En son güncellemeler 22 Eylül 2023 iş günü sonunda yapılmıştır.
  • Dava Türü: İptal Davası
  • Süreç: Karar
  • Karar Türü: İptal
  • KANUNUM Yürürlük Değerlendirmesi: Yürürlükte
  • Esas No: 2017/17
  • Karar No: 2021/59
  • Karar Tarihi: 22.09.2021
Kaynak: Resmi Gazete
(Kanunum resmi kaynak değildir; kullanıcılar sunulan yürürlük ve metin bilgilerini resmi kaynaklardan teyid etmelidir.)
5 Ocak 2022 ÇARŞAMBA Resmî Gazete Sayı : 31710 
 
ANAYASA MAHKEMESİ KARARI 
 
Anayasa Mahkemesi Başkanlığından: 
 
Esas Sayısı : 2017/17 
Karar Sayısı: 2021/59 
Karar Tarihi: 22/9/2021 
 
İPTAL DAVASINI AÇAN: Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri Engin ALTAY, 
Levent GÖK, Özgür ÖZEL ile birlikte 123 milletvekili 
 
İPTAL DAVASININ KONUSU: 10/11/2016 tarihli ve 6758 sayılı Olağanüstü Hal 
Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 
Değiştirilerek Kabul Edilmesine Dair Kanun’un; 
 
A. 2. maddesiyle 25/8/2011 tarihli ve 652 sayılı Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat 
ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’ye (2/7/2018 tarihli ve 703 sayılı 
Kanun Hükmünde Kararname’nin 22. maddesiyle "'Özel Barınma Hizmeti Veren Kurumlar ve 
Bazı Düzenlemeler Hakkında Kanun Hükmünde Kararname'" şeklinde değiştirilmiştir) 
eklenen geçici 11. maddede yer alan ^...Kamu Personel Seçme Sınavına girme şartı hariç..." 
ve “.. .sözlü sınavda başarılı olanlar..ibarelerinin, 
 
B. 13. maddesiyle 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 
128. maddesinin; 
 
1. (9) numaralı fıkrasına “...elkoymaya..." ibaresinden sonra gelmek üzere eklenen 
“...ve onuncu fıkra uyarınca kayyım atanmasına..." ibaresinin, 
 
2. Eklenen (10) numaralı fikrasının, 
 
C. 16. maddesiyle 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin 
İnfazı Hakkında Kanun’un 92. maddesinin (1) numaralı fıkrasına eklenen ikinci cümlede yer 
alan “...kurum dışına çıkmaları Cumhuriyet başsavcılığı tarafından kısıtlanabilir." ibaresinin, 
 
Ç. 17. maddesiyle 5275 sayılı Kanun'a eklenen geçici 7. maddenin; 
 
1. (1) numaralı fıkrasında yer alan “...özel kanunlar kapsamında kalan yerlerde bu 
kanunlardaki kısıtlamalara tabi olmaksızın..." ve “...4/1/2002 tarihli ve 4734 sayılı Kamu 
İhale Kanununun 21 inci maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinin tabi olduğu usule göre..." 
ibarelerinin, 
 
2. (2) numaralı fıkrasında yer alan “...4342 sayılı Kanun hükümlerine tabi 
olmaksızın..." ibaresinin, 
 
D. 44. maddesiyle 4/11/1981 tarihli ve 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu'na 
eklenen ek 30. maddenin, 
 
Anayasa'nın 2., 10., 13., 15., 35., 42., 45. ve 90. maddelerine aykırılığı ileri sürülerek 
iptallerine ve yürürlüklerinin durdurulmasına karar verilmesi talebidir. 
 
 
 
I. İPTALİ İSTENEN VE İLGİLİ GÖRÜLEN KANUN HÜKÜMLERİ 
 
A. İptali İstenen Kanun Hükümleri 
 
Kanun’un iptali talep edilen kuralların da yer aldığı; 
 
1.2. maddesiyle 652 sayılı KHK’ya eklenen geçici 11. madde şöyledir: 
 
“Kalkınmada öncelikli yörelerde sözleşmeli öğretmen istihdamı 
 
GEÇİCÎ MADDE 11- (1) 8/2/2007 tarihli ve 5580 sayılı Özel Öğretim Kurumlan 
Kanunu kapsamında faaliyet gösteren dershaneler ile öğrenci etüt eğitim merkezlerinde 
14/3/2014 tarihi itibarıyla eğitim personeli olarak çalışmakta olan ve bu maddenin 
yürürlüğe girdiği tarihte herhangi bir sosyal güvenlik kurumandan emeklilik, yaşlılık veya 
malullük aylığı almaya hak kazanmamış olup bu iş yerleri üzerinden sigorta primi ödenmiş 
çalışma süresi 1/1/2014 tarihi itibarıyla en az altı yıl olanlardan Kamu Personel Seçme 
Sınavına girme şartı hariç öğretmen kadrosuna atanabilmek için aranan özel şartlar ile 657 
sayılı Kanunun 48 inci maddesinde öngörülen genel şartları taşıyanlar arasından 
Bakanlıkça belirlenen usul ve esaslar çerçevesinde bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten 
itibaren altı ay içinde bir defaya mahsus olmak üzere yapılacak sözlü sınavda başarılı 
olanlar, başarı sırasına göre ek 4 üncü madde kapsamında istihdam edilmek üzere 
kalkınmada birinci derecede öncelikli yörelerdeki boş sözleşmeli öğretmen pozisyonlarına 
atanabilir." 
 
2.13. maddesiyle 5271 sayılı Kanun'un (9) numaralı fıkrasına ibare ve (10) numaralı 
fıkra eklenen 128. maddesi şöyledir: 
 
“Taşınmazlara, hak ve alacaklara elkoyma 
 
Madde 128- (1) Soruşturma veya kovuşturma konusu suçun işlendiğine ve bu suçlardan 
elde edildiğine dair somut delillere dayanan kuvvetli şüphe sebebi bulunan hallerde, şüpheli 
veya sanığa ait; 
 
a) Taşınmazlara, 
 
b) Kara, deniz veya hava ulaşım araçlarına, 
 
c) Banka veya diğer malî burumlardaki her türlü hesaba, 
 
d) Gerçek veya tüzel kişiler nezdindeki her türlü hak ve alacaklara, 
 
e) Kıymetli evraka, 
 
f) Ortağı bulunduğu şirketteki ortaklık paylarına, 
 
g) Kiralık kasa mevcutlarına, 
 
h) Diğer malvarlığı değerlerine, 
 
Elkonulabilir. Somut olarak belirlenen Bu taşınmaz, hak, alacak ve diğer malvarlığı 
değerlerinin şüpheli veya sanıktan başka bir kişinin zilyetliğinde bulunması halinde dahi, 
elkoyma işlemi yapılabilir. (Ek cümle: 21/2/2014 - 6526/10 md.)Bu madde kapsamında 
 
 
 
elkoyma kararı alınabilmesi için ilgisine göre Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu, 
Sermaye Piyasası Kurulu, Mali Suçları Araştırma Kurulu, Hazine Müsteşarlığı ve Kamu 
Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumundan, suçtan elde edilen değere ilişkin 
rapor alınır. Bu rapor en geç üç ay içinde hazırlanır. Özel sebepler zorunlu kıldığında bu 
süre talep üzerine iki ay daha uzatılabilir. 
 
(2) Birinci fıkra hükmü; 
 
a) Türk Ceza Kanununda tanımlanan; 
 
1. Soykırım ve insanlığa karşı suçlar (madde 76, 77, 78), 
 
2. Göçmen kaçakçılığı ve insan ticareti (madde 79, 80) ile organ veya doku ticareti (madde 
91), 
 
3. Hırsızlık (madde 141,142), 
 
4. Yağma (madde 148,149), 
 
5. Güveni kötüye kullanma (madde 155), 
 
6. Dolandırıcılık (madde 157,158), 
 
7. Hileli iflas (madde 161), 
 
8. Uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti (madde 188), 
 
9. Parada sahtecilik (madde 197), 
 
10. (Mülga: 21/2/2014 - 6526/10 md.; Yeniden düzenleme: 24/11/2016-6763/25 
md.) Suç işlemek amacıyla örgüt kurma (madde 220, fıkra üç), 
 
11. İhaleye fesat karıştırma (madde 235), 
 
12. Edimin ifasına fesat karıştırma (madde 236), 
 
13. (Ek: 24/11/2016-6763/25 md.) Tefecilik (madde 241), 
 
14. Zimmet (madde 247), 
 
15. İrtikap (madde 250) 
 
16. Rüşvet (madde 252), 
 
17. Devletin Güvenliğine Karşı Suçlar (madde 302, 303, 304, 305, 306, 307, 308), 
 
18. (Değişik: 2/12/2014-6572/41 md.) Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı 
Suçlar (madde 309, 311, 312, 313, 314, 315, 316), 
 
19. Devlet Sırlarına Karşı Suçlar ve Casusluk (madde 328, 329, 330, 331, 333, 334, 
335, 336, 337) suçları. 
 
 
 
b) Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanunda tanımlanan silah 
kaçakçılığı (madde 12) suçları, 
 
c) Bankalar Kanununun 22 nci maddesinin (3) ve (4) numaralı fıkralarında tanımlanan 
zimmet suçu, 
 
d) Kaçakçılıkla Mücadele Kanununda tanımlanan ve hapis cezasını gerektiren suçlar, 
 
e) Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununun 68 ve 74 üncü maddelerinde 
tanımlanan suçlar, 
 
Hakkında uygulanır. 
 
(3) Taşınmaza elkonulması kararı, tapu kütüğüne şerh verilmek suretiyle icra edilir. 
 
(4) Kara, deniz ve hava ulaşım araçları hakkında verilen elkoyma kararı, bu araçların 
kayıtlı bulunduğu sicile şerh verilmek suretiyle icra olunur. 
 
(5) Banka veya diğer malî kurumlardaki her türlü hesaba elkonulması kararı, teknik 
iletişim araçlarıyla ilgili banka veya malî kuruma derhâl bildirilerek icra olunur. Söz konusu 
karar, ilgili banka veya malî kuruma ayrıca tebliğ edilir. Elkoyma kararı alındıktan sonra, 
hesaplar üzerinde yapılan bu kararı etkisiz kılmaya yönelik işlemler geçersizdir. 
 
(6) Şirketteki ortaklık paylarına elkoyma kararı, ilgili şirket yönetimine ve şirketin 
kayıtlı bulunduğu ticaret sicili müdürlüğüne teknik iletişim araçlarıyla derhâl bildirilerek 
icra olunur. Söz konusu karar, ilgili şirkete ve ticaret sicili müdürlüğüne ayrıca tebliğ edilir. 
 
(7) Hak ve alacaklara elkoyma kararı, ilgili gerçek veya tüzel kişiye teknik iletişim 
araçlarıyla derhâl bildirilerek icra olunur. Söz konusu karar, ilgili gerçek veya tüzel kişiye 
ayrıca tebliğ edilir. 
 
(8) Bu madde hükmüne göre alınan elkoyma kararının gereklerine aykırı hareket 
edilmesi halinde, Türk Ceza Kanununun "Muhafaza görevini kötüye kullanma" başlıklı 289 
uncu maddesi hükümleri uygulanır. 
 
(9) (Değişik: 15/8/2016-KHK-674/13 md.; Aynen kabul: 10/11/2016-6758/13 md.) Bu 
madde hükmüne göre elkoymaya ve onuncu fıkra uyarınca kayyım atanmasına ağır ceza 
mahkemesince oy birliğiyle karar verilir. İtiraz üzerine bu tedbire karar verilebilmesi için de 
oy birliği aranır. 
 
