DÖNEM: 22 YASAMA YILI: 5
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
CİLT : 151
80’inci Birleşim
27 Mart 2007 Salı
İ Ç İ N D E K İ L E R
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. - YOKLAMALAR
IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
1.- Çanakkale Milletvekili İbrahim Köşdere'nin, Çanakkale Savaşı'nı ziyaretçilere daha iyi ve daha bilinçli anlatmak amacıyla Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı'nda yapılan son değişikliklere ilişkin gündem dışı konuşması ve Çevre ve Orman Bakanı Osman Pepe'nin cevabı
2.- İstanbul Milletvekili Berhan Şimşek'in, son yıllardaki ekonomik krizler ile büyük marketlerin şehir merkezlerine girmelerine ve üretici firmaların bakkallara ayrı, süpermarketlere ayrı fiyat uygulaması nedeniyle bakkal esnafının sorunlarına ve Dünya Tiyatrolar Günü münasebetiyle, Devlet Tiyatroları'ndaki sıkıntılara ilişkin gündem dışı konuşması
3.- Konya Milletvekili Ahmet Işık'ın, Konya'daki göl, gölet, obruk, baraj ve kuyu sularındaki su miktarının azalmasına ve bu azalmaya küresel ısınma ile tarımsal sulamanın etkisine ilişkin gündem dışı konuşması ve Çevre ve Orman Bakanı Osman Pepe'nin cevabı
B) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1.- Manisa Milletvekili Hasan Ören ve 21 milletvekilinin, Manisa-Turgutlu'da gerçekleştirilecek bir madencilik faaliyetinin çevre üzerindeki etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/430)
C) TEZKERELER VE ÖNERGELER
1.- Bayındırlık ve İskân Bakanı Faruk Nafız Özak'ın Japonya'ya yaptığı resmî ziyarete katılacak milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/1236)
2.- Ankara Milletvekili Muzaffer R. Kurtulmuşoğlu'nun, 3813 Sayılı Türkiye Futbol Federasyonu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanuna Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi'nin (2/192) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/443)
3.- Şırnak Milletvekili Mehmet Tatar'ın, Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi'nin (2/613) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/444)
V. - GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI
A) ÖN GÖRÜŞMELER
1.- Malatya Milletvekili Ahmet Münir Erkal ve 31 milletvekilinin, kayısı ürününün ekonomik değerinin artırılması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/99)
2.- Malatya Milletvekili Muharrem Kılıç ve 37 milletvekilinin, don olayları nedeniyle kayısı üreticilerinin uğradığı zararların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/184)
3.- Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 21 milletvekilinin, kayısı üreticilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/384)
4.- Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 47 milletvekilinin, kayısı üretimindeki ekonomik değer kaybının ve kayısı üreticilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/410)
VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
1.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)
2.- Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1030) (S. Sayısı: 904)
3.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Şili Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Askeri Alanda Eğitim, Savunma Sanayii, Teknik ve Bilimsel İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/885) (S. Sayısı: 860)
4.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Etyopya Federal Demokratik Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Kültür, Eğitim, Bilim, Basın-Yayın, Gençlik ve Spor Alanlarında İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ile Dışişleri Komisyonları Raporları (1/1037) (S. Sayısı: 967)
5.- Deniz Emniyeti Komitesinin 82. Oturumunun 29 Kasım 2006 - 8 Aralık 2006 Tarihleri Arasında İstanbul’da Yapılmasına Dair Türkiye Cumhuriyeti ile Uluslararası Denizcilik Örgütü Arasında Mutabakat Muhtırasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/1222) (S. Sayısı: 1243)
6.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Uluslararası Telekomünikasyon Birliği Arasında 2006 Yılı Tam Yetkili Temsilciler Konferansının Organizasyonu, Gerçekleştirilmesi ve Finansmanına İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/1233) (S. Sayısı: 1245)
7.- Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Anayasa Komisyonu Raporu (1/1300) (S. Sayısı: 1342)
8.- 17.1.2007 Tarihli ve 5574 Sayılı Türk Petrol Kanunu ve Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (1/1301) (S. Sayısı: 1352)
9.- Emniyet Teşkilatı Uçuş Hizmetleri Tazminat Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/437) (S. Sayısı: 1150)
10.- Türk Silahlı Kuvvetlerinde İlk Nasıp İstihkakına İlişkin Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile İçişleri ve Millî Savunma Komisyonları Raporları (1/1137) (S. Sayısı: 1080)
11.- Yedek Subaylar ve Yedek Askeri Memurlar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Milli Savunma Komisyonu Raporu (1/1213) (S. Sayısı: 1263)
12.- 15.2.2007 Tarihli ve 5581 Sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ve Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (1/1315) (S. Sayısı: 1361)
VII. - ÖNERİLER
A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ
1.- Gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi
VIII. - OYLAMALAR
1.- Emniyet Teşkilatı Uçuş Hizmetleri Tazminat Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının oylaması
IX. - SORULAR VE CEVAPLAR
A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- İzmir Milletvekili Oğuz OYAN'ın, F tipi cezaevlerindeki bir uygulamaya ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Cemil ÇİÇEK'in cevabı (7/20002)
2.- Antalya Milletvekili Osman ÖZCAN'ın, KOBİ'lerin borçlarının yeniden yapılandırılmasına yönelik kanunun uygulamasına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif ŞENER'in cevabı (7/20034)
3.- Balıkesir Milletvekili Turhan ÇÖMEZ'in, çocuk istismarı konulu dava sayısına ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Cemil ÇİÇEK'in cevabı (7/20114)
4.- Antalya Milletvekili Nail KAMACI'nın, Antalya Büyükşehir Belediyesiyle ilgili bir iddiaya ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/20358)
5.- Bartın Milletvekili Hacı İbrahim KABARIK'ın, 2006 yılında Bartın'a ayrılan ödeneğe ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/20402)
6.- Ordu Milletvekili Kâzım TÜRKMEN'in, Ordu'da yıkılacağı iddia edilen bir okul binasına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK'in cevabı (7/20403)
7.- Bartın Milletvekili Hacı İbrahim KABARIK'ın, 2006 yılında Bartın'a ayrılan ödeneğe ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK'in cevabı (7/20404)
8.- İzmir Milletvekili Ali Rıza BODUR'un, Kasımpaşa Orduevine ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı M. Vecdi GÖNÜL'ün cevabı (7/20411)
9.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Adıyaman ilindeki yatırımlara ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Osman PEPE'nin cevabı (7/20450)
10.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Aksaray ilindeki yatırımlara ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Osman PEPE'nin cevabı (7/20474)
11.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Amasya ilindeki yatırımlara ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Osman PEPE'nin cevabı (7/20475)
12.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Ağrı ilindeki yatırımlara ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Osman PEPE'nin cevabı (7/20476)
13.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Bingöl ilindeki yatırımlara ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Osman PEPE'nin cevabı (7/20477)
14.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Bitlis ilindeki yatırımlara ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Osman PEPE'nin cevabı (7/20478)
15.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Bartın ilindeki yatırımlara ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Osman PEPE'nin cevabı (7/20479)
16.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Elâzığ ilindeki yatırımlara ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Osman PEPE'nin cevabı (7/20480)
17.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Erzurum ilindeki yatırımlara ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Osman PEPE'nin cevabı (7/20481)
18.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Amasya, Aksaray, Adıyaman, Ağrı, Bingöl, Bitlis, Bartın, Düzce, Çankırı, Bursa, Bolu, Batman, Bayburt, Rize, Karabük, Sakarya, Nevşehir, Siirt, Şırnak, Kütahya, Gümüşhane, Kayseri, Kars, Erzurum, Kilis ve Elâzığ, illerindeki yatırımlara ilişkin soruları ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in cevabı (7/20499, 20500, 20501, 20502, 20503, 20504, 20505, 20506, 20507, 20508, 20509, 20510, 20511, 20512, 20513, 20514, 20515, 20516, 20517, 20518, 20519, 20520, 20521, 20522, 20523, 20524)
19.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Amasya, Aksaray, Adıyaman, Ağrı, Bingöl, Bitlis, Bartın, Düzce, Çankırı, Bursa, Bolu, Batman, Rize, Karabük, Sakarya, Nevşehir, Siirt, Şırnak, Kütahya, Gümüşhane, Kayseri, Kars, Bayburt, Erzurum, Kilis ve Elâzığ, illerindeki yatırımlara ilişkin soruları ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK'in cevabı (7/20629, 20630, 20631, 20632, 20633, 20634, 20635, 20636, 20637, 20638, 20639, 20640, 20641, 20642, 20643, 20644, 20645, 20646, 20647, 20648, 20649, 20650, 20651, 20652, 20653, 20654)
20.- İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM'in, TÜPRAŞ'ın bir grup hissesinin satışının iptaline ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/20761)
21.-Çorum Milletvekili Feridun AYVAZOĞLU'nun, bir köyün isminin değiştirilmesine ilişkin Başbakandan sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/20769)
22.- İstanbul Milletvekili Ali Rıza GÜLÇİÇEK'in, bir köyün isminin değiştirilmesine ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/20798)
23.- Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, Adıyaman'daki taşımalı eğitim hizmetlerine ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK'in cevabı (7/20802)
24.- Giresun Milletvekili Mehmet IŞIK'ın, büyük marketlerle ilgili kanun tasarısına ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali COŞKUN'un cevabı (7/20812)
25.- Tekirdağ Milletvekili Mehmet Nuri SAYGUN'un, tarım sektörüyle ilgili bir açıklamaya ilişkin Başbakandan sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi EKER'in cevabı (7/20848)
26.- İzmir Milletvekili Ahmet ERSİN'in, hakkında müfettiş raporu olan bir personele ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK'in cevabı (7/20892)
27.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun, Antalya-Akseki elektrik dağıtım şebekesinin güçlendirilmesine ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/20906)
28.- Malatya Milletvekili Süleyman SARIBAŞ'ın, bazı ülkelerin silahlanmasının oluşturduğu tehdide ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı M. Vecdi GÖNÜL'ün cevabı (7/20909)
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 14.00'te açılarak dört oturum yaptı.
Bir ila Üçüncü Oturumlar
Eskişehir Milletvekili Fahri Keskin, Çanakkale Zaferi'nin 92'nci yıl dönümü münasebetiyle, Çanakkale destanını doğru okumanın, doğru anlamanın ve yeni nesillere doğru aktarmanın önemine,
Ankara Milletvekili Oya Araslı, yargı bağımsızlığının önemine, çağımızın parlamenter rejimlerinde hukukun üstünlüğünü sağlama, kişi haklarını koruma konusunda en büyük görevin yargıya düştüğüne; yargının bu görevini sağlıklı bir biçimde yerine getirebilmesinin ön koşulunun ise yargı bağımsızlığı olduğuna,
Kayseri Milletvekili Adem Baştürk, Dünya Su Günü münasebetiyle, miktarı dünyada sınırlı olan su kaynaklarını, özellikle bölgemizde, daha dikkatli ve tasarruflu kullanmanın gereğine,
İlişkin gündem dışı birer konuşma yaptılar.
Portekiz Meclis Başkanı Jaime Gama'nın davetlisi olarak Portekiz'e resmî ziyarette bulunacak olan Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Bülent Arınç'ın beraberindeki Parlamento heyetini oluşturmak üzere gruplarınca isimleri bildirilen milletvekillerine ilişkin Başkanlık tezkeresi Genel Kurulun bilgisine sunuldu.
Gündemin "Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler" kısmının 58, 134, 320 ve 346'ncı sıralarındaki (10/99), (10/184), (10/384) ve (10/410) esas numaralı kayısı üreticilerinin sorunları ile ilgili Meclis araştırması önergelerinin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 27/3/2007 Salı günkü birleşiminde birleştirilerek birlikte yapılmasına ve aynı günkü birleşimde kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesine; gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 432'nci sırasında yer alan 1354 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin bu kısmın 4'üncü, 33'üncü sırasında yer alan 860 sıra sayılı Kanun Tasarısı'nın 5'inci, 60'ıncı sırasında yer alan 967 sıra sayılı Kanun Tasarısı'nın 6'ncı, 19'uncu sırasında yer alan 1243 sıra sayılı Kanun Tasarısı'nın 7'nci, 20'nci sırasında yer alan 1245 sıra sayılı Kanun Tasarısı'nın 8'inci, 302'nci sırasında yer alan 1080 sıra sayılı Kanun Tasarısı'nın 12'nci, 378'inci sırasında yer alan 1263 sıra sayılı Kanun Tasarısı'nın 13'üncü, 439'uncu sırasında yer alan 1361 sıra sayılı Kanun Tasarısı'nın 14'üncü sırasına alınmasına ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi, yapılan görüşmelerden sonra kabul edildi.
Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan, Oturum Başkanı İsmail Alptekin'in tutumuyla ilgili, usul müzakeresi talebini yerine getirmemesi nedeniyle bir açıklamada bulundu.
Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının:
1'inci sırasında bulunan, Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi'nin (2/212) (S. Sayısı: 305) görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin komisyon raporu henüz gelmediğinden,
2'nci sırasında bulunan, Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı'nın (1/1030) (S. Sayısı: 904) görüşmeleri, ilgili komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından,
Ertelendi.
3'üncü sırasında bulunan, Gecekondu Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı'nın (1/1254) (S. Sayısı: 1266) görüşmelerine devam olunarak, çerçeve 2'nci maddeye bağlı geçici 9'uncu maddeye kadar
Saat 18.19'da toplanmak üzere, üçüncü oturuma 18.06'da son verildi.
İsmail Alptekin
|
|
|
TBMM Başkanı Vekili
|
|
|
|
Bayram Özçelik
|
Yaşar Tüzün
|
|
Burdur
|
Bilecik
|
|
Kâtip Üye
|
Kâtip Üye
|
Dördüncü Oturum
Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının:
3'üncü sırasında bulunan, Gecekondu Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/1254) (S. Sayısı: 1266) görüşmeleri tamamlanarak,
4'üncü sırasında bulunan, Bursa Milletvekilleri Faruk Çelik ve Mustafa Dündar'ın, Toplu Konut Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/945) (S. Sayısı: 1354) yapılan görüşmelerden sonra,
Kabul edildi.
27 Mart 2007 Salı günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime 20.01'de son verildi.
Nevzat Pakdil
|
|
|
Başkan Vekili
|
|
|
|
Bayram Özçelik
|
Ahmet Küçük
|
|
Burdur
|
Çanakkale
|
|
Kâtip Üye
|
Kâtip Üye
|
No.: 109
II. - GELEN KÂĞITLAR
23 Mart 2007 Cuma
Tasarılar
1.- Türkiye ile Mısır Arasında Doğal Gaz Alanında İşbirliğine İlişkin Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/1336) (Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ile Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.3.2007)
2.- İstiklal Marşının Kabulünü ve Mehmet Akif Ersoy'u Anma Günü İlan Edilmesi Hakkında Kanun Tasarısı (1/1337) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ile İçişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 20.3.2007)
Teklifler
1.- Diyarbakır Milletvekili İrfan Riza Yazıcıoğlu ve 14 Milletvekilinin; Kamu Görevlerinden Ayrılanların Yapamayacakları İşler Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/978) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.3.2007)
2.- Aydın Milletvekili Mehmet Mesut Özakcan ve 3 Milletvekilinin; Dört İlçe Kurulması ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/979) (İçişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.3.2007)
3.- Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü ve 16 Milletvekilinin; Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkındaki Kanun Teklifi (2/980) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.3.2007)
4.- İzmir Milletvekili Hakkı Ülkü ve 17 Milletvekilinin; Devlet Memurları Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/981) (Adalet ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.3.2007)
5.- Ankara Milletvekili Önder Sav ve 35 Milletvekilinin; 2876 Sayılı Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Kanununun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine ve Kaldırılmasına İlişkin Kanun Teklifi (2/982) (Plan ve Bütçe ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.3.2007)
6.- İstanbul Milletvekili Alaattin Büyükkaya ve 4 Milletvekilinin; 3.1.2002 Tarihli ve 4733 Sayılı Tütün, Tütün Mamulleri, Tuz ve Alkol İşletmeleri Genel Müdürlüğünün Yeniden Yapılandırılması ile Tütün ve Tütün Mamullerinin Üretimine, İç ve Dış Alım ve Satımına, 4046 Sayılı Kanunda ve 233 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/983) (Plan ve Bütçe ile Adalet Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.3.2007)
Raporlar
1.- Kamu İdare, Kurum ve Kuruluşlarında Geçici İş Pozisyonlarında Çalışanların Sürekli İşçi Kadrolarına veya Sözleşmeli Personel Statüsüne Geçirilmeleri, Geçici İşçi Çalıştırılması ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1318) (S. Sayısı: 1366) (Dağıtma tarihi: 23.3.2007) (GÜNDEME)
2.- İzmir Milletvekili Bülent Baratalı'nın; 357 sayılı Askeri Hakimler Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi ve İçtüzüğün 37 nci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınma Önergesi (2/138) (S. Sayısı: 1367) (Dağıtma tarihi: 23.3.2007) (GÜNDEME)
3.- Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü'nün; Nakdi Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve İçtüzüğün 37 nci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınma Önergesi (2/862) (S. Sayısı: 1368) (Dağıtma tarihi: 23.3.2007) (GÜNDEME)
4.- Bursa Milletvekili Mehmet Altan Karapaşaoğlu'nun; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/971) (S. Sayısı: 1369) (Dağıtma tarihi: 23.3.2007) (GÜNDEME)
No.: 110
26 Mart 2007 Pazartesi
Geri Alınan Yazılı Soru Önergesi
1.- İzmir Milletvekili Ahmet ERSİN, bir zanlının serbest bırakılmasına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesini 26/3/2007 tarihinde geri almıştır (7/20907)
No.: 111
27 Mart 2007 Salı
Tasarı
1.- Yunus Emre Vakfı Kanunu Tasarısı (1/1338) (Dışişleri ; Plan ve Bütçe ile Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 21.3.2007)
Teklifler
1.- Sakarya Milletvekili Süleyman Gündüz'ün; Tababet ve Şuabatı Sanatlarının Tarzı İcrasına Dair Kanuna Bir Ek Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (2/984) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.3.2007)
2.- Antalya Milletvekili Tuncay Ercenk ve 16 Milletvekilinin; 3213 sayılı Maden Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/985) (Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.3.2007)
3.- Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü ve 35 Milletvekilinin; Küçük ve Orta Büyüklükteki İşletmelerin Mali Sektöre Olan Borçlarının Yeniden Yapılandırılması Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/986) (Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.3.2007)
4.- İzmir Milletvekili Enver Öktem ve 11 Milletvekilinin; Arıcılık Kanunu Teklifi (2/987) (Adalet ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 20.3.2007)
5.- Bursa Milletvekili Mehmet Emin Tutan ve 2 Milletvekilinin; Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası, Türkiye Halk Bankası Anonim Şirketi ve Türkiye Emlak Bankası Anonim Şirketi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/988) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 21.3.2007)
Rapor
1.- 1.3.2007 Tarihli ve 5588 Sayılı Gelir Vergisi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ve Anayasanın 89 uncu ve 104 üncü Maddeleri Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1331) (S. Sayısı: 1371) (Dağıtma tarihi: 27.3.2007) (GÜNDEME)
Meclis Araştırması Önergesi
1.- Manisa Milletvekili Hasan ÖREN ve 21 Milletvekilinin, Manisa-Turgutlu'da gerçekleştirilecek bir madencilik faaliyetinin çevre üzerindeki etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/430) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/3/2007)
27 Mart 2007 Salı
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.00
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 80'inci Birleşimi'ni açıyorum.
III. - Y O K L A M A
BAŞKAN - Elektronik cihazla yoklama yapacağız.
Yoklama için beş dakika süre vereceğim. Sayın milletvekillerinin oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini, bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin salonda hazır bulunan teknik personelden yardım istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise, yoklama pusulalarını, görevli personel aracılığıyla, beş dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk söz, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı'nda yapılan son değişiklikler hakkında söz isteyen Çanakkale Milletvekili İbrahim Köşdere'ye aittir.
Buyurun Sayın Köşdere. (AK Parti sıralarından alkışlar)
IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
1.- Çanakkale Milletvekili İbrahim Köşdere'nin, Çanakkale Savaşı'nı ziyaretçilere daha iyi ve daha bilinçli anlatmak amacıyla Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı'nda yapılan son değişikliklere ilişkin gündem dışı konuşması ve Çevre ve Orman Bakanı Osman Pepe'nin cevabı
İBRAHİM KÖŞDERE (Çanakkale) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarımız; Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı'nda yapılan son değişikliklerle ilgili söz almış bulunmaktayım.
Gelibolu Millî Parkı, hâlen, Millî Park içindeki bütün uygulamalarıyla Millî Park Uzun Devre Gelişim Planı ve ilgili yasa ve yönetmelikler çerçevesinde sürdürülmektedir. Bu uygulamalar kapsamında bir dizi ana proje ve bunların alt projeleri öngörülmektedir. Millî Park'ın tanıtımına ilişkin sergi salonu, satış birimi, sinema salonu, toplantı salonu, kütüphane, kafeterya gibi bölümlerin yer aldığı Kilye Koyu Ana Tanıtım Merkezi tamamlanarak, 18 Mart 2005 tarihinde kullanıma açılmıştır.
Şehitler Projesi kapsamında, 28 adet şüheda kabristanından Soğanlıdere, Şahindere, Kocadere, Hastane ve Anafartalar Köy Şehitliği 2005 yılında yapılarak, ziyaretçilerin izlenimine ve hizmetine sunulmuştur.
Değerli arkadaşlar, Gelibolu Yarımadası'yla ilgili yapmış olduğumuz bu güzel eserleri, Allah hepimize birlikte nasip etti. İktidarıyla muhalefetiyle geçirmiş olduğumuz yasa çerçevesinde, Gelibolu Yarımadası'ndaki büyük ihmalin yıllar sonra bizlere nasip olması, büyük bir tesadüf değildir. Bu, tesadüften ziyade, şehitleri anma ve şehitlerin ruhunu şad etme adına alınmış bir iradedir. Bu iradeyi koyma adına bizlere büyük destek veren başta Sayın Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan, bakanlarımız, Çevre-Orman Bakanımız, Devlet Bakanımız, Kültür Bakanımız ve bu bakanlıklarda çalışan bürokratların çok büyük emeği ve desteği olmuştur ve olmaktadır. Son zamanlarda, bu şehitliklerde yapmış olduğumuz projeleri peş peşe bitirmenin mutluluğunu Çanakkale halkımız olarak bizler paylaşıyoruz. Ancak, bu şehitliklere gitme arzusunu duyan 81 ildeki vatandaşlarımıza ve yurt dışından gelen misafirlerimize, daha iyi koşullarda gezip görme ve o savaş anılarını yaşatma adına güzel çalışmalarımız devam etmekte olup ve yıllar geçtikçe ziyaretçilerimizin çoğalmasından ve hatta, geçen sene rekor seviyeye doğru ulaştığımız 3 milyon ziyaretçinin gelip ziyaret etmesinden Çanakkale halkımızın memnuniyetini ben buradan ifade etmek istiyorum.
