin bu konuda ne kadar başarısız ve beceriksiz olduğunun en büyük ispatı bence o. Onun için, bu araştırma önergesinin gereği yapılmalı ve maalesef Mehmetçik’e ne gözle bakıldığının da bir kötü ispatı.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Ağyüz.

12.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, CHP grup önerisine ilişkin açıklaması

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, öncelikle Mecliste çok küfürlü sataşmalar oluyor ve siz de bunlara göz yumuyorsunuz. Onun için, küfür eden arkadaşlarımızı ve tavrınızı özellikle kınamak istiyorum.

TOKİ sosyal konut amacından sapmıştır. TOKİ lüks konut yapıyor, alışveriş merkezi yapıyor ve İstanbul Büyükşehrine kavşak yapıyor. Bu TOKİ’nin hangi amacında var? Arsa tüccarlığı yapmak, emlakçılık yapmak. Planlama olmadan ihale veriyor ve 16 katrilyonluk ihalenin 10 katrilyonu yeni kurulan yandaş şirketlere verilmiş.

Şimdi, hani yolsuzlukları önlemek iddiasıyla işbaşına gelen bir iktidar var. Bundan daha açık bir iddia olabilir mi? Gelin, bu araştırma önergesine oy verelim ve bundan TOKİ de kurtulsun, aklansın, TOKİ’nin bağlı olduğu Sayın Başbakan da aklansın.

Tüyü bitmemiş yetimin hakkını yemeyeceğiz, yedirmeyeceğiz diyorsanız, TOKİ’deki yolsuzlukların hesabını sormak için araştırma komisyonu kurmak, bu Meclisin, parti ayrımı yapmadan her üyenin temel görevidir…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Genç…

13.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, CHP grup önerisine ilişkin açıklaması

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.

Efendim, TOKİ’nin bizim Tunceli’de yaptığı bir iki şeyden bahsetmek istiyorum. Birincisi, benim ilçem olan Nazımiye’de bir inşaat yapmış, maalesef, daha teslim alınmadan dört tanesi çökmüş, çevre duvarları çökmüştür.

Bir de Çemişgezek ilçemizin Ulukale köyünde TOKİ, İstanbul AKP Belediye Meclis Üyesi ve imardan sorumlu Belediye Meclis üyesine 99 konutluk, 16 trilyon 250 milyar liraya vermişti, tanesi 162 milyara geliyor. Ben burada itiraz edince, TOKİ burada fahiş fiyatlar verdiğini tespit etti ve 8,5 trilyon lirayı indirdi. Bunu indirince -biraz önce burada bana küfreden İstanbul Milletvekili Ataş da bu işi organize eden arkadaşlardan birisiydi- ben devlete 8,5 trilyon para kazandırdım. Ama, biraz önce o arkadaşımız, hem de hemşehrim bana birsürü hakaretler etti. Ben onu…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Genç.

Sayın Ersin…

14.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin’in, CHP grup önerisine ilişkin açıklaması

AHMET ERSİN (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Başkanım, Başbakan Yardımcısı Sayın Cemil Çiçek’in damadına ait olan ADT Limitet Şirketi Ankara Çocuk Esirgeme Kurumuna ait Ankara Çocuk Esirgeme Kurumu Sevgi Evleri inşaatı işinin bir bölümünü aldı, 1 milyon 619 bin liraya aldı. Fakat, bu işi bir süre sonra 300 bin liraya bir taşerona devretti. Yani, Sayın Cemil Çiçek’in damadı hiçbir iş yapmadan TOKİ’nin bu inşaat işinden havadan 1 milyon 319 bin lira kazandı. Dolayısıyla, TOKİ, yandaşları ve bazı kişileri zenginleştirmek için kurulmuş bir kurum olmaması gerekir. Bu nedenle, Sayın Cemil Çiçek’in damadına ait, damadının…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Bayraktar…

15.- İstanbul Milletvekili Nusret Bayraktar’ın, Amasya Milletvekili Hüseyin Ünsal’ın, açıkla-masında, rakamların yanlış olduğu beyanına ilişkin açıklaması

NUSRET BAYRAKTAR (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Konuşmacı arkadaşımız benim verdiğim rakamların yanlış olduğunu ve düzeltme isteğinde bulunarak, beyanda bulundu; düzeltmek istiyorum.

Bakın, bu açıklamış olduğum bilgi 1 Mart 2010 tarihi itibarıyla son bilgidir. Dolayısıyla güncel rakamları dile getirdim. Ben bir kere daha bunu okuyorum:

“81 il ve 800 ilçedeki 1.662 şantiyede inşaatını başlattığı konut sayısı, Toplu Konutun, 420 bindir. Bu takriben 16 şehir, 100 bin nüfuslu, demektir. Bunun 301 bini sosyal donatıları ve çevre düzenlemeleri ile birlikte tamamlanmıştır. Orta, alt gelir ve yoksullara yönelik 298 bin; gecekondu dönüşüm, afet konutu, tarım köy kapsamında 64 bin olmak üzere 362 bin konut, sosyal konut. Kaynak geliştirme uygulamaları kapsamında ise yani “Lüks konut” diyorlar arkadaşlarımız, ne söylerlerse söylesinler, tabii olabilir…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bayraktar.

V.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

2.- (10/223, 10/407, 10/525, 10/555, 10/604, 10/669) esas numaralı Meclis araştırması önergelerinin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 22/4/2010 Perşembe günkü birleşiminde birlikte yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi (Devam)

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun, İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre vermiş olduğu önerisini oylarınıza sunuyorum.

III.- YOKLAMA

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, toplantı yeter sayısının aranılmasını istiyorum.

BAŞKAN – Yoklama talebi var, yerine getireceğim.

Önce, yoklama talebinde bulunan arkadaşlarımızın isimlerini tespit edeceğim: Sayın Kılıçdaroğlu, Sayın Aslanoğlu, Sayın Korkmaz, Sayın Oksal, Sayın Emek, Sayın Keleş, Sayın Günday, Sayın Köse, Sayın Koçal, Sayın Güvel, Sayın Susam, Sayın Güner, Sayın Köktürk, Sayın Barış, Sayın Coşkunoğlu, Sayın Topuz, Sayın Hamzaçebi, Sayın Öztrak, Sayın Ünsal, Sayın Altay.

Yoklama için üç dakika süre veriyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.

V.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

2.- (10/223, 10/407, 10/525, 10/555, 10/604, 10/669) esas numaralı Meclis araştırması önergelerinin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 22/4/2010 Perşembe günkü birleşiminde birlikte yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi (Devam)

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun, İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş önerisi kabul edilmemiştir. (CHP sıralarından “Oylanmadı” sesleri)

SUAT KILIÇ (Samsun) – Oylamadınız Sayın Başkan.

BAŞKAN – Düzeltiyorum.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Birleşime 14.30’a kadar ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 13.36

 


DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 14.33

BAŞKAN: Mehmet Ali ŞAHİN

KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 91’inci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1'inci sırada yer alan Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

2'nci sırada yer alan Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

2.- Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

3'üncü sırada yer alan Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına Katılmak İçin Hükümete Yetki Verilmesine Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para Fonu Ana Sözleşmesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Belgelerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

3.- Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına Katılmak İçin Hükümete Yetki Verilmesine Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para Fonu Ana Sözleşmesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Belgelerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/761) (S. Sayısı: 458)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

4’üncü sırada yer alan Kooperatifler Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın; Kooperatifler Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Tarım, Orman ve Köyişleri ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm komisyonları raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

4.- Kooperatifler Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, Kooperatifler Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Tarım, Orman ve Köyişleri ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonları Raporları (1/811, 2/633) (S. Sayısı: 496)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

5’inci sırada yer alan Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanı İstanbul Milletvekili Recep Tayyip Erdoğan ve 264 Milletvekilinin; 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu’nun birinci görüşmesine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

5.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanı İstanbul Milletvekili Recep Tayyip Erdoğan ve 264 Milletvekilinin, 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/656) (S. Sayısı: 497) (x)

BAŞKAN – Komisyon? Yerinde.

Hükûmet? Yerinde.

Geçen birleşimde teklifin 8’inci maddesinin oylaması tamamlanmıştı.

Şimdi 9’uncu maddeyi okutuyorum:

MADDE 9- Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 74 üncü maddesinin kenar başlığı “VII. Dilekçe, bilgi edinme ve kamu denetçisine başvurma hakkı” şeklinde değiştirilmiş, maddenin üçüncü fıkrası yürürlükten kaldırılmış ve maddeye aşağıdaki fıkralar eklenmiştir.

“Herkes bilgi edinme ve kamu denetçisine başvurma hakkına sahiptir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına bağlı olarak kurulan Kamu Denetçiliği Kurumu idarenin işleyişiyle ilgili şikâyetleri inceler.

Kamu Başdenetçisi Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından gizli oyla dört yıl için seçilir. İlk iki oylamada üye tamsayısının üçte iki ve üçüncü oylamada üye tamsayısının salt çoğunluğu aranır. Üçüncü oylamada salt çoğunluk sağlanamazsa, bu oylamada en çok oy alan iki aday için dördüncü oylama yapılır; dördüncü oylamada en fazla oy alan aday seçilmiş olur.

Bu maddede sayılan hakların kullanılma biçimi, Kamu Denetçiliği Kurumunun kuruluşu, görevi, çalışması, inceleme sonucunda yapacağı işlemler ile Kamu Başdenetçisi ve kamu denetçilerinin nitelikleri, seçimi ve özlük haklarına ilişkin usul ve esaslar kanunla düzenlenir.”

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, 9’uncu madde üzerinde gruplar adına konuşmalar bölümüne geçiyoruz.

İlk söz hakkı Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sinop Milletvekili Sayın Engin Altay’a aittir.

Sayın Altay, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakikadır efendim.

CHP GRUBU ADINA ENGİN ALTAY (Sinop) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

                                 

(x) 497 S. Sayılı Basmayazı 19/04/2010 tarihli 88’inci Birleşim Tutanağı’na eklidir.

Anayasa değişiklik kanun teklifinin 9’uncu maddesi üzerinde söz aldım. Maddeyle, Anayasa’mızın 74’üncü maddesine “Kamu Başdenetçiliği” kurumu ihdas ediyoruz, hüküm ekliyoruz.

Sayın milletvekilleri, kamu denetçiliği konusu, üzerinde bir iki saat konuşulması gereken bir konu. Yani Kuzey Avrupa ülkelerinde uygulanan, çok eski yıllara dayanan bir süreç ancak peşinen bir şeyi de söylemek isterim: Yarım demokrasilerde ombudsmanlık sistemi olmaz, işlemez. Kaldı ki şu manzara içinde bu Parlamentodan dört yıllığına seçeceğimiz başdenetçinin son turda en yüksek oyla seçilmesi de ombudsmanlığın ruhuna aykırıdır, kesinlikle nitelikli çoğunluk şartının her hâl ve şartta aranması lazım.

Şimdi, Anayasa’nın başlangıç bölümünde, kuvvetler ayrımının devlet organları arasında üstünlük sıralaması anlamına gelmediği, devlet yetki ve görevlerinin kullanılmasından ibaret olduğu kesin hüküm olarak koyulmuştur ve gene, üstünlüğün ancak Anayasa ve kanunlarda olduğu da belirtilmiştir.

Bakın, bu ombudsmanlık kanununu siz 2006’da getirdiniz, biz burada “Kardeşim, bunun Anayasa’da karşılığı yok, bu olmaz. Kimse, kaynağını Anayasa’dan almadığı bir yetkiyi kullanamaz.” dedik. Bu sayısal çoğunluğunuzla inat ettiniz, ne oldu? Anayasa Mahkemesi Anayasa’nın 6, 87 ve 123’üncü maddelerine aykırılıktan bunu bozdu. Şimdi bunu buraya ihdas ediyorsunuz da 6, 87 ve 123’üncü maddelerle uyumunu sağlamak konusunda bir şey yaptınız mı bilmiyorum. Bu da bir yanlış.

Bakın, sekiz yılda böyle onlarca olay yaşadık. Kuvvetler ayrılığı prensibini bir türlü hazmedemediniz, kuvvetler ayrılığı prensibini bir türlü içinize sindiremediniz. Şimdi bir paket getirdiniz, yargı organını kendinize güdümlü bir uyduya çevireceksiniz.

Sayın milletvekilleri, bu olmaz. Bu, Türkiye’nin hayrına bir iş değildir. Bakın, tarih, dünya insanlık tarihi, demokratik yollarla iş başına gelip diktatörlüğe özenen ve sonları çok trajik biten sayısız siyasetçi görmüştür. Ben sizi uyarıyorum. Demokratik yollarla çoğunluk elde etmek, her şeyi yaparım anlayışını beraberinde getirmez, aksine, azınlığın haklarına daha ihtimam edilmesini gerektirir. Demokrasiyi amaç yerine araç olarak kullanan nice siyasi hareket, geçici üstünlükler elde etse de istisnasız tümü kendi karanlıklarında boğulmuşlardır ve tüm insanlık tarafından da lanetlenmişlerdir. Böyle bir duruma düşmenizi tavsiye etmiyorum.

Şimdi, bilerek ya da bilmeyerek AKP iki şeyi birbirine karıştırıyor. Çoğunlukla çoğulculuğu bir türlü öğrenemediniz ya da işinize gelmiyor.

Sayın milletvekilleri, çoğunluk, sayı üstünlüğü demektir, ekseriyet demektir, bundan ibarettir. Çoğulculuk, çeşitli eğilimlerin, düşüncelerin yönetimde etkisini kabul eden bir siyasi anlayıştır. Çoğulculuğu yok sayan, çoğunluk üzerinden iş tutan siyasetlerin sonunu biraz önce söyledim. Bu Parlamentoda daha önce söyledim ama bir kere daha söylemek zorundayım:

Sayın milletvekilleri, demokrasi, el kaldıran iki ördeğin bir file üstünlük sağladığı bir rejim değildir. Burada sizin yaptığınızın bu söylediğimden başka bir karşılığı yok. Halk, zaman zaman yaşanan sıkıntılardan dolayı farklı arayışlara yönelebilir, aykırı anlayışları beklenmedik bir oranda destekleyebilir, bunlara siyasi güç ve yetki verebilir. Dünyada bunun çok da örneği vardır. Ama her defasında er ya da geç halk yanlış bir tercih yapmışsa -ki yapabilir- bu tercihten dönmesini de bilir. Hani ikide bir diyorsunuz ya işte “Biz milletin gücüyle geldik.” falan. Milletin desteğiyle geldiniz tabii de yüzde 38’le burada yüzde 60’ı işgal ediyorsunuz. Onu da söyleyelim.

Sayın milletvekilleri, hele ki halkı kandırmışsanız, halkı aldatmışsanız, hele hele halkın kutsal inanç ve değerlerini istismar ederek bu işi yapmışsanız, Allah ile aldatmışsanız şansınız yoktur hem burada hem öbür tarafta. Bunu da bir uyarı olarak yapmayı görev sayıyorum.

Sayın milletvekilleri, demokrasiyle ilgili çok şey söylemek mümkündür ama demokrasinin olmazsa olmazı uzlaşmadır. Uzlaşmasız bir demokrasi mekanizmasının çalışması mümkün değildir. Onun adı zaten demokrasi olmaz. Bakın Macaristan Parlamentosu anayasa değiştirdi, Parlamentonun yüzde 78 ekseriyetiyle değiştirdi ancak bu yüzde 22’lik, oylamaya ve değişiklik görüşmelerine katılmayan Parlamentodaki yüzde 22’lik oran için Macaristan Parlamento Başkanı çıktı, halktan özür diledi.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Orada demokrasi var!

ENGİN ALTAY (Devamla) – Şimdi, uzlaşma… Bakın, çok somut bir örnek vermek istiyorum: Bu sekiz yılda üç Meclis Başkanı gördük. Meclis Başkanı 1 numaradır. Plakası da 0001’dir. Önemlidir, hiç şüphesiz saygın bir konumdur. Sayın Köksal Toptan’ı hatırlıyorum. En azından kısmi bir uzlaşmayla seçilmiştir ve gerçekten çok makul, tarafsız, objektif bir süreç anımsıyorum. Benim hafızamda kalan budur.

Ben Meclis Başkanımızın böyle polemiğe, münakaşaya, tartışmaya açık bir konuda üç günden beri bu makamda oturmasını doğru bulmuyorum. Türkiye'nin 1 numarasıyla yerimizden, buradan itişmek, kakışmak hoş bir şey midir? Kaldı ki Meclis Başkanının dün ve evvelsi günkü oturum yönetiminde Meclis Başkanı değil de Hükûmet sözcüsü ya da AKP grup başkan vekili anlayışını da unutmuş değiliz.

İktidar partisinin 4 milletvekili ayrı ayrı önerge veriyor. Usul, önerge sahibine sorarsınız: “Konuşacak mısın, gerekçeyi mi?” İktidar partisinin grup başkan vekili diyor ki: “Gerekçe…” Böyle şey olur mu? Bak, sinirlenince sinirlendi diyorsunuz. Böyle şey olmaz sayın milletvekilleri.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Aman, sinirlenme bugün ha!

ENGİN ALTAY (Devamla) – Bakın, gerçek söylüyorum, eleştirel söylemiyorum: Meclis başkanları “0001” numaranın gereğini yapmalıdır. Başka başkan vekillerinden biri otursa ne olur? Hadi, sizin 1 oya ihtiyacınız var. 2 hanımefendi Meclis başkan vekilimiz var. “Yok, onlara verirsek olmaz.” Biz gidelim, biz bu Parlamentoyu terk edelim, siz kendiniz çalın kendiniz oynayın. Böyle bir şey olur mu? Yanlış. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) – Zaten terk ediyorsunuz.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen Hatibe müdahale etmeyin efendim.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Bakın, şimdi, herkesin “benim devletim, benim milletim, benim bayrağım” diye gururla sahiplendiği değerlerin yanında “benim anayasam” diyememesi ne kötü. Bunu söyleyen bir AKP milletvekili, benim de çok saydığım bir milletvekili. Peki, şimdi sizin yaptığınız ne? Bu anayasa, milletin anayasası mı olacak referanduma gitse bile? Zamanım yeterse onu da söyleyeceğim. 550 milletvekilinin 337’siyle buradan geçecek. 213 ne oldu? 72 milyonun 36 milyon 1 oyuyla geçeceğini varsayalım. Yani seçmen olarak değil, nüfus olarak söylüyorum. 35 milyon 999 ne oldu? Böyle şey olur mu sayın milletvekilleri? Bu gidiş iyi gidiş değildir. Ben sizin nereye gittiğinizi biliyorum da maalesef sürem yetmeyecek.

Şimdi, bakın, siyasetle ilgili de çok şey söylenebilir ama siyasetin olmazsa olmazı da tutarlılıktır, dürüstlüktür. Türkiye Büyük Millet Meclisi tutanaklarına, 2001 yılındaki tutanaklara bakın -zamanım yok- o zamanki AKP sözcülerinin demokrasiyle ilgili, Parlamentoyla ilgili, Parlamento çoğunluğuyla ilgili neler söylediğini bir okuyun. Şimdi ne değişti? Hep “Değiştik, değiştik” diyorsunuz da yani kırkından sonra adam değişmez. O zaman sizinki düpedüz takiye, dün öyle, bugün böyle.

Neler söylenmiş… Zamanım yok. Şimdi, devlet adamlığıyla ilgili de çok şey söylenebilir ama bir tane olmazsa olmazı vardır: Doğruluk ve güven.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Altay, size, iki dakika, konuşmanızı tamamlayabilmeniz için, ek süre veriyorum.

Buyurun, devam edin.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Bir devlet adamı doğru olacak ve topluma doğru söyleyecek. 60 bin öğretmen için şeref sözü verip de ondan sonra “Ben herkese iş mi vereceğim.” demeyecek, “Grev sözcülüğü yaptım ben.” diye övünüp Tekel işçilerine zulmetmeyecek, “Ben de SSK’lıydım.” diye avam politika yapıp garibanın sağlık ocağını ücretli hâle getirmeyecek. Saymakla bitiremeyiz.

Son söz sayın milletvekilleri, Başbakan -yukarıda bizi izliyorsa gelsin, söylesin- “Türkiye’de, doğu ve güneydoğuda devlet terörü var.” dedi mi, demedi mi? Eğer dediyse, doğu ve güneydoğuda Başbakanın bu lafı ettiği zaman devlet terörü varsa, halk bir yanda PKK, bir yanda devlet terörü arasında sıkışmışsa Başbakan olduktan sonra, sekiz yılda, terörle mücadelede farklı bir yöntem izledi mi Habur’a gelinceye kadar? Böyle şey olur mu?

Devleti, Kemalist ideolojinin devleti diye hedef alan bir Başbakana, bir siyasetçiye, biz, buraya geldikten sonra nasıl ve ne kadar güveniriz? Kemalizm’den, Atatürk’ten rahatsız olduğunu müteaddit defalar beyan eden bir Başbakana nasıl ve ne kadar güveniriz?

Türkiye Cumhuriyeti sıradan bir devlet değildir. Onun kurucu iradesine meydan okumak tam bir aymazlıktır. Kuruluş felsefesiyle oynamak, ateşle oynamak kadar tehlikelidir. Milletin size verdiği yetki, anayasal çerçevede devletin işlerini idare etmekten ibarettir. Millet size devletin şekil ve niteliğini değiştirmeye yönelik bir yetki vermemiştir. Böyle bir ehliyetiniz yoktur, böyle bir gücünüz de olmayacaktır, hiçbir zaman olmayacaktır. Son Cumhuriyet Halk Partili ölene kadar siz devletin şeklini ve niteliğini kurcalayamayacak, bozamayacak ve değiştiremeyeceksiniz.

Yüce Genel Kurula saygılar sunuyorum. (CHP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Altay, teşekkür ederim.

Şimdi, madde üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan… Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Konuşmacı biraz önce Sayın Başbakanla ilgili…

ENGİN ALTAY (Sinop) – Evet, belgeyi de vereyim.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – …hem Tekel işçilerine zulmettiği gibi ağır bir ithamda bulunmuştur…

ENGİN ALTAY (Sinop) – Etmedi mi?

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – …ve aynı zamanda Atatürk’ten rahatsız olduğunu ifade etmiştir. İzin verirseniz bu konuda açıklama yapmak istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Elitaş, grubunuz adına bir arkadaşımız çıkacak, o çıktığında bunlara cevap verir. Bir grubumuz bu tür iddialar…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, izin verirseniz, anlık düzeltmemiz gereken bir konu.

BAŞKAN – Efendim, şöyle baktım, Sayın Vahit Erdem çıkacak. Vahit Erdem, bu iddialara, çıkar, grup adına cevap verir. Lütfen…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Peki efendim.

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Sayın Behiç Çelik.

Sayın Çelik, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

Sizin de süreniz on dakikadır.

MHP GRUBU ADINA BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 497 sıra sayılı Anayasa Değişikliği Teklifi üzerine çerçeve 9’uncu madde için söz aldım. Sizleri saygıyla selamlıyorum.

Arkadaşlar, ülkemizde ihtiyaç hasıl olduğunda Anayasa değişikliğine gidilebilir, bundan sonra da gidilecektir. Demokrasinin tüm kurumlarının ve kurallarının yerleşmesi, çağdaş normlar, toplumsal ve ekonomik talepler karşısında elbette Anayasa değişikliği yapılabilmelidir. Demokratik teamüllerin ve geleneklerin, anayasa hukukunun, iç hukukun ve uluslararası temel hukuk normlarının gereksinimi nispetinde düzenlemeler yapılmasından daha tabii bir şey olamaz. Hatta temel kurucu felsefemize halel getirmemek kaydıyla yeni anayasa yapılması da mümkündür. Unutmamak gerekir ki anayasal metinler tüm toplum kesimlerini, devletin tüm erklerini, uluslararası ilişkilerimizi doğrudan bağlayıcı mahiyettedir. Bu cümleden olarak, geniş yelpazede bir uzlaşı olmadan, tartışmaya açılmadan, millî, yerel, iktisadi, sosyal, kültürel ve uluslararası dengeler ve bağıtlar gözetilmeden, huzur ve sükunun, barışın, dayanışmanın ve yaşanmış zafer ve hezimetlerin kaynaştırması düşünülmeden millî tarih, millî kültür, jeopolitik tahlil edilmeden, siyasi partilerin etkin katılımı sağlanmadan yapılacak bir anayasa değişikliğinin milletimize ve devletimize, bekamıza hiçbir katkı yapmayacağı izahtan varestedir.

134 yıllık anayasa tecrübesine sahip olan Türkiye'nin ilk defa sathi, mantık örgüsünden yoksun, sosyoekonomik ve siyasal kayda değer bir ihtiyaç baş göstermeden, zamansız ve anlamsız bir şekilde anayasa değişikliğine sürüklenmesi iktidar partisinin büyük bir ayıbı olarak karşımıza çıkmaktadır. 1839 Tanzimat Fermanı, 1856 Islahat Fermanı, Paris ve Berlin anlaşmaları çerçevesinde uluslararası konjonktürün ve iç siyasi ve toplumsal baskıların ürünü olarak ortaya çıkan 1876 Anayasası ve II. Abdülhamit monarşisine karşı direniş gösteren sivil ve asker muhtelif aydın kesiminin siyasi mücadelesi sonucu ortaya çıkan 1908 değişiklikleri, Kurtuluş Savaşı yıllarının ürünü olan 1921 Anayasası, savaş sonrası kurucu iradenin ürünü olan 24 Anayasası hep zorlu, sıkıntılı dönemlerin bir sonucu olan hukuki metinler olmuşlardır. 1961 ve 1982 anayasaları ise askerî nitelikli olarak rejime yapılan müdahalelerin bir ürünüdür. Anayasa ve değişikliklerinde sebepler önemli olduğu kadar belki de daha önemli olan husus sonuçlarıdır.

Değerli milletvekilleri, yeni Anayasa yapmaktan başka Anayasa değişiklikleri de cumhuriyetin kurucu felsefesine aykırı olmamak kaydıyla konjonktürün doğal bir sonucu olarak yapılagelmiştir. Takdir etmek gerekir ki uzlaşma zemini olmadan, ihtiyaç belirlemeden, kamusal ve sivil kesimlerin görüşleri alınmadan, sadece sübjektif, bireysel ve zümrevi ikbal ve tevziye hesaplamaları ile Anayasa değişikliğine gitmek, zaten gergin olan sosyal yapımızın tahmin edilemeyecek boyutlarda huzursuzluğunu artırmış olur. Nitekim AKP’nin yapmak istediği Anayasa değişikliği de bu mealdedir. Taslak getirilişiyle, sunumuyla usul ve esasıyla bu düşüncemizi doğrulamaktadır. AKP, görünen ve gizlenen planlarının hesaplarını yaparken millî çıkarlarımızı ve milletimizin bekasını kendi şahsi ve zümrevi çıkarlarına feda etmeyi içine sindirebilmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi, Anayasa değişikliğine temel millî ihtiyaçların karşılanması ve millî hassasiyetlerimiz haricinde sonuna kadar taraftar olmuştur. Anayasa değişikliğinin gerçek bir toplum sözleşmesi olmasını istediğimiz Anayasa metninin Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesinin özüne ve şekline aykırı olarak düzenlenmesini asla savunmaz, aksine Türk milletinin önünü açacak, çağdaş uygarlığın ilerisine götürecek, reformist anlayışını Anayasa değişikliklerinde önemser. Sosyal, siyasal, ekonomik alanlarda uzlaşma ile hedeflerde uzlaşmayı mutlaka temel alır. Yapılacak Anayasa değişikliklerinde bu uzlaşma alanlarının dikkate alınmasını gözetir, aksi takdirde sadece tek parti hegemonyasını çağrıştıran, temel sosyal birtakım talep ve ihtiyaçlar doğmadan Anayasa değişikliğine gitmek, var olan sorunların daha da büyüyeceğini temel faktör olarak görür ve Anayasa değişince hangi sorunların çözülebileceğine odaklanarak sorgular. Bolluk, bereket mi gelecek, yolsuzlukların önüne mi geçilecek, kayırmacılık, bölücülük ve terörün üstesinden mi gelecek?

Değerli milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti, savaşlar, kıtlıklar, salgın hastalıklar, emperyalizmin doymak bilmez iştihasıyla her türlü tertip ve düzenler ve Türk’ü Balkanlardan ve Anadolu’dan sürme ve hatta yok etme projeleri karşısında tamı tamına millî bir proje takip edilerek, zafer kazanılarak kurulmuştur ve bu proje kendi anayasal düzenini inşa etmiştir.

20’nci yüzyılın sonlarında çöken Sovyet Bloku savaş dönemini sona erdirmiş ve daha sonra Batı Bloku dünyanın tek hâkimi olarak kendisini görmeye başlamıştır. Bundan sonra birtakım değerler gündeme getirilmiştir, “küreselleşme ve liberalizasyon, demokrasi, insan hakları” gibi değerler, âdeta, az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelere karşı acımasız birer silah hâline dönüşmüştür. Küresel güç ve müttefiklerinin Türkiye’den talepleri arttıkça, Türkiye, millî çıkarlarıyla söz konusu taleplerin çatıştığının farkına varmıştır. 2002 yılına kadar direnen ve bedel ödeyen Türkiye, artık yanılsama ile “yeni Anayasa, yönetimde reform, demokrasi ve barış, özelleştirme” vesaire gibi kavramları önceleyen iktidarın eline geçmiştir.

Ülkeyi dönüştürerek, transforme ederek küresel entegrasyona bağlayabilmek amacıyla yapılması gereken ilk iş, mevcut Anayasa’yı ortadan kaldırarak yeni anayasa yapma teşebbüsüne geçilmiştir. Yapısal altyapı hazırlık, provokasyon, ikna ve aksiyon aşamaları ile kamuoyunun kabulleneceği, en azından ses çıkarmayacağı ortam oluşturulmaya çalışılmıştır ancak tüm uğraşlara rağmen başarılamamıştır. Bu durumda “arkadan dolanma, etkisizleştirme” gibi yöntemlerle fiilî bir anayasal düzen uygulamasına geçilmiştir. Uzlaşmaz ve itici tavırlar, başına buyruk siyaset anlayışı, dayatmacılık ve tehditkârlık, millî kimliği tehdit uygulamaları, özürlü demokrasi anlayışı, bölücü terörle girilen sıcak ilişkiler, etnik ayrımcılık projelerinin hayata geçirilmesi, farklı düşüncelere tahammülsüzlük ve onları aşağılama, son yılların AKP tarafından temel tahripkâr politikalar hâline getirilmiştir.

Yukarıda bahsedildiği üzere, eğer ısrarla bir Anayasa değişikliği isteniyorsa, TBMM’de temsil edilen siyasi partilerden teşekkül etmiş bir Anayasa değişikliği uzlaşma komisyonu kurulması elzemdir. Uzlaşılan maddeleri içeren bir demokratik sözleşme yapılmalıdır. Değişiklik metninin 24’üncü Dönem Meclisinin iradesine tevdi edilmesi ve bunu kamuoyuyla paylaşması esastır. Zaten ekonomik zorluklarla boğuşan, devlet yönetiminde zafiyetin farkına varan Türk milleti, AKP’nin aciz içinde teslimiyetçi ve iş birlikçi tavrını ve politikalarını keşfetmiştir. Anayasaların, akla geldikçe hemen değiştirilebilecek alelade hukuki metinler olmadığı anlaşılacaktır. Siyasi ve ahlaki çürümenin hız kazandığı, yoksulluk, vurgun, talan ve kanunsuzlukların yaygınlaştığı, otokratik yönetim anlayışının hız kazandığı bir dönemde, siyaset kurumunun, demokrasiye ve adalete güven duygusunun dibe vurması kaçınılmazdır.

Bu itibarla, yapılacak ilk iş, muhkem bir siyaset kurumunu oluşturacak tedbirlerden olan dokunulmazlıkların kaldırılmasından başlanmasının gereği açıktır. Temiz toplum, temiz siyaset, temiz yönetim, kamuoyuna kanıtlanmalıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Çelik, size iki dakika ilave süre veriyorum, lütfen bu süre içinde konuşmanızı tamamlayın efendim.

BEHİÇ ÇELİK (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bu yapılmadığı takdirde, mevcut Anayasa değişikliği AKP’nin bir dayatmasından öteye geçemeyecektir.

Arkadaşlar, teklifle yeni bir müessese öngörülmektedir, kamu denetçiliği. Kamu denetçiliği 19’uncu yüzyılda İsveç’te görülmüştür. Dünyada kamu denetçiliği uygulaması farklı biçimlerde, farklı yetkilerde, farklı seçimlerde ve atamalarla ve farklı isimlerle kırkın üzerinde türü olan bir yelpaze oluşturmaktadır. Ancak, Anayasa değişikliği, Türkiye Büyük Millet Meclisince seçim yoluyla organlarını oluşturacağından, iktidarın kontrolünde olacağı kesindir. Bilgi Edinme Kanunu da uygulamadadır. Kamu Denetçiliği Kurumu kamuoyu nezdinde tartışılmamıştır, ham ve işlenmemiştir. Uygulamada olduğu ülkelerde değişik statüler içermektedir. Görünen o ki yeni bir kadrolaşma mercisi aranmaktadır. Türk idari sisteminde yer almayan ombudsmanlık Anayasa hükmü hâline getirilmek istenmektedir.

Değerli milletvekilleri, Anayasa değişikliği sürecinde çakma imza skandalı yaşanmış, tasarı özellikli ikinci bir teklif sunulmuştur. İç Tüzük’ün 70’inci maddesi kapsamında değerlendirilmelidir. Teklif, içerik olarak temel hak ve hürriyetlerin kötüye kullanılmasını içeren Anayasa’nın 14’üncü maddesine ve egemenlik hakkını düzenleyen 6’ncı maddesine ve hukuk devleti ilkesini düzenleyen 2’nci maddesiyle başlangıç bölümünde “Devletin organları arasında üstünlük sıralaması anlamına gelmeyip…” şeklinde başlayan bölümüne aykırılık teşkil etmektedir. Uluslararası taahhütlerden ve sözleşmelerden doğan statünün dikkate alınmadığı görülmektedir. Bu teklif Türkiye’yi yutma girişiminin bir parçasıdır. Buna Milliyetçi Hareket Partisi olarak müsaade etmemiz mümkün değildi. MHP olarak biz bu Anayasa değişikliğine mevcut yöntemiyle esastan ve usulden karşıyız çünkü büyük Türk milletini seviyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Çelik, ek süreniz de doldu efendim, sadece selamlayabilmeniz için Genel Kurulu, bir kez daha mikrofonunuzu açıyorum, lütfen tamamlayın.

BEHİÇ ÇELİK (Devamla) – Aziz milletimizin üstün çıkarlarına bu değişikliği ters görüyoruz.

Bu arada Hakkâri’de şehit olan Mutlu hemşehrimize Allah’tan rahmet diliyor, yakınlarına başsağlığı diliyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Çelik, teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, şimdi de söz sırası Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Diyarbakır Milletvekili Sayın Akın Birdal’a aittir.

Sayın Birdal, buyurun. (BDP sıralarından alkışlar)

Sizin de süreniz on dakika efendim.

BDP GRUBU ADINA AKIN BİRDAL (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 497 sayılı Anayasa’nın 9’uncu maddesine ilişkin Barış ve Demokrasi Partisi adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım.

9’uncu maddede bilgi edinme hakkı ve bir kamu denetçiliği konusu var. Bilgi edinme hakkına ilişkin daha önceden bir yasa var fakat bunun anayasal dayanağı olmadığı için, zaman zaman kimi gerekçelerle serbestçe vatandaşların bilgi edinme hakkından yoksun bırakılıyor. Örneğin, biz kimi zaman Sayın Başbakanlığa sorular sormuşuzdur, devlet sırrı gerekçesiyle yanıt verilmemiştir. O nedenle, bu anayasal belki bir güvenceye kavuşturularak, devlet sırrı ya da başka gerekçeler gösterilmeden, eksiksiz bilgi edinme ve haber alma hakkı da kullanılabilir.

Bu ombudsman birçok Avrupa ülkesinde var. İspanya’da “halkın avukatı” diye adlandırılıyor, Avusturya’da “halkın hakemi” gibi adlandırmalar yapılıyor. Şimdi, bizde de daha önce İnsan Hakları Kurumu oluşturuldu, Başbakanlığa bağlı, daha sonra İnsan Hakları Danışma Kurulu, İnsan Hakları Dairesi Başkanlığı fakat buradan murat edilenler elde edilemedi. Belki bu yolla şimdi, böyle bir ombudsman yoluyla, gerçekten kamu yönetimiyle, idareyle halk arasında önemli bir köprü oluşturabilir. Aslında bunu içselleştirmek önemli. Gerçekten açık, demokrasinin gereği şeffaf bir toplum olursa, herkes kendi hak ve özgürlüklerinin bilincine kavuşmuş olur, hak arama kanalları açık olur, nasıl bir yol izleyeceğini yurttaşlar bilir ama ne yazık ki, bizde birçok zaman “bizde de var” demiş olmak için, insan hakları adına birtakım kurumlar oluşturulmuştur. Örneğin şimdi bizim Türkiye Büyük Millet Meclisinde İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu olduğu gibi. Örneğin biz, partimiz Demokratik Toplum Partisi kapatıldıktan sonra Barış ve Demokrasi Partisi olarak döndük ve sayın milletvekilleri, döndükten sonra bir kez toplantı oldu. Oysa bakın, yani insan hakları öyle bir şey ki, güncel yaşayan bir organizma gibidir. Yani şimdi, mutat zaten, on beş günde bir toplanırdık, o on beş günde bir de toplanamıyoruz, gerekçesi de bize söylenmiyor. Oysa her gün bir şey oluyor bu coğrafyada insan hakları açısından, halkların hakları açısından, kişi güvenliği ve özgürlüğü açısından. Yani şimdi gerekirse iki günde, üç günde bir toplanılmalı ve gerektiği zaman da birtakım sorunları birlikte çözebilmek için yüce Meclisin bu Genel Kuruluna getirilmeli. O nedenle, insan hakları konusunu, demokrasi konusunu, hukukun üstünlüğü konusunu bir defa göstermelik olmaktan çıkarmak gerekir.

İnsanın, şimdi, aklına geliyor doğrusu, acaba neden, biz yaklaşık üç yıldır bu Meclisteyiz, sekiz yıldır AKP iktidarda ve bu darbeci Anayasa’yı değiştirme konusunda neden böyle bir saik duymadı da son on gündür bizi sabahlara kadar burada bekletiyor? Bizi, basın emekçilerini ve gerçekten Türkiye’de ne oluyor diye izleyen kamuoyunu uykusuz bırakıyoruz, yorgun bırakıyoruz. Oysa darbe Anayasası 177 maddeden oluşuyordu, her gün iki maddesini… Meclisimizde grubu bulunan, olmayan siyasi partilerimizden bir komisyon oluşturulurdu, her gün iki maddesi de gelirdi Genel Kurula tartışılırdı ve gerçekten evrensel, hukuk normlarına bağlı, demokratik, sivil, çoğulcu ve herkesin kendisini orada görebileceği, “Bu benim anayasam” diyebileceği bir anayasaya kavuşabilirdik.

Örneğin her on yılda bir Avrupa Birliğinin bütçesi yapılıyor. Şimdi, acaba bu on güne sıkıştırmak, yirmi yedi artı üç geçici maddeyi bir oldubittiye getirip, Avrupa Birliği müktesebatına bağlı düzenlemeleri tamamlayıp Avrupa Birliği bütçesinden alacağımız fonun miktarını artırmak için mi? (AK PARTİ sıralarından gülüşmeler) Yani dinlemiyorsunuz, hiçbir zaman dinlemiyorsunuz ve de parti sorumluları. Sayın grup başkan vekillerinin önermesi gerekir, biraz ciddi olmak gerekir. Burada hem darbe Anayasa’sına karşı olduğunuzu söyleyip bir değişiklik önerisi getiriyorsunuz hem de bu değişikliğe karşı muhalefetin görüşlerini dinleme gereğini duymuyorsunuz…

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sen işine bak!

DURDU MEHMET KASTAL (Osmaniye) – Sen işine bak, işine!

AHMET YENİ (Samsun) – Sen işine bak!

AKIN BİRDAL (Devamla) – …ve sonra da sırıtıyorsunuz.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sen işine bak!

AKIN BİRDAL (Devamla) – İşte bu kadar, sizin Anayasa ciddiyetiniz de bu kadar, demokrasiye bağlılığınız da bu kadar, insan haklarına bağlılığınız da bu kadar.

DURDU MEHMET KASTAL (Osmaniye) – Oy verirsen insan hakları... Oy vermiyorsun, konuşuyorsun.

AKIN BİRDAL (Devamla) – Saygınız bu kadar sizin çünkü şu ruh hâlinden kurtulamadınız...

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Niye kaçıyorsun Meclisten? Oylamadan neden kaçıyorsun?

AKIN BİRDAL (Devamla) – Şu ruh hâlinden kurtulamadınız: “Biz yaparız ne yapılacaksa.” Yani bu geleneksel resmî devlet ideolojisidir.

DURDU MEHMET KASTAL (Osmaniye) – Sen işine bak, işine!

AKIN BİRDAL (Devamla) – Yani bilirsiniz siz o hikâyeyi: “Komünizm gelecekse de biz getiririz, size ne oluyor?” hikâyesi.

Şimdi, şu ruh hâlinden kurtulun: “Demokrasi gelecekse biz getiririz, barış gelecekse biz getiririz, hukukun üstünlüğü gelecekse, adalet gelecekse biz getiririz.” İşte, sizin getirdiğiniz hukuk sistemi bu, sizin getirdiğiniz demokrasi bu.

MEHMET TUNÇAK (Bursa) – Yakışmaz bunlar!

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – İşine bak sen!

BAŞKAN – Lütfen sayın milletvekilleri... Lütfen...

AKIN BİRDAL (Devamla) – Her gün başkalarının farklılıklarını ötekiler sayacaksınız, reddedeceksiniz, ondan sonra da “Bu demokrasi.” diyeceksiniz. O nedenle, bu anlayıştan, bu kültürden lütfen vazgeçin. Eğer olacaksa...

Bakın, şimdi az önceki söylediğime dayalı olarak 2002 yılında 126 milyon euro ve her yıl artıyor, 2010 yılında da 654 milyon euro öngörülmüş. Şimdi, on yılda yapılan bir Avrupa Birliği bütçesinden bilmem kaç milyar euro alabilmek için bu apar topar, oldubittiye getirilmek istenilen değişiklikler getiriliyor buraya.

Arkadaşlar, örneğin, bugün, bu getirilen değişikliklerden hangisi toplumun beklentilerine, gereksinmelerine karşılık vermektedir? Örneğin, bizim temsil ettiğimiz bir irade var. Kürt halkının, emekçilerin, ezilenlerin iradesi olarak buradayız. Şimdi, siz bu Anayasa’yı, ne kadar değiştirirseniz değiştirin bu maddeleri, bugün kişisel, siyasal, ekonomik, toplumsal bunalıma neden olan, çatışmalara neden olan ve tam bir demokrasinin kurulamaması sonucu ekonomik olarak iflas eden durum Kürt sorununun çözümsüzlüğünden kaynaklanmaktadır.

Şimdi, burada örneğin ne var Kürtlerin kişisel ve siyasal hakları ve özgürlükleri açısından? Burada ne var dayanışma hakları diye adlandırdığımız barış hakkı açısından, kadın sorunu açısından, çocuk sorunları açısından? Yarın hepimiz burada siyah giysilerimizi giyip geleceğiz, Ulusal Egemenlik Çocuk Bayramı’mızı kutlayacağız.

Bakın, dün buraya çocuklar geliyordu, Terörle Mücadele Yasası’ndan mağdur çocuklarımız. Şu anda 2.100’ü aşkın çocuğumuz içeride ve 243’ü hüküm giydi ve çocuklar kardeşlerinin durumunu, bölgedeki çığlıklarını buraya taşımak için geliyorlardı, dün Adana’da otobüsleri durduruldu ve polislerce gözetim altına alındı.

Şimdi, biliyor muyuz, izliyor muyuz iki Türkiye olduğunu? Örneğin daha on beş gün önce başı duvarlara vurularak bir mahkûmun öldürüldüğünü biliyor muyuz? Biliyor muyuz bir muhalif özgür gazetenin temsilcisinin bir ağaca asılarak öldürüldüğünü? Muhalif bir gazetecinin yirmi bir yıl mahkûm olduğunu biliyor muyuz ve emekçilerin?

Yarın hiç değilse bu ulusal egemenliği bütün çocuklarımızın eşit ve özgür, ana diliyle konuşabileceği, eğitim görebileceği, kaygıdan ve korkudan kurtulmuş, çocukluklarını yaşayabileceği bir Türkiye’nin projesini sunabilelim. Yoksa, böyle, kutlayarak falan olmaz ve de yarın 1 Mayısta toplanılacak. Bütün işçiler, emekçiler toplanacak.

Şimdi, şundan kimse övünme payı çıkarmasın: Eğer yarın 1 Mayısta 2010 günü emekçiler, işçiler, çalışanlar, onların dostları, müttefikleri 1 Mayıs alanında toplanıyorsa bu sizin lütfunuz olmayacak ya da bugün 21 Martta “Nevroz”da, “Nevroz” ateşi altında 1 milyon insan toplanıp kendi bayramını kutluyorsa bu sizin lütfunuz olmayacak. Eğer TRT Şeş’te ana dilden yayın yapılıyorsa bu sizin lütfunuz olmayacak. Bu ezilen emekçi halkların…

ALAATTİN BÜYÜKKAYA (İstanbul) – Sen mi yaptın!