(10) (Ek: 15/8/2016-KHK-674/13 md.; Aynen kabul: 10/11/2016-6758/13 md)Bu 
madde uyarınca elkonulan taşınmaz, hak ve alacakların idaresi gerektiğinde bu malvarlığı 
değerlerinin yönetimi amacıyla kayyım atanabilir. Bu durumda 133 üncü madde 
hükümleri kıyasen uygulanır." 
 
3. 16. maddesiyle 5275 sayılı Kanun’un 92. maddesinin cümle eklenen (1) numaralı 
fıkrası şöyledir: 
 
"''Kapalı ceza infaz kurumu dışına çıkma hâlleri 
 
Madde 92- (1) Hükümlü; izin, hastaneye, Cumhuriyet Başsavcılığına veya duruşmaya 
sevk, eğitim, öğretim, işyurdu, cezanın ertelenmesi, salıverilme, nakil, deprem, sel gibi doğal 
 
 
 
afet ve yangın hâlleri dışında ve yetkili makamca verilmiş yazılı bir emir olmadıkça kapalı 
kurumun dışına çıkarılamaz. (Ek cümle: 15/8/2016-KHK-674/16 md.; Aynen kabul: 
10/11/2016-6758/16 md.)9 uncu maddenin ikinci fıkrasında yazılı suçlardan hükümlü ve 
tutuklu olanların, ceza infaz kurumu düzeni ile toplum güvenliğini tehlikeye düşürebileceği, 
terör örgütü veya diğer suç örgütü üyelerinin örgütsel amaçlı faaliyet ve haberleşmelerine 
imkân sağlayabileceği, yol, kalınacak ceza infaz kurumu ya da sınav merkezi veya okulda 
güvenlik açısından sakınca bulunabileceği değerlendirildiği takdirde kurum dışına 
çıkmaları Cumhuriyet başsavcılığı tarafindan ktsıtiaHabillr” 
 
4.17. maddesiyle 5275 sayılı Kanun’a eklenen geçici 7. madde şöyledİr: 
 
^Geçici Madde 7- (Ek: 15/8/2016-KHK-674/17md.; Aynen kabul: 10/11/2016-6758/17 md.) 
 
(1) Maliye Bakanlığınca Adalet Bakanlığına tahsis edilen Hâzinenin özel mülkiyetindeki 
taşınmazlar, Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerler ve Adalet Bakanlığına tahsis 
edilen ya da izin verilen mülkiyeti kamu kurum ve kuruluşlarına ait taşınmazlar üzerinde, bu 
maddenin yürürlüğe girdiği tarihten 31/12/2020 tarihine kadar, yılı yatırım programında yer 
alma ve ödeneği bulunma şartı aranmaksızın, 3/5/1985 tarihli ve 3194 sayılı İmar Kcmunu 
kapsamında imar planı yapım ve onay süreleri beklenilmeksizin, birinci ve ikinci derece 
arkeolojik sit alanları ile doğal sit alanları hariç olmak üzere özel kanunlar kapsamında 
kalan yerlerde bu kanunlardaki kısıtlamalara tabi olmaksızın, vaziyet planı ve ovan proje 
üzerinde, 4/1/2002 tarihli ve 4734 sayılı Kamu İhale Kanununun 21 inci maddesinin 
birinci fıkrasının (b) bendinin tabi olduğu usule göre ceza infaz kurumlarının yapım işi 
ihalesi yapılabilir. 
 
(2) Birinci fıkra uyarınca yapılacak olan ceza infaz kurumlarının, 25/2/1998 tarihli ve 
4342 sayılı Mera Kanunu kapsamında kalan yerler üzerinde yapılmasının gerekmesi halinde, 
Adalet Bakanlığının talebi üzerine bu yerlerin tahsis amaçları, 4342 sayılı Kanun 
hükümlerine tabi olmaksızın ve ot bedeli alınmaksızın değiştirilerek tapuda Hazine adına 
tescil edilir ve bu taşınmazlar Maliye Bakanlığı tarafından Adalet Bakanlığına tahsis edilir,” 
 
5.44. maddesiyle 2547 sayılı Kanun'a eklenen ek 30. madde şöyledir: 
 
'Öğretim Üyesi Yetiştirme Programı kapsamında 33 üncü maddenin (a) fıkrası 
uyarınca araştırma görevlisi kadrosuna atanmış olup, bu maddenin yürürlüğe girdiği 
tarihte araştırma görevlisi kadrosunda bulunanların statüleri herhangi bir işleme gerek 
kalmaksıan 50 nci maddenin birinci fıkrasının (d) bendinde belirtilen statüye 
dönüştürülmüş sayılır ve bunlar hakkında söz konusu (d) bendi hükümleri uygulanır. Bu 
şekilde statüleri değiştirilen araştırma görevlilerinden 33 üncü maddenin (a) fıkrasına 
göre yeniden ataması yapılmayanların mecburi hizmet yükümlülükleri kaldırılır. 35 inci 
madde uyarınca başka bir üniversitede ve yurtdışında eğitimde bulunanlar, bu maddenin 
yürürlüğe girdiği tarihten itibaren üniversitelerinin talebi üzerine onbeş gün içinde kendi 
üniversitelerine dönmek zorundadırlar. Bu süre içerisinde dönmeyenlerin atamaları iptal 
edilir” 
 
B. İlgili Görülen Kanun Hükümleri 
 
1. 5271 sayılı Kanun'un 133. maddesi şöyledir: 
 
“Şirket yönetimi için kayyım tayini 
 
 
 
Madde 133- (1) Suçun bir şirketin faaliyeti çerçevesinde işlenmekte olduğu hususunda 
kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı ve maddi gerçeğin ortaya çıkarılabilmesi için gerekli 
olması halinde; soruşturma ve kovuşturma sürecinde, hâkim veya mahkeme, şirket işlerinin 
yürütülmesiyle ilgili olarak kayyım atayabilir. Atama kararında, yönetim organının karar ve 
işlemlerinin geçerliliğinin kayyımın onayına bağlı kılındığı veya yönetim organının 
yetkilerinin ya da yönetim organının yetkileri ile birlikte ortaklık payları veya menkul 
kıymetler idare yetkilerinin tümüyle kayyıma verildiği açıkça belirtilir. Kayyım tayinine 
ilişkin karar, ticaret sicili gazetesinde ve diğer uygun vasıtalarla ilan olunur. 
 
(2) Hâkim veya mahkemenin kayyım hakkında takdir etmiş bulunduğu ücret, şirket 
bütçesinden karşılanır. Ancak, soruşturma veya kovuşturma konusu suçtan dolayı 
kovuşturmaya yer olmadığı veya beraat kararının verilmesi halinde; ücret olarak şirket 
bütçesinden ödenen paranın tamamı, kanunî faiziyle birlikte Devlet Hâzinesinden karşılanır. 
 
(3) İlgililer, atanan kayyımın işlemlerine karşı, görevli mahkemeye 22.11.2001 tarihli 
ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu ve 29.6.1956 tarihli ve 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu 
hükümlerine göre başvurabilirler. 
 
(4) Bu madde hükümleri ancak aşağıda sayılan suçlarla ilgili olarak uygulanabilir. 
 
a) Türk Ceza Kanununda yer alan, 
 
1. Göçmen kaçakçılığı ve insan ticareti (madde 79, 80), 
 
2. Uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti (madde 188), 
 
3. Parada sahtecilik (madde 197), 
 
4. Fuhuş (madde 227), 
 
5. Kumar oynanması için yer ve imkân sağlama (madde 228), 
 
6. Zimmet (madde 247), 
 
7. Suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama (madde 282), 
 
8. Silahlı örgüt (madde 314) veya bu örgütlere silah sağlama (madde 315), 
 
9. Devlet Sırlarına Karşı Suçlar ve Casusluk (madde 328, 329, 330, 331, 333, 334, 335, 
336, 337), 
 
Suçları, 
 
b) Ateşli Silahlar ve Bıçaklar İle Diğer Aletler Hakkında Kanunda tanımlanan silah 
kaçakçılığı (madde 12) suçları, 
 
c) Bankalar Kanununun 22 nci maddesinin (3) ve (4) numaralı fıkralarında tanımlanan 
zimmet suçu, 
 
d) Kaçakçılıkla Mücadele Kanununda tanımlanan ve hapis cezasını gerektiren suçlar, 
 
e) Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununun 68 ve 74 üncü maddelerinde 
tanımlanan suçlar. 
 
 
 
(5) (Ek: 1/7/2016-6723/32 md.) Bu madde uyarınca atanan kayyımların görevleriyle 
ilgili iş ve işlemlerinden dolayı tazminat davaları, 142 ila 144 üncü maddeler uyarınca 
Devlet aleyhine açılır. Devlet, ödediği tazminattan dolayı görevinin gereklerine aykırı 
hareket etmek suretiyle görevini kötüye kullanan kayyımlara bir yıl içinde rücu eder.” 
 
2.5275 sayılı Kanun’un 9. maddesi şöyledir: 
 
“Yüksek güvenlikli kapalı ceza infaz kurumlan 
 
Madde 9-(l) Yüksek güvenlikli kapalı ceza infaz kurumlan, iç ve dış güvenlik 
görevlilerine sahip, firara karşı tehnik, mekanik, elektronik ve fizikî engellerle donatılmış, 
oda ve koridor kapıları sürekli kapalı tutulan, ancak mevzuatın belirttiği hâllerde aynı oda 
dışındaki hükümlüler arasında ve dış çevre ile temasların geçerli olduğu sıkı güvenlik 
rejimine tâbi hükümlülerin bir veya üç kişilik odalarda barındırıldıkları tesislerdir. Bu 
kurumlarda bireysel veya grup hâlinde iyileştirme yöntemleri uygulanır. 
 
(2) Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına mahkûm olanlar ile süresine bakılmaksızın, 
suç işlemek amacıyla örgüt kurmak, yönetmek veya bu örgütün faaliyeti çerçevesinde, Türk 
Ceza Kanununda yer alan; 
 
a) İnsanlığa karşı suçlardan (madde 77, 78), 
 
b) Kasten öldürme suçlarından (madde 81,82), 
 
c) Uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti suçundan (madde 188), 
 
d) Devletin güvenliğine karşı suçlardan (madde 302, 303, 304, 307, 308), 
 
e) Anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlardan (madde 309, 310, 311, 312, 
313, 314, 315), 
 
Mahkûm olanların cezaları, bu kurumlarda infaz edilir. 
 
(3) Eylem ve tutumları nedeniyle tehlikeli hâlde bulunan ve özel gözetim ve denetim 
altında bulundurulmaları gerekli olduğu saptananlar ile bulundukları kurumlarda düzen ve 
disiplini bozanlar veya iyileştirme tedbir, araç ve usûllerine ısrarla karşı koyanlar bu 
burumlara gönderilirler. 
 
(4) Birinci fıkrada tanımı yapılan kurumların ihtiyacı karşılama bakımından yetersiz 
olması hâlinde, diğer kapalı ceza infaz burumlarının yüksek güvenlikli bölümleri kullanılır. 
 
(5) (Değişik: 25/5/2005-5351/1 md.) Müebbet hapis cezasına hükümlülerden, 107 nci 
maddede belirtilen koşullu salıverilme süresinin üçte ikisini, süreli hapis cezasına 
hükümlülerden toplam cezalarının üçte birini, üçüncü fıkrada belirtilen hükümlülerden 
geriye kalan toplam cezalarının üçte birini bu kurumlarda geçirerek iyi hâl gösterenlerin, 
tutum ve kişiliklerine ıi)>gun diğer ceza infaz kuramlarına gönderilmelerine karar 
verilebilir 
 
 
 
II. İLK İNCELEME 
 
1. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü hükümleri uyarınca Zühtü ARSLAN, Burhan 
ÜSTÜN, Engin YILDIRIM, Serdar ÖZGÜLDÜR, Serruh KALELİ, Osman Alifeyyaz 
PAKSÜT, Recep KÖMÜRCÜ, Hicabi DURSUN, Celal Mümtaz AKINCI, Muammer 
TOPAL, M. Emin KUZ, Haşan Tahsin GÖKCAN, Kadir ÖZKAYA, Recai AKYEL ve Yusuf 
Şevki HAKYEMEZ’in katılmalarıyla 9/2/2017 tarihinde yapılan ilk inceleme toplantısında 
dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine, yürürlüğü durdurma talebinin 
esas inceleme aşamasında karara bağlanmasına OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir. 
 