Alan kılavuzluğuyla ilgili buraya gelen, şehitlerimizin, daha rahat, bilinç içinde, söz birliği içinde alan kılavuzlarımızın vermiş olacakları bilgiler çerçevesinde tarih bilinciyle donatılmış, Çanakkale Savaşlarının oluşumundan ve sonucuna kadar daha iyi bilgilendirilmesi için, buradan, yine, Çanakkale milletvekilleri olarak, bizler bir yasa çıkardık, bu yasada büyük desteğiniz oldu. Bu desteğinizden dolayı, bir daha, bu milletin kürsüsünden, sizlerin huzurunda teşekkür etmek istiyorum. Bu Alan Kılavuzluğu Yasası'ndan istifade eden başta Eceabat, Gelibolu ve Çanakkale Merkez olmak üzere eğitim alan, kurs alan kardeşlerimiz, 189 kişi, bilinçli program içinde yapılan sınavlar sonucunda kimliklerini kazanmış; artık, bundan sonra bütün denetim ve bilgilendirmeyi, Çanakkale Savaşlarıyla ilgili güzel anlatımını, gelen misafirlerimize daha iyi, bilinçli anlatma açısından güzel bir hizmet olduğu kanaatindeyim. Ancak, bu hizmetler, talep edildiği takdirde hizmetin sonucudur. Şimdi, bizim Çevre ve Orman Bakanlığımızın Millî Parklar Genel Müdürlüğümüz kanalıyla Kilye Koyu'nda Ana Tanıtım Merkezi ihalesi yapılmış; yiyecek, içecek, sosyal imkân ve sosyal tesislerle donatılan bu yerden verilen hizmetlerin karşılığı, hiçbir zaman, alan kılavuzluğu bedeli dışında, şehitliklere giriş ücreti değildir. Maalesef, 18 Mart 2007'de Sayın Başbakanımızın, bakanlarımızın ve milletvekillerimizin onurlandırdığı, bizim ziyaretlerimizden sonra bir gazetede, efendim, "Ayakbastı parası" diye bir başlık atılmıştı. Bizi son derece, derinden üzmüştür. Hiçbir talebin bedeli yoktur. Alan kılavuzluğu noktasında, alan kılavuzluğu talep edenlerden 105 milyon lira bir bedel, alan kılavuzu isteyenlerden o ücret alınmaktadır. Bunun, buradan doğrusunun bilinmesini de istiyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Köşdere, lütfen toparlar mısınız.
Buyurun.
İBRAHİM KÖŞDERE (Devamla) - Değerli milletvekilleri, Çanakkale'miz ve şehitlikler şanına yakışır güzel hizmetlerle donatılmış ve bizler Çanakkale milletvekilleri olarak, sizleri her zaman Çanakkale misafirperverliğini göstermek ve Çanakkale'mizi tanıtmak ve Gelibolu Yarımadası'nı gezmek üzere bekliyor, hepinize de saygılarımı ve sevgilerimi sunuyorum.
Teşekkür ederim. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Köşdere.
Gündem dışı konuşmaya, Hükûmet adına, Çevre ve Orman Bakanı Osman Pepe cevap vereceklerdir.
Buyurun Sayın Bakan. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) - Perşembe günü de cevap bekliyoruz Sayın Bakan.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Çanakkale Milletvekili arkadaşımızın, Gelibolu Tarihî Millî Parkı'nda son üç yıl içerisinde gerçekleştirilen çalışmalarla alakalı yapmış olduğu konuşmaya cevap vermek için huzurlarınızdayım.
Sayın Başbakanımızın, cumhuriyetin 100'üncü yılı münasebetiyle, 18 Mart Çanakkale Deniz Zaferi'nin yıl dönümü münasebetiyle, Gelibolu Tarihî Millî Parkı'nda, şehitlerimize, tarihimize gerekli olan saygının, hürmetin gereği olarak, oradaki şehitlerimizin aziz hatıralarına gerekli hassasiyetin gösterilmesi noktasında vermiş oldukları talimatla, millî park olan bu alanda biz çalışmalarımızı hızlandırdık. Çalışmalarımız, Devlet Bakanı Beşir Atalay'ın organizasyonunda, Bakanlık olarak başta bizim ve Kültür Turizm Bakanlığıyla birlikte üç yıl içerisinde yapmış olduğumuz çalışmalarla, Gelibolu Tarihî Millî Parkı nereden nereye geldi.
Değerli milletvekilleri, Gelibolu Tarihî Millî Parkı'nda, 33 adet, Fransız, İngiliz ve Anzakların abideleri var, mezarlıkları var. Bütün bu anıtlarını, bütün bu mezarlıklarını, 1930 yılında en mükemmel şekilde yapmışlar. Bunlar için orada bir idare kurmuşlar, mimarlar bulunduruyorlar, her türlü uzmanı bulunduruyorlar. En küçük boyasında bir çizilme olsa, kendi mezarlarına toz kondurmuyorlar. Ama, Çanakkale'yi geçilmez yapan Mehmetçiğin aziz hatırası uzun yıllar kaderiyle baş başa kaldı. Koca bir tarih, muhteşem şanlı bir sayfa, orada, âdeta, küllerin altında, tozların altında kaldı. Sadece ve sadece bir ulusal gazetenin önderliğinde, Şehitler Abidesi ve 57'nci Alay Şehitliği düzenlemesi yapılmıştı. Bizim, Genelkurmayımızla birlikte yapmış olduğumuz çalışmalar doğrultusunda, Şevki Paşa Haritası, bölgeyi en iyi bilen, en iyi tanımlayan, en iyi tarif eden, nerede ne olduğunu en iyi gösteren Şevki Paşa Haritası'na göre 28 adet Türk şehitliği tespit edildi.
Millî Park'ın girişinde Kilye Koyu'ndan işe başladık. Orada, gerçekten çağdaş bir tanıtım merkezi kurduk. Yolların, kalelerin, tabyaların, şehitliklerin, Gelibolu'nun, evet, gerçekten çehresini değiştirdik. Öyle ki, daha önce, yani bundan üç dört yıl önce yılda 250 bin ziyaretçi alan Gelibolu Millî Parkı ziyaretçi sayısını 3 milyona çıkarttı. Sadece bu rakam, nereden nereye geldiğimizi gösteriyor. Elbette ki, 250 binin 3 milyona gelmesi, bölgeye müthiş bir canlılık, ekonomik olarak, sosyal olarak müthiş bir aktivite getirdi. Muhakkak ki, bölgedeki yapılan çalışmalar henüz ikmal edilmiş değildir. Ancak, biz, bölgedeki Gelibolu Tarihî Millî Parkı'ndaki çalışmalarımızı önümüzdeki aylar içerisinde inşallah ikmal edeceğiz.
Bizim hedefimiz şudur: Çanakkale'yi geçilmez yapan ruhu, çocuklarımızın, gençlerimizin öğrenmesini, hazmetmesini, tarihlerini, atasını, dedesini tanımasını istiyoruz.
GÜROL ERGİN (Muğla) - Onları tanıyoruz da, toprakları parayla gâvura satıyoruz Sayın Bakan.
BAŞKAN - Sayın Ergin, lütfen…
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Devamla) - Biz, Gelibolu Tarihî Millî Parkı'nı gezdiğimiz zaman, şehitliklerdeki yapılan tespitlerde 60 binden daha fazla şehidimizin orada ismini görüyoruz. Bu 60 bin, ismi tespit edilmiş olan şehidimiz, ülkemizin 81 ilinden o bölgede, evet, şehit var. Sadece 81 ilden değil, Misakımillî'nin dışında kalmış olan illerden de var. Bunları topladığımız zaman, icmalini yaptığımız zaman, 130 vilayetten, Çanakkale Gelibolu Tarihî Millî Parkı'nda, şehitliklerde bizim şehitlerimizin olduğunu görüyoruz. Aslında oraya gidip bakıldığı zaman oradan alınacak ders, oradan alınacak ibret şudur: Türkiye'yi bölmek ve parçalamak isteyenlere karşı Türkiye'nin 7 bölgesinden, 81 ilinden bir cephede karşı durulmuştur. İşte, bugün, gençlerimizin, çocuklarımızın oradan alacak oldukları ders: Bu vatan toprağı azizdir, bu millet kendisine karşı yapılan haksızlıklara karşı canını seve seve vermesini bilmiş büyük bir millettir. Çanakkale'de yazılan destanın ön sözünde bu yazıyor. Çanakkale, elbette ki, sıradan bir zafer değil, orada aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti'nin ön sözü yazıldı. Mustafa Kemal ilk olarak oradan tarih sahnesine çıkmış ve Çanakkale kara savaşlarının, deniz savaşlarının kazanılmasında çok etkin bir rol oynamıştır. İşte, bizim, bugüne kadar yapmış olduğumuz çalışmaların ve bundan sonra da yapmayı sürdürmeyi düşünmüş olduğumuz çalışmaların özünde, esasında, temelinde yatan sebep, bir millet tarihini bilirse, bir millet tarihiyle barışık olursa, bir millet tarihinin, evet, nereden nasıl gelip nereye doğru gitmek mecburiyetinde olduğunu, yani bizim kökümüzün, mazimizin ne olduğunu iyi bilirsek, yarından endişemiz, korkumuz olmaz. Yapılan çalışmaların özeti budur. İşte, Çanakkale, Gelibolu ve Türkiye, böyle güzel bir eseri, üç yıl içerisinde yapılan çalışmalarla kazanmış oluyor. İnanıyorum ki, bu çalışmalar ikmal edildiği zaman, yılda 5 milyon civarında ziyaretçiyle, Tarihî Gelibolu Millî Parkı sadece Anadolu yakasındaki Truva Millî Parkı değil, Gelibolu Millî Parkı, bölgedeki bütün zenginlikler, bizim insanımızın ve yurt dışından gelecek olan misafirlerin, ziyaretçilerin, turistlerin hizmetine en iyi şekilde sunulacak ve burası, âdeta, Türkiye'nin yüz akı bir proje olarak, Türkiye'nin tanıtımına, Türkiye tarihinin tanıtımına çok önemli katkı verecek bir projedir.
Hükûmet olarak başta Sayın Başbakanımızın üzerinde hassasiyetle durduğu ve çok yakından takip ettiği bu projeye emeği geçen herkese teşekkür ediyorum. Siz değerli milletvekili arkadaşlarımıza da bu vesileyle saygılarımı sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Gündem dışı ikinci söz, bakkal esnafının sorunları ile ilgili söz isteyen İstanbul Milletvekili Berhan Şimşek'e aittir.
Buyurun Sayın Şimşek. (CHP sıralarından alkışlar)
2.- İstanbul Milletvekili Berhan Şimşek'in, son yıllardaki ekonomik krizler ile büyük marketlerin şehir merkezlerine girmelerine ve üretici firmaların bakkallara ayrı, süpermarketlere ayrı fiyat uygulaması nedeniyle bakkal esnafının sorunlarına ve Dünya Tiyatrolar Günü münasebetiyle, Devlet Tiyatroları'ndaki sıkıntılara ilişkin gündem dışı konuşması
BERHAN ŞİMŞEK (İstanbul) - Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bakkallarımızın ve esnaflarımızın sorunları hakkında gündem dışı söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.
Gündeme geçmeden önce, değerli arkadaşlarım, bugün aynı zamanda Dünya Tiyatro Günü. Tüm tiyatro sanatçısı arkadaşlarımın, tiyatro emekçilerinin ve tiyatro sevenlerin Dünya Tiyatro Günü'nü kutluyorum. Dünya Tiyatro Günü'nde, Devlet Tiyatrosu üzerindeki, bu sanat kurumunun üzerindeki baskıları da buradan kaygıyla izlediğimi ifade etmek istiyorum. Devlet Tiyatroları, Dünya Tiyatro Günü'nde, çağdaş sanat kurumuna hiç yakışmayacak, sansürlerin uygulandığı, çalışanlarına karşı baskı ve sindirme politikalarının yaşandığı, vekâletle yönetilen bir kurum görünümünde. Yine Tiyatro Günü'nde, Atatürk Kültür Merkezi gibi önemli bir kültür merkezinin yıkılmak istendiğine de şahit oluyoruz.
Değerli arkadaşlarım, tiyatro yaşamdır, en etkili kültür aktarımıdır. Demokrasi kültürünün bir sanat kültürü olarak algılanması ve sanatın ırkçılık ve dogmalardan uzak bir yaşam felsefesi hâline getirilebilmesi gerektiğini tiyatroyla fark edebiliriz. Tiyatro olmadan kültür olmaz.
Evet değerli arkadaşlarım, bakkal olmadan da mahalle olmaz ve mahalle, mahalledeki sosyal ilişkiler eksik kalır. Bakkal, mahallenin sönmeyen ışığıdır, sosyal koruyucusudur. Esnaf-sanatkâr, halk içinde, halkla beraber yaşayan kesimdir. Esnaf-sanatkâr iş yerinin bulunmadığı sokak ıssızdır. Esnaf- sanatkâr, sokağı korur ve bir hareket kazandırır. Cüzdanında hiç parası bulunmayan müşteri bile günlük ihtiyacını bakkaldan karşılayabilir. Bakkal, mahallenin bankasıdır. Veresiye yöntemi, özellikle kriz içindeki bir ekonomide, halkın rahatlaması için önemli bir yoldur. Son zamanlarda, bakkalların veresiye defterlerinin yerini kredi kartları aldı. Eskiden veresiye defteri dolu idi, şimdi kredi kartları doldu. Kredi kartı limiti dolan, aldığı kredi kartı borçlarını ödeyemediği için kredi kartları iptal edilen yurttaşlarımız yeniden bakkallara koşmaya başladılar son dönemde, yani özellikle Hükûmetinizin döneminde. Bakkal ile müşteri arasında güvene dayalı samimi ve sıcak bir ilişki vardır. Mahalle sakini, gerektiğinde evinin anahtarını bakkala bırakır, çocuğunu bakkala emanet eder, bir şeye ihtiyacı olduğunda ilk akla gelen "bakkal amca"dır. Yani bakkal esnafı, mahallenin ötesinde, ailenin bir parçası ve sosyal korumacıdır.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türkiye'de, 1995 yılında 600 bin bakkal var iken, şu anda bu sayı 250 bine inmiştir. Bunun en önemli nedeni, süpermarketlerin kuralsız bir şekilde her yerde açılmasıdır. Bakkallar, son yıllardaki ekonomik krizler, büyük marketlerin şehir merkezlerine girmeleri, üretici firmaların bakkallara ayrı süpermarketlere ayrı fiyat uygulaması nedeniyle çok sıkıntılı günler yaşıyorlar.
Bakın, elimde bir bakkal odası başkanının mektubu var; diyor ki: "2005 ve 2006 yıllarında odadan kaydını sildiren esnaf sayısı 847. Türkiye'de alanı 100 metre karenin üzerinde hiper ve süpermarket sayısı 1998 yılında 2.135 iken, bu sayı 2006 yılında 5 bine ulaşmıştır. 1995 yılında 2.500 metre kare üzerinde olan hiper ve grosmarketlerin sayısı 37 iken, bugün 469'a ulaşmıştır." Bu rakamlar, bakkalın, esnafın yok olmasının, fakirleşmesinin bir göstergesidir. Son yıllarda denetimsiz bir şekilde açılan büyük marketler, grosmarketler, hipermarketler, elliyi aşan esnaf ve sanatkâr meslek dalının yok olmasına neden olmaktadır. Yok olan, fakirleşen meslek dalları arasında, bakkallık, manavlık, kasaplık, kuru yemişçilik, bakliyatçılık, baharatçılık, vesaire sayabiliriz.
Hemen hemen halkın temel ihtiyaçlarının hepsine birden ürün ve hizmet sunan bu marketler, piyasanın büyük bir bölümüne hâkim olmakta ve tekelleşme yaratmaktadır. Bakkallar, süpermarketler karşısında haksız rekabet koşullarıyla yarışmaktadır. Sanayi Bakanlığının İnternet sitesinde, Başbakanlığa gönderilen yasa tasarıları arasında, Büyük Mağazalar Kanun Tasarısı da bulunmaktadır. Aslında bu yasa, 17/12/2006 tarihinde, Türkiye Bakkallar ve Bayiler Federasyonu tarafından Sanayi ve Ticaret Bakanlığına sunulmuştur. O tarihten bugüne kadar, bu konuda hiçbir gelişme olmamıştır. Hükûmet olarak, esnaf örgütünü ele geçirmek amaçlı yaptığınız çalışmalar, maalesef, esnafın sorunlarını çözme konusunda gösterilmemiştir. Büyük Mağazalar Kanun Tasarısı gündeme alınmamıştır. Süpermarketlerin karşısında bakkallar "tavşana kaç tazıya tut" anlayışına teslim edildi. Anayasa'nın 173'üncü maddesinde "Devlet, esnaf ve sanatkârı koruyucu ve destekleyici tedbirleri alır." denmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Şimşek, lütfen toparlayınız.
Buyurun.
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) - Teşekkür ederim.
Büyük Mağazalar Kanun Tasarısı'nın sümen altı edilerek, oy aldığınız esnafın, bakkalın, KOBİ'lerin değil, süpermarket lobilerinin, uluslararası perakende devlerinin iktidarı oldunuz. Sayın Genel Başkanın söylediği gibi, iktidarımızda, esnafın ve KOBİ'lerin iktidarı olacağız, lobilerin değil. Esnafa "yasayı çıkardık" diyorsunuz ve esnaf bunu beklerken, büyük şirketlerle bu anlaşmalar yapılıyor ve "istediğiniz yerde büyük hipermarketler açılabilir" diyorsunuz.
Değerli arkadaşlarım, Almanya'da Ticaret Kanunu'nun 11'inci maddesine göre süpermarketlerin şehir merkezlerine açılması yasaktır. Fransa'da buna benzer bir düzenleme var. ABD'de bu yönde düzenlemeler var. Kent merkezlerinde açılan büyük mağazalar sadece esnafa zarar vermiyor, aynı zamanda kentin dokusuna, trafiğine, ulaşımına da zarar veriyor.
Sayın Bakan Coşkun, yasa tasarısıyla ilgili yaptığı bir açıklamada: "Avrupa'da ne varsa onu getiriyoruz. Orada var, ama Türkiye'de neden olmasın? Olamaz arkadaş." diyor. Doğru söylüyor. Bakkal, esnaf, Türkiye sahipsiz değil, demiştir; demiştir ama, maalesef lafta kalmıştır.
Değerli arkadaşlarım -toparlıyorum Sayın Başkan- son günlerine yaklaştığımız seçim arifesinde yaşananları hep beraber görüyoruz, esnafla yüzleşmeleri de bakanlarımız, Başbakan yaşıyor. Gördüğümüz kadarıyla, son hafta içerisinde, 3 bakanımız gittiği yerlerde esnafın ve halkın büyük tepkisiyle karşılaştı. İstanbul'da müdafi avukatların tepkisiyle karşılaştı Başbakan. Sayın Şener Yalova'da, Sağlık Bakanı Kocaeli'de tepkilerle karşılaştı. Bursa'da Maliye Bakanı memurun eylemiyle karşılaştı.
Yeri gelmişken bir şeyi yüce Meclisimizle paylaşmak istiyorum: Bu tepkiye "kervan yürür" diyen bir Maliye Bakanı var. "Kervan yürür"ün öncesinin ne olduğunu, değerli arkadaşlarım, sizin nezaketinize bırakıyorum, ama burada şunu anlamamız gerekiyor ki, eğer bir Başbakan şehide "kelle" diyorsa, onun Maliye Bakanı da "kervan yürür" der. Benim terbiyem önceki cümleyi oluşturmaya yetmiyor.
Değerli arkadaşlar, bakkallar, esnaflar, bütün toplumun katmanları, beş yıldır sizden dertlerine merhem olacak yasaları çıkarmanızı bekliyor. Bugün, inanın -gelirken örgütlü bir şekilde bunu boyutladım- 200 bin bakkal şu anda bu konuşmayı dinliyor. Yani, AKP'nin, lobilerin mi, KOBİ'lerin mi, esnafın mı, halkın mı, emeklinin mi, emekçinin mi iktidarı olduğunu, bitene kadar bu yasayı çıkarırsanız anlatmış olursunuz.
Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum sabrınıza.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Şimşek.
Gündem dışı üçüncü söz, Konya ilindeki göl, göletler, içme ve sulama suyu barajları ve obruklardaki su miktarının azalması ve bu azalmaya küresel ısınma ile tarımsal sulamanın etkisi hakkında söz isteyen Konya Milletvekili Ahmet Işık'a aittir.
Buyurun Sayın Işık.
3.- Konya Milletvekili Ahmet Işık'ın, Konya'daki göl, gölet, obruk, baraj ve kuyu sularındaki su miktarının azalmasına ve bu azalmaya küresel ısınma ile tarımsal sulamanın etkisine ilişkin gündem dışı konuşması ve Çevre ve Orman Bakanı Osman Pepe'nin cevabı
AHMET IŞIK (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Konya'mızdaki göl, göletler, obruklar, barajlar ve kuyu suları hakkında gündem dışı söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Ayrıca, Dünya Tiyatro Günü nedeniyle sanatçılarımızı kutluyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye geneli itibarıyla, Konya'mız, birinci büyüklükteki yüz ölçümü, dördüncü büyüklükteki nüfusu, sanayisi ve dinamik ticaretiyle, hububatta yüzde 10,5; pancarda yüzde 21, hayvancılıkta yüzde 9 olmak üzere, 2 milyon 750 bin hektar alandaki tarımıyla cazibe merkezi olma özelliğini artırarak devam ettirmektedir.