AKIN BİRDAL (Devamla) – …emekçi halkların kazanımıdır ve bu kazanımın bedeli nedir biliyor musunuz? Bunu bedeli nedir biliyor musunuz? İşkencedir, zindanlardır, sürgündür, suikastlardır. O nedenle siz olmasanız da 1 Mayısta emekçiler, ezilenler toplanacaktı. Siz olmasanız da “Nevroz”da emekçiler, Kürt halkı ve dostları toplanacaktı. O nedenle dünya dönüyor…

ABDULKADİR EMİN ÖNEN (Şanlıurfa) – Nankörlük yapıyorsun.

AKIN BİRDAL (Devamla) – …dünya dönüyor ve neoliberal politikalarınıza, sizin yasakçı, baskıcı anlayışınıza, tekilci anlayışlarınıza vura vura dönüyor. O nedenle dönecek dünya. Emekçiler de…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ABDURRAHMAN KURT (Diyarbakır) – Diyarbakır…

AKIN BİRDAL (Devamla) – Evet, Diyarbakır’a bakın. Ben Diyarbakır’a gittim.

BAŞKAN – Sayın Birdal, ek süre veriyorum size de iki dakika, lütfen konuşmanızı tamamlayın.

AKIN BİRDAL (Devamla) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Şimdi, örneğin...

MUSTAFA CUMUR (Trabzon) – Dilin kemiği yok.

AKIN BİRDAL (Devamla) – Dilin kemiği yok tabii ya, elbette konuşacağız. Konuşacağız...

BAŞKAN – Lütfen karşılıklı konuşmayalım.

AKIN BİRDAL (Devamla) – Sataşmasınlar Sayın Başkan.

BAŞKAN – Evet, ben de onu söylüyorum.

Arkadaşlar, lütfen, Hatibe müdahale etmeyelim.

AKIN BİRDAL (Devamla) – Teşekkür ederim ve onu da süremizde dikkate alın lütfen.

Şimdi, söyleniyor, deniliyor ki: “BDP Grubu vermezse Kürt halkı verecek.” Biz bölgemizdeyiz her gün. Bizim çocuklarımız cezaevinde olduğu sürece biz “evet” diyemeyiz ve 1.418 siyasetçimiz, belediye başkanımız, il başkanlarımız, siyasetçilerimiz içeride olduğu zaman biz “evet” diyemeyiz, yüzde 10 barajla bizim, Parlamentoda temsil olanağımızı elimizden alan bir Anayasa’ya oy veremeyiz. Emekçilerin, yoksul insanların topladığı vergilerden, üç partinin hazineden aldığı yardımlara karşılık bizi yok sayan bir anlayışa biz “evet” diyemeyiz. Ha, şunu şey yaparız: Biz statik bir durumda değiliz; elbette ki değişimden, dönüşümden yanayız. Örneğin şu niyet gösterilirse, gelinir burada Hükûmet adına falan konuşulursa, örneğin bu çocukları çıkaracağız; Terörle Mücadele Yasası’nda, Türk Ceza Yasası’ndaki değişiklikleri yapacağız; sizin ve bütün ezilenlerin, emekçilerin temsilde adaleti engelleyen yüzde 10 barajı kaldıracağız; bütün farklı olanların Parlamentoda temsiline olanak tanıyacağız ve bu kürsünün dokunulmazlığını sağlayacağız. Her gün konuşan arkadaşlarımızın üzerinde, Demokles’in kılıcı gibi, duruşma günü zorla götürülecek mi, götürülmeyecek mi kaygısını duymayacağız. O nedenle, böyle bir durum olursa elbette dikkate alırız. Biz diyalogdan yanayız, biz demokratik çözümden yanayız, biz barıştan yanayız. Kimsenin birbirini aşağılamadığı, reddetmediği, farklı olanların kardeşçe bir arada, birbirinin hukukuna saygı duyarak yaşamasından yanayız. Aksi takdirde, hiç kimse kimseye mecbur değil ve mecbur olmayacak. Bizim mecburiyetimiz demokrasiye, bizim mecburiyetimiz barışa, bizim mecburiyetimiz Türkiye’ye. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Birdal.

Sayın milletvekilleri, 9’uncu madde üzerinde gruplar adına son konuşma, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Kırıkkale Milletvekili Sayın Vahit Erdem’e aittir.

Sayın Erdem, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA VAHİT ERDEM (Kırıkkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Anayasa değişikliğiyle ilgili kanun teklifinin 9’uncu maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum AK PARTİ adına. Bu vesileyle, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Konuşmama geçmeden önce, müsaadelerinizle iki husus üzerinde duracağım.

Birincisi: Bugün Şemdinli’de PKK terör örgütünün yerleştirdiği mayın sebebiyle şehit düşen Er Mehmet İnce’ye Allah’tan rahmet, ailesine ve Türk milletine başsağlığı diliyorum. Bugüne kadar ülkemiz güvenliğini canları pahasına koruyan tüm şehitlerimizi minnetle ve rahmetle anıyorum.

PKK terör örgütü ve destekçileri bilmelidirler ki bu milleti yıldıramazlar ve emellerine asla erişemezler. Çünkü, bin yıldır kardeşçe, bu coğrafyada beraber yaşayan büyük milletimiz, asla, bu ülkenin huzurunu bozacak kimselere müsaade etmeyecektir.

SIRRI SAKIK (Muş) – Peki, Çukurca’daki 7 asker ölürken…

VAHİT ERDEM (Devamla) – Niye alınıyorsunuz?

İBRAHİM BİNİCİ (Şanlıurfa) – 7 askeri kim öldürdü? Allah Allah!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

AYLA AKAT ATA (Batman) – Biraz önce hiç uyarmadınız.

VAHİT ERDEM (Devamla) – İkinci husus: Cumhuriyet Halk Partisi Sayın Milletvekili Engin Altay bazı beyanlarda bulundu. Cumhuriyetin koruyucu kollayıcısı sadece Cumhuriyet Halk Partisi olamaz.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Ben öyle bir şey demedim.

VAHİT ERDEM (Devamla) – Böyle bir konsept söz konusu olamaz.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Sayın Vekil, ben öyle bir şey demedim. Sözlerimi çarpıtmayın.

VAHİT ERDEM (Devamla) – Hayır “Tek Cumhuriyet Halk Partisi ölünceye kadar.” dediniz. Cumhuriyetin sahibi hepimiziz, bu millettir, bu devlettir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ENGİN ALTAY (Sinop) – Hangi cumhuriyetçilik? Hangi cumhuriyet? Hangi cumhuriyetin sahibisiniz siz?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Hangi cumhuriyet olur mu? Cumhuriyet bir tane.

VAHİT ERDEM (Devamla) – Bu cumhuriyetin.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Başbakanın beyanları burada.

BAŞKAN – Lütfen… Lütfen Sayın Altay.

VAHİT ERDEM (Devamla) – Ayrıca, hiçbir başbakan, Sayın Recep Tayyip Erdoğan dâhil, hiçbir Türkiye Cumhuriyeti başbakanı, cumhuriyetimizin kurucusu, Millî Kahraman, Büyük Önder Atatürk’e karşı olamaz, olmaz, olmamıştır. Bütün başbakanlar bu ülkenin gelişmesi, kalkınması, Atatürk’ün gösterdiği muasır medeniyet seviyesine ulaşması için gece gündüz çalışıyorlar. Bunu da bu vesileyle hatırlatmak istiyorum.

Değerli milletvekilleri, yine, 9’uncu madde üzerindeki görüşlerime geçmeden önce bazı genel hususların altını çizmek istiyorum: Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan bu yana seksen yedi yılda üç anayasa uygulamaya konulmuştur. 1924 Anayasası otuz altı yıl, 1961 Anayasası on dokuz yıl yürürlükte kalmış ve 1982 Anayasası da pek çok değişikliğe uğrayarak yirmi sekiz yıldır yürürlüktedir.

1961 ve 1982 anayasaları yürürlükte oldukları sürece hep tartışmalı olmuşlardır. 1961 Anayasası’ndan iktidarlar, özellikle merkez sağ iktidarlar devamlı yakınmışlar, yürütmenin hareket sahasını daralttığından yürütme görevini yapamamaktan şikâyet etmişlerdir. 1961 Anayasası üzerinde siyasi partiler arasında bir mutabakat olmadığı için değişikliğe uğramadan 1980’e kadar devam etmiştir. 1982 Anayasası’nı ise başlangıcından beri bütün siyasi partiler ve gruplar eleştirmekte ve değiştirme konusunda irade beyan etmektedirler. 1982 Anayasası’nın değişmesi hususunda partiler arasında genel bir mutabakat olmasına rağmen seçilmiş bir meclis tarafından yeni bir anayasa maalesef yapılamamıştır. Ancak, mecbur kalındıkça sağlanan sınırlı mutabakatlarla kısmi değişiklikler yapılagelmiştir. Nitekim, bugüne kadar on beş değişiklik gerçekleştirilmiş, bugün de on altıncısını müzakere etmekteyiz.

1961 ve 1982 anayasalarıyla ilgili tartışmaların temelinde egemenliğin kullanım şekli yer almaktadır. 1924 Anayasası yargı bağımsızlığını esas alarak egemenliğin kullanımını büyük çapta Türkiye Büyük Millet Meclisine verirken, 1961 ve 1982 anayasaları egemenliği devlet kurumları arasında paylaştırmıştır. 1982 Anayasası yüzde 90’ın üzerinde halktan destek almasına rağmen, siyasi partilerin mutabakatıyla seçilmiş bir meclis tarafından hazırlanmadığından dolayı, ne milletçe ne de siyasi partilerce kabul görmüştür.

Değerli milletvekilleri, bu kısa değerlendirmeden bir noktaya gelmek istiyorum: Ne zaman Türkiye seçilmiş bir parlamento tarafından, en azından belli başlı siyasi partiler arasında bir mutabakatla Türkiye Cumhuriyetinin temel ilkelerini koruyarak çağdaş, temel hak ve özgürlükleri düzenleyen, egemenliğin kullanılışını demokratik ilkelere uygun kurallara bağlayan, kısa ve öz bir anayasaya kavuşursa, 1960’tan beri devam eden anayasa tartışması da sona erebilecektir. Bu temenniyle 9’uncu madde üzerinde görüşlerimi arz etmeye devam edeceğim.

Değerli milletvekilleri, değişiklik teklifindeki 9’uncu madde, 1982 Anayasası’nın 74’üncü maddesini geliştirerek bireylerin kendileriyle veya kamuyla ilgili dilek ve şikâyetlerini kurumsallaştırmayı öngörmektedir. Türkiye Büyük Millet Meclisi başlangıcından bugüne dünyada uygulanan bu sistemi getirememiştir. Bu değişiklikle Türkiye Büyük Millet Meclisinde yeni bir organ oluşturulacaktır. Kamu Başdenetçisinin seçimi, Kamu Denetçiliği Kurumunun kuruluşu, görevi, çalışma esasları ve inceleme sonucu yapacağı işlemler Anayasa’da bir temele bağlanmaktadır. Tabii, bununla ilgili bir kanun da çıkarılarak vatandaşın bugüne kadar hep şikâyet ettiği devletle irtibat kuramaması, irtibatlandırılmış olacaktır.

Kamu denetçiliği kurumu yeni bir kavram değildir. Bu kavram, kamu veya özel yönetim alanlarında tarih boyunca dönemin şartlarına göre uygulanagelmiştir. Kamu denetçiliği, yönetim-birey ilişkilerinde karşılaşılan uyuşmazlıkların etkin ve hızlı bir şekilde sonuçlandırılması amacıyla, yönetimi yargı dışında denetleyen ancak yönetime bağlı olmayan bir denetim sistemi ihtiyacı sonucu ortaya çıkmıştır.

Bu kavram, ilk defa, İngiltere anayasası sayılan Magna Carta’da -1215’te- yazılı olarak yer almıştır. Kamu denetçiliği uygulaması, Amerika Birleşik Devletleri’nde 1765’te ve Almanya’da 19’uncu yüzyıldan beri kullanılmaktadır. Osmanlı Devleti’nde de yer alan bu kurum İsveç Krallığı tarafından incelenmiş ve ombudsman adıyla İsveç yönetimine de uyarlanmıştır. İsveç kökenli olan bu kelime, aracı kişi, vekil, delege, avukat veya başkaları adına hareket etmeye ve onların haklarını korumaya yetkili kılınmış kimse anlamında kullanılmaktadır, Türkçede de kamu denetçisi olarak yer almıştır.

Ombudsman, ombudsmanlık, kamu denetçisi, kamu denetçiliği kavramları, şikâyetleri ve birtakım işlemleri ele alıp değerlendiren ve bunlara, mümkün mertebe, her iki taraf için tatmin edici çözümler bulan kişi veya kurum anlamını taşımaktadır.

9’uncu maddedeki teklifle yer alan Kamu Başdenetçisi ve Kamu Denetçiliği Kurumu, Meclis tarafından, halkın şikâyetlerini incelemek ve çözüme kavuşturmak üzere seçilmiş kimse ve kurumu ifade etmektedir. Kamu Başdenetçisi ve Kamu Denetçiliği Kurumu, kamu hizmetlerinin yürütülüşündeki adaletsizlikler hakkında, etkilenenler tarafından şikâyetleri almak, bu konuda araştırmalar yapmak, sorunları çözümlemekle görevlendirilmiş bağımsız otoritelerdir.

Günümüzde bu kurum, Fransa, İngiltere, İtalya ve Hindistan olmak üzere yüzü aşkın devlet, ülke, bölge, kent veya sektör itibarıyla uygulanan bir sistemdir. Ayrıca, Avrupa Birliği de bu sistemi Avrupa Birliği içerisinde oluşturmuş ve Avrupa Birliği üyelerinden gelecek şikâyetleri merkezî bir ombudsman kurumuyla inceleyip sonuçlandırmaktadır.

1982 Anayasası’nın 74’üncü maddesinde bu hak düzenlenmiştir. 5548 sayılı Kamu Denetçiliği Kurumu Kanunu ile gerçek ve tüzel kişilerin idarenin işleyişiyle ilgili şikâyetlerini, idarenin her türlü eylem ve işlemleri ile tutum ve davranışlarını, adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygı, hukuka ve hakkaniyete uygunluk yönlerinden incelemek, araştırmak ve idareye önerilerde bulunmak üzere çağa uygun olarak düzenlenmektedir. Yetkili makamlara başvuru yolları, idari başvuru, siyasi başvuru ve yargısal başvuru şekillerinde olacaktır.

Değerli milletvekilleri, yine bu maddede düzenlenen bilgi edinme hakkıyla ilgili de birkaç hususa değinmek istiyorum.

Bilgi edinme hakkı, idarelerin şeffaflığı ve idarelere güvenin artırılması açısından önemli demokratik bir haktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Erdem, size de iki dakika ilave süre veriyorum. Lütfen konuşmanızı tamamlayın.

VAHİT ERDEM (Devamla) – Modern demokratik yönetimlerde gizlilik ve şeffaflık arasında kabul edilebilir bir denge olmalıdır. Kamu kurum ve kuruluşlarının bilgi verme görevi ve vatandaşların bilgi edinme hakkı her demokratik ülkede şeffaflığın bir gereğidir, gereksiz gizlilik anlayışıyla bu haklar kısıtlanamaz. Vatandaşların, kendileriyle ilgili bilgilere ulaşabilmesi, kamu hizmetleriyle ilgili bilgilere eriştikleri gibi, edindikleri bilgileri ve aksaklıkları ilgili kurumlara bildirmesi tabii haklarıdır.

Birleşmiş Milletler ve bizim de üyesi olduğumuz diğer uluslararası kurumlar sözleşmesinde bu hakla ilgili hususlar yer almış ve “İlgilinin isteği üzerine idari işlem tamamlanmadan önce işlemin dayanakları olacak bütün veriler hakkında en uygun gereçlerle bilgi verir." şeklinde ifade edilmiştir. Bilgi edinme hak ve özgürlüğü, Anayasa’mızda da yer almakla birlikte açıklık ve güvenceye yer vererek yeniden bu maddeyle düzenlenmektedir.

Özetle: Vatandaşlarımızın uzun zamandır devletten şikâyet konusu belli bir sisteme bağlanmakta ve vatandaşlarımız kolaylıkla devletin bir organına bu sistemle erişebilecek ve devletin işleyişini bizzat vatandaş denetleyebilecektir. Bu sistemin, kamu yönetimine, Türkiye Cumhuriyeti yönetimine şeffaflık getireceğine ve etkinliğini artıracağına inanıyorum ve aynı zamanda bu bir baskı unsuru da olacak kamu yöneticileri üzerinde çünkü denetçileri tüm milletimiz olacaktır.

Bu duygularla, bu maddenin faydalarını bütün milletvekillerimizin kabul edeceği duygusuyla hepinizi en derim saygılarımla selamlıyorum.

Sağ olun, var olun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Erdem, teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, şimdi, madde üzerinde…

ENGİN ALTAY (Sinop) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Efendim?

ENGİN Altay (Sinop) – Sayın Başkanım, Hatip biraz önce yaptığım konuşmayı Genel Kurula yansıtarak, çarpıtarak -benim söylemediğim sözleri de söyleyerek- yansıttı, adımdan da bahsederek…

BAŞKAN – Sayın Altay, ben de dikkatli takip ettim.

Mikrofonunuzu açayım. Lütfen, oradan, kısa bir açıklama yapın.

VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)

16.- Sinop Milletvekili Engin Altay’ın, Kırıkkale Milletvekili Vahit Erdem’in, konuşmasında, adından da bahsederek, yaptığı konuşmayı çarpıttığı ve söylemediği sözleri söylediğine ilişkin açıklaması

ENGİN Altay (Sinop) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın milletvekilleri, Sayın Hatibin söylediği gibi, ben “Cumhuriyet, Cumhuriyet Halk Partisinin malı.” demedim ya da “Cumhuriyeti kurmak sadece Cumhuriyet Halk Partisinin görevidir, misyonudur.” demedim. Cumhuriyet, hepimizin cumhuriyetidir ama cumhuriyetten ne anladığımız da bir o kadar önemlidir. Ben, Türkiye Cumhuriyeti deyince laik, demokratik, çağdaş bir cumhuriyet anlıyorum. Bunu böyle anlamayanlar da olabilir. Cumhuriyetin kurulduğu yıllarda karşı devrimciler vardı, onlar sarıklı, cüppeli, cızlavutluydu. Şimdi de, hiç şüphesiz, karşı devrimciler var, onlar da kravatlı ve iskarpinli.

Benim, cumhuriyeti içine sindiremeyenlerden kastım AKP Grubunun bütün milletvekilleri değildir. Elbette, cumhuriyeti, değerlerini içine sindirmiş milletvekilleri olduğu gibi, sindirememişler de vardır. Sayın Başbakanın geçmişte bu konuda söylediği yüzlerce söz var, şimdi onlara girmek istemiyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Peki.

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

5.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanı İstanbul Milletvekili Recep Tayyip Erdoğan ve 264 Milletvekilinin, 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/656) (S. Sayısı: 497) (Devam)

BAŞKAN – Efendim, şahısları adına İstanbul Milletvekili Sayın Esfender Korkmaz.

Sayın Korkmaz, buyurun efendim (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika Sayın Korkmaz.

ESFENDER KORKMAZ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; saygılar sunuyorum.

Değerli arkadaşlar, 2006 yılında Meclisten geçen 5548 sayılı Kamu Denetçiliği Kurumu Kanunu, biliyorsunuz Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edildi. Şimdi getirilen bu Anayasa değişikliği ile bu kurum anayasal bir kurum hâline getirilmek isteniyor. Ancak, bu kurumun, böyle bir değişikliğin, önce, ne getirip ne götüreceğini çok iyi tahlil etmemiz lazım. Bir defa, getirecekleri arasında gerekçe olarak gösterilen ve üzerinde tartışılan, Türkiye’ye ne kadar demokrasi getirecek yahut mevcut demokrasinin ne kadar işleyeceğini, işler hâle getireceğini tartışmak olmalıdır.

Değerli arkadaşlar, kamu denetçiliği de Türkiye’de demokrasinin bir göstergesi olmayacaktır. Çünkü, demokrasinin işlediği ülkelerde bu müessese var ama Türkiye’de önce demokratik ortamı getirmemiz lazım. Bakın, ne yapmamız lazım? Bir defa, bu görüşmelerde, kamuoyunda, medyada, önemli bir, yasama organıyla ilgili bir imaj var, o da şudur: Yasama organı üzerinde yürütme organının gölgesi var.

Şimdi, arkadaşlar, böyle bir gölge var mı? Bir defa, sabaha kadar çalışmamızda, bunun, bu gölgenin bir etkisi var mı? Önce, bu gölgeyi kaldırmamız gerekiyor yani demokrasiyi önce işler hâle getirmemiz lazım.

AHMET YENİ (Samsun) – Oy bile kullanamıyorsunuz Hocam.

BAŞKAN – Lütfen sayın milletvekilleri, yerimizden söz atmayalım, Hatibi dinleyelim.

ESFENDER KORKMAZ (Devamla) – Demokrasiyi işler hâle getirmek için, demokrasiyi halka indirmek lazım arkadaşlar. Bir defa, Siyasi Partiler Kanunu ve Seçim Kanunu’nu… Geçen gün, Seçim Kanunu’nu geçirdik, yalnızca kanundaki şekil üzerinde durduk, şeklî sorunlar üzerinde durduk ama içerik üzerinde, demokratik içeriği üzerinde hiçbir şekilde hiç kimse durmadı.

Şimdi, arkadaşlar, aslında yapılması gereken, Siyasi Partiler ve Seçim Kanunu’nu değiştirerek demokrasiyi halka indirgemek olmalıdır. Demokrasi halkın olmalıdır…

AHMET YENİ (Samsun) – Doğru, doğru.

MEHMET CEMAL ÖZTAYLAN (Balıkesir) – Çok doğru.

ESFENDER KORKMAZ (Devamla) – …halkın demokrasi talebi olmalıdır ama Türkiye’de böyle bir talep yok. Dolayısıyla, önce, hangi aday olursa olsun, ne tür adaylık olursa olsun, mutlaka, halkın tercihlerinin çok iyi yansıması lazım.

İkincisi, bunun kadar, belki daha da önemli ve Türkiye açısından önemli bir handikap olan dokunulmazlıkların kaldırılmasını, dokunulmazlığın yalnız kürsü dokunulmazlığı düzeyinde kalmasını sağlamalıyız. Madem “demokrasi” diyoruz, o zaman demokrasinin olmazsa olmaz bu altyapılarını mutlaka kurmamız gerekir.

Değerli arkadaşlar, “demokrasi” diyorsak çalışanlara demokrasi getirmeliyiz. Şimdi sorarım size: Geçenlerde 6’ncı madde geçti. Arkadaşlar, neden memurun grev hakkı olmasın? Eğer demokrasiyse neden memurun grev hakkını koymadınız, neden esirgediniz? Hakemlik müessesi zaten vardı ama bu müesseseyi Bakanlar Kurulunun çalıştırmıyor olması, Bakanlar Kurulunun günahıydı. Dolayısıyla ne değişti? Ama siz “demokrasi” diyorsanız önce memura toplu sözleşme yanında grev hakkı getirmeniz gerekiyor ve dolayısıyla o zaman demokrasiden bahsedebilirsiniz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALAATTİN BÜYÜKKAYA (İstanbul) – Hocam, lokavtsız grev hakkı olur mu?

BAŞKAN – Efendim, süreniz doldu Sayın Korkmaz. Bir dakika ek süre veriyorum, lütfen tamamlayın.

ESFENDER KORKMAZ (Devamla) – Değerli arkadaşlar… Arkadaşlar…

AHMET YENİ (Samsun) – Hocam, oy bile kullanamıyorsunuz.

BAŞKAN – Lütfen arkadaşlar, lütfen… Karşılıklı konuşmayalım.

ESFENDER KORKMAZ (Devamla) – Arkadaşlar, siz benim dediğime kulak verin. Bir defa, bu kamu denetçiliği, mevcut düzenin aksamasına, mevcut hakların aksamasına neden olacak. Neden? Çünkü zaten idari ve adli yargı var. Siz idari ve adli yargıya başvurmayı belki erteleyeceksiniz, yani vatandaşın beş altı ay burada kaybı olacak. E, olayı da çözemiyorsunuz. Çözmeniz eğer mümkünse zaten komisyonlar var, yani Dilekçe Komisyonu var, İnsan Hakları Komisyonu var. Bunların yerine yeni bir müessese, yeni bir kurum getirmeniz, ikame etmeniz doğru değil.

Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Korkmaz, teşekkür ederim.

Şimdi, şahsı adına ikinci söz, Şanlıurfa Milletvekili Sayın Yahya Akman’a ait.

Sayın Akman, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Sizin de süreniz beş dakikadır.

YAHYA AKMAN (Şanlıurfa) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan 1982 Anayasası’nda değişiklikler öngören teklifin 9’uncu maddesi üzerinde şahsım adına söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz madde üç temel konuda değişiklikler öngörmekte. Bunlardan birincisi dilekçe hakkı -ki bu daha önceki Anayasa metninde de var olan bir hak- ikincisi bilgi edinmeyle ilgili, Bilgi Edinme Kanunu’na anayasal güvence kazandıran bir düzenleme, üçüncü olarak da kamu denetçiliği kurumuna anayasal dayanak hazırlamak amacıyla getirilmiş olan değişiklikleri içermektedir.

Dilekçe hakkıyla ilgili, bildiğiniz üzere, 2001 yılında yine Anayasa’da esaslı sayılabilecek bir değişiklik yapılmış ve bu değişiklikle beraber, başvuran kişilere gecikmeksizin cevap verileceği, ayrıca yabancılara da karşılıklılık esası gözetilmek kaydıyla dilekçe hakkı tanınacağı öngörülmekteydi. Daha sonra 2003 yılında 3071 sayılı Yasa’da değişiklikler yapıldı, bunun altı dolduruldu, yani bir ay içerisinde ve iki ay içerisinde cevapların verileceği öngörüldü. Yine, yabancılara dilekçe hakkı tanıyan düzenleme tekraren kanuna da derç edildi ve iftiharla ifade etmeliyim ki Dilekçe Komisyonu olarak bizler de bu kanunun bu şeklinin çıkmasından sonra da insanların hak arama hürriyetinin alanını genişleten çok ciddi bir denetim mekanizmasını harekete geçirdik ve bugün çok sayıda vatandaşımız, devletinden, idareden, daha zamanında, daha içerikli, daha kapsamlı cevaplar alabiliyorsa, derdine daha çok derman bulabiliyorsa bunda bizlerin de âcizane bir nebze katkısı olduğunu ifade etmeliyim.

İkinci olarak, tabii, bilgi edinme hakkının da yine geçtiğimiz yasama döneminde kabul ettiğimiz bir yasayla kanuni altyapısı oluşturuldu, kurullar oluşturuldu ve iftiharla yine söylemeliyim ki birçok Batı’daki örneklerinden çok daha iyi bir şekilde bir uygulama alanı buldu. Bugün sadece vatandaşların kendi kişisel bilgilerinin ötesinde, ben, bazı gazetecilerin dahi bilgi edinmek maksadıyla yani bu kanundan yararlanarak devlet kurumlarına başvurduğunu ve haberler hazırladığını biliyorum. Ama bu kanunun da belki eksik denebilecek bir tarafı var, o da Adalet Komisyonunun gündeminde bugün bekleyen devlet sırrı ve ticari sırlarla ilgili iki tane yasa da kabul edildiği zaman, özgürlükçü bir anlayışla kabul edildiği zaman bilgi edinme hakkı tam anlamıyla taçlandırılmış olur ve bugün yapmış olduğumuz bu değişiklikle beraber artık insanlarımız “Bilgi edinme hakkı, benim anayasal bir hakkımdır.” diyebilecek konuma gelirler.

Değerli milletvekilleri, esas itibarıyla, bu kanuna, bu maddeye derç ettiğimiz önemli değişiklik, kamu denetçiliğiyle ilgili yapmış olduğumuz değişikliktir. “Ombudsmanlık” olarak kamuoyunda bilenen, Avrupa’nın birçok ülkesinde böyle anılan bu kurum, bildiğiniz üzere, bizim tarihî köklerimizden ilham alan, özellikle İslamiyet’in ilk döneminden ve Osmanlının bazı uygulamalarından örnek alınıp, Avrupa’da bugün çok güzel çağdaş örneklerini gördüğümüz ve bugün itibarıyla da Avrupa müktesebatı çerçevesinde önce Anayasa’mıza, daha sonra da geçen dönemden Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilen ve muhtemelen çok ufak tefek değişikliklerle yeniden kabul edeceğimiz kanunuyla beraber, Türkiye çağdaş bir kamu denetçiliği kurumuna kavuşmuş olacak.

Bu kamu denetçiliği kurumu, değerli arkadaşlar, “parlamenter ombudsmanlık” diye tanımlayabileceğimiz bir tarzda öngörülmektedir. Yani bu kurumun başındaki başdenetçi, Anayasa’nın maddesinde de öngörüldüğü üzere, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından olabildiğince nitelikli çoğunlukla seçilecek. Daha sonra da muhtemelen diğer denetçiler belki Meclis komisyonunda belki yine Genel Kurulda… Bizim daha önceki kanunda Genel Kurulda onların da seçileceği öngörülmekteydi. Tabii, Parlamentoyla işlevsel etkileşim içerisinde olabilecek yani halkın iradesinin temsil edildiği Parlamento tarafından seçilmekle, raporları Parlamentoda okunmak suretiyle, bütçesi Meclisten verilmek suretiyle Meclisle bir ilişki içerisinde öngörülmekte. Ama aynı zamanda bağımsız, tarafsız ve halkın iradesini de arkasına almış bir kamu denetçisi hüviyetiyle ortaya çıkacak.

Avrupa’daki bütün örnekleri bazı arkadaşlarımızla beraber inceledik, gezdik, gördük.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Akman, size de bir dakika ilave süre veriyorum,lütfen tamamlayın.

YAHYA AKMAN (Devamla) – Teşekkür ediyorum.

Öyle zannediyorum ki, en mükemmellerinden birinin bugün önce bu Anayasa maddesiyle altyapısını oluşturuyoruz, kanunla da kabul ettiğimiz takdirde yani bu, Anayasa’nın uyumu niteliğindeki kanunu kabul ettiğimiz takdirde çok çağdaş bir kuruma kavuşmuş olacağız. Bunun detaylarını vermem mümkün ama zamanım kısıtlı.

Şu kadarını ifade edeyim: Bu kurum gerçekten saygın bir kurum olacak. Tavsiye kararları alacak ama arkasına Parlamento gücünü de alan bir kurum mahiyetinde olduğu için o tavsiye kararları bir tarihteki MGK’nın tavsiye kararlarına benzer nitelikte, toplum içerisinde, kamu idaresi üzerinde etkin olacak, insanlar buna uyma zorunluluğu hissedecekler ve öyle zannediyorum ki, mahkemelerimizin de yükü azalacak. Bu yolla güzel bir kuruma, müesseseye kavuşmuş olacağız.

Ben şimdiden gerek kamu denetçiliği kurumunun gerekse bu Anayasa’yla getirilen diğer bütün değişikliklerin milletimiz için hayırlar getirmesini temenni ediyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Akman, teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, soru-cevap işlemine geçmeden önce Başkanlığımıza verilmiş olan bir önerge var, İç Tüzük 72’nci maddeye göre, görüşmelerin devamını amaçlayan, Sayın Kılıçdaroğlu ve arkadaşlarınca verilmiş; okutup sonra oylarınıza sunacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İçtüzüğün 72. maddesi uyarınca, görüşülmekte olan 497 Sıra Sayılı Yasa Teklifinin 9. maddesi üzerindeki görüşmelerin devam ettirilmesini arz ve talep ederiz.

 

Kemal Kılıçdaroğlu

 

Atila Emek

Rahmi Güner

 

İstanbul

 

Antalya

Ordu

 

Ali İhsan Köktürk

 

Yaşar Tüzün

Eşref Karaibrahim

 

Zonguldak

 

Bilecik

Giresun

Gerekçe:

Anayasa teklifi ile Türkiye tarihi birikimine ters bir istikamete doğru çekilmek istenmektedir.

Anayasa değişikliği toplumsal bir talepten ve ihtiyaçlardan kaynaklanmamıştır. Ne çiftçi, ne esnaf, ne işçi, ne emekli, ne memur, ne de işsiz yurttaşımız Türkiye'de bir Anayasa değişikliği yapılmasına ilişkin bir talep ortaya koymamıştır. Kaldı ki, Anayasa değişikliği teklifi halkın hiçbir somut sorununa, hiçbir somut çözüm getirmemektedir Yani Anayasa değişikliğinin içeriği ile halkın sorunları örtüşmemektedir.

Anayasa değişikliği teklifi, halkın değil, siyasi iktidarın gündemidir. Yoksulluk, işsizlik ve yolsuzlukları perdelemek ve önümüzdeki seçimleri Anayasa tartışmaları içinde toplumun gerçek gündeminden uzaklaştırma amacını gütmektedir.

Bu Anayasa değişikliği siyası iktidarın güncel çıkarlarını gerçekleştirmek üzere ortaya atılmıştır. Bu nedenledir ki, Parlamento içindeki hiçbir siyasi parti tarafından desteklenmemektedir.

Bu Anayasa değişikliği teklifi bir toplumsal mutabakatın değil, siyasi iktidarın talebi olarak ortaya çıkmıştır. Bu açıdan toplumu birleştirmeye değil ayrıştırmaya yönelik bir tekliftir. Türkiye'yi ayrıştıran, Türkiye'yi parçalamaya yönelik çok tehlikeli kamplaşmaların kaynağı niteliğindedir.

Anayasa değişikliği teklifinin tüm maddelerinin birlikte oylanması hem Parlamentoya hem Türk halkına yapılan dayatmayı ortaya koymaktadır. Tüm maddelerin birlikte oylanması bazı şeyleri gözlerden kaçırmanın bir ifadesidir. Milletin vekiline maddeleri teker teker oylama hakkı verilirken, milletin kendisinden bu hakkın kaçırılması asla demokrasi anlayışıyla bağdaşmaz.

Bu anayasa değişikliği teklifi bir dayatma niteliğindedir Toplum kesimlerinin desteği yerine Parlamento çoğunluğunun dayatması ile hayata geçirilmeye çalışılmaktadır. Böyle bir durum ancak darbe dönemlerinde olur, darbe dönemlerinde Anayasa dayatılır.

Bu Anayasa değişikliği teklifi, anayasal sistemimizin temel dayanağını oluşturan üç temel erkten yargı erkini özensiz, usule aykırı bir yaklaşımla siyasi iktidarın hegemonyası altına alma planının uygulanma belgesidir. Siyasi iktidar yargıyı ele geçirilmesi gereken bir unsur olarak değerlendirmektedir. Yargının yürütmenin emrinde olduğu bir sisteme demokrasi denilemez. Yargının siyasetin güdümüne sokulması ancak, dikta özlemi ile açıklanabilir.

Bu Anayasa teklifi Sayın Başbakanının ve siyasi iktidar yetkililerinin kendilerini kurtarmak üzere kurgulanmıştır. Anayasa Mahkemesinin şekillenmesi Başbakan ve bakanları Yüce Divan'da aklanmaya yöneliktir. Çoğunluğu hukukçu olmayan bir mahkeme kurgulandığından hukukçu olmayanların ceza yargılaması yaptığı bir düzen kurulmaktadır.

İdarenin eylem ve işlemlerinin odaklaşmanın tespitinde gözetilmeyeceği ilkesi Anayasaya konularak, siyasetçiler sorumluluktan arındırılmaktadır. Geçici 15. madde kaldırılırken, siyasi iktidarlara kalıcı dokunulmazlık getirilmektedir. Bu düzenleme iktidar partisinin hiçbir şekilde kapatılmayacağına ilişkin bir düzenlemedir. Böylece iktidar mensuplarına hem sorumsuzluk hem de dokunulmazlık getirilmektedir.

Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun yapısı da tamamen değiştirilmektedir. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu siyasi iktidarın hedefi hâline getirilmiştir. Adalet Bakanı ve müsteşarının konumunun yargı bağımsızlığı açısından sorgulanırken, başka bakanlık memurlarının da HSYK'ya dâhil edilmesi ile yargı bağımsızlığı daha da zedelenir noktaya taşınmıştır. Yine hakim ve savcıların soruşturmalarında Adalet Bakanına mutlak yetki verilmesi günümüzde yaşanan olaylar düşünüldüğünde vahim sonuçlar doğuracağı açık bir düzenleme olarak karşımıza çıkmaktadır.

Anayasalar toplumsal mutabakat metinleridir. Bu nedenle oluşturulmalarında mutlaka tüm toplum kesimlerinin katkısı sağlanmalıdır. Anayasa metinlerinin toplumsal mutabakat değil toplumsal çatışma metinlerine dönüştürülmesi toplumsal birlikteliğe zarar verir. Toplumu gererek, ayrıştırarak siyaset yapma belki belirli bir zaman diliminde bazı siyasi partilerin çıkarına olabilir. Ancak unutulmamalıdır ki, Türk halkı kendini iradesini istismar eden siyasi partilere mutlaka ve mutlaka sandıkta bunun hesabını sorar.

Bu açıdan söz konusu düzenlemenin görüşmelerine devam edilmelidir.

III.- Y O K L A M A

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, toplantı yeter sayısı istiyoruz.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, önergenin oylamasına geçmeden önce bir yoklama talebi vardır.

Yoklama talebinde bulunan arkadaşlarımızın isimlerini tespit edeceğiz.

Sayın Kılıçdaroğlu, Sayın Özyürek, Sayın Tamaylıgil, Sayın Emek, Sayın Köktürk, Sayın Keleş, Sayın Selvi, Sayın Korkmaz, Sayın Erbatur, Sayın Topuz, Sayın Güvel, Sayın Köse, Sayın Bingöl, Sayın Kulkuloğlu, Sayın Ergin, Sayın Güner, Sayın Arat, Sayın Karaibrahim, Sayın Aydoğan, Sayın Arıtman.

Sayın milletvekilleri, yoklama için iki dakika süre vereceğim.

Yoklama işlemini başlatıyorum.                     

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

5.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanı İstanbul Milletvekili Recep Tayyip Erdoğan ve 264 Milletvekilinin, 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/656) (S. Sayısı: 497) (Devam)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Sayın milletvekilleri, şimdi on dakika süreyle soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.

Yoklamadan önce ekrandaki isimleri okuyorum: Sayın Yıldız, Sayın Özdemir, Sayın Akkuş, Sayın Erbatur, Sayın Ağyüz, Sayın Topuz, Sayın Köktürk, Sayın Kulkuloğlu, Sayın Özkan, Sayın Kaplan…

Sayın milletvekilleri, yoklama yapıldığı için bu isimler silinmiş, tekrar girmeniz icap ediyor.

Sayın Yıldız, buyurun.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, kamu denetçiliği kurumunun neden Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına bağlı olarak çalışmasını düzenlemektesiniz? Neden bağımsız bir kurum oluşturmuyorsunuz? İlgili kanunu çıkarırken anayasal dayanağını neden düşünmemiştiniz zamanında? Neden giderayak aklınıza geldi bu yasayı düzenlemek? Milletvekillerinin yazılı ve sözlü sorularına cevap vermeyen Adalet ve Kalkınma Partisinin vatandaşın denetim isteklerini yerine getirmesini inandırıcı buluyor musunuz? Kamu ihalelerini yandaşlarınıza teslim düzenlediğiniz gibi, kamu denetçiliği kurumunun başdenetçi ve denetçileri olarak kimleri düşünüyorsunuz? Var olan kamu kurumlarını, HSYK ve Anayasa Mahkemesi hariç, yandaş kurumlar hâline getirdiniz. HSYK ve Anayasa Mahkemesini de bu teklifle yandaşlaştıracaksınız. Yandaşlaştıracak kurum kalmadığı için de “kamu denetçiliği” adında yeni bir yandaş kurum mu oluşturmayı düşünüyorsunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Özdemir…

HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Sayın Başkan, Sayın Bakana soruyorum: Bu Anayasa değişikliğiyle, yargı yolu tüketilmeden başdenetçiliğe başvurulabilecek midir? Başvurulacaksa, kamu denetçiliği kurumu kararlarının ve yapacağı işlemlerin yargı organları önünde veya yargı kararları karşısında etki ve sonuçları nasıl olacaktır? Kamu denetçiliği kurumunun yapılanma yöntemine bakıldığında, çoğunluk partisi mensupları ve sempatizanları için yargı organlarına alternatif ayrı, kısa bir yol mu yaratılacaktır?

İkinci sorum: Kamu denetçiliği kurumuna bireyler mi başvuracaktır? Tüzel kişiler bu yola başvurabilecek midir? Yabancılar bu yola başvurabilecek midir?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Akkuş…

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sayın Başkan, Sayın Bakan; bu maddeyle, Anayasa’nın 74’üncü maddesi kenar başlığı “Dilekçe hakkı”, “Dilekçe, bilgi edinme ve kamu denetçisine başvurma hakkı” olarak değiştirilmek istenmektedir.

Dilekçe, dileğin, arzu edilen konunun ve problemin açıklanması ve onun çözümüyle ilgili dileğin bildirilmesi anlamı taşımaktadır ve oldukça açık, anlaşılır bir ifadedir. Hâl böyle iken, bu açık ifadenin bir cümle hâline getirilmesi, olayı dağıtmak, karmaşıklaştırmak anlamı taşımaz mı? Bu şekilde bir değişiklikle nereye varmak istiyorsunuz?

İkincisi, bu düzenlemeyle, kamu denetçiliği düzenlemesinde, kamu başdenetçisinin seçiliş şekli açıklanmasına rağmen, kamu denetçisinin sayısı ve seçim şekli belli değildir.

Şimdi soruyorum: Kaç kamu denetçisi olacaktır? Seçimle mi, yoksa atamayla mı tespit edilecektir? Atama yönüyle seçilirse, atanan, atayanın işlemlerini ne derece denetleyebilir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, çok yoğun bir uğultu var Genel Kurulda. Gerçekten, soruları duymakta arkadaşlarımız zorluk çekiyorlar. Lütfen…

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, eğer lütfedip ayakta konuşanları susturabilirseniz… Ayakta konuşan arkadaşlarımızı uyarabilirseniz…

BAŞKAN – Sayın Erbatur…

NEVİNGAYE ERBATUR (Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Demokrasiyi özümsemiş, hak ve özgürlüklerin tarafsızlık ve bağımsızlık ilkesi çerçevesinde koruma altında olmasını düşünen Avrupa Birliği ve birçok gelişmiş ülkede ombudsmanlık kurumu yer almaktadır. Ancak, bu ülkelerin tamamında başdenetçinin seçimi konusunda çok özen gösterilmekte ve başdenetçinin bağımsız olması sağlanmaktadır. Bu bağımsızlığın, hem organik yani idari ve mali özerklik hem de fonksiyonel yani nesnelliği ve tarafsızlığı içermesi sağlanmaktadır. Bu nasıl sağlanacaktır?

Ayrıca, pek çok ülkede, örneğin İspanya ve Polonya’da başdenetçi kendi görev alanıyla ilgili yasaların iptali için Anayasa Mahkemesine başvurma yetkisine sahiptir. Bu, Türkiye’de de olacak mıdır?

Bir de adalet hizmetlerinin denetiminin müfettişler ve iç denetçilerini denetimiyle sınırlandırılması, yani dolaylı bir biçimde kamu denetçisi incelemesi dışında bırakılması bir eksikliktir. Bunun da devreye girmesi düşünülmekte midir?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Ağyüz…

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkanım, bugün, Anayasa Mahkemesinin 48’inci yılını kutluyoruz, burada da yargıyı siyasi iktidara her yönden bağlayacak düzenlemelerle uğraşıyoruz.

Bu madde de var olan değişikliklerin içerisinde tatlandırıcı bir madde. Biz milletvekili olarak sorularımıza bakanlardan ve kurumlardan zamanında açık, doygun cevap alamazken vatandaş nasıl alacak?

Kamu yönetiminde şeffaflık olması lazım. İhaleler şeffaf değil, TOKİ şeffaf değil, Hükûmetin uygulamaları şeffaf değil. Hükûmetin şeffaf olmadığı bir ortamda bu denetçilik müessesi nasıl yürüyecek? Hem Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına bağlı hem de kamu denetçilerini Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri seçecek. Bu, aldatmacadan başka bir şey değildir. Bu yoldan vazgeçin. Bu yol iktidarları doğru yola sevk etmez. Yüce Divanın önünü tıkamak da size hiçbir şey kazandırmaz.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Bakan, buyurun.

DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Bu, gerçekten önemli bir düzenleme. Türkiye’de kamu yönetiminde hesap verebilirliği, şeffaflığı artıracak, Avrupa Birliği ile uyum açısından ilerleme sağlamamıza yardımcı olacak bir düzenleme. Bütün Meclisimizin destek vereceğini temenni ederek başlamak istiyorum.

Sayın Yıldız “Neden TBMM’ye bağlı?” diye soruyor. Aslında, bağımsız olabilmesi için en elverişli kurum, bütün halkın iradesinin yansıdığı Türkiye Büyük Millet Meclisine bağlı olması. Türkiye Büyük Millet Meclisinin ben sorumlulukla ve saygınlığına yaraşır bir şekilde bu kurumun bağımsızlığının teminatı olacağına inanıyorum.