III. AYIRMA 
 
2. 10/11/2016 tarihli ve 6758 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler 
Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabul Edilmesine Dair 
Kanun'un 44. maddesiyle 4/11/1981 tarihli ve 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu’na eklenen 
ek 30. maddenin iptaline ve yürürlüğünün durdurulmasına ilişkin davanın ayrılmasına, yeni 
bir esasa kaydedilmesine ve Başkanlıkça belirlenecek başka bir tarihte görüşülmesine 
22/9/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir. 
 
IV. ESASIN İNCELENMESİ 
 
3. Dava dilekçesi ve ekleri, Raportör Abdullah TEKBAŞ tarafından hazırlanan işin 
esasına ilişkin rapor, dava konusu ve ilgili görülen kanun hükümleri ile dayanılan ve ilgili 
görülen Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup 
incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü: 
 
A. Olağanüstü Hâl Düzenlemelerinin Yargısal Denetimi 
 
4. Anayasa’mn 21/1/2017 tarihli ve 6771 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında 
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'la değiştirilmeden önceki 148. maddesinin birinci 
fıkrasının üçüncü cümlesinde ”...olağanüstü hallerde, sıkıyönetim ve savaş hallerinde 
çıkarılan kanun hükmünde kararnamelerin şekil ve esas bakımından Anayasaya aykırılığı 
iddiasıyla, Anayasa Mahkemesinde dava açılamaz,, hükmüne yer verilerek olağanüstü dönem 
kanun hükmünde kararnameleri (KHK) Anayasa Mahkemesinin yargısal denetiminin dışında 
bırakılmıştır. Anayasa Mahkemesi 2/11/2016 tarihli ve E.2016/171, K.2016/164 sayılı 
 
kararında olağanüstü hâl KHK'larının Anayasa Mahkemesi tarafından denetlenebilmesi için 
bu yöndeki bir anayasal yetkinin açıkça tanınması gerektiğini ifade ederek Anayasa’mn 148. 
maddesinin lafzı, Anayasa koyucunun amacı ve ilgili yasama belgeleri gözönünde 
bulundurulduğunda olağanüstü hâl KHK’larının herhangi bir ad altında yargısal denetiminin 
mümkün olmadığına karar vermiştir. 
 
5. Bununla birlikte olağanüstü hâl KHK'larının Türkiye Büyük Millet Meclisi 
(TBMM) tarafından onaylanarak kanunlaşması hâlinde bu kanun hükümlerinin Anayasa’ya 
aykırılığı iddiasıyla Anayasa Mahkemesinde dava açılmasının önünde bir engel 
bulunmamaktadır. İptal davasına konu edilen 6758 sayılı Kanun, olağanüstü hâl kapsamında 
çıkarılan 674 sayılı KHK’nın TBMM tarafından onaylanması sonucunda yürürlüğe girmiştir. 
Bu itibarla dava konusu kurallar diğer kanun hükümleri gibi Anayasa Mahkemesinin 
 
 
 
denetimine tabi olmakla birlikte bu denetim yapılırken söz konusu kuralların olağanüstü hâle 
yönelik düzenlemeler içermesi nedeniyle öncelikle inceleme yönteminin belirlenmesi gerekir. 
 
6. Anayasa, temel hak ve özgürlüklerin korunmasına ilişkin olarak olağan ve 
olağanüstü dönemler için iki ayrı hukuki rejim öngörmektedir. Olağan dönemde temel hak ve 
özgürlüklerin sınırlanması rejimi Anayasa’nın 13. maddesinde düzenlenmişken olağanüstü 
dönemde temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılması ya da kullanılmasının durdurulması 
rejimi Anayasa’nın 15. maddesinde düzenlenmiştir. 
 
7. Anayasa’nın 13. maddesine göre ''Temel hak ve hürriyetler, özlerine 
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve 
ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik 
toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.,'’ 
 
8. Anayasa’nın 15. maddesine göre ise “Savaş, seferberlik veya olağanüstü hallerde, 
milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlâl edilmemek kaydıyla, durumun gerektirdiği 
ölçüde temel hak ve hürriyetlerin kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabilir veya 
bunlar için Anayasada öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilir./ Birinci fıkrada 
belirlenen durumlarda da, savaş hukukuna uygun fiiller sonucu meydana gelen ölümler 
dışında, kişinin yaşama hakkına, maddî ve manevî varlığının bütünlüğüne dokunulamaz; 
kimse din, vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz ve bunlardan dolayı 
suçlanamaz; suç ve cezalar geçmişe yürütülemez; suçluluğu mahkeme kararı ile saptanıncaya 
kadar kimse suçlu sayılamaz, ” 
 
9. Olağan dönemde temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin ölçütler 
Anayasa’nın 13. maddesinde yer alırken savaş, seferberlik ve olağanüstü hâllerde hak ve 
özgürlüklerin sınırlandırılması hatta kullanılmasının durdurulması özel olarak Anayasa’nm 
15. maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre savaş, seferberlik veya olağanüstü hâllerde temel 
hak ve özgürlüklerin kullanılmasının kısmen veya tamamen durdurulması ve bunlar için 
Anayasa'nın diğer maddelerinde öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınması mümkündür. 
Ancak Anayasa’nın 15. maddesiyle bu hususta tanınan yetki de sınırsız değildir. Anayasa’nın 
diğer maddelerinde öngörülen güvencelere aykını tedbirlerin milletlerarası hukuktan doğan 
yükümlülükleri ihlal etmemesi ve durumun gerektirdiği ölçüde olması gerekmektedir. Ayrıca 
bu durumlarda dahi kişinin yaşam hakkına, maddi ve manevi varlığının bütünlüğüne 
dokunulması, din, vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanması ve bunlardan dolayı 
suçlanması yasaklanmış; suç ve cezaların geriye yürümemesi ilkesi ile masumiyet karinesinin 
bu hâllerde de geçerli olduğu kabul edilmiştir. 
 
10. Olağanüstü hâl yönetim usullerine başvurulmasındaki temel amaç, bu yönetim 
rejiminin uygulanmasına neden olan tehdit veya tehlikelerin bertaraf edilmesini sağlamaktır. 
Devletin veya toplumun varlığının ya da kamu düzeninin ağır tehdit veya tehlikeler altında 
bulunması nedeniyle olağanüstü yönetim usulünün uygulandığı dönemlerde söz konusu tehdit 
veya tehlikelerin bertaraf edilmesi için temel hak ve özgürlüklerin olağan döneme kıyasla 
daha fazla sınırlandırılması sonucunu doğuran tedbirler alınması gerekebilir. Bu nedenle 
Anayasa’nın 15. maddesinin uygulanabilmesi için kuralın olağanüstü hâlin gerekli kıldığı 
durumla ilgisinin bulunması gerekir. 
 
 
 
11. Olağanüstü hâl KHK’larının kanunlaşmasından sonra bu kanun hükümlerinin 
Anayasa’ya uygunluğunun denetlenmesinde ilgili kuralın tabi olduğu sınırlama rejimi tespit 
edilmelidir. Zira söz konusu düzenlemelerde olağanüstü hâlle ilgili kuralların yanında 
olağanüstü hâlle ilgisi olmayan kurallara da yer verilebilmesi bu tespitin yapılmasını zorunlu 
kılmaktadır. 
 
12. Kanunlaştırılarak yargısal denetime açılan bir kuralın Anayasa’nın olağanüstü 
dönem için öngördüğü denetim rejimine tabi olabilmesi İçin kural, olağanüstü hâlin ilanına 
sebep olan tehdit veya tehlikelerin bertaraf edilmesine yönelik olmalı ve olağanüstü hâl 
süresiyle sınırlı uygulanmalıdır. Dolayısıyla ancak bu iki niteliği taşıyan bir kuralın 
Anayasa’ya uygunluk denetiminde olağanüstü hâllerde temel hak ve özgürlüklerin 
kullanılmasının sınırlanmasını ve durdurulmasını düzenleyen Anayasa’nın 15. maddesi esas 
alınabilir. 
 
13. Kuralın olağanüstü hâlin ilanına neden olan tehdit veya tehlikelerin bertaraf 
edilmesine yönelik olmadığı ya da olağanüstü hâlin süresini aştığı durumlarda İse söz konusu 
kuralın Anayasa’ya uygunluk denetiminde Anayasa’nın 15. maddesi dikkate alınamaz. Bu 
durumda kurala ilişkin inceleme sınırlamaya konu hakkın düzenlendiği Anayasa maddesi 
başta olmak üzere Anayasa'nın ilgili hükümleri ile olağan dönemde hak ve özgürlükleri 
sınırlama ve güvence rejimi bakımından temel öneme sahip olan Anayasa’nın 13. maddesi 
bağlamında yapılmalıdır. Ancak buradaki anayasallık denetiminde varılan sonuç böyle bir 
düzenlemenin olağanüstü dönemde dahi yapılamayacağı şeklinde anlaşılamaz. 
 
B. Kanun’un 2. Maddesiyle 652 Sayılı KHK'ya Eklenen Geçici 11. Maddede 
Yer Alan “...Kamu Personel Seçme Sınavına girme şartı hariç...” ve “...sözlü sınavda 
başarılı olanlar...” İbarelerinin İncelenmesi 
 
14. 9/7/2018 tarihli ve 30473 (3. mükerrer) sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 
2/7/2018 tarihli ve 703 sayılı KHK’nın 22. maddesiyle 652 sayılı KHK'nın dava konusu 
ibareleri içeren geçici 11. maddesi yürürlükten kaldırılmıştır. 
 
15. Açıklanan nedenle konusu kalmayan iptal talebi hakkında karar verilmesine yer 
olmadığına karar vermek gerekir. 
 
C. Kanun’un 13. Maddesiyle 5271 Sayılı Kanun’un 128. Maddesinin; 
 
1. (9) Numaralı Fıkrasına “...elkoymaya...” İbaresinden Sonra Gelmek Üzere 
Eklenen “...ve onuncu fıkra uyarınca kayyım atanmasına...” İbaresinin İncelenmesi 
 
16. 5271 sayılı Kanun’un 128. maddesinin dava konusu kuralın yer aldığı (9) 
numaralı fıkrası “Bu madde hükmüne göre elkoymaya ve onuncu fıkra uyarınca kayyım 
atanmasına ağır ceza mahkemesince oy birliğiyle karar verilir. İtiraz üzerine bu tedbire karar 
verilebilmesi için de oy birliği aranır” şeklinde iken anılan fıkra 24/11/2016 tarihli ve 6763 
sayılı Kanun’un 25. maddesiyle “Bu madde hükümlerine göre elkoymaya ve onuncu fıkra 
uyarınca kayyım atanmasına ancak hâkim karar verebilir.” biçiminde değiştirilmiştir. 
 
17. Açıklanan nedenle konusu kalmayan ibareye ilişkin iptal talebi hakkında karar 
verilmesine yer olmadığına karar vermek gerekir. 
 
 
 
2. Eklenen (10) Numaralı Fıkrasının İncelenmesi 
 
a. Anlam ve Kapsam 
 
18. 5271 sayılı Kanun’un 128. maddesinde, elkoyma koruma tedbirinin özel 
görünümlerinden birisi olan taşınmazlara, hak ve alacaklara elkoymaya ilişkin usul ve esaslar 
düzenlenmektedir. 
 