Değerli milletvekilleri, son yıllarda yaşanan kuraklık, özellikle, Konya ve çevresinde şiddetli bir şekilde hissedilmektedir. Bu sebeple, Konya'daki barajlarımızda yeterli su depolaması imkânı oluşmamakta, bölgedeki baraj ve düzenlenmiş tabii göllerde ise, ortalama doluluk oranı yüzde 25 civarında olup, geçen yıl bu dönemdeki doluluk oranı da aynı seviyede kalmış bulunmaktadır.
Çumra sulamasının önemli su kaynağı olan Beyşehir Gölü'nün su seviyesi değiştiğinden, gölün maksimum su kotunun 1.124,60 metreye düşmesi durumunda sulak alanda 69 kilometre karelik düşüş görülecek, kotlar arasındaki hacmin kullanılamayacak olmasıyla da göldeki ekolojik denge bozulmuş olacaktır. Beyşehir, Seydişehir ve Çumra Ovalarında bulunan ve hâlen işletmede olan sulama sahaları en üst noktada etkileneceklerdir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Akşehir Gölü Akarçay havzası ise, Akşehir göl alanı, yan havza ve Eber Gölü havzasından oluşmaktadır. Akşehir Gölü'nün su seviyesi memba projelerine bağlı kalmaksızın, yağışlı ve kurak periyoda göre çok büyük salınımlar göstermektedir. Göl seviyesindeki çekilmenin sadece sulama projelerine bağlanması mümkün değildir. Meke Gölü'ndeki su çekilmesi ise son iki yılda had safhaya ulaşmış ve kuruma noktasına gelmiş bulunmaktadır.
Değerli milletvekilleri, Konya Ovası'nın ortalama rakımı 1.000 ila 1.050 civarında olup, Tuz Gölü ise konumu itibarıyla 905 rakımlıdır. Tuz Gölü Konya Ovası'nın yer altı suyu akımındaki suyla beslenmekte, ovadaki yer altı suyu ise 80 metre civarından çıkmaktadır. Konya Ovası yer altı su seviyesine bakıldığında, Tuz Gölü seviyesinin 15-20 metre üzerinde, bazı yerlerde ise bu seviye 10 metre civarındadır. Vahşi sulama, salma sulama ve yüzeysel sulama yapılmaya devam edildiğinde, dört beş yıl içerisinde Konya yer altı su seviyesiyle Tuz Gölü su seviyesi kotu eşitlenecek ve bu eşit seviyenin akabinde, yer altı suyunda ters istikamete doğru akış olacağından dolayı, Tuz Gölü'ndeki tuzlu su Konya Ovası'na doğru ters bir akış sergileyecektir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ereğli İvriz Barajı'nda ise ihtiyacın yarısı depolanabilmiştir. Apa, Altınapa, Sille, Çavuşcu, İvriz, Ayrancı, Gödet, Manasın, May, Suğla, Gümüşler, Gezende, Akkaya ve Murtaza göl ve barajlarının rezervuar değerlerinde büyük düşüşler görülmektedir. Özellikle Karapınar, Karatay ve Çumra ilçelerimizde yer altı su seviyelerindeki düşüşler nedeniyle, ilave büyük obruklar oluşmaya başlamıştır.
Değerli milletvekilleri, kooperatif aracılığıyla yapılan kamu sulamaları rehabilite edilip, altyapıları ekonomik sulama sistemine dönüştürülerek, buradan artan tahsis miktarıyla, açılan kuyulara tahsis yapılma imkânı sağlanmalıdır. İktisatlı kullanımdan elde edilen miktar küçümsenemeyecek boyutta olup tasarruftan başka imkânımız da bulunmamaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Işık, lütfen toparlayınız.
AHMET IŞIK (Devamla) - Kamu sulamalarının yüzde 79'u açık kanal sulama sistemine sahip bulunmaktayken, ruhsatlı kuyularda ise bu oran yüzde 5 seviyesindedir. Açık kanal sulama sistemine sahip olan kamu sulamaları yağmurlama ve damla sulama sistemine dönüştürüldüğünde, çiftçilere örnek bir tasarruflu sulama sağlanmış olacaktır.
Değerli milletvekilleri, izinsiz açılan kuyuların tespit edilerek kapatılması yerine ekonomiye kazandırılması daha uygun olacaktır. Yoğun bir kamuoyuna sahip olan izinsiz açılan kuyu meselesinin bir an önce çözüme kavuşturulması, muhataplarınca hassasiyetle beklenmektedir. Daha önce ruhsat almış kullanıcılar sulama yaparken yeni kullanıcıların ruhsat alamaması, kuru tarımın ekonomik olmayışı, sulu tarımda gelir getiren ürünlerin çeşitliliği, sulu tarıma yapılan devlet desteği gibi nedenler, izinsiz kuyu açımını gündeme getirmektedir. Herkes kendi arazisinde bulduğu suyu Devlet Su İşlerinden ruhsat alarak en ekonomik şekilde kullanabilmelidir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Konya'mızın büyük kızıl elması olan Mavi Tünel başta olmak üzere barajlar, göl ve göletler noktasında büyük destekler veren başta Başbakanımız olmak üzere Bakanlar Kurulunun tüm üyelerine şehrim adına teşekkür ediyor, Genel Kurulu tekrar saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Işık.
Gündem dışı konuşmaya, Hükûmet adına, Çevre ve Orman Bakanı Osman Pepe cevap vereceklerdir.
Buyurun Sayın Bakan. (AK Parti sıralarından alkışlar)
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Konya Milletvekili Ahmet Işık'ın, Konya bölgesindeki kuraklıkla ve sulama sularıyla alakalı olarak yapmış olduğu gündem dışı konuşmaya cevap vermek için huzurlarınızdayım.
Değerli milletvekilleri, günümüzde artık dünyada konuşulan en önemli konulardan birisi, küresel ısınma, iklim değişikliği. Türkiye'de de dünyayla eş zamanlı olarak konuşuluyor ve tartışılıyor. Elbette ki, iklim değişikliği ve küresel ısınma denildiği zaman, bu, bütün sektörleri yakından ilgilendiren, ekonomiyi son derece yakından ilgilendiren son derece hayati bir konudur. IPCC'nin Paris'te hükûmetler arası panelde dile getirmiş olduğu husus, son yüzyıl içerisinde dünyadaki iklim değişikliği, sera gazları marifetiyle, maalesef, dünya ısısında 0,74 santigrat derecelik bir artış meydana gelmiştir. Bu 0,74 santigrat derecelik artışın sebebi sanayileşme ve kentleşmedir ve elbette ki bunun kaçınılmaz neticesi olan karbondioksit emisyonlarıyla dünya atmosferinde meydana gelen sera tesiri oluşturan gazlardır. İşte, Türkiye, son yüzyıl içerisinde dünyadaki bu gelişmelerden elbette ki kendisini ayrı bir yere koyamazdı, çünkü biz de aynı dünyada yaşıyoruz. Küresel ısınmayla ve küresel ısınmanın neticeleriyle mücadele etmek, ulusal programlarla tek başına halledilecek bir mesele değildir. Bu, uluslarüstü ittifaklarla sağlanabilecek bir çözümdür. Biz, Türkiye, kendi iklim senaryolarını, millî iklim senaryolarını hazırlarken önümüzdeki yüzyıl içerisinde Türkiye'nin nasıl bir iklimle karşı karşıya kalabileceğini de görme imkânına sahip oluyoruz. En iyisinden en kötüsüne yapılan analizlerde, hazırlanan senaryolarda Türkiye 2070-2100 yıllarında, 1960-1990 arasındaki iklim değişikliği veyahut da iklim durumu ne ise Türkiye'nin ikliminin aşağı yukarı aynı olacağı öngörülüyor. Bu, bizim Bakanlığımızın bağlı kuruluşu Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü ile İstanbul Teknik Üniversitesinin birlikte hazırlamış olduğu bir rapordur.
Ancak, bu en iyimser rapor. Bir de elbette ki en kötümser rapora baktığımız zaman, senaryoya baktığımız zaman şunu görüyoruz: Türkiye'nin Ege, Akdeniz, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde ciddi değişikliklerin olması söz konusu. Bugün ekilip biçilebilen pek çok araziyi o gün ekip biçme imkânımız kalmayacak, bugün turizmde çok ciddi marka olan şehirlerimiz bugünkü cazibelerini yitirebilecekler. Bu elbette ki en kötü senaryoya göre öngörülen neticeler. Burada bizim sadece turizm bölgesi, sadece enerjiyle alakalı, sadece tarımla alakalı değil, ekonominin bütün sektörlerinin etkileneceğini zaten hemen sözümüzün başında ifade etmiştim.
Şu andaki rakamlara baktığımız zaman, Türkiye'deki yağışlara baktığımız zaman, ısı derecelerine baktığımız zaman, yaz ve kış sıcaklıklarına baktığımız zaman dikkatimizi çeken bir husus var. Ankara ve İstanbul'da 1926'dan 2006, yani seksen yıllık yağışlara baktığımız zaman, yağışların grafiğine baktığımız zaman İstanbul ve Ankara'da çok ciddi bir değişikliğin olmadığını görüyoruz. Ama, Konya ve Karaman'da ise yağışlarda aşağıya doğru bir azalmanın olduğunu görüyoruz. Yani, Konya havzasında, Karaman'la birlikte Türkiye'nin tahıl ambarı, pancar ambarı olan bu bölgede yağışlarda belirgin bir azalmanın olduğunu görüyoruz. Elbette ki bu, bizi çok ciddi şekilde yakından ilgilendiren ve tedbir almamız gereken bir husustur. Konya havzasında, Ahmet Işık arkadaşımızın da ifade ettiği gibi, yer altı suları çok bilinçsiz olarak kullanılmaktadır. Bu yer altı sularının kayıtlara tabi olarak bilinçli bir şekilde kullanılması için, Devlet Su İşleriyle birlikte Tarım Bakanlığı ve bizim Bakanlığımızın birlikte yapmış olduğu çalışmalar var. Göllerde seviyelerin hızla düştüğünü görüyoruz. Bazı göllerdeki bilinçsiz su çekilmesi, sulamada kullanılan suyun çekilmesi, maalesef, en düşük kotun altına, göllerde düşerek, oradaki eko sistemi tamamen tahrip edecek noktalara varmaktadır.
Yine, yer altı sularının bilinçsiz kullanılması, Tuz Gölü'nün tuzlu suyunun boşalan alanları istila edebileceği ve Konya Ovası'nı tamamen kaybedebileceğimiz endişesini de ortaya çıkartıyor. Burada yapılacak olan çalışma, elbette ki, şu andaki kuralsız sulama kuyularını belli bir disipline etme, onları bazı noktalarda, sulak alanlarda kapatma. Zaten bu konuyla alakalı, Bakanlığımızın, valiliklere göndermiş olduğu genelgeler var. Kaçak olanlar, sulak alanlara tamamen kapatılacak. Şu anda yasal olmayan şekilde faaliyetlerini sürdürenler de belli bir disipline, belli bir kontrole kavuşturulacaklar.
Tabii, burada, Mavi Tünel'den bahsetmeden geçmek mümkün değildir. Konya Ovası'nın havzalar arası su transferiyle sulama imkânına kavuşturularak çok daha verimli bir hâle getirilmesi, verimin çok daha yükseltilmesi, bizim, Hükûmet olarak, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığımızın, Devlet Su İşleri marifetiyle öne çıkarttığı ve gerçekleşme safhasına getirilmiş bir projedir.
Bir başka hususun daha altını çizmekte fayda görüyorum: Biz, Çevre ve Orman Bakanlığı olarak, Tuz Gölü'nün civarındaki bütün atık su arıtma tesislerini, bütün çöp depolama tesislerinin hepsini rehabilite ediyoruz, hepsini modernize ediyoruz. Konya Büyükşehirin atık suyu Tuz Gölü'ne akıyordu, şimdi Tuz Gölü'ne akmayacak. Oradaki arıtma tesisinden sonra, atık su arıtma tesisinden çıkan temiz su tarımda kullanılabilecek hâle gelecek. Sadece Konya'da değil, Aksaray'da, Şereflikoçhisar'da, Cihanbeyli'de, Kulu'da, bütün yerleşim yerlerinde aynı çalışmaları yapıyoruz.
Sayın milletvekillerim, bir hususun altının çizilmesinde fayda görüyorum: Küresel ısınma ve onun kaçınılmaz neticesi iklim değişikliğiyle mücadele etmek, elbette ki, sadece bakanlıkların, sadece Hükûmetin, belediyelerin işi değildir. Bu iş, ülkedeki yaşayan herkesin ortak olacağı, birlikte yüklenecekleri bir sorumluluktur, yani, herkese sorumluluk düştüğü gibi, her kuruma sorumluluk düştüğü gibi, sokaktaki insanımıza da evdeki kadınımıza da çocuğumuza da herkese de sorumluluk düşüyor. Temel sorun şudur: Enerjiyi ekonomik kullanmak, enerjiyi yenilenebilir enerji kaynaklarına yöneltmek, rüzgâr enerjisini, jeotermal enerjiyi, güneş enerjisini kullanmak. Şu anda, Türkiye, su kaynaklarının ancak yüzde 36'sını kullanabiliyor. İnşallah, Devlet Su İşleri ve Enerji Bakanlığımızın yapmış olduğu çalışmayla Türkiye'de atıl bir tek suyun kalması söz konusu olmayacaktır; bu çalışmalar da sürdürülüyor.
Bir başka husus da elbette ki, enerji çok iyi, verimli bir şekilde kullanılırken, israf edilmeden kullanılırken, onun kadar önemli olan, Türkiye'nin zaten sınırlı olan su kaynaklarını çok iyi korumamız gerekir. Bunun en büyük sigortası, Türkiye'nin ormanlarının korunmasından geçiyor, çünkü, çok iyi biliyoruz ki, toprağın korunması için, suyun kalitesinin ve kaynağının ve rezervinin muhafaza edilmesi için, havanın kalitesinin sürdürülmesi için olmazsa olmaz olan, orman alanlarının sürdürülmesi, kalitesinin ve miktarının artırılmasıdır; bunu da yapıyoruz.
Değerli milletvekillerim, küresel ısınma, Türkiye'nin gündeminde bundan sonra çokça elbette ki yer alacak ve bu konuyla alakalı toplumsal bilincin yükselmesi, bu konunun çözümünü kolaylaştıracaktır. Onun için, küresel ısınma ve onun kaçınılmaz neticeleriyle alakalı ne kadar konuşma yapılırsa, ne kadar yazı yazılırsa, ne kadar yorum yapılırsa, ne kadar panel düzenlenirse, buradan hep birlikte kazançlı çıkarız.
Vesile olan Değerli Milletvekili Arkadaşımız Ahmet Işık'a ve bizi dinleme lütfunda bulunan Sayın Başkan ve değerli milletvekili arkadaşlarıma saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.
Meclis araştırması açılmasına ilişkin bir önerge vardır, okutuyorum:
B) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1.- Manisa Milletvekili Hasan Ören ve 21 milletvekilinin, Manisa-Turgutlu'da gerçekleştirilecek bir madencilik faaliyetinin çevre üzerindeki etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/430)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Manisa ili Turgutlu ilçesinin 15 km kuzeyindeki ormanlık Çal Dağı bölgesinde nikel madeni çıkarılması için deneme üretimlerine başlanmıştır. Asıl üretim faaliyetlerine geçmek için Çevre ve Orman Bakanlığına izin girişiminde bulunulmuştur. Çal Dağı bölgesinde 12.5 milyon m2 alanda sülfürik asit kullanılarak nikel madeni çıkarma, ayrıştırma ve zenginleştirme yapılması amaçlanmaktadır.
Bölgede deneme üretimi için yapılan çalışmalarda toplam arazinin sadece 1/200'ü kullanılmış ve bu nedenle bir çok ağaç kesilerek ormanlık alanın zarar görmesine neden olmuşlardır. İşletme sürecince 200 binin üzerinde ağacın kesileceği tahmin edilmektedir. Bu durum bölgedeki ormanlık alanın tamamen yok olması demektir. Bölgedeki ağaçların kesilmesi ve dere yataklarının bozulması nedeniyle erozyon artmış, daha önce hiç görülmemesine rağmen bazı köyler sel felaketine maruz kalmıştır. Ayrıca nikel madeninin çıkarılmasında kullanılan sülfürik asit'in neden olduğu olumsuzluklarla ilgili şikâyetler de gelmeye başlamıştır.
Bölgenin en önemli su havzası olan Gediz nehri Çal Dağının ve maden sahasının çok yakınından geçmektedir. Bu nedenle yer altı ve yer üstü su kaynakları ile doğal kaynaklar bundan olumsuz etkilenecektir. Projesinde işletme ömrü 10 yıl olarak belirlenen maden tükendiğinde bölgede orman ve tarım alanları ile birlikte nüfusu yüz bini bulan Turgutlu ilçe merkezimiz bu çevre kirliliğinden önemli ölçüde zarar görecektir. Turgutlu Çaldağ bölgesinde, Musulcalı, Akköy, Çampınar, İzzettin, Yakuplar, Temrek ve Sarıbey köyleri bulunmakta, bölge halkı geçimini tarım ve ormancılıktan sağlamaktadır. Bölge halkı, geleceklerini karartmamak adına konuya duyarlılık göstermekte ve Çaldağ ormanlık alanlarına tarım arazilerine ve köylerine sahip çıkmak için nikel madeni çıkarılmasına karşı olup, ülkenin en büyük çevre felaketini önlemek adına, işletmeye izin verilmemesini istemektedirler.
Turgutlu Çal Dağı bölgesinde nikel madeni çıkarılması ve işlenmesi amacıyla kurulacak işletmenin; fayda-maliyet analizinin yapılması, ormanlar ve tarım arazileri üzerine etkilerinin, nikel madeninin ayrıştırılmasında kullanılacak olan sülfürik asidin, yer altı ve yerüstü su kaynakları, tarım arazileri ve çevre üzerindeki kirletici etkilerinin ve çevre köylerde yaşayan bölge halkının yaşam standartlarının ve sağlıklarının korunması tedbirlerinin araştırılması, işletme kapandığında ortaya çıkacak sorunların tespiti ve çözüm önerilerinin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98, TBMM İçtüzüğünün 104 ve 105'nci maddeleri gereğince bir Meclis Araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.
1) Hasan Ören (Manisa)
2) Osman Özcan (Antalya)
3) Osman Kaptan (Antalya)
4) Atila Emek (Antalya)
5) Fahrettin Üstün (Muğla)
6) Canan Arıtman (İzmir)
7) Vezir Akdemir (İzmir)
8) Hüseyin Ekmekcioğlu (Antalya)
9) Halil Ünlütepe (Afyonkarahisar)
10) Nail Kamacı (Antalya)
11) Feridun Ayvazoğlu (Çorum)
12) Feridun Fikret Baloğlu (Antalya)
13) İsmail Değerli (Ankara)
14) N. Gaye Erbatur (Adana)
15) Türkân Miçooğulları (İzmir)
16) Hakkı Ülkü (İzmir)
17) Muharrem Toprak (İzmir)
18) Mehmet Nuri Saygun (Tekirdağ)
19) Ferit Mevlüt Aslanoğlu (Malatya)
20) Mehmet Semerci (Aydın)
21) Mehmet Mesut Özakcan (Aydın)
22) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.
Önerge gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.
Başbakanlığın Anayasa'nın 82'nci maddesine göre verilmiş bir tezkeresi vardır, okutup oylarınıza sunacağım.
C) TEZKERELER VE ÖNERGELER
1.- Bayındırlık ve İskân Bakanı Faruk Nafız Özak'ın Japonya'ya yaptığı resmî ziyarete katılacak milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/1236)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Bayındırlık ve İskân Bakanı Faruk Nafız Özak'ın, görüşmelerde bulunmak üzere bir heyetle birlikte 13-18 Şubat 2007 tarihinde Japonya'ya yaptığı resmî ziyarete, ekli listede adları yazılı milletvekillerinin de iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar Kurulu Kararının sureti ilişikte görülmüştür.
Anayasanın 82 nci maddesine göre gereğini arz ederim.
Recep Tayyip Erdoğan
Başbakan
Liste
Ali Aydın Dumanoğlu
|
Trabzon Milletvekili
|
Asım Aykan
|
Trabzon Milletvekili
|
Halil Kaya
|
Van Milletvekili
|
HALUK KOÇ (
BAŞKAN - Arayacağım Sayın Koç.
Beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 15.55
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 16.13
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Mehmet DANİŞ (Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 80'inci Birleşimi'nin İkinci Oturumu'nu açıyorum.
Başbakanlığın Anayasa'nın 82'nci maddesine göre verilmiş tezkeresinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi, tezkereyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.
Tezkereyi kabul edenler…
Sayın milletvekilleri, kâtip üyeler arasında anlaşmazlık olduğu için, elektronik cihazla oylama yapacağım.
Beş dakika süre veriyorum ve başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, karar yeter sayısı vardır; tezkere kabul edilmiştir.
İç Tüzük'ün 37'nci maddesine göre verilmiş iki adet doğrudan gündeme alınma önergesi vardır, ayrı ayrı okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
İlk önergeyi okutuyorum:
2.- Ankara Milletvekili Muzaffer R. Kurtulmuşoğlu'nun, 3813 Sayılı Türkiye Futbol Federasyonu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanuna Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi'nin (2/192) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/443)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
12.11.2003 tarihinde Komisyona havale edilmiş olan 2/192 Esas Numaralı Kanun Teklifim ilgili komisyonda 45 gün içerisinde görüşülmediğinden Kanun Teklifimin İç Tüzüğün 37. Maddesi gereğince doğrudan gündeme alınmasını saygılarımla arz ederim. 23.03.2007
Dr. Muzaffer R. Kurtulmuşoğlu
Anavatan Partisi Grup Başkanvekili
BAŞKAN - Önerge üzerinde, önerge sahibi olarak söz isteyen, Ankara Milletvekili Muzaffer Kurtulmuşoğlu.
Buyurun Sayın Kurtulmuşoğlu.
Süreniz beş dakikadır Sayın Kurtulmuşoğlu.