“Kimleri düşünüyorsunuz?” gibi bir soruya bu anayasal düzenleme çerçevesinde cevap vermek, takdir edersiniz ki, pek uygun olmayacaktır.

Sayın Özdemir “Yargı yolu tüketilmeden başvuru olabilecek mi?” diyor. Az önce söylediğim gibi bu, diğer denetim mekanizmalarını ikame edici bir düzenleme değildir. Diğer denetim mekanizmalarını halkın, bireylerin denetimiyle tamamlayıcı mahiyette devreye giren bir mekanizmadır. Yargı yolunu hiçbir şekilde engellememektedir. Sadece sürelerle ilgili belli etkileri olabilecektir. Fakat isteyen için her zaman yargı yolu açıktır. Böyle, hiçbir şekilde yargı yoluna ilişkin bir engelleyici husus söz konusu değildir ve az önce vurgulamaya çalıştığım gibi sadece tamamlayıcı bir unsurdur. Çağdaş dünyada, 21’inci yüzyılda, artık bireylerin, toplumun denetimi son derece önemli hâle gelmiştir. İşte bu kanalları güçlendirecek bir mekanizma olacaktır.

Sayın Akkuş “Kaç kamu denetçisi olacak?” diye sordu. Tabii bu anayasal bir düzenleme. Bu tür hususlar kanunla düzenlenecek hususlar. Zaten bir kanun gündeme gelmişti, anayasal dayanak olmadığı için reddedilmişti. Bu, tekrar Meclisimizin gündemine gelecektir, orada Meclisimizin takdirine göre bu sayı şekillenecektir.

Sayın Erbatur “Başdenetçinin bağımsızlığı çok önemli.” dedi. Gerçekten öyle. İdari, mali, fonksiyonel bağımsızlığı vurguladı. Elbette ki -az önce söylediğim gibi- bu bağımsızlık son derece önemli. Zaten bunu oluşturamazsak, değerli arkadaşlar, bu saygınlığı oluşturamazsak bu kurumlar hiçbir şekilde çalışamazlar. Fakat Avrupa Birliğinde de birçok ülkede de bağımsızlık uygulamada şekillenir, uygulamada saygınlık oluşur. Bunu da korumak bütün bu Meclisin ve Hükûmetimizin, herkesin görevidir diye düşünüyorum.

Sayın Ağyüz “Yargıyı siyasi iradeye bağlıyorlar.” gibi tamamıyla gerçek dışı bir beyanda bulundu. Hiçbir şekilde böyle bir şey yok. “Tatlandırıcı bir madde” gibi ifadeler bence bu önemli kurumu küçümser duruma düşürüyor bizi. Bunlardan kaçınmak gerektiğini düşünüyorum. Bu kurumun kamu yönetimimize önemli katkılarda bulunacağını, bazı hatiplerin vurguladığı gibi aslında sadece denetim açısından değil, kamu yönetiminin bu denetimden dolayı kendisine dönüp çekidüzen vermesi anlamında, işlemlerinin vatandaşa yönelik olarak kalitesini iyileştirmesi anlamında önemli bir fayda getireceğini düşünüyorum.

Bütün temennim, az önce vurguladığım gibi tüm Meclisimizin desteğiyle bu çağdaş, bu önemli kurumun, halkımızın yararına olacak olan bu kurumun hayata geçmesidir.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Bakan, ben de teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri...

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Efendim?

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, Sayın Ağyüz’ün sorusuna Sayın Bakan cevap vermedi efendim. Yani Bilgi Edinme Yasası’na göre bir milletvekili Hükûmetten bilgi alamazken bu ombudsmanlık yasası çıksa bunun işlerliği olur mu olmaz mı? O konuda Sayın Bakan bilgi versin. Ama Sayın Bakan şu soruyu sorarsa…

BAŞKAN – Sayın Kılıçdaroğlu, tabii, cevap verip vermeme Sayın Bakanın takdirindedir ama bir kez daha soralım.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Hayır, sorulara yanıt verip vermeme Sayın Bakanın takdirinde değil efendim.

BAŞKAN – Tamam Sayın Kılıçdaroğlu.

Sayın Bakan, buyurun.

DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Müsaadenizle çok kısa bir cevap vereyim Sayın Başkanım, Meclisimizin de fazla vaktini almadan.

Daha önce, biliyorsunuz, vatandaşlarımızın böyle bir hakkı yoktu, bu dönemde gerçekleşti. Sadece vekillerimizin olan bu hak bütün topluma yayılmış oldu. Bu son derece büyük bir adım gerçekten ve kamu yönetiminde bunun yansımalarını da görüyoruz, daha da göreceğiz inşallah yaygınlaştıkça bu hak; son derece çağdaş, önemli bir adım.

Burada, idarede bazı eksiklikler, uygulamada eksiklikler olabilir ama bunu düzeltecek mekanizmalar da sistemde var. Bildiğiniz gibi, Başbakanlık bünyesinde. Eğer idare vatandaşın bilgi edinme hakkına riayet etmemişse, o şikâyet mekanizması da söz konusu; oraya gidilebilir ve oradan bunlar düzeltilebilir her zaman. Uygulamadan kaynaklanan eksikliklerle ilgili olarak sistemin bütününü eksik değerlendirmek doğru olmaz diye düşünüyorum.

Dediğim gibi, bunun kendi içinde mekanizmaları da var fakat elbette bilgi edinme hakkının kanunla düzenlenmiş bazı sınırları, koşulları da var. Bu sınırlara, koşullara uymadığı hallerde de buna, bu talebe cevap vermek de elbette idare açısından mümkün olmuyor. Bir de işin bu boyutunu da değerlendirmek gerekir.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, madde üzerinde on beş önerge vardır ancak bilindiği gibi her madde üzerinde İç Tüzük gereği yedi önerge verilebildiğinden, çekilen kurada çıkan yedi önergeyi okutacağım, sonra bu önergeleri aykırılık sırasına göre işleme alacağım.

Önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

2/656 Esas Numaralı 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin çerçeve 9 uncu maddesiyle Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 74 üncü maddesine eklenen 2 nci fıkranın aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

                                                                                                 Mehmet Yılmaz Helvacıoğlu

                                                                                                                     Siirt

"Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına bağlı olarak kurulan Kamu Denetçiliği Kurumu idarenin işleyişiyle ilgili bireysel şikâyetleri inceler."

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

2/656 Esas Numaralı 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin çerçeve 9 uncu maddesiyle Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 74 üncü maddesine eklenen 2 nci fıkranın aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

                                                                                                             Veysi Kaynak

                                                                                                           Kahramanmaraş

"Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına bağlı olarak kurulan Kamu Denetçiliği Kurumu idarenin işleyişiyle ilgili bireysel şikâyetleri inceler."

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

2/656 Esas Numaralı 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin çerçeve 9 uncu maddesiyle Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 74 üncü maddesine eklenen 2 nci fıkranın aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

                                                                                                        Abdurrahman Arıcı

                                                                                                                  Antalya

"Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına bağlı olarak kurulan Kamu Denetçiliği Kurumu idarenin işleyişiyle ilgili bireysel şikâyetleri inceler."

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

2/656 Esas Numaralı 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin çerçeve 9 uncu maddesiyle Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 74 üncü maddesine eklenen 2 nci fıkranın aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

                                                                                                             Ahmet Aydın

                                                                                                                Adıyaman

"Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına bağlı olarak kurulan Kamu Denetçiliği Kurumu idarenin işleyişiyle ilgili bireysel şikâyetleri inceler."

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 2/656 Esas Numaralı 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 9. maddesi ile Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 74. maddesine 5. fıkra olarak eklenen fıkranın aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                  İsa Gök                                                                            Ergün Aydoğan

                   Mersin                                                                                  Balıkesir

"Kamu Başdenetçisi Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından gizli oyla dört yıl için seçilir. İlk iki oylamada üye tamsayısının üçte iki çoğunluğu aranır. İlk iki oylamada üçte iki çoğunluk sağlanamaz ise diğer oylamalarda üye tamsayısının beşte üç çoğunluğunu alan aday seçilmiş olur. "

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 497 sıra sayılı Anayasanın Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 9 ncu maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Akın Birdal

 

Hasip Kaplan

Pervin Buldan

 

Diyarbakır

 

Şırnak

Iğdır

 

İbrahim Binici

 

Hamit Geylani

Şerafettin Halis

 

Şanlıurfa

 

Hakkâri

Tunceli

Madde: 9- Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 74 üncü maddesinin kenar başlığı "VII. Dilekçe, bilgi edinme ve kamu denetçisine başvurma hakkı" şeklinde değiştirilmiş, maddenin üçüncü fıkrası yürürlükten kaldırılmış ve maddeye aşağıdaki fıkralar eklenmiştir.

"Herkes bilgi edinme ve kamu denetçisine başvurma hakkına sahiptir. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına bağlı olarak kurulan Kamu Denetçiliği Kurumu idarenin işleyişiyle ilgili şikâyetleri inceler.

"Kamu denetçiliği bağımsız, tarafsız ve özerktir. Denetçilerin dokunulmazlığı esastır, bütçesi özeldir. Devlet bütçesinden yararlanan tüm kamu kurum, kuruluş ve kişiler denetime tabidir."

Kamu Başdenetçisi Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından gizli oyla dört yıl için seçilir. İlk iki oylamada üye tamsayısının üçte iki ve üçüncü oylamada üye tamsayısının salt çoğunluğu aranır. Üçüncü oylamada salt çoğunluk sağlanamazsa, bu oylamada en çok oy alan iki aday için dördüncü oylama yapılır; dördüncü oylamada en fazla oy alan aday seçilmiş olur.

Bu maddede sayılan hakların kullanılma biçimi, Kamu Denetçiliği Kurumunun kuruluşu, görevi, çalışması, inceleme sonucunda yapacağı işlemler ile Kamu Başdenetçisi ve kamu denetçilerinin nitelikleri, seçimi ve özlük haklarına ilişkin usul ve esaslar kanunla düzenlenir. "

BAŞKAN – Şimdi maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Anayasa değişikliği teklifinin, 9. maddesinin teklif metninden çıkarılması için gereğini arz ve teklif ederiz.

 

Faruk Bal

 

Oktay Vural

Mehmet Şandır

 

Konya

 

İzmir

Mersin

 

Behiç Çelik

 

S. Nevzat Korkmaz

Kadir Ural

 

Mersin

 

Isparta

Mersin

 

 

 

Hüseyin Yıldız

 

 

 

 

Antalya

 

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu efendim önergeye?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Konuşacak mısınız, gerekçeyi mi okutalım?

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Efendim, gerekçe okunsun.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

"Anayasalar, vatandaşların temel hak ve hürriyetlerini teminat altına alan, siyasi rejimin ve devlet organlarının görev ve yetkilerini belirleyen kanunlar hiyerarşisinin en üstünde temel hukuk normlarıdır.

Türkiye'nin iki ihtilal ve 3 muhtıra ile üzerine gölge düşürülen demokrasisini;

- 21. yüzyılın evrensel değerlerine kavuşturabilmenin,

- Asırlık anayasa tartışmalarından kurtarmanın,

- Her kesimin benimseyebileceği bir anayasaya kavuşturabilmenin,

tek yolu toplumsal uzlaşmaya dayalı bir Anayasa yapmayı sağlamaktır.

MHP bu sebeple;

- "Anayasa Değişikliği Uzlaşma Komisyonu" kurulmasını,

- Partilerin uzlaştıkları hususlarda demokratik bir sözleşme yapılmasını,

-Siyasi partilerin hangi konularda uzlaştığının kamuoyuna duyurulmasını,

- Her partinin görüş ve tavrının, yapılacak ilk seçimde milletin takdirine sunulmasını,

- Seçimler sonunda oluşacak Meclis'in ilk iş olarak anayasa değişikliğini gerçekleştirmek olmasını teklif etmiştir.

MHP; bu kapsamda,

- Devlet ile milleti kucaklaştıracak,

- Milletin değerleri ile Devletin değerlerini bağdaştıracak,

- Demokrasi ile Cumhuriyeti barıştıracak,

- Vatandaşın temel hak ve hürriyetlerini evrensel standarda yükseltecek,

- Milletin bölünmez bütünlüğünü üniter yapı içinde sağlayacak ve devleti kurum ve kuruluşları ile uyum içinde çalıştıracak,

- Kuvvetler ayrılığına dayalı parlamenter demokrasiyi iyileştirecek,

- Cumhuriyetin temel nitelikleri ile Anayasamızın değiştirilmesi dahi teklif edilemeyecek maddelerini koruyacak,

Toplumsal bir sözleşme belgesi niteliğinde anayasa yapma kararını ilan etmiştir.

Anayasa değişikliği böylece milletin iradesine dayandırılmış olacaktır.

AKP, MHP'nin bu teklifine kulak tıkamış, kendisi için hazırladığı Anayasa teklifini partilere ve millete dayatmıştır.

AKP, Anayasa değişikliğini seçmene ve yargıya hesap vermekten kaçmak için malzeme olarak kullanmaktadır.

AKP'nin Anayasa Değişiklik Teklifi, kendi sübjektif hedefine ulaşmak için hazırlanmıştır.

Bu teklif ile kuvvetler ayrılığına dayanan parlamenter sistemin denge ve denetim mekanizmaları iktidar lehine bozulmaktadır. Bunun doğal sonucu olarak başta parti kapatma, yargı bağımsızlığı ve hâkim teminatı ile hukuk devleti ve hukukun üstünlüğü ilkeleri zedelenmektedir. Parlamenter sistem yerine ucu diktaya açık bir Başkanlık sistemi getirilmektedir.

Bu teklif, Parlamenter demokrasi esasına göre inşa edilen Anayasaya aykırıdır.

Bu teklifin içinde; Millet yoktur, Milletin iradesi yoktur, Milletin beklentisi yoktur.

Millet, AKP'den bölücü terörü bitirmesini beklemektedir.

Millet, AKP'den yoksulluğun, yolsuzluğun, hayat pahalılığının ve işsizliğin hesabını vermesini beklemektedir.

Millet, AKP'den iş beklemektedir. Aş beklemektedir

Millet, AKP'den düşünce, inanç, teşebbüs, örgütlenme ve benzeri alanlarda temel hak ve hürriyetlere güvence beklemektedir.

AKP 8 yılı heba etmiştir. Milletin beklentilerini karşılayamamıştır.

AKP millete değil, kendine çalışmaktadır.

AKP, iyi niyetli değildir, bu teklif ile başlattığı PKK açılımı için anayasal zemin hazırlamaktadır. Bu sebeple yargıyı etkisiz hale getirmektedir.

AKP, Devleti Partileştirmiştir.

AKP, Kamu yararı yerine Parti yararını ön plana çıkarmıştır.

AKP 8 yıllık iktidarında yargı kararlarını uygulamamıştır.

AKP Yargı kararlarını uygulamama sebebiyle, haklarında ceza davası açılan yandaşlarını meclise taşıyarak dokunulmazlık zırhına büründürmüştür.

AKP, ombudsmanlık konusunda samimi değildir, suçu Anayasanın üzerine atmak istemiştir.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 497 sıra sayılı Anayasanın Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 9 ncu maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                         Akın Birdal (Diyarbakır) ve arkadaşları

Madde : 9- Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 74 üncü maddesinin kenar başlığı "VII. Dilekçe, bilgi edinme ve kamu denetçisine başvurma hakkı" şeklinde değiştirilmiş, maddenin üçüncü fıkrası yürürlükten kaldırılmış ve maddeye aşağıdaki fıkralar eklenmiştir.

"Herkes bilgi edinme ve kamu denetçisine başvurma hakkına sahiptir. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına bağlı olarak kurulan Kamu Denetçiliği Kurumu idarenin işleyişiyle ilgili şikâyetleri inceler.

"Kamu denetçiliği bağımsız, tarafsız ve özerktir. Denetçilerin dokunulmazlığı esastır, bütçesi özeldir. Devlet bütçesinden yararlanan tüm kamu kurum, kuruluş ve kişiler denetime tabidir."

Kamu Başdenetçisi Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından gizli oyla dört yıl için seçilir. İlk iki oylamada üye tamsayısının üçte iki ve üçüncü oylamada üye tamsayısının salt çoğunluğu aranır. Üçüncü oylamada salt çoğunluk sağlanamazsa, bu oylamada en çok oy alan iki aday için dördüncü oylama yapılır; dördüncü oylamada en fazla oy alan aday seçilmiş olur.

Bu maddede sayılan hakların kullanılma biçimi, Kamu Denetçiliği Kurumunun kuruluşu, görevi, çalışması, inceleme sonucunda yapacağı işlemler ile Kamu Başdenetçisi ve kamu denetçilerinin nitelikleri, seçimi ve özlük haklarına ilişkin usul ve esaslar kanunla düzenlenir."

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu efendim önergeye?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Birdal, konuşacak mısınız efendim?

AKIN BİRDAL (Diyarbakır) – Evet.

BAŞKAN – Buyurun.

Süreniz beş dakikadır.

AKIN BİRDAL (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu ombudsmanlıkla ilgili kurumu önemsiyoruz biz, ancak bunun sınırsız, tüm kamu idarelerini denetliyor olmalı ve bununla ilgili örneğin Türk Silahlı Kuvvetlerini ve yargıyı da denetleyebilir ve buna ilişkin yasalar çıkarılabilir olmalı. Meclise gelen taslakta bu yok. Bu ombudsman kurulu dokunulmaz olmalı, bütçesi olmalı ve istisnasız tüm kamu kurumlarını denetleyecek etkin bir mekanizma getirilmeli ve aksi takdirde Dilekçe Komisyonundan öteye gidemez.

“Kamu denetçiliği bağımsız, tarafsız ve özerktir. Denetçilerin dokunulmazlığı esastır, bütçesi özeldir. Devlet bütçesinden yararlanan tüm kamu kurum, kuruluş ve kişiler denetime tabidir.” şeklinde bir değişiklik önerisi getiriyoruz.

Az önceki konuşmamı izninizle tamamlayayım. Bu düzenlemelerin Türkiye'nin bugünkü günlük gereksinmelerine, beklentilerine karşılık vermediğini söyledik. Nedir bu? Demokrasi. Gerçekten, örneğin bazen farklılıkların birbirlerine her yerde, her zaman tahammül etmesi bir kültürdür ve bu da demokrasi kültürüyle ilgilidir. Fakat, ne yazık ki, bazen buna bile, buradan farklı görüşlerimize, önerilerimize -ki muhalefet, iktidarın her zaman itici gücüdür ve bunu anlamak gerekir ve biz bunu söylüyoruz ama ne yazık ki- karşı bir tepki ve refleks görüyoruz. Şimdi, örneğin, biz söylüyoruz: “Kürtlersiz demokrasi olur mu, emekçilersiz demokrasi olur mu, kadınlarsız demokrasi olur mu, azınlıklarsız demokrasi olur mu?” diyoruz.

Bakın, şimdi, yüce Meclisin ve ilgili bakanların dikkatini çekmek istiyorum. Biz bunları buradan konuşmalıyız. Yarından sonra, gerçekten, insanlık tarihinde bir trajedi vardır, yaşanan, 24 Nisan 1915. Şimdi, bu acıyı paylaşmak ve bu acıya ortak olmak isteyen Türkiye’deki vicdan sahipleri İstanbul’da bir etkinlik yapacaklar, 200 aydın. Bu acıyı paylaşıyoruz. Bu nedir? Yani, bu, tarihle yüzleşmeye gerçekten bir kapı aralamaktır. Bunu düzenleyen aydınlara, sivil toplum örgütlerine, insan hakları savunucularına birkaç gündür tehdit telefonları geliyor. Şimdi, biz, bu korkudan kurtulamazsak demokrasi olur mu? Örneğin, bizim baştan beri söylediğimiz -eğer, tamam, az önce söylediğim- örneğin, bu paketin hazırlanmasındaki saik Avrupa Birliği bütçesinden yararlanmak olabilir, doğrudur da bu, ama sadece meseleye gerçekten para olarak bakmamak gerektiğini, başta insanlık onuruna bağlı iyileştirmeler neyse, özgürlükler neyse bunların da hukukumuzda içselleştirilmesi gerektiğini söylüyoruz.

Şimdi, “Kopenhag Siyasi Kriterleri” diyoruz, “demokrasi, hukukun üstünlüğü…” Şimdi, hukukun üstünlüğünü… Tamam, yargı taraflı ve bağımsız değil. Taraflı; neyle taraflı? Geleneksel resmî ideolojiden yana taraflı. Örneğin, bir kamuoyu yoklaması yapılıyor, yargıçlara, savcılara soruluyor: “Hukukun üstünlüğünden mi yanasınız, devletin bekasından mı?” Yüzde 70’i aşkın yargıç, hukukçu, devletin bekasından yana olduğunu söylüyorlar. Şimdi, böyle, hukukun gücü, hukuka gereksinmesi olanlar için nasıl sağlanır? Nasıl onun güvenliği olur? Ki, herkes için gerekli hukukun üstünlüğü, insan hakları ve demokrasi. Yarın, örneğin bizim bu taleplerimize karşı çıkan arkadaşlarımıza da gerekli olabilir. O nedenle, birbirimizi anlamak durumundayız.

Şimdi, insan hakları… Arkadaşlar, gerçekten -sizin vaktinizi almak için rakamlarla boğuşmayalım ama- iki yıldır çok ağır gidiyor insan hakları, işkenceler, kötü muameleler, cezaevleri. Bunları kim düzeltecek?

Örneğin az önce elimde Diyarbakır İnsan Hakları Derneğinin çıkardığı bir anahtarlık vardı. “İnsan, haklarıyla insandır.” diyor. Şimdi, haklar ve özgürlükler kullanılmadan… Bizi diğer yaratıklardan ayıran nedir? İnsan olmaktır ve insan da, özgür düşünen, konuşan, kendi kimliğiyle…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Birdal, lütfen konuşmanızı tamamlayın. Bir dakika ek süre veriyorum.

AKIN BİRDAL (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan.

İnsan hakları herkes içindir, bunun sağlanması gerekir. O nedenle biz şunu bekliyoruz Hükûmetten: Tamam, bunun aciliyeti var, gerçekten bunu hazırlamanız gerekiyor, çünkü bütçesi yapılacak bunun, ama üç ay sonra da, temel hak ve özgürlükleri düzenleyen ve bu vesayetçi, darbe Anayasa’sından bu toplumu kurtaracağız vaadini ve sözünü bekliyoruz. Sayın Başbakan kaç kez üç ajandaya bağladılar, kısa, orta ve uzun vade. Arkadaşlar, bu vadenin, bu ajandanın kısası, ortası, uzunu nedir? Bunu görelim ve paylaşalım. Ama bu şekilde bir dayatma…

Az önceki arkadaş, örneğin “Nankörlük etmeyin.” diyor. Arkadaşlar, kime karşı nankörlük ediyoruz? Onu söyleyen arkadaşın -sizi tenzih ediyorum- kendisine iade ediyorum. Onu buraya gönderen irade neyse, bizi de gönderen irade odur, halktır, ezilendir, emekçilerdir ve Kürtlerdir. Şimdi siz bunu yok sayarak bu Parlamentoda demokrasiyi sağlayamazsınız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Birdal, ek süreniz de doldu. Lütfen…

AKIN BİRDAL (Devamla) – Peki Sayın Başkan, teşekkürler. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Çok teşekkür ederim, sağ olun.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 2/656 Esas Numaralı 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 9. maddesi ile Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 74. maddesine 5. fıkra olarak eklenen fıkranın aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                               İsa Gök (Mersin) ve arkadaşları

“Kamu Başdenetçisi Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından gizli oyla dört yıl için seçilir. İlk iki oylamada üye tamsayısının üçte iki çoğunluğu aranır. İlk iki oylamada üçte iki çoğunluk sağlanamaz ise diğer oylamalarda üye tamsayısının beşte üç çoğunluğunu alan aday seçilmiş olur.”

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu önergeye?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Balıkesir Milletvekili Sayın Ergün Aydoğan konuşacak.

Buyurun.

Süreniz beş dakika efendim.

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, yüce Meclisin değerli üyeleri; görüşülmekte olan Anayasa değişikliği teklifinin 9’uncu maddesi üzerine söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

9’uncu madde ne diyor? 9’uncu madde, kamu başdenetçiliği, kamu denetçiliği ve Bilgi Edinme Yasası’yla ilgili. Bu düzenlemede, hiç kuşku yok, AKP de, denetim ve yaptıklarından kurtulmak için, sayısal çoğunluğuna dayalı, muhalefeti, toplum kesimlerini yok sayarak, “Ben yaptım, oldu.” mantığıyla… Ortak mutabakat ve uzlaşma olması gereken Anayasa bu düzenlemelerle RTE anayasası olacaktır.

Demokratik hukuk devleti denetimdir. Hükûmetin yaptığı işleri mahkemeler denetler. AKP de yaptığı hukuksuzluklardan, denetimden kurtulmak istiyor. AKP’nin esas amacı demokratikleşme değildir, demokratik hak ve özgürlüklerin çoğaltılması değildir, açlık, işsizliği çözmek değildir; esas amacı, yaptığınız yolsuzluk, hukuksuzluk, eş dost yandaşlarına aktardığınız kamu kaynaklarının hesabını vermekten kurtulmaktır. Dün başka, bugün başka konuşuyor ve yapıyorsunuz. En somut örneği: 21/06/1995’te Sayın Salih Kapusuz Anayasa değişikliğinde diyor ki: “Bu memleketin hukuk reformuna bir katkısı olsa baştacı yapacağım. Vatandaşa gidin sorun, bu, yapılan Anayasa değişikliğiyle yolsuzlukları önlemek için bir tedbir mi getirdiniz?” Eğer yolsuzlukları gidermek için bir tedbir getirdiyseniz biz de bunu destekliyoruz. Anayasa Mahkemesinin üyelerini hukukçu kimliğinden arındırdığınız gibi, bu denetçiler de acaba hukukçu olacak mıdır?

Değerli arkadaşlar, değerli milletvekilleri, dün başka bugün başka konuştuğunuzu biraz önce söylemiştim. Dün Şaban Dişli’yi önce inkâr ediyor, sonra da görevden alıyorsunuz. “Peygamber” benzetmesi yapanı önce inkâr ediyorsunuz, sonra “İftira.” diyorsunuz. “Biz de onları fişliyoruz.”, “Kanı bozuk!” diyenleri önce inkâr ediyorsunuz, sonra geçici ihraç ediyorsunuz. 29 Martta Gönen’de Sayın Hüseyin Çelik “Başbakan da bir insan, zaman zaman vitesten atıyor.” diyor. O nedenle hukuka, yargıya ihtiyaç var.

Görüşülen Anayasa değişiklikleri ülkenin hangi sorunlarını çözecektir? Eğitimin sorunlarını mı, öğretmenlerin sorunlarını mı, memurun mu, 4/B’nin mi, 4/C’nin mi, emeklinin sorunlarını mı, tarlasını ekmekten vazgeçen çiftçinin sorunlarını mı, sanayicinin, esnafın, çalışanların, kimin? Yoksa işsizlikten evine ekmek götüremeyen, çocuğunun yüzüne bakamayan işsiz babanın sorunlarını mı çözecektir? Bu Anayasa değişiklikleri ülkenin hiçbir sorununu çözmeyecektir. Cumhuriyetle, cumhuriyetin kurumlarıyla sorunu ve kavgası olan AKP’nin sorunlarını çözecektir.

Yaptığınız değişikliklerle Anayasa Mahkemesinin yapısını değiştirmek istemektesiniz. Hakkınızda dava açan yargının yapısını değiştirmek istiyorsunuz. Danıştay kararlarını beğenmeyip Danıştay yerine ulema sistemini getirmek istiyorsunuz.

Demokrasiyi araç olarak gördünüz. “Demokrasi mağduruyuz.” dediniz, demokratik yöntemlerle işbaşına geldiniz. Her kurumu ele geçirilmesi gereken yer olarak gördünüz.

“Tüccar siyasetçiyiz.” dediniz, devleti ticarethane olarak gördünüz ve yönetiyorsunuz. Babalar gibi satıyorsunuz, satamadıklarınızı kapatıyorsunuz.

Oda, borsa, sendika, hepsi sizin olmalı, sizin olmazsa cezalandırılmalı diye bakıyorsunuz.

Yargıyı ele geçirilmesi gereken yer olarak görüyorsunuz.

Kuvvetler ayrılığı prensibini unutup “Tek kuvvet benim.” diyorsunuz.

Her kuruma emir verip müdahale ediyorsunuz.

“Yargı benim emrimde olmalı.” diyorsunuz.

Hukuksuz atamalarınıza karşı olduğu için, haksız, hukuksuz satışlarınıza karşı olduğu için, milletin varlıkları ve değerlerini eş dost yandaşlarınıza peşkeş çekmesine izin vermediği için yargıya karşısınız.

Yargıya müdahale etmek, ele geçirmek ve emretmek istiyorsunuz.

Köşe yazarlarını tezgâhtar gibi görüyorsunuz.

“Demokrasi araç.” dediniz, zengini korudunuz.

Mahdumlarınızı gemicik sahibi, kuyumcu, CEO yaptınız.

Dün “Geçinemiyorum.” dediniz, bugün servet sahibi oldunuz.

Dün “Gecekonduda oturuyorum.” dediniz, bugün villada oturuyorsunuz.

Dün mağdurdunuz, bugün mağrursunuz.

Dün “Öteki, zenciyiz.” dediniz, bugün kendiniz dışındakileri ötekileştiriyorsunuz.

Bizden olanlar, bizden olmayanlar, bizim gibi düşünenler, bizim gibi düşünmeyenler anlayışıyla ülkeyi bölüyorsunuz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Aydoğan, süreniz doldu efendim, lütfen konuşmanızı tamamlayın bir dakika içerisinde.

ERGÜN AYDOĞAN (Devamla) – Demokrasiyle geldiniz, padişah oldunuz. “Ben padişahım, bana soru sorulmaz.” diyorsunuz.

Deniz Fenerini soranlara maliye müfettişi yolluyorsunuz.

“İşsizlik, enflasyon” diyenin patronuna “Parasını sen veriyorsun, kov şunları.” diyorsunuz.

“Şok” kelimesini medyaya yasaklıyorsunuz.

Eline soru yazıp verdiğin gazeteci korkudan soruyu Bulgar Başbakana soruyor.

Kimin yatırım yapacağına siz karar veriyorsunuz.

Limanları, arazileri kimin alacağına siz karar veriyorsunuz.

Odalara, sendikalara, sivil toplum örgütlerine, Futbol Federasyonuna kimin aday olacağına siz karar veriyorsunuz.

Vatandaşın kaç çocuk yapacağına siz karar veriyorsunuz.

Demokrasi adına demokratik yöntemlerle işbaşına geldiniz, padişah oldunuz, yargıyı engel görüyorsunuz.

“Demokrasi amaç değil araçtır. Amacımıza ulaşana kadar demokrasiye bağlıyız. Demokrasi bir tramvaydır, istediğimiz durağa geldiğimizde ineriz. Hangi sisteme gitmek istiyorsanız demokrasi bu düzenin seçiminde bir araçtır.” diyorsunuz.

Türkiye Cumhuriyeti, el - Tayyip cumhuriyeti olmayacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Aydoğan, ek süreniz de doldu. Lütfen Genel Kurulu selamlayınız efendim.

ERGÜN AYDOĞAN (Devamla) – Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Sayın milletvekilleri, şimdi okutacağım dört önerge de aynı mahiyette olduğundan, önergeleri birlikte işleme alacağım.

Önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

2/656 Esas Numaralı 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin çerçeve 9 uncu maddesiyle Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 74 üncü maddesine eklenen 2 nci fıkranın aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

                                                                                                 Mehmet Yılmaz Helvacıoğlu

                                                                                                                    Siirt

"Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına bağlı olarak kurulan Kamu Denetçiliği Kurumu idarenin işleyişiyle ilgili bireysel şikâyetleri inceler.”

                                                                                                             Veysi Kaynak                    

                                                                                                           Kahramanmaraş                   

                                                                                                        Abdurrahman Arıcı

                                                                                                                  Antalya

                                                                                                             Ahmet Aydın

                                                                                                                Adıyaman

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergelere Komisyon katılıyor mu?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Şimdi, bir saniye…

Sayın Aydın, konuşacak mısınız?

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Gerekçe okunsun efendim.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Affedersiniz… Affedersiniz…

Yoklama, değil mi efendim?

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Hayır efendim, yoklama sonra.

Şimdi, Sayın Başkan, Anayasa Komisyonu Başkanı “Katılmıyoruz.” diyor. Ben merak ediyorum, Sayın Başkan Komisyondan böyle bir karar çıkardı mı, çıkarmadı mı? Yoksa orada çoğunluğu olmadığı için “Katılamıyoruz” mu diyecek?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Öyle bir şey yok.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Hayır efendim, siz “Katılmıyoruz” diyemezsiniz. Karar almanız lazım. Komisyonun böyle bir kararı var mı?

BAŞKAN – Efendim, şimdi tam aksi olması lazım. Sayın Kılıçdaroğlu, bir yanlışlık var. “Katılmıyoruz.” dedi. “Katılıyoruz.” deseydi, Komisyonun buradaki salt çoğunluğunu aramamız gerekmez miydi?

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – “Katılamıyoruz.”

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – “Katılmıyoruz.” dedim.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Karara katılıp katılmama kesin kararını Komisyon alır ama Sayın Başkan “Komisyon olmadığı için katılamıyoruz.” diyebilir.

BAŞKAN – O zaman tekrar sorayım efendim.

Komisyon, aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Şimdi, Sayın Başkanım, “Katılamıyoruz, katılmıyoruz.” diye bir şey yok. “Katılmıyoruz.” diyeceğim. Böyle bir şey olabilir mi?

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Olabilir…

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Bu Meclis tarihinde söylediğinin bir tek örneği yoktur, bir tane. Böyle bir şey olabilir mi? Beyefendi istedi diye ben şey mi değiştireceğim burada, böyle bir şey olabilir mi? Kusura bakmayın. Bugüne kadar “Katılıyorum.” demem için lazım 13 kişi.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Hayır. “Katılmıyorum.” demeniz için de lazım.

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Hayır, ben öyle söylüyorum, “Katılmıyoruz.” diyorum.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Kesin karar için daha önce…

BAŞKAN – Tamam efendim, düzeltti.

Sayın Kılıçdaroğlu, teşekkür ederiz, düzeltti.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Daha önce Sayın Başkanım…

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Böyle bir şey yok. Kusura bakma Kılıçdaroğlu, böyle bir şey yok. Böyle bir şey yok.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Daha önce de Mecliste karşılaşıldı…

BAŞKAN – Sayın Kılıçdaroğlu, bakın…

BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) – Komisyon sadece başkandan oluşmuyor ki, komisyonun kararı olması lazım.

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – İlk defa mı geliyorsun Meclise ilk defa mı?

BAŞKAN – Bu zamana kadarki uygulama, İç Tüzük’e uygun uygulama deminki ifade ettiğimiz gibidir. Sizin kelimedeki “me”, “mu” nun fazlalığı veya eksikliği nedeniyle bunu sorduğunuzu anlıyorum ama Komisyon daha sonra daha önceki uygulamalar gibi cevabını verdi.

Çok teşekkür ederim.

Zabıtlara da o şekilde geçti.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, daha önce bu konu tartışıldı ve komisyon başkanlarının “Katılamıyoruz” demeleri kabul edildi.

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Hiçbir zaman da olmadı. Eski köye yeni adet getirme Kılıçdaroğlu.

BAŞKAN – Tamam efendim, düzeltildi, düzeltildi.

Teşekkür ederiz.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Yoklama istiyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Şimdi, yoklama talebinde…

Bir dakika arkadaşlar, bir işlem yapacağım şimdi. Lütfen oturun.

Sayın Aydın, konuşacak mısınız?

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Gerekçe okunsun.

BAŞKAN – Gerekçe…

Sayın Arıcı konuşacak mısınız?

ABDURRAHMAN ARICI (Antalya) – Gerekçe okunsun.

BAŞKAN – Sayın Kaynak konuşacak mısınız?

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Gerekçe…

BAŞKAN – Sayın Helvacıoğlu…

M. YILMAZ HELVACIOĞLU (Siirt) – Gerekçe…

BAŞKAN – Konuşmayacaklar.

Bundan sonra önerge sahiplerini burada arayacağım haberiniz olsun.

Şimdi gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Kamu Denetçiliği Kurumunun işleyiş tarzına daha uygun olacağı düşünüldüğünden değişiklik yapılmıştır.

III.- YOKLAMA

(Bir grup CHP milletvekili ayağa kalktı)

BAŞKAN – Şimdi, oya sunmadan önce bir yoklama talebi var.

Yoklama talebinde bulunan milletvekili arkadaşlarımızın tespitini yapıyoruz, bana lütfen yardımcı olun: Sayın Kılıçdaroğlu, Sayın Arıtman, Sayın Tamaylıgil, Sayın Emek, Sayın Köktürk, Sayın Köse, Sayın Bingöl, Sayın Güvel, Sayın Korkmaz, Sayın Süner, Sayın Susam, Sayın Barış, Sayın Koçal, Sayın Çakır, Sayın Öztürk, Sayın Akıncı, Sayın Tütüncü, Sayın Baratalı, Sayın Ergin, Sayın Aydoğan, Sayın Yıldız, Sayın Akıncı, Sayın Karaibrahim.

Şimdi yoklama işlemini başlatıyorum, iki dakika süre vereceğim. Yalnız bir uyarıda bulunmam lazım. Demin isimleri yoklama için geçen arkadaşlarımız lütfen sisteme girmesinler.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır.

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

5.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanı İstanbul Milletvekili Recep Tayyip Erdoğan ve 264 Milletvekilinin, 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/656) (S. Sayısı: 497) (Devam)

BAŞKAN – Birlikte işleme aldığım önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Sayın milletvekilleri, 9’uncu madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, maddenin oylaması gizli oylama şeklinde yapılacaktır.

Gizli oylamanın ne şekilde yapılacağını arz ediyorum:

Komisyon ve Hükûmet sıralarında yer alan kâtip üyelerden Komisyon sırasındaki Kâtip Üye Adana'dan başlayarak İstanbul'a kadar (İstanbul dâhil), Hükûmet sırasındaki Kâtip Üye ise İzmir'den başlayarak Zonguldak'a kadar (Zonguldak dâhil) adı okunan milletvekiline, biri beyaz, bir yeşil, biri de kırmızı olmak üzere 3 yuvarlak pul ile mühürlü zarf verecek ve pul ve zarf verilen milletvekilini ad defterinde işaretleyecektir. Milletvekilleri, Başkanlık kürsüsünün sağında ve solunda yer alan kabinlerden başka yerde oylarını kullanmayacaklardır.

Bildiğiniz üzere, bu pullardan beyaz olanı kabul, kırmızı olanı ret, yeşil olanı ise çekimser oyu ifade etmektedir.

Oyunu kullanacak sayın üye, Kâtip Üyeden 3 yuvarlak pul ile mühürlü zarfı aldıktan ve adını ad defterine işaretlettikten sonra kapalı oy verme yerine girecek, oy olarak kullanacağı pulu burada zarfın içerisine koyacak, diğer 2 pulu ise ıskarta kutusuna atacaktır.

Bilahare oy verme yerinden çıkacak olan üye, oy pulunun bulunduğu zarfı Başkanlık Divanı kürsüsünün önüne konulan oy kutusuna atacaktır.

Oylamada adı okunmayan milletvekiline pul ve zarf verilmeyecektir.

Özellikle şu kabinlerdeki o perdeler hep bu şekilde kalacak, bunu ben de buradan takip edeceğim. İçeriye milletvekili arkadaşlarımız girerek oylarını kullanacaklar, tekrar ediyorum.

Şimdi, gizli oylama işlemini Adana ilinden başlatıyorum.

(Oyların toplanmasına başlandı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, oyunu kullanmayan sayın milletvekili kaldı mı? ( AK PARTİ sıralarından “Var, var.” sesleri )

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, eğer oylar bu kadar gecikirse, oy kullanma bu kadar gecikirse biz on dakikada bir oy kullanmaya kararlıyız; on dakikada bir her arkadaşımız oy kullanacak.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Bakan, oraya gidiyor, on dakika bekliyor; böyle bir şey olmaz ya! Şurada oturuyor, orada bekliyor, oy kullanmıyor. Bu kadar tereddüt içerisinde olan bir Bakan! Militan gibi davranıyor!

BAŞKAN – Hadi, arkadaşlar, lütfen…

Sayın Kıyıklık, oy kullanacaksınız, bir an önce kullanın. Lütfen…

KEMAL KILIÇDAROĞUL (İstanbul) – On dakika sonra oy kullanacağız böyle devam ederse.

OKTAY VURAL (İzmir) – Ne olacak? Grup Başkan Vekili söylese, neredeyse biz bekletiriz. Böyle şeylere ihtiyaç mı var? Ne bağırıyorsun? Bir de orada gülüyorsun ya! Türkiye Cumhuriyeti’nin Bakanısın ya!

BAŞKAN – Lütfen, arkadaşlar, birbirimizi kıracak, üzecek ifadelerde bulunmayalım.

Tamam mı arkadaşlar? Sakin olun.

OKTAY VURAL (İzmir) – Niye duruyorsunuz orada? Çok mu düşünüyorsunuz yani?

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Bize itiraz etmeyeceksiniz. Biz de, oy kullanırken itiraz etmeyeceksiniz, oy kullandığımız zaman göreceksiniz, kaç saat sürüyor ve bunu yapan kişi de, kendisi “Bakan” sıfatıyla o koltuğa oturmakta.

OKTAY VURAL (İzmir) – Orada bekliyor. Oyun oynanıyor ya! Diğer sayın bakanlar yapmıyor, sen niye yapıyorsun? Yaranacak...

(Oyların toplanmasına devam edildi)

BAŞKAN – Bitti mi efendim? Var mı orada bekleyen?

Arkadaşlar, oy kullanma işlemi bitmiştir.

Lütfen, kutuları kaldırın.

(Oyların ayırımına başlandı)

OKTAY VURAL (İzmir) – Bir karar alalım, bütün AKP’li vekiller oy kullanıncaya kadar oylama süresinin uzatılmasına dair alalım. Bir gün sürer, iki gün sürer…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, oyunu kullanmayan milletvekilleri var. Oy kullanmayan 100’e yakın milletvekili var. Onu çağırmak, herhâlde Başkanlığın görevi. Milletvekillerini göreve davet ediyorsunuz.

OKTAY VURAL (İzmir) – Bu ne gizli oylaması ya! Zimmetli vekiller geliyor. Milletvekilleri bir milletvekiline zimmetlenir mi ya!

(Oyların ayrımına devam edildi)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin 9’uncu maddesinin gizli oylama sonucu:

“Oy Sayısı       :                        406

Kabul               :                        334

Ret                   :                          70

Çekimser         :                            2

Boş                  :                             -

Geçersiz           :                             -

                 Kâtip Üye                                                                               Kâtip Üye

               Yaşar Tüzün                                                                          Gülşen Orhan

                   Bilecik                                                                                     Van”

                        

Sayın milletvekilleri, birleşime on dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 17.15

 


BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 17.33

BAŞKAN: Mehmet Ali ŞAHİN

KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 91’inci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

497 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin görüşmelerine devam edeceğiz.

Komisyon? Yerinde.

Hükûmet? Yerinde.

Teklifin 10’uncu maddesini okutuyorum:

MADDE 10- Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 84 üncü maddesinin son fıkrası yürürlükten kaldırılmıştır.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, 10’uncu madde üzerinde gruplar adına ilk söz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Antalya Milletvekili Sayın Atila Emek’e aittir.

Sayın Emek, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakikadır efendim.

CHP GRUBU ADINA ATİLA EMEK (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 497 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin çerçeve 10’uncu maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Konuşmama başlarken şahsım ve grubum adına yüce Meclisi saygıyla selamlarım.

Sayın milletvekilleri, teklifin çerçeve 10’uncu maddesi, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 84’üncü maddesinin son fıkrasını yürürlükten kaldırmıştır. Değerli arkadaşlarım, değişiklikle yürürlükten kaldırılan Anayasa’nın 84’üncü maddesinin son fıkrası “Partisinin temelli kapatılmasına beyan ve eylemleriyle sebep olduğu Anayasa Mahkemesinin temelli kapatmaya ilişkin kesin kararında belirtilen milletvekilinin milletvekilliği, bu kararın Resmî Gazetede gerekçeli olarak yayımlandığı tarihte sona erer. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı bu kararın gereğini derhal yerine getirip Genel Kurula bilgi sunar.” şeklindedir. Anayasa hükmü bu değişiklikle yürürlükten kaldırılmaktadır. Değişiklik teklifindeki bu düzenlemeyle partisinin kapatılmasına neden olan milletvekilinin milletvekilliği düşmemektedir, milletvekilliğini bağımsız olarak sürdürecektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; değişiklik teklifinde siyasi partilerin kapatılmasına ilişkin düzenlemeler ve kapatılma durumunda doğacak sonuçlara bakıldığında, siyasi partilerin kapatılması imkânsız kılınmakta ve bir bakıma milletvekili dokunulmazlığının yanında parti tüzel kişiliğine de dokunulmazlık getirilmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2002 seçimlerine giderken Cumhuriyet Halk Partisi, o tarihte aday olan milletvekillerimiz dokunulmazlığın kürsü dokunulmazlığıyla sınırlanması konusunda milletimize söz vermişti, AKP de dokunulmazlıkların kaldırılmasını kabul etmişti. 2002 seçimlerine sayılı günler kala Cumhuriyet Halk Partimizin Genel Başkanı Sayın Deniz Baykal ile AKP Genel Başkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan katıldıkları bir televizyon programında ve milletin huzurunda, seçimlerden sonra milletvekili dokunulmazlığının kürsü dokunulmazlığıyla sınırlandırılmasına birlikte söz verdiler. Seçimler gerçekleşti ve Türkiye Büyük Millet Meclisi yasama görevine başladı, AKP aradan sekiz yıl geçmesine rağmen millete verdiği bu sözünü tutmadı.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AKP’nin bu tutumu yüzünden milletin Meclisi olan bu yüce Meclis, üzülerek ifade ediyorum ve ne acıdır ki, suçluların sığınak yeri hâline geldi.