19. Anılan maddenin (1) numaralı fıkrasında soruşturma veya kovuşturma konusu 
suçun işlendiğine ve bu suçlardan elde edildiğine dair somut delillere dayanan kuvvetli şüphe 
sebebi bulunan hâllerde, şüpheli veya sanığa ait taşınmazlara, kara, deniz veya hava ulaşım 
araçlarına, banka veya diğer mali kurumlardaki her türlü hesaba, gerçek veya tüzel kişiler 
nezdindekİ her türlü hak ve alacaklara, kıymetli evraka, ortağı bulunduğu şirketteki ortaklık 
paylarına, kiralık kasa mevcutlarına ve diğer mal varlığı değerlerine el konulabileceği 
belirtilmiştir. Fıkraya göre taşınmaz, hak, alacaklar ve diğer mal varlıkları bakımından 
elkoyma kararının verilebilmesi için ilgisine göre Bankacılık Düzenleme ve Denetleme 
Kurumu, Sermaye Piyasası Kurulu, Mali Suçları Araştırma Kurulu, Kamu Gözetimi, 
Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumundan el konulacak taşınmaz hak ve alacağın 
suçtan elde edildiğine ve suçtan elde edilen değere ilişkin rapor alınması gerekmektedir. Bu 
kurumlar raporlarını en geç üç ay içinde hazırlayacaktır. Özel sebepler zorunlu kıldığında bu 
süre talep üzerine iki ay daha uzatılabilecektir. Dolayısıyla uzatmalarla birlikte en geç beş ay 
içinde bu raporların hazırlanması öngörülmektedir. 
 
20. Maddenin (2) numaralı fıkrasında söz konusu koruma tedbirinin uygulanacağı 
suçlar sayılmış, (3), (4), (5), (6) ve (7) numaralı fıkralarında elkoyma kararının yerine 
getirilmesine ilişkin usul ve esaslar belirlenmiş, (9) numaralı fıkrasında elkoyma ve kayyım 
atama kararı vermeye yetkili merci düzenlenmiştir. 
 
21. Maddenin dava konusu (10) numaralı fıkrasında ise elkoyma tedbirinin 
uygulanması sonucu el konulan mal varlığı ve mal varlığı değerlerinin idaresi söz konusu 
olduğunda kayyım atanabileceği ve kayyım atanması hâlinde Kanun'un 133. maddesinde yer 
alan hükümlerin kıyasen uygulanacağı hüküm altına alınmıştır. 
 
22. Kuralın atıfta bulunduğu Kanun’un 133. maddesinde şirket yönetimi için kayyım 
tayinine ilişkin usul ve esaslar düzenlenmiştir. 
 
23. Anılan maddenin (1) numaralı fıkrasında; suçun bir şirketin faaliyeti 
çerçevesinde işlenmekte olduğu hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı ve maddi 
gerçeğin ortaya çıkarılabilmesi için gerekli olması hâlinde soruşturma ve kovuşturma 
sürecinde hâkim veya mahkemenin şirket işlerinin yürütülmesiyle ilgili olarak kayyım 
atayabileceği, atama kararında, yönetim organının karar ve işlemlerinin geçerliliğinin 
kayyımın onayına bağlı kılındığı veya yönetim orgamnın yetkilerinin ya da yönetim organının 
yetkileri ile birlikte ortaklık payları veya menkul kıymetler idare yetkilerinin tümüyle 
kayyıma verildiğinin açıkça belirtileceği ve kayyım tayinine ilişkin kararın. Ticaret Sicili 
Gazetesi’nde ve diğer uygun vasıtalarla ilan olunacağı hüküm altına alınmıştır. 
 
24. Maddenin (2) numaralı fıkrasında kayyım hakkında hâkim veya mahkeme 
tarafından takdir edilen ücretin şirket bütçesinden karşılanacağı ancak soruşturma veya 
 
 
 
kovuşturma konusu suçtan dolayı kovuşturmaya yer olmadığı veya beraat kararının verilmesi 
hâlinde ücret olarak şirket bütçesinden ödenen paranın tamamının kanuni faiziyle birlikte 
devlet hâzinesinden şirkete ödeneceği düzenlenmiştir. 
 
25. Maddenin (3) numaralı fıkrasında ilgililerin kayyım işlemlerine karşı görevli 
mahkemeye 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu ve 29/6/1956 tarihli ve 
6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu hükümlerine göre başvurabilecekleri, (5) numaralı fıkrasında 
da kayyımların görevleriyle ilgili iş ve işlemlerinden dolayı açılacak tazminat davalarının, 
4721 sayılı Kanun’un 142. ilâ 144. maddeleri uyarınca devlet aleyhine açılacağı belirtilmiştir. 
 
b. İptal Talebinin Gerekçesi 
 
26. Dava dilekçesinde özetle; 5271 sayılı Kanun’un 128. maddesi uyarınca el 
konulan varlıklara kayyım atanmasına imkân tanıyan kuralın mülkiyet hakkının özünü 
zedelediği, kuralla kayyıma mal varlığı değerleri üzerinde çeşitli tasarruflarda bulunma yetkisi 
tanınmasının koruma tedbirinin düzenleniş amacıyla bağdaşmadığı, kişilerin sadece tasarruf 
yetkilerini değil aynı zamanda mal varlığı değerlerinden faydalanma hakkım da ölçüsüz bir 
şekilde sınırlandırıldığı belirtilerek kuralın Anayasa'nın 13., 15. ve 35. maddelerine aykırı 
olduğu ileri sürülmüştür. 
 
c. Anayasa'ya Aykırılık Sorunu 
 
27. Kanun’un 128, maddesinin dava konusu (10) numaralı fıkrasının birinci 
cümlesinde, 5271 sayılı Kanun’un 128. maddesi uyarınca el konulan taşınmaz, hak ve 
alacakların idaresi gerektiğinde bu mal varlığı değerlerinin yönetimi amacıyla kayyım 
atanabileceği; ikinci cümlesinde ise taşınmaz, hak ve alacakların idaresi için kayyım atanması 
durumunda Kanun’un 133. maddesi hükümlerinin kıyasen uygulanacağı hüküm altına 
alınmıştır. Kural olağanüstü hâl süresiyle sınırlı bir düzenleme öngörmediğinden kurala 
ilişkin incelemenin Anayasa’nın olağan dönem kuralları yönünden öngördüğü denetim 
rejimine göre yapılması gerekir. 
 
28. Anayasa’nm 35. maddesinin birinci fıkrasında ''Herkes, mülkiyet ve miras 
haklarına sahiptir>, denilmek suretiyle mülkiyet hakkı güvenceye bağlanmıştır. Birey 
özgürlüğü ile doğrudan ilgili olan mülkiyet hakkı, bireye emeğinin karşılığına sahip olma ve 
geleceğe yönelik planlar yapma imkânı tanıyan temel bir haktır. 
 
29. Mülkiyet hakkı -kişiye başkasının hakkına zarar vermemek ve kanunların 
koyduğu sınırlamalara uymak şartıyla- sahibi olduğu şeyi dilediği gibi kullanma, onun 
semerelerinden yararlanma ve ondan tasarruf etme imkânı veren bir haktır. Bu bağlamda 
malikin mülkünü kullanma, onun semerelerinden yararlanma ve mülkü üzerinde tasarruf etme 
yetkilerinden herhangi birinin sınırlanması veya mülkünden yoksun bırakılması mülkiyet 
hakkına müdahale teşkil eder. 
 
30. 128. maddenin (1) numaralı fıkrasında, soruşturma veya kovuşturma konusu 
suçun işlendiğine ve bu suçlardan elde edildiğine dair somut delillere dayanan kuvvetli şüphe 
sebebi bulunan hâllerde el koyma tedbirinin uygulanacağı belirtilmiş olup dava konusu kural 
gereği bu mal varlığı değerlerinin yönetimi amacıyla kayyım atanabilecek ve bu durumda 
 
 
 
133. madde hükümleri kıyasen uygulanacaktır. Dolayısıyla dava konusu kural ile mülkiyet 
hakkına sınırlama getirildiği açıktır. 
 
31. Anayasa’nın 35. maddesinde mülkiyet hakkının ancak kamu yaran amacıyla ve 
kanunla sınırlandırılabileceği öngörülmüştür. Öte yandan mülkiyet hakkı sınırlandırılırken 
temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri düzenleyen Anayasa’nın 
13. maddesinin de gözönünde bulundurulması gerekmektedir. 
 
32. Anayasa’nın 13. maddesinde "Temel hak ve hürriyetler, özlerine 
dokunulmaksızm yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve 
ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik 
toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı 
olamaz." denilmektedir. Buna göre mülkiyet hakkına getirilen sınırlamanın Anayasa’ya 
uygun olabilmesi için kanuna dayanması, kamu yararı amacı taşıması ve ayrıca ölçülü olması 
gerekir. 
 
33. Anayasa Mahkemesinin sıkça vurguladığı gibi temel hakları sınırlayan kanunun 
şeklen var olması yeterli olmayıp yasal kuralların keyfîliğe izin vermeyecek şekilde belirli, 
ulaşılabilir ve öngörülebilir düzenlemeler niteliğinde olması gerekir (AYM, E.2020/15, 
K.2020/78, 24/12/2020, § 9; E.2018/99, K.2021/14,03/03/2021, § 76). 
 
34. Esasen temel haklan sınırlayan kanunun bu niteliklere sahip olması, Anayasa’nın 
2. maddesinde güvenceye alınan hukuk devleti ilkesinin de bir gereğidir. Hukuk devletinde, 
kanuni düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve 
kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır, uygulanabilir ve nesnel olması, ayrıca 
kamu otoritelerinin keyfî uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesi gerekir. Kanunda 
bulunması gereken bu nitelikler hukuki güvenliğin sağlanması bakımından da zorunludur. 
Zira bu ilke hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde 
devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerinde bu güven duygusunu 
zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar (AYM, E.2015/41, K.2017/98, 4/5/2017, 
§§ 153, 154). Dolayısıyla Anayasa’nın 13. maddesinde sınırlama ölçütü olarak belirtilen 
kanunilik, Anayasa’nın 2. maddesinde güvenceye alınan hukuk devleti ilkesi ışığında 
yorumlanmalıdır. 
 
35. Fıkranın birinci cümlesinde madde uyarınca el konulan taşınmaz, hak ve 
alacakların idaresi gerektiğinde bu malvarlığı değerlerinin yönetimi amacıyla kayyım 
atanacağı belirtilmiş, fıkranın ikinci cümlesinde ise el konulan mal varlığı unsurlarına kayyım 
atanması durumunda 5271 sayılı Kanun'un 133. maddesi hükümlerinin kıyasen uygulanması 
öngörülmüştür. Kuralın atıfta bulunduğu Kanun’un 133. maddesinde şirket yönetimi için 
kayyım tayinine ilişkin usul ve esaslar düzenlenmiştir. Kurala göre Kanun’un 128. maddesi 
uyarınca el konulan taşınmaz, hak ve alacakların yönetimi amacıyla kayyım atanması 
durumunda şirket yönetimi için kayyım tayinine ilişkin usul ve esasları düzenleyen 133. 
madde hükümleri olayın mahiyetine uygun düştüğü ölçüde kıyasen uygulanacaktır. 
 