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Ankara) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sözlerime başlamadan evvel hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Konu spor olduğuna göre, Türkiye-Yunanistan millî maçında Türkiye'ye mutluluk yaşatan Türk Millî Takımına ve onun yöneticilerine buradan teşekkür ediyorum. (Alkışlar)
Ayrıca, çarşamba günü oynanacak olan, yine, Türkiye-Norveç maçı için de kendilerine başarılar diliyorum. (Alkışlar)
Efendim, futbol deyince, insanın aklına güzellik gelir, kavga gelmez, şiddet gelmez; ama, ne yazık ki, bizim ülkemizde bugünlerde her maçta bir şiddetle karşılaşıyoruz. Gönül ister ki, maçları, hanımlarla, çocuklarla, gençlerimizle hep birlikte izleyelim, vakit geçirelim diye gidelim futbol sahalarına. Böyle olmuyor, böyle olmadığı için de, can kaybı oluyor, mal kaybı oluyor, insanlarımız yaralanıyor, insanlarımız mağdur oluyor sebepsiz yere. Onun için, ben, şöyle bir teklifte bulunuyorum: Maçlara gelip insanca maçları seyretmeyenler, seyretmeyi bilmeyenler, gerektiğinde diğerlerini huzursuz edenler, canına kıyarcasına o insanları mağdur eden insanları suçsuz bırakmayalım.
Bakınız, bugüne kadar suçlu sayısı -2006 ile 2007 yılları arasında- 309 kişi, seyirden men cezası 45 kişi, verilen toplam para cezası 29.150.
Çok ceza almışlar var; dolu, liste hâlinde, ama bir şeyi söyleyeyim: Bu ceza alanları yazılı ve görsel medyada teşhir etsek, acaba, bunları caydırabilir miyiz diye bir düşünmemiz lazım.
Artı, topyekûn, mesela Beşiktaş-Ankaragücü maçında 60 kişi yaralandı. Kim bunun sebebi? Fenerbahçe maçında yine aynı. Kim bunun sebebi? Bunun sebeplerini, bunu yaratanları bulup kanuni cezayı vermek lazım. Ama, ben seni "üç ay maçtan men ettim", "altı ay men ettim" demekle bir yere varamayız. Onun için, bu cezaları… İnsana, insanın canına kıyan insanlara bir sene ile üç yıl arasında ceza verelim diyorum. 1 milyar para cezası, 3 milyar para cezası verelim, gidip orada benim insanca maç seyretmeye giden adamlarımı huzursuz etmesinler, canına, malına kıymasınlar. Bunları deşifre edersek, bir daha da yapamazlar.
2004, 2005, 2006 yıllarında suçluluk sayısı 640 kişi, üç ay men cezası 2 kişi…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kurtulmuşoğlu, lütfen toparlar mısınız. Buyurun.
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Devamla) - Dört ay men cezası verilen 3 kişi, altı ay men cezası verilen sayı 42 kişi. Toplam para cezası 136 bin. Demek ki, burada yapılan anarşi ve şiddet, yapanın yanına kâr kalıyor. Böyle ceza olmaz, böyle caydırıcılık olmaz.
Bugün, Almanya Futbol Federasyonu Başkanı, Avrupa Birliği ülkelerinde -bir araştırma yapıyor- federasyon başkanlarına bir çağrıda bulunuyor "Gelin, bu ülkelerde, bu şiddeti nasıl önleyeceğiz?" diye. Bugün, bunlardan birisinde, Alman Federasyonu, Türkiye'den bir temsilciyle görüşüyor burada. Demek ki, sadece Türkiye'nin değil, Avrupa ülkelerinin konusu şiddet. Bu şiddeti eğer biz önleyemezsek… Biliyorsunuz, can da aldı bu insanlar. Maç seyretmeye giden adamın ne suçu var da öldürüldü? Eğer onu cezalandırmazsak, eğer onu, o insanı ödüllendirme gibi bir şeyde bulunursak, elbette ki, bugün bir kişi gider, yarın elli kişi gider, öbür gün yüz kişi gider; gönül bunu istemez. Bence, bir an evvel, bu spor yasasına… Bu, şiddetle uğraşan insanlara gerekli cezanın verilmesi için bir tekliftir bu.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Lütfen Sayın Kurtulmuşoğlu, teşekkür için açıyorum. Tüzük'teki süreyi kullandınız, ek süre verdim.
Sadece teşekkür için Sayın Kurtulmuşoğlu, buyurun.
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Devamla) - Tamam.
Ayrıca, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü yasasının bir an evvel Meclis Genel Kuruluna getirilmesini temenni ediyorum ve Sayın Bakandan bekliyorum.
Beni izlediğiniz için, dinlediğiniz için hepinize teşekkür ediyorum.
Saygılar sunarım. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kurtulmuşoğlu.
Önerge üzerinde, bir milletvekili adına Dursun Akdemir, Iğdır Milletvekili.
Buyurun Sayın Akdemir. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
DURSUN AKDEMİR (Iğdır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 3813 sayılı Türkiye Futbol Federasyonu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanuna Bir Madde Eklenmesine Dair -Ankara Milletvekili Muzaffer Kurtulmuşoğlu'nun vermiş olduğu- Kanun Teklifi üzerinde görüşlerimi bildirmek üzere söz aldım. Yüce Meclisi ve siz değerli milletvekili arkadaşlarımı saygılarımla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, bugün konuştuğumuz konu, sporla ilgili bir konu. Spor, aslında, nezaket, centilmenlik, kibarlık ve estetik gerektiren bir iştir. Sporla uğraşan insanların, hiçbir zaman, anarşiyle, huzursuzlukla, karmaşayla ilgili olmaması lazım. Ama, ne hazindir ki, Türkiye Cumhuriyeti'nde eşitsizlik, adaletsizlik her safhada kol gezdiği için, sporla uğraşan toplumumuzda da, dolayısıyla futbol sahalarında olumsuzluklara tepki olarak şiddet ortaya çıkıyor. Bu nedenle, kanuni tedbirlerden önce, hükûmetlerin, yetkililerin alması gereken önlemlerin başında, toplumda insanların birbirine sevgiyle yaklaşmasını gerektirecek… Hakkın, adaletin ve hukukun ortaya konulması ve insanlar arasındaki eşitsizliğin ortadan kaldırılması gerekirken, maalesef, yönetimler taraflı davrandığı için, toplum -bilincinde- karşısında olan rakibi bir düşman gibi görüyor. O nedenle, topluma sinmiş bu olumsuz düşünce, futbol sahalarında her türlü kesici, delici aletle, kırıcı araç ve gereçle, öldürmeye varacak şekilde saldırganlığa vesile oluyor. Önce, temenni ediyorum ki yönetimlerin, hükûmetin bu konuyu görmesi, şiddete varacak şekilde toplumun zihninde bulanıklık yapan bu sorunların ortadan kaldırılması gerekirdi. Ama, maalesef, şimdiye kadar bu önlemler alınamadığı için şiddet de giderek futbol sahalarında arttı. İnsanlar, birbirine, sanki bu ülkenin insanları değil, sanki birbirimizin tanıdığı değiliz, sanki hepimiz bu ülke için aynı fikirde birleşmeyen insanlarmışız gibi, hasım insanlarmışız gibi bir tablo ortaya çıkıyor ve savaş alanlarına dönüyor.
Geçici bir süre de olsa, kanunlarda getirilen önlemler, insanların hatalı davranışlarından caymasını sağlayacak önlemlerdir. Ben, şahsen, eğitimle, toplumda adaletin sağlanmasıyla ve geleceğe güvenle bakan, özgüven sahibi olan bir neslin yetiştirilmesiyle bu şiddetin azalacağına inanan bir mesleğin erbabıyım, bir hekimim. Dolayısıyla, cezayla çok şey halledilmez, ama kısa sürede de olsa, şimdiki bu şiddet olaylarının ortadan kaldırılması, futbol sahalarındaki şiddet olaylarının, saldırganlıkların ortadan kaldırılması için birtakım cezai müeyyidelerin konması gerekir. Bunun için de bir hekim olan Sayın Ankara Milletvekili Doktor Muzaffer Kurtulmuşoğlu da bu amaçla bu kanun teklifini getirmiştir.
Siz değerli milletvekili arkadaşlardan, toplumda haksızlıkların, saldırganlıkların ortadan kaldırılması için bu kanun teklifinin lehinde oy kullanmanızı ben temenni ediyorum.
Burada, tabii, getirilen teklifte, aslında, dışarıdan stadyumlara her türlü suç işleyici araç ve gerecin sokulmasını engelleyici müeyyide konduğu gibi, bizzat stadın sorumluluğunu üstlenmiş olan amirlerin, memurların ve güvenlik görevlilerinin görev ihmalinde de aynı şekilde cezai sorumluluk getiriliyor. Bu da önemli bir önlemdir. Dolayısıyla, yetkilileri uyaracak, hatırlatacak ve en azından, görevlerine tam sahip çıkmalarına vesile olacaktır.
Türkiye Cumhuriyeti'nde -ben öyle temenni ediyorum ki bu konudaki konuşmalarımız son olsun- birliğin, beraberliğin, kardeşliğin, huzurun sağlanması adına sporun bir barış yolu olarak kullanılmasını temenni ediyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Akdemir.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum…
III. - Y O K L A M A
(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)
HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, yoklama yapılmasını istiyoruz.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, önergenin oylamasından önce bir yoklama talebi vardır.
Şimdi bu talebi yerine getireceğim. Ancak, yoklama talebini işleme koyabilmem için, ayakta olup yoklama talep eden milletvekillerinin sayısının 20 olup olmadığını tespit edeceğim. İsimler tutanağa geçeceğinden, ayaktaki her sayın milletvekilinin sırasıyla isimlerini söylemelerini rica ediyorum.
Sayın Koç, Sayın Aslanoğlu, Sayın Özkan, Sayın Yücesan, Sayın Tiryaki, Sayın Ergin, Sayın Keleş, Sayın Kamacı, Sayın Uzdil, Sayın Çorbacıoğlu, Sayın Kılıç, Sayın Durgun, Sayın Ülkü, Sayın Çetin, Sayın Çakır, Sayın Gazalcı, Sayın Tütüncü, Sayın Özyurt, Sayın Özkan, Sayın Önder, Sayın Kartal, Sayın Sözen, Sayın Atalay.
Sayın milletvekilleri, yoklama için beş dakika süre veriyorum. Adlarını okuduğum sayın üyelerin yoklama için elektronik cihaza girmemelerini rica ediyorum.
Yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.
IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
C) TEZKERELER VE ÖNERGELER (Devam)
2.- Ankara Milletvekili Muzaffer R. Kurtulmuşoğlu'nun, 3813 Sayılı Türkiye Futbol Federasyonu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanuna Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi'nin (2/192) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/443) (Devam)
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
İkinci önergeyi okutuyorum:
3.- Şırnak Milletvekili Mehmet Tatar'ın, Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi'nin (2/613) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/444)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
27/10/2005 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunmuş olduğum 2/613 Esas Numaralı "Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifim" Başkanlıkça havale edildiği Komisyonda bu güne kadar görüşülmediğinden, Teklifimin İçtüzüğün 37'nci maddesi gereğince doğrudan gündeme alınması hususunda gereğini arz ederim.
Saygılarımla.
Mehmet TATAR
Şırnak
BAŞKAN - Önerge üzerinde söz isteyen, önerge sahibi Mehmet Tatar, Şırnak milletvekili…
Buyurun Sayın Tatar.
Süreniz beş dakikadır.
MEHMET TATAR (Şırnak) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmama başlamadan önce Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
İlk defa 1984 yılında bir grup terörist, Eruh ve Şemdinli ilçelerinde jandarma karakolu binasını bombalı ve silahlı bir şekilde başlayan PKK terör eylemleri, aradan geçen süre içerisinde binlerce vatandaşımızın can kaybına, binlerce askerimizin şehit düşmesine, derin acılar yaşanmasına yol açmıştır. PKK ile mücadele, Türk Silahlı Kuvvetlerinin, bölgede terör eylemlerinin önüne geçmek, huzuru sağlamak için canla, başla mücadele ederken alınan tedbirlerden birisi de koruculuk sistemi olmuştur.
Türk Silahlı Kuvvetleriyle birlikte katıldığı terörle mücadele sırasında birçok şehit ve gazi veren geçici köy korucularımız, maalesef, henüz bir sosyal güvenceye kavuşturulmamışlardır.
Yirmi iki yıldır fiilen devam etmekte olan koruculuk sistemi, aradan geçen zaman içerisinde, gereken önemi ve özeni maalesef görmemiştir. Bu konu siyaset üstü değerlendirilmesi gereken bir konudur. Milletvekilliğim süresi içerisinde konunun çözümü için yapmış olduğum girişimler, maalesef, sonuçsuz kalmıştır. 2003 yılında, konuyla ilgili olarak, Başbakanlığa, İçişleri Bakanlığına, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına ve Jandarma Genel Komutanlığına, korucularımızın sosyal güvenceye kavuşturulmalarıyla ilgili başvurularımızı ve çözüm önerilerimizi iletmiş olmamıza rağmen, maalesef, bu zamana kadar bir çözüm bulunmamıştır.
En fazla korucuya sahip olan illerden biri olarak seçim bölgem Şırnak'a her gidişimde bu konuda çok yoğun taleplerle karşılaşıyorum. Mevcut İktidardan bu konuda ümidini kesen korucu vatandaşlarımız, konuyu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine taşımak istemektedirler. Eğer, böyle bir konu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine intikal ederse Türkiye Cumhuriyeti'nin bir ferdi olarak, devletimizin dava edilmesi, şahsımı olduğu kadar herkesi rencide edici bir durumdur.
Korucularla ilgili bir konuyu daha dile getirmek istiyorum: Sayın vekillerim, terörle mücadele esnasında askerlerle korucular aynı operasyona birlikte katılıp aynı çatışmaya giriyorlar ve aynı mevzide bir asker ve bir korucu çatışma esnasında şehit oluyor. Bu kahraman askerimiz şehit mertebesine giriyor, aynı mevzide olan bir kahraman korucumuz şehit mertebesine giremiyor. Acaba, her iki kahraman da bu vatanın evlatları değiller mi?
Benim en çok korucularla ilgili üzerinde durduğum konulardan birisi: 2005 yılında Ankara'ya tedavi amacıyla gelen Korucubaşı Mustafa Azik'i, GATA Askerî Hastanesine yatırdım. Tedavi süresince ziyaretine gittim. Bana dediği şudur: "Ağabeyim Kuzey Irak'ta şehit olmuş, yeğenim Kato Dağı'nda şehit olmuş; 7 tane çocuğum var, bana bir şey olursa, bu çocuklar sana emanet." Taburcu olup evine gittikten bir ay sonra vefat etti. Hepinizin başı sağ olsun. Bu vatansever Korucubaşımız Mustafa Azik yirmi sene fiilen koruculuk görevi yapmıştır. Bir ay önce bölgeye gittiğimde, vefat eden Korucubaşımızın ailesi ve yetimlerini ziyaret ettim. Bana dedikleri "Vatan uğruna, babamızı, amcamızı, bu yolda kayıp ettik. Ama, bize kimse sahip çıkmadı. Aç kaldık…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Tatar, lütfen toparlar mısınız.
Buyurun.
MEHMET TATAR (Devamla) - …susuz kaldık." dediler. Bu yetim çocukların seslerini artık duyalım. Bunun gibi de terör mağduru binlerce vatandaşımız zor durumda kalmıştır. Benim üzerinde durduğum konu budur.
Bu koruculuk hakları tanınsa da tanınmasa da…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Devlet tanımak zorunda Mehmet Bey. Tanınacak!
MEHMET TATAR (Devamla) - Bak, bu koruculuk hakları tanınsa da tanınmasa da, bu vatansever insanlar, Ulu Önder Atatürk'ün Türk milletine armağan ettiği şanlı bayrağımızı, Suriye-İran-Irak üçgeninde bulunan Gabar Dağları'nda ve Cudi Dağları'nda dalgalanan Türk Bayrağı, dünyanın sonuna kadar dalgalanacaktır. Hiç kimsenin bundan şüphesi olmasın. (Alkışlar)
Bir vatan evladı olarak, hiç kimsenin toprağında gözümüz yoktur, ama, ülkemizi bölmeye çalışan ve vatan toprağında gözü olan varsa, o çift gözünü de çıkarırız. (Alkışlar)
Bu sebeple, bir an evvel konuyla ilgili çalışmalar başlatılmalı ve bu korucularımız sosyal güvenceye kavuşturularak bu ayıba son verilmelidir.
Sayın Başkanım, teşekkür eder, Genel Kurula saygılar sunarım. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Tatar.
Önerge üzerinde söz isteyen, bir milletvekili adına, Ümmet Kandoğan, Denizli Milletvekili.
Buyurun Sayın Kandoğan.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum.
Bu kanun teklifini Türkiye Büyük Millet Meclisine veren, Şırnak Doğru Yol Partisi Milletvekili Sayın Mehmet Tatar'a da teşekkürlerimi sunmak istiyorum. Daha önce de, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, aynı minval üzere verilen bir kanun teklifinden dolayı, kendilerine de ayrıca teşekkür ediyorum.
Değerli milletvekilleri, yirmi yıldan beri bu ülkenin bölünmez bütünlüğü için, emniyet güçlerimizin ve silahlı kuvvetlerimizin yanında canla başla çalışan 55 bin korucumuz var. Yirmi yıldan beri binlercesi hayatını kaybetti. Kendi ailelerinden, annelerinden, babalarından, eş ve çocuklarından da yine binlercesi hayatını kaybetti. Ancak, ne yazık ki, yirmi yıldan beri, gece -20 derecede nöbet tutan, terör örgütleriyle gece ve gündüz çatışmaya giren ve bu vatanın bölünmez bütünlüğü için canını feda etmekten çekinmeyen korucularımızla ilgili olarak, Allah aşkına, milletvekilleri olarak, siyasi partiler olarak, bunların bu kadar yapmış oldukları bu ulvi görev karşısında biz görevimizi yerine getirdik mi, biz vazifemizi yaptık mı Allah aşkına? Daha geçen hafta, Pervari-Doğan'da 2 korucumuz, Osman Bulut ve Süleyman Bulut, terör örgütüyle girilen çatışma neticesinde şehit oldular ve binlerce Osmanları, Süleymanları, bölünmez bütünlük için şehit verdik. Emniyet güçlerimizin en yakınında bunlar, silahlı kuvvetlerimizin en yakınında bunlar; bir operasyona gözü kapalı gidip, canını ve malını bu ülke için gözünü kırpmadan seve seve veren insanlar bunlar. Ama bu insanlar yirmi yıldan beri bu zor şartlar altında çalışıyorlar, ancak bir emekli hakları bile yok, emekli bile olamıyorlar. Dünyanın hangi ülkesinde böyle bir uygulama vardır Allah aşkına?
EYÜP FATSA (Ordu) - Yirmi yıldır DYP kaç sefer iktidara geldi? Siz neden yapmadınız kardeşim?
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Değerli milletvekilleri, sorun, sorun… Bakın, ben daha iktidara bir şey söylemedim, size daha bir şey söylemedim.
EYÜP FATSA (Ordu) - Söyle, söyle!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Niçin alınıyorsun?
EYÜP FATSA (Ordu) - Alınmıyorum… Alınmıyorum…
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Bu, hepimizin görevi dedim, bunu söyledim. Bütün milletvekillerinin görevi bu, bu Meclisin görevi bu, bir siyasi partinin görevi değil.
EYÜP FATSA (Ordu) - İşte, bunu kabul edeceğiz…
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - İçişleri Bakanı 10 kez, burada, geldi, söyledi. "Hazırlıkları yapıyoruz, tamamlıyoruz, Türkiye Büyük Millet Meclisinde bunu halledeceğiz." dedi İçişleri Bakanı. 10 kez söyledi...
MUHARREM KILIÇ (Malatya) - Bakan söz verdi, "2006 sonuna kadar çıkaracağız" dedi.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Niçin, gelip bunun hesabını sormuyorsunuz? Tabii bu koltuklar rahat… Geçen hafta söyledim, Meclis Başkan Vekili itiraz… Rahat… Gidin bakalım Gabar Dağı'na, Herekol Dağı'na, Cudi Dağı'na gidin, şu anda, -15, -20'de nöbet tutan korucular var.
EYÜP FATSA (Ordu) - Bizim çocuklarımız var orada, bizim çocuklarımız onlar.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Evet, hepimizin kardeşleri onlar. Ben, kaç tanesini kendi ellerimle toprağa verdim onların. Ben, o acıyı yaşayan insanım; bütün ilikleri, bütün hücrelerine kadar o acıyı yaşayan insanım. Yüreğim sızlıyor. Onun için, dedim ki: Türkiye Büyük Millet Meclisinin bütün milletvekillerinin sorumluluğu dedim, sadece iktidar partisinin diye bir şey söylemedim Sayın Fatsa.
Ama değerli milletvekilleri, dünyanın başka ülkelerinde olsa, bu hayatını kaybeden insanların heykelleri dikilir, "devlet övünç madalyaları" verilir, isimleri caddelere, sokaklara konur. Ama, biz, onları, kendi kaderlerine terk etmişiz, kendi başlarına bırakmışız, bir sosyal güvenlik hakkını kendilerinden esirgemişiz. İşte bugün fırsat... İşte bugün fırsat, gelin, hep beraber, verilmiş olan bu kanun teklifinin gündeme alınması yolunda oylarımızla bunu destekleyelim, kabul edelim ve -Türkiye Büyük Millet Meclisi 22'nci Dönem Parlamentosu da, hep beraber- bu Parlamentonun şerefi olsun, iktidar partisinin şerefi olsun. Biz bir şey istemiyoruz. Yeter ki bu meseleyi çözelim, bu meseleyi halledelim, yıllardan beri kangren hâline gelmiş olan bu korucularımızın bu meselesini bu Parlamento çözsün, çözsün.
Ben biliyorum, ben onların içlerinde yaşadım. Şirvan Kaymakamlığım döneminde, bölücü terör örgütü, "Türk Bayrağı'nı indirin" diye haber gönderdiğinde, o köyümüzün korucuları "gücünüz yetiyorsa gelin siz indirin" diye haber gönderen insanlar bunlar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kandoğan, lütfen toparlayın.
Buyurun.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Ama şimdi, üzerinden bu kadar yıl geçtikten sonra, o dönemleri çok çabuk unutuyoruz, çok çabuk unuttuk. Hatırlayınız 1985'li yıllardan sonra, o bölgedeki terör örgütünün eylemlerinin hangi boyutta, hangi seviyede olduğunu hatırlayın, gözlerinizin önüne getirin, hava karardığında hayat bitiyordu o bölgelerde. Ama, o dönemden beri, korucular, güvenlik güçlerimizle beraber, bu mücadelede en ön safta yer alan insanlar olarak, bu mücadeleyi seve seve yerine getirdiler. İşte, görev, bugün, bize düşüyor değerli milletvekilleri. Ne olur, gelin, bu kanun teklifini hep beraber destekleyelim. Cumhuriyet Halk Partisi de vermiş daha önce, Sayın Mehmet Tatar'ın da vermiş olduğu bu kanun teklifi birbirine benzer tekliflerdir. Gelin, hep beraber bunu Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine alalım ve hep beraber, oylarımızla da bu kanun teklifini burada kanunlaştıralım, hayata geçirelim.