Değerli arkadaşlarım, AKP dokunulmazlıkların sınırlandırılmasına yanaşmadığı gibi, Mecliste milletvekilleri için düzenlenmiş fezlekelerle ilgili işlem yapılmasına ve hakkında fezleke düzenlenmiş milletvekillerine çoğunluğuna dayanarak yargılanma hakkını vermedi. Yolsuzluk temeline dayalı bu fezlekelerin büyük çoğunluğu AKP milletvekillerine ve yöneticilerine ait olup bunun içinde çok ciddi suç isnatları, kalpazanlık, ihaleye fesat karıştırmak, sahte evrak tanzimi ve benzerleri gibi suçlar bulunmaktadır.

Değerli milletvekilleri, AKP, sekiz yıllık iktidarında seksen yılda bu milletin binbir emekle ortaya koyduğu birikimlerini mirasyedi evlat misali har vurup harman savurdu; yakınlarının, yandaşlarının birikimleri ele geçirmesine olanak sağladı. Millet yoksulluk içinde kıvranırken, işsizliğe, aşsızlığa mahkûm edilirken, AKP’ye yakın olanlar iktidar desteğiyle bir elleri yağda bir elleri balda mutluluk tablosu sergilediler. AKP iktidara gelirken “Fakir fukara, garip gureba.” sözlerini dilinden düşürmezken AKP’nin iktidar olanaklarıyla vurgun ve talana dayalı AKP zenginleri arttı, millet yoksullaştı. Fakir fukara, garip gureba unutuldu ve kaderlerine terk edildi.

Değerli milletvekilleri, şimdi, biz burada Anayasa değişikliklerini görüşürken Türkiye'nin bütün yörelerinde olduğu gibi, en verimli bölgeleri olan Marmara, Ege, Akdeniz çanağında çiftçinin ve üreticinin çaresizlik içinde yoksullaştığını, esnafın perişan edildiğini, işsizliğin had safhaya vardığını millet her gün çok trajedik bir şekilde yaşamaktadır.

Bakın değerli arkadaşlarım, Türkiye'nin bu bölgelerinde 10 çiftçiden 9’u borçlu, 3’ü icra takibinde, 1’i hapiste. Turfanda sebze yetiştiren Antalya, Mersin, Adana’da üretilen sebzeler maliyetinin yarı fiyatına satılmaktadır. Bir yerleşim biriminde çiftçi sayısı 17 bin, icra dosyası 16 bin. Çiftçi kan ağlıyor, esnaf perişan. Türkiye yoksulluk içinde, yolsuzluklar diz boyu, almış başını gidiyor. Bu manzara içinde, milletvekilleri olarak milletin sorunlarına çare bulacağımız yerde AKP’nin özel hesapları ve gelecek kaygısıyla Anayasa değiştirmekle meşgulüz.

Sayın milletvekilleri, AKP’nin iktidarında millet bu sıkıntıları çekerken devletin önemli kurum ve kuruluşlarında liyakate değil sadakate bağlı AKP’nin siyasal kadrolaşması da egemen oldu. AKP’nin devri iktidarında devlette bu kadrolaşma olurken medya üzerinde büyük operasyonlar gerçekleşti, büyük bölümü AKP tarafından kontrol altına alındı ve yandaş medya yaratıldı.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; işte bu ortamda Anayasa değişikliği teklifini hayata geçirmek isteyen AKP, parlamenter sistemin doğal sonucu olan kuvvetler ayrılığını bir kenara bırakarak ve Meclisteki çoğunluğuna dayanarak yargıyı ele geçirmek ve AKP yargısını gerçekleştirmek üzere yargıya yönelik bu değişiklik tekliflerini getirmiş bulunmaktadır. Amaç, yandaş medya yanında yandaş yargıyı da yaratmak ve böylece Türkiye Cumhuriyeti devletini yeniden şekillendirerek parti devletini kurmaktır.

Değerli milletvekilleri, çerçeve 10’uncu maddede yapılan değişiklik de bu anlayışın bir sonucu ve yansımasıdır. AKP’nin hukuk devletine ve bağımsız yargıya karşı sürdürdüğü çalışmaların gelecekte milletimizi büyük sıkıntılara sokacağı, siyasi hırs ve ihtirasların ülkeye ve milletimize büyük zararlar vereceği inkâr edilemez bir gerçektir. AKP’nin milletin gündeminden uzak, kendi gündemi ve ihtirası doğrultusunda yaptığı bu dayatmaya halkımız izin vermeyecektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; büyük milletimiz, AKP’nin hukuk devletine yönelik, yargı bağımsızlığını ortadan kaldıran ve yargıyı siyasetin emrine veren bu düzenlemelerini kabul etmeyecektir.

Cumhuriyet Halk Partisi olarak inancımız odur ki, dışına tatlandırıcı sarılmış içi zehir olan AKP hapını yüce milletimiz yutmayacaktır. (CHP sıralarından alkışlar)

Türkiye’miz hukukun üstünlüğüne dayalı, bağımsız yargının bütün kurum ve kurallarıyla işlerlik kazandığı bir yönetim anlayışına, seçimlerden sonra milletimizin takdir ve oylarıyla kavuşacaktır.

AKP, gelecek kaygısıyla yargıyı siyasetin emrine vermeyi, AKP yargısı yaratmayı ve devleti dönüştürmeyi, milletimizin kararlı duruşu ve tutumu karşısında başaramayacaktır.

Bu duygu ve düşüncelerle yüce Meclise saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Emek, teşekkür ediyorum.

Şimdi, 10’uncu madde üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Sayın Behiç Çelik söz istediler.

Sayın Çelik, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

Sizin de süreniz on dakikadır.

MHP GRUBU ADINA BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 497 sıra sayılı AKP anayasasının değişiklik teklifinin çerçeve 10’uncu maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisinin görüşünü ifade etmek üzere söz aldım. Hepinize saygılar sunuyorum.

Değerli milletvekilleri, değişiklik, Anayasa Komisyonunda Milliyetçi Hareket Partisi olarak görüşümüzü arz etmemize rağmen dikkate alınmadan, olgunlaşmamış bir zihniyetin ürünü olarak Genel Kurula kadar geldi.

Anayasa Komisyonunda zorlu bir maratondan sonra görüldü ki AKP kendi dökülen boyalarını tamir etmek için suni bir gündem oluşturmayı tercih etmiştir; AKP, iflasını gizlemek için kafa karıştırmayı tercih etmiştir, bölünmüş Türkiye’yi sağlamak için böyle bir yolu tercih etmiştir. Kamplaşma yaratmak istiyor, çıkış yolunu da burada arıyor.

Komisyonda 3376 sayılı Anayasa Değişikliklerinin Halkoyuna Sunulması Hakkında Kanun teklif hâlinde görüşülürken biz, iktidara “Acaba elinizde hazırladığınız gizli Anayasa değişikliği metinleri var mı? Acaba muhalefeti sindirerek tek parti diktasına giden düzenlemeler mi düşünüyor?” diye sormuştuk. Bu sorulara cevap yok, cevap verilmedi, ama Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz bunu bir kenara yazdık, not ettik.

Başbakanın 19 Nisan 2010’da basına yansıyan açıklamaları dikkat çekici, diyor ki: “2012 yılına kadar başkanlık sistemine geçebiliriz.” Hiç şaşırmadık. 2003 yılında “Başkanlık sistemi benim arzumdur.” diyen Sayın Erdoğan, Türkiye’de Hüsnü Mübarek rejimi kurmak için daha baştan kararlı olduğunu, her şeyi buna göre düzenlediğini, dış destek alarak kendini en güçlü gördüğü bugünlerde bu niyetini itiraf etmiştir. Bu itirafıyla aslında, Erdoğan’ın meşruiyeti de tartışmaya açılmalıdır.

Bu zihniyete sormak lazım: Başkanlık sistemi isterken federal sisteme geçiş mi istiyorsunuz? Madem başkanlık sistemi, niçin yargı bağımsızlığı veya hâkim teminatı ayaklar altına alınıyor? Türk Silahlı Kuvvetlerini adı başkanlık olan dikta rejiminize engel mi görüyorsunuz? Güçlü sivil toplum kuruluşlarının oluşmasını niçin engelliyorsunuz ya da olanları niçin bastırıyorsunuz? Toplum çıkarlarını değil, sivil dikta heveslilerinin çıkarlarını gözeten medyayı niye oluşturdunuz; üstelik suç işleyerek?

Aslında bu yapılanları biz biliyoruz, ibretle izliyoruz. Yüce Divan korkusu, hesap sorma ihtimali malum çevreyi rahatsız etmiş, tükenişlerinin işaretlerini vermeye başlamıştır.

Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz, AKP’ye bir nasihatte de bulunmak isteriz: Bakın, gelin bu çıkmaz yoldan geri dönün. En güçlü anınız en zayıf anınızdır. Mağdur olmayın, mağrur olmayın, sizden büyük Allah var. Böbürlenmeyin, tövbe edin. Bilin ki, sivil darbe heveslilerinin sonu hüsrandır.

Değerli milletvekilleri, içinde bulunduğumuz durum, siyasi iktidarın bu menfi girişimi, siyasal sistemi dönüştürme çabalarında kendisine engel gördüğü tüm anayasal kurumları ve organları bertaraf etme, değiştirme ve nihayet tahakküm altına alma girişimidir. Cümle âlem bilmektedir ki, esasen üç konuya önem verilmektedir. Böylece, suiniyet iyot gibi ortaya çıkmaktadır. Diğer keyfekeder maddeler, tabii ki, bu da onun yanında güzel gösterilerek sunulmak istenmektedir. Aslında, topluma sunulan ölüm övücülüğüdür; ölüm övücülüğü özendiriliyor.

2007 yılında gündeme gelen sivil anayasa tartışmaları tepkiler üzerine, yeterince olgunlaşmadığı düşünülerek soğumaya terk edilmiştir. Ancak iktidarın tepetaklak gitmekte olduğu bir süreçte yargı bağımsızlığından anladığı nedir? Yargı bağımsızlığı mı, adaletin iyi yönetimi mi, hâkim teminatı mı? Bu prensiplerin hepsi iktidarın tahakküm uygulamalarına feda edilmek istenmektedir. Tıpkı yandaş bürokrasi, yandaş medya, yandaş polis, yandaş iş adamında olduğu gibi yandaş yargı getirilmek isteniyor.

Değerli milletvekilleri, kuvvetler ayrımı devlet organları arasında üstünlük sıralaması olmayıp belirli devlet yetki ve görevlerinin kullanılmasından ibarettir. Bununla bu da sınırlı ve medeni bir iş bölümüdür. İktidar Anayasa değişikliği ile buna aykırı bir davranış sergilemektedir. Bu tutum ve davranış dahi mevcut Anayasa hükümlerine açıkça aykırılık teşkil etmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir diğer husus da “dolanma” tabiridir. Yani “kanuna karşı hile” de diyebileceğimiz bu faaliyet, iktidarın suçüstü yakalandığının en önemli kanıtıdır. Mevcut kurulu rejimin, temel kıymet hükümlerimizin, siyasi müktesebatımızın, atalarımızdan bize miras kalan varlıklarımızın hile ile iktidar elitince gasbedilmek istenmesi asla kabul edilemez. Kuvvetler ayrılığı, hukuk devleti, millî devlet, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü gibi, rejimimizi oluşturan temel üstün değerlerle oynamak doğal olarak kanuna karşı hiledir, kanunu ya da Anayasa’yı dolanmadır.

Tabiidir ki bu değişiklik açıkça Anayasa’ya aykırıdır. 20’nci yüzyılda, dolanma ile nice diktatöryel rejimler kurulduğu bilinmektedir. Bu sebeple bizde, Anayasa koyucu başlangıç ile ilk dört maddeyi mutlak koruma altına almıştır. Dolayısıyla kimliğini bulamamış bir iktidar fitne tohumlarını bin yıllık kardeşliğe ekerek Anayasa değişikliği yapmamalıdır.

Değerli milletvekilleri, Anayasa değişikliği üzerinden gerilim siyaseti sürdürülmemelidir. Uzlaşma kültürü egemen kılınmalıdır, bu uzlaşmayla netice alınması tüm milletin hayrına olacaktır ama görüyoruz ki bu istenmiyor.

Değerli arkadaşlar, “Anayasa değişiklik teklifi” olarak sunulan metnin bir tasarı olduğunu da unutmamamız gerekir. Anayasa’nın açık hükmüne rağmen ve bir imza skandalından sonra tasarı içerikli bir teklif olarak komisyona havale edilmesi dikkat çekicidir.

Bas bas bağırıyorlar: “Hâkimlerin yönetimi var Türkiye’de, jüritokrasi var.” diye ama biz bakıyoruz, partizan bir yönetim ve baskıcı bir yönetim, kirlenmişliklerle bu mevcut düzenin adı “jüritokrasi” değil, olsa olsa plütokrasidir, oligarşidir, nepotizmdir.

Değerli arkadaşlar, dayatılan metin, hiçbir hukuki değer taşımamaktadır, Türk milletinin ihtiyacına değildir, tam bir AKP anayasasıdır. Bu dayatmalar karşısında diyoruz ki: Toplumu gerseniz de gidicisiniz, mağduriyet edebiyatı yapsanız da gidicisiniz, dikta heveslisisiniz, zaten gidicisiniz. Biz Türkiye’yi yıktırmayacağız, dimdik ayaktayız, milliyetçiyiz ve demokratız. Temiz toplum ve dürüst yönetim istiyoruz.

MHP Lideri Sayın Devlet Bahçeli, dürüst yönetim için kuvvetli vurgu yapmıştır. Dokunulmazlıkların kaldırılmasını talep etmiştir. Parti kapatmalarında, şiddet ve terör unsuru dışında, yasak getirilmesini savunmuştur ve vekillerin bireysel sorumluluğunu dile getirmiştir. Siyasi ahlak yasasının çıkarılmasını talep etmiştir. YÖK Kanunu’nun değiştirilmesini istemiştir ve Alevi kökenli kardeşlerimizin taleplerinin karşılanmasına işaret etmiştir ama bunlar maalesef kale alınmamıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Çelik, süreniz doldu efendim. Size iki dakika ek süre veriyorum, lütfen konuşmanızı tamamlayın.

BEHİÇ ÇELİK (Devamla) – Şu anda, halk zaten “Anayasa” demiyor, “açız” diyor ama insanlarımızın açlık ve yoksulluğunun oya dönüştürülmesini önleyen hiçbir tedbir getirilmemektedir. Türkiye'nin şu andaki gündemi, hükûmet sistemi arayışları değil, yasama dokunulmazlığının sınırlandırılması da değil, Türkiye Büyük Millet Meclisinin denetim mekanizmalarının artırılması ve yargı bağımsızlığını arttırıcı çalışmaların yapılmasıdır.

Tarih nice sözde kurtarıcı insanlar tanımıştır; aslında yıkan, darmadağın edendir bunlar.

Sayın milletvekilleri, sonuç olarak AKP İktidarı istismarcıdır. Anayasa değişikliğine açılım politikalarının bir yolu olarak yaklaşmaktadır. İktidardan gidici olduğunun farkına vardığından yargıya egemen olmak için çırpınmakta ve toplumu kutuplaştırmaktadır.

Değerli arkadaşlar, çerçeve 10’uncu madde ile 1982 Anayasası’nın 84’üncü maddesinin son fıkrası yürürlükten kaldırılmaktadır. Burada, zaten dün görüştüğümüz parti kapatmalarına ilişkin hükümden sonra milletvekillerinin vekilliklerinin kaldırılmasına ilişkin bu düzenlemenin yürürlüğe sokulması yani hükümden kaldırılması da bir anlam ifade etmemektedir. Onun için, burada iktidar partisinin, özellikle Anayasa teklifinde sunduğu Anayasa’nın 14’üncü maddesine aykırılık, 6’ncı maddesine aykırılık, 2’nci maddesine aykırılık, başlangıç ilkesine aykırılık ve İç Tüzük’ün 75’inci maddesine aykırılık içerdiğinden biz söz konusu Anayasa teklifine esastan ve usulden tümüyle karşıyız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Çelik, ek süreniz de doldu.

Efendim, lütfen Genel Kurulu selamlayın. Sadece selamlamanız için mikrofonu tekrar açıyorum, lütfen…

BEHİÇ ÇELİK (Devamla) – Teşekkür ediyorum.

Bu duygularla tekrar hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Çelik, teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, şimdi de Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Şırnak Milletvekili Sayın Hasip Kaplan’da sıra.

Sayın Kaplan, buyurun.

Sizin de süreniz on dakikadır efendim.

BDP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, öncelikle bir yanlışı düzeltmek istiyorum, yanlış anlaşılmaya neden olan durumu. Biz, Parlamento ve demokratik sistemi benimsemiş milletvekilleri olarak buradaki bütün mücadelemizi -Parlamento içinde- İç Tüzük haklarımızı kullanarak yaparız. Bu nedenle tarafınızdan yapılan açıklama ve medyaya, basına, kamuoyuna yansıyan durum “Beni öldürtecek misiniz? Vurdurtacak mısınız?” sözlerinin maksadı çok aştığını ve kamuoyunu yanlış bilgilendirdiğini belirtmek istiyorum. Bu konuda açıklama bekliyorum. Böyle bir kastımın olmadığını ve asla olmayacağını da ifade etmek istiyorum.

Sayın Başkan, şunu öncelikle ifade etmek istiyorum: Söz konusu madde, siyasi parti kapatma rejimleri sonrası milletvekilliklerinin düşürülmesiyle ilgili bir fıkranın kaldırılmasıyla ilgili.

Tabii, Türkiye çoğulcu demokrasiye geçtikten sonra neleri yaşadık çok kısa bir değinmekte yarar var. 1946 seçimleri, ilk çoğulcu sisteme geçiyoruz, CHP 390, Demokrat Parti 65 milletvekili; sonrası 1950 seçimleri, Demokrat Parti 408, CHP 69; 1954 seçimleri, Demokrat Parti 503, CHP 31 milletvekili alıyor ve işte burada, 27 Mayıs 1960 darbesi oluyor. O zaman siyasi partilerin denetimi Anayasa Mahkemesine tabi değildi, sulh ceza hâkimi veya Çemişgezek savcısı istediği parti liderini alıp içeri atabiliyordu. İşte, buna bir de darbe eklendiği zaman siyasi trajik tarihimize -saygıyla anmak istiyorum, bütün idam edilen siyasileri, düşüncelerinden dolayı- bu ülkenin Başbakanı Sayın Adnan Menderes’in asılması sonucunu doğurdu. Bu trajik olaydan belki bir geri adım atıldı, bugün hava limanlarına, meydanlara isimleri veriliyor. Ancak devamı olan 60 süreci ve 82 Anayasasıyla getirilen rejimle de, 84’üncü madde uyarınca bir parti kapatıldığı zaman bütün milletvekilliklerinin -üyesinin- düşürülmesi hükmü vardı. İşte o dönem, 1994 yılını hatırlamakta yarar vardır. Ben, bir avukat olarak Meclisin koridorlarındaydım o zamanlar ve DEP milletvekillerinin yargılanma sürecinin bir avukat tanığı olarak Meclis koridorlarında dolaşıyordum.

Evet, DEP ile ilgili, Demokrasi Partisiyle ilgili dokunulmazlıklar 19 taneydi, burada görüşüldü İç Tüzük hükümlerine göre ve Anayasa’ya göre, İç Tüzük hükümlerine göre dokunulmazlığı kalkan milletvekilinin yedi gün içinde, 85’inci maddeye göre Anayasa Mahkemesine itiraz hakkı olmasına rağmen, Meclisin etrafı sarıldı özel timlerle, polisle, jandarmayla ve Meclisin daha birinci günü, 2 Mart 1994 günü, işte, şu tarihî çirkin ve siyasi hayata korkunç müdahale teşkil eden… Sevgili Orhan Doğan, milletvekili meslektaşım şu an hayatını kaybetti, on yıl Ulucanlar Cezaevinde yattıktan sonra, evet, Meclisin dokunulmazlık kararını kaldırdıktan sonra, daha hakkındaki karar kesinleşmeden, Orhan Doğan ve Hatip Dicle, Dikmen kapısında bu şekilde gözaltına alınmıştı. Siyasi tarihimiz çok uzun değil, kısa bir geçmişi var. Bundan çok önemli dersler çıkarmamız gerekiyor. Ve bu olay üzerine Anayasa Mahkemesindeki davalara girdik, dokunulmazlık davalarına, parti kapatma davasına gittik, Strasbourg’da beş tane davaya girdim ve elli yıllık Avrupa tarihinin yargılamasında ilk, hür seçimleri ihlalden mahkûm olan ülke Türkiye oldu. Yani Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin Ek 1 no.lu Protokolü’nün 3’üncü maddesi hür seçimleri düzenliyor ve DEP milletvekillerinin üyeliklerinin düşürülmesi sonucu Türkiye mahkûm oldu. Başka mahkûmiyet kararları da var.

Şimdi, bu tarihi şöyle bir göz önüne alırsanız çok büyük tepkiler, Avrupa’da, sivil toplum örgütlerinde, kamu vicdanında çok sert tartışmalar yaşandı. Bunun üzerine Anayasa’da 1995 yılında bir değişikliğe gidildi ve denildi ki: “Eğer milletvekili kendi eylemleriyle partinin kapatılmasına neden olmuşsa onların üyeliği düşer.” Akabinde Refahyol İktidarının düşürülmesi -biliyorsunuz 28 Şubat sürecine denk geliyor- ve Refah Partisinin kapatılmasıyla, DEP milletvekillerinin Ulucanlar’da on yıl ceza yatması sonucu o hükmün değişmesi sayesinde Refah Partisi 3-4 milletvekilinin üyeliğinin düşmesiyle kurtuldu. Bugün kadroları büyük çoğunlukla AK PARTİ’dedir ve AK PARTİ bugün iktidardır sekiz yıl...

Peki, şunu sormak istiyorum samimi olarak: Bu çoğulcu demokrasilerde halkın özgür iradesiyle seçilen milletvekilleri bir partiye üye oldu diye, yani parti kapatıldı, üyeliğinin düşmesi bir kolektif ceza anlayışı değil mi? Çağ dışı değil mi? Orta Çağ derebeylik hukuku değil mi? Türkiye bir aşiret devleti değil arkadaşlar. Dünyanın 17’nci büyük ekonomisi ve çok güçlü bir yapısı olan bir ülke, bunu ciddiyetle görmek lazım.

Parti kapatmalarda reel ve yakın tehlike son derece önemli ancak bu düzenlemelere baktığım zaman bunu düzenleyen Sayın İyimaya… Sayın Kuzu burada yoklar. Soracağım, niye bunu eksik bıraktınız? Anayasa’nın 83’üncü maddesinin ikinci fıkrası duruyor. Diyor ki: “14’üncü maddesindeki suçlar istisna” diyor. Bunu kaldıracaksınız. Farz edin… Yakın tarih, 11 Aralık, partimiz DTP kapatıldı, Sayın Ahmet Türk ve Sayın Aysel Tuğluk’un milletvekilliği düşürüldü, yakın tarih. Bu darbeler sonucu zaten bütün partiler kapatılmıştı, bütün üyelikler düşmüştü.

Şimdi sormak istiyorum: Zorla ifade alma olayı var. 500’ün üstünde fezleke var ve 14’üncü maddeyle ilgili neden bu istisnai durumu kaldırmadınız? Sormak istiyorum ve samimi cevabını bulmak istiyorum. AK PARTİ’nin demokrasi sınavındaki testi çok önemlidir. Komisyon Başkan Vekili burada. Şunu soruyorum: Niye Anayasa’nın 83’üncü maddesinin ikinci fıkrasını değiştirmediniz? Niye hâlâ Barış ve Demokrasi Partisi Genel Başkanı Sayın Selahattin Demirtaş, Sayın Sebahat Tuncel hakkında mahkemelerin zorla ifadeye çağrılma kararları var? Evet, ifadeden, mahkemeden korkmuyoruz, kaçmıyoruz. Bu kürsünün masuniyetine, dokunulmazlığına, bu ülkeye olan kutsal bağımız kadar bağla inanıyoruz. Bu kürsü -bu konuşma, burada- sorumsuzluğuna evet ama gelin, diğerlerini kaldıralım. Birlikte, dokunulmazlıkların tamamını kaldıralım.

Burada samimiyet testinde bir şey daha uyaracağım ve yine, Adalet Komisyonu dâhil, Anayasa Komisyonuna buradan soruyorum; sizin eğer Anayasa’ya, eğer demokrasiye, demokratik seçimlere saygınız varsa soruyorum: Anayasa’nın 14’üncü maddesi 2001 değişikliği, 3 Ekim 2001… Sayın Bahçeli, o zaman sizlerin koalisyon dönemi değil mi? Sizler kaldırdınız bu maddeyi. Evet, Sayın Bahçeli döneminde, DSP döneminde, Gökkuşağı Koalisyonu olarak bilinen Sayın Ecevit döneminde -rahmetle anıyorum- kaldırıldı ve sonuncu bir fıkra var. Ey hukukçu milletvekilleri, bunu okuyacağım, lütfen dinleyin: “Bu hükümlere aykırı faaliyette bulunanlar hakkında uygulanacak müeyyideler, kanunla düzenlenir.” Sekiz sene geçti, sekiz sene sekiz ay…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kaplan, size iki dakika ek süre veriyorum diğer arkadaşlarıma verdiğim gibi, lütfen tamamlayın.

HASİP KAPLAN (Devamla) – Sekiz… Hayır, 2001’den 2010’a kadar dokuz sene geçti. Sekiz sene iktidarsınız, niye bu kanunu çıkarmadınız arkadaşlar? Niye 14’üncü maddenin suçlarını çıkarmadınız? Yani, kabahat nevinden bir fiilden dolayı milletvekilini zorla ifadeye çağırıyorlar. Yani, Sayın Ahmet Türk’ü Genel Başkan olarak zorla ifadeye çağırıyorlar. Her gün 500 tane celp geliyor. Celp polisleri posta gibi çalışıyorlar her gün. Niye kaldırmadınız? Sizi tutan bir güç mü vardı? Size bu kanunu çıkarmayın diyen mi vardı? Gerçekten demokratsanız, sınav, test işte budur. Gelin, bu 14’üncü madde… Şu çok açık arkadaşlar: Türkiye Cumhuriyeti devletinin, gerçekten, birliğini, düzenini ihlal eden ağır suçları kapsar, düşünce açıklamasını değil. “…”(x) dedi diye veya bir “nevroz”a katıldı diye veya bir düşünce açıkladı diye milletvekillerini zorla ifadeye çekmek onurunuza dokunmuyor mu Allah aşkına? Biz gideriz, alışığız, peki sizin onurunuza dokunmuyor mu? Her gün kelepçelenip, her gün başına, kapısına polisin dayandığı milletvekili fotoğrafı sizi vicdanen rahatsız etmiyor mu? Niye bu kanunu dokuz senedir çıkarmıyorsunuz söyler misiniz? Allah aşkına, dokuz senedir niye çıkarmıyorsunuz? Göreviniz yasama değil mi? Soruyorum, yasama değil mi? Yapın görevinizi, gelin, tam demokrat olun. Öyle taksitli demokrat, parçacı demokrat, eksik demokrat olmaz, eksik akıl olmaz hukukta, bilimde, parlamentoda. Gelin, önce demokratik seçimlerden başlayın. Bundan başlamadığınız zaman demokratlığınızı meydanlarda hep sorgulayacağız.

Bu duygularla bu ayıptan kurtulmak üzere hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Kaplan, ben de teşekkür ederim.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, ben teşekkür ediyorum ve elinizi sıkacağım. Ben, sizi öldürmek değil, 90’ıncı yılda kutlamak istiyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ÖNDER SAV (Ankara) – Var mı böyle bir usul Sayın Başkan? Özel ilişkinizde yapın böyle şeyleri, burada değil.

                                   

(x) Bu bölümde Hatip tarafından Türkçe olmayan bir dille bir kelime ifade edildi.

BAŞKAN – Sayın Kaplan, dün yaşananlarla ilgili biraz önce konuşmanızın başındaki açıklamanıza teşekkür ederim. Bu açıklama benim için kâfidir. Dün o anın atmosferiyle benim tarafımdan sorulan o soru da anlamını yitirmiştir.

Şimdi…

ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Soru da sakildi, bu davranış da sakil!

KAMER GENÇ (Tunceli) – Meclisi tarafsız yönetsen de… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

MEHMET ÇERÇİ (Manisa) – Sen sus!

EYÜP FATSA (Ordu) – Sen konuşma!

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sana ne yahu! Sana ne oluyor!

MEHMET ÇERÇİ (Manisa) – Sen konuşma!

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sizi adam edene kadar burada konuşacağım! AK PARTİ’nin beslemesi!

MEHMET ÇERÇİ (Manisa) – Siktir lan!

BAŞKAN – Lütfen sayın milletvekilleri, birbirimize bu şekilde hitap etmeyelim.

Şimdi, 10’uncu madde üzerinde gruplar adına son söz Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Sayın Haluk Özdalga’ya aittir.

Sayın Özdalga, buyurun. (AK PARTİ sıralardan alkışlar)

Sizin de süreniz on dakikadır.

(Tunceli Milletvekili Kamer Genç ile Manisa Milletvekili Mehmet Çerçi arasında karşılıklı tartışmalar)

Sayın Genç, lütfen…

Lütfen değerli arkadaşlar…

Sayın milletvekilleri, bakın, bir grubumuzun temsilcisini davet ettim kürsüye, şimdi onu dinleyeceğiz. Lütfen değerli arkadaşlar… Lütfen…

Sayın Özdalga, siz başlayın konuşmaya.

AK PARTİ GRUBU ADINA HALUK ÖZDALGA (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri…

(AK PARTİ ve CHP sıralarından ayağa kalkmalar, gürültüler)

BAŞKAN – Değerli arkadaşlar… Sayın milletvekilleri, lütfen…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, ara verin.

BAŞKAN – Birleşime beş dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 18.12


ALTINCI OTURUM

Açılma Saati: 18.26

BAŞKAN: Mehmet Ali ŞAHİN

KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 91’inci Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.

497 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Anadol, buyurun.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Efendim, İç Tüzük’ün 68’inci maddesine aykırı bir durum doğdu. Gürültü ve kavga çıktı arkada.

BAŞKAN – Ben de o yüzden kapattım zaten oturumu.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Sebebi, Manisa Milletvekili Mehmet Çerçi’nin arkadaşımıza küfretmesidir, Yaşar Ağyüz’e -Gaziantep Milletvekiline- galiz biçimde küfretmesidir. İç Tüzük 68, zatıâlinizin ayağa kalkıp, eğer gürültü, kavga durmazsa oturuma ara vereceği yolunda ihtarda bulunmanızı, gerekli gayreti göstermenizi emrediyor.

BAŞKAN – Evet. Ben tabii arkada ne olduğunu buradan göremedim, anlayamadım.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Oysa siz kavgayı görür görmez Divanı bırakıp içeri gittiniz efendim.

BAŞKAN – Hayır, ben gürültüyü kesin diye şu sisteme vurdum ama arkadaki kalabalık tabii ki artınca…

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Ben anlatayım efendim.

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Sayın Anadol konuşsun da Sayın Başkan…

BAŞKAN – Mahiyetini kavrayamadım çünkü buraya gelmedi orada ne olduğu.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Bir dakika efendim.

Şimdi, bu durumda bu oturumun -tarihî bir oturum yaşıyoruz- gergin milletvekilleri, devamlı gerginlik yaratan bir ortamda yaşıyoruz. Şimdi, bu durumda küfreden arkadaşın, Manisa Milletvekili Sayın Mehmet Çerçi’nin özür dilemesi lazım. Bunu lütfen temin ediniz, yoksa bu gerginlik sürmeye devam edecek.

BAŞKAN – Peki Sayın Anadol, çok teşekkür ederim.

Ben tabii buradan, uzaktan olayı takip ettim, içeriğini bilemediğim için sadece kapatmayla yetindim ancak bana şifahen Sayın Çerçi’nin Sayın Ağyüz’e, sarf edilmemesi gereken bir sözü sarf ettiği şeklinde bilgi geldi.

Sayın Çerçi burada olması lazım.

Burada mı efendim Sayın Çerçi? Evet.

Sayın Çerçi’ye söz vereceğim.

Sayın Çerçi’nin mikrofonunu açar mısınız.

ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Kürsüden, kürsüden.

BAŞKAN – Kürsüden de olabilir. Tabii, gelin buyurun, kürsüden de olabilir. Sayın Çerçi gelin, buyurun.

Yerinden anlatmak istiyor.

Buyurun.

VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)

17.- Manisa Milletvekili Mehmet Çerçi’nin, Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’e sarf ettiği sözlerden dolayı özür dilediğine ilişkin açıklaması

MEHMET ÇERÇİ (Manisa) – Teşekkür ediyorum. (Gürültüler)

BAŞKAN – Arkadaşlar, bir saniye, bir sorun var, çözmeye çalışıyoruz.

MEHMET ÇERÇİ (Manisa)  – Sayın Başkan, şimdi, Sayın Kamer Genç itiraz etti, biz de yerimizde, en arkada oturuyor idik. Ben önce bir konuyu vuzuha kavuşturayım, gerekirse özrümü de dileyeceğim. (CHP sıralarından “Ne demek, gerekirse?” sesleri)

BAŞKAN – Sakin olun, bir saniye arkadaşlar, bir saniye…

MEHMET ÇERÇİ (Manisa)  – Sözümü kesmezseniz.

BAŞKAN – Buyurun.

MEHMET ÇERÇİ (Manisa)  – Şimdi, arkadaş, Sayın Kamer Genç ve Sayın Ağyüz bana “Sen götürdüğün malın hesabını ver önce.” diye çok, benim kişiliğimle, benim insanlığımla asla alakası olmayan bazı sözler sarf ettiler. Benim de o anda bu kızgınlıkla ağzımdan hafif de olsa istemediğim bir laf çıkmış olabilir. Benim onurumu, benim kişiliğimi, benim şahsiyetimi, davranışımı herkes bilir ama Meclisin mehabetine yakışmayacak böyle bir söz sarf ettiysem ben de özür diliyorum bütün arkadaşlardan, Meclisten. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)  Bu, Meclise yakışmaz ama kimse de kimsenin onuruyla oynamasın.

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Sayın Anadol, maksat hasıl olmuştur.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Sayın Başkan…

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Şartlı olmaz efendim özür, şartlı olmaz.

BAŞKAN – Başka ne yapalım efendim? Başka ne yapalım? (CHP sıralarından gürültüler)

Şimdi, ilgili arkadaşımız özür dilemiştir.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Kendini övmek için mi söz verdiniz ona? Kendinin ne olduğunu hepimiz biliyoruz.

BAŞKAN – Sayın Ağyüz…

Kendisi de söylenmemesi gereken bir sözü söylediğini, ağzından çıktığını, tasvip edilmemesi gereken bir söz olduğunu ve özür diledi. Başka ne yapabiliriz?

Sayın Anadol, başka yapacağımız bir şey var mı? (CHP sıralarından gürültüler)

Arkadaşlar, lütfen sakin olalım ancak benim bu arada söylemek istediğim bir iki cümle var, tam bu noktada.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Sayın Başkan… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Lütfen… Sayın Ağyüz, lütfen oturun.

MEHMET ŞEVKİ KULKULOĞLU (Kayseri) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun, bir şey mi söyleyeceksiniz?

MEHMET ŞEVKİ KULKULOĞLU (Kayseri) – Sayın Başkan, olay Sayın Vekilin söylediği gibi zuhur etmedi. Kürsüdeki konuşana laf atan arkadaşımıza arkadan hakaretle cevap verdi. Onun üzerine arkadaşımız cevaplamak zorunda kaldı. Sonra da…

BAŞKAN – Şimdi, değerli arkadaşlarım, yarın Meclisimizin açılışının 90’ıncı yıl dönümünü kutlayacağız. O bakımdan, aramızda bu tür gerginlikler olmamalı. Zaman zaman, belki bu görüşmelerin uzun bir sürece yayılmış olmasının dengelerimizin birazcık sarsılmasına yol açtığını düşünüyorum. O bakımdan, belki bu sebeple istem dışı bazı söz ve davranışlar ağzımızdan çıkabiliyor. Benim de olabilir, on üç, on dört, on beş saat burada Meclisi yönetirken istemeden bazı tavırlar sergileyebiliriz. O nedenle, lütfen sakin olalım, birbirimize saygı gösterelim, birbirimizin hukukunu koruma konusunda daha duyarlı olalım diye düşünüyorum.

Özellikle iktidar partisine mensup milletvekili arkadaşlarıma bir şey söylemek istiyorum, kusura bakmayın. Birçoğunuzun yazıhanesinde, evinde vardır Şeyh Edebali’nin Osman Gazi’ye nasihati: “Ey oğul, artık Beysin/Bundan böyle öfke bize, uysallık sana.” der.

Şimdi, muhalefet bazen öfkeli konuşabilir ama iktidar partisi milletvekilleri uysal olmak durumundadır. (CHP sıralarından gürültüler)

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Küfür var küfür!

MEHMET ŞEVKİ KULKULOĞLU (Kayseri) – Şu anda küfrünü geri alması lazım.

ALİ ARSLAN (Muğla) – Küfrünü geri alsın, küfrünü geri alsın!

BAŞKAN – O nedenle, asıl burada biraz daha toleranslı davranması gereken, alttan alması gereken iktidar partisidir, iktidar partisi milletvekilleridir.

Yarınki 90’ıncı yıl anısına, lütfen aramızdaki bu gerginlikleri bir tarafa atalım, yarın bayramı hep birlikte, kardeşçe duygularla kutlayalım diye temenni ediyorum.

Şimdi izin verirseniz, kürsüye davet ettiğim, biraz önce grubu adına konuşmak üzere Sayın Haluk Özdalga’yı, Ankara Milletvekili arkadaşımızı Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına kürsüye davet ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Buyurun.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Sayın Başkan, olayı hallederken büyük çam devirdi muhalefete karşı büyük çam devirdi, onun farkında değilsiniz. Meclis Başkanı olarak siz sözlerinizle bir kere ayrımcılık yapıyorsunuz. İktidar partisi bu yasayı çıkarmak istiyorsa eleştirilere kulak vermesi lazım.

BAŞKAN – İşte, ben de onu söylemek istiyorum.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Hayır, siz öyle söylemiyorsunuz.

BAŞKAN – Sayın Ağyüz, benim kastım odur. Yani, eleştirilere tahammüllü olacak iktidar partisi, bunu ifade etmek istedim.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – O hâlde ne yaptınız bana söyler misiniz?

BAŞKAN – Sayın Ağyüz, onu söylemek istedim, onu söylemek istedim, kastım oydu.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Gerekeni yapmıyorsunuz.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, konuşmacı kürsüye geldi, konuşmacı kürsüde bekliyor.

BAŞKAN – Lütfen, lütfen sakin olun.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Sakinim, siz sakin olun.

BAŞKAN – Lütfen sakin olun, lütfen. (CHP sıralarından gürültüler)

Sayın Özdalga, buyurun.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – “Bey”i açıklayın. Bey kim, ırgat kim? “Bey”i açıklayın. Bey kim bey?

BAŞKAN – Sayın Özdalga, buyurun.

Size söz verdim, on dakikadır süreniz.

HÜSEYİN ÜNSAL (Antalya) – Sayın Başkan, “bey”i açıklayın “bey”i!

BAŞKAN – Sayın Özdalga, buyurun. (CHP sıralarından gürültüler)

HÜSEYİN ÜNSAL (Antalya) – Bey kim tebaa kim? Osmanlı tebaası mı var burada?

MEHMET ŞEVKİ KULKULOĞLU (Kayseri) – Siz sadece üslup için Kamer Genç’e ceza verirken küfür eden milletvekiline hiçbir ceza vermiyorsunuz.

BAŞKAN – Sayın Milletvekilleri, bakın, halkımız bizi televizyonları başında izliyor. Bu görüntüler halkımıza hiç hoş yansımıyor. (CHP sıralarından gürültüler)

HÜSEYİN ÜNSAL (Antalya) – Cumhuriyette yaşıyoruz, hatırlatırım. Konuşmanızı anlayamadım, açıklayın.

BAŞKAN – Söylemek istediğim şudur: İktidar makamı birazcık tahammüllü olmayı gerektirir, muhalefet eleştirecek, eleştirinin dozu biraz fazla kaçabilir, tahammül edin diyorum iktidar partisi milletvekillerine. Başka ne diyeceğim? (CHP sıralarından gürültüler)

MEHMET ŞEVKİ KULKULOĞLU (Kayseri) – O zaman Sayın Başkan, bu davranışınızla bizlere küfür edilme hakkını veriyorsunuz.

BAŞKAN – Yani, sizin, beni, bunları söylediğim için tebrik etmenizi beklerken tepki gösteriyorsunuz, anlayamadım, anlayamadım doğrusu.

HÜSEYİN ÜNSAL (Amasya) – Sayın Başkanım, daha konu çözülmeden yeni konuya geçiyorsunuz.

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

5.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanı İstanbul Milletvekili Recep Tayyip Erdoğan ve 264 Milletvekilinin, 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/656) (S. Sayısı: 497) (Devam)

BAŞKAN – Peki, Sayın Özdalga, buyurun lütfen.

AK PARTİ GRUBU ADINA HALUK ÖZDALGA (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Anayasa değişikliği teklifinin 10’uncu maddesi üzerine AK PARTİ Grubu adına söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Biliyorsunuz, görüşmekte olduğumuz bu madde 84’üncü maddenin son fıkrasını yürürlükten kaldırmaktadır. Bu fıkradaki düzenlemeyle, bir parti kapatıldığı zaman Anayasa Mahkemesi kararına göre sözleri ve eylemlerinden dolayı sorumlu tutulan milletvekilinin Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeliği o nedenle düşmüş olmayacaktır. Mevcut durum, mevcut hüküm orantısız cezaya yol açmaktadır, haksızlığa neden olmaktadır ve zannediyorum en önemlisi temsilî demokrasiyi zedeleyen bir nitelik taşımaktadır. Orantısız cezaya yol açmaktadır çünkü o söz ve eylemlerden dolayı milletvekilinin partisi zaten kapatılarak cezalandırılmaktadır. Kendisi 69’uncu maddeye göre zaten beş yıl siyaset cezasına çarptırılmaktadır, bir siyasi partiye kurucu üye ve yönetici olamamaktadır. Bir de Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeliğinin düşmesi, üçüncü ve orantısız bir ceza niteliği taşımaktadır, haksızlıklara neden olmaktadır çünkü aynı hükümle karşı karşıya kalan, milletvekilliği düşen kişilerden biri sadece birkaç ay sonra yapılacak bir seçimde tekrar milletvekili olabilirken tamamen tesadüfi zamanlamaya bağlı olarak bir başka milletvekili ancak uzun yıllar bekledikten sonra bu hakka kavuşabilmektedir mevcut durumda. Bu da ciddi bir eşitsizlik yaratmaktadır ama en önemlisi, mevcut durumun temsilî demokrasinin işleyişini zedelemesi ve sakatlamasıdır. Milletvekilliğinin düşmesiyle geniş bir seçmen kitlesini temsil edilme hakkından mahrum kalmaktadır. Bu açıdan, asıl cezalandırılan hiçbir suçu olmamasına rağmen o milletvekilinin temsil ettiği kitle olmaktadır. Teklif edilen düzenlemeyle bu mahzurlar kalkmış olacaktır.

Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; 10’uncu madde çerçevesinde ele aldığımız bu konu esas itibarıyla siyasi partilerin kapatılmasıyla ilgili olup onun sonuçlarından, türevlerinden biridir.

Partilerin kapatılmasıyla ilgili esas maddeyi dün gece müzakere ettik. Ben burada sadece bir noktaya işaret edeceğim: Hepimizin, hepinizin bildiği gibi, burada değişik arkadaşların ifade ettiği gibi Türkiye bir partiler mezarlığı. 1960’tan bu yana 25 tane kapatılan parti var, askerî yönetimler tarafından kapatılanlar hariç. Bu sayı Avrupa’da, Avrupa ülkelerinin tamamında 5-6 civarında. Yani Türkiye’de ortalama iki yılda bir, bir parti kapatılıyor. Neden böyle? Bu sorunun cevabını araştırmamız ve bir çözüme dönük adımlar atmamız gerekiyor.

Bu durumun mantıken üç tane sebebi olabilir: Bizim partilerimizde bir yanlış olabilir. Belki sık sık suç işleme eğiliminde bizim partilerimiz, birinci şık. İkinci şık, hukuk normlarımızda kusur var ve parti kapatmayı istisnai bir durum, bir müeyyide değil, kolayca kullanılabilecek bir önlem olarak hukuk normlarımıza getirmiş durumdayız. Üçüncüsü de, o normları uygulamak durumunda olan kurumlarımızın yorumlarında bazı sıkıntılar var.