36. Bu çerçevede şirket yönetimi için kayyım tayinine ilişkin usul ve esasların 
düzenlendiği 133. maddede yer alan yönetim yetkisinin kayyıma devri, verilen yetkilerin 
uygun vasıtalarla ilan edilmesi, kayyım için takdir edilen ücretin şirket bütçesinden ödenmesi, 
soruşturma veya kovuşturma konusu suçtan dolayı kovuşturmaya yer olmadığı veya beraat 
 
 
 
kararının verilmesi hâlinde ücret olarak şirket bütçesinden ödenen paranın tamamının kanuni 
faiziyle birlikte devlet hâzinesinden karşılanması ve kayyımın işlemlerine karşı 4721 sayılı 
Kanun ve 6762 sayılı Kanun hükümlerine göre dava açma imkânı tanınmasına yönelik 
hükümlerin 128. madde uyarınca el konulan mal varlığı değerlerinin yönetimi amacıyla 
kayyım atanması durumunda kıyasen uygulanabileceği hususunda tereddüt bulunmamaktadır. 
Bu itibarla gerek fıkranın birinci cümlesinde gerekse de ikinci cümlesinde hukuki belirlilik ve 
öngörülebilirlik ilkelerini ihlal eden bir yön bulunmadığı, dolayısıyla kuralın kanunilik 
kriterine uygun olduğu anlaşılmaktadır. 
 
37. Kamu yararı kavramı, mülkiyet hakkının kamu yararının gerektirdiği durumlarda 
sınırlandırılması imkânı vermekle bir sınırlandırma amacı olmasının yanı sıra mülkiyet 
hakkının kamu yararı amacı dışında sınırlanamayacağını öngörerek ve bu anlamda bir 
sınırlama sınırı oluşturarak mülkiyet hakkını etkin bir şekilde korumaktadır (Nusrat Külah, B. 
No: 2013/6151,21/4/2016, §53). 
 
38. Anayasa Mahkemesinin daha önceki kararlarında el koyma ve müsadere gibi 
tedbirler ile suçta kullanılan, kullanılmak üzere hazırlanan veya suçtan meydana gelen 
eşyanın mahkûmiyete rağmen suçlunun elinde bırakılmaması, suçtan gelir elde edilmemesi, 
ayrıca suçla ilgili veya bizatihi suç teşkil eden eşyanın ülke ekonomisi, kamu düzeni ve 
güvenliği ile toplum ve çevre sağlığı bakımından arz ettiği tehlikelerin önlenmesinin 
amaçlandığı, böylece suçla mücadelede caydırıcılığın sağlanması, yeni suçların işlenmesinin 
önüne geçilmesi ve tehlikelilik arz eden suça konu mülkün kullanılmasının ve dolaşımının 
engellenmesinin hedeflendiği ifade edilerek, söz konusu tedbirlerin kamu yararı amacını 
taşıdığı kabul edilmiştir (Bekir Yazıcı [GK], B. No: 2013/3044, 17/12/2015, § 64; Mahmut 
Üçüncü, B. No: 2014/1017, 13/7/2016, § 76; Fatma Çavuşoğlu ve Bilal Çavuşoğlu, B. No: 
2014/5167,28/9/2016, § 69; HamdiAkın İpek, B. No: 2015/17763,24/5/2018, § 97). 
 
39. Dava konusu kural ile muhtemel bir müsaderenin sonuçsuz kalmaması için 
şüpheli veya sanığa ait olup el konulan taşınmaz, hak ve alacakların idaresini sağlamak 
amacıyla kayyım atanması ve kıyasen uygulanacak hükümlere ilişkin düzenleme yapılmıştır. 
Dolayısıyla kuralın kamu yararına yönelik meşru bir amacı bulunduğu anlaşılmaktadır. 
 
40. Mülkiyet hakkına getirilen sınırlamanın kamu yararı amacına dönük olması 
yeterli olmayıp ayrıca ölçülü de olması gerekir. Ölçülülük ilkesi elverişlilik, gereklilik ve 
orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. Elverişlilik öngörülen sınırlamanın 
ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını, gereklilik ulaşılmak istenen amaç 
bakımından sınırlamanın zorunlu olmasını yani aynı amaca daha hafif bir müdahale ile 
ulaşılmasının mümkün olmamasını, orantılılık ise bireyin hakkına getirilen sınırlama ile 
ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade 
etmektedir. 
 
41. Kural gereği şüpheli veya sanığa ait olup el konulan taşınmaz, hak ve alacakların 
idaresini sağlamak amacıyla kayyım atanmasının ve 133. madde hükümlerinin kıyasen 
uygulanmasının muhtemel bir müsaderenin sonuçsuz kalmasını önleme amacına 
ulaşılabilmesi bakımından elverişli ve gerekli olmadığı söylenemez. 
 
42. Taşınmaz, hak ve alacakların idaresini sağlamak amacıyla kayyım atanması ile 
her ne kadar şüpheli veya sanığın malvarlığı üzerinde tasarruf, kullanma ve faydalanma 
 
 
 
yetkileri sınırlandırılmakta ise de bu tedbirin ancak suçun işlendiği ve söz konusu malvarlığı 
unsurlarının suçtan elde edildiği yönünde somut delillere dayalı kuvvetli şüphenin bulunması 
hâlinde uygulanma imkânı bulunmaktadır. Bunun yanı sıra mal varlığının yönetiminin 
kayyıma geçmesi ile şüpheli veya sanık lehine sonuçlar doğması da muhtemeldir. Mal 
varlığının idaresi kayyıma bırakılan şüpheli veya sanık hakkında, devam eden hukuki sürecin 
sonunda kovuşturmaya yer olmadığı veya beraat kararı verilmesi imkân dahilindedir. Kural 
uyarınca kayyım atanması suretiyle mal varlığı değerleri yönetilerek nemalandırılmış veya en 
azından değeri korunmuş olacaktır. Buna göre dava konusu kuralla mülkiyet hakkına getirilen 
sınırlamanın şüpheli veya sanığa aşırı bir külfet yüklemediği ve kamu yararı ile mülkiyet 
hakkı arasında gözetilmesi gereken adil dengeyi bozmadığı anlaşılmaktadır. 
 
43. Açıklanan nedenlerle kural, Anayasa’nın 13. ve 35. maddelerine aykırı değildir. 
İptal talebinin reddi gerekir. 
 
Kuralın Anayasa’nın 15. maddesiyle ilgisi görülmemiştir. 
 
Ç. Kanun’un 16. Maddesiyle 5275 Sayılı Kanun'un 92. Maddesinin (1) 
Numaralı Fıkrasına Eklenen İkinci Cümlede Yer Alan kur um dışına çıkmaları 
Cumhuriyet başsavcılığı tarafından kısıtlanabilirİbaresinin İncelenmesi 
 
1. Anlam ve Kapsam 
 
44. 5275 sayılı Kanun'da ceza ve güvenlik tedbirlerinin infazına ilişkin usul ve 
esaslar düzenlenmektedir. Kanun’un 3. maddesinde infazın temel amacının "...öncelikle 
genel ve özel önlemeyi sağlamak, bu maksatla hükümlünün yeniden suç işlemesini engelleyici 
etkenleri güçlendirmek, toplumu suça karşı korumak, hükümlünün; yeniden sosyalleşmesini 
teşvik etmek, üretken ve kanunlara, nizamlara ve toplumsal kurallara saygılı, sorumluluk 
taşıyan bir yaşam biçimine uyumunu kolaylaştırmak...” olduğu ifade edilmiştir. 4. maddeye 
göre cezanın infazı için mahkûmiyet hükmünün kesinleşmesi gerekmektedir. 5. maddeye göre 
infaz Cumhuriyet savcısı tarafından izlenecek ve denetlenecektir. 
 
45. Kanun’un 6. maddesinde hapis cezasının infazında gözetilecek ilkelere yer 
verilmiştir. Maddenin (1) numaralı fıkrasının (a) bendinde, hükümlülerin ceza infaz 
kurumlarında güvenli bir biçimde ve kaçmalarını önleyecek tedbirler alınarak düzen, güvenlik 
ve disiplin çerçevesinde tutulacağı; (b) bendinde, hürriyeti bağlayıcı cezanın zorunlu kıldığı 
hürriyetten yoksunluğun insan onuruna saygının korunmasını sağlayan maddî ve manevî 
koşullar altında çektirileceği, hükümlülerin -Anayasa’da yer alan diğer haklarının, infazın 
temel amaçlan saklı kalmak üzere- bu Kanun’da öngörülen kurallar uyarınca 
kısıtlanabileceği; (c) bendinde, cezanın infazında hükümlünün iyileştirilmesi hususunda 
mümkün olan araç ve olanakların kullanılacağı, hükümlünün kanun ve yönetmeliklerle 
tanınmış haklarının dokunulmazlığını sağlamak üzere cezanın infazında ve iyileştirme 
çabalarında kanunilik ve hukuka uygunluk ilkelerinin esas alınacağı; (f) bendinde İse ceza 
infaz kurumlarında hükümlülerin yaşam haklan ile beden ve ruh bütünlüklerini korumak 
üzere her türlü koruyucu tedbirin alınmasının zorunlu olduğu belirtilmiştir. 
 
46. Cumhuriyet başsavcılığına kanunla, infazın izlenmesi ve denetlenmesi görev ve 
yetkisi kapsamında ve bu görev ve yetkinin yerine getirilmesini sağlamak üzere başka görev 
ve yetkiler de verilmiştir. Bu kapsamda dava konusu kuralla Cumhuriyet başsavcılığına belli 
 
 
 
suçlardan hükümlü ve tutuklu olanların kurum dışına çıkmalarını bazı gerekçelerle kısıtlama 
yetkisi verilmiştir. 
 
47. Kendisine kısıtlama yetkisi verilen Cumhuriyet başsavcılığı, Kanun’un 5. 
maddesi gereği infazı izlemek ve denetlemekle görevli Cumhuriyet başsavcılığıdır. Kanun 
kapsamında cezaların infazına yönelik olarak Cumhuriyet başsavcılığınca yapılan işlemler 
idari işlemler olarak kabul edildiğinden kısıtlama karan da idari işlem niteliğindedir. 
 
48. Kural uyarınca infaz kurumunun dışına çıkması kısıtlanabilecekler, Kanun’un 9. 
maddesinin (2) numaralı fıkrasında yazılı suçlardan hükümlü ve tutuklu olanlardır. Buna göre 
ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına mahkûm olanlar ile süresine bakılmaksızın -suç 
işlemek amacıyla örgüt kurmak, yönetmek veya bu örgütün faaliyeti çerçevesinde- 5237 sayılı 
Kanun’da yer alan; insanlığa karşı suçlardan (madde 77, 78), kasten öldürme suçlarından 
(madde 81, 82), uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti suçundan (madde 188), 
devletin güvenliğine karşı suçlardan (madde 302, 303, 304, 307, 308), anayasal düzene ve bu 
düzenin işleyişine karşı suçlardan (madde 309, 310, 311, 312, 313, 314, 315) hükümlü ve 
tutuklu olanların kurum dışına çıkmaları kısıtlanabilecektir. 
 
49. Kanun’un 92. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ikinci cümlesinde 9. maddenin 
(2) numaralı fıkrasında yazılı suçlardan hükümlü vc tutuklu olanların kurum dışına 
çıkmalarının kısıtlanabileceği hüküm altına alınmıştır. Dolayısıyla kısıtlama ancak hükümlü 
ve tutuklu statüsü devam ettiği sürece söz konusu olabilecektir. 
 
50. Fıkranın birinci cümlesinde, yetkili makamca verilmiş yazılı bir emir olmadıkça 
kapalı kurum dışına çıkılamayacağı hüküm altına alınmıştır. Birinci cümlenin gerekçesinde 
yazılı emrin mahkemeler veya Cumhuriyet başsavcılıkları ile Adalet Bakanlığı veya kurumun 
en üst amiri tarafından verileceği belirtilmiştir. Kısıtlama ancak kapalı ceza infaz kurumu ve 
tutukevlerinde barındırılan hükümlü ve tutuklular hakkında uygulanabilecektir. 
 
51. Birinci cümlede; izin, hastaneye, Cumhuriyet başsavcılığına veya duruşmaya 
sevk, eğitim, öğretim, işyurdu, cezanın ertelenmesi, salıverilme, nakil, deprem, sel gibi doğal 
afet ve yangın hâlleri dışında kapalı kurum dışına çıkılamayacağı hüküm altına alınmıştır. Bu 
hâllere ilişkin ayrıntılı düzenlemeler Kanun’un değişik maddelerinde ve başka kanunlarda 
yapılmıştır. 
 