Ben, bu duygu ve düşüncelerle, bugüne kadar, bu uğurda hayatını kaybeden bütün korucularımıza Allah'tan rahmet diliyorum, mekânları cennet olsun diyorum. İnşallah, yeniden, Türkiye'de, böyle, korucu istihdam edecek olaylar yaşanmaz; ülkemiz, birlik ve bütünlük içerisinde ilerlemesine, kalkınmasına devam eder diyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza…
HALUK KOÇ (
BAŞKAN - Arayacağım Sayın Koç.
Oylamayı elektronik cihazla yapacağım.
Üç dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, karar yeter sayısı vardır, önerge
Birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 17.00
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 17.09
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Harun TÜFEKCİ (Konya)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 80'inci Birleşimi'nin Üçüncü Oturumu'nu açıyorum.
Alınan karar gereğince, sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin "Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler" kısmına geçiyoruz.
Alınan karar gereğince, gündemin 58'inci sırasında yer alan, Malatya Milletvekili Ahmet Münir Erkal ve 31 milletvekilinin, kayısı ürününün ekonomik değerinin artırılması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla; 134'üncü sırada yer alan, Malatya Milletvekili Muharrem Kılıç ve 37 milletvekilinin, don olayları nedeniyle kayısı üreticilerinin uğradığı zararların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla; 320'nci sırada yer alan, Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 21 milletvekilinin, kayısı üreticilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla; 346'ncı sırada yer alan, Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 47 milletvekilinin, kayısı üretimindeki ekonomik değer kaybının ve kayısı üreticilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98'inci, İçtüzüğün 104 ve 105'inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergelerinin birlikte yapılacak ön görüşmelerine başlıyoruz.
V. - GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE
MECLİS ARAŞTIRMASI
A) ÖN GÖRÜŞMELER
1.- Malatya Milletvekili Ahmet Münir Erkal ve 31 milletvekilinin, kayısı ürününün ekonomik değerinin artırılması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/99)
2.- Malatya Milletvekili Muharrem Kılıç ve 37 milletvekilinin, don olayları nedeniyle kayısı üreticilerinin uğradığı zararların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/184)
3.- Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 21 milletvekilinin, kayısı üreticilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/384)
4.- Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 47 milletvekilinin, kayısı üretimindeki ekonomik değer kaybının ve kayısı üreticilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/410)
BAŞKAN - Hükûmet? Yerinde.
Meclis araştırması önergeleri Genel Kurulun 3/6/2003 tarihli 88'inci, 21/04/2004 tarihli 76'ncı, 18/10/2006 tarihli 9'uncu ve 27/12/2006 tarihli 45'inci birleşimlerinde okunduğundan tekrar okutmuyorum.
İç Tüzük'ümüze göre Meclis araştırması açılıp açılmaması hususunda sırasıyla Hükûmete, siyasi parti gruplarına ve önergelerdeki birinci imza sahibine veya onların göstereceği bir diğer imza sahibine söz verilecektir.
Konuşma süreleri Hükûmet ve gruplar için yirmişer dakika, önerge sahipleri için onar dakikadır.
Şimdi, söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum: Hükûmet adına Mehdi Eker, Tarım ve Köyişleri Bakanı; gruplar adına Gürol Ergin, Muğla Milletvekili, CHP Grubu adına; Süleyman Sarıbaş, Anavatan Partisi Grubu adına, Malatya Milletvekili; Ali Osman Başkurt, AK Parti Grubu adına, Malatya Milletvekili; önerge sahipleri Muharrem Kılıç, Ferit Mevlüt Aslanoğlu, Malatya Milletvekili; Necati Uzdil, Osmaniye Milletvekili; Münir Erkal, Malatya Milletvekili.
Şimdi söz sırası Hükûmet adına Mehdi Eker, Tarım ve Köyişleri Bakanı.
Buyurun Sayın Bakan. (AK Parti sıralarından alkışlar)
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) - Sayın Başkan, yüce Meclisin değerli üyeleri; kayısı ile ilgili Meclis araştırması hususunda Hükûmet adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Türkiye, polikültür tarımın yapıldığı, geniş üretim imkânlarına sahip bir ülke olması hasebiyle, ürünlerimiz içerisinde kayısı çok önemli, dikkate değer bir yer almaktadır. Tabii, dünyada da önemi bilinen ve belirli bir paya sahip bir meyve. 2004 yılı itibarıyla dünyada 400 bin hektar alanda kayısı üretimi yapılıyor ve 2,7 milyon ton dünyada üretim söz konusu. Türkiye, dünya taze kayısı üretimi bakımından yüzde 11'lik bir payla ilk sıralarda yer alıyor. Türkiye'yi sırasıyla İran, İtalya, Fransa, Pakistan izliyor. Oldukça -dünyada- sınırlı sayıda ülke taze kayısı üretimi yapıyor. Kuru kayısı üretiminde bulunan ülkelerin sayısı ise daha da azdır. Dünya kuru kayısı üretimi yıllar itibarıyla 90-95 bin ton arasında değişmektedir. Ülkemizin kuru kayısı üretimi ise 80 ile 85 bin ton arasında olup dünya üretiminin yüzde 85-90'ını karşılamaktadır. Dünyada kurutmalık kayısı üretiminde İran ve Pakistan Türkiye'den sonra gelen önemli üretici ülkelerdir.
Ülkemizde kayısı üretimi, tabii, açık alanda yetiştirildiğinden dolayı iklime bağlı olarak değişik bölgelerde yapılmakta ve bu üretim açısından, üretimin özellikle çiçeklenme dönemi, tabii, son derece de önemli ve üretimi belirleyen, sınırlayan temel faktör, özellikle "ilkbaharın geç donları" dediğimiz don hadisesi, meteorolojik hadise, üretimi etkileyen, sınırlayan temel etkenlerden bir tanesi.
Türkiye'de -Malatya başta olmak üzere- Malatya, Elâzığ, Erzincan bölgesi; Kars, özellikle Kağızman ve Iğdır bölgesi; İçel, Akdeniz Bölgesi; Ege Bölgesi, bir de "Sakarya Vadisi" dediğimiz alanda üretim yapılıyor önem sırasına göre. Bunlardan Malatya, Elâzığ ve Erzincan bölgesinde daha çok kurutmalık; Kars, Iğdır bölgesinde, bir mikroklimaya sahip bir alanda daha çok sofralık; bir de Akdeniz sahil şeridinde ise erkenci sofralık çeşitlerin üretimi yapılmaktadır. Keza, Ege Bölgesi ve Akdeniz Bölgesi'nden sonra da ikinci erkenci bölge olup tamamen sofralık kayısı çeşitlerini üretmektedir.
Türkiye'de 2002 yılında 310 bin ton olan kayısı üretimi 2006 yılında 400 bin ton olarak gerçekleşmiştir. Kayısı üretiminin yüzde 60'ı Malatya ilimizde ve bunun üretiminin yüzde 90'ı ise kurutmalıktır. Malatya'da yaklaşık 50 bin aile ve Türkiye genelinde de 70 bin ailenin doğrudan geçim kaynağıdır. Ayrıca, ihraç edilen kuru kayısının da yüzde 90'ından fazlası Malatya'dan yapılmaktadır.
Kayısıda ağaç başına verim Türkiye'de 36 ile 40 kilogram arasında değişmekte, dekara verim ise 1.600 ile 1.800 kilogram arasında değişmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kayısının tüketim şekli çok farklı biçimlerde olmaktadır. Kurutulmuş ve konserve, reçel, marmelat gibi işlenmiş olarak yıl boyunca tüketimi yapılan meyvelerin en önemlilerindendir. Yine, dünyada taze kayısının yıllık kişi başına tüketimi 0,6 ile 2 kilogram arasında değişmekte. Ülkemizdeki kayısının yaklaşık yüzde 50-55'i taze olarak tüketilmektedir. Geri kalan bölümü ise kurutularak veya işleme sanayisinde meyve suyu, reçel, marmelat, şekerleme ve pestil yapımında kullanılmakta. Dünyada ise kayısının yaklaşık yüzde 70-75'i taze olarak tüketilmekte, kalan kısmı ise kurutularak veya işleme sanayisinde kullanılmaktadır. Yurt dışında, işlenmiş kayısı ürünleri, koruyucu şurup içinde kayısı, reçel, marmelat, meyve suyu, pasta, pestil, şekerleme, dondurma, yoğurt, dondurulmuş kayısı, kayısı ekstratı, esansı ve kayısı likörü şeklinde çok muhtelif şekillerde tüketilmektedir. Son yıllara kadar taze ve kuru kayısı ithalatı söz konusu değil iken, 1992'den sonra bir miktar taze kayısı ithalatı yapılmıştır.
Dünya kuru kayısı ihracatının yüzde 59'u ülkemiz tarafından yapılmakta, son yıllarda ihraç edilen taze ve kuru kayısı miktar ve değerleri de aşağıdadır:
2002 yılında taze kayısı ihracatı yapılmamışken 2006 yılında 13.900 ton taze kayısı ihracatı yapılmıştır. 2002 yılında 66.700 ton kuru kayısı ihracatı yapılmış iken bu rakam 2006 yılında 113.900 ton kuru kayısı olarak şekillenmiştir. Dünya kuru kayısı ticaretindeki kayısının yaklaşık yüzde 85'i, biraz önce de söylediğim gibi, 80-90 arasındaki miktarı ülkemiz kaynaklıdır. 60 ülkeye kayısı ihracatı yapılmakta, bu ihracatın yüzde 50'si Avrupa Topluluğu, Avrupa Birliği ülkelerinedir. Avrupa Birliğinin dışında da ABD gelmektedir.
Kuşkusuz tabiat şartlarına bağlı bir üretime sahip olan kayısının da çeşitli sorunları bulunmaktadır. Bugün de burada, bu vesileyle, kayısının hem sorunları hem bunlara ait çözüm önerileri hakkında kanaatlerimizi görüşeceğiz ve paylaşacağız.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sorunları "üretim" ve "pazarlama" başlığı altında, iki ana başlık altında toplamak mümkündür. Üretimle ilgili sorunların başında, ilkbaharda yaşanan geç donlar ve doğal afetlerdir. Üretimi engelleyen en önemli faktörlerin başında bu gelmektedir. Türkiye'de doğal afetlere karşı çiftçilerin korunması ve onların bir şekilde sıkıntılarının veya uğradıkları hasarın karşılanmasını temin bakımından, malumunuz, 2090 sayılı bir Kanun vardır ve bu çerçevede, geçen yıl, 2004 yılında Malatya'da vuku bulan don afetinden dolayı 26.462 çiftçi, 607.821 dekar arazide -kayısılar- zarar görmüştür. Bunlara kanuna göre yüzde 40'ın üzerinde ancak olduğu takdirde yardım yapılabiliyor, yüzde 40'ın altında olanlar 2090 sayılı Kanun çerçevesinde tabii bu yardımdan maalesef faydalanamıyor.
2006 yılında Malatya ili ve ilçelerinde meydana gelen afet sebebiyle yine 14.600 çiftçiye ait 229 bin dekar kayısı bahçesi zarar görmüş ve İl Hasar Tespit Komisyonu kararına göre, yüzde 40'ın üzerinde zarar gören 5.803 çiftçiye 14 milyon 200 bin YTL yardım, tahsisat yapılmıştır. Söz konusu yardım, 2006 yılı içinde 5.146 çiftçiye 13 milyon YTL ve 2007 yılında da kalan 657 çiftçiye ait 1,2 milyon YTL olarak tamamı ödenmiştir.
2005 yılında yürürlüğe giren Tarım Sigortaları Kanunu ile, üreticilerimizin ürünlerini sigorta ettirerek üretim riskini azaltmaları sağlanmıştır. 2006 yılında başlayan uygulamada, don, Türkiye'de, sadece 90 ilçede pilot uygulama olarak başlatılmıştı. Ancak, 2007 yılı için biz bu kararı değiştirdik ve açıkta yetiştirilen ürünlerde, özellikle don hasarına maruz kalan ürünler için bunların tamamını biz sigorta kapsamına aldık. Bu şekilde ürününü sigorta ettiren vatandaşlarımıza, prim bedelinin yarısı, yüzde 50'si devlet desteği olarak ödenmektedir.
Bunun dışında, üretimle ilgili sorunlardan bir tanesi, tabii, girdi fiyatlarıdır. Girdi fiyatlarının yükselmesi, tabii ki, üretimde olumsuz bazı etkileri ortaya koymaktadır. Ama, bu maksatla, biz de Hükûmet olarak, kayısı üreticilerine, dekar başına 10 YTL doğrudan gelir desteği, yine dekar başına 1,8 YTL mazot ve dekar başına 1,43 YTL gübre desteği vermek suretiyle, hem üreticinin üretimini daha rahat şekilde yapmasını temin etmek hem de onun üretimine bir olumlu katkı yapmak gayesiyle, bu girdi desteklerini, biz, üreticimize, kayısı üreticimize ödüyoruz.
Keza, fidan temininde bazı güçlüklerle karşılaşılmaktadır zaman zaman. Bunu aşmak için de sertifikalı fidanla tesis edilen yeni bahçelere dekar başına destek ödemesi yapmaya başladık ve 2006 yılında, dekar başına 200 YTL'den ödeme yaptık ki, bu kayısı üreticilerimize 3.900 dekar alanda 785 bin YTL bu alanda destekleme ödemesi yapılmıştır. Bu destekleme, yani sertifikalı fidanla bahçe tesisine dönük kayısı bahçesi tesis eden vatandaşımıza 200 YTL dekar başına vereceğimiz destek 2007 yılında da devam edecektir.
Sulamayla ve gübrelemeyle ilgili de, tabii, zaman zaman destekler vermekteyiz. Gübrelemede, özellikle toprağını tahlil ettirerek üretim yapacak olan üreticiler için dekar başına ilave 1 YTL doğrudan gelir desteği verilmekte. Sulama konusunda da, üretim maliyetini düşürmek için, basınçlı sulama sistemlerinin yaygınlaştırılması amacıyla, Bakanlığımızca 2006 yılında uygulamaya konan Kırsal Kalkınma Yatırımlarının Desteklenmesi Projesi kapsamında grup projelerine yüzde 50 hibe desteği sağlanmaktadır.
Tabii, hasatla ilgili olarak zaman zaman sorunlar yaşanmakta ve bununla ilgili eğitim çalışmaları, özellikle olgunlukla alakalı, meyvenin özelliğine uygun tekniklerle bu hasadın yapılması gerekiyor, bu konuda da bazı eğitim çalışmaları yapılmakta.
Kükürtleme kuru kayısının en önemli sorunlarından birisi; kullanılan yüksek orandaki kükürtdioksit miktarı. Avrupa Birliği ve ülkemizde bunun standardı 2.000 ppm olarak uygulanmaktadır. Yurt içi gıda denetim programı çerçevesinde, 11 ilde, her ay 50 kuru kayısı numunesi alınarak bu laboratuvara gönderilmekte ve 2.000 ppm'in üzerindeki kükürt oranı çıkan kayısıları hazırlayan firmalara yasal işlem yapılmaktadır. 2006 yılında, bu manada, 20 firmaya 37 numune için işlem yapılmıştır.
Malatya Tarım İl Müdürlüğümüzce, kuru kayısıda sağlıklı üretim ve kükürtleme eğitim projesi uygulanmaktadır. Yine, Malatya'da kayısı işleme ve paketleme yapan 93 adet işletme bulunmakta, bu işletmelerin kurulu kapasiteleri toplamı yaklaşık 220 bin ton/yıldır.
Malatya'da 68 ihracatçı firma tarafından kayısı ihracatı gerçekleştirilmektedir.
Depolama, yine, önemli bir unsurdur. Üretimin yapıldığı sahalarda ürünün depolanması için gerekli tarımsal yapıların sayısı ve kapasitelerinin kuşkusuz artırılması gerekiyor. Kayısıya yönelik projelerden iki adet tesis için -ki, bunlar, soğuk hava ve kurutma, yıkama, kalibrasyon ve paketleme tesisleridir- toplam proje tutarı 670 bin YTL yatırımdır; biz, bunun yüzde 50'sini hibe olarak karşılıyoruz.
Köy bazlı katılımcı yatırım projesi, yine, devam ediyor ve 2007 projeleri de önümüzdeki günlerde kabul edilmeye başlanacaktır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; üretimle ilgili değindiğim hususların dışında, tabii, pazarlamayla ilgili bazı sorunları bulunmaktadır kayısının ve kayısı üreticilerinin. Kuru kayısı fiyatlarında istikrar sağlanamaması en önemli sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Uzun yıllar içerisinde, kuru kayısının fiyatı sadece birkaç yılda 3 bin dolar, ton başına, bir fiyata ulaşmıştır. Malatya Ticaret Borsası kayıtlarına göre, son yirmi yılda, 96 yılında 44 bin tonluk rekolteye karşılık bir 3 bin doları aşmış, 85, 97 ve 99 yıllarında -düşük rekoltede üretimlerin olduğu yıllar- 2.500 dolar/ton civarında seyretmiştir.
Son yıllardaki fiyatlar da şu şekilde: 2005 yılında 1.895 dolar ve 2006 yılında 1.887 dolar olarak ton başına gerçekleşmiştir. Üretici Birlikleri Kanunu'nun yürürlüğe girmesinden bu yana, 15 ilde 23 adet meyve üreticileri birliği ile 1 adet kayısı üreticileri birliği kurulmuştur. Bu birlikleri kanun gereği bir çatı altında toplayan Meyve Üreticileri Merkez Birliği de 7/9/2006 tarihinde kurulmuştur.
Soğuk zincirin yaş kayısının pazarlanmasında çok önemli bir faktör olduğunu vurgulamak gerekiyor. Biz, bunu çözmeye dönük olarak da Bakanlık olarak, Kırsal Kalkınma Yatırımlarının Desteklenmesi Projesi çerçevesinde bir uygulamayla soğuk zinciri sağlayacak nakil vasıtalarının da yüzde 50 primle desteklenmesi uygulaması başlattık.
Mevcut pazarlarımıza ilave olarak yeni oluşan veya gelecekte oluşması planlanan yeni pazarlara ulaşmada karşılaşılan birtakım güçlükler var. Bu pazarların oluşturulması için muhakkak surette ürün tanıtımına gerekli önemin verilmesi gerekiyor.
Yine, dış pazarlarda uygun şekilde tanıtım, kayısıyla ilgili pazarlamanın daha iyi bir noktaya gelmesi açısından kaçınılmazdır. Kuru kayısıyla ilgili tüm kuruluşların ve özel sektörün konuyla ilgili olarak ortak çalışma yapması ve daha iyi bir tanıtım için gerekli plan ve programların uygulamaya konması gerekiyor. İhracatçıların dış pazarlarda farklı fiyat teklif etmeleri veya aynı kalitedeki ürün için fiyat indirimine gitmeleri de pazarlamada karşılaşılan sorunlardan bir tanesidir.
Burada özellikle ürünlere ait bir markanın tam olarak yaratılamamış olması karşımıza önemli bir sorun olarak çıkıyor. Üretimin yoğun olduğu sahalarda organik tarım uygulamalarının hızla yaygınlaştırılması gerekiyor. Biz, organik üretimle ilgili olarak da, bildiğiniz gibi, normal desteklere ilaveten yüzde 30 ilave destek veriyoruz bu organik üretim yapılmasına. Ayrıca, iyi tarım tekniklerinin uygulanması olarak bilinen EUREGAP prensibinin üreticilere tanıtılmasıyla ilgili yayım çalışmamız da devam ediyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Bakan, lütfen toparlar mısınız.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkanım.
Organik kayısı üretimi de hızla bu çerçevede gelişiyor. Hâlen 132 üreticimiz, 8.003 ton organik kayısı üretimi yapmakta ve biraz önce belirttiğim gibi, organik üretim için dekar başına, normal DGD'ye ilaveten yüzde 30 ilave DGD veriyoruz ki bu da dekar başına 3 YTL'lik bir gelir sağlamaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kayısının Türkiye için daha, ekonomik getirisi de, ekonomik değeri de daha yüksek olan bir ürün elde edilmesiyle ilgili, kuşkusuz, gerek bizim Bakanlık olarak gerekse üreticilerin ve bununla ilgili diğer kuruluşların muhakkak surette iş birliği yapması gerektiğine inanıyoruz.
Ben, bu duygularla yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Gürol Ergin, Muğla Milletvekili.
Buyurun Sayın Ergin. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz yirmi dakikadır Sayın Ergin.
CHP GRUBU ADINA GÜROL ERGİN (Muğla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Malatya Milletvekili Münir Erkal ve 31 milletvekilinin, yine Malatya Milletvekili Muharrem Kılıç ve 37 milletvekilinin, Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 21 milletvekili ile yine aynı milletvekilimizle birlikte 48 milletvekilinin vermiş oldukları ve birleştirilen dört önerge üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlarken, Sayın Başkan sizi, yüce Meclisi ve büyük Türk ulusunu saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, biraz önce, Sayın Bakan, üretim konusunda, kayısının durumu konusunda teknik ve verilmesi gereken bilgileri verdi. Ben de, izninizle -belki tekrar olacak ama- bu konulara değinmek, sonra görüşlerimizi açıklamak istiyorum.
Bilindiği gibi kayısı, Türkiye için çok önemli bir tarımsal ürün. Tıpkı fındık gibi, tıpkı geçmişte var olduğu biçimiyle tütün gibi. Tabii ki, bu arada kuru üzümü de saymamız gerekir. Bunlar Türkiye'ye özgü, ciddiye alınması gereken tarım ürünlerimiz.
Kayısı deyince hepimizin aklına Malatya geliyor. 2006 yılı sayımı olarak Malatya'da 6 milyon 817 bin 850 kayısı ağacı var. Malatya'dan sonra Elâzığ, Mersin, Sivas, Kahramanmaraş, Nevşehir, Iğdır gibi illerimizde kayısı üretiliyor. Türkiye'de kişi başına üretime baktığımız zaman, 3 kilo üretim düştüğünü görmekteyiz.