Bu Anayasa değişikliği paketinde ilgili düzenlemeler açısından temel varsayım, bizim partilerimizde, milletimizin kurduğu partilerde çok büyük yanlışlar olduğu istikametinde değildir. Bizim milletimizin kurduğu  partiler, bu kadar sık kapatılmayı hak eden partiler değildir. Siyasi partilerin kapatılması ve onlarla ilgili türev düzenlemeler de bu perspektif açısından görülmelidir, ele alınmalıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şuna da önemle işaret etmek istiyorum: Bu Anayasa değişikliği paketinde getirilen değişiklikler, siyasi partilerin kapatılmasındaki eşiğin yükseltilmesi dâhil daha yüksek standartlarda bir demokrasiyi ve demokratik devleti öngörmektedir. Demokratik devlet ve iyi işleyen bir temsilî sistem, aynı zamanda ülke bütünlüğünün, millî birliğimizin ve beraberliğimizin en büyük güvencelerinden biri olacaktır. Halkımızın daha yüksek koruma altına alınmış partilerde teşkilatlanabilmesi, görüş ve taleplerini demokratik bir ortam içinde dile getirebilmesi, o görüşler bize zaman zaman çok ters ve aykırı olsa dahi şiddet öngörmediği sürece ülkemizin birlik ve bütünlüğünü zayıflatan, zedeleyen, tehdit eden değil, güçlendiren ve pekiştiren sonuçlar doğuracaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önümüzde duran basit bir gerçek daha var. Türkiye çok partili demokrasiye 1950’de geçti. Aradan geçen altmış sene gibi uzun süreye rağmen henüz milletin kendi temsilcilerinin eliyle demokratik meşruiyeti olan bir anayasa yapmayı hâlâ başaramadık. Bu acı bir gerçek. Demokratik tecrübesi bizden çok daha zayıf olan Güney Avrupa, Doğu Avrupa ülkelerinin çoğu bunu başardı ama ne yazık ki aradan geçen altmış seneye rağmen biz bunu başaramadık. O arada, geçen altmış sene içinde, bazıları çıkıp milletin meşru temsilcileri tarafından hazırlanıp “doğrudan onun eliyle vazolunan, doğrudan milletin kendi eliyle yürürlüğe konulan” diye halkın gözünün içine baka baka kaba tahrifatları mukaddimesine, en başa koyduğu anayasaları getirdiler, yürürlüğe koydular ama biz bu anayasaları bile hâlâ değiştiremedik. Öyle görünüyor ki 23’üncü Dönem, ne yazık ki 1982 askerî rejim Anayasası yerini alacak yeni bir anayasayı yapamadan son bulacak.

Hangi partiler yeni bir anayasa yapılmasını istedi, hangileri istemedi? Kim uzlaşma istedi, kim uzlaşmaya yanaşmadı? Tamamen yeni bir anayasayı kimler istedi, kimler istemedi? Ben, bu tartışmalara ve karşılıklı suçlamalara burada girmeyeceğim çünkü her şey milletimizin gözü önünde cereyan etti. Kimin, hangi partinin neyi istediği, kimin neyi istemediğini milletimiz çok iyi biliyor, bunun da hesabını sandıkta kesecek.

Şimdi, önümüzde duran bir sınırlı değişiklik öngören bir paket var. Şu ana kadar görünen o ki bu paketin, halk oylamasına, referanduma gitmeyi zorunlu kılacak bir sayı ile Meclisten geçmesi büyük bir ihtimal. Sanıyorum hatırlayacaksınız, ana muhalefet partisi ısrarlı bir şekilde AK PARTİ’nin referanduma gidemeyeceğini, kaybetmekten korktuğu için gidemeyeceğini, eğer kaybederse erken seçime gitmekten çekindiği için referanduma gidemeyeceğini ısrarlı olarak dile getirdi. Şimdi, öyle görünüyor ki -göreceğiz- bu müzakerelerin sonunda büyük bir ihtimalle iş referanduma gidecek ama ne kadar ilginç ki -başka kelime kullanmayayım- ana muhalefet partisi şimdi referandumun önünü kesmek için Anayasa Mahkemesine gitmek üzere imza tamamlamaya çalışacağını açıkladı. Anayasa Mahkemesine gitmenin bir hak olduğunu, böyle bir hakkın var olup olmadığını tartışmıyorum. Elbette böyle bir hak var ama bizim de bir hakkımız var. Siyaseten çözülmesi gereken bir sorunu gerçek iktidarın ve egemenliğin sahibi milletin o iktidarını kullanmasının önünü kesmek için mahkemeye gidenleri bizim de millete şikâyet etme hakkımız var. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

EŞREF KARAİBRAHİM (Giresun) – Sen onu git, Avrupa’ya şikâyet et!

BAŞKAN – Sayın Özdalga, süreniz doldu, size iki dakika ek süre veriyorum efendim.

Buyurun konuşmanızı tamamlayınız.

HALUK ÖZDALGA (Devamla) – Evet, iki dakikam var.

Son olarak bir konuya daha işaret edeyim. Dün gece burada 9’uncu maddeyle ilgili olarak yapılan müzakereler sırasında ana muhalefet partisinin sözcüsü bizlere döndü, AK PARTİ’ye döndü ve bizlerin vicdanına hitap etti, vicdanına bir çağrı yaptı. Şu yirmi adım ötedeki kulübeye giderken, perdenin arkasında oylarınızı kullanırken vicdanınızın sesini dinleyin anlamına gelecek bir çağrıda bulundu. Ben bu çağrı için de çok teşekkür ediyorum. O perdenin arkasında oyunu kullanan AK PARTİ’li veya bir başka partili hiçbir milletvekilinin vicdanının sesinden başka bir şeyi dinlemesi mümkün değildir.

EŞREF KARAİBRAHİM (Giresun) – Hangi perde? Hangi perde?

CANAN ARITMAN (İzmir) – Perdeler açıktı!

HALUK ÖZDALGA (Devamla) – Ama yirmi adım atıp o kulübeye kadar gidemeyenlerin, vicdanına kilit vurulmuş kişilerin (AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler) nasıl böyle bir çağrı yaptığına da hayret etmek gerekir, hayret etmek gerekir.

Bu duygularla, hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Özdalga, teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, 10’uncu madde üzerinde gruplar konuşmalarını tamamladılar.

Şimdi şahıslar adına İstanbul Milletvekili Sayın İbrahim Yiğit.

Sayın Yiğit, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

İBRAHİM YİĞİT (İstanbul) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin Anayasa’nın 84’üncü maddesinde değişiklik yapan çerçeve 10’uncu maddesi üzerine şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; yıllardan beri ifade ettiğimiz özlemimiz, otoriter ve vesayetçi 1982 Anayasası’nın yerine, halkımızın demokratik özlemlerine cevap veren ve yeni ve gerçek anlamda demokratik bir anayasanın olmasıdır. Hukukun üstünlüğüne dayalı demokratik rejimlerde üç ana erk bulunur: Yasama, yürütme, yargı. Bazı güçleri bunların dışında ayrı bir erk olarak görmemek lazım. Bu güçlerin doğal yerleri yürütmenin içidir ve bu güçler yürütme erkinin gözetimi ve denetimi altındadırlar.

Bu ülkenin insanları, tarihin en karanlık, en acı dönemi 12 Eylül sürecini yaşadı ve gördü. Siyasi partiler kapatıldı, binlerce insan gözaltına alındı, on binlerce insan tutuklandı ve Barış Derneğini kuranlar bu ülkede -özellikle şimdi burada rahmetle anıyorum, Sayın Mahmut Dikerdem- yargılandı ve tutuklandı. Gerçekten, değerli arkadaşlarım, bunların amacı neydi? Birlikte olmanın, birlikte yaşamanın, birlikte davranmanın modeli üzerinde toplumsal bir uzlaşma sağlamak için çaba gösterdiler bu değerli arkadaşlarımız. Onun için, ben, Mahmut Dikerdem’i gene tekrar burada rahmetle anıyorum ve çok üzücü bir şey tabii ki yani Barış Derneğini kuran insanlar bu ülkede yargılanıyor.

Değerli arkadaşlarım, şunu söylemek istiyorum: Barışı ve demokrasiyi, barbarlığa karşı hoşgörüyü, karanlığa karşı aydınlığı, ölüme karşı yaşamı savunmak insan onurudur ve insanlık sorumluluğudur. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; yaşam durağan değildir, esas olan değişimdir. Değişim, var olanı değiştirecek yeniliklerin ürünüdür. Muhalefet, her durumda ve mutlaka var olanın aksini savunmak ve aksiyle yetinmek değildir. Muhalefet, çoğu kez en beğendiğiniz mükemmeli bile kalıcı, değişmez görmeyip değişkenlerini keşfederek yeni mükemmele ulaşabilmenin bir aracıdır. Düşüncenin sonsuzluğa açılışı, karşıt ya da inkârcı olsun veya olmasın tüm düşüncelerin çatışarak, yarışarak, birbirini geliştirerek birlikte var olabildikleri bir ortamın yaratılmasıyla gerçekleşebilir.

Sayın milletvekilleri, demokrasiyle bağdaşmayan, toplumun gerisinde kalmış, özgürlüklerin önüne kapatılmış, vesayet altında çıkarılmış 1982 Anayasası’nın değiştirilmesi artık zorunlu hâle gelmiştir. Ben bu yüce Meclisin, çağın ve ülkenin koşullarına uygun, çağdaş, özgürlükçü, katılımcı, demokratik bir sivil anayasa yapmasını beklerdim. Bu yapılmadığı gibi, her fırsatta, darbelere karşı olduklarını söyleyen siyasi partilerimizin Anayasa değişiklik paketine karşı çıkmalarını da anlamak mümkün değildir.

Değerli milletvekilleri, eğer bu ülkede hukukun üstünlüğüne inanır, hayata geçirirseniz orada bu tip sorunlar olmaz ama hukukun üstünlüğüne değil de üstünlerin hukukuna dayanırsanız o zaman iş farklılaşır. Devletin, kendi hukukunu koruduğu gibi bireyin de hak ve özgürlüklerini koruma diye bir sorumluluğu vardır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Anayasa’nın 83’üncü maddesinin ikinci paragrafı aynen şöyle: “Seçimden önce veya sonra bir suç işlediği ileri sürülen bir milletvekili, Meclisin kararı olmadıkça tutulamaz, sorguya çekilemez, tutuklanamaz ve yargılanamaz.” Bu hüküm, yürürlükte olan Anayasa’nın 84’üncü maddesinin son fıkrasında yer alan hükümle çelişmektedir. İşte bu nedenle, üzerinde görüşmekte olduğumuz teklifin çerçeve 10’uncu maddesiyle, Anayasa’nın 84’üncü maddesinin son fıkrası yürürlükten kaldırılmaktadır. Bir partinin kapatılması millet ile milletvekili arasında kurulu olan bağı sona erdirmez. Kaldı ki milletvekilliği düşen kişi ilk seçimlerde bağımsız milletvekili olarak yeniden Meclise dönebilmektedir. Bu durum göz önüne alındığında, milletvekilliğinin düşürülmesi yaptırımının bir mantığı kalmamaktadır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; en son, geçen basında okuduk, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Başkan Vekili Pakistan örneğini vererek Pakistan’daki yargıçların istifa ettiğini söyledi. Evet, doğru, ben katılıyorum, Pakistan’daki yargıçlar istifa etti fakat bir farklılık var: Pakistan’daki yargıçlar onurlu bir şekilde, darbelere karşı direnerek istifa ettiler.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Yiğit, size de bir dakika ek süre veriyorum, lütfen tamamlayınız.

İBRAHİM YİĞİT (Devamla) – Tamam Sayın Başkan, teşekkür ederim.

Halkı kandırarak, korkutarak, sindirerek yönetme günlerinin bittiğini herkesin anlaması gerekir. Kamuoyu yoklamaları gösteriyor ki halk bu değişime olumlu bakmaktadır. Hiçbir güç, hiçbir oyun, hiçbir kandırmaca, hiçbir saldırı bu kararı değiştirmeyecektir. 82 Anayasası’nda yapılacak değişikliklerle demokrasi geliştirilecek, özgürlüklerin önü açılacak, hukuk devletinin üstünlüğü egemen olacak, toplumsal barış gerçekleşecektir.

Bu duygu ve düşüncelerle görüşülmekte olan Anayasa değişikliğine ilişkin hükümlerin ülkemize hayırlı ve uğurlu olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Yiğit, teşekkür ederim.

Şimdi, şahısları adına ikinci söz Şanlıurfa Milletvekili Sayın İbrahim Binici’ye ait.

Sayın Binici, buyurun. (BDP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır efendim.

İBRAHİM BİNİCİ (Şanlıurfa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 497 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin 10’uncu maddesiyle ilgili olarak şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle hepinizi en içten duygularımla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, biliyorsunuz, yarın 23 Nisan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin açılışının 90’ıncı yılı. Bu geçen süre zarfında, cumhuriyetimiz eşitlik ve adalet konusunda daha katı bir noktaya gelmiştir. 23 Nisan Millî Egemenlik ve Çocuk Bayramı kutlamaları çerçevesinde, dünya çocuklarını ülkemizde misafir edeceğiz. Evet, ya kendi çocuklarımız, onlara ne yapıyoruz? Ağır ceza mahkemelerinde yargılanarak yaşlarından büyük cezalara çarptırıyoruz. İşte, AKP’nin adalet anlayışının en yalın tanımı budur.

Değerli arkadaşlarım, bu bayramı gerçek anlamıyla kutlamak isterdik ama belirttiğim nedenlerden dolayı, her bayramda olduğu gibi bu bayramda da bizim çocuklarımız, yine cezaevlerinde, zindanlarda geçireceklerdir. Diliyorum ki 23 Nisan Bayramı’nın tutsak çocuklarımızın özgürlüklerine vesile olsun. Bu en temel insani hakkımızdır.

Değerli arkadaşlarım, 1982 Anayasası’nın 84’üncü maddesinin son fıkrasının yürürlükten kaldırılması, tabii olarak, ilerlemenin işareti olarak algılanabilir. Ancak,  bizim temel inancımız, her platformda dillendirdiğimiz gibi, 1982 darbe Anayasası’nın tümden değiştirilmesidir. AKP Hükûmetinin ince hesapları bir kez daha devreye girmiştir. Hükûmetin yaptığı bu küçük balans ayarlarıyla seçimlere hazırlık yaptığı apaçıktır. Asıl hedefi, ülkemizi sivil, demokratik, katılımcı, çoğulcu bir anayasaya kavuşturmak yerine, gelecekte de kendi iktidarını sağlamlaştırmak gayreti içerisindedir. AKP Hükûmeti bir tarafta yaptığı bu küçük değişikliklerle statükoyu tehdit ederek “asıl devlet gücü benim” mesajını vermekteyken halka da ne kadar vazgeçilmez olduğunu göstermeye çalışmaktadır. AKP Hükûmeti, bu faydacı politikalarla şimdiye kadar amaçladığı hedeflerini tek tek gerçekleştirmiştir. Diğer muhalefet partilerinin tutumları sayesinde AKP Hükûmeti, Parlamentonun yasama gücünü dilediği şekilde kullanabilmektedir. Genel Kurulda sık sık şahit oluyoruz. Anayasa değişikliğiyle ilgili yapılan görüşmelerde diğer muhalefet partilerinin sayın hatipleri, zaman zaman, AKP’nin siyasal çoğunluğunu kullanarak dilediği şekilde yasama gücünü hoyratça kullandığını ifade etmektedirler. Peki, şimdi soruyoruz: Sayın muhalefet partileri, neden Seçim Yasası’nda bir değişiklik yapılarak bu sayısal çoğunluğa son vermeye yanaşmıyorsunuz? Milletimizin tercihlerine neden saygı duymuyorsunuz? Ancak üçüncü dünya ülkelerinde görülen yüzde 10’luk seçim barajını neden makul bir düzeye getirmeye yanaşmıyorsunuz? AKP’nin bu sayısal çoğunluğunun tek sebebi sizin bu katı tutumunuz değil midir? Eğer…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Binici, size de bir dakikalık ek süre veriyorum. Lütfen konuşmanızı tamamlayınız.

İBRAHİM BİNİCİ (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan.

Eğer AKP’nin mutlak hâkimiyetine son verme noktasında samimiyseniz gelin, bu ilkel Seçim Yasası’nı hep beraber değiştirelim.

Gelişmiş, ileri demokrasilerin hiçbirinde yüzde 10’luk bir seçim barajının olması düşünülemez. Avrupa’da seçim barajlarının ortalaması yüzde 1 ile 5 arasında değiştirmektedir. Yüzde 10’luk baraj sistemi temsiliyette adaleti engellemektedir. Halkın iradesinin Meclise tam olarak yansımasının önündeki en büyük engel yüzde 10 baraj değil midir? “Halk bilmez, biz en iyisini biliriz ve uygularız.” anlayışına son vermek için yüzde 10’a artık yeter demeliyiz. AKP’nin siyasal çoğunluğu değerli muhalefet partilerini gerçekten rahatsız ediyorsa temsiliyetin önündeki adaletsizliği hep beraber ortadan kaldırabilme şansına sahibiz. AKP’nin mutlak hâkimiyetine sandıkta son verelim, demokrasinin gereğini burada yapalım.

Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Binici, teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, soru-cevap işlemine başlayacağız ancak ondan önce, verilmiş iki ayrı önerge var aynı mahiyette. İç Tüzük’ün 72’nci maddesine göre görüşmelerin devam ettirilmesini amaçlayan iki önerge, Sayın Halil Ünlütepe, Afyonkarahisar Milletvekili ve Mersin Milletvekili Sayın Mehmet Şandır ve arkadaşlarınca verilmiş.

Her ikisini şimdi ayrı ayrı okutup birlikte işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İçtüzüğünün 72. maddesi uyarınca, görüşülmekte olan 497 Sıra Sayılı Yasa Teklifinin 10. maddesi üzerindeki görüşmelerin devam ettirilmesini arz ve talep ederiz.

 

Şevket Köse

 

Halil Ünlütepe

Suat Binici

 

Adıyaman

 

Afyonkarahisar

Samsun

 

Atila Emek

 

Dr. Canan Arıtman

Turgut Dibek

 

Antalya

 

İzmir

Kırklareli

Gerekçe:

Anayasa teklifi ile Türkiye tarihi birikimine ters bir istikamete doğru çekilmek istenmektedir

Anayasa değişikliği toplumsal bir talepten ve ihtiyaçlardan kaynaklanmamıştır. Ne çiftçi, ne esnaf, ne işçi, ne emekli, ne memur, ne de işsiz yurttaşımız Türkiye'de bir Anayasa değişikliği yapılmasına ilişkin bir talep ortaya koymamıştır. Kaldı ki, Anayasa değişikliği teklifi halkın hiçbir somut sorununa, hiçbir somut çözüm getirmemektedir. Yani Anayasa değişikliğinin içeriği ile halkın sorunları örtüşmemektedir.

Anayasa değişikliği teklifi, halkın değil, siyası iktidarın gündemidir. Yoksulluk, işsizlik ve yolsuzlukları perdelemek ve önümüzdeki seçimleri Anayasa tartışmaları içinde toplumun gerçek gündeminden uzaklaştırma amacını gütmektedir.

Bu Anayasa değişikliği siyasi iktidarın güncel çıkarlarını gerçekleştirmek üzere ortaya atılmıştır. Bu nedenledir ki, Parlamento içindeki hiçbir siyasi parti tarafından desteklenmemektedir.

Bu Anayasa değişikliği teklifi bir toplumsal mutabakatın değil, siyasi iktidarın talebi olarak ortaya çıkmıştır. Bu açıdan toplumu birleştirmeye değil ayrıştırmaya yönelik bir tekliftir. Türkiye'yi ayrıştıran, Türkiye'yi parçalamaya yönelik çok tehlikeli kamplaşmaların kaynağı niteliğindedir.

Anayasa değişikliği teklifinin tüm maddelerinin birlikte oylanması hem Parlamentoya hem Türk halkına yapılan dayatmayı ortaya koymaktadır. Tüm maddelerin birlikte oylanması bazı şeyleri gözlerden kaçırmanın bir ifadesidir. Milletin vekiline maddeleri teker teker oylama hakkı verilirken, milletin kendisinden bu hakkın kaçırılması asla demokrasi anlayışıyla bağdaşmaz.

Bu anayasa değişikliği teklifi bir dayatma niteliğindedir. Toplum kesimlerinin desteği yerine Parlamento çoğunluğunun dayatması ile hayata geçirilmeye çalışılmaktadır. Böyle bir durum ancak darbe dönemlerinde olur, darbe dönemlerinde Anayasa dayatılır.

Bu Anayasa değişikliği teklifi, anayasal sistemimizin temel dayanağını oluşturan üç temel erkten yargı erkini özensiz, usule aykırı bir yaklaşımla siyasi iktidarın hegemonyası altına alma planının uygulanma belgesidir. Siyasi iktidar yargıyı ele geçirilmesi gereken bir unsur olarak değerlendirmektedir. Yargının yürütmenin emrinde olduğu bir sisteme demokrasi denilemez. Yargının siyasetin güdümüne sokulması ancak, dikta özlemi ile açıklanabilir.

Bu Anayasa teklifi Sayın Başbakanının ve siyasi iktidar yetkililerinin kendilerini kurtarmak üzere kurgulanmıştır. Anayasa Mahkemesinin şekillenmesi Başbakan ve bakanları Yüce Divan’da aklanmaya yöneliktir. Çoğunluğu hukukçu olmayan bir mahkeme kurgulandığından hukukçu olmayanların ceza yargılaması yaptığı bir düzen kurulmaktadır.

İdarenin eylem ve işlemlerinin odaklaşmanın tespitinde gözetilmeyeceği ilkesi Anayasaya konularak, siyasetçiler sorumluluktan arındırılmaktadır. Geçici 15. madde kaldırılırken, siyası iktidarlara kalıcı dokunulmazlık getirilmektedir. Bu düzenleme iktidar partisinin hiçbir şekilde kapatılmayacağına ilişkin bir düzenlemedir. Böylece iktidar mensuplarına hem sorumsuzluk hem de dokunulmazlık getirilmektedir.

Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun yapısı da tamamen değiştirilmektedir. Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu siyasi iktidarın hedefi haline getirilmiştir. Adalet Bakanı ve müsteşarının konumunun yargı bağımsızlığı açısından sorgulanırken, başka bakanlık memurlarının da HSYK'ya dahil edilmesi ile yargı bağımsızlığı daha da zedelenir noktaya taşınmıştır. Yine hakim ve savcıların soruşturmalarında Adalet Bakanına mutlak yetki verilmesi günümüzde yaşanan olaylar düşünüldüğünde vahim sonuçlar doğuracağı açık bir düzenleme olarak karşımıza çıkmaktadır.

Anayasalar toplumsal mutabakat metinleridir. Bu nedenle oluşturulmalarında mutlaka tüm toplum kesimlerinin katkısı sağlanmalıdır. Anayasa metinlerinin toplumsal mutabakat değil toplumsal çatışma metinlerine dönüştürülmesi toplumsal birlikteliğe zarar verir. Toplumu gererek, ayrıştırarak siyaset yapma belki belirli bir zaman diliminde bazı siyasi partilerin çıkarına olabilir. Ancak unutulmamalıdır ki, Türk halkı kendini iradesini istismar eden siyasi partilere mutlaka ve mutlaka sandıkta bunun hesabını sorar.

Bu açıdan söz konusu düzenlemenin görüşmelerine devam edilmelidir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Anayasa değişikliği teklifinin, 10. maddesinin TBMM İçtüzüğü’nün 72. maddesi uyarınca, görüşmelerinin devamına karar verilmesini saygı ile arz ve talep ederiz.

 

Faruk Bal

 

Oktay Vural

Mehmet Şandır

 

 

Konya

 

İzmir

Mersin

 

 

Ahmet Orhan

 

Beytullah Asil

S. Nevzat Korkmaz

 

 

Manisa

 

Eskişehir

Isparta

 

 

M. Akif Paksoy

 

Hüseyin Yıldız

Recep Taner

 

 

Kahramanmaraş

 

Antalya

Aydın

 

Gerekçe:

Anayasalar, vatandaşların temel hak ve hürriyetlerini teminat altına alan, siyasi rejimin ve devlet organlarının görev ve yetkilerini belirleyen kanunlar hiyerarşisinin en üstünde temel hukuk normlarıdır.

Türkiye'nin iki ihtilal ve 3 muhtıra ile üzerine gölge düşürülen demokrasisini;

21. yüzyılın evrensel değerlerine kavuşturabilmenin,

Asırlık anayasa tartışmalarından kurtarmanın,

Her kesimin benimseyebileceği bir anayasaya kavuşturabilmenin,

tek yolu toplumsal uzlaşmaya dayalı bir Anayasa yapmayı sağlamaktır.

MHP bu sebeple;

"Anayasa Değişikliği Uzlaşma Komisyonu" kurulmasını,

Partilerin uzlaştıkları hususlarda demokratik bir sözleşme yapılmasını,

Siyasi partilerin hangi konularda uzlaştığının kamuoyuna duyurulmasını,

Her partinin görüş ve tavrının yapılacak ilk seçimde milletin takdirine sunulmasını,

Seçimler sonunda oluşacak Meclis’in ilk iş olarak anayasa değişikliğini gerçekleştirmek olmasını teklif etmiştir.

MHP; bu kapsamda,

Devlet ile Milleti kucaklaştıracak,

Milletin değerleri ile Devletin değerlerini bağdaştıracak,

Demokrasi ile Cumhuriyeti barıştıracak,

Vatandaşın temel hak ve hürriyetlerini evrensel standarda yükseltecek,

Milletin bölünmez bütünlüğünü üniter yapı içinde sağlayacak ve Devleti kurum ve kuruluşları ile uyum içinde çalıştıracak,

Kuvvetler ayrılığına dayalı parlamenter demokrasiyi iyileştirecek,

Cumhuriyetin temel nitelikleri ile Anayasamızın değiştirilmesi dahi teklif edilemeyecek maddelerini koruyacak,

Toplumsal bir sözleşme belgesi niteliğinde anayasa yapma kararını ilan etmiştir.

Anayasa değişikliği böylece milletin iradesine dayandırılmış olacaktır.

AKP, MHP’nin bu teklifine kulak tıkamış, kendisi için hazırladığı Anayasa teklifini partilere ve millete dayatmıştır.

AKP, Anayasa değişikliğini seçmene ve yargıya hesap vermekten kaçmak için malzeme olarak kullanmaktadır.

AKP'nin Anayasa Değişiklik Teklifi, kendi subjektif hedefine ulaşmak için hazırlanmıştır.

Bu teklif ile kuvvetler ayrılığına dayanan parlamenter sistemin denge ve denetim mekanizmaları iktidar lehine bozulmaktadır. Bunun doğal sonucu olarak başta parti kapatma, yargı bağımsızlığı ve hâkim teminatı ile hukuk devleti ve hukukun üstünlüğü ilkeleri zedelenmektedir. Parlamenter sistem yerine ucu diktaya açık bir Başkanlık sistemi getirilmektedir.

Bu teklif, Parlamenter demokrasi esasına göre inşa edilen Anayasaya aykırıdır.

Bu teklifin içinde; Millet yoktur, Milletin iradesi yoktur, Milletin beklentisi yoktur.

Millet, AKP’den bölücü terörü bitirmesini beklemektedir.

Millet, AKP’den yoksulluğun, yolsuzluğun, hayat pahalılığının ve işsizliğin hesabını vermesini beklemektedir.

Millet, AKP’den iş beklemektedir. Aş beklemektedir.

Millet, AKP’den düşünce, inanç, teşebbüs, örgütlenme ve benzeri alanlarda temel hak ve hürriyetlere güvence beklemektedir.

AKP 8 yılı heba etmiştir. Milletin beklentilerini karşılayamamıştır.

AKP millete değil, kendine çalışmaktadır.

AKP, iyi niyetli değildir, bu teklif ile başlattığı PKK Açılımı için anayasal zemin hazırlamaktadır. Bu sebeple yargıyı etkisiz hale getirmektedir.

Bu hususlarda uzlaşmaya varıncaya kadar görüşmelere devam edilmelidir.

III.- YOKLAMA

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Sayın Başkan, oylamadan evvel yoklama istiyoruz efendim.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, birleştirerek işleme aldığım iki önergeyi oylarınıza sunmadan önce bir yoklama isteği var.

Yoklama isteğinde bulunan arkadaşlarımızı tespit edeceğiz: Sayın Anadol, Sayın Özyürek, Sayın Sav, Sayın Emek, Sayın Kart, Sayın Keleş, Sayın Akıncı, Sayın Dibek, Sayın Oksal, Sayın Selvi, Sayın Demirel, Sayın Korkmaz, Sayın Yazar, Sayın Barış, Sayın Kulkuloğlu, Sayın Ünsal, Sayın Köktürk, Sayın Aydoğan, Sayın Yıldız, Sayın Baratalı, Sayın Atay.

Sayın milletvekilleri, şimdi elektronik sistemle yoklama yapacağım.

İki dakikalık süre veriyorum ve süreyi başlatıyorum efendim.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

5.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanı İstanbul Milletvekili Recep Tayyip Erdoğan ve 264 Milletvekilinin, 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/656) (S. Sayısı: 497) (Devam)

BAŞKAN – Önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Şimdi, on dakika süreyle soru-cevap işlemi yapacağız.

Her zaman olduğu gibi, soru sormak isteyen arkadaşlarımız, sistemde silinmiş oldu, tekrar girecekler herhâlde.

Buyurun Sayın Işık.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, şimdiye kadar Türkiye Büyük Millet Meclisi bünyesinde görev yapmış milletvekillerinden kaçının Anayasa’mızın 84’üncü maddesi gereğince milletvekilliği düşürülmüştür? Bunlardan kaç adedinin fiilî görüşülmekte olan teklifle kaldırılacak son fıkrayla ilgilidir?

2- Hâlen Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına, dokunulmazlıklarının kaldırılması istemiyle haklarında fezleke gönderilen milletvekillerinin sayısı nedir? Bunların kaçı hakkında yolsuzluk ve usulsüzlük iddiası vardır? Bu Anayasa değişiklik teklifinde…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Evet, Sayın Tankut, şimdi sıra geldi size.

YILMAZ TANKUT (Adana) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Bakan, Hükûmete yakın çevrelerin…

KADİR URAL (Mersin) – Sayın Başkan, bir dakika bile dolmadan kesiliyor!

ALİM IŞIK (Kütahya) – Bir dakika dolmadan kesildiği için sorumu soramadım efendim.

BAŞKAN – Ne oldu efendim anlayamadım?

KADİR URAL (Mersin) – Bir dakika dolmadan kesiliyor.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Süre dolmadan kesildi sesim.

BAŞKAN – Efendim bu otomatik olarak kesiliyor.

Sayın Tankut, buyurun sizde sıra şimdi. Buyurun, sorabilirsiniz.

YILMAZ TANKUT (Adana) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Bakan, Hükûmete yakın çevrelerin ve AKP’nin Anadolu’daki teşkilat mensuplarının, özellikle toplumumuzun muhafazakâr ve mütedeyyin kesimi üzerinde baş örtüsü ve imam hatiplerin katsayısı meselesinin mevcut Anayasa’dan kaynaklanan sıkıntılar yüzünden çözülemediğini, yeni Anayasa değişikliğiyle baş örtüsü ve imam hatip meselesinin kökten çözüleceğine dair söylem ve beyanatlarla kamuoyunu etkilemeye çalıştıkları söylenmektedir. Bu doğru mudur? Baş örtüsü ve imam hatiplerin katsayı meselesinin kökten çözümü…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

RECEP TANER (Aydın) – Otuz saniyede kesiliyor.

BAŞKAN – Şimdi, arkadaşlar, sistemi bir dakika üzerine lütfen kurun. Ama bak bir dakika dolmadan kesildi sesi Sayın Tankut’un.

Sayın Nalcı var sırada.

KEMALETTİN NALCI (Tekirdağ) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Vatandaşın gerçek gündeminin Anayasa değil, işsizlik ve yoksulluk olduğunu söylüyorlar. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ocak 2010 tarihinde İzmir’de “Bizim işsizlik meselemizin iki boyutu var. Onlardan bir tanesi yapısal boyut. Şayet küresel kriz olmasaydı bile biz zaten çok ağır bir işsizlik sorunuyla karşı karşıyaydık.”, Devlet Bakanı Ali Babacan ise “2000-2009’da işsizlik yapısal boyuttu, çözümü için de kapsamlı yasal düzenlemelere ihtiyaç duyulan bir sorundur.” diyor ama Sayın Başbakan ise “İşsizlik bana göre yapısal bir sorun değil, sanal bir sorun, ahlaki bir sorundur.” diyor.

Buna göre, Bakanlar Kurulunda acaba işsizliği konuşuyor musunuz? Konuşuyorsanız, bakanlar ile Başbakan arasında yapısal bir sorun mu var? Sizce işsizlik problemi nedir?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Çalış…

HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Sayın Başkan, Sayın Bakana soruyorum: Görüşmekte olduğumuz pakete milletvekili dokunulmazlığı niçin konulmadı? 23’üncü Dönemde milletvekillerine kürsü dokunulmazlığıyla ilgili sınırlama getiren değişikliği getirecek misiniz? AKP’nin Seçim Beyannamesi’nde milletvekili dokunulmazlığıyla ilgili vatandaşa vaadi nedir?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın İnan…

MÜMİN İNAN (Niğde) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Sayın Bakan, AKP’nin hazırlamış olduğu bu değişiklik paketi milletimizin beklentileri değildir maalesef. Milletimizin beklentileri: Cumhuriyet tarihinin zirvesine çıkan işsizliğin azaltılması, çalışanların durumlarının iyileştirilmesi, çiftçilerin borçlarının yapılandırılması, esnaflara destek, sanayicinin canlanması için yeni teşviklerdir; meslek liseleri ve imam hatipler katsayı problemleridir; yıllardır istismar edilen baş örtüsü meselesidir.

Şimdi size soruyorum: Milliyetçi Hareket Partisinin katsayı çözümü için verdiği kanun teklifine neden destek vermediniz? Baş örtüsü meselesinin çözülmesi için Milliyetçi Hareket Partimizle yaptığınız protokolde YÖK’ün 17’nci maddesiyle ilgili maddeyi değiştirmek için attığınız imzaya neden sadık kalmadınız? Daha çok demokrasi, daha çok özgürlük diye sunmaya çalıştığınız bu Anayasa değişikliği tüm bu sorunlara çözüm getirecek midir? Daha çok özgürlük derken baş örtüsü hâlâ neden tutsaktır? Bu Anayasa değişikliğine bunları niye almadınız?

BAŞKAN – Komisyon Başkanımızın söz talebi var.

Buyurun Sayın Kuzu.

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Şimdi, Sayın Başkanım, Sayın Işık sorusunda “84’üncü madde kapsamında vekilliği düşürülen kaç kişi var?” dedi. Kapatılan siyasi partiler içerisinde -yanlış hatırlamıyorsam- 2 kişi var. Bunların her ikisi da açmış olduğu davayı İnsan Hakları Mahkemesinde kazandılar ancak Anayasa Mahkemesine yapmış oldukları müracaatta, “Geriye yürümez, bizim yapacak bir şeyimiz yoktur.” diyerek konuyu kapattılar. Dolayısıyla, bunun kaldırılması gerekiyor. Dünyada hiç bunun örneği filan da yok.

İkinci bir soru olarak, yine, Sayın Işık’ın dokunulmazlık konusunda bir sorusu var. Dokunulmazlıkla alakalı elimde, en son gelen dosyalarla beraber, 627 dosya var. Bu 627 dosyanın 421’i BDP’ye ait, 121 dosya AK PARTİ, 57 dosya CHP, 25 dosya MHP, 3 dosya da bağımsızların var. Toplam 137 vekille ilgili bu. Bunun, 74 vekil AK PARTİ’nin, 29 CHP, 19 BDP, 13 MHP, 2 de bağımsız vekilin var. Toplam dosya sayısı bu. Bunların içerisinde, benim tespit ettiğim, 13 dosya özellikle yolsuzlukla alakalı. Bunlar da belediye başkanlığı döneminden kalma.

Ben şimdi şu soruyu da merak ediyorum: Dokunulmazlık elbette ki önemlidir ama dokunulmazlığı -öyle zannediyorum, ilgilenirken- mahkemelerin bağımsızlığı, hâkimlerin teminatı, üniversitelerin özerkliği bağlamında algılamak lazım. Bir kurum düşünün ki kendine verilen rahat çalışma konusunda bunu imtiyaz sayması… Hâlbuki bu bizim şahsımıza verilmiş bir şey değil. Vekillerin bunu bir daha düşünmesi lazım. Bu benim tamamen teorik, bilimsel bir görüşüm. Dünyada Hollanda dışında bütün ülkelerde dokunulmazlık var. Türkiye'de dokunulmazlıkla alakalı oturup düşünürüz ama benim tamamen şahsi kanaatim, çok sonlarda yer alacak olan bir konudur. Benim dosyam filan da yoktur. Yani, kurumu korumak adına öyle zannediyorum bunu bir kez daha düşünmemiz gerekiyor.

ZEKERİYA AKINCI (Ankara) – Sekiz yıldır düşünmediniz mi bir kez daha?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Bakan…

DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Ben de dokunulmazlık konusundan başlamak istiyorum. Dokunulmazlık, milletvekillerinin kişisel anlamda korunmasının ötesinde, milletin hukukunun korunması için getirilmiş, birçok demokratik ülkede uygulanan bir mekanizmadır.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Sayın Bakan, kalpazanlara niye dokunmayacağız? Yüz kızartıcı bir suç.

DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Burada milletin hukukunu rahat bir şekilde, özgür bir şekilde, hiçbir çevrenin etkisi altında kalmadan milletvekillerinin korunması için getirilmiş bir mekanizmadır. Türkiye'nin genel demokratikleşme süreci içinde, şu ana kadar, milletvekilleri dışında da dokunulmayan birçok çevreye dokunuldukça, milletvekilliği dokunulmazlığı da elbette yeniden değerlendirilecektir.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Onları da siz yarattınız.

DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Bunun dışında, niçin ekonomi, işsizlik konusuna girmiyoruz da, şu anda Anayasa’yı tartışıyoruz gibi sorular geldi. Yoksulluk, işsizlik… Bir defa, ekonomi dediğiniz alan… Sosyal bilimleri bilen herkes bilir ki, sosyal konular arasında ilişkiler vardır.

KEMALETTİN NALCI (Tekirdağ) – Sayın Bakan, sorumu dinlememişsiniz, sorum o değil.

BAŞKAN – Lütfen Sayın Nalcı…

DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Ekonomi, diğer alanlardan izole, etrafında duvarlar örebileceğiniz bir alan değildir. Siyasi istikrar olmadan, güven olmadan, hukuk düzeni oturmadan uzun vadede ekonomiyi de birinci sınıf bir ekonomi yapmanız mümkün değildir.

KEMALETTİN NALCI (Tekirdağ) – Sayın Bakan, ben onu söylemedim.

DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Dolayısıyla, burada yaptığımız çalışmalar hukuk devleti, daha yüksek demokratik standartlar anlamında yaptığımız çalışmalar, ekonomiyle de, halkımızın geleceğiyle de bu anlamda bire bir ilişkilidir. İşsizlik sorununun çözümü de bu anlamda bunlarla bire bir ilişkilidir.

Ayrıca, yine, niye diğer konularda adımlar atılmadı gibi eleştiriler geldi. Değerli milletvekilleri, şu soruyu sormamız lazım: Burada atılan adımlar demokrasimizi daha ileriye mi götürüyor, geriye mi götürüyor? (CHP sıralarından “Geriye” sesleri)

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Geriye götürüyor.

DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – İleriye götürüyor. Ha, mükemmel olmayabilir, daha iyisi yapılabilir, daha iyisini de teklif edin, onu da hep birlikte yapalım, çok daha ileriye götürelim ama “Niçin çok daha ileri şeyler yok? diye daha iyiye karşı çıkmanın da bir mantığı yoktur. Dolayısıyla önemli olan demokratik standartları daha ileriye taşımaktır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Evet, Sayın Bakan, süre doldu efendim, çok teşekkür ederiz.

Sayın milletvekilleri, soru-cevap işlemi tamamlandı.

Görüşmekte olduğumuz 10’uncu madde üzerinde on altı önerge vardır. Çekilen kura sonucu yedi önergeyi şimdi okutacağım, sonra da önergeleri aykırılık sırasına göre işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

2/656 Esas Numaralı 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 10 uncu maddesinde geçen “son fıkrası” ibaresinden sonra gelmek üzere “bu kanunun yayımı tarihinden itibaren” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederim.

                                                                                                             Ahmet Aydın

                                                                                                                Adıyaman

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

2/656 Esas Numaralı 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 10 uncu maddesinde geçen “son fıkrası” ibaresinden sonra gelmek üzere “bu kanunun yayımı tarihinden itibaren” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederim.

                                                                                                        Abdurrahman Arıcı

                                                                                                                  Antalya

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 497 sıra sayılı Anayasanın Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 10 uncu maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Hasip Kaplan

 

Akın Birdal

Hamit Geylani

 

Şırnak

 

Diyarbakır

Hakkâri

 

Şerafettin Halis

 

 

Sebahat Tuncel

 

Tunceli

 

 

İstanbul

MADDE: 10- Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 84 üncü maddesinin son fıkrası yürürlükten kaldırılmıştır. Son fıkra yerine aşağıdaki fıkra eklenmiştir.

“Siyasi etike aykırılıktan dolayı milletvekilliğinin düşürülmesi kanunla ayrıca düzenlenir.”

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 2/656 Esas numaralı 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 10. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

             Hüseyin Ünsal                                                                     Hakkı Suha Okay

                  Amasya                                                                                   Ankara

MADDE 10- Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 84 üncü maddesinin son fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“Partisinin kapatılmasına neden olan milletvekili, beyan ve eylemleri nedeniyle Anayasanın 83. maddesi kapsamındaki dokunulmazlık hükümlerinden yararlandırılmaz.”

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Anayasa Değişikliği teklifinin, 10. maddesinin teklif metninden çıkarılması için gereğini arz ve teklif ederiz.

 

Faruk Bal

 

Oktay Vural

Mehmet Şandır

 

 

Konya

 

İzmir

Mersin

 

 

Behiç Çelik

 

S. Nevzat Korkmaz

Hüseyin Yıldız

 

 

Mersin

 

Isparta

Antalya

 

 

M. Akif Paksoy

 

Ahmet Orhan

Beytullah Asil

 

 

Kahramanmaraş

 

Manisa

Eskişehir

 

 

 

 

Recep Taner

 

 

 

 

 

Aydın

 

 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şimdi okutacağım iki önerge de aynı mahiyette ve maddeye en aykırı önerge. Şimdi ikisini birlikte okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 2/656 Esas Numaralı 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 10. maddesinin Anayasa aykırılığı nedeniyle Teklif metninden çıkarılmasını ve diğer maddelerin buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

            Ali Rıza Öztürk                                                                        Yaşar Tüzün

                   Mersin                                                                                    Bilecik

TBMM Başkanlığına

Anayasa değişiklik teklifinin 10. maddesi Anayasaya aykırıdır. Teklif metninden çıkarılmasını saygılarımla arz ederim. 14.4.2010

                                                                                                               Tayfun İçli

                                                                                                                Eskişehir

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu efendim?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın İçli, buyurun efendim.

Süreniz beş dakika Sayın İçli.

H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Sayın Başkanım, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; sizleri saygıyla selamlarım.

Teklifin bu maddesinde Anayasa’nın 84’üncü maddesinin son fıkrasının kaldırılması amaçlanıyor. Anayasa’nın 84’üncü maddesinin son fıkrası, partisinin temelli kapatılmasına sebep olan milletvekilinin  milletvekilliğinin düşeceğine ilişkin.

Değerli arkadaşlarım, milletvekilinin işi nedir? Milletvekili niçin seçilir halk tarafından ve Parlamentoya gönderilir? Milletvekilinin işi siyaset yapmaktır, yani yasama organında milletin ihtiyacına uygun yasaların çıkması için çaba sarf eder, Bakanlar Kurulunu, Başbakanı, bakanları denetler. Bunun tanımı nedir değerli arkadaşlarım? Siyaset yapmaktır.

Dün gece yarısı Anayasa’nın 69’uncu maddesinin dokuzuncu fıkrası yeniden düzenlendi. Anayasa’nın 69’uncu maddesinin dokuzuncu fıkrası nedir? “Bir partinin temelli kapatılmasına eylemleriyle neden olan bir kişi, partinin kurucusu dâhil olmak üzere üyeleri beş yıl müddetle siyaset yapmaktan yasaklanır.” Bu ne biçim iştir? Bir taraftan Anayasa 69/9’a göre insanlara siyaset yapma yasağı getireceksiniz, bir taraftan da milletvekilliğini kurtarmaya çalışacaksınız.

Değerli arkadaşlarım, burası suçluların kaçtığı, sığındığı ve halkın vergilerini alarak burada krallar gibi yatma yeri midir? Parlamento yatma yeri midir değerli arkadaşlarım? Burada bir ikiyüzlülük var. Ya adam gibi 69’un 9’unu da kaldıracaksınız, siyaset yapma yasağını da kaldıracaksınız, ikisini birlikte, ama bir taraftan siyaset yapma yasağı getirdikten sonra “Milletvekilliği yapsın bu arkadaşımız.” diyeceksiniz. Bir kere burada bir ikiyüzlülük var, bir samimiyetsizlik var ve bu ikiyüzlülük ve samimiyetsizlik Anayasa’nın 68, 69 ve 14’üncü maddeleriyle çelişmektedir.