52. 92. maddenin (1) numaralı fıkrasının birinci cümlesi ^Hükümlüler...^ ibaresi ile 
başlamakla hükümlülerin hangi hâllerde kurum dışına çıkabileceklerini düzenlemiş, cümlede 
tutuklulardan söz edilmemiştir. Ancak dava konusu bölümün de bulunduğu ikinci cümlede “9 
uncu maddenin ikinci fıkrasında yazılı suçlardan hükümlü ve tutuklu olanlar^ denilmek 
suretiyle sadece hükümlüler için değil tutuklular için de kurum dışına çıkmanın 
kısıtlanabileceği öngörülmüştür. Birinci cümlede yer almayan tutukluların hangi hâllerde ceza 
infaz kurumu dışına çıkabileceklerinin belirlenebilmesi için Kanun’un “Tutuklunun 
yükümlülüklerr başlıklı 116. maddesinin incelenmesi gerekmektedir. 116. maddede ''Bu 
Kanunun;...konularında 9, 16, 21, 22, 26 ilâ 28, 34 ilâ 53, 55 ilâ 62, 65 ilâ 76 ve 78 ilâ 88 
inci maddelerinde düzenlenmiş hükümlerin tutukluluk hâliyle uzlaşır nitelikte olanları 
tutuklular hakkında da uygulanabilir.” denilmek suretiyle diğer düzenlemelerin yanı sıra 
belirtilen maddelerden kurum dışına çıkartılmaya ilişkin düzenleme yapan maddelerin 
tutuklular hakkında da uygulanabileceği hüküm altına alınmıştır. Buna göre hükümlüler 
 
 
 
hakkındaki hapis cezasının infazının hastalık nedeni ile ertelenmesi (mad. 16), nakiller (mad. 
53, 55, 56, 57), hükümlünün muayene ve tedavi isteği (mad. 71), öğretimden yararlanma 
(mad. 76) ve hastaneye şevke (mad. 80) ilişkin hükümler tutuklular hakkında da 
uygulanacaktır. Ayrıca mazeret izinleri olarak 116. maddenin (2) numaralı fıkrasında 
tutuklunun cenazeye katılma izni, (3) numaralı fıkrasında ise hasta ziyareti izni 
düzenlenmiştir. Tutukluların Cumhuriyet başsavcılığına ve duruşmaya şevkine ilişkin 
düzenlemeler 5271 sayılı Kanun’da yapılmış olup bu hâller de tutukluların kurum dışına 
çıkma hâlleri arasında sayılabilecektir. 
 
53. Kanun’un 29. maddesi gereği llKurum hekimi tarafından ruhsal ve bedensel 
olarak sağlıklı olduğu belirlenen meslek sahibi olmayan hükümlüler ile meslek sahibi olan 
istekliler, kurum imkânları ölçüsünde belirlenen ücret karşılığında atölye veya işyurtlarmda 
çalıştırılabilirleri Kurum dışında çalışmanın düzenlendiği 30. maddeye göre “Açık ceza infaz 
burumlarında bulunanlar ile kapalı ceza infaz kurumlarında bulunup da açık ceza infaz 
kurumlarına ayrılmaya hak kazanmış hükümlüler, kurum dışındaki iş alanlarında 
çalıştırılabilirleri Buna göre kapalı ceza infaz kurumlarında cezaları infaz edilen 
hükümlülerin kurum dışında çalışmaları ve bu gerekçeyle kurum dışına çıkartılmaları 
mümkün değildir. Kanun'un “Tutukluların haklari başlıklı 114. maddesinde, tutukluların 
istemeleri hâlinde kurum içinde çalışabilecekleri hüküm altına alınmıştır. Kurum dışında 
çalışmaya ilişkin 30. madde 116. maddenin atıf yaptığı maddelerden olmadığı için 
tutukluların kurum dışındaki iş alanlarında çalıştırılmaları mümkün değildir. Dolayısıyla 
tutukluların da kurum dışındaki işyurtlarında çalışma gerekçesiyle kurum dışına çıkarılmaları 
mümkün değildir. Bu sebeple bu hâl dava konusu kural kapsamında bulunmamaktadır. 
 
54. Kanun’un 92. maddesinin (1) numaralı fıkrasının dava konusu ibarenin de yer 
aldığı ikinci cümlesinde “ceza infaz kurumu düzeni ile toplum güvenliğini tehlikeye 
düşürebileceği, terör örgütü veya diğer suç örgütü üyelerinin örgütsel amaçlı faaliyet ve 
haberleşmelerine imkân sağlayabileceği, yol, kalınacak ceza infaz kurumu ya da sınav 
merkezi veya okulda güvenlik açısından sakınca bulunabileceği değerlendirildiği taktirde 
kurum dışına çıkmanın kısıtlanabileceği hüküm altına alınmıştır. 
 
2. İptal Talebinin Gerekçesi 
 
55. Dava dilekçesinde özetle; kuralla hükümlü ve tutukluların ceza infaz kurumu 
dışına çıkmaları keyfî bir şekilde sınırlandırılarak Anayasa’nın 42. maddesi ve uluslararası 
sözleşmelerle güvence altına alman eğitim hakkının engellendiği, eğitim amacıyla kapalı 
kurum dışına çıkma hâlinde doğabilecek güvenlik risklerine karşı devletin gerekli tedbirleri 
almakla yükümlü olduğu, kısıtlama durumunda eğitim hakkının kullanılabilmesi için 
alternatif imkânların gösterilmediği, kısıtlamanın Ölçüsüz ve keyfî uygulamalara yol 
açabileceği belirtilerek kuralın Anayasa’nın 2., 42. ve 90. maddelerine aykırı olduğu ileri 
sürülmüştür. 
 
3. Anayasa’ya Aykırılık Sorunu 
 
56. Dava konusu kural olağanüstü hâl süresince uygulanma özelliğini aşan bir 
niteliğe sahiptir. Bu nedenle kurala ilişkin incelemenin Anayasa’nın olağan dönem kuralları 
yönünden öngördüğü denetim rejimine göre yapılması gerekir. 
 
 
 
57. Anayasa’nın 2. maddesine göre hukuk devletinin temel unsurlarından biri 
de belirlilik ilkesidir. Bu ilkeye göre yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden 
herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır, 
uygulanabilir ve nesnel olması, ayrıca kamu otoritelerinin keyfî uygulamalarına karşı 
koruyucu önlem içermesi gerekir. Belirlilik ilkesi; hukuksal güvenlikle bağlantılı olup kişinin 
kanundan belirli bir kesinlik içinde hangi somut eylem ve olguya hangi hukuksal yaptırımın 
veya sonucun bağlandığını, bunların idareye hangi müdahale yetkisini verdiğini bilmesini 
zorunlu kılmaktadır. Kişi ancak bu durumda kendisine düşen yükümlülükleri öngörebilir ve 
davranışlarım ayarlayabilir. Hukuki güvenlik ilkesi bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde 
devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerinde bu güven duygusunu 
zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar. 
 
58. Kanun’un 92. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ikinci cümlesinde; Kanun’un 9. 
maddesinin (2) numaralı fıkrasında yazılı suçlardan hükümlü ve tutuklu olanların ceza infaz 
kurumu düzeni ile toplum güvenliğini tehlikeye düşürebileceği, terör örgütü veya diğer suç 
örgütü üyelerinin örgütsel amaçlı faaliyet ve haberleşmelerine imkân sağlayabileceği, yol, 
kalınacak ceza infaz kurumu ya da sınav merkezi veya okulda güvenlik açısından sakınca 
bulunabileceği değerlendirildiği takdirde kurum dışına çıkmalarının Cumhuriyet başsavcılığı 
tarafından kısıtlanabileceği hüküm altına alınmıştır. Kurum dışına çıkma hâlleri ikinci 
cümlede belirtilmemiş; fıkranın birinci cümlesinde izin, hastaneye, Cumhuriyet başsavcılığına 
veya duruşmaya sevk, eğitim, öğretim, işyurdu, cezanın ertelenmesi, salıverilme, nakil, 
deprem, sel gibi doğal afet ve yangın hâlleri olarak sayılmış ve bu hâllere ilişkin ayrıntılı 
düzenlemeler kanunun değişik maddelerinde ve diğer bazı kanunlarda yapılmıştır. 
 
59. Dava konusu kural gereği kısıtlama uygulanabilmesi için öncelikle kurum dışına 
çıkmaya ilişkin yetkili makamca verilmiş yazılı bir emrin bulunması gerekmektedir. 
Kanun’un ilgili maddeleri ile ikincil mevzuatla kurum dışına çıkma konusunda değişik hâller 
bakımından yazılı emir verme yetkisi; mahkemeler, Cumhuriyet başsavcılıkları, Adalet 
Bakanlığı ve kurumun en üst amirine verilmiştir. Buna göre kurum dışına çıkma emrini içeren 
kararların bir kısmı yargısal nitelikte bir kısmı ise idari nitelikte kararlardır. Kısıtlamaya 
yönelik işlemin idari işlem olması karşısında yargısal karara dayanan kurum dışına çıkma 
hâllerinin kısıtlanıp kısıtlanamayacağına ilişkin kuralda bir belirleme yapılmamıştır. Bu 
belirsizlik dolayısıyla kuralın yargısal kararla kurum dışına çıkma emri verilen hâllerde de 
uygulanabileceğinin kabulü hâlinde Anayasa'nın birçok hükmüne aykırı sonuçlar ortaya 
çıkacaktır. 
 
60. Dava dilekçesinde kuralın hükümlü ve tutukluların eğitim hakkını engellediği 
ileri sürülmekte ise de kuralda Cumhuriyet başsavcılığına verilen yetkinin kapsamı 
bakımından bir belirleme yapılmamıştır. Her ne kadar kısıtlama gerekçeleri arasında sayılan 
yol, kalınacak ceza infaz kurumu ya da sınav merkezi veya okulda güvenlik açısından 
sakınca bulunabileceğr gerekçesi eğitim amaçlı kurum dışına çıkma hâline işaret etmekte ise 
de bu hâlden bağımsız kısıtlama gerekçeleri olan ''ceza infaz kurumu düzeni ile toplum 
güvenliğini tehlikeye düşürebileceği, terör örgütü veya diğer suç örgütü üyelerinin örgütsel 
amaçlı faaliyet ve haberleşmelerine imkân sağlayabileceğe gerekçelerinin sadece eğitim 
amaçlı kurum dışına çıkma hâllerine işaret etmediği, diğer kurum dışına çıkma hâlleri 
bakımından da kullanılabileceği söylenebilecektir. Bu durumda ne dava konusu kuralda ne de 
kuralın içinde bulunduğu cümlede yer alan kısıtlama gerekçelerinden kısıtlama yetkisinin 
sadece eğitim amaçlı kurum dışına çıkma hâli ile ilgili olduğu sonucu çıkartılamamakta, 
 
 
 
kuralın bütün kurum dışına çıkma hâllerini kapsayacak biçimde de anlaşılabileceği 
görülmektedir. 
 