Malatya'mızda yaş kayısı üretimi yıllar içerisinde çok büyük değişiklik gösteriyor iklime bağlı olarak. Örneğin, 2004 yılında 84.700 tonken, 2005'te 500 bin ton, 2006'da 242.700 ton olmuştur bu üretim. Sayın Bakanın da ifade ettikleri gibi, Türkiye'deki üretim 2006 yılı için 400 bin tondur. Yani, buradan şu anlaşılıyor: Türkiye'deki toplam kayısı üretiminin yüzde 60'ı Malatya'da üretiliyor.
Değerli arkadaşlarım, ülkemizde, tabii, önemli olan daha çok kuru kayısıdır ve kuru kayısının Türkiye üretimi de yine yıldan yıla değişmekte, 2006 için bu 83.564 ton yapmaktadır.
Dış satım geliri olarak baktığımız zaman, kayısının, 2004 yılında yaklaşık 199 milyon dolar, 2005 yılında 179 milyon dolar, 2006'da 194 milyon dolar gelir getirdiğini görüyoruz ki bunları yaklaşık 200 milyon dolar olarak ifade etmemiz doğru olur. Yalnız, fiyatlara baktığımız zaman, gerçi Sayın Bakan son iki yılın fiyatını verdi ve geçmişle bazı karşılaştırmalar yaptı, ama, bu fiyatları 2004, 2005, 2006 fiyatları olarak aldığımızda -bunlar ortalama fiyatlardır- 2004'te fiyat dolar/ton olarak 2.486 dolar/ton, 2005'te 1.895 dolar/ton, 2006'da 1.754 dolar/tondur. Bu konuya biraz sonda yeniden değineceğim değerli arkadaşlar.
Şimdi, Sayın Bakanın söylediği gibi kayısı çok çeşitli biçimlerde de tüketiliyor, onlara girmeyeceğim. Yalnız, bir konunun altını çizmek istiyorum. Değerli arkadaşlar, Türkiye'de yeterince açıklanmamış bir konuyu açıklamak istiyorum: Kayısı, kalp sağlığı açısından son derece önemli bir meyvedir. Bunun herkes tarafından bilinmesinde yarar var. İçermiş olduğu yüksek potasyum ve magnezyum miktarı, kalp adaleleri sağlığı için son derece önemlidir. Ayrıca, magnezyum tüm adalelerimiz için çok gerekli olan bir metaldir. Bu bakımdan, kayısının, içerdiği karbonhidratlar dışında, özellikle mineral içeriği bakımından insan sağlığında çok önemli bir yeri olduğunu bilmemiz gerekmektedir.
Kuru kayısıda kaliteyi belirleyen -biraz önce Sayın Bakan da söyledi- kükürtdioksit miktarı ile nem oranıdır. Nem oranının yüzde 25'ten fazla olması istenmez. Kükürtdioksit oranı bizde ve Avrupa Birliğinde 2 bin ppm'dir. Yani, bu şu anlama gelir: Kuru kayısının 1 kilosunda 2 gramdan fazla kükürtdioksit olmamalıdır. Bunu bu şekilde söyleyelim. Bu rakamlar, Amerika Birleşik Devletleri'nde ve Avustralya'da biraz daha yüksektir.
Yine ifade edelim: Kuru kayısının ihracatında biz dünya şampiyonuyuz, tıpkı fındıkta olduğu gibi. Bizim rakiplerimiz olarak, ama çok gerimizden gelen, İran, Pakistan ve Suriye vardır sevgili arkadaşlarım.
Bir nokta çok önemlidir: Amerika Birleşik Devletleri, Almanya, İngiltere, İtalya, İspanya, Fransa, bizden aldıkları kayısıyı çok yüksek fiyatlarla, yaklaşık 5 katı fiyatlarla, reeksport yoluyla bütün dünyaya satmaktadır değerli arkadaşlarım.
Şimdi, ben, Sayın Münir Erkal'a, buradan, bilmiyorum, çok özel teşekkür etmek istiyorum. Çünkü, Sayın Erkal, araştırma için verdiği önergede Hükûmetin bütün zaaflarını ortaya koymuş. O bakımdan teşekkür ediyorum. Neler demiş, şimdi size onları söylemek istiyorum.
Şimdi, şöyle diyor Sayın Erkal: "Kayısı üreticisine, hasattan önce gübre, zirai ilaç gibi harcamalarında destek verilmemektedir. Üretici, kayısının fiyat istikrarsızlığından korkarak -biraz önce söyledim fiyatları- kükürdü fazla vermekte ve bu fazla kükürtlü ürün AB ülkelerine ihracatta sıkıntı yaratmaktadır. Kayısı Birlik'e verilen destek azdır."
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Yok oldu, yok.
GÜROL ERGİN (Devamla) - "İhracatın artırılması için gerekli olan iade desteği kayısı ürününde sağlanmamaktadır."
İşte, bizim değil, bir iktidar milletvekilinin bir itirafnamesi olarak bu sözleri de kayıtlara geçirmiş olduk. Kendisine tekrar teşekkür ediyorum.
Değerli arkadaşlarım, Malatya'da en az 50 bin aile ve 250 bin kişi kayısıdan geçiniyor, ama, 2004 yılında büyük bir don olayı, tıpkı fındıkta olduğu, diğer meyvelerde olduğu gibi yaşandı. Şimdi, eğer ben yanlış anlamadıysam, Sayın Bakanımın sözlerinden şu ifadeyi edindim. Sayın Bakan diyor ki: "2004 yılında 26.462, 2006 yılında 14.600 çiftçi kayısıdan zarar gördü." ve şöyle ekliyor, diyor ki…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Dondan.
GÜROL ERGİN (Devamla) - "2006 yılında biz 5.803 çiftçiye 14 milyon 200 bin YTL yardım verdik." Ben şimdi öğrenmek istiyorum: 2004 yılında ne destek verdiniz, o afete uğrayan insanlara ne verdiniz? Bunu öğrenmek istiyorum değerli arkadaşlarım ve yine sormak istiyorum. Sayın Bakan diyor ki: "Biz şimdi bütün don afetini Türkiye için, sigorta için aldık." İyi de, bundan yararlanabilmek için 2007 yılında kaç tane Malatyalı üretici, kayısı üreticisi kendini, ürününü sigorta ettirmiştir? Lütfen bunu da söyler misiniz? Eğer sigorta olayı istendiği gibi gelişmediyse Türkiye'de, şu veya bu alanı sigorta içine almak da bir anlam fazlasıyla ifade etmemektedir.
Sonra, Sayın Bakanı dinlerken ben burada kendim konuşuyormuşum duygusuna kapıldım çözümler konusunda söylediklerinde. Söyledikleri hepsi şu yapılmalı, bu edilmeli… Sizin göreviniz ne Sayın Bakan? Sizin göreviniz ne? Onları biz mi yapacaktık da yapmadık? Değerli arkadaşlarım, bakınız, bunlar çok önemli olaylar.
Şimdi geliyorum fiyat konusuna. Kayısıda oynanan oyun tıpkı fındıkta oynanan oyunun aynısıdır. Kayısı Birlik üzerinde oynanan oyunlar tıpkı FİSKOBİRLİK üzerinde oynanan oyunların aynısıdır. (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlarım, bu Hükûmet, kayısıda olduğu gibi fındıkta da afete karşı duyarsız kalmış, kendi belirlemesi olduğu hâlde yaklaşık 252 trilyon lirasını gasbetmiştir fındık üreticisinin. O parayı vermemiştir.
HALUK KOÇ (Samsun) - Kayısı…
GÜROL ERGİN (Devamla) - Fındık üreticisinin. Kayısı üreticisinin de yaklaşık 70-80 trilyonunu gasbetmiştir. Bunları söylememiz gerekiyor, bunları sormamız gerekiyor değerli arkadaşlarım.
Şimdi gelelim tarım satış kooperatiflerine. Tıpkı Münir Erkal Bey'in söylediği gibi, tarım satış kooperatiflerine destek -o az diyor gerçi, biraz sıkılarak az diyor- hiç verilmiyor, hiç. Bir tek kuruş o tarım satış kooperatiflerine verilmiyor. Dünyada bir tek bizde bir yasa çıkarılmıştı -tabii ki sizden önce çıkarılmıştı- tarım satış kooperatif birliklerine devlet hiçbir şekilde maddi katkıda bulunmaz diye. Dört senedir, dört buçuk senedir söylüyoruz: Gelin, şunu değiştirelim. Yoksa, bütün tarım satış kooperatifleri, tıpkı Kayısı Birlikte olduğu gibi, tıpkı FİSKOBİRLİK'te olduğu gibi, kapısına kilit vurur duruma gelecek. Bundan sizin ne kârınız olacak? Sormak istiyorum. Bundan bu ülkenin ne kârı olacak? Onu sormak istiyorum. Üreticinin ne kârı olacak? Bunu sormak istiyorum.
Sevgili arkadaşlarım, bu yasayı acilen değiştirme zorunluluğu vardır. İnşallah ve mutlaka, Cumhuriyet Halk Partisi iktidarı, bu yasayı da değiştirecektir, bu kafaları da değiştirecektir. Bunu herkesin bilmesi gerekiyor.
Değerli arkadaşlarım, şimdi, bir iki konuya daha değinmek istiyorum. Bunlardan biri şu: Dünya Su Günü oldu, ayın 22'siydi, ama, 21'inde Ankara'da kutlandı. Türkiye'deki bütün sulama kooperatiflerinin birlik başkanları buradaydı, yanlarında pek çok kooperatif başkanı buradaydı, 500, 600, 700 kooperatif buradaydı. Tarım Bakanı neredeydi? Tarım Bakanı yok. Müsteşarı neredeydi? Su konusu sizin için bu kadar önemsiz bir konu muydu? Su konusunu gündeme getirip derdini anlatacak adamlar sizin için bu kadar önemsiz insanlar mıydı?
Değerli arkadaşlarım, ben burada söylemiştim, o günden önce şu kürsüde söylemiştim, siz o insanların karşısına çıkamayacaksınız demiştim. Şu kürsüde söylendi bu sözler üç gün önce ve hiçbiriniz karşılarına çıkamadınız. Niye çıkamadınız? Çünkü, o insanları canından bezdirdiniz, o insanları perişan ettiniz. Ha, karşısına çıktığınız köylü yok mu? Çıkıyorsunuz, zaman zaman köylere gidiyorsunuz; ama, yaptıklarınızdan ötürü değil, o köylünün terbiyesine güvenip sığındığınız için gidebiliyorsunuz, yoksa gidemiyorsunuz değerli arkadaşlarım.
Şimdi, bir başka konuya gireyim. Burada, Sayın Bakan, son iki yılın konuşmalarında, bütçe görüşmelerinde mısır üretimindeki artışlardan söz etti, işte, "2005'te 4 milyon ton oldu." dedi, "2006'da 3 milyon 800 bin ton olacak." dedi, 2005 konuşmasında "Artık Türkiye mısır ithal etmeyecek." dedi.
Şimdi soruyorum: 250 bin ton mısır ithalatı için…
RASİM ÇAKIR (Edirne) - 300 bin ton.
GÜROL ERGİN (Devamla) - Özür dilerim, 300 bin de olabilir, ben 250 bin biliyorum.
…250 bin ton mısır ithalatı için bir çalışma yapıldı mı, yapılmadı mı? İhale yapıldı mı, yapılmadı mı? Bu niye yapıldı?
Ben, Türkiye Kamu-Sen'ciler gibi üstünüze mısır atmayacağım, ama bu kürsüde bunları söyleyeceğim. Mutlak surette birilerine bir çıkar sağlamak için yapılmıştır arkadaşlar. Çünkü, köylünün malı para etmeye başladığı anda siz ithalatı açıyorsunuz, bunu mutlaka yapıyorsunuz. Bir çıkar kaygısıyla yaptığınızı biliyorum.
Bu arada şunu söyleyeyim: Prim ödemelerinden söz ediyorsunuz. Biraz önce DGD'den söz ettiniz. Siz 16 milyon DGD'yi 10 milyona düşürdünüz. Bunu söylesenize! Onun yanında bonus olarak 1 milyon 500 bin bir şeyler veriyorsunuz, bunları söylüyorsunuz. 16 milyonu 10 milyona düşürdünüz. Gübre desteği dediniz, 2006'da bir tek kuruş verdiniz mi? Şimdi övünüyorsunuz, "dekara şu kadar gübre desteği veriyorum, dekara şu kadar mazot desteği veriyorum…" 2006'da bunun için -Allah rızası için gelin şurada söyleyin- bir tek kuruş verdiniz mi? Gelin şu kürsüde söyleyin. Vermediniz çünkü, vermediniz.
ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - Nisanda ödedik.
GÜROL ERGİN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bakınız, şimdi yeni bir oyun, oyun içinde oyun. Ne yapılıyor? Şimdi prim verilecek ya pamukta vesairede, şimdi üretim rakamları düşürülmeye çalışılıyor ki az prim verilebilsin.
Defalarca yazı yazdınız. Adana Tarım İl Müdürlüğüne yazılan, orada yazılan yazıların hepsi elimde. Şimdiye kadar pamukta 650 kilo olarak -birinci üründe de, ikinci üründe de- alınan verimi siz şimdi, birinci üründe 550 kiloya düşürdünüz, ikinci üründe 380 kiloya düşürmek istiyorsunuz. Niye? Ona göre daha az prim vereyim diye. Hani, primi yüzde 6 artırdılar ya, şimdi, onu, yüzde 30-40 fazlasıyla azaltmaya çalışıyorlar değerli arkadaşlarım. Sonra, nerede, kaba yem primleri nerede? Nerede arkadaşlar? Fiğ primi nerede, yonca primi nerede? Geçtiğimiz aralığın 15'inde hepsi verilecekti, öyle söylenmişti.
Değerli arkadaşlarım, sözlerimizde doğru ve dikkatli olma zorunluluğumuz var. Bunu özellikle ifade etmek istiyorum ve bu arada şunu söyleyeyim: Siz, şimdi, yaptıklarınızla yetinmiyorsunuz, Malatya'nın kayısısını burada konuşuyorsunuz. Siz, Malatya Meyvecilik Araştırma Enstitüsünü oradan kaldırıyorsunuz ve öyle bir yere götürüyorsunuz ki o Malatya Meyvecilik Araştırma Enstitüsünü, değerli arkadaşlarım, o götürmek istediğiniz topraklarda, 1998-1999 yıllarında, o bölge için özel kayısı yetiştiriciliğinde önemli olan kök kanseri olduğundan ötürü, 50 bin adet kayısı fidanı imha edilmiş ve bu alan, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı tarafından, fidan üretimine kapatılmış. Şimdi Meyvecilik Araştırma Enstitüsü oraya götürülmek isteniyor.
Sayın Bakan, böyle bir yanlış yapılabilir mi?
Değerli arkadaşlarım, bunlar çok önemli meseleler. Bu konular üzerinde hepimizin gerekli ciddiyetiyle durma zorunluluğumuz var ki, o enstitünün kuruluşu ta 1937'de. 1937'de bir istasyon olarak kurulmuş, meyvecilik istasyonu olarak kurulmuş. Sonra -1986 yılıydı sanıyorum- bu araştırma enstitüsü hâline getirildi. Siz de, şimdi, oradan oraya nakletme bahanesiyle kapatma çabası içindesiniz, tıpkı daha önce kapattıklarınız gibi, dört yılda kapattıklarınız gibi.
Sevgili arkadaşlarım, bu arada, bir de bir yasa teklifi geldi, çiftçilerin borçlarının silinmesi şeklinde. Öyle anlaşılıyor, öyle anlaşılıyor, öyle değil. Bu bir tuzak yasa. Bu, seçim öncesi oy alabilme kaygısıyla çiftçiyi kandırma yasası.
Orada getirilen düzenleme şu değerli arkadaşlarım: Müteselsil kefaletten doğan, kefil olanların sorunu ortadan kaldırılıyor. Yoksa, borç morç silindiği yok. Borç morç silindiği yok, ama, bu öyle açıklanıyor ki kamuoyuna, öyle bir duygu veriliyor ki, Türkiye'nin her yerinden çiftçiler arıyor "Borçlarımız siliniyormuş." diye. Yok öyle bir şey. Bunu herkesin bilmesi gerekir değerli arkadaşlarım, çünkü, insanlar artık kandırılmak istemiyorlar. Yeteri kadar kandırdınız, dört sene, dört buçuk sene kandırdınız, bundan sonra kandırmayın.
Ben, buradan, Türk çiftçisini uyanık olmaya ayrıca çağırmayı kendime görev biliyorum, çünkü, hiçbirimizin, hiçbir Cumhuriyet Halk Partilinin ömrü boyunca aklına gelmeyen, bundan sonra da gelmeyecek yollarla, yöntemlerle, siz, insanları kandırmaya önümüzdeki üç dört ay içinde özel çaba göstereceksiniz. Bu onlardan biridir. Bunu özellikle söylüyorum.
Ayrıca, bu bir konunun ikrarıdır, bu insanların aldıkları parayı ödeyemediklerinin ikrarıdır. Bunu da özellikle söylemek istiyorum. Beş sene inlettiniz. Beş senenin sonunda, yalnızca kefilleri aradan çıkararak, güya, o çiftçiye yardımcı olacaksınız! Yok böyle bir şey. Türk çiftçisi sizin sandığınız yapıda değil. Türk çiftçisi, Atatürk'ün bu milletin efendisi konumuna getirmek için çaba gösterdiği efendiliğe, Sayın Bakan, sizden de, benden de layık olan, daha layık olan insandır! (CHP sıralarından alkışlar) Bunu hepimizin bilmesi gerekir ve ona karşı tavrımızda bu konularda dikkatli olma zorunluluğunu hepimizin hissetmesi gerekir sevgili arkadaşlarım.
Değerli arkadaşlarım, tabii, söylenecek çözüm önerileri var, ziyadesiyle var, fakat, bu çözüm önerilerini, zaten, Sayın Bakan kendisi saydı. Yani, olacak şey değil. Sayın Bakan sanki benim yerime konuştu. Yani, benim sözlerimi de gasbetti bu arada, benim yerime o saydı. Demek ki, onun da şikâyeti çokmuş kendi yapamadıklarından veya yapmadıklarından veya Bakanlığının yapmadıklarından. Bu bakımdan, beni yormadığı için de kendisine özellikle teşekkür ediyorum ve son bir iki konuya geliyorum.
Değerli arkadaşlarım, bakın, şimdi, ciddi meseleler birbirini kovalayıp gidiyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Ergin, lütfen toparlayınız.
GÜROL ERGİN (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlarım, Rusya'dan ilaç kalıntısına uyarı! Hâlâ mı uyarılar yetmedi size? Hâlâ mı uyarılar yetmedi size Sayın Bakan? Sizden önceki bakana da böyle uyarılar gelmişti, ama o dönemde de şu veya bu kişi veya kurumların dikkatsizliği veya neme lazımcılığı sonucunda hiçbir önlem alınmamıştı ve hatta söylentilere bakarsak, bir bakanın gidişine neden olan bir olay yaşanmıştı.
Şimdi aynı uyarılar Rusya'dan geliyor arkadaşlar. Bakanlık, görevini yapmıyor, yapmak zorundadır, yapmalıdır. Bunu söylüyorum ve ayrıca, bakın, sizlere şimdi bir belge göstereceğim. AK Partinin bir il teşkilatı, 2002 yılında, seçimden önce "Bunları biliyor muydunuz?" diye bir tablo yayınlamış. Yani, burada benzinin fiyatı nedir, motorinin fiyatı nedir -rafineri fiyatı- ne kadar vergi alınıyor, halka kaça satılıyor?
Şimdi ben size bunun bugünkü fiyatlarını vereyim: 2 milyon 250 bin liraya siz mazotu satıyorsunuz. Sizin burada şikâyet olarak yazdığınız fiyata bakıyorum değerli arkadaşlarım, sizin yazdığınız şikâyet fiyatı 981 bin lira. Bu, sizin 2002 seçiminden önceki bir yayınınız. "981 bin lira, çok pahalı" diye şikâyet etmişsiniz. Şimdi, 2 milyon 250 bin lira ve gübre meselesine geliyorum.
Sevgili arkadaşlarım, gübrede inanılmaz fiyat artışları sürüyor. Bakın, üre 700 bin lira, buğday 300, üre 700 bin lira. Bununla tarım yapılır mı? Mümkün müdür? Diamonyumfosfat, yani kısa adıyla DAP, 650 bin lira. Bunların o günkü fiyatlarını da söyleyelim de bari tamam olsun: 700 bin lira olan üre 260 bin liraymış, 650 bin lira olan DAP 385 bin liraymış.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
GÜROL ERGİN (Devamla) - Teşekkür edebilir miyim Sayın Başkan?
BAŞKAN - Buyurun Sayın Ergin.
GÜROL ERGİN (Devamla) - Arkadaşlarım, bu sözlerimle sizi size anlatmaya çalıştım Sayın Bakan. Ben, yüce Türk ulusunu, siz değerli milletvekilleri ve Sayın Başkan sizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ergin.
Anavatan Partisi Grubu adına söz isteyen Süleyman Sarıbaş, Malatya Milletvekili.
Buyurun Sayın Sarıbaş. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
Süreniz yirmi dakikadır.
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; Adalet ve Kalkınma Partisinden Sayın Münir Erkal'ın ve Cumhuriyet Halk Partisinden arkadaşlarımızın (10/99, 10/184, 10/384 ve 10/410) numaralı kayısı üreticilerinin sorunlarını araştırma, Meclis araştırması isteme taleplerini görüşmek üzere Anavatan Partisi Grubu adına söz aldım. Öncelikle, bu önergeleri veren arkadaşlarıma çok teşekkür ediyorum.
Yine, sözlerime başlarken, biraz önce, Malatyalı olmamasına rağmen tam bir Malatyalı gibi kayısının meselelerini konuşan Gürol Ergin Beyefendi'ye de yine huzurlarınızda teşekkür ediyorum.
"Kayısı" deyince, arkadaşlar, Malatyalının derdi gelir, Malatyalının çilesi gelir, Malatyalının emeği gelir, göz nuru gelir ve Malatyalıya "kayısı" dediğiniz zaman bir ah çeker, bir ah işitir, çoluk çocuğunun rızkı gelir, ama, ömür tükettiği ve karşılığını alamadığı bir bitişin, bir iflasın, bir yok oluşun, maalesef, çilesi vardır.