Değerli arkadaşlarım, yine dün gece yapılan bir değişiklikle siyasi partilerin kapatılması imkânsız hâle getirildi, her ne kadar burada hüküm olmakla birlikte. E, madem bir siyasi parti hiç kapatılamayacaksa, niye milletvekilliğinin düşmesini burada koruyorsunuz? Bir de şöyle bir hinlik var burada, bir incelik var: Değerli arkadaşlarım, bir siyasi partinin temelli kapatılmasına neden olanlar, sıradan milletvekilleri değil. Bir siyasi partinin kapatılmasına sebep olanlar, o siyasi partilerin kurucuları, genel başkanı ve kurmay heyeti. Türkiye’de açılan bütün siyasi parti kapatma davalarında, o partinin genel başkanı, kurmay heyeti, genel başkan yardımcılarının milletvekilliği düşer, herhangi bir, bu merkez kararda, merkez yürütmede olmayanların düşmez.

E, peki şöyle bir düşünce: Bir siyasi partinin genel başkanı milletvekili değil veyahut merkez karar yönetim kurulunda olanlar değil ama sizler milletvekilisiniz. Düşünebiliyor musunuz, sizler burada milletvekilliği yapacaksınız ama sizin partinizin genel başkanı, kurmay heyeti siyaset yapamayacak ve Siyasi Partiler Yasası’nın 95’inci maddesine göre bu kişiler, siyaset yasağı alan kişiler hiçbir şekilde seçimlerde aday gösterilemeyecek. Bu ne biçim iş, bu ne biçim çelişki?

Bir de, değerli arkadaşlarım, bir siyasi partinin kapatılması hangi hâlde çok daha mümkün? Odak olma hâli; Anayasa’nın 69’uncu maddesinin altıncı fıkrası. Bakın, okuyorum: “Bir siyasî parti, bu nitelikteki fiiller…” Yani 68’dekini kastediyor, eylem, fiil. “…o partinin üyelerince yoğun bir şekilde işlendiği ve bu durum o partinin büyük kongre veya genel başkan veya merkez karar veya yönetim organları veya Türkiye Büyük Millet Meclisindeki grup genel kurulu veya grup yönetim kurulunca zımnen veya açıkça benimsendiği takdirde…” Yani odak olduğu takdirde bir siyasi parti kapatılır Yani bir eylem, bir fiille bir siyasi parti kapatılmaz.

Bu değişiklik 2001 yılında yapıldı. Şimdi, bu kadar… Dün akşam da iyice zorlaştırdınız oylarınızla. Değerli arkadaşlarım, bu nasıl bir anlayıştır, nasıl bir çelişkidir?

Bir de, bir siyasi parti neden kapatılıyor? Yani tutup birini dövdüğü için, ya, burada kürsüde kürsü masuniyetinden dolayı, konuşmalarından dolayı kapatılmıyor ki. Bir parti, 68’inci maddenin dördüncü fıkrasındaki eylemler; devletin bağımsızlığına, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne, insan haklarına, eşitlik ve hukuk… 68/4 bu…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın İçli, bir dakika size ek süre veriyorum, lütfen tamamlayın.

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Sayın Başkan, bağlıyorum.

Bir de ne? Anayasa 14: “Devletin ülkesi…” Aynı hükümlerdir. “…bölünmez bütünlüğünü bozmayı…”

Değerli arkadaşlarım, Anayasa Mahkemesiyle, kesin kararla, bir milletvekilinin veyahut bir üyenin bu derece ağır bir suçu işlediğini siz kabul edeceksiniz, bir taraftan da onun milletvekilliği yapmasını burada ve kürsü masuniyeti ve 69’da dün akşam yapılan değişikliklerle, kürsüdeki oyları ve sözleri, idarenin eylem ve işlemleri artık suç olmayacağına göre burada bir milletvekili istediğini söyleyecek.

Değerli arkadaşlarım, bu da bir çelişki. O milletvekiline de yazık, hülle yapacak, yalan söyleyecek, buradan ayda 10 milyar,15 milyar maaş alacak, özlük hakları devam edecek, kendi tabanına mesajlar gönderecek. Bu bir çelişki, bu ikiyüzlülük değil mi?

Bu hususları özellikle dikkatinize sunmak ve bu düzenlemenin Anayasa 68, 69 ve 14’üncü maddelere aykırı olduğunu belirtmek için söz aldım. Sabrınız için hepinize teşekkürler.

BAŞKAN – Sayın İçli, teşekkür ederim.

Aynı mahiyetteki diğer önergenin gerekçesini açıklamak üzere, Bilecik Milletvekili Sayın Yaşar Tüzün.

Sayın Tüzün, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika efendim.

YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) – Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşmekte olduğumuz Anayasa değişikliği teklifinin 10’uncu maddesi üzerinde vermiş olduğumuz önergenin lehinde söz almış bulunuyorum. Sizleri de saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, görüşmekte olduğumuz kanun teklifi Anayasa’mızın 84’üncü maddesinin son fıkrasını yürürlükten kaldırıyor. Peki, nedir bu fıkra? Partisinin kapatılmasına beyan ve eylemleriyle sebep olan milletvekillerinin milletvekilliğinin sona erdirilmesiyle ilgili bir fıkra.

Peki, değerli arkadaşlarım, dün akşam biz burada geç saatlere kadar tartıştık, oylamasını gerçekleştirdik ve yine, her zaman olduğu gibi AKP’nin oy çokluğuyla bu madde kabul edildi. Kabul edilen metne göre, bundan böyle hiçbir şekilde zaten parti kapatılamayacak. Parti yöneticileri ve parti mensupları hangi şartlarda hangi suçları işlemiş olsalar bile partileri kapatılmayacağına göre dolayısıyla da milletvekilliği düşmesi söz konusu olmayacak. Hâl böyleyse biz bu fıkrayı neden değiştiriyoruz, neden böyle bir Anayasa teklifinin 10’uncu maddesine bunu koyduk, bunu anlamakta zorluk çekiyoruz.

Değerli arkadaşlarım, tabii, Türkiye’nin gündemi Anayasa değişikliği değil. Türkiye’nin gündemi öncelikle işsizlik, yoksulluk. Vatandaşımız gerçekten aç, susuz, perişan bir vaziyette yaşamını sürdürüyor. Çiftçimiz, işçimiz kan ağlıyor. Emeklimizin sorunları oldukça fazla. Tabii, sorumluluk sahibi hükûmetler öncelikle bu sorunlara değinmesi gerekirken, Türkiye’yi farklı noktaya, farklı bir sürece sürükleyen bir siyasi iktidarla karşı karşıyayız. Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmeti biraz sorumluluk sahibi olsaydı, şimdi gündemde olan sorunları çözebilme adına birtakım kanunlar çıkarması gerekirken, Türkiye’nin gündeminde, vatandaşımızın gündeminde olmayan sorunları bu masaya ve yasalarla düzeltmeye değil, maalesef vitrine oynamayı ve vatandaşımızın kafasını kurcalamayı tercih ediyorsunuz.

Değerli arkadaşlarım, yine Anayasa’mızın 84’üncü maddesi 23/7/1995 tarihinde değişmiş. Eski 1982 Anayasası’na göre milletvekilliği düşürülmesine salt çoğunluk oyu gerekiyordu, 1995’te oy çokluğuna döndürülmüş. Dolayısıyla 1995’te değişen yani on beş yıl önce değişen bu 84’üncü maddeyi yine aynı şekilde, milletvekili hangi suçu işlerse işlesin düşürülmesi mümkün olmayan bir noktaya getiriyoruz.

Adalet ve Kalkınma Partisi bundan sekiz yıl önce Türkiye’de üç “Y” ile iktidara geldi. Neydi bu “Y” belki unutmuş olabilirsiniz: Birincisi yoksulluk, yolsuzluk ve yasaklar konusunda, 2002 kampanyasında ciddi açıklamalarda bulundunuz. Maalesef, bu açıklamaların hiçbirini yerine getirmiş değilsiniz. Yoksulluk 2002 yılından bugüne kadar azalması gerekirken daha da artmıştır. Yolsuzluk keza anlatmakla bitmez, çok daha artmıştır. Maalesef, yasaklar konusundaki anlayışınız da, Anayasa değişikliği yapmakla bundan kaçacağınızı zannetmeyin.

Değerli arkadaşlarım, tabii, demokrasinin kazanımları, demokrasinin ilerlemesi, demokrasiyi yaşatabilme çok güzel bir duygu. Buna her türlü desteği vermeye razıyız ancak önce cumhuriyet. Yıl 1923, önce cumhuriyet kuruldu. Cumhuriyetin kazanımları, cumhuriyet dönemindeki devrimler 1950’ye kadar devam etti. Peki ne oldu? Mensubu olmaktan gurur duyduğum, onur duyduğum Cumhuriyet Halk Partisi, belki de Türkiye’de ve dünyada hiçbir siyasi partiye nasip olmayacak bir şekilde demokrasiyi kazandırdı, ülkenin gündemine getirdi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Tüzün, size de ek süre veriyorum. Buyurun, konuşmanızı tamamlayın.

YAŞAR TÜZÜN (Devamla) – Teşekkür ederim Başkanım.

Peki, şimdi, önce cumhuriyet… Cumhuriyet demokrasiyi doğuruyor. Demokrasi hayırlı evlat mı, değil mi? Demokrasi adı altında yürütülen bu kampanya cumhuriyete, cumhuriyetin kazanımlarına, rejime sahip çıkıyor mu, çıkmıyor mu? Demokrasiyi arttıralım, demokrasinin kurum ve kurallarıyla yaşatalım derken, cumhuriyetin kazanımlarına, rejimin daha sağlıklı işleyebilmesi adına demokrasiyi hangi yönde kullandığınızı çok iyi biliyorsunuz. Maalesef, demokrasinin kurum ve kurallarını yaşatalım ve arttıralım derken, rejimi, kuşkusuz, cumhuriyetimizin kazanımlarına ve cumhuriyetin temel niteliklerine zarar verir hâle geldiniz. Bu nedenle, birlikte hazırlayabileceğimiz, 1982 Anayasası’nı çok daha farklı bir noktada gerçekleştireceğimiz bir fırsatı kaçırmış bulunuyorsunuz. Bunu da bu seçimlerde hem referandum sürecinde hem de halkımıza en iyi şekilde anlatarak…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Tüzün, ek süre de doldu. Sadece selamlamanız için Genel Kurulu, açıyorum mikrofonu tekrar.

YAŞAR TÜZÜN (Devamla) – Sizin bu yanlış oyununuza son vereceğimizi düşünüyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…Etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Anayasa değişikliği teklifinin, 10. maddesinin teklif metninden çıkarılması için gereğini arz ve teklif ederiz.

                                                                                              Faruk Bal (Konya) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu efendim?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe: Anayasalar, vatandaşların temel hak ve hürriyetlerini teminat altına alan, siyasi rejimin ve devlet organlarının görev ve yetkilerini belirleyen kanunlar hiyerarşisinin en üstünde temel hukuk normlarıdır.

Türkiye'nin iki ihtilal ve 3 muhtıra ile üzerine gölge düşürülen demokrasisini;

• 21. yüzyılın evrensel değerlerine kavuşturabilmenin,

• Asırlık anayasa tartışmalarından kurtarmanın,

• Her kesimin benimseyebileceği bir anayasaya kavuşturabilmenin,

tek yolu toplumsal uzlaşmaya dayalı bir Anayasa yapmayı sağlamaktır.

MHP bu sebeple;

• "Anayasa Değişikliği Uzlaşma Komisyonu" kurulmasını,

• Partilerin uzlaştıkları hususlarda demokratik bir sözleşme yapılmasını,

• Siyasi partilerin hangi konularda uzlaştığının kamuoyuna duyurulmasını,

• Her partinin görüş ve tavrının, yapılacak ilk seçimde milletin takdirine sunulmasını,

• Seçimler sonunda oluşacak Meclis'in ilk iş olarak anayasa değişikliğini gerçekleştirmek olmasını teklif etmiştir.

MHP; bu kapsamda,                      

• Devlet ile Milleti kucaklaştıracak,

• Milletin değerleri ile Devletin değerlerini bağdaştıracak,

• Demokrasi ile Cumhuriyeti barıştıracak,

• Vatandaşın temel hak ve hürriyetlerini evrensel standarda yükseltecek,

• Milletin bölünmez bütünlüğünü üniter yapı içinde sağlayacak ve Devleti kurum ve kuruluşları ile uyum içinde çalıştıracak,

• Kuvvetler ayrılığına dayalı parlamenter demokrasiyi iyileştirecek,

• Cumhuriyetin temel nitelikleri ile Anayasamızın değiştirilmesi dahi teklif edilemeyecek maddelerini koruyacak,

Toplumsal bir sözleşme belgesi niteliğinde anayasa yapma kararını ilan etmiştir.

Anayasa değişikliği böylece milletin iradesine dayandırılmış olacaktır.

AKP, MHP'nin bu teklifine kulak tıkamış, kendisi için hazırladığı Anayasa teklifini partilere ve millete dayatmıştır.

AKP, Anayasa değişikliğini seçmene ve yargıya hesap vermekten kaçmak için malzeme olarak kullanmaktadır.

AKP'nin Anayasa Değişiklik Teklifi, kendi sübjektif hedefine ulaşmak için hazırlanmıştır.

Bu teklif ile kuvvetler ayrılığına dayanan parlamenter sistemin denge ve denetim mekanizmaları iktidar lehine bozulmaktadır. Bunun doğal sonucu olarak başta parti kapatma, yargı bağımsızlığı ve hâkim teminatı ile hukuk devleti ve hukukun üstünlüğü ilkeleri zedelenmektedir. Parlamenter sistem yerine ucu diktaya açık bir Başkanlık sistemi getirilmektedir.

Bu teklif, Parlamenter demokrasi esasına göre inşa edilen Anayasaya aykırıdır.

Bu teklifin içinde; Millet yoktur, Milletin iradesi yoktur, Milletin beklentisi yoktur. Millet, AKP'den bölücü terörü bitirmesini beklemektedir.

Millet, AKP'den yoksulluğun, yolsuzluğun, hayat pahalılığının ve işsizliğin hesabını vermesini beklemektedir.

Millet, AKP'den iş beklemektedir. Aş beklemektedir.

Millet, AKP'den düşünce, inanç, teşebbüs, örgütlenme ve benzeri alanlarda temel hak ve hürriyetlere güvence beklemektedir.

AKP 8 yılı heba etmiştir. Milletin beklentilerini karşılayamamıştır.

AKP millete değil, kendine çalışmaktadır.

AKP, iyi niyetli değildir, bu teklif ile başlattığı PKK açılımı için anayasal zemin hazırlamaktadır. Bu sebeple yargıyı etkisiz hale getirmektedir.

AKP, 8 yıldır dokunulmazlıkları kaldırmamıştır.

AKP, yolsuzluğa bulaşmış bürokratları meclise taşıyarak dokunulmazlık zırhına büründürmüştür.

AKP, yolsuzlukların üstünü dokunulmazlık ile örtmüştür.

AKP, PKK terör açılımının ilk adımı olarak getirdiği bu anayasa değişikliği ile yeni dokunulmazlık alanları yaratmaktadır.

AKP, bu anayasa değişikliğinde siyasallaşacak PKK’ya dokunulmaz alanlar yaratmaktadır.

AKP, bu değişiklik ile PKK’nın siyasallaşmasının önündeki anayasal engelleri kaldırmaktadır.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 2/656 Esas numaralı 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 10. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                         Hüseyin Ünsal (Amasya)ve arkadaşları

                          

MADDE 10- Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 84 üncü maddesinin son fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“Partisinin kapatılmasına neden olan milletvekili, beyan ve eylemleri nedeniyle Anayasanın 83. maddesi kapsamındaki dokunulmazlık hükümlerinden yararlandırılmaz.”

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu efendim önergeye?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

Sayın Ünsal, buyurun.

Amasya Milletvekili, önerge sahiplerinden.

Beş dakika efendim süreniz.

HÜSEYİN ÜNSAL (Amasya) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; görüşülmekte olan 497 sıra sayılı kanunun 10’uncu maddesi üzerine verilen önerge için Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım. Konuşmama başlarken saygılarımı sunuyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu 10’uncu madde üzerine konuşma yapan AKP Grubundan Çevre Komisyonu Başkanı, Cumhuriyet Halk Partisine, vicdanlarından bahsederek konuşmasına devam etti. Milletvekili vicdanının kulvar değiştirdiği, partiye göre mobilize olduğu ve bu perdenin arkasında ona göre oy kullandığını söylemesi… Veyahut da bizim aklımız pek ermedi. Bu vicdan meselesi değildir. Kendisi şimdi her değişik dönemde değişik kulvarlarda, değişik vicdan kullanmaktadır, vicdanı mobilize olmuştur ve diğer partili arkadaşlarıma, tüm Türkiye Meclisindeki partili arkadaşlarıma da söylüyorum: Artık partinizi veya diğer bir partiyi veya herhangi bir grubu uluslararası planda şikâyet etmek istiyorsanız, artık bir uluslararası muhbirimiz var. Kendisi buradadır. Dolayısıyla, Cumhuriyet Halk Partisini bu konuda ihbar eden, Sosyalist Enternasyonale ve Avrupa Konseyine ihbar eden konuşmacıyı da ayrıyeten kınıyorum.

Getirilen önerge, partisinin temelli kapatılmasına neden olan milletvekillerinin dokunulmazlıktan yararlanmayacağıdır. Bu durum engellenmektedir. Bu gayet doğal. Yani bu, bizim Cumhuriyet Halk Partisi önerisi olarak geldi ama siyasi partilerin hemen hemen hepsinin bu konuya yakın durmasında fayda vardır. Hem partinin temelli kapatılmasına neden olacaksın hem de milletvekili dokunulmazlığın devam edecek. Milletvekilliğinin devamını ama dokunulmazlığının kaldırılmasını isteyen bir öneridir. Dolayısıyla buna Komisyonun ve Hükûmetin katılmadığını görmek beni de üzdü, bunu da belirtmek istiyorum ama neden katılmadıklarını da çok merak ediyorum. Ama aklıma sorular geliyor.

Değerli arkadaşlarım, dokunulmazlık kalkarsa neler olacak? İşlediği iddia edilen kalpazanlık suçundan dolayı fezlekesi Meclise gönderilen bir Başbakan yargılanacak. Bu, dünyada herhâlde ilk defa olacak. Kalpazanlık suçu işlediği iddia edilen bir Başbakanımız var. İtalya’da da böyle bir Başbakan var, aile dostu bir Başbakan ama kendisinin kalpazanlık değil, başka suçları var.

ATV-Sabah Grubuna, damadının yöneticiliğini yaptığı gruba haksız kredi veren, Halk Bankası kredilerini, Vakıfbank kredilerini sarf eden, veren, esnaf kredi beklerken bir gruba bir kalemde 750 milyar lirayı verebilen bir Başbakan ve buna göz yuman bir Başbakan yargılanacak.

Telekom ihalesi ve sonrası yaptığı yolsuzluklara, usulsüzlüklere göz yuman bir Başbakan dokunulmazlık kalkarsa yargılanacak.

Tekelin belli bölümlerini yok pahasına satan, Türk tütüncülüğünü yok eden, Tekel işçilerini sokağa döken Başbakan yargılanacak.

Deniz Feneri yolsuzluğunun açığa çıkmamasına göz yuman, geciktiren bir Başbakan yargılanacak.

Her şeyden önemlisi, Habur Sınır Kapısı’nda yaşanan istenmeyen olaylara göz yuman Başbakan yargılanacak.

Devletin uçaklarını düğün davetiyesi dağıtmak için kullanan, Arap şeyhlerinin düğününe karısını, kızını gönderen Başbakan yargılanacak.

Bu dokunulmazlık kalkınca bunlar olacak. Dolayısıyla hem Komisyon hem Hükûmet buna katılmak istemiyor.

Değerli arkadaşlarım, sekiz yıllık iktidarınızda ülkenin hiçbir temel sorununa çözüm getirmediniz.

Ülkenin ekonomik düzenini de işçi, köylü, esnaf, emekli, memur yararına değil, aile efradına ve yandaşlara menfaat sağlamak şeklinde kullandınız.

Dış siyasetiniz iflas etti. Bugün de bu siyasetinizin iflas ettiği nihayet Ermenistan’da ortaya çıktı. Ülkeyi kargaşa ve terörün esiri hâline getirdiniz. “Açılım” adı altında ne yaptığınızı bilmez durumdasınız.

Bu dönemde halk desteğini kaybettiniz. Dolayısıyla kaygılısınız. İki tane kaygınız var: Bir tanesi, acaba iktidarı nasıl devam ettiririz? Bir tanesi de, iktidardan düşersek kendimizi nasıl koruruz? O yüzden de bu Anayasa değişikliği gündeme geldi. Bunun için hukuku rafa kaldırmak, yargıyı kuşatmak, hatta ele geçirmek, dokunulmazlıkları ise geçiştirmek istiyorsunuz, Anayasa’yı bu anlamda değiştirmek istiyorsunuz.

Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Adalet ve Kalkınma Partisinden istifa eden bir milletvekili arkadaşımız şunu söylemişti: “Dualarla geldik, beddualarla gideceğiz.”

Değerli arkadaşlarım, şimdi, iktidara yüksek bir oyla geldiniz, “çoğunluk bizde” diye bunun sarhoşluğu içerisindesiniz, büyüklüğü içerisindesiniz ama bu durum devam etmeyecek.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Ünsal, size de ek süre veriyorum bir dakika, lütfen tamamlayınız.

HÜSEYİN ÜNSAL (Devamla) – Saygıdeğer AKP’li milletvekilleri, köylü perişan, Anayasa değişikliği değil destek bekliyor. İşçi perişan, emekli perişan, memur perişan, esnaf perişan.

Sayın Başkan ve saygıdeğer milletvekilleri; esnaf siftah etmeden kepenk kapatıyor. Yakın zamanda esnaf kefalet kooperatifi kongrelerine gidenler, tarım kredi kooperatifi kongrelerine gidenler esnafın, köylünün ne demek istediğini hep biliyorlardır.

Dolayısıyla önergemizin lehinde oy kullanmanızı talep ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler…Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 497 sıra sayılı Anayasanın Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 10 uncu maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                           Hasip Kaplan (Şırnak) ve arkadaşları

MADDE: 10- Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 84 üncü maddesinin son fıkrası yürürlükten kaldırılmıştır. Son fıkra yerine aşağıdaki fıkra eklenmiştir.

“Siyasi etike aykırılıktan dolayı milletvekilliğinin düşürülmesi kanunla ayrıca düzenlenir.”

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu önergeye?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN –  Sayın Kaplan, konuşacaksınız.

Buyurun. (BDP sıralarından alkışlar)

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; elimde Hükûmet Programı var. Burada okunan şeyleri söz olarak kabul ediyoruz. “Cumhuriyetimizin 100’üncü yılına yaklaşırken ülkemiz sivil bir uzlaşma anayasasını hak etmektedir.” Ve tabii anlatıyor: “İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ... Yeni anayasa, olabilecek en geniş toplumsal uzlaşmayla hazırlanmalıdır.” Böyle, paket paket, taksit taksit, parça parça istemiyoruz; toptan, gerçek bir anayasa istiyoruz çünkü dibacesini, girişini değiştirmediğiniz Anayasa’nın devamını değiştiremezsiniz, girişi hepsini belirliyor.

Şimdi, ben, burada, özellikle, önergemizde siyasi etik kanunundan bahsettim. Siyasi etik kanunundan niye bahsediyorum? Bu Meclisin siyasi etik kanununa ihtiyacı var. Bugüne kadar bütün milletvekillerinin siyasi düşüncelerinden dolayı üyelikleri düşürüldü. Oysaki hırsızlık, yolsuzluk, yüz kızartıcı suçlar, Yüce Divan suçları dikkate alındığı zaman, Yüce Divanda 1928’de Yavuz Zırhlısı’ndan tutun 1981’de gümrük, 1985’de rüşvet, 1993’te otoyol ihalesi, 2004’de yolsuzluk… Hep akçeli işler, pis işler.

Şimdi, bunlarla ilgili Yüce Divan yolu var ama diğer yandan da, bu kürsüde şöyle savunmaları da Meclis tutanaklarından okursunuz: “Dokunulmazlığımın kaldırılmasından ve yargılanmaktan korkmuyorum. Çünkü ben rüşvet almadım; ben ihaleye fesat karıştırmadım; ben tüyü bitmemiş yetimin hakkını da yemedim; ben vergi kaçakçılığı da yapmadım; halka ihanet etmedim; devlet parasını beş yıldızlı otellerde birilerine peşkeş de çekmedim; hayali ihracatla köşe bucak da olmadım. Bunun için korkmuyorum. Ben, tarihe ve tarih içinde halka hesap verememekten korkarım. Nasıl ki, tek çiçekli bir bahçe, tek sazlı bir orkestra olamazsa Türkiye insanının da tek tip düşünmesi beklenmemelidir. Nasıl ki, bir bahçede allı morlu, yeşilli ve sarılı çiçekler ayrı renk ve özellikleriyle hep bir arada, usta bir bahçıvan gözetiminde yaşayabiliyorsa, Türk ve Kürt halkı da kendi özgün kimlik ve kültürünü geliştirerek bir arada yaşama şansına sahiptir hâlâ.” 2 Mart 1994, Orhan Doğan’ın bu kürsüden yaptığı savunmayı okudum.

Şimdi, getiriyorum, 84’üncü maddeyi kaldırıyorsunuz. Ahmet Türk’ün, Sayın Aysel Tuğluk’un daha üç ay önce üyelikleri düşürüldü. Arkasından geçici 18’inci madde var. Şimdi, Anayasa yargısı CMK hükümlerine göre yapılıyor, ceza hükümlerine göre yapılıyor ve bir hüküm lehe olduğu zaman geçmişe şamil uygulanması lazım. Geçici 18’inci madde var, burada diyor ki: “Görülmekte olan davalara uygulanır.”

Şimdi, ben buradan çağrıda bulunuyorum, toplum vicdanına sesleniyorum, Meclisin vicdanına sesleniyorum: Türkiye’nin barışı için, Türkiye’nin geleceği için eğer sizler Ahmet Türk ile Aysel Tuğluk’un üyeliğinin düşürülmesini vicdanen sindiremiyorsanız, kabul edemiyorsanız, gelin 18’inci maddeye, vakit var, geçici maddeye bir hüküm koyalım, tıpkı görülmekte olan davalar gibi, bu dönem içinde milletvekilliği düşen milletvekillikleri ile ilgili, Anayasa hükmü değiştiği için “tekrar üyelikleri devam eder” diye bir hüküm koyalım. Türkiye için var mısınız, böylesine bomba gibi, toplumsal barışı sağlayacak, Türkiye’yi sarsacak, vicdanları zorlayan bu kararı kaldıracak, vicdanları bırakın, Türkiye’nin 72 milyon vicdanında, barışında, birliğinde, ülkenin bütünlüğü içinde ve kardeşliğe doğru, huzur ortamına doğru verilecek en güçlü mesajı verelim?

İşte, siyaset budur. Siyaset öyle “Bu kadarını yaparım, o kadarı olur.” değildir arkadaşlar. Siyaset cesur kararlar zamanıdır. Cesur kararlar, siyasi kararlar, yerinde olan kararlar alınır. Böylesi dönemlerde tarih yazacaksak yazılır. Böylesi dönemlerde vicdanınız isyan ediyorsa, sesini dinlersiniz. Ahmet Türk’ün üyeliğinin düşmesinde gerçekten bir adaletsizlik, bir hukuksuzluk yok mu?

BAŞKAN – Ek süre veriyorum Sayın Kaplan.

HASİP KAPLAN (Devamla) – Devam ediyorum.

Yani gerçekten, siyasi düşüncelerini açıklama dışında bir kaygı, bir nedenle üyeliği düşürülmedi mi arkadaşlar? Neden 21 milletvekili içinde Sayın Ahmet Türk seçildi, Sayın Aysel Tuğluk seçildi?

İşte, böylesi tarihî kararlara imza atarsak, birlikte yürürsek ve birlikte muhteşem o Türkiye’nin yeni, yepyeni anayasasını yaptığımız zaman, Türkiye Cumhuriyeti’nin 23’üncü Dönem Büyük Millet Meclisi, barışa ve kardeşliğe -yarın 23 Nisan- ve çocuklarına, yarınlarına yepyeni bir anayasayı 90’ıncı yıl dönümünde hediye etme onuruna, şerefine, büyüklüğüne, erdemliğine kavuşacak. Bunun için biraz sağduyu, biraz daha uzlaşı, biraz daha diyalog, biraz daha konuşabilmek; bütün mesele bu. Bunu İç Tüzük’te başardık, inanının Anayasa’da da başarabiliriz.

Bu inançla, 18’inci madde önümüzde, süre var, değerlendirilmesini diliyorum, saygılar sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kaplan.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Şimdi okutacağım iki önerge de aynı mahiyette olduğundan önergeleri birlikte işleme alacağım.

Önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

2/656 Esas Numaralı 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 10 uncu maddesinde geçen “son fıkrası” ibaresinden sonra gelmek üzere “bu kanunun yayımı tarihinden itibaren” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederim.

              Ahmet Aydın                                                                     Abdurrahman Arıcı

                 Adıyaman                                                                                 Antalya

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergelere Komisyon katılıyor mu efendim?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

Sayın Aydın, konuşacak mısınız?

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Gerekçe okunsun.

BAŞKAN – Sayın Arıcı?

ABDURRAHMAN ARICI (Antalya) – Gerekçe okunsun.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Kanun tekniği açısından maddenin daha iyi anlaşılır hâle gelmesi amacıyla bu önerge verilmiştir.

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Sayın milletvekilleri, 10’uncu madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddenin oylaması gizli oylama şeklinde yapılacaktır.

Bildiğiniz üzere, bu pullardan, sizlere verilecek pullardan beyaz olan “kabul”, kırmızı olan “ret”, yeşil olan ise “çekimser” oyu ifade etmektedir. İsmi okunmayan milletvekili arkadaşlarımız lütfen kürsünün sağındaki ve solundaki bölümlere gelmesinler, ismi okunan arkadaşlarımız gelsinler.

Sayın milletvekilleri, oylama sonucunu açıkladıktan sonra birleşime otuz dakika ara vereceğimi de ayrıca belirtmek istiyorum.

Şimdi, gizli oylamaya Adana ilinden başlıyoruz.

(Oyların toplanmasına başlandı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın bir yurt dışı misafiri var, onunla toplantı saati geldi. Kendisi daha önceden oy kullanacaktır.

Bilgilerinize sunuyorum.

(Oyların toplanmasına devam edildi)

BAŞKAN – Oyunu kullanmayan sayın üye var mı? Yok.

Oy kullanma işlemi tamamlanmıştır.

Oy kutularını ilgili arkadaşlarımıza teslim edelim.

(Oyların ayrımı yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin 10’uncu maddesinin gizli oylama sonucu:

“Oy Sayısı       :                        408

Kabul               :                        335

Ret                   :                          70

Çekimser         :                            3

Boş                  :                             -

Geçersiz           :                             -

                 Kâtip Üye                                                                               Kâtip Üye

             Yusuf Coşkun                                                                         Murat Özkan

                   Bingöl                                                                                   Giresun”

Sayın milletvekilleri, birleşime otuz dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 20.38


YEDİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 21.17

BAŞKAN: Mehmet Ali ŞAHİN

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Yusuf COŞKUN (Bingöl)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 91’inci Birleşiminin Yedinci Oturumunu açıyorum.

497 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine devam edeceğiz.

Komisyon? Yerinde

Hükûmet? Yerinde.

11’inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 11- Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 94 üncü maddesinin üçüncü fıkrasının ikinci cümlesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“İlk seçilenlerin görev süresi iki yıldır, ikinci devre için seçilenlerin görev süresi ise o yasama döneminin sonuna kadar devam eder.”

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, 11’inci madde üzerinde gruplar adına yapılacak konuşmalara geçiyoruz.

Sayın Nesrin Baytok’u göremiyorum Cumhuriyet Halk Partisinden…

M. CEVDET SELVİ (Kocaeli) – Sayın Başkan ayağı kaydı, ayağını burktu; bir sıra değişirse memnun oluruz.

BAŞKAN – Tamam, tamam efendim.

Sayın Korkmaz, hazırsanız sizi davet edebilirim.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Isparta Milletvekili Süleyman Nevzat Korkmaz. (MHP sıralarından alkışlar)

Sayın Korkmaz, süreniz on dakikadır.

Buyurun.

MHP GRUBU ADINA S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AKP’nin Anayasa değişikliği metnindeki 11’inci madde üzerinde Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

“AKP’nin anayasası” tabirini özellikle kullanıyorum.

HALUK İPEK (Ankara) – AK PARTİ…

S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) – 12 Eylül Anayasası’ndan kurtulmak için yola çıktığını söyleyenler…

HALUK İPEK (Ankara) – “AKP” diye bir parti var mı?

BAŞKAN – Lütfen… Lütfen sayın milletvekilleri… Lütfen…

S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) – …ortaklaşa yapılacak bir anayasa metninin yine uzlaşarak Meclisten geçirilmesi yerine sayısal güçlerine güvenmişler, “Ben yaptım, oldu.” anlayışıyla dayatma yöntemini tercih etmişlerdir. Böyle bir anayasa, doğaldır ki, milletin anayasası değil, AKP’nin anayasası olacaktır.

Değerli milletvekilleri, demokratik toplumlarda anayasaların toplumsal sözleşme olduğuna dair bir genel kabul bulunur. Bu kabullenme insanların huzur içerisinde, bir arada ve özgürce yaşadığı, fikirlerini açıkça söylediği ve bireysel yaşamını ona göre tanzim ettiği demokratik, çoğulcu bir hayatın olmazsa olmazıdır. Bu önemi dolayısıyla toplumsal sözleşme olan anayasalar yasaların en tepesinde yer alır ve diğer düzenlemelerin de Anayasa’ya uyumlu olması gerekir. Bütün kurumaların ve bireylerin anayasal sisteme saygılı davranması beklenir. Çağdaş toplumun çerçevesini çizen bu hükümler kolayca değiştirilmesin diye özel değişiklik yöntemleri getirilmiştir.

Bu tespiti yaptıktan sonra şu gerçekliği de zikretmeliyiz ki: Zaman akmaktadır, toplumlar ve içinde yaşadıkları şartlar değişmekte, ihtiyaçlar çeşitlenmektedir. Anayasaların, bu zaman yolculuğunda bazı gelişmeler karşısında tamamen ya da kısmen değiştirilebilmesi realitesi de yine bugünün çağdaş kabulleri arasındadır.

Bir anayasanın içeriği kadar yasalaşma usulü de millî birlikteliğin devamı açısından hayati önem taşımaktadır. Bu metinler, sosyal kesimlerin bir masa etrafında bir araya gelip ortaklaşa hazırladığı, bu kesimlerin düşünce ve inançlarını yansıttığı, böylece benimsediği ve netice itibarıyla da millet iradesinin nitelikli çoğunluğu ile kabul edildiği düzenlemelerdir. Yani kıymetli milletvekilleri, “anayasa” derken toplumsal uzlaşma ile hazırlanmış ve millî irade tarafından benimsenmiş metinlerden bahsettiğimizi unutmayalım.

Değerli milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi anayasaların ilahî metinler olmadığını, ülkenin demokratikleşmesi ve sivilleşmesi açısından kısmi değişiklikler olabileceği gibi tamamen yeni bir anayasa da yapılabileceğini hem siyasi programlarında hem de kamuoyu ile paylaştığı görüşlerinde ifade edegelmektedir. Milliyetçi Hareket Partisinin bu görüşleri sadece ifade seviyesinde kalmamış, ortağı olduğu 57’nci Hükûmet döneminde 80 darbesinin ürünü olan Anayasa’nın getirdiği, siyaset alanını daraltan yasakları ve engelleri kaldırmak adına en kapsamlı değişikliklerin yapılması için liderlik yapmış ve çok önemli katkılarda bulunmuştur. Bölgesinde asırlık Parlamento ve Anayasa deneyimine sahip ülkemiz 1876, 1921, 1924, 1961 ve 1982 yıllarında yaptığı anayasalarında en yüksek toplumsal mutabakatı sağlama gayreti içinde olmuştur. Askerî darbeler sonrasında yapılan anayasalarda bile askerî yönetimler toplumsal mutabakat üzerinden meşruiyetlerini ifade etme kaygısı taşımışlardır. 1982 Anayasası’nda yapılan değişiklikler de en yüksek mutabakatlarla yapılmıştır. 1987 yılında gerçekleştirilen ilk değişiklik Mecliste sağlanan yüzde 78’lik bir uzlaşma oranıyla yapılmıştır. Yine, 1993 yılındaki televizyon yayıncılığında devlet tekelinin kaldırılması değişikliği yüzde 69,5, 1995’teki Anayasa’dan antidemokratik maddelerin ayıklanmasını içeren değişiklik yüzde 80, 1999’daki devlet güvenlik mahkemelerinin sivilleşmesi değişikliği yüzde 78, 2001’deki sivil ve demokratik toplum yaratma adına getirilen değişiklikler de yüzde 86 gibi yüksek bir uzlaşma oranıyla gerçekleştirilmiştir.

Dönemin güçlü hükûmetleri dahi bugün AKP’nin yaptığı gibi “Anayasa’yı tek başına değiştiririm, muhalefet kabul ederse eder.” tarzında demokratik kültür ve nezakete uymayan bir dayatma sergilememişlerdir. Bu, demokratik rejim açısından kaygı vericidir, üzücüdür, AKP’nin demokrasimize karşı işlediği bir suçtur. Eminim, seçmenlerine de sorsanız “Evet, AKP’ye oy verdim ancak burnunun doğrultusuna göre değil muhalefeti de dikkate alarak ülkeyi yönetsinler diye düşünerek oy verdim.” diyecektir çünkü milletimiz gerginlik istemiyor, milletimiz dayatma istemiyor. İstediği ne? Meclisinin uzlaşma içerisinde hep birlikte yaptığı Anayasa ile asırlık anayasa tartışmalarının sona ermesi. Milletimiz artık böyle bir sorunla uğraşmak istemiyor, geleceğe bakmak istiyor.

Milliyetçilik ve demokrasiyi birbirinin ayrılmaz ikiz kardeşi olarak gören Milliyetçi Hareket Partisi bugün de aynı katkı ve katılıma hazır olduğunu, Anayasa’daki değişikliklerin aziz milletinin bir arada ve huzur içerisinde yaşama arzusunun şekillendirdiği uzlaşma içerisinde yapılması gerektiğini söylemektedir. En geniş boyutta sağlanacak toplumsal uzlaşma ve mutabakat ile Türkiye’nin büyük hedeflere yönelmesini, bütün imkân ve kabiliyetleriyle “Lider ülke Türkiye” hedefinin gerçekleştirmesini istemektedir. Bu uzlaşma sosyal, siyasal, ekonomik alanda olmalı ve toplum millî hedeflerde mutabık kalmalıdır. Mümkün olduğunca geniş bir halk katılımı sağlanmalıdır. Anayasa değişikliği bir kişi ya da partinin isteği şeklinde değil, toplumsal gelişmeye hizmet etme amacıyla milletin tamamının isteği doğrultusunda yapılmalıdır.

Milliyetçi Hareket Partisi bu ilke ve kabulleriyle uzlaşmayı benimseyen herkes ile iş birliğine hazır olduğunu ilan etmiştir ve bunu da göstermiştir. Devletin bölünmez bütünlüğü, milletin birliği ve cumhuriyetin temel değerlerini aziz milletinin ortak paydası olarak tanımlamış ve bu hedefler doğrultusunda Anayasa ve yasaları milletinin huzur ve mutluluğu için bir amaç değil, bir araç, bir vasıta olarak görmüştür.

Değerli milletvekilleri, üzerinde konuştuğumuz 11’inci madde Başkanlık Divanının süresini mevcut duruma, hâlihazır duruma uyduruyor. Getirdiği hiçbir yenilik yok aslında, herkesin bildiğini söylüyor; meclisin görev süresi dört yıl, Divanın görev süresi de ikişer yıl olarak belirlenmiş. Ne olacaktı? Yani sizin “Ülkemize eski Anayasa dar geliyordu, bu bakımdan sivil ve demokratik bir anayasa yapmamız gerekiyordu”dan muradınız bu mu? Sayın İyimaya, kurucu iradeden bunu mu kastediyordunuz?

Değerli arkadaşlar, insanlarla dalga geçmeyin. Sıkıntıların arasında inim inim inleyen insanlarımızın hangi sorununu çözüyor bu değişiklik? Samimiyetle söyleyin, “Bizim ilgilendiğimiz parti kapatma ve yargıyla ilgili maddeler” diye “onları kamufle etmek için bu maddelere ihtiyacımız vardı, vatandaşın gündemini de bunun için meşgul ettik…”

Sayın İyimaya, kendinize öyle büyük güçler falan da vehmetmeyin. Ben bunu kurucu değil de yorucu irade olarak tanımlıyorum.

Sorarım sizlere kıymetli arkadaşlar, gerçekten toplumun ihtiyaçlarını içeren ve toplumca benimsenen bir Anayasanın yapılması yolu bu mudur? Yani AKP’nin yaptığı gibi ortalığı tozu dumana katmak, gerginleştirmek, kutuplaştırmak mı yoksa yüzde 47 oyun getirdiği tevazu içerisinde herkesi kucaklayan, herkesle istişare eden bir özgüvenle, siyasi nezaketten ayrılmadan ortak çalışma zemini yaratmak mı?

Bu Anayasa ilk kez değişmiyor. Bir koalisyon olan 57’nci Hükûmet, AKP’nin tahayyül bile edemeyeceği Anayasa değişikliklerini yapmıştır; toplumu karmaşaya, kaosa itmeden, gürültü patırtı çıkarmadan. Teşbihte hata olmaz, boşuna dememişler: “Aslanlar aslan doğurur, ancak tavuğun bir yumurta yaparken çıkardığı patırtı, gürültüyü de yapmazlar.” Allah aşkına nedir bu toz duman? Milletvekili gergin, Meclis gergin, toplum gergin. Nedir bu stres, bu bölünmüşlük? Sanırsınız ki ülkeye demokrasiyi AKP yeni getiriyor! AKP hariç Meclisteki tüm partiler, buna direnen demokrasi düşmanları. AKP’nin niyeti belli. Bu niyet Anayasa’yı değiştirmek falan değil; yine istismar, yeni istismar.

Saygıdeğer milletvekilleri, Anayasa metni, AKP tarafından, toplumun üzerinde uzlaştığı toplumsal sözleşme şeklinde algılansaydı yani taraflar arasında mutabakat şartları temin edilmiş olsaydı bugün bu kürsüde farklı şeyleri...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Korkmaz, normal süreniz doldu.

Size iki dakika ilave süre veriyorum, lütfen konuşmanızı tamamlayınız.

S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) – Teşekkür ederim.

...bugün bu kürsüde farklı şeyleri konuşuyor, ülkenin geleceğine umutla bakılmasını sağlayacak bir metni müzakere ediyor olurduk. Ama bu AKP için zor olanı. Nedir kolayı? Ağlamak, sızlamak, mağduru oynamak ve millî iradeyi istismar etmek.

AKP, ülkeyi sekiz yıldır, belki de hiçbir iktidara nasip olmayacak bir oy desteğiyle yönetiyor. Diyor ya Sayın Cemil Çiçek Beyefendi, yirmi sekiz yıldız uzlaşamamışız diye. Bu yirmi sekiz yılın tamamında Bakan, Başbakan yardımcısı, parti yöneticisi olarak siz, son sekiz yılında da Hükûmetiniz AKP var. Kimi, kime şikâyet ediyorsunuz? Bugün de partiniz yüzde 47 oy almıştır, Meclisten her türlü yasayı geçirecek gücü vardır, yandaş medyası ile her türlü iş birliğinde sakınca görmediği uluslararası güç odaklarıyla, meşruiyeti ve helallik ölçüsü tartışılan sonradan yarattığı sermaye sınıfı ile zihinlere ambargo koymayı, Allah’ın yarattığı insanın hür iradesini teslim almayı hak gören birtakım cemiyetlerle her türlü desteği vardır. Uzlaşma için yola çıktınız da elinizi tutan mı oldu?

Milletin beklediği nedir? Millet bu kadar oyu AKP’ye neden vermiştir? Memuru, emeklisi, işçisi, çiftçisi, esnafı, iş dünyasıyla her kesimin sorunları vardır. Açlık, işsizlik, ödeme güçlüğü gibi sıkıntılar içerisindedir. İşte bu sorunları çözmeniz, millete rahat bir nefes aldırmanız için bu millet size oy vermiştir. AKP, bırakın bu sorunları çözmeyi, daha da ağırlaştırmış, içinden çıkılmaz bir hâle getirmiştir.