61. Anayasa’nın 17. maddesi gereği devletin yaşam hakkı ile maddi ve manevi 
varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkına ilişkin pozitif yükümlülükleri bulunmaktadır. Bu 
çerçevede devlet, bireylerin yaşam hakkı ile maddi ve manevi varlığın korunması ve 
geliştirilmesi hakkına yönelik gerek kamusal makamların gerek diğer bireylerin gerekse 
kişinin kendisinin eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı bireyi koruma yükümlülüğü 
altındadır. Bunun yanı sıra Anayasa’nın 56. maddesi gereği devlet, kişilerin sağlık hakkından 
tam anlamıyla yararlanabilmesi amacıyla uygun yasal, idari, mali, yargısal ve diğer önlemleri 
alma zorunluluğunu ifade eden "gereğini yerine getirme yükümlülüğü" altındadır. 
Anayasa’nın anılan hükümleri, bireylerin sağlık hizmetlerine erişiminin sağlanmasını ve 
engellenmemesini zorunlu kılmaktadır. Bu açıdan diğer kişilerle ceza infaz kurumlarında 
barındırılan hükümlüler ve tutuklular arasında farklılık bulunmaktadır. Hükümlü ve 
tutukluların özgürlüklerinden yoksun bırakılmalarının kaçınılmaz sonucu olarak sağlık 
hizmetlerine erişimleri, talep etmeleri veya durumlarının bunu gerektirmesi dışında ayrıca 
devletin erişimi sağlaması/engellememesi şartıyla söz konusu olabilecektir. Bu nedenle diğer 
kişiler bakımından devletin sağlık hizmetlerine erişimi engellememe negatif yükümlülüğüne 
karşın hükümlü ve tutuklular bakımından sağlık hizmetlerine erişimi sağlama pozitif 
yükümlülüğü söz konusudur. Dava konusu kuraldaki belirsizlik nedeniyle kuralın bazı 
suçlardan hükümlü ve tutuklu olan kişilerin hastalık, doğal afet, yangın gibi hâllerde kurum 
dışına çıkmalarının kısıtlanabileceği şeklinde anlaşılabilmesi ve yaşama veya maddi ve 
manevi varlığa yönelik yakın tehlike bulunması durumunda dahi kurum dışına çıkmanın 
kısıtlanması, devletin yaşamı ve maddi ve manevi varlığı koruma yükümlülüğü ile 
bağdaşmayacaktır. 
 
62. Bunun yanı sıra söz konusu belirsizlik nedeniyle mahkemelerin kurum dışına 
çıkma emrini verdiği hâllerin kural kapsamında değerlendirilmesi ve kısıtlanması durumunda 
idarenin mahkeme kararlarına uymak zorunda olduğu yönündeki Anayasa’nın 138. 
maddesinin dördüncü fıkrası da ihlal edilmiş olacaktır. 
 
63. Açıklanan nedenlerle kural, Anayasa’nın 2. maddesine aykırıdır. İptali gerekir. 
 
Kadir ÖZKAYA, Muammer TOPAL, Recai AKYEL, Yıldız SEFERİNOĞLU, Basri 
BAĞCI ve İrfan FİDAN bu görüşe katılmamışlardır. 
 
Kural, Anayasa’nın 2. maddesine aykırı görülerek iptal edildiğinden ayrıca 
Anayasa'nın 42. ve 90. maddeleri yönünden incelenmemiştir. 
 
D. Kanuncun 17. Maddesiyle 5275 Sayılı Kanun’a Eklenen Geçici 7. Maddenin; 
(1) Numaralı Fıkrasında Yer Alan "...özel kanunlar kapsamında kalan yerlerde bu 
kanunlardaki kısıtlamalara tabi olmaksızın...n ve ^4/1/2002 tarihli ve 4734 sayılı Kamu 
İhale Kanununun 21 inci maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinin tabi olduğu usule 
göre" İbareleri ile (2) Numaralı Fıkrasında Yer Alan ^...4342 sayılı Kanun hükümlerine 
tabi olmaksızın..." İbaresinin İncelenmesi 
 
64. Kurallara göre özel kanunları kapsamında koruma altında olan taşınmazlar 
üzerinde ve meralarda, ilgili kanunlarında öngörülen kısıtlamalara tabi olmaksızın 24/11/2016 
 
 
 
tarihinden itibaren bir yıl içinde 4734 sayılı Kanun’un 21. maddesinin birinci fıkrasının (b) 
bendinde belirtilen pazarlık usulü ile ceza infaz kurumlan yapım ihalesi yapılabilecektir. 
Böylece ceza infaz kurumlarının yapımına yönelik olarak özel kanunlardan kaynaklanan 
kısıtlamalar ve ihale usulü bakımından belirli bir süre zarfında geçerli olacak kolaylaştırıcı 
düzenlemeler getirilmiştir. Bu düzenlemelerden geçici 7. maddenin (1) numaralı fıkrasında 
yer alan “...özel kanunlar kapsamında kalan yerlerde bu kanunlardaki kısıtlamalara tabi 
olmaksızın..." ve “...4/1/2002 tarihli ve 4734 sayılı Kamu İhale Kanununun 21 inci 
maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinin tabi olduğu usule göre..." ibareleri ile (2) numaralı 
fıkrasında yer alan “...4342 sayılı Kanun hükümlerine tabi olmaksızın...” ibaresi dava konusu 
kuralları oluşturmaktadır. 
 
65. Kuralların uygulanması için öngörülen süre, maddenin yürürlüğe girdiği 
24/11/2016 tarihinden itibaren bir yıl içinde şeklinde belirlenmiş iken geçici 7. maddenin (1) 
numaralı fıkrasında yer alan “...itibaren bir yıl içinde...” ibaresi 15/8/2017 tarihli ve 694 
sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında KHK’nın 150. 
maddesiyle “...31/12/2020 tarihine kadar..." şeklinde değiştirilmiş; daha sonra bu hüküm 
1/2/2018 tarihli ve 7078 sayılı Kanun’un 145. maddesiyle aynen kabul edilerek 
kanunlaşmıştır. 
 
66. Açıklanan nedenle konusu kalmayan iptal talebi hakkında karar verilmesine yer 
olmadığına karar vermek gerekir. 
 
V. İPTALİN DİĞER KURALLARA ETKİSİ 
 
67. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama 
Usulleri Hakkında Kanun’un 43. maddesinin (4) numaralı fıkrasında kanunun, 
Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin veya Türkiye Büyük Millet Meclisi îçtüzüğü’nün belirli 
kurallarının iptali, diğer kurallarının veya tümünün uygulanmaması sonucunu doğuruyorsa 
bunların da Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilebileceği öngörülmektedir. 
 
68. Bu kapsamda; 5275 sayılı Kanun'un 92. maddesinin (1) numaralı fıkrasının 
ikinci cümlesinde yer alan “...kurum dışına çıkmaları Cumhuriyet başsavcılığı tarafından 
kısıtlanabilir." ibaresinin iptal edilmesi nedeniyle cümlenin kalan kısmının uygulanma imkânı 
kalmadığından söz konusu cümlenin “...kurum dışına çıkmaları Cumhuriyet başsavcılığı 
tarafından kısıtlanabilir." ibaresi dışında kalan kısmının 6216 sayılı Kanun’un 43. 
maddesinin (4) numaralı fikrası gereğince iptali gerekir. 
 
VI. İPTAL KARARININ YÜRÜRLÜĞE GİRECEĞİ GÜN SORUNU 
 
69. Anayasa'nın 153. maddesinin üçüncü fıkrasında “Kanun, Cumhurbaşkanlığı 
kararnamesi veya Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü ya da bunların hükümleri, iptal 
kararlarının Resmi Gazetede yayımlandığı tarihte yürürlükten kalkar. Gereken hallerde 
Anayasa Mahkemesi iptal hükmünün yürürlüğe gireceği tarihi ayrıca kararlaştırabilir. Bu 
tarih, kararın Resmi Gazetede yayımlandığı günden başlayarak bir yılı geçemez” denilmekte, 
6216 sayılı Kanun’un 66. maddesinin (3) numaralı fıkrasında da bu kural tekrarlanarak 
Anayasa Mahkemesinin gerekli gördüğü hâllerde, Resmî Gazete’de yayımlandığı günden 
başlayarak iptal kararının yürürlüğe gireceği tarihi bir yılı geçmemek üzere ayrıca 
kararlaştırabileceği belirtilmektedir. 
 
 
 
70. 6758 sayılı Kanun’un 16. maddesiyle 5275 sayılı Kanun’un 92. maddesinin (1) 
numaralı fıkrasına eklenen ikinci cümlenin iptal edilmesi nedeniyle doğacak hukuksal boşluk 
kamu yararını ihlal edici nitelikte görüldüğünden Anayasa’nın 153. maddesinin üçüncü 
fıkrasıyla 6216 sayılı Kanun'un 66. maddesinin (3) numaralı fıkrası gereğince bu cümleye 
ilişkin iptal hükmünün kararın Resmî Gazete’de yayımlanmasından başlayarak dokuz ay 
sonra yürürlüğe girmesi uygun görülmüştür. 
 
VH. YÜRÜRLÜĞÜN DURDURULMASI TALEBİ 
 
71. Dava dilekçesinde özetle; dava konusu kuralların uygulanması hâlinde telafisi 
güç veya imkânsız zararların doğabileceği belirtilerek yürürlüklerinin durdurulmasına karar 
verilmesi talep edilmiştir. 
 
10/11/2016 tarihli ve 6758 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler 
Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabul Edilmesine Dair 
Kanun’un; 
 
A. 16. maddesiyle 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin 
İnfazı Hakkında Kanun’un 92. maddesinin (1) numaralı fıkrasına eklenen ikinci cümlede yer 
alan “...kurum dışına çıkmaları Cumhuriyet başsavcılığı tarafından kısıtlanabilir. ” ibaresine 
yönelik iptal hükmünün yürürlüğe girmesinin ertelenmesi nedeniyle bu ibareye ilişkin 
yürürlüğün durdurulması talebinin REDDİNE, 
 
B. 13. maddesiyle 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 
128. maddesine eklenen (10) numaralı fıkraya yönelik iptal talebi 22/9/2021 tarihli ve 
E.2017/17, K.2021/59 sayılı kararla reddedildiğinden bu fıkraya ilişkin yürürlüğün 
durdurulması talebinin REDDİNE, 
 
C. 1.2. maddesiyle 25/8/2011 tarihli ve 652 sayılı Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat 
ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname'ye (2/7/2018 tarihli ve 703 sayılı 
Kanun Hükmünde Kararname'nin 22. maddesiyle “Özel Barınma Hizmeti Veren Kurumlar ve 
Bazı Düzenlemeler Hakkında Kanun Hükmünde Kararname" şeklinde değiştirilmiştir) 
eklenen geçici 11. maddede yer alan “...Kamu Personel Seçme Sınavına girme şartı hariç... ” 
ve “...sözlü sınavda haşarılı olanlar... ” ibarelerine, 
 
2. 13. maddesiyle 5271 saydı Kanun’un 128. maddesinin (9) numaralı fıkrasına 
eklenen “...ve onuncu fıkra uyarınca kayyım atanmasına... ” ibaresine, 
 
3. 17. maddesiyle 5275 sayılı Kanun’a eklenen geçici 7. maddenin (1) numaralı 
fıkrasında yer alan “...özel kanunlar kapsamında kalan yerlerde bu kanunlardaki 
kısıtlamalara tabi olmaksızın,...” ve “...4/1/2002 tarihli ve 4734 sayılı Kamu İhale 
Kanununun 21 inci maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinin tabi olduğu usule göre... ” 
ibareleri ile (2) numaralı fıkrasında yer alan “...4342 sayılı Kanun hükümlerine tabi 
olmaksızın... ” ibaresine, 
 
ilişkin iptal talepleri hakkında 22/9/2021 tarihli ve E.2017/17, K.2021/59 sayılı 
kararla karar verilmesine yer olmadığına karar verildiğinden bu ibarelere ilişkin yürürlüğün 
durdurulması talepleri hakkında KARAR VERİLMESİNE YER OLMADIĞINA, 
 
 
 
22/9/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir. 
 