Ben kayısıcıyım, kayısıyı bilirim, çocukluğumu da kayısı fidanları yetiştirerek, onların (T) aşılarının ipliğini bağlayarak geçirdim. Bütün damarlarımda kayısıdan aldığımız gelirin karşılığı vardır. Tahsilimi kayısı bedeliyle yaptım, hayatını kayısıyla kazanmış bir arkadaşınızım.
"Kayısı" deyip geçmemek lazım. Malatya'nın on üç ilçesi, merkezi, esnafı, köylüsü, tamamının geçim kaynağıdır kayısı. Kayısıyı bir tarafa çıkartırsanız, Malatya'yı, aynen, balığın susuz yerde, çayda kaldığı gibi bırakırsınız. Malatya kayısıyla anılır, Malatya kayısısıyla bilinir, Malatyalı kayısıyla yatar, kayısıyla kalkar, rüyasında kayısıyı görür. Çünkü, Malatyalı, hayatını, "islim damı" dediğimiz -belki sizler bilmeyeceksiniz ama- kayısının kükürtlendiği o sıcak damın içinde geçirmiştir, Malatyalı, kayısının başında geçirir; Malatyalı, kayısının dibinde yatar. Sayın Bakanım, şu an gidin, Malatya çiftçisinin tamamı, geceyi kayısısının dibinde geçirir; bir don olursa, saman yakayım, lastik yakayım, en azından kurtarabildiğim kadar çoluk çocuğumun rızkını kurtarayım iddiasıyla geceyi kayısısının dibinde geçirir. Bir gece eksi 2 dereceye düştü mü, kayısı gider. Malatyalının bir yıllık umudu gider, köylünün bir yıllık umudu gider, esnafın bir yıllık umudu, işte, o birkaç saatlik, iki dakikalık donla beraber bir yıl öteye ertelenir. Oğlunu evermesi gider, kızını gelin etmesi gider, komşusunun satılan belki küçük bir parça tarlasını alacaktır, o umudu yiter. Çocuğunu üniversiteye gönderecektir, vazgeçer. Kayısının o safhaya kadar o kadar çok girdisi vardır ki, bunu kimse bilmez. Bakın, ben hesap edeyim: 100 dekarlık bir kayısı bahçesinde 750 kayısı ağacı vardır arkadaşlar. 5 defa ilaçlanır; güzün "gözdaşı" dediğimiz göztaşıyla ilaçlanır, çiçek açmadan evvel bakırla ilaçlanır, bir çiçek ilacı yapılır, bir don ilacı yapılır, bir çil ilacı yapılır. 5 defa ilaçlama, birer milyardan 5 milyar liradır. 100 dönümlük bir bahçenin sadece ilaçlama masrafı. 2 defa gübrelenir kayısı, DAP ve üre atılır, bir de hayvan gübresiyle gübrelenir; ikişer milyar liradan 4 milyar lira. Sayın Bakanım, hesaba dikkat edin. 7 defa sulanır; en iyi yerde 7 defa sulanır. Ben, geçen sene 100 dönüme 4 milyar ödedim, su parası, kooperatife. Yani, sulayan işçinin bedeli hariç, sadece su parası. 4 milyar su parası verilir. Ne yapılır? 2 defa bahçe içi sürülür, birer milyardan 2 milyardır. 2 defa; 1 defa, biz "gölek" deriz, taban teraslama; yani su tutsun diye dibine "gölek" yaparlar, teraslarlar; 1 defa da bahçede kuruları alınır. Toplam 19 milyar liradır kayısının yıllık, 100 dönümün masrafı; işçilik hariç, köylünün yaptığı işçilik hariç, budamaya yaptığı işçilik hariç, şunu hariç bunu hariç. Çoluğuyla çocuğuyla, hanımıyla, bütün efradıyla uğraşır didinir, cebinden de 19 milyar lira para çıkar yılda. Şimdi, bununla bitmedi ki. Kayısı tutmazsa bu cepten gitti. Borç harçtır, bunun faizi var. Gübreyi esnaftan almıştır. Devletten almıyor herhâlde. Devletten, verirse, faizle almıştır. Mazotu bitişik petrolden almıştır. Derttir her tarafı. Sıkına sıkına gitmiştir esnafın kapısına borca ilaç almak için. Sıkına sıkına gider gübrecinin kapısına "hasılatta veririm" diye. Ama, güvenmez esnaf. Çünkü, tutup tutmayacağı belli değil. İki saatlik donda gitti mi köylü neyle ödeyecek? Traktörünün finansmanını, traktörünün amortismanını saymıyorum. Kayısı tuttu. Tuttu da bitti mi kayısının derdi? Onu daldan indireceksin, toparlayacaksın, islim damına koyacaksın, orada yakıp kükürtleyeceksin, çıkartıp sereceksin kuruyacak, kuruduktan sonra çekirdeğini çıkartacaksın bir daha kurutacaksın, sonra yıkayacaksın, depolayacaksın. Kiminle yapacaksın? İşçiyle. Otuz işçi otuz gün çalışsa… Yirmi beşer milyon liradır yevmiyesi. Siz iktidara geldiğinizde 8 milyon liraydı, bugün 25 milyon lira işçinin yevmiyesi. Ne yapar? 18 milyar lira da işçiye para vereceksin. Sadece Malatyalı yemez kayısının parasını, Urfa'dan gelen işçi yer, Adıyaman'dan gelen işçi yer. O yörenin insanları öbek öbek, kamyon kamyon gelirler ve bir yaz boyu kayısıda çalışırlar. Kayısı olmadı mı onların da işi haraptır, Adıyamanlının da işi haraptır, Urfa'da geçici çalışan işçilerin de işi haraptır. Yani, kayısı sadece Malatya'nın, üretenlerin sorunu değil, o insanların da sorunu. Çünkü, kayısıyı don vurduğu an onlar da o sene işsiz kalmıştır.
Şimdi, 45 milyar lira masraf edersiniz, ne alırsınız? 25 ton kayısı. Kaça satacaksınız ki kurtarasınız? Biraz önce Sayın Ergin fiyatı verdi, 2006 yılı 1.610 dolar/ton.
Şimdi, her şey tamam, emek veriyorsunuz, göz nuru veriyorsunuz, ama, pazar? Pazara gelince para yok.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - O, ihraç fiyatı. O, ihraç fiyatı.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) - Niye yok? Çünkü, pazarlanmıyor. Dört beş tane uluslararası ithalatçının ayak oyunlarıyla -biraz önce Sayın Bakanım söyledi, önergelerde var- yurt dışında bizden kayısı alan, ithal edenler, onlar bizim fiyatımızın üstüne 3 kat, 4 kat fiyat koyarak kendileri pazarlamalarını yaparlar. Bu 1.610 dolar/ton, üreticinin fiyatı değil, bu ihracatçının fiyatı. 25 ton kayısıdan 10 ton iyi kayısı alırsınız, birinci sınıf kayısı alırsınız, bugünkü fiyatı 2.000-2.500 lira. 10 ton "ıskarta" dediğimiz kayısı alırsınız, 1.200 lira, 1.100 lira. Satamazsınız bile. Benimki daha duruyor, 1.100 liraya alan varsa 10 ton vereyim derhâl, derhâl vereyim. Peki ne olacak? Yani, bu üretici ne yapacak? Kimin kapısını çalacak? 26 bin kişi dondan zarar görmüş, 5 bin kişiye don parası vermişsiniz. Adil mi? Hayır. O Yasa var -işte, Yasa'yı koyuyorsunuz önümüze- 2090 sayılı Yasa. Diyor ki: "Çiftçi mallarının yüzde 40'ını kaybederse -yani, bütün mal varlığının yüzde 40'ını kaybederse- ancak afetten destek alabilir."
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Evini de yakarsa…
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) - Ee, şimdi, kayısısını kaybetmiş, o sene aç. Adama diyorsun ki: "Senin tarlan duruyor ama, traktörün duruyor." Ne yapsın?
MEHMET KARTAL (Van) - Pasta yesin, pasta!
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) - Traktörünü de mi satsın? Tarlasını satsın. Ertesi sene, afeti olmayacak ertesi sene, malı yok ki afeti olsun. Tarlasını, traktörünü sattıktan sonra, ertesi sene bir daha olmayacak. 50 bin kişi… Sene 2002, sene 2007! 2002'de satmış kayısıyı 4 milyona, bugün satıyor kayısıyı ortalama 2 milyona. 2002'de almış gübreyi 250 bine, bugün alıyor üreyi 700 bine. 2002'de almış mazotu 950 bine, bugün alıyor 2 milyon 250 bine. O gün işçiyi, Adıyamanlı işçiyi çalıştırmış 8 milyona, 10 milyona, bugün işçi 25 milyon lira. Daha çok olsun, işçilerimiz para kazansın ama, nereden verecek bunu? Yani, kayısıcının girdisi 10 kat artmış, en az 5 kat artmış, ama kayısı fiyatı düşmüş. Şimdi, 50 bin insana diyorsunuz ki "Durumunuz nasıl, iyi misiniz?" ve bekliyorsunuz ki "İyiyiz, çok iyiyiz." desinler. Çok saygıdeğerdir Malatya'nın insanları, hakikaten böyle samimi sorduğunuz zaman "İyiyiz bey." der. Ama, ben bilirim ki, o "iyi"nin içerisinde, devletine hürmet, büyüğüne hürmet yatar. Kendisi kan kusar, açtır, susuzdur, ama, belli etmemek için, kimseyi üzmemek için "İyiyizdir bey, iyiyizdir." der. 50 bin kişi iyi olmaz da, Malatya'nın esnafı iyi olur mu?
Malatya noterlerine sordum: Günlük, Malatya'da 500 esnafın senedi protesto oluyor, çeki yazılıyor. Bu ne demek? 500 esnaf akşam evine huzursuz gidiyor, mutsuz gidiyor. 500 esnaf, artık iş yerini kapatayım mı, kapatmayayım mı, onun derdiyle meşgul.
Bu da yetmiyor, Malatya'nın 50 bin de işsizi var, 50 bin kişi de işsizi var. Kayısı olacak ki kayısıda çalışsın, kayısı olmadı mı o da yok. Dolayısıyla, kayısı, öyle tanımayanların, bilmeyenlerin "Efendim, bir kayısı var, işte satılıyor, para ediyor, sarı renkli..." O öyle değil. Kayısıyı, o islim damında kasa taşıyanlar bilir. Kayısıyı, o kayısının başında, güneşin 28 derece sıcağında toplayanlar bilir. Kayısıyı, bütün o emeklerine rağmen pazara götürüp müşterinin boyun bükmesinden gururu kırılan üreticisi bilir.
Satmıyor insanlar, olanlar satmıyor. Peki, olmayan ne yapacak? Adam borçlanmış, gübreciye borçlanmış, mazotçuya borçlanmış, işçiye borçlanmış. Ağustosun 15'i, kayısısını çıkartır çıkartmaz pazara; okul da açılıyor eylül ayında…
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) - Oğlunu evermiş…
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) - …çoluk çocuğuna önlük alacak, ayakkabı alacak; mecburen pazarda. Ee, ithalatçılar buradaki yerli ihracatçıyla zaten iş birliği hâlinde, anlaşmışlar. Rekolte ne kadar? Şu kadar… İyi, nasıl olsa bu sene mal var, fiyat şu. Peki, bu fiyatı dengeleyecek bir devlet politikası var mı? Vardı bir tarihlerde, Kayısıbirlik vardı, Allah'a ömür, Kayısıbirlik yok oldu. Bütün birlikler gibi, Kayısıbirlik'in de eceli yetmişti. Bu Hükûmet, onun fermanını, boynuna ipi geçirdi astı ve Allah rahmet eylesin, Kayısıbirlik öldü. Kayısıbirlik öldü de ne oldu? Kayısıbirlik ölürken kayısı üreticisi de beraber öldü, beraber öldürüldü. Köylüyü öldüreceksiniz, köylü üretmeyecek. "Efendim, köyde nüfus çok, şehre taşınsınlar..." Ne yapacaklar şehirde? Malatya'da ne yapacaklar? Taşındılar. Çoğu bahçesini kesiyor zaten. Herkes, şunu… Yirmi beş yılda yetişiyor, yirmi yılda yetişiyor. Yirmi yıllık göz nurunu, emeğini, dibine bir hızar makinesiyle kesiyor. Kesiyor ama, aslında kestiği hayatının bir yeri, aslında kanayan hayatının bir yeri, aslında üzülüyor, aslında kahroluyor, çoluk çocuğuyla emek vermiş, kapısında yeşillik olan kayısıyı keserken kahroluyor; ama çaresiz, ama biçare, ama yapacağı bir şey yok, ama kadere mahkûm, ama bir devleti var yanında hissetmediği, ama bir Bakanı var kayısının kenarından geçmeyen, ama bir Hükûmeti var derde derman olmayan, yaraya merhem olmayan bir Hükûmeti var.
MEHMET ATİLLA MARAŞ (Şanlıurfa) - Ağlayacağım ya!
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) - Verdiler, yüzde 51 oy verdiler, daha çok versinler. Ben oy moy peşinde değilim, ama, karşılığını verin. Bu insanlar, bihakkın size oy verdiler. Niye? Daha huzurlu olsunlar, daha refah içerisinde yaşasınlar, dertlerine çare olun diye verdiler. Ee, gördüler işte, dört senedir ne kadar çare olduğunuz ortada. Şimdi, Hekimhan'ın Güzelyurt'undan, Akçadağ'ın Yağmurlu'sundan, Doğanşehir'den, Doğanyol'dan, Doğanşehir'in Polat'ından insanlar silme oy verdiler sandıkta. Şimdi, kayısı fiyatlarıyla gidin bir, gidin bir sorun. Şimdi, biraz sonra çıkacaklar "Efendim, verdik işte, iyi verdik..." 1.200 liraydı dolar, kayısı 4 milyon liraydı, yani 3 bin dolardı. Köylünün 3 bin dolarını verin. 4,5 milyon olması lazım kayısının. Uluslararası piyasada, bizden ithal edenler, 4 milyon 500 bine satıyorlar, alıcı buluyor. Demek ki, pazarlamada, çiftçinin yanında olmayan politikalar neticesi, benim köylümün yiyeceğini Avrupa'nın ithalatçısı yiyor, Amerika'nın ithalatçısı yiyor. Biz baştan beri söylemiyor muyuz, bu düzenin adı "sömürü düzeni" diye? Üreticisini sömürten, sanayicisini sömürten, ekonomisini taşeronlaştıran, sermayesini yabancılaştıran, milletini köleleştiren bir IMF düzeninin tutsağı oldunuz. Nedir bu tat, bundan aldığınız zevk, bundan aldığınız lezzet nedir bilemiyorum; herhâlde gemiler, herhâlde gemiler... Yani, köylünün hakkını verin, köylünün emeğini verin. Biraz önce arıyor Konyalı, "fiğ şeyini alamadım daha" diyor, "Bakan söylüyor, alamadım" diyor, "mazot desteğini alamadık" diyor.
Kayısının bu kadar masrafı var, kayısıya 10 milyon lira destek veriyorsunuz dekar başına, susuz arazide arpa ekilen yere, ona da 10 milyon lira veriyorsunuz. Kayısının, onun emeğinin, 10 katı masrafı var. Bazı şeylerin özelliği olmalı. Yani, susuz arazide arpaya 10 lira doğrudan destek veriyorsanız eğer -arpa ekene- kayısı bahçesine en az 100 lira destek vermeniz lazım dönümüne.
FİKRET BADAZLI (
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) - Niye vermiyorsunuz? 200 milyon dolar geliyor, yüzde 20 vergi alıyorsanız, 40 milyon dolar vergi alıyorsunuz kayısıdan. 200 milyon dolar ihracatta, dolaylı vergilerle yüzde 75 alıyorsunuz; 100 trilyon vergi alıyorsunuz, 50 trilyonunu verin. Yani, üreticiden dolaylı vergilerle aldığınız yüzde 50'den fazla. 200 milyon dolar ne yapar? 260 trilyon yapar. Yüzde 50 dolaylı vergi ne yapar, 130 trilyon mu? Evet. Kayısı üreticisinden 130 trilyon vergi alıyorsunuz, 50 trilyonunu verin. Yani, 130 trilyon aldığınız dolaylı vergiyi götürüp, holding sahiplerine, 26 tane milyar dolar sahibine yedireceğinize, vatandaştan aldığınızı vatandaşa verin. Çok mu şey istiyoruz? Verin ki, daha fazla üretsin; verin ki, daha fazla kalkındırsın bu ülkeyi; verin ki, insanlar mutlu olsun. Bir kıtlık düzenidir… Kıtlık düzeni vardır. Bir odanın içerisine insanları koyarsınız, hiç ekmek vermezsiniz on gün; on gün sonra kapıdan ekmek atarsınız, o ekmek atana teşekkür ederler "Allah razı olsun, ekmek atıyor bize." Kölelik düzeni. Ona razı edilmiştir, o açlığa razı edilmiştir. Bir kıtlık düzeni kurdunuz, insanlara üç kuruş, kömür vermeyle, erzak vermeyle "Allah razı olsun" diyor adam. Niye? Kıtlık düzeni böyledir de bunun için. Orta Çağ'da köleler vardı Avrupa'da. Hiç kimse efendilerine, hiç kimse düklerine karşı gelebiliyor muydu? Kölenin çocuğu köle oluyordu, onu kader zannediyordu. Bizim insanlarımızı da kıtlık düzeninde köleliğe mahkûm ettiniz ve köleliği onlara bir kader gibi yaşatıyorsunuz. Sonra, önlerine gönderdiğiniz bir file erzakla, vatandaş "Allah razı olsun" demenin çaresizliği içerisinde kalmış. İş? İşi yok. Kayısısı para etmiyor. Sosyal güvenliği? Sosyal güvenliği yok. Yani, aslında, Başbakan çok doğru söylüyor "İstanbul'a gelene sormak lazım" diyor "Paran var mı pulun var mı? Paran yoksa adam değilsin, niye geldin?" İşin özü bu. "Paran var mı?" diye, seyahat eden insana sorarsan "paran yoksa gelme" dersen, "sen adam değilsin" demek. Siz, şimdi köylüye diyorsunuz ki: Siz sadece seçimde adamsınız, ama, seçim bittiği gün adam değilsiniz. Adam olsaydı, 4 milyon lira olan kayısının bugün 7 milyon olması lazımdı.
Fındığı aldınız. Fındığı, Toprak Mahsulleri Ofisi olarak aldınız. İyi de ettiniz. Kayısıyı da alın Sayın Bakan. Kayısıyı da alın. Fındık iki sene dayanırsa, kayısı beş sene dayanır. Söz, dayanır. Fındığı ne yapacaksanız, kayısıya da onu yapın. Fındığı çerez olarak kullanacaksanız, kayısıyı da kullanın. Fındığı çikolatada kullanacaksanız, kayısıyı da marmelatta kullanın. Bu sene belirleyin Toprak Mahsulleri Ofisi olarak, 50 bin ton kayısı alacağız deyin, kuru kayısı, fiyatı 5 milyon deyin; deyin, milletin yüzünü bir güldürün. Millet bir gülsün. Oy alırken iyi de çok mu bedel olur? Hayır, topladığınız vergiyi bile vermemiş olursunuz. Yani, köylüden topladığınız, dolaylı vergilerle topladığınız parayı tekrar köylüye iade etmenin sözünü de verdik biz, AK Parti olarak, ilçe ilçe gezerken dedik ki: "Ey millet, sizden aldıklarımızı size vereceğiz. Beraber yürüyeceğiz biz sizinle bu yollarda." Sonra, bir baktık ki, köylüden aldıklarımızı Ofer'e, Hariri'ye birer birer vermişiz. Yol değişmiş, makas değişmiş, ee, biz de sizi değiştirdik. Bu millet de sizi değiştirecek.
Hepinize saygılar sunuyorum. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Sarıbaş.
AK Parti Grubu adına söz isteyen Ali Osman Başkurt, Malatya Milletvekili.
Buyurun Sayın Başkurt. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA ALİ OSMAN BAŞKURT (Malatya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kayısı üretimi, tüketimi, ihracat ve ithalatında yaşanan sorunlarla ilgili Meclis araştırmasıyla ilgili olarak, AK Parti Grubumuzun görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konumuz olan kayısı üretimi ve kayısı üreticilerinin sorunlarına yönelik olarak, öncelikle ülkemiz kayısı üretimi hakkında bilgi vermek istiyorum.
Türkiye, dünyada tarımsal üretim açısından kuru kayısı, fındık, kuru incirde ilk sıradadır. 2004 yılı itibarıyla dünyada 339.500 hektar alanda yaş kayısı üretimi yapılmakta olup, bu alandan alınan ürün miktarı ise 2 milyon 686 bin 486 tondur. Dünyada oldukça sınırlı sayıda ülke taze yaş kayısı üretimi yapmaktadır. Dünya kuru kayısı üretimi, yıllar itibarıyla 120-150 bin ton arasında değişmektedir. Ülkemizin kuru kayısı üretimi ise, 100-120 bin ton arasında olup, dünya üretiminin yüzde 84 ila 90'ını karşılamaktadır.
Ayrıca, ihraç edilen kuru kayısının da yüzde 85'ten fazlasını Malatya kayısısı karşılamaktadır. Kayısının yaklaşık 70 ülkeye ihracatı yapılmakta olup, ihracatımızın yüzde 50'si Avrupa Birliği ülkelerine yapılmaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kayısı ile ilgili sorunları özellikle iki başlıkta, biri üretim, diğeri pazarlama olmak üzere iki ana başlıkta toplamamız mümkündür.
Birinci ana başlık üretimle ilgili sorunları ise, yedi başlıkla sıralamak mümkündür.
Birinci, ilkbahar geç donları ve afet, doğal afetler, kayısı üretiminde üretimi engelleyen önemli faktörlerin başında gelmektedir. Tarım ve Köyişleri Bakanlığımızın ilgili merkez ve taşra birimleri bu konuda üreticilerimizi sürekli olarak uyarmaktadırlar. Ancak, üreticiler tarafından alınacak tedbirler sınırlı kalmakta, yine de afete maruz kalınabilmektedir. Bu durumda, Hükûmetimiz, 2090 sayılı Kanun çerçevesinde, çalışma ve üretme imkânları önemli ölçüde bozulan çiftçilere yardım yaparak, bu çiftçilerin tekrar üretim alanına girmesini sağlamaktadır. Sayın Tarım Bakanımızın destekleriyle, yardımlarıyla don zararları da bu Kanun çerçevesinde karşılanmaktadır.