Değerli milletvekilleri, Hükûmet, istismar işlerinden yıllardır ilgilenmeye fırsat bulamadığı iş, aş, güvenlik probleminin, az gelişmişliğin, adaletsizliğin sorumlusunu şükürler olsun ki bugün itibarıyla bulmuş ve “evreka, evreka” diye çığlıklar atarak Anayasa’yı işaret etmiştir. Kısaca, AKP’ye göre, ekonomide batağa saplanmamızın müsebbibi Anayasa’dır, işsizliğin, açlığın nedeni Anayasa’dır, dış politikada neredeyse her gün yaşadığımız rezaletlerin müsebbibi Anayasa’dır. Hatta Türkmenlerin Irak’ta katledilmesi, Ermenilerin bütün dünyada Türkiye’ye yönelik…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kormaz, ek süreniz de doldu.

S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) – Selamlamak istiyorum efendim.

BAŞKAN – Sadece selamlama için tekrar mikrofonunuzu açıyorum, lütfen…

S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) – Kısaca, bütün sorumluluklar Anayasa’ya yüklenmiştir. Yani kısaca şunu demek istiyorum: Sayın Erdoğan ve ekibi memleketi yükselteceklermiş de eteklerinden Anayasa tutmuş gibi.

Bu gerekçelerle, Milliyetçi Hareket Partisi olarak, AKP’nin yazdığı senaryonun oyuncusu olmayacağımızı, maksadın üzüm yemek değil bağcıyı dövmek olduğunu söylüyor, bundan dolayı da AKP anayasası projesine destek olmayacağımızı beyan ediyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Baytok, hazırsınız?

NESRİN BAYTOK (Ankara) – Evet.

BAŞKAN – Geçmiş olsun.

NESRİN BAYTOK (Ankara) – Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Sayın Nesrin Baytok, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika efendim.

CHP GRUBU ADINA NESRİN BAYTOK (Ankara) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tarihe geçen bir Anayasa değişikliği maratonunu sürdürüyoruz. Sayın milletvekilleri, gece yarısı millet uykudayken, milletvekilleri, bakanlar da uykudayken bir Anayasa değişikliği yapıyoruz. Türkiye’nin bin bir derdi var, bir de AKP derdi var. Millet sizden çözüm bekliyor, çözemedikçe, köşeye sıkıştıkça suçlayacak bir şeyler arıyorsunuz. Şimdi bula bula Anayasa’yı buldunuz.

OSMAN KILIÇ (Sivas) – Hayret bir şey ya!

NESRİN BAYTOK (Devamla) – İktidarınız boyunca başınız sıkıştıkça şikâyet ettiniz; onu, bunu, muhalefeti, bir zamanlar YÖK’ü, bir zamanlar medyayı, şimdilerde köşe yazarlarını, en son bazı hâkimler ve savcıları, hatta Anayasa’yı. Şikâyet, şikâyet, şikâyet… Millet şikâyetini kime yapacak? Oynayamayan kız “Yerim dar.” demiş; yer göstermişler, “Yenim dar.” demiş. Türkiye’yi yönetemeyip şikâyet üstüne şikâyet edecekseniz niye bu göreve talip oldunuz?

İşsizlik sorunu Anayasa değişince çözülecek mi? Elbette hayır. Bu Anayasa’da işsizler yok ki değişiklikler çözüm olsun. Çiftçiler de yok, iş yerini kapatmak zorunda kalan esnaf da yok, öğrenci de yok, genç de yok. Bu Anayasa’da millet yok, sadece AKP’nin yöneticilerine çözüm var. Yarın iktidar bitince Yüce Divanda yargılanırken kendi adamlarımız bizi yargılayıp beraat ettirsin arayışı var. Bundan sonra Anayasa’nın adı değişiyor arkadaşlar, 12 Eylül Anayasası değil, Recep Tayyip Erdoğan anayasası oluyor.

Öylesine külüstür bir şekilde getiriliyor ki daha gelirken doğru dürüst imzalanamadan geliyor, tarafsız olması beklenen, oy kullanamayan Meclis Başkanının imzasıyla geliyor.

Şu anda üzerinde görüştüğümüz madde de 2007’de gerçekleştirilmiş bir önceki külüstür Anayasa değişikliğinin eksikliğini gidermek üzere konulmuş bir madde. Hani şu seçimlerin dört yılda bir yapılmasını düzenleyen değişiklikten bahsediyorum. Değişiklik üç yıl önce öylesine apar topar ve düşünülmeden yapılmış ki üç yıl sonra bugün bakıyorlar, Anayasa’ya göre bugünkü Meclis Başkanlık Divanının görev süresi üç yıl. Yani, Meclis Başkanı, seçimlerden sonra “Ben üç yıllığına seçildim arkadaş, Anayasa’da öyle yazıyor, hiç anlamam, görevime devam ederim.” dese, yeni seçilmiş milletvekilleri arasından yeni başkan seçemeyecek, kaos olacak Mecliste.

İşin şakası bir yana, bu durumda pratik çözüm olarak Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a öneriyorum: Meclis Başkanı Sayın Mehmet Ali Şahin’i milletvekili listelerine yazmaz ve o da, Genel Kurul salonuna giremeyeceği için, yeni TBMM, Meclis Başkanlığı sorununu fiilen çözer.

RÜSTEM ZEYDAN (Hakkâri) – Ne kadar da kibarsınız!

NESRİN BAYTOK (Devamla) – Tabii, Sayın Mehmet Ali Şahin’e Meclis Başkanlığı odasına nasıl boşalttırırlar bilemem. Bir zamanlar Sayın Erbakan’ın yaptığını yaparsa iş biraz zor. İşte, şimdi bu madde onu düzenliyor.

Sayın milletvekilleri, devlet yönetimi gayriciddiliği kaldırmaz, milletin huzurunda böyle ciddiyetsiz işler yapılmaz. Hem ciddiyetsiz hem de keyfî bir anlayış, AKP yönetimine hâkim. Her uygulamada bunu görüyoruz.

Sayın milletvekilleri, bir de tabii bu Anayasa değişikliklerinin referanduma sunulmasıyla ilgili AKP yönetiminin yaklaşımı çok dikkat çekici. Sayın Başbakan “Hap gibi yapıyoruz.” diyor. Millete hapı yutturacağız demenin bir itirafı. Millete güvenmiyorsunuz, millete hapı yutturmayı planlamadan önce milleti referandumda özgür bırakın. Paketi ayırarak oylamaya sunun. Hani şu dilinizden düşmeyen “demokrasi” var ya, işte onun gereği buralarda ortaya çıkar.

Sayın milletvekilleri, buna ek olarak, gerçekleri çarpıtmak, hatta tam aksini iddia etmek de var, üzülerek söylüyorum, yalana başvurmak da var. Neymiş? Bu anayasa değişikliğiyle demokratikleşecekmişiz! Bir demokrasi söylemidir gidiyor. AKP sözcülerinin dilinden “demokrasi” lafı düşmüyor. Bu Anayasa değişikliğiyle getirilen üç konu hariç, kalanı üzerinde zaten pek bir ihtilaf da yok. O üç konu ise, demokrasiyi tamamen ortadan kaldıracak sürecin kapısını açıyor: Anayasa Mahkemesi, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu ile ilgili maddeler ve parti kapatmayı fiilen ortadan kaldıracak düzenlemeler, demokrasiyi de rafa kaldıran düzenlemelerdir.

Sayın milletvekilleri, yargı bağımsız olmazsa, hukuk devleti ortadan kalkarsa, orada demokrasi kalır mı? Daha bu değişiklikler olmadan ülkede demokrasi askıya alınmış, özgürlükler kısıtlanmış, bir de bu olursa, artık, Türkiye Cumhuriyeti hukuksuzluklar cumhuriyeti hâline gelecek.

Demokrasi hava gibidir, havadaki oksijen gibidir, varlığını göremezsiniz sayın milletvekilleri, sadece hissedersiniz. Biz, Türkiye'de, her geçen gün demokrasimizin eksildiğini hissediyoruz. Nefes alırken eksilen oksijen gibi demokrasi de eksiliyor. Bir korku imparatorluğu yaratıldı, sabaha karşı kapısı çalınan aydınımız kapıyı korkarak açıyor. Gazeteciler her sabah, birimiz alınırsa bilelim diye birbirilerini telefonla yokluyor, bazıları o yoklama sırasında arkadaşlarının evlerinin aranmakta olduğu öğrendiler, Mustafa Balbay’ın arkadaşları gibi. Türkiye'de insanlar birbirleriyle telefonla konuşmaya korkar oldular, e-mail göndermeye de mesaj atmaya da korkuyorlar. Şu Mecliste, milletvekili sıralarında oturan siz değerli milletvekili arkadaşlarım -ister muhalefet ister iktidar partisine mensup olsun- sorarım size, aklınızdan “Bizi de dinliyorlardır.” diye geçiyor mu, geçmiyor mu? Türkiye'de köşe yazarları, Başbakan Erdoğan’ın hışmına uğramaktan korkuyor. Medya sahipleri, AKP niye, yine neye hiddetlenecek acaba diye yeni vergi cezaları yemekten korkuyor. İş adamları, Başbakanı kızdırmaktan korkuyor, şikâyet edemiyor. İnsanlar kendilerini sansürlüyorlar.

Sayın milletvekilleri, Milliyet gazetesinden Sayın Melih Aşık’ın geçen hafta yazdığı yazıdan bir bölüm okuyacağım size, bakın ne yazmış: “William Shirer’in Nazi İmparatorluğu adlı kitabının 348 ve izleyen sayfalarını okuyoruz. Adalet Müşaviri Doktor Hans Frank yargıçlara sesleniyor: Nasyonal sosyalizm karşısında hukuk bağımsızlığı yoktur. Vereceğiniz her kararda önce kendinize şunu sorunuz: Benim yerimde Führer olsa nasıl karar verirdi?”

Okumaya devam ediyorum:

“Bazı yargıçlar yine de hukuktan tamamen vazgeçmemiş. Mesela 1934 Mart’ında Reichstag yangınının dört komünist sanığından üçünü Reichsgericht yani Alman Yüksek Mahkemesi beraat ettirmiş. Bu olay Hitler ve Goering’i o kadar öfkelendirmiş ki... Vatana ihanet davaları yüksek mahkemeden alınmış, Volksgerichtshof yani ‘halk mahkemesi’ adı verilen yeni bir mahkemeye verilmiş. Okuyoruz:

‘Yeni mahkeme kısa sürede ülkenin en korkunç mahkemesi oldu. Mahkemede meslekten gelme dört yargıç vardı; öteki beş yargıç partilerden, S.S’lerden ve ordudan seçilmişlerdi. Böylece çoğunluk meslekten gelmeyen yargıçlardan oluşuyordu.’ Devam ediyor:

‘Bu korkunç halk mahkemesinden bir süre önce kurulmuş olan bir başka mahkeme daha vardı; Sondergericht yani Özel Mahkeme... Siyasi davalara bu mahkemeler bakardı. Özel mahkemelerin amacı, 21 Mart 1933 tarihli kuruluş kanununa göre hükümete karşı girişilen gizli saldırı olaylarına bakmaktı. Özel mahkemelerde üç yargıç vardı ve bu yargıçlar her zaman güvenilir parti üyelerinden seçilirdi...’

Mahkemeleri partiye bağlamak... Çoğunluğu yargıçlardan oluşmayan mahkemeler kurmak... Siyasi çıkarları hukuk diye yutturmak... Bugün bazı kafalar hâlâ o sistemlerin peşinde...” diyor Sayın Melih Aşık.

Sayın milletvekilleri, AKP yönetimi sizce neyin peşinde? Özellikle de iyi niyetli, vicdanlı AKP milletvekillerine soruyorum: Neyin peşinde?

İLKNUR İNCEÖZ (Ankara) – Hepimiz iyi niyetliyiz.

AHMET YENİ (Samsun) – Oy bile kullanamıyorsunuz, oy.

BAŞKAN – Lütfen…

NESRİN BAYTOK (Devamla) – Sayın milletvekilleri, bunun yanı sıra, Türkiye’de artık intiharlar yaşanmaya başladı. İki tür intihar var: Birisi demokrasinin ortadan kalkması sonucu, onuru için, diğeri de ekonominin rayından çıkması sonucu, umutsuzlukla. Keyfî, ciddiyetsiz, başarısız, kötü yönetimin sonuçları bunlar. Suçsuz insanların hapse atılması, yargılanmasının yıllar boyunca sürmesi, hüküm giymeden, iki yıl, üç yıl -şimdilik tabii, dava ne zaman bitecek bilemiyoruz- hapiste tutulması nasıl olur da vicdanlarınızı rahatsız etmez? Vicdanlarınızı da mı aldırdınız? Değer mi arkadaşlar? Değer mi? Ne uğrunda bunlara seyirci kalınıyor? Bugün varız, yarın yokuz. Arkanızda kötü miras bırakmak niye? Bugün yaptıklarınız yıllar boyunca sizi izleyecek. Yazık değil mi?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Baytok, süreniz doldu, size ek süre veriyorum.

Buyurun efendim, sözlerinizi tamamlayınız lütfen.

NESRİN BAYTOK (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

AHMET YENİ (Samsun) – Hâkimlere güvenmiyor musunuz?

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Güvenmiyorsunuz, Anayasa’yı değiştiriyorsunuz.

NESRİN BAYTOK (Devamla) – Deniz Gezmişleri astıran hâkim geçenlerde öldü de arkasından neler konuşuldu.

Sayın milletvekilleri, bakın, içinizden değerli bir arkadaşınız dayanamayıp istifa etti ve sonra da “Keşke bu kadar oy almasaydık.” dedi. Ankara Milletvekili Sayın Zekai Özcan’ı buradan, Meclis kürsüsünden selamlıyorum, vicdanının olduğunu gösteren bu anlamlı açıklama için kutluyorum. Vatan gazetesine verdiği o açıklamada Sayın Özcan “Mazlumu, dindarı istismar ettiler.” diyor, arkasından ekliyor: “Parti içi demokrasi işlemiyor. Söylüyorsun, duvara çarpmış gibi geri dönüyor. Keşke yüzde 47 oy almasaydık, sadece iktidara gelinebilecek oy alınsaydı, daha özenli davranılırdı.” Bu sözler, sağduyunun sesi, vicdanın sesi.

AHMET YENİ (Samsun) – Oy bile kullanamıyorsunuz, oy.

BAŞKAN – Lütfen, sayın milletvekilleri…

NESRİN BAYTOK (Devamla) – Sayın milletvekilleri “Elim kırılsaydı.” diyen seçmeni çok duymuş ve görmüştük ama “Keşke bu kadar oy almasaydık.” diye partisine içi kan ağlayarak kahreden milletvekilini ilk kez görüyoruz. İşte, gerçek AKP İktidarı budur, insanların gözünü boyayarak, kandırarak, medyayı ele geçirip karartma yaparak bir süre oy alınabilir ancak, o dönem bitti.

Sayın milletvekilleri, değerli arkadaşlar, bir kez daha soruyorum: Değer mi?

TAHİR ÖZTÜRK (Elâzığ) – Değer.

NESRİN BAYTOK (Devamla) – Bir an için düşünün: Ülke için ciddi bir yük hâline gelmiş olan, vatandaşlarının da, ülkenin de sıkıntılarını artıran, yetmezmiş gibi kişisel sorunlarını çözmek için sizleri kullanan, sizlerin bazılarınızın iyi niyetli olarak verdiği desteği çok kötü kullanan bu anlayıştan kurtulmak istemez misiniz? Bu anlayıştaki parti yönetiminize, Sayın Özcan’ın yaptığı gibi “Artık yeter, buraya kadar.” demek istemez misiniz? Bir süre sonra, iktidar bitip birer eski milletvekili olduğunuzda, bugünleri vicdanınız rahat olarak hatırlamak istemez misiniz?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Baytok, ek süreniz de doldu efendim.

NESRİN BAYTOK (Devamla) – Sayın Başkanım, selamlama hakkım yok mu? Son iki cümle.

BAŞKAN – Sadece selamlama için sizin de mikrofonunuzu açıyorum. Lütfen, sadece Genel Kurulu selamlıyorsunuz.

NESRİN BAYTOK (Devamla) – Başı dik olarak “Ben görevimi yaptım, partime inandığım sürece destek verdim, yanlışını gördüğümde de yanlışa ortak olmadım.” demek istemez misiniz?

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Siz aynı düşüncede değil misiniz?

NESRİN BAYTOK (Devamla) – Bu ülke hepimizin. Ülkenin kaderini bu kadar etkileyecek bir oylamada bin kez daha düşünmek gerekir.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

AHMET YENİ (Samsun) – Oy vermekten bile korkuyorsunuz, sandığa bile gidemiyorsunuz.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Bu düşüncelerinizi sandığa yansıtmak istemez misiniz?

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, 11’inci madde üzerinde, Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Muş Milletvekili Sayın Sırrı Sakık’ın söz talebi vardır.

SIRRI SAKIK (Muş) – Benim söz talebim yok efendim.

BAŞKAN – Yok mu efendim? Benim önümdeki listede…

BENGİ YILDIZ (Batman) – Çekiyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Anladım, peki.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Giresun Milletvekili Sayın Hasan Sönmez.

Buyurun Sayın Sönmez. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakikadır.

AK PARTİ GRUBU ADINA H. HASAN SÖNMEZ (Giresun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 497 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin 11’inci maddesi hakkında grubum adına söz almış bulunuyorum. Bu vesile ile Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bilindiği üzere, 1924 Anayasası’nın 13’üncü ve 1961 Anayasası’nın 69’uncu maddesinde, milletvekili genel seçimlerinin dört yılda bir yapılması kuralı vardı. 1982 Anayasası’nın 77’nci maddesi ile seçimlerin beş yılda bir yapılması esası benimsenmişti. Ancak, 1982 Anayasası’nın yürürlüğe girdiği tarihten bu yana 7 kez yapılan milletvekili genel seçimlerinin hiçbirinde bu hükme uyulamamıştır. 1982 Anayasası’na göre, ilk milletvekili genel seçimi 6 Kasım 1983 yılında yapılmıştır. Bu tarihten sonra yapılan milletvekili genel seçimlerinde, muhtelif nedenlerle, seçimler, muhtelif oranlarda ileri, öne alınarak yapılabilmiştir.

Değerli milletvekilleri, bazı ülkelerdeki seçimlerin yapılış dönemlerine baktığımızda, Avusturya, Belçika, Danimarka, Finlandiya, Almanya, Yunanistan, Hollanda, Portekiz ve İspanya’da milletvekili genel seçimlerinin dört yılda bir, Fransa, İtalya, İngiltere’de ise beş yılda bir yapıldığını görmekteyiz.

Bilindiği gibi, Türkiye Büyük Millet Meclisi seçimlerinin dört yılda mı yoksa beş yılda mı yapılması konusunda yıllardan beri süregelen tartışmalar bulunmaktaydı. Türkiye'nin içinde bulunduğu zor koşullar, yılların biriktirdiği çetin sorunlar dikkate alınarak seçimlerin dört yılda bir yapılması ve millet iradesinin yenilenmesi savunulan bir görüştü. Birçok parti ve sivil toplum örgütü de seçimlerin dört yılda bir yapılmasını savunmaktaydı.

İşte, bu toplumsal talepleri, siyasi saikleri ve çağdaş demokratik ülkelerdeki uygulamaları dikkate alan partimiz, seçimlerin dört yılda bir yapılması için Anayasa değişikliğini 2007 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisine getirmiş ve Türkiye Büyük Millet Meclisi, seçimlerin beş yılda bir yapılmasını emreden Anayasa’nın 77’nci maddesini değiştirerek mevcut durumu yani seçimlerin beş yılda bir yapılması yerine dört yılda bir yapılması kuralını getirmiştir. Ancak yapılan bu değişiklik sırasında Anayasa’nın “Başkanlık Divanı” başlıklı 94’üncü maddesinin üçüncü fıkrasında buna paralel bir düzenleme yapılması gerekirken o yapılamamıştı.

Görüşülmekte olan -şu anda görüştüğümüz- Anayasanın Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin 11’inci maddesiyle, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanı seçimlerinin her yasama döneminde iki kez yapılması ve ilk seçilenlerin görev süresinin iki yıl, ikinci devre için seçilenlerin görev süresinin ise yasama döneminin sonuna kadar devam etmesi öngörülmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anayasa’da değişiklik yapılmasına dair teklifimizin görüşülmesi sırasında muhalefet partilerimizin ileri sürdüğü bazı konulara da kısaca temas etmek istiyorum. Muhalefet, halkımızın gündeminde farklı konular olduğu hâlde partimizin Anayasa değişikliğiyle ilgilendiğini, halkın gündemiyle ilgilenmediğini iddia ederek partimizi eleştirmektedir.

Değerli milletvekilleri, halkın bütün sorunları giderildikten sonra mı Anayasa değişikliği yapılacak? Bugüne kadar böyle mi Anayasa değişiklikleri yapılmıştır? Yapılan değişiklikler, bütün sorunlar giderildikten sonra mı yapılmıştır? Anayasa değişikliği bizatihi halkın sorunlarını çözmek için yapılmıyor mu?

Değerli milletvekilleri, 23 Nisan 1920 tarihinde kurulan, yarın 90’ıncı kuruluş yıl dönümünü kutlayacağımız Türkiye Büyük Millet Meclisinin, kurulduğu sırada bir yandan Kurtuluş Savaşı’nı yönetirken ve halkın bütün sorunlarıyla ilgilenirken bu Meclisin, 20 Ocak 1921 tarihinde 85 no.lu Karar’la Teşkilatı Esasiye Kanunu’nu çıkarak, yani 1921 Anayasası’nı kabul ederek yürürlüğe koyduğunu ne tez unuttuk? Top sesleri Polatlı’dan işitilirken Meclis, bir yandan ekonomiyle ilgilenip bir yandan kendi çalışmalarına devam etmemiş midir? Bunları ne tez unutuyoruz?

Değerli milletvekilleri, milletvekili genel seçimlerine kısa bir süre kaldı. Dolayısıyla, Anayasa değişikliğinin seçimden sonra yeni oluşacak Parlamentoya bırakılması gerektiği savunulmaktadır. Sürekli bu ifade kullanılmaktadır. Parlamento tarihimizden bazı örnekler vermek istiyorum.

Bakınız değerli milletvekilleri, 5/12/1934 tarihli 2599 sayılı Kanun’la seçimlere iki ay kala Anayasa değişikliği yapılmıştır. Yine, 29/11/1937 tarihli 3272 sayılı Kanun’la seçimlere bir yıl dört ay kala Anayasa değişikliği yapılmıştır. 15/3/1973 günlü 1699 sayılı Kanun’la seçimlere yedi ay kala Anayasa değişikliği yapılmıştır. 17/5/1987 tarihli 3361 sayılı Kanun’la seçimlere beş ay kala Anayasa değişikliği yapılmıştır. Bunları çoğaltmak mümkündür. Ayrıca, seçimden sonra oluşacak yeni Parlamentoya ne yapması gerektiğini şimdiden söylemek onların iradelerine ipotek koymak değil de nedir?

OKTAY VURAL (İzmir) – Siz de öyle diyorsunuz zaten.

H. HASAN SÖNMEZ (Devamla) – Görüldüğü gibi, “Anayasa değişikliğini seçimden sonra oluşacak Parlamento yapsın.” şeklindeki tezin hukuki ve mantıki hiçbir izahı yoktur.

Değerli milletvekilleri, yapılmakta olan Anayasa değişiklikleriyle ülkemizde bir yandan temel hak ve özgürlükler genişletilip teminat altına alınırken diğer yandan demokrasinin standartları yükseltilmektedir. Hâl böyleyken bazı muhalefet partilerinin oylamaları boykot etmesi, vatandaşlarımız tarafından yakından ve ibretle izlenmektedir.

Yirmi sekiz yıldan beri, başta siyasi partiler olmak üzere hemen her kesim tarafından eleştirilen, 1982 Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine İlişkin Kanun Teklifi’miz Anayasa Komisyonunda görüşülmeye başlandığı andan itibaren muhalefet partilerince teklifin yasalaşmaması için her türlü engelleme yapılmaktadır. Öyle ki Komisyonda bir yandan teklifin maddelerindeki eksiklik ya da aksaklıklar ifade edilmekte, düzeltilmesi için önerilerde bulunulmakta ve hatta bu talepler dikkate alınarak, örneğin 10’uncu maddede teklifin 1’inci maddesiyle yapılan düzeltmeler muhalefetle birlikte yapılmakta ama oylamaya gelince muhalefet kendi düzeltme talepleriyle ilgili düzeltilen maddeye dahi oy vermemekte, Genel Kurulda ise oylamaya bazı partilerimiz hiç katılmamaktadır. Bir yandan tenkit ediliyor, diğer yandan oylamaya katılarak fikirler oylarla izhar edilmiyor, açıklanmıyor. Oylamaya katılın “evet” deyin, “hayır” deyin ya da çekimser kalın. Sizi engelleyen nedir?

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Hazırlığın gayriciddiliği bizi engelleyen.

H. HASAN SÖNMEZ (Devamla) – Milletimiz ve gelecek nesiller, sizin iradenizi kullanacağınız oyların renginden öğrenecektir. Bundan neden imtina ediyorsunuz?

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; özellikle bu Anayasa Değişiklik Teklifi’nin görüşülmesi sırasında gerçekten anlam veremediğimiz hareketler görüyoruz. Şöyle ki: Genel Kurulda 500 dolayında milletvekili bulunduğu hâlde, hepimiz bunu gözlemlediğimiz hâlde, herkes tarafından bu tablo görüldüğü hâlde Genel Kurulda 184 milletvekili olup olmadığını tespit için yoklama talep ediliyor.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Salonda mı?

H. HASAN SÖNMEZ (Devamla) – Evet, Genel Kurulda, evet.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Hepsi kuliste uyuyorlar…

H. HASAN SÖNMEZ (Devamla) – Hayır, hayır.

BAŞKAN – Lütfen karşılıklı konuşmayın.

Sayın Sönmez, lütfen Genel Kurula hitap edin.

H. HASAN SÖNMEZ (Devamla) – Değerli milletvekilleri…

BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) – Buradaki koltuklar niye boş?

BAŞKAN – Siz Genel Kurula hitap edin efendim.

OKTAY VURAL (İzmir) – Belki girmezler, ne biliyorsunuz?

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Var mı burada 184 kişi?

BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) – Hani, koltuklarda kim var?

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri… Sayın milletvekilleri, lütfen…

H. HASAN SÖNMEZ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, şunu arz etmek istiyorum.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Say bakayım var mı 184?

BAŞKAN – Sayın Sönmez, lütfen…

H. HASAN SÖNMEZ (Devamla) – Genel Kurulda…

Bakınız, isterseniz geçmiş günler çalışmalarını alalım, görüntüleri izleyelim.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Hiç girme o işlere, o işlere girersen zararlı çıkarsın.

H. HASAN SÖNMEZ (Devamla) – Genel Kurulda tabii ki yeterli sayı olmadığında karar yeter sayısı istemek veya toplantı yeter sayısı istemek İç Tüzük’e göre en doğal haktır, ancak bizatihi gözlemlediğimiz 500 dolayında milletvekilinin bulunduğu sırada milletvekillerinin…

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Bak yahu var mı 184 kişi?

H. HASAN SÖNMEZ (Devamla) – Şimdi değil efendim, geçmiş çalışmaları kastediyorum. Bunu istemek…

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Bana işimi öğretme! Bana işimi öğretme!

H. HASAN SÖNMEZ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, bu, olsa olsa bir hakkı kullanmak değildir, bir hakkı suistimal etmektir. Bir hakkın… (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Ben milletvekilliği yaparken sen kısa pantolonla geziyordun.

H. HASAN SÖNMEZ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, hepimiz biliriz, hukukçular çok daha iyi bilir; bir hakkın suistimalini kanun himaye etmez.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Madde üzerinde konuş.

OKTAY VURAL (İzmir) – Siz milleti suistimal ediyorsunuz ya!

H. HASAN SÖNMEZ (Devamla) – Ancak unutmayalım ki, Parlamentoda bir hakkın kullanımının suistimalini seçimde millet hiç affetmez, özellikle belirtmek istiyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Yanlışa oy vermek en büyük günah, sen yanlış oy kullandın.

BAŞKAN – Sayın Sönmez, normal süreniz doldu, size de iki dakika süre veriyorum, lütfen tamamlayın.

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Bu milletin derdi sizi mi gerdi arkadaşlar?

H. HASAN SÖNMEZ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bazı hatip arkadaşlar konuşurken partimizin demokrasi düşmanlığından bahsetti, gerçekten son derece üzüldüm. Partimiz kurulduğu günden beri bu ülkede demokrasiyi bütün kurumlarıyla, kurallarıyla işletmek için gece gündüz çalışmaktadır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Parmak demokrasisi!

H. HASAN SÖNMEZ (Devamla) – Bugüne kadar partimizin yaptığı çalışmalardan hangi çalışma demokrasinin daraltılmasına, ülkede insan hak ve özgürlüklerinin, demokrasinin işlemesinin, daraltılmasına neden olmuştur?

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Sayın Vekilim, bu Anayasa sizin grubunuzda tartışıldı mı?

H. HASAN SÖNMEZ (Devamla) – 11 bini aşkın hâkim ve savcının…(CHP ve MHP sıralarından gürültüler)

Lütfen arkadaşlar, ben sizi sabırla dinledim.

OKTAY VURAL (İzmir) – Uzlaşmadan korkmayın, korkmayın, cesaret gerekir.

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Size sordular mı buraya getirirken?

H. HASAN SÖNMEZ (Devamla) – 11 bini aşkın hâkim ve savcının temsil edileceği Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunda 5 kişiyle değil de 22 hâkim ve savcıyla temsil edilmesi, aralarından tabanı genişleterek temsil edilmesi mi demokrasiyi daraltmak? Demokrasi düşmanlığı buysa, biz bu düşmanlığı işliyoruz arkadaşlar.

Değerli arkadaşlar, diğer bir eleştiri de, teklifin kamuoyuna sunulması hâlinde tümüyle oylanmasına yönelik; sürekli bu söyleniyor.

Arkadaşlar, bugüne kadar yapılan Anayasa değişiklikleriyle ilgili bütün düzenlemeler elimizdedir ve birden fazla madde olan bütün düzenlemelerde Anayasa değişiklik tekliflerinde kullanılan cümle bugünkünün aynısıdır. Sizlerin zamanında çıkardığınız Anayasa değişiklik tekliflerindeki de aynıdır. Neden siz yaptığınız zaman bir şey doğru dürüst oluyor da biz yaptığımız zaman tenkide maruz kalıyor?

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Biz Anayasa değişikliği yapmadık, sen tarih bilmiyorsun.

OKTAY VURAL (İzmir) – Biz uzlaşarak yaptık.

H. HASAN SÖNMEZ (Devamla) – Lütfen yaptıklarımıza, Parlamento tarihi uygulamalarımıza bir bakalım.

Değerli milletvekilleri, kısa bir şey daha hatırlatmak istiyorum…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Anlaşma oranlarını biraz evvel verdim, yüzde 80, 2001’de.

BAŞKAN – Lütfen… Lütfen sayın milletvekilleri, Hatibe müdahale etmeyelim.

Özellikle arkadaşlar, bakınız, bir şeyi sizlerle paylaşmak istiyorum: Şu Parlamentoda daha önce bürokrat olarak çalıştım, şu anda üç yıla yakın milletvekili olarak çalışıyoruz. Arkadaşlar, bizim partimizin adı nedir? Adalet ve Kalkınma Partisidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – AKP yahu!

OKTAY VURAL (İzmir) – Peki, bu adalet ve kalkınmanın “AK”la ne ilgisi var? Sulandırma değil mi?

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Adaletten kaçanlar partisi…

BAŞKAN – Sayın Sönmez, iki dakika süreniz de doldu. Sadece selamlama yapabilmeniz için mikrofonu açıyorum. Lütfen Genel Kurulu selamlayınız ve konuşmanızı bitiriniz.

Buyurun.

H. HASAN SÖNMEZ (Devamla) – Teşekkür ederim.

Değerli arkadaşlar, bizim Tüzük’ümüzde yazılan ad “AK PARTİ”dir, bunun dışında bir adla anmak bile sizin mevzuata ne kadar yakınlık gösterdiğinizin açık bir delilidir.

Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, 11’inci madde üzerinde grupların söz talebi sona erdi. Şimdi şahıslar adına konuşmalara geçiyoruz.

İlk söz, şahıslar adına, Bursa Milletvekili Sayın Canan Candemir Çelik.

Sayın Çelik, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

CANAN CANDEMİR ÇELİK (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin Anayasa’nın 94’üncü maddesinin değiştirilmesine ilişkin çerçeve 11’inci maddesi hakkında söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bilindiği üzere 1924 ve 1961 anayasaları döneminde ülkemizde milletvekili genel seçimlerinin dört yılda bir yapılması kuralı vardı. Bu kural 1982 Anayasası ile değiştirilmiş ve 77’nci maddesinde, seçimlerin beş yılda bir yapılması esası benimsenmişti ancak uygulamada, AK PARTİ İktidarı dışında, yani 22’nci Dönem Meclisi dışında hiçbir iktidar bu beş yıllık süreyi tamamlayamamıştır. Yani, 1983 yılından beri yapılan altı genel seçimde yapılan seçimler hep erken genel seçim olmuştur.

Değerli milletvekilleri, çağdaş demokrasilerde anayasal düzen ve demokratik rejimin korunması ve geliştirilmesi için en temel unsur, millî iradenin anayasal kurumlara yansıtılmasıdır. Yirmi sekiz yıldır üzerinde konuşulan ve toplumun her kesimi tarafından eleştirilen 1982 Anayasası’nda Cumhurbaşkanının seçilme sürecine ilişkin getirilen normlar, ister istemez, siyasal, sosyal ve ekonomik sıkıntıların ortaya çıkmasına sebebiyet vermiştir.

Katılımcı demokrasilerde siyasi rejimin işlememesi veya kısıtlanması hâlinde başvurulacak demokratik yol, halkın iradesidir. Halk iradesinin ortaya çıkarılması ve bunun anayasal organlara yansıması demokratik süreci genişleteceği gibi, bu sürecin işlemesine de katkı koyacaktır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi seçiminin dört yılda mı yoksa beş yılda bir yapılacak olması uzun süre tartışma konusu olmuş ancak zor koşullar ve çetin sorunlar dikkate alındığında, dört yılda bir yapılması ve millet iradesinin yenilenmesi her kesim tarafından kabul edilen bir görüş olmuştur. Biraz önce bahsettiğim seçim hukukumuzun da istatistikleri değerlendirildiğinde, ülkemizde hiçbir genel seçim beş yılı tamamlayacak şekilde gerçekleştirilememiştir. Türkiye’de yapılan seçimlerin hemen hepsi erken yapılmış genel seçimler olmuştur.

İşte, bu toplumsal talepleri ve siyasi saikleri dikkate aldığımızda, partimiz, Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi düzenlemesiyle birlikte, Anayasa’nın 77’nci maddesinin birinci fıkrasını 2007 yılında 5678 sayılı Kanun’la değiştirmiş ve beş yılda bir yapılan genel seçimlerin dört yılda bir yapılmasını karara bağlamıştır.

Diğer taraftan, yine o dönemde teklif ile getirilen, halkın seçeceği ve görev süresi beş yıl olan Cumhurbaşkanına, görev süresinde farklı siyasi çoğunluklarla birlikte çalışma imkânı sağlayacak ve halkın seçtiği Cumhurbaşkanının, tarafsız, partiler üstü bir tutum sergilemesini mümkün kılacak olması da ayrıca dikkate alınan bir değerlendirmedir.

Ancak, o dönemde, tüm bunları yaparken Anayasa’nın “Başkanlık Divanı” başlıklı 94’üncü maddesinin üçüncü fıkrasının değiştirilmesi, buna paralel bir düzenleme yapılması mümkün olmamıştır. Bu nedenle, Anayasa’nın 77’nci maddesinde seçimlerin dört yılda bir yapılması hüküm altına alındıktan sonra, 94’üncü maddenin Başkanlık Divanının seçim zamanı ve görev süresini belirleyen üçüncü fıkrasında değişiklik yapılması ihtiyacı ortaya çıkmıştır.

Değerli milletvekilleri, bilindiği gibi 82 Anayasası’nda Başkanlık Divanı üyelikleri için bir yasama döneminde iki kez seçim yapılması öngörülmüştür. Divan üyeliklerine ilk seçilenlerin görev süresi iki yıl, ikinci dönem seçilenlerin ise üç yıldır. Bu açıdan Divana ilk dönem seçilenler ile sonradan seçilenler arasında görev süresi bakımından bir eşitsizlik söz konusu olmaktadır.

2007 yılında yapılan Anayasa değişikliği ile 61 Anayasası döneminde olduğu gibi, milletvekili seçimlerinin dört yılda bir yapılması öngörüldükten sonra, tekrar, Başkanlık Divanı seçimi bu görev süresi hususunda dört yıllık süreye getirilmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tüm bu nedenlerle, görüşülmekte olan Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi’nin…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Ek süre veriyorum, buyurun.

CANAN CANDEMİR ÇELİK (Devamla) – …11’inci maddesi ile Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanı seçimlerinin her yasama döneminde iki kez yapılması ve ilk seçilenlerin iki yıl görev süresinin olması, ikinci devre için seçilenlerin de süre sonuna kadar devam etmesine karar verilmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Anayasa değişikliğinin ülkemize, milletimize, demokrasimize hayırlı olmasını diliyorum. Sözlerimi burada tamamlarken hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Çelik, teşekkür ederim.

Şahıslar adına ikinci söz İstanbul Milletvekili Sayın Hüseyin Mert’e ait.

Sayın Mert, buyurun efendim.

Sizin de süreniz beş dakikadır.

HÜSEYİN MERT (İstanbul) – Sayın Başkanım, saygıdeğer milletvekilleri; Anayasa’nın bazı maddelerini değiştiren kanun teklifinin 11’inci maddesi üzerinde söz almış bulunmaktayım. Hepinizi şahsım ve Demokratik Sol Parti adına saygıyla selamlıyorum.

Bu, 11’inci madde üzerindeki son konuşmalardan bir tanesi, bundan sonra oylamalara geçilecek, yarın da Türkiye Büyük Millet Meclisinin kuruluşunun 90’ıncı yıl dönümünü kutlayacağız hep birlikte. Ben, şimdiden, bu vesileyle Türkiye Büyük Millet Meclisinin 90’ıncı yılını kutluyorum, çocuklarımızın bu güzel Çocuk Bayramı’nı kutluyorum. Bizlere bu Meclisi kuran tüm kuruculara, başta Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere saygılarımı sunuyorum, minnetle onları anıyorum. Ancak 90’ıncı yılımıza girerken maalesef bir uzlaşı içerisinde giremiyor Meclisimiz. Hatta şunu da söyleyeyim: Biz çocuklarımızla dahi uzlaşamadık, tam Millî Egemenlik Bayramı içerisindeyken Anayasa görüşmelerini yapıyoruz, bu nedenle de Meclisin kapıları kapalı ziyaretçilere. Hâlbuki Türkiye'nin dört bir yanından çocuklarımız gelirdi, Anıtkabri ziyaret ederlerdi, Meclisimizi ziyaret ederlerdi, cıvıl cıvıl olurdu bu hafta Meclisimiz. Maalesef bunları göremiyoruz ama umarım bu eksikliği yarın telafi edecektir Meclis.

Değerli arkadaşlar, bir milletvekili olarak tabii ki en büyük arzum, üzerinde konuştuğum bu 11’inci maddenin Türkiye'nin işsizlik, yolsuzluk, yoksulluk sorunlarını çözecek bir madde olduğunu burada haykırarak söylemek isterdim ama maalesef bunlarla ilgisi olmayan, belki, tabiri caizse, şaka gibi bir madde. Bu madde bir çikolata maddesi diyeceğim. Çünkü geçmişte bir sayın genel başkan bu şekilde söylemişti. Bir çocuk acı bir ilacı içmediği takdirde bunu bir çikolatanın içerisinde katlayıp vereceksiniz ki, çocuk rahatlıkla içsin o ilacı diye. Bunu söyleyen sayın genel başkanımız tabii şu an aramızda yok ama neden böyle bir madde olduğunu… Bakarsanız yirmi yedi tane maddesi var bu paketin, bunun yaklaşık on üç-on beş tanesi bu şekilde bir çikolata maddesi olarak geliyor.

Bunun açıklamasını şöyle yapayım: Bakın bu 11’inci madde Anayasa’nın 94’üncü maddesini değiştiriyor. Nedir, nesini değiştiriyor? İşte eskiden Başkanlık Divanının görev süresi iki artı üç yıl gibi bir süreyle belirlenmişken, şimdi bu maddeyle iki artı süre sonuna kadar olan kısım deniyor. Niçin böyle bir şey söylemek zorunda kalındı? Anayasa’nın 77’nci maddesi, biliyorsunuz, Ekim 2007 yılında referandumla değiştirildi. Referanduma gidilirken, 22’nci Dönemde, benim olmadığım Parlamentoda, tahmin ediyorum ki yine bir uzlaşı sağlanamadı da bugünlere gelindi, yani referanduma gelindi. Aynı o gün nasıl uzlaşı sağlanamadan Mecliste, burada temsil edilen partiler arasında bir uzlaşı sağlanamadan gelindiyse, bugün de aynı uzlaşıyı maalesef göremiyoruz. Adalet ve Kalkınma Partisinin, tabii, uzlaşı anlayışı bu. Kendi çizgilerine gelindiği noktada ancak uzlaşı başlıyor, onun dışında uzlaşı olamıyor. Hâlbuki bir uzlaşı komisyonu olmuş olsaydı, şu yirmi yedi maddenin içerisinde pek çok madde, birçok madde rahatlıkla o komisyonda çözülürdü. Aynı geçen defa nasıl ki “Bu Anayasa’nın 77’nci maddesini değiştirelim.” diye bir arkadaş çıkardı arada “Yahu biz bu 77’nci maddeyi değiştiriyoruz. İki artı iki… Dört yıl yaptık Meclisin çalışma süresini. Bu da onunla ilintili bir madde. Şunu gelin şimdiden değiştirelim, bu maddeyi de değiştirelim.” derdi. Ama maalesef böyle bir şey söylenmedi, söylenmemiş o dönemde. Şimdi de aynı şekilde aynı hatayı yeniden işliyoruz.

Başlarken nasıl ki bir milletvekili olarak haykırmak istediğimi söyledim, çok güzel bir madde olmasını söylemiştim, onu söyleyemiyorum, bari hiç olmazsa bitirirken şöyle bir cümle kurmak isterdim, demek isterdim ki: Sevgili arkadaşlar, bu Anayasa değişikliği yeterli olmasa bile Türkiye’yi biraz daha ileriye götürecek bir pakettir bu. Bu paketin Anayasa Komisyonundan geçtiği şekliyle de Meclisimizden geçmesini temenni ediyorum. Bu, Meclisimiz için bir onurdur. Bu onuru burada bulunan tüm siyasi partiler ve milletvekili olarak hep birlikte paylaşmamız gerekir diye söylemek isterdim, ama bu hakkı benim elimden aldınız, ben böyle bir şey söyleyemiyorum, çünkü izliyorsunuz 330 oyla referanduma gidecek olan bir madde 3 oyla, 5 oyla, bir tek partinin zorlamasıyla referanduma gidecek ya da gitmeyecek, Meclisimiz karar verecek.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Mert, size de ilave bir dakika süre veriyorum. Sözlerinizi lütfen tamamlayın.

HÜSEYİN MERT (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Bu cümleleri ben söyleyemiyorum ama 2001 yılında Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına konuşmuş olan şu anki Başkanımız Sayın Mehmet Ali Şahin bu cümleleri kullanmıştı, haklı olarak kullanmıştı. Bu onuru yaşamıştı, gururuyla yaşamıştı çünkü kendisi de o komisyonun içerisindeydi, çok büyük katkıları vardır, kendisine teşekkür ediyorum ama o dönem Anayasa’nın otuz küsur maddesi değiştirilirken, burada bulunan bütün partilerin temsilcileriyle büyük bir uzlaşı içerisinde bu Anayasa geçmişti. Maalesef bu dönem bunu yaşayamıyoruz, bunu göremiyoruz ama biz Demokratik Sol Parti olarak görevimizi yaptığımız inancındayız. İki aydır üstünde fırtınalar kopartılan bu konular üzerinde hazırlığımızı yaptık. Genel Başkanımız Sayın Masum Türker’le birlikte, Sayın Hikmet Sami Türk Hocamız bütün partileri dolaştı ve nasıl olması gerektiğini anlatmaya çalıştı. Benim daha fazla zaten zamanım kalmadı diyorum, hepinize saygılar sunuyorum.

Teşekkür ederim. (DSP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Mert, ben de teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, madde üzerinde gruplar ve şahıslar adına konuşmalar tamamlandı.

İç Tüzük 72’ye göre verilmiş iki ayrı önerge var aynı mahiyette.

Şimdi her ikisini de okutuyorum, birlikte işlem yapacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İçtüzüğünün 72. maddesi uyarınca, görüşülmekte olan 497 Sıra Sayılı Yasa Teklifinin 11. maddesi üzerindeki görüşmelerin devam ettirilmesini arz ve talep ederiz.

 

Şevket Köse

 

Halil Ünlütepe

Suat Binici

 

Adıyaman

 

Afyonkarahisar

Samsun

 

Turgut Dibek

 

Atila Emek

Canan Arıtman

 

Kırklareli

 

Antalya

İzmir

Gerekçe:

Anayasa teklifi ile Türkiye tarihi birikimine ters bir istikamete doğru çekilmek istenmektedir.