VIII. HÜKÜM 
 
10/11/2016 tarihli ve 6758 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler 
Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabul Edilmesine Dair 
Kanun’un; 
 
A. 2. maddesiyle 25/8/2011 tarihli ve 652 sayılı Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat 
ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname'ye (2/7/2018 tarihli ve 703 sayılı 
Kanun Hükmünde Kararname'nin 22. maddesiyle "'Özel Barınma Hizmeti Veren Kurumlar ve 
Bazı Düzenlemeler Hakkında Kanun Hükmünde Kararname'’'' şeklinde değiştirilmiştir) 
eklenen geçici 11. maddede yer alan “...Kamu Personel Seçme Sınavına girme şartı hariç..." 
ve “...sözlü sınavda başarılı olanlar... ’’ ibarelerine ilişkin iptal talepleri hakkında KARAR 
VERİLMESİNE YER OLMADIĞINA OYBİRLİĞİYLE, 
 
B. 13. maddesiyle 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 
128. maddesinin; 
 
1. (9) numaralı fıkrasına eklenen “...ve onuncu fıkra uyarınca kayyım atanmasına... ” 
ibaresine ilişkin iptal talebi hakkında KARAR VERİLMESİNE YER OLMADIĞINA 
OYBİRLİĞİYLE, 
 
2. Eklenen (10) numaralı fıkrasının Anayasa’ya aykırı olmadığına ve iptal talebinin 
REDDİNE OYBİRLİĞİYLE, 
 
C. 16. maddesiyle 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin 
İnfazı Hakkında Kanun’un 92. maddesinin (1) numaralı fıkrasına eklenen ikinci cümlenin; 
 
1. “...kurum dışına çıkmaları Cumhuriyet başsavcılığı tarafindan kısıtlanabilir." 
ibaresinin Anayasa’ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE Kadir ÖZKAYA, Muammer TOPAL, 
Recai AKYEL, Yıldız SEFERİNOĞLU, Basri BAĞCI ile İrfan FİDAN’ın karşıoyları ve 
OYÇOKLUĞUYLA, iptal hükmünün Anayasa’mn 153. maddesinin üçüncü fıkrası ile 
30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri 
Hakkında Kanun’un 66. maddesinin (3) numaralı fıkrası gereğince KARARIN RESMÎ 
GAZETE’DE YAYIMLANMASINDAN BAŞLAYARAK DOKUZ AY SONRA 
YÜRÜRLÜĞE GİRMESİNE OYBİRLİĞİYLE, 
 
2. Kalan kısmının 6216 sayılı Kanun’un 43. maddesinin (4) numaralı fıkrası 
gereğince İPTALİNE, iptal hükmünün Anayasa’mn 153. maddesinin üçüncü fıkrası ile 6216 
sayılı Kanun’un 66. maddesinin (3) numaralı fıkrası gereğince KARARIN RESMÎ 
GAZETE’DE YAYIMLANMASINDAN BAŞLAYARAK DOKUZ AY SONRA 
YÜRÜRLÜĞE GİRMESİNE OYBİRLİĞİYLE, 
 
Ç. 17. maddesiyle 5275 sayılı Kanun’a eklenen geçici 7. maddenin (1) numaralı 
fıkrasında yer alan “...özel kanunlar kapsamında kalan yerlerde bu kanunlardaki 
kısıtlamalara tabi olmaksızın,...” ve “...4/1/2002 tarihli ve 4734 sayılı Kamu İhale 
Kanununun 21 inci maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinin tabi olduğu usule göre... ” 
 
 
 
ibareleri ile (2) numaralı fıkrasında yer alan ‘‘...4342 sayılı Kanun hükümlerine tabi 
olmaksızın...” ibaresine ilişkin iptal talepleri hakkında KARAR VERİLMESİNE YER 
OLMADIĞINA OYBİRLİĞİYLE, 
 
22/9/2021 tarihinde karar verildi. 
 
Başkan 
ZühtüARSLAN 
 
Başkanvekili 
Haşan Tahsin GÖKCAN 
 
Başkanvekili 
Kadir ÖZKAYA 
 
Üye 
Engin YILDIRIM 
 
Üye 
Hicabi DURSUN 
 
Üye 
Celal Mümtaz AKINCI 
 
Üye 
Muammer TOPAL 
 
Üye 
M. Emin KUZ 
 
Üye 
Rıdvan GÜLEÇ 
 
Üye 
Recai AKYEL 
 
Üye 
Yusuf Şevki HAKYEMEZ 
 
Üye 
Yıldız SEFERİNOĞLU 
 
Üye 
Selahaddin MENTEŞ 
 
Üye 
Basri BAĞCI 
 
Üye 
İrfan FİDAN 
 
 
 
Esas Sayısı : 2017/17 
Karar Sayısı: 2021/59 
 
Karşı Oy 
 
İptal talebine konu edilen 6758 sayılı Kanun’un 16. maddesiyle. 5275 sayılı Ceza ve 
Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkındaki Kanun’un 92. maddesinin 1. fıkrasına eklenen 
ikinci cümlede yer alan “...kurum dışına çıkmaları Cumhuriyet başsavcılığı tarafından 
kısıtlanabilir.” şeklindeki düzenlemenin anlam ve kapsamına dair çoğunluk tarafından yapılan 
değerlendirme ve buna bağlı olarak ulaşılan sonuca iştirak olunmamıştır. 
 
Bu bağlamda çoğunluk hükme ilişkin değerlendirme yaparken Cumhuriyet 
başsavcılığına verilen yetkinin madde muhtevasında dile getirilen tüm infaz kurumu dışına 
çıkma durumları için geçerli olduğu varsayımına dayanmıştır. Buradan hareketle Cumhuriyet 
başsavcılığına süre ve muhteva kısıtlaması olmayan belirsiz bir yetki tanındığı tespiti yapılmış 
ve hükmün iptali gerektiği sonucuna ulaşmıştır. 
 
Özü itibariyle söz konusu düzenlemenin eğitim ve öğretim faaliyetleri nedeniyle 
kurum dışına çıkma hallerine mahsus olmak üzere getirildiği hem düzenlemenin metninden 
hem de uygulamadan açıkça anlaşılmaktadır. 
 
Maddenin düzenleme öncesi halinde infaz kurumu sakinlerinin kurum dışına 
çıkmalarını gerekli kılan durumlar tek tek sayılmaktadır. Bu haller; izin, hastaneye, 
Cumhuriyet başsavcılığına veya duruşmaya sevk, eğitim, öğretim, işyurdu, cezanın 
ertelenmesi, salıverilme, nakil, deprem, sel gibi doğal afet ve yangın hâlleri dışında ve yetkili 
makamca verilmiş yazılı bir emirden ibarettir. 
 
Maddeye ilave edilen ikinci cümlede ise Cumhuriyet başsavcılığınca kimler 
hakkında hangi nedene bağlı olarak kurum dışına çıkmanın kısıtlanacağına dair düzenlemeye 
yer verilmiştir. Bu düzenleme çerçevesinde 5275 sayılı Kanunun 9/2. maddesinde yazılı 
suçlardan hüküm giymişler açısından kurum veya toplum güvenliğini tehlikeye 
düşürebileceği, örgütsel faaliyet ve haberleşme ihtimalini ortaya koyan bir olasılığın 
bulunması ve güvenlik açısından; yol, kalınacak kurum, okul veya sınav merkezinde bir riskin 
varlığına dair bir değerlendirme yapılması durumunda kurum dışına çıkmanın kısıtlanacağı 
dile getirilmektedir. 
 
Madde muhtevasında açıkça okul ve sınav merkezinin zikredilmesi düzenlemenin 
eğitim ve öğretim amaçlı kurum dışına çıkmalara ilişkin olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. 
Hükmün kapsamına cenaze ve sağlık mazeretiyle yapılan şevkleri girmediği, madde metninde 
ibadethane, defin mahalli ve sağlık kurumu gibi yerlerden söz edilmemesinden de 
anlaşılmaktadır. 
 
Dahası, cenaze, ağır hastalık, doğal afet durumlarında verilen izinlerin kullandırılma 
usul ve şartlan 5275 sayılı Kanunun ayrı bir yerinde 94. maddesinde açıkça düzenlenmekte 
olup iptal talebine konu edilen hükümle alakası bulunmadığı sarihtir. Zira söz konusu 
maddedeki düzenlemede Cumhuriyet başsavcılığı ölüm izinlerinde karar makamı, ağır 
hastalık ve doğal afet izinlerinde ise teklif makamı pozisyonundadır. Bu izinler açısından 
Cumhuriyet başsavcılığının iptali istenen düzenlemede yer alan yetkileri kullanmasına gerek 
ve ihtiyaç yoktur. 
 
 
 
Diğer taraftan infazın ertelenmesi, koşullu salıverilme gibi faaliyetler, doğrudan 
mahkeme kararına dayanan işlemler olduğu gibi muhatabının infaz kurumunda 
bulundurulmasının hukuki gerekçesini de ortadan kaldırdığından, iptal talebine konu edilen 
düzenlemedeki yetki ile Cumhuriyet başsavcılığının ilgili kişiyi kurumda tutması mümkün 
değildir. 
 
Sağlık ve işyurtları faaliyetleri kapsamında gerçekleşen kurum dışına çıkışlar ise 
5275 sayılı Kanunun 92/1. maddesi kapsamına girmemektedir. 
 
Ayrıca iptal talebinde, söz konusu maddeye ilişkin olarak dile getirilen gerekçe 
tamamen eğitim ve öğretim hakkıyla ilgilidir. îptal gerekçesinin anayasal dayanağı ise 
Anayasa’nın 42. maddesi olarak ifade edilmiştir. 
 
Uygulamada da söz konusu düzenleme eğitim ve öğretim izinleriyle ilgili olarak ve 
belli dönemlerde yapılacak sınav veya eğitim faaliyetleri ile alakalı şekilde kullanıldığından 
getirilecek kısıtlamalar belli bir faaliyete ve kısa bir zaman dilimine tekabül etmektedir. Bu 
bağlamda çoğunluğun dile getirdiği gibi söz konusu yetkinin belirsiz süre ile kullanılması 
mümkün değildir. 
 
Cumhuriyet başsavcılığınca getirilen kısıtlamalara karşı infaz hakimliği nezdinde 
etkili bir itiraz imkanı da bulunmaktadır. 
 
Yukarda izah edilen gerekçelerle, çoğunluğun iptal yönündeki düşüncesine dayalı 
iptal kararma iştirak olunmamıştır. 
 
Başkanvekili 
Kadir ÖZKAYA 
 
Üye 
Muammer TOPAL 
 
Üye 
Recai AKYEL 
 
Üye 
Yıldız SEFERİNOĞLU 
 
Üye 
Basri BAĞCI 
 
Üye 
İrfan FİDAN
Dosyalar

Kaynak Metin
(Kaynak: Resmi Gazete resmi web sitesi)
İlgili mevzuat yürürlükte değilse, bu ek/formları da yürürlükte olmayabilir.
Söz Konusu Yargı Kararının Metinsel Değişiklik Yaptığı Mevzuat (2)
Söz Konusu Mahkeme Kararında İptal İstemine Konu Olan Mevzuat (5)
Söz Konusu Yargı Kararının ilgili olduğu Mevzuat (1)
" *** Kırmızı renk, söz konusu kanunun yürürlükte olmadığını; sarı renk, söz konusu kanunun tasarı aşamasında olduğunu ve mavi renk ise söz konusu kanunun yürürlükte olduğunu nitelemektedir."

Copyright©2023. Kanunum bir Karakullukçu Dan. A.Ş. (Şirket) servisidir. “Kanunum” Şirket’in tescilli markasıdır ve tüm hakları saklıdır. Kanunum bir resmi kaynak veya hukuk danışmanlık servisi değildir. Kullanıcılar Hizmet Şartlarını okumuş ve kabul etmiş sayılırlar. Adres: Esentepe Mah. Büyükdere Cad. Loft Residence Blok No:201 İç Kapı No:71 Şişli/İstanbul