Anayasa değişikliği toplumsal bir talepten ve ihtiyaçlardan kaynaklanmamıştır. Ne çiftçi, ne esnaf, ne işçi, ne emekli, ne memur, ne de işsiz yurttaşımız Türkiye'de bir Anayasa değişikliği yapılmasına ilişkin bir talep ortaya koymamıştır. Kaldı ki, Anayasa değişikliği teklifi halkın hiçbir somut sorununa, hiçbir somut çözüm getirmemektedir. Yani Anayasa değişikliğinin içeriği ile halkın sorunları örtüşmemektedir.

Anayasa değişikliği teklifi, halkın değil, siyasi iktidarın gündemidir Yoksulluk, işsizlik ve yolsuzlukları perdelemek ve önümüzdeki seçimleri Anayasa tartışmaları içinde toplumun gerçek gündeminden uzaklaştırma amacını gütmektedir.

Bu Anayasa değişikliği siyasi iktidarın güncel çıkarlarını gerçekleştirmek üzere ortaya atılmıştır. Bu nedenledir ki, Parlamento içindeki hiçbir siyası parti tarafından desteklenmemektedir.

Bu Anayasa değişikliği teklifi bir toplumsal mutabakatın değil, siyasi iktidarın talebi olarak ortaya çıkmıştır. Bu açıdan toplumu birleştirmeye değil ayrıştırmaya yönelik bir tekliftir. Türkiye'yi ayrıştıran, Türkiye'yi parçalamaya yönelik çok tehlikeli kamplaşmaların kaynağı niteliğindedir.

Anayasa değişikliği teklifinin tüm maddelerinin birlikte oylanması hem Parlamentoya hem Türk halkına yapılan dayatmayı ortaya koymaktadır. Tüm maddelerin birlikte oylanması bazı şeyleri gözlerden kaçırmanın bir ifadesidir. Milletin vekiline maddeleri teker teker oylama hakkı verilirken, milletin kendisinden bu hakkın kaçırılması asla demokrasi anlayışıyla bağdaşmaz.

Bu anayasa değişikliği teklifi bir dayatma niteliğindedir. Toplum kesimlerinin desteği yerine Parlamento çoğunluğunun dayatması ile hayata geçirilmeye çalışılmaktadır. Böyle bir durum ancak darbe dönemlerinde olur, darbe dönemlerinde Anayasa dayatılır.

Bu Anayasa değişikliği teklifi, anayasal sistemimizin temel dayanağını oluşturan üç temel erkten yargı erkini özensiz, usule aykırı bir yaklaşımla siyasi iktidarın hegemonyası altına alma planının uygulanma belgesidir. Siyasi iktidar yargıyı ele geçirilmesi gereken bir unsur olarak değerlendirmektedir. Yargının yürütmenin emrinde olduğu bir sisteme demokrasi denilemez. Yargının siyasetin güdümüne sokulması ancak, dikta özlemi ile açıklanabilir.

Bu Anayasa teklifi Sayın Başbakanının ve siyasi iktidar yetkililerinin kendilerini kurtarmak üzere kurgulanmıştır. Anayasa Mahkemesinin şekillenmesi Başbakan ve bakanları Yüce Divan'da aklanmaya yöneliktir Çoğunluğu hukukçu olmayan bir mahkeme kurgulandığından hukukçu olmayanların ceza yargılaması yaptığı bir düzen kurulmaktadır.

İdarenin eylem ve işlemlerinin odaklaşmanın tespitinde gözetilmeyeceği ilkesi Anayasaya konularak, siyasetçiler sorumluluktan arındırılmaktadır. Geçici 15. madde kaldırılırken, siyasi iktidarlara kalıcı dokunulmazlık getirilmektedir. Bu düzenleme iktidar partisinin hiçbir şekilde kapatılmayacağına ilişkin bir düzenlemedir. Böylece iktidar mensuplarına hem sorumsuzluk hem de dokunulmazlık getirilmektedir.

Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun yapısı da tamamen değiştirilmektedir. Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu siyasi iktidarın hedefi haline getirilmiştir. Adalet Bakanı ve müsteşarının konumunun yargı bağımsızlığı açısından sorgulanırken, başka bakanlık memurlarının da HSYK'ya dahil edilmesi ile yargı bağımsızlığı daha da zedelenir noktaya taşınmıştır. Yine hakim ve savcıların soruşturmalarında Adalet Bakanına mutlak yetki verilmesi günümüzde yaşanan olaylar düşünüldüğünde vahim sonuçlar doğuracağı açık bir düzenleme olarak karşımıza çıkmaktadır.

Anayasalar toplumsal mutabakat metinleridir. Bu nedenle oluşturulmalarında mutlaka tüm toplum kesimlerinin katkısı sağlanmalıdır. Anayasa metinlerinin toplumsal mutabakat değil toplumsal çatışma metinlerine dönüştürülmesi toplumsal birlikteliği zarar verir Toplumu gererek, ayrıştırarak siyaset yapma belki belirli bir zaman diliminde bazı siyasi partilerin çıkarına olabilir. Ancak unutulmamalıdır ki, Türk halkı kendini iradesini istismar eden siyasi partilere mutlaka ve mutlaka sandıkta bunun hesabını sorar.

Bu açıdan söz konusu düzenlemenin görüşmelerine devam edilmelidir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Anayasa Değişiklik Teklifinin 11. maddesinin TBMM İçtüzüğü'nün 72. maddesi uyarınca, görüşmelerinin devamına karar verilmesini saygı ile arz ve talep ederiz

 

Faruk Bal

 

Oktay Vural

Mehmet Şandır

 

Konya

 

İzmir

Mersin

 

Cemaleddin Uslu

 

S. Nevzat Korkmaz

Recep Taner

 

Edirne

 

Isparta

Aydın

Gerekçe:

Anayasalar, vatandaşların temel hak ve hürriyetlerini teminat altına alan, siyasi rejimin ve devlet organlarının görev ve yetkilerini belirleyen kanunlar hiyerarşisinin en üstünde temel hukuk normlarıdır.

Türkiye'nin iki ihtilal ve 3 muhtıra ile üzerine gölge düşürülen demokrasisini;

• 21. yüzyılın evrensel değerlerine kavuşturabilmenin,

• Asırlık anayasa tartışmalarından kurtarmanın,

• Her kesimin benimseyebileceği bir anayasaya kavuşturabilmenin,

tek yolu toplumsal uzlaşmaya dayalı bir Anayasa yapmayı sağlamaktır.

MHP bu sebeple;

• "Anayasa Değişikliği Uzlaşma Komisyonu" kurulmasını,

• Partilerin uzlaştıkları hususlarda demokratik bir sözleşme yapılmasını,

• Siyasi partilerin hangi konularda uzlaştığının kamuoyuna duyurulmasını,

• Her partinin görüş ve tavrının, yapılacak ilk seçimde milletin takdirine sunulmasını,

• Seçimler sonunda oluşacak Meclis'in ilk iş olarak anayasa değişikliğini gerçekleştirmek olmasını teklif etmiştir.

MHP; bu kapsamda,

• Devlet ile Milleti kucaklaştıracak,

• Milletin değerleri ile Devletin değerlerini bağdaştıracak,

• Demokrasi ile Cumhuriyeti barıştıracak,

• Vatandaşın temel hak ve hürriyetlerini evrensel standarda yükseltecek,

• Milletin bölünmez bütünlüğünü üniter yapı içinde sağlayacak ve Devleti kurum ve kuruluşları ile uyum içinde çalıştıracak,

• Kuvvetler ayrılığına dayalı parlamenter demokrasiyi iyileştirecek,

• Cumhuriyetin temel nitelikleri ile Anayasamızın değiştirilmesi dahi teklif edilemeyecek maddelerini koruyacak,

Toplumsal bir sözleşme belgesi niteliğinde anayasa yapma kararını ilan etmiştir.

Anayasa değişikliği böylece milletin iradesine dayandırılmış olacaktır.

AKP, MHP'nin bu teklifine kulak tıkamış, kendisi için hazırladığı Anayasa teklifini partilere ve millete dayatmıştır.

AKP, Anayasa değişikliğini seçmene ve yargıya hesap vermekten kaçmak için malzeme olarak kullanmaktadır.

AKP'nin Anayasa Değişiklik Teklifi, kendi sübjektif hedefine ulaşmak için hazırlanmıştır.

Bu teklif ile kuvvetler ayrılığına dayanan parlamenter sistemin denge ve denetim mekanizmaları iktidar lehine bozulmaktadır. Bunun doğal sonucu olarak başta parti kapatma, yargı bağımsızlığı ve hâkim teminatı ile hukuk devleti ve hukukun üstünlüğü ilkeleri zedelenmektedir. Parlamenter sistem yerine ucu diktaya açık bir Başkanlık sistemi getirilmektedir.

Bu teklif, Parlamenter demokrasi esasına göre inşa edilen Anayasaya aykırıdır.

Bu teklifin içinde; Millet yoktur, Milletin iradesi yoktur, Milletin beklentisi yoktur.

Millet, AKP'den bölücü terörü bitirmesini beklemektedir.

Millet, AKP'den yoksulluğun, yolsuzluğun, hayat pahalılığının ve işsizliğin hesabını vermesini beklemektedir.

Millet, AKP'den iş beklemektedir. Aş beklemektedir.

Millet, AKP'den düşünce, inanç, teşebbüs, örgütlenme ve benzeri alanlarda temel hak ve hürriyetlere güvence beklemektedir.

AKP 8 yılı heba etmiştir. Milletin beklentilerini karşılayamamıştır.

AKP millete değil, kendine çalışmaktadır.

AKP, iyi niyetli değildir, bu teklif ile başlattığı PKK açılımı için anayasal zemin hazırlamaktadır. Bu sebeple yargıyı etkisiz hale getirmektedir.

Bu hususlarda uzlaşmaya varıncaya kadar görüşmelere devam edilmelidir.

III.- YOKLAMA

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, oylamadan önce toplantı yeter sayısı istiyoruz.

BAŞKAN – Oylamadan önce bir toplantı yeter sayısı talebi var.

Toplantı yeter sayısı talebinde bulunan arkadaşlarımızı tespit ediyoruz: Sayın Vural, Sayın Doğru, Sayın Çalış, Sayın Bulut, Sayın Enöz, Sayın Yıldız, Sayın Taner, Sayın Uslu, Sayın Paksoy, Sayın Yalçın, Sayın Ural, Sayın Tankut, Sayın İnan, Sayın Orhan, Sayın Işık, Sayın Melen, Sayın Ergun, Sayın Günal, Sayın Dağdaş, Sayın Şandır.

Sayın milletvekilleri, elektronik sistemle yoklama yapacağız.

İki dakika süre veriyorum ancak demin isimlerini okuduğumuz arkadaşlarımız lütfen sisteme girmesinler.

Evet, başlatıyorum efendim.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

5.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanı İstanbul Milletvekili Recep Tayyip Erdoğan ve 264 Milletvekilinin, 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/656) (S. Sayısı: 497) (Devam)

BAŞKAN – Birlikte işleme aldığımız önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Şimdi on dakika süreyle soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.

Yoklama nedeniyle soru sormak için sisteme giren arkadaşlarımızın isimleri yine silindi ancak silinmeden önceki hâlini, sırayı okuyorum: Sayın Varlı, Sayın İnan, Sayın Köse, Sayın Çalış, Sayın Doğru, Sayın Yalçın. Tekrar hemen girerseniz bu sıraya göre mikrofonlarınız açılacak.

Sayın Varlı, buyurun.

MUHARREM VARLI (Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bu Anayasa değişikliğiyle memurlara toplu sözleşme hakkını verdiğinizi söylüyorsunuz. Grev hakkı olmayan toplu sözleşmenin ne getirisi olacaktır? Bu, düpedüz olası halk oylamasına gidildiğinde memur ve emeklilerin desteğini almak değil midir? Oysa, Tekel özelleştirilirken Tekel işçilerine de “Size bir zarar gelmeyecek.” demiştiniz ama onların haklı direnişlerine bile tahammül edemeyip Ankara’ya sokmamak için elinizden geleni yaptınız. Tekel işçilerinin haklı direnişlerine tahammül edemeyen AKP acaba devlet memurlarının hak arayışına nasıl tahammül edebilecek?

Bir de, bu görüşülmekte olan maddeyi hazırlayan, TBMM’nin daha demokratik olmasını söyleyenlere üstün hizmet ödülü vermeyi düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın İnan...

MÜMİN İNAN (Niğde) – Sayın Başkanım, Sayın Bakana sormak istiyorum.

Sayın Bakan, biraz önce sizin yerinize oturan Sayın Bakana net iki soru yönelttim ve cevap alamadım. İmam-hatiplerin ve meslek liselerinin katsayı çözümü için verdiğimiz kanun teklifine neden destek vermediniz?

Partimiz Milliyetçi Hareket Partisiyle baş örtüsü meselesi için imzaladığınız protokolde YÖK’ün ek 17’nci maddesinin değiştirilmesinden neden kaçtınız?

Biz, Milliyetçi Hareket Partisi olarak, her konuda olduğu gibi baş örtüsü ve katsayı meselesinde sözümüzün arkasındayız ve borcumuzu ödemeye hazırız. Sizin de bu konuda bir namus borcunuzun olduğunu biliyoruz. Acaba, buna rağmen sosyal hayatımızın en önemli sorunlarından birisi olan baş örtüsü meselesi bu Anayasa paketinin içerisinde neden yoktur?

Çok teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Köse...

ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, Sayın Arınç dün bir televizyon kanalında “Eğer Anayasa Mahkemesi bu Anayasa paketini reddederse kaos doğar?” demişti. Acaba nasıl bir kaos ortaya çıkar, merak ediyorum.

İkincisi, Anayasa’mızın 166’ncı maddesinde, tarımın yurt düzeyinde dengeli ve uyumlu biçimde hızla gelişmesini planlamak devlete görev olarak yüklenmiştir. Buna göre GAP’ın en önemli ayaklarından biri olan sulama projelerinin yıllardır hayata geçirilememesi bu konuda Hükûmetin planlama beceriksizliğinin bir göstergesi midir? Bu konuyu nasıl değerlendireceksiniz?

BAŞKAN – Evet, Sayın Çalış…

HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Sayın Başkan, teşekkürler.

Sayın Bakan, biraz önce soruma cevap alamadığım için tekrar soruyorum. AKP’nin seçim beyannamelerinde dokunulmazlıkla ilgili vatandaşa herhangi bir vaadi var mıdır? Milletvekili dokunulmazlığı kamuoyunda özellikle yolsuzluk dosyaları ve milletin bölünmez bütünlüğüne yönelik suçlarla ilgili dosyalar nedeniyle yoğun olarak tartışılmaktadır. 23’üncü Dönemde dokunulmazlıkla ilgili düzenleme yapmayı düşünüyor musunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Doğru…

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakana sormak istiyorum: Seçim bölgelerine gittiğimizde gençler bizden çalışmak için, üretmek için iş istemekte, çiftçiler ve köylüler de yokluk içinde olduklarını, ürettikleri ürünün para etmediğini, üretimlerin çok pahalıya mal olduğunu, borçlarını ödeyemediklerini ifade ediyorlar. Özellikle çiftçiler tarım kredi kooperatiflerine, bankalara olan borçlarını ödeyemiyorlar. Esnaflar da vergi borçları ve özellikle de BAĞ-KUR ve sigorta primlerini ödeyemiyorlar. Bunlarla ilgili olarak önümüzdeki dönemde, bu kanun çıktıktan sonra, bir çalışma yapmayı düşünüyor musunuz? Vergi borçlarını taksitlendirme ve diğer borçlarla ilgili olarak faizlerin silinmesi ve yeniden yapılandırılmasıyla ilgili bir çalışma yapılacak mıdır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Yalçın…

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Dün sorduğum ve cevap alamadığım iki soruyu tekrar sormak istiyorum. Öncelikle Sayın Bakana soruyorum: Bu ekonomik kriz içerisinde, bu zor günlerde bir dayatma sonucu bir referandum ihtimali doğarsa bu referandumun milletimize maliyeti kaç para olacaktır? Eğer gizli bir bilgi değilse yüce Mecliste paylaşır mı Sayın Bakan?

Diğer sorumu Sayın Komisyon Başkanına yöneltmeyi arzu ediyorum: Sayın Komisyon Başkanımız, partinize yakın yayın organlarında 12 Eylül mağdurlarının acılarını tazeleyen haberler yaptırıyorsunuz. Bir ajitasyon yapılıyor. 12 Eylül darbecilerini yargılayacağız diye taahhütlerde bulunuyorsunuz. Bir bilim adamı samimiyetiyle cevap verir misiniz? Ek 15’inci maddenin kaldırılmasının sembolik anlam dışında bir anlamı olacak mıdır? Aleyhe, kanunun geçmişe uygulanmazlığı ve zaman aşımı prensipleri karşısında, gerçekten 12 Eylül darbecilerini mahkemelerde hâkimler karşısında görebilecek miyiz? Lütfen cevaplandırır mısınız?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Kuzu, cevap verecek misiniz efendim?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Sayın Başkanım, efendim, Sayın Yalçın’ın sorusundan 12 Eylül’le alakalı olarak, bu geçici maddenin bir bölümü 2001’de kaldırılmıştı -kalan bölüm duruyor- 686 adet yasa yargılama dışı tutulmuştu. Bunlar için dava yolu açıldı. Tabii o dönemde görev alan Danışma Meclisi üyeleri ve diğer hükûmet ve o günkü bürokratlarla alakalı geniş koruma altında bir madde konulmuş. Bu maddenin aynısı geçici 4’üncü madde olarak 61 Anayasası’nda da vardı. Oradan alınma aslında olduğu gibi bu. Şimdi, bu madde kaldırılırsa -yirmi sekiz sene geçmiş aradan- ceza hukukçuları farklı görüşler söylüyorlar. Bir kısmı diyor ki: “Efendim, bu bir af maddesiydi, zaten o gün yüzde 92’yle vatandaş kabul edince affetmiştir bunları.” Böyle bir görüş var. Bir kısmı diyor ki “Zaman aşımı durmuştur, yargılanabilir.” Bir başka görüş de “Zaman aşımı çoktan dolmuştur.” diyor. Ben tabii ceza hukukçusu değilim, o açıdan bunun uygulamalı yorumunu bilemem ama bunun sembolik bile olsa anlamını önemsiyorum, oradan kalkmasında yarar görüyorum.

BAŞKAN – Peki.

Sayın Bakan, buyurun.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, konuştuğumuz madde 94’üncü maddedeki Başkanlık Divanıdır ve burada bütün fıkralar yerinde kalmakta, sadece üçüncü fıkradaki “üç yıldır” sözcüğünün yerine “o yasama döneminin sonuna kadar devam eder” hükmü getirilmektedir. Bu teknik bir düzenlemedir. Arkadaşlarımız konuşmalarında bunu basit, kolay bir iş olarak gördüler. Ancak dolayısıyla ben şunu söylemek istiyorum: Eğer bu, Anayasa’da yer almayan bir hüküm olsaydı, biz sadece “üç yıldır” sözcüğünü değiştirmek için Anayasa değişikliği yapmayacaktık. Keşke bu konu başka ülkelerin anayasalarında olduğu gibi bir İç Tüzük maddesi olarak getirilseydi, Anayasa’da geniş bir biçimde yer almasaydı. Anayasa’da yer alan her kelimeyi değiştirmek için Anayasa değişikliği yapmaya mecburuz. 82 Anayasası’nın zorluklarından ve yanlışlıklarından birisi de budur.

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Öyle yapsaydınız. Ne engel vardı?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Şimdi getirilen eleştirilerin de zaten maddeyle doğrudan ilgisi yok. Ancak, arkadaşlarıma duyduğum saygı içerisinde bu soruları cevaplandırayım.

Sayın Varlı “Memurlara toplu sözleşme hakkı veriyorsunuz, grev yoksa ne işe yarayacak?” diyor. Konuştuğumuz maddeden önce bu madde kabul edildi. Eleştiriler ve sorular da o maddede cevaplandırıldı. Dolayısıyla bu Anayasa değişikliği maddesini hazırlayanlara üstün hizmet ödülü vermeye gerek yok. Aslında bunu anayasal madde hâline getirenleri rahmetle anmamız gerekiyor.

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Basite indirgemeyin!

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Sayın İnan “İmam hatip lisesi ve meslek liselilere katsayı için destek vermediniz.” diyor. Bunlar da hemen hemen her maddede tartışıldı. Arkadaşımız bu konuda çok hassas. Ben de onun hassasiyetini aynen paylaşıyorum. Ancak “Baş örtüsü meselesi niçin yok?” dedi. Demek ki özlemle bu meseleyi bekliyor. Bu konunun bayraktarlığını siz yapın, bu konuyu siz elinize alın çünkü benim geçmişte siyaset yaptığım Refah Partisi bu sebeple kapatıldı, benim için siyasi yasak istendi; Fazilet Partisi bu sebeple kapandı, benim için siyasi yasak istendi; iktidardayken AK PARTİ hakkında kapatma davası açıldı, sebeplerden bir tanesi de buydu. Dolayısıyla, baş örtüsü meselesini Cumhuriyet Halk Partisi çözmek istiyorsa çözebilir, elini tutan yok. Milliyetçi Hareket Partisi çözmek istiyorsa, sadece soruyla değil, yüksek sesle bunu ifade eder, kanun teklifini, Anayasa değişiklik teklifini getirir. [AK PARTİ sıralarından alkışlar, MHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar (!)]

Çok teşekkür ediyorum.

OKTAY VURAL (İzmir) – Baş örtüsü namusunuzdu! Hadi… Ek 17’yi niye getirmediniz?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Bunu, bir siyasi istismar konusu olarak değil, ben Sayın İnan’ın yüreğinden geçen ve inandığı bir konu olarak görüyorum. (MHP sıralarından gürültüler)

OKTAY VURAL (İzmir) – “Bizim işimiz değil.” diyor! “Bizim işimiz değil.” diyor!

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Baş örtüsüyle geldiniz, başınızı örtüp gideceksiniz!

BAŞKAN – Lütfen… Lütfen sayın milletvekilleri…

OKTAY VURAL (İzmir) – Mehmet Ali Şahin de “Yüzde 1’in işi.” demişti zaten.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Arkadaşıma her zaman destek olmaya hazırım ama lütfen siz bir adım öne çıkın.

KADİR URAL (Mersin) – Namus meselesi yaptınız, namus!

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Evet, bizim için… Değerli arkadaşım…

KADİR URAL (Mersin) – Namus meselesi…

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Evet, evet, evet…

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Baş örtüsü sizin utancınız olacak!

OKTAY VURAL (İzmir) – Yüzde 1’in işi…

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Maşallah, ne kadar güzel! Bunları dışarıda konuşacağınıza burada söyleyin. (MHP sıralarından gürültüler)

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Yok, size söylüyoruz. Meydanlarda da konuşuyoruz.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Yani Anayasa değişiklik teklifinin içerisinde bu madde de olsun derseniz, o zaman 10 ve 42’nci maddelerde yaşadığımız serencamı da bilmeniz gerekir.

OKTAY VURAL (İzmir) – YÖK’ü niye değiştirmediniz? İmzanız yok muydu orada?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Değerli arkadaşlar, Sayın Köse’yi de cevapsız bırakmayayım. Dün beni izlemişler. Buna da çok memnun oldum. Eğer referanduma giderken veya referandum sonuçlarına rağmen 110 milletvekili arkadaşımız Anayasa Mahkemesine gider, yürütmeyi durdurma veya referandum sonuçlarını iptal etme girişiminde bulunursa Anayasa Mahkemesinin bir zorluğundan bahsettim. Çünkü, bu paketin içerisinde Anayasa Mahkemesini düzenleyen bir madde de var. Anayasa Mahkemesi kendisiyle ilgili bir maddeyi de görüşmek üzere, bu bir.

İkincisi, “Referandum sonuçlarını özellikle iptal etmeye kalkarsa büyük hukuki kaos çıkar.” dedim. Bunu bir çatışma anlamında almadım.

ALİ ARSLAN (Muğla) – Mağdurları oynamaya hazırlanıyorsun yine!

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – 367 meselesinin Anayasa Mahkemesine götürülmesi konusunda Sayın Baykal’ın “Eğer Anayasa Mahkemesi bunu iptal etmezse karışıklıklar çıkar.” sözünü, ben sadece “Hukuki bir kaos çıkar.” şeklinde özetledim. O zaman karşılaştığımız olayı bugün yaşamak istemiyoruz. Hele hele referandum sonuçlarını Anayasa Mahkemesine götürmek isteyenler varsa götürsünler ve karşı cevabını alsınlar.

“Tarım ve sulamayla ilgili neden yok?” diyorsunuz.

BAŞKAN – Sayın Bakan, süremiz doldu efendim.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Değerli arkadaşlar, bu paketin içerisine bunları koyabildik. (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, süre sona erdi.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Ayrıcalık yok!

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Sayın Hasan Çalış’ın sorusuna gelince, milletvekili dokunulmazlığı konusu…

BAŞKAN – Sayın Bakan, bunlara yazılı cevap verebilirsiniz efendim, süremiz doldu.

OKTAY VURAL (İzmir) – Evet, süreniz sona erdi.

BAŞKAN – Yazılı cevap verebilirsiniz efendim.

OKTAY VURAL (İzmir) – Yazılı cevap versin ki delil olsun.

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Kaosu bir anlatsın bakalım Sayın Arınç.

BAŞKAN – Değerli arkadaşlarım, soru-cevap faslı bitti.

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Nasıl bir kaos çıkıyor görelim. Şimdiden Anayasa Mahkemesini tehdide başladılar.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Sayın Başkanım, arkadaşlarımızın sorularına yazılı cevap vermek istiyorum ama konuyla ilgileri yok. Soru önergesiyle verirlerse cevaplandıracağım.

BAŞKAN – Peki.

Sayın milletvekilleri, madde üzerinde verilen on üç önergeden kura ile belirlenen yedi önergeyi şimdi okutup aykırılık sırasına göre işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

2/656 Esas Numaralı 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin çerçeve 11 inci maddesiyle değiştirilen Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 94 üncü maddesinin 3 üncü fıkrasının 2 nci cümlesinde geçen “devre için” ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederim.

                                                                                                             Veysi Kaynak

                                                                                                           Kahramanmaraş

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

2/656 Esas Numaralı 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin çerçeve 11 inci maddesiyle değiştirilen Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 94 üncü maddesinin 3 üncü fıkrasının 2 nci cümlesinde geçen “devre için” ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederim.

                                                                                                             Ahmet Aydın

                                                                                                                Adıyaman

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

2/656 Esas Numaralı 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin çerçeve 11 inci maddesiyle değiştirilen Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 94 üncü maddesinin 3 üncü fıkrasının 2 nci cümlesinde geçen “devre için” ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederim.

                                                                                                         Azize Sibel Gönül

                                                                                                                  Kocaeli

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

2/656 Esas Numaralı 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin çerçeve 11 inci maddesiyle değiştirilen Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 94 üncü maddesinin 3 üncü fıkrasının 2 nci cümlesinde geçen “devre için” ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederim.

                                                                                                               Ali Öztürk

                                                                                                                   Konya

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

2/656 Esas Numaralı 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin çerçeve 11. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                  İsa Gök                                                                            Zekeriya Akıncı

                   Mersin                                                                                    Ankara

“MADDE 11- Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 94. maddesinin üçüncü fıkrasının ikinci cümlesi “İlk seçilenlerin görev süresi iki yıldır, ikinci devre için seçilenlerin görev süresi ise o yasama döneminin sonuna kadar devam eder.” şeklinde değiştirilmiş ve 5. fıkrasının sonuna “Gerektiğinde Genel Kurul Danışma Kurulunun teklifi üzerine kâtip üyelerin veya idare amirlerinin sayısını artırabilir.” cümlesi eklenmiştir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 497 sıra sayılı Anayasanın Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 11 nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Sırrı Sakık

 

Hasip Kaplan

Akın Birdal

 

Muş

 

Şırnak

Diyarbakır

 

Hamit Geylani

 

Şerafettin Halis

Sebahat Tuncel

 

Hakkâri

 

Tunceli

İstanbul

Madde 11:

Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 94 üncü maddesinin üçüncü fıkrasının ikinci cümlesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“seçilenlerin görev süresi iki yıldır, ikinci dönem için seçilenlerin görev süresi ise o yasama döneminin sonuna kadar devam eder.”

BAŞKAN – Şimdi, maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Anayasa değişikliği teklifinin, 11. maddesinin teklif metninden çıkarılması için gereğini arz ve teklif ederiz.

 

Faruk Bal

 

Oktay Vural

Mehmet Şandır

 

Konya

 

İzmir

Mersin

 

Şenol Bal

 

S. Nevzat Korkmaz

Metin Çobanoğlu

 

İzmir

 

Isparta

Kırşehir

 

 

 

Osman Çakır

 

 

 

 

Samsun

 

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu efendim önergeye?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Efendim, gerekçeyi mi okutalım, konuşacak mısınız Sayın Vural?

OKTAY VURAL (İzmir) – Gerekçe okunsun.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Anayasalar, vatandaşların temel hak ve hürriyetlerini teminat altına alan, siyasi rejimin ve devlet organlarının görev ve yetkilerini belirleyen kanunlar hiyerarşisinin en üstünde temel hukuk normlarıdır.

Türkiye'nin iki ihtilal ve 3 muhtıra ile üzerine gölge düşürülen demokrasisini;

l 21. yüzyılın evrensel değerlerine kavuşturabilmenin,

l Asırlık anayasa tartışmalarından kurtarmanın,

l Her kesimin benimseyebileceği bir anayasaya kavuşturabilmenin,

tek yolu toplumsal uzlaşmaya dayalı bir Anayasa yapmayı sağlamaktır.

MHP bu sebeple;

l "Anayasa Değişikliği Uzlaşma Komisyonu" kurulmasını,

l Partilerin uzlaştıkları hususlarda demokratik bir sözleşme yapılmasını,

l Siyasi partilerin hangi konularda uzlaştığının kamuoyuna duyurulmasını,

l Her partinin görüş ve tavrının yapılacak ilk seçimde milletin takdirine sunulmasını,

l Seçimler sonunda oluşacak Meclis’in ilk iş olarak anayasa değişikliğini gerçekleştirmek olmasını teklif etmiştir.

MHP; bu kapsamda,

l Devlet ile Milleti kucaklaştıracak,

l Milletin değerleri ile Devletin değerlerini bağdaştıracak,

l Demokrasi ile Cumhuriyeti barıştıracak,

l Vatandaşın temel hak ve hürriyetlerini evrensel standarda yükseltecek,

l Milletin bölünmez bütünlüğünü üniter yapı içinde sağlayacak ve Devleti kurum ve kuruluşları ile uyum içinde çalıştıracak,

l Kuvvetler ayrılığına dayalı parlamenter demokrasiyi iyileştirecek,

l Cumhuriyetin temel nitelikleri ile Anayasamızın değiştirilmesi dahi teklif edilemeyecek maddelerini koruyacak,

Toplumsal bir sözleşme belgesi niteliğinde anayasa yapma kararını ilan etmiştir.

Anayasa değişikliği böylece milletin iradesine dayandırılmış olacaktır.

AKP, MHP’nin bu teklifine kulak tıkamış, kendisi için hazırladığı Anayasa teklifini partilere ve millete dayatmıştır.

AKP, Anayasa değişikliğini seçmene ve yargıya hesap vermekten kaçmak için malzeme olarak kullanmaktadır.

AKP'nin Anayasa Değişiklik Teklifi, kendi sübjektif hedefine ulaşmak için hazırlanmıştır.

Bu teklif ile kuvvetler ayrılığına dayanan parlamenter sistemin denge ve denetim mekanizmaları iktidar lehine bozulmaktadır. Bunun doğal sonucu olarak başta parti kapatma, yargı bağımsızlığı ve hâkim teminatı ile hukuk devleti ve hukukun üstünlüğü ilkeleri zedelenmektedir. Parlamenter sistem yerine ucu diktaya açık bir Başkanlık sistemi getirilmektedir.

Bu teklif, Parlamenter demokrasi esasına göre inşa edilen Anayasaya aykırıdır.

Bu teklifin içinde; Millet yoktur, Milletin iradesi yoktur, Milletin beklentisi yoktur.

Millet, AKP'den bölücü terörü bitirmesini beklemektedir.

Millet, AKP'den yoksulluğun, yolsuzluğun, hayat pahalılığının ve işsizliğin hesabını vermesini beklemektedir.

Millet, AKP'den iş beklemektedir. Aş beklemektedir.

Millet, AKP'den düşünce, inanç, teşebbüs, örgütlenme ve benzeri alanlarda temel hak ve hürriyetlere güvence beklemektedir.

AKP 8 yılı heba etmiştir. Milletin beklentilerini karşılayamamıştır.

AKP millete değil, kendine çalışmaktadır.

AKP, iyi niyetli değildir, bu teklif ile başlattığı PKK Açılımı için anayasal zemin hazırlamaktadır. Bu sebeple yargıyı etkisiz hale getirmektedir.

Bu madde de gayriciddidir. Değişikliğin esas amacını saklamaya yöneliktir.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 497 sıra sayılı Anayasanın Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 11 nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                              Sırrı Sakık (Muş) ve arkadaşları

Madde 11:

Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 94 üncü maddesinin üçüncü fıkrasının ikinci cümlesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“seçilenlerin görev süresi iki yıldır, ikinci dönem için seçilenlerin görev süresi ise o yasama döneminin sonuna kadar devam eder.”

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu önergeye efendim?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Efendim, konuşacak mısınız, gerekçeyi mi okutalım?

İBRAHİM BİNİCİ (Şanlıurfa) – Gerekçeyi okutun.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

İlk seçilen yerine “Seçilenler”, “devre” yerine “dönem” kavramlarının konulması uygun görülmüştür.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 2/656 Esas Numaralı 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 11. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                               İsa Gök (Mersin) ve arkadaşları

“Madde 11- Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 94. maddesinin üçüncü fıkrasının ikinci cümlesi “İlk seçilenlerin görev süresi iki yıldır, ikinci devre için seçilenlerin görev süresi ise o yasama döneminin sonuna kadar devam eder.” şeklinde değiştirilmiş ve 5. fıkrasının sonuna “Gerektiğinde Genel Kurul Danışma Kurulunun teklifi üzerine kâtip üyelerin veya idare amirlerinin sayısını artırabilir.” cümlesi eklenmiştir.

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Sayın Akıncı, önerge üzerinde konuşacak mısınız?

ZEKERİYA AKINCI (Ankara) – Evet.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Akıncı. (CHP sıralarından alkışlar)

Beş dakika süreniz efendim.

ZEKERİYA AKINCI (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri ve değişikliğiyle büyük önem arz eden, o nedenle de televizyonlarının başında bu maddenin değiştirilmesini merakla bekleyen, Başkanlık Kurulu üyelerinin hâli acep nice olacak diye sabırsızlıkla bizleri izleyen yurttaşlarımızı sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, ülkemizin bunca önemli, yakıcı ve öncelikli çözüm bekleyen sorunu varken özü itibarıyla toplumun büyük bir kesimini değil de Başbakanı ve AKP üst yönetimini yakından ilgilendiren, geleceğe dönük bir Yüce Divan korkusuyla hazırlanmış Anayasa değişikliği teklifini tartışıyoruz. Bir süredir devam eden bu tartışmalar içerisinde, bazı kavramlar, özellikle tanımlar öne çıktı: Uzlaşma, demokratikleşme, hukukun üstünlüğü, kuvvetler ayrılığı, Şark kurnazlığı gibi. Tabii, bu konuları değerlendirirken hepimizin göz önünde tutması gereken bir gerçeklik var. Sadece bu değişiklik teklifinde değil, AKP’nin yasa yapma taktiklerinde sürekli yakından tanık olduğumuz bir yöntem kullanılmaktadır. Eğer iktidar sözcüleri bir düzenlemede bazı şeyleri çok sıkı savunuyor, sahipleniyor gibi görünüyorlarsa biliniz ki onun tam tersini yapacaklardır ve aslında bunu gizleme gayreti içindedirler. Nitekim, bu teklifte de böyle olmuştur. Uzlaşma denilmiştir, tam bir dayatma yapılmıştır; demokratikleşme denilmiştir, tek adam, tek parti yönetimi hedeflenmiştir; hukukun üstünlüğü denilmiş, tam aksine, siyasetin emrine girmiş bir hukuk isteği açıkça ortaya konulmuştur; değişim ve ilerleme denilmiş ama cumhuriyetin kuruluş felsefesinin temel direkleri yok sayılmıştır. Bütün bunlar da şu anda görüştüğümüz maddede olduğu gibi, kimi mütevazı değişikliklerle, süslerle, soslarla gizlenmeye çalışılmıştır. Kötü olan bir yanı da bütün bunların üstüne üstlük, Ana Muhalefet Liderinin, bu aşure teklifin hiç olmazsa iki adet paket olarak oylama yöntemine dönük en haklı, en masumane önerileri bile “Şark kurnazlığı” diye değerlendirilerek reddedilmiştir.

Değerli arkadaşlarım, bu tür yaklaşımlara, aslında Hükûmetin her türlü açılım gayretinde, her türlü projesinde tanık oluyoruz. Başlangıçta büyük iddialar, büyük hedefler konuluyor, sonuçta Hükûmet her şeyi eline yüzüne bulaştırıyor, Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olunuyor. İşte, o zaman da Sayın Başbakan, dönüyor, çaylı, müzikli, yemekli, sanatçılı, çeşit çeşit moral toplantılarında sızlanmaya başlıyor, her şeyden ve herkesten dert yanıyor, şikâyetçi oluyor. Amaç, hiç kuşkusuz, kendi beceriksizliğini örtmeye çalışmaktır. Bakarsınız, Sayın Başbakan, bu tür toplantılarda, bazen, o güne kadar hiç tanık olmadığınız değerlendirmeler yapar, düşünceler sergiler. Kimi zaman da toplantıların büyüsüne öylesine kapılır ki, o kadar ileri giderler ki konuşmakta olan Başbakan millî görüşçü müdür, muhafazakâr demokrat mıdır, yoksa gizliden gizliye sosyalistlere sempati duymaya mı başlamıştır, yoksa hepsi bir yana her şeyi kullanarak amacına ulaşmayı mübah sayan bir makyavelist midir, şaşırırsınız. Tabii biz şaşırmıyoruz da… (CHP sıralarından alkışlar)

Bakarsınız, bir toplantıda, on yıllarca iş, ekmek ve özgürlük şiarıyla mücadele etmiş Yılmaz Güney’in mesajlarına niye kulak vermediler diye geçmiş yöneticiler suçlanır, bir başka toplantıda, “hasretinden prangalar eskiten” Ahmet Ariflere göndermeler yapılır. Başka bir günse teslim alamadığı meslek örgütü yöneticilerinin burnunu sürtme adına, güya emek sömürüsüne karşı çıkan bir başbakan rolünde görürsünüz Tayyip Bey’i.

Hepsi tamam da, peki kardeşim, o zaman size sormazlar mı: Sen ki emeğin sömürüsüne karşısın, sen ki Yılmaz Güney’in filmlerindeki, Ahmet Arif’in şiirlerindeki mesajları bu kadar beğeniyor ve bu kadar önemsiyorsun, o zaman Kızılay Meydanı’nda, o zor koşullarda, sadece ekmek için, hak ve hukukları için aylarca feryat eden Tekel işçilerinin taleplerine nasıl oluyor bu kadar duyarsız kalıyorsun, onlara saldırıyor, eziyor, gaz sıkıyor ve emek sömürüsünün zirve yaptığı 4/C zulmünü sürdürmeye devam ediyorsun? Şair, yazar, gazeteci, sanatçı, siyasetçi, kimi masum insanlara geçmişte haksız yere vurulan prangalar eğer seni çok üzüyorsa, o zaman, çeşitli isimler taşıyan davalarda neyle suçlandıklarını bile anlamadan yıllardır kelepçeye, prangaya vurulmuş gazeteciler, bilim adamları, rektörler…

BAŞKAN – Sayın Akıncı, süreniz bitti. Bir dakika ilave süre veriyorum, lütfen toparlayın efendim.

ZEKERİYA AKINCI (Devamla) – …cezaevlerinde ölenler, onur intiharlarına başvuranlar hiç mi uykularınızı kaçırmaz sizin? Onca gencimiz işsiz, onca insanımız yoksul, sefil ve çaresizken o gemicikler, o villalar, o pırlanta mağazaları, o gazeteler, televizyonlar ve daha niceleri hâlâ gözünüzü doyurmamışsa sizin emeğin sömürüsünden söz etmeye hakkınız olabilir mi? (CHP sıralarından alkışlar)

En büyük bayram olan 1 Mayısın 1977 kutlamalarında emeğin hunharca ezildiği, onlarca emekçinin katledildiği olayların daha dün araştırılmasını bile kabul edemiyorsanız sizin dilinizdeki “emek sömürüsü” lafı boştur, boş! (CHP sıralarından alkışlar)

Bütün bu yaşananlardan sonra, Umut’u, Ağıt’ı, Baba’yı, Arkadaş’ı, Yol’u ve daha nice eşsiz filmleri çeviren Yılmaz Güney’le, Adiloş Bebek’i, Otuz Üç Kurşun’u, Anadolu’yu, Leylim Ley’i ve nice ölümsüz dizeleri yazan ve hasretinden gerçekten prangalar eskiten Ahmet Arif’le sizin en küçük bir noktanız kalmış olabilir mi?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Akıncı, ek süre de bitti efendim.

ZEKERİYA AKINCI (Devamla) – Başkanım, tamamlıyorum.

BAŞKAN – Ek süreniz de bitti. Lütfen selamlayın Genel Kurulu.

ZEKERİYA AKINCI (Devamla) – Selamlayayım, bitireceğim.

BAŞKAN – Lütfen…

ZEKERİYA AKINCI (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, meselenin özü ortadadır. AKP bu değişiklik teklifinde de aynı anlayıştadır. “Rabbena, hep bana.” mantığı burada da vardır. YÖK bana, üniversiteler bana, sivil toplum bana, sendikalar bana, Sayıştay bana, her şey bana, şimdi de Anayasa Mahkemesi, HSYK bana. Ama inanıyorum ki halkımız hem kendisine hem çatısı altında yaşadığı cumhuriyetin temel felsefesine kurulan bu tuzaklara düşmeyecektir, size hak ettiğiniz cevabı ve cezayı ilk fırsatta verecektir.

Bu duygularla hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyor, önergemize desteğinizi bekliyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Sayın milletvekilleri, şimdi okutacağım dört önerge de aynı mahiyette olduğundan önergeleri birlikte işleme alacağım.

Önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

2/656 Esas Numaralı 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin çerçeve 11 inci maddesiyle değiştirilen Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 94 üncü maddesinin 3 üncü fıkrasının 2 nci cümlesinde geçen “devre için” ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederim.

 

Ali Öztürk

 

Azize Sibel Gönül

Ahmet Aydın

 

Konya

 

Kocaeli

Adıyaman

 

 

 

Veysi Kaynak

 

 

 

 

Kahramanmaraş

 

BAŞKAN – Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Biz de katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Sayın Kaynak, konuşacak mısınız?

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Gerekçe.

BAŞKAN – Sayın Aydın?

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Gerekçe.

BAŞKAN – Sayın Gönül?

AZİZE SİBEL GÖNÜL (Kocaeli) – Gerekçe.

BAŞKAN – Sayın Öztürk?

ALİ ÖZTÜRK (Konya) – Gerekçe.

BAŞKAN – Sayın Ali Öztürk de gerekçe dedi.

Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Verilen önergeyle kelime tahsisi yapılarak anlam bütünlüğünün sağlanması amaçlanmıştır.

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Sayın milletvekilleri, 11’inci madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddenin oylaması gizli oylama şeklinde yapılacaktır.

Görevli arkadaşlarımız yerlerini alsınlar lütfen.

İsimleri okunmayan hiçbir arkadaşımız lütfen oy kullanma bölümüne geçmesin.

Tekrar ediyorum: Kapalı bölümde oylarımızı kullanacağız. Bir kez daha hatırlatıyorum: Bu pullardan beyaz olan “kabul”, kırmızı olan “ret”, yeşil olan ise “çekimser” oyu ifade etmektedir.

Şimdi, gizli oylamaya Adana ilinden başlıyoruz.

(Oylar toplandı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, oyunu kullanmayan arkadaşımız kaldı mı?

Sayın milletvekilleri, oy kullanma işlemi bitmiştir.

Oy kutularını kaldırıyoruz efendim.

(Oyların ayrımı yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, 7/11/1982 Tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin 11’inci maddesinin gizli oylama sonucunu açıklıyorum:

“Oy Sayısı       :                              409

Kabul               :                              338

Ret                   :                              70

Çekimser         :                              -

Boş                  :                              -

Geçersiz           :                              1

                 Kâtip Üye                                                                               Kâtip Üye

              Murat Özkan                                                                         Gülşen Orhan

                  Giresun                                                                                     Van”

(AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince Türkiye Büyük Millet Meclisinin kuruluşunun 90’ıncı yıl dönümünün ve Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nın kutlanmasıyla günün önem ve anlamının belirtilmesi amacıyla yapılacak görüşmeler için, 23 Nisan 2010 Cuma günü Saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 23.31

 


Copyright © 2009 Kanunum.com bir Karakullukçu Danışmanlık Limited Şirketi servisidir.
Gösterilen marka, Karakullukçu Danışmanlık Limited Şirketi’nin tescilli markasıdır. Tüm hakları saklıdır.
Bu internet sitesinin kullanıcıları Kanunum.com Kullanıcı Sözleşmesi ve Gizlilik Politikası’nı okumuş ve kabul etmiş sayılırlar.