Burada, başta Sayın Başbakanımız olmak üzere Recep Tayyip Erdoğan'a, Tarım Bakanımız Sayın Mehdi Eker'e, kayısı üreticilerini, geçen yıl don mağduriyetinden beş ilçemizi, beş ilçemizde dona maruz kalan çiftçilerimize merhem olduklarından dolayı teşekkürlerimi, şükranlarımı Malatya halkı adına sunuyorum.
Malatya'da 2006 yılında dondan zarar gören 6 bin üreticiye -demin de Sayın Bakanımızın söylediği gibi- 14 trilyon hasar bedeli ödenmiştir. Daha…
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) - Darende'ninki duruyor. Darende ne oldu?
ALİ OSMAN BAŞKURT (Devamla) - Darende'de -evet- Ağılyazı'da tapu kadastro çalışmaları geç girdiğinden dolayı gecikme olmuştur. Onlar da başvurularını yapmışlardır, yakın zamanda inşallah ödenecektir.
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) - Kerimli duruyor, Ağılbaşı duruyor.
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Osman Bey, siz konuşmaya devam edin, konuşmayı saptırıyorlar.
ALİ OSMAN BAŞKURT (Devamla) - Tarım sigortası uygulamalarına Bakanlar Kurulu kararıyla 2007 yılından itibaren don zararları da eklenerek uygulama başlatılmıştır. Kanun uygulamasıyla, üreticilerin ürünlerinin sigorta primlerinin yüzde 50'si devlet tarafından karşılanmıştır.
Değerli arkadaşlar, gerçekten, Hükûmetimiz, Tarım Bakanlığımız… Özellikle kayısı üreticisi için söylüyorum, işte, az önce değerli milletvekillerimizin de vurguladıkları gibi, bir sene don olmazsa, ikinci sene, üçüncü sene oluyor. Doğru mu? Ve bugüne kadar hiçbir hükûmet bu konuda bir çözüm üretememiş. İlk defa geçen sene Sayın Başbakanımızın Malatya'ya gelmesiyle, 32 ilde afet olmasına rağmen, hiçbir ile bu yardım ödenmemişken, 35 trilyon yaklaşık tahmin ediliyor denildi ve bu sözden dolayı, birçok siyasi çevredeki arkadaşlarım, değerli milletvekilleri, yani, neden bu parayı, 16 trilyonu, 17 trilyonu Malatya'ya verdiniz diye, âdeta burnumuzdan getirdi. Elbette eleştiriye açığız, elbette eleştiri yapacaklar, ama, bugüne kadar bu paranın kuruşu girmedi. Neden, bugüne kadar girmeyen, bugüne kadar neşter vurulmayan, ödenmeyen, dondan dolayı mağdur edilen çiftçilere bir kuruş para ödenmemişken -yaklaşık 6 bin, inşallah bu 7 bini bulacak- 7.700 kişi mağdur olmuş, bunlardan 6.600'ü faydalanmış. Diğerleri de, 7 bin tane dilekçe verilmiş. 7 bin dilekçeden 4 bin tanesi incelenmiş ve geçen ay da 1,2 trilyon para tekrar çiftçilerimizin hesabına aktarılmıştır. Burada bunun istismarını yapmak, etmek… İnsaf sahibi olmak lazım. Evet, bundan dolayı teşekkür etmek lazım.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) - Verilenlere teşekkür ediyoruz. Verilmeyenlere…
ALİ OSMAN BAŞKURT (Devamla) - Bu para Malatyalıya girmiştir, Malatyalı çiftçiye girmiştir, Malatya çiftçisi faydalanmıştır.
Yine, demin, az önce Muğla Milletvekilimiz, değerli milletvekilimiz "Malatyalı, bu tarım sigortası poliçesinden dolayı, kaç tane çiftçimiz bundan istifade etmiştir?" diye soru sordu. Ben burada açık olarak Genel Kurulumuza, sizlere açık şekilde ifade etmek istiyorum: Tam 7.339 çiftçimiz, Tarım Sigortası Kanunu sayesinde, Malatyalı çiftçilerimiz -Türkiye'de de beş ilin içerisinde en önde gelen- poliçe kestirmiştir. 10 Ocak 2007-27 Mart 2007 tarihleri arasında bu poliçeler kesilmiş. Yaklaşık 81 trilyonluk ürün tarım sigortası kapsamına, teminatına alınmıştır. Burada bu Hükûmeti alkışlamak lazım, tebrik etmek lazım.
NECATİ UZDİL (Osmaniye) - 50 binden 7.700... Alkışlıyoruz! Bravo!
ALİ OSMAN BAŞKURT (Devamla) - Yine, bunu Malatyalı çiftçilerimiz takdir edeceklerdir Sayın Vekilim, siz değil. Bırakın, onu Malatyalı çiftçilerimiz takdir etsinler.
NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Takdirimizi sunuyorum kardeşim. Daha ne istiyorsun?
ALİ OSMAN BAŞKURT (Devamla) - İkincisi, girdi fiyatlarının yüksek olması. Ben, yedi başlıkta bunları topladım. İkincisi, üründe fiyat dalgalanmalarının önü kesilerek istikrarlı bir fiyat politikasının ilgili taraflarca ortaya konmasıdır.
Yine -demin de Bakanımızın vurguladığı gibi- üçüncü bir sorun, fidan temininde karşılaşılan güçlükler. Meyve üretiminin en önemli sorunlarından biri de, kaliteli, pazara uygun çeşitlerin üretiminin sağlanmamasıdır. Sertifikalı fidan ile tesis edilen yeni bahçelere dekar başına destek ödemesi yapılmaya başlandıktan itibaren 20 bin YTL destekleme ödemesi yapılmıştır. 2006 yılında 785 bin YTL destekleme ödemesi yapılmıştır. Bu destekleme 2007 yılında da tekrar dekar başına 200 YTL olmak üzere devam edecektir.
Diğer önemli bir problem, gübreleme. Toprak tahlillerinin zamanında ve belli aralıklarla yapılarak tahlil sonuçları doğrultusunda doğru materyal ve tekniğine uygun olarak gübreleme yapılması gerekmektedir. Bakanlığımıza bağlı birimler, isteyen üreticilerin toprak tahlillerini yaparak gerekli gübre tavsiyelerini yapmaktadır. Hükûmetimiz, toprağını tahlil ettirerek üretim yapan üreticiler için dekar başına 1 YTL ilave doğrudan gelir desteği vermektedir. Ayrıca, dekar başına 1,8 YTL mazot ve 1,43 YTL de gübre desteği vermektedir.
Diğer bir problem, beşinci bir problem, sulamada az su ile daha çok alan sulamak gerekmektedir. Enerji ve işçi giderlerini asgariye indirerek üretim maliyetini düşürmek için basınçlı sulama sistemlerinin yaygınlaştırılması zorunludur. Özellikle de damlama ve yağmurlama sulama sistemlerinin yaygınlaştırılması amacıyla Bakanlığımızca, Köy Bazlı Katılımcı Yatırım Projesi kapsamında yapılacak yatırımlara yüzde 50 destek verilmektedir. Yeni bir projede, Hükûmetimizin uygulamaya yakında koyacağı, yine, yüzde 25'i hibe yüzde 75'i de yedi yıl geriye sıfır faizle Ziraat Bankası tarafından verilecek devrim niteliğinde sulama projesi yardımı yakında uygulamaya konulacaktır.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Daha primler duruyor, primler!.. Primler nerede?
ALİ OSMAN BAŞKURT (Devamla) - Evet, bakın, bugüne kadar 1 metre, 100 metre yağmur…
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Geleceği anlatacağına, hikâye anlatacağına, primler nerede? Primler nerede?
ALİ OSMAN BAŞKURT (Devamla) - Bu ülkeyi çorak ettiniz, çorak!..
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Primler nerede? Primler nerede?
ALİ OSMAN BAŞKURT (Devamla) - Bugüne kadar "köylüm, köylüm" deyip köylünün üzerinden siyaset yapan…
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Hiç sıkılmıyorsunuz da…
ALİ OSMAN BAŞKURT (Devamla) - …evet, köylünün yolunu götürmeyen, suyunu götürmeyen…
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Söylerken sıkılmıyorsun, yazık yazık!
ALİ OSMAN BAŞKURT (Devamla) - …bu ülkenin topraklarını çoraklaştıran siyasetçilere gıkınız çıkmıyor.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Köylü de öyle diyor zaten!
ALİ OSMAN BAŞKURT (Devamla) - Evet, bu, önemli bir, devrim niteliğinde bir proje.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Primler nerede kardeşim, 2006 primleri nerede?
ALİ OSMAN BAŞKURT (Devamla) - Beyler, evet, kıskanmayın, alkışlayın.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Utanmıyorsunuz da! Nerede 2006 primleri?
ALİ OSMAN BAŞKURT (Devamla) - Bakın, düzgün konuşun!
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Primler nerede?
ALİ OSMAN BAŞKURT (Devamla) - Bakın, düzgün konuşun!
BAŞKAN - Sayın Bayındır, lütfen… Sayın Bayındır…
ALİ OSMAN BAŞKURT (Devamla) - Saygılı ol, haddini bil!.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Bana bak!
ALİ OSMAN BAŞKURT (Devamla) - Evet, haddini bil!
BAŞKAN - Sayın Başkurt, lütfen… Genel Kurula hitap eder misiniz Sayın Başkurt, lütfen…
Sayın Bayındır…
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Sen primleri ödeyeceksin… Kendi kendine hikâye anlatıyorsun.
BAŞKAN - Sayın Bayındır…
ALİ OSMAN BAŞKURT (Devamla) - Diğer bir önemli problem, kükürtleme problemi…
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Ne yapıyor elin öyle? Ne yapıyor öyle?
ALİ OSMAN BAŞKURT (Devamla) - Evet, siz orada "utanmadan" diyorsunuz, saygılı ol!
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - İndir elini aşağıya!.. İndir elini aşağıya!..
ALİ OSMAN BAŞKURT (Devamla) - Edepli ol! Anladın mı!
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Köylüye karşı utanmıyorsun!
BAŞKAN - Sayın Bayındır… Lütfen Sayın Başkurt…
ALİ OSMAN BAŞKURT (Devamla) - Haddini, hududunu bil, tamam mı!
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Köylü mü bıraktınız! Köylü mü bıraktınız! Doğru söylemiyorsun!
ALİ OSMAN BAŞKURT (Devamla) - Haddini bil diyorum sana! Saygılı ol!
BAŞKAN - Lütfen Sayın Başkurt…
ALİ OSMAN BAŞKURT (Devamla) - Ben, bugüne kadar bu milletin kürsüsünde şov yapmış bir insan değilim.
BAŞKAN - Sayın Başkurt…
ALİ OSMAN BAŞKURT (Devamla) - Beni tanıyanlar bilir. İlk defa bu milletin kürsüsünde söz aldım; tamam mı!
BAŞKAN - Sayın Başkurt, lütfen…
ALİ OSMAN BAŞKURT (Devamla) - Şov yapan adam değilim.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Senin köylüye saygın yok, kendine de saygın yok, millete de yok. Söylediklerinin hiçbiri doğru değil.
BAŞKAN - Sayın Bayındır, lütfen…
ALİ OSMAN BAŞKURT (Devamla) - Şovmenlik yapmayın!
Evet, diğer önemli bir problem, eğer müsaade ederseniz Sayın Başkanım…
ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, böyle saldırmak var mı? Orada kürsü var canım.
ALİ OSMAN BAŞKURT (Devamla) - Evet, milletin kürsüsünde gelip konuşursunuz.
BAŞKAN - Sayın Başkurt, lütfen Genel Kurula hitap edin.
TUNCAY ERCENK (
ALİ OSMAN BAŞKURT (Devamla) - Kükürtleme… Buradaki en önemli nokta, kuru kayısı üretiminde uygun kükürt alanlarının elde edilebilmesi için üreticilerimizin yetkililerin uyarılarına özen göstermeleri gerekmektedir. Önceki hükûmetler döneminde kayısının kükürt oranlarında yapılan düzenlemeler, yurt içi ve yurt dışı kayısı satışında sorun çıkarmaktadır. Kükürt oranlarına ilişkin standartlarda biraz esneklik gösterilmesi ve zamana yayılması gerekmektedir. İhracatımızın yüzde 50'sini yaptığımız Avrupa Birliği ülkeleri, kükürt oranı yüksek ürünleri maalesef tercih etmemektedir. Kayısının kurutulma aşamasında doğal yollar tercih edilmelidir. Kimyasal işleme maruz kalmamış ürünler günümüzde tüketiciye daha cazip gelmektedir.
Diğer bir sorun, depolama. Üretimin yapıldığı sahalarda ürün depolaması için gerekli tarımsal yapıların sayısı ve kapasiteleri artırılmalıdır. Köy Bazlı Kalkınma Yatırımlarını Destekleme Projesi çerçevesinde soğuk hava deposu projeleri yatırımları yüzde 50 prim desteğiyle desteklenmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; pazarlamayla ilgili sorunları ise altı ana başlık çerçevesinde toplamak mümkündür. Birincisi, kuru kayısı fiyatlarında belli bir istikrarın olmaması. Özellikle kayısı alımı ve ihracatı yapan özel sektör temsilcilerinin ve Kayısıbirlik'in, üreticileri mağdur etmeyecek şekilde fiyat politikaları geliştirmesi gerekmektedir. Üretici Birlikleri Kanunu'nun yürürlüğe girmesinden bu yana yirmi üç adet meyve üreticileri birliği ile bir adet kayısı üreticileri birliği kurulmuştur.
Demin de… Tekrar ortalığı germek için söylemiyorum, bizim Hükûmetimiz, bundan önceki hükûmetlerin yaptığı gibi, bu Hükûmetimiz, üç yıl önce Kayısıbirlik'e tam 5,750 trilyon para çıkarmıştır.
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Bir daha söyle bakalım!
ALİ OSMAN BAŞKURT (Devamla) - Evet, 5,750 milyar…
ATİLA EMEK (Antalya) - Malatyalılar dinliyor…
ALİ OSMAN BAŞKURT (Devamla) - Trilyon…
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Bir daha söyle, anlayamadım!
ALİ OSMAN BAŞKURT (Devamla) - 5 trilyon 750 milyar para destek sağlamıştır, ancak, bundan önceki yöneticilerde olduğu gibi, maalesef, bunu etkili, bunu verimli kullanamamışlar ve bu paralar, maalesef, şu anda kasalarında bulunmamaktadır. Bunu, bütün Malatyalı halkımıza, bütün üreticilerimize, Genel Kurulumuza…
MEVLÜT COŞKUNER (Isparta) - Buraya bakma, oraya bak!
MUSTAFA YILMAZ (Gaziantep) - Buraya bakmadan konuş!
ALİ OSMAN BAŞKURT (Devamla) - Niye, size baksam ne olur? Size bakamayacak yani yüreğim mi yok?
ATİLA EMEK (Antalya) - Yaa, yapma hoca yaa!
MUSTAFA YILMAZ (
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen…
MUSTAFA YILMAZ (
TUNCAY ERCENK (
MUSTAFA YILMAZ (
BAŞKAN - Sayın Başkurt… Sayın Başkurt…
ALİ OSMAN BAŞKURT (Devamla) - Sizi seviyorum da onun için size bakıyorum, ne oluyor yani? (CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Sayın Başkurt…
NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Sağ ol, biz de seni seviyoruz!
ALİ OSMAN BAŞKURT (Devamla) - Evet, değerli milletvekilim, beni ilk defa bu kürsüde görüyorsunuz.
TUNCAY ERCENK (
ALİ OSMAN BAŞKURT (Devamla) - Lütfen, öyle, şovmenlikle, bilmem neylikle…
NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Devam et, devam!
ALİ OSMAN BAŞKURT (Devamla) - Ben, bu milletin zamanını şov yaparak buralarda geçirmedim. Lütfen, saygılı olun.
BAŞKAN - Sayın Başkurt, lütfen, konuyla ilgili, Genel Kurula hitap eder misiniz.
ALİ OSMAN BAŞKURT (Devamla) - Yaş kayısının pazarlanmasında soğuk zincirin oluşmaması…
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Ya, niye çıkarmadınız şimdiye kadar adamı kürsüye?
BAŞKAN - Sayın Ercenk…
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Ne oldu ya? Ne var yani, ne var, çıkmadıysa? Ne var, bir şey mi var?
ALİ OSMAN BAŞKURT (Devamla) - Kırsal Kalkınma Yatırımlarının Desteklenmesi Projesi çerçevesinde, 2007 yılında başlayan uygulamayla, soğuk zinciri sağlayacak nakil vasıtalarının da yüzde 50 prim ile desteklenmesine başlanılmıştır.
Üç: Mevcut pazarlarımıza ilave olarak yeni oluşan ve gelecekte oluşması planlanan yeni pazarlara ulaşmada karşılaşılan güçlükler.
Bu pazarların oluşturulması için yeni ürün tanıtımına gerekli önemin verilmesi gerekmektedir. Kayısının tanıtımı, ülke genelinde, maalesef, yeterince yapılamamıştır. Oysaki, demin de milletvekillerimizin vurguladığı gibi, kayısının, zihni geliştirme ve beyne pratik kazandırma gibi birçok faydası vardır.
Değerli milletvekilleri, merhum Sayın Cumhurbaşkanımız ve hemşehrim Sayın Turgut Özal'ın da söylediği gibi, bir espriyle "her gün bir kayısı yiyen -değerli milletvekillerim- milletvekili olur, üç kayısı yiyen bakan, beş kayısı yiyen başbakan, on kayısı yiyen cumhurbaşkanı olur" diye, geçmişte rahmetli Özal bu espriyi yapmıştır. Evet, evet…
ATİLA EMEK (Antalya) - Tayyip Bey'e on tane götür!
ALİ OSMAN BAŞKURT (Devamla) - Hepinizi kayısı yemeye davet ediyorum.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Kayısı mı bıraktınız! Kayısı üreticisi mi bıraktınız!
ALİ OSMAN BAŞKURT (Devamla) - Kuru kayısı, mineral ve vitamin olarak baldan daha verimlidir, daha besleyicidir.
Kayısının sodyumca fakir, potasyumca zengin olması nedeniyle, kalp yetmezliği, böbrek rahatsızlıkları, hepatit, siroz tedavilerinde olumlu sonuçlar verdiği bilinmektedir.
ZEKERİYA AKINCI (Ankara) - Haydi canım! Haydi canım!
ALİ OSMAN BAŞKURT (Devamla) - Kayısı ayrıca kansere karşı da kalkan görevi görmektedir. Bu faydaları halkımıza etkili şekilde anlatılırsa, kayısının tüketiminin artacağını düşünüyorum. Bu nedenle, kuru kayısıyla ilgili tüm kuruluşların, özel sektörün konuyla ilgili olarak ortak çalışmalar yapmaları ve daha iyi tanıtım için gerekli plan ve programları uygulamaya koymaları gerekmektedir.
Diğer bir önemli, dördüncü problem: Paketleme ve ambalaj sorunu, kayısının ambalajlanması…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ OSMAN BAŞKURT (Devamla) - …değişik gramajlarda paketleme yapılması konusu da önem arz etmektedir.
TUNCAY ERCENK (Antalya) - O kadar kayısı yemişsin ki, kürsüye ancak ilk defa çıkıyorsun!
BAŞKAN - Sayın Başkurt, lütfen, toparlayınız.
ALİ OSMAN BAŞKURT (Devamla) - Bu sayede, kayısıya marketlerde daha sağlıklı koşullarda ulaşılabilecektir.
Diğer bir önemli, beşinci problem: Sektör açısından yetişmiş uzman eleman yetersizliği.
Kamu ile özel sektörün bu konuda iş birliği yapmaları bu soruna önemli ölçüde çözüm olacaktır. Malatya'ya bir ziraat fakültesinin ya da meyvecilik yüksekokulunun kurulması gerekmektedir. Bu sayede, piyasaya yetişmiş ve konusuna hâkim, nitelikli eleman, uzmanlar kazandırılmış olacaktır. Üniversite ve çiftçi işbirliğiyle, doğal ortamlarda yetiştirilen ve satışa hazır hâle getirilen kayısının pazarda daha fazla yer bulacağını düşünmekteyim.
Değerli milletvekilleri, diğer bir problem de kayısıda ürün çeşitlenmesine gidilememesi.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Kayısıyı ekşittiniz, ekşittiniz!
ALİ OSMAN BAŞKURT (Devamla) - Kuru kayısının ham madde şeklinde satılması yerine, ürün çeşitlendirilmesine gidilmelidir.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Tatlı kayısı ekşi oldu sayenizde.
ALİ OSMAN BAŞKURT (Devamla) - Yeni ihraç ürünlerinin geliştirilmesi, kayısının ülke ekonomisine daha fazla girdi kazandırmasına neden olacaktır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kayısının ülke ekonomisi için ne kadar önemli olduğunu, bu alanda yaşanan sıkıntıları anlatmaya çalıştım. Kayısı gibi değerli bir üründen daha fazla ekonomik girdi sağlamak için Malatya'da bazı girişimlerde bulunulmaktadır. Bu girişimlerden birisi de -önemli bir girişim- ürün ihtisas ve vadeli işlem borsacılığıdır. Dünya kayısı üretiminin yüzde 80'ine sahip olan Malatya'mızın bu ürününün daha rahat ve iyi fiyatlara satılabilmesi için, bu borsanın, behemehâl, Malatya'da bir an evvel kurulması şarttır. Kayısının ekonomik değerinin artırılması için, Malatya'da kuru meyve mamulleri ihracatçılar birliği kurulması yönünde, başta Malatya Sayın Valiliği olmak üzere, Tarım İl Müdürümüz ve Malatya İhracatçılar Derneği Başkanı tarafından çalışmalar bulunmaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ OSMAN BAŞKURT (Devamla) - Bu birliğin kurulması için…
BAŞKAN - Sayın Başkurt, teşekkür için buyurun.
ALİ OSMAN BAŞKURT (Devamla) - Sayın Başkanım, evet, toparlıyorum.
Bu birliğin kurulması yönünde, önümüzdeki günlerde Dış Ticaret Müsteşarlığına başvuruda bulunulacaktır. Böyle bir birliğin kurulması için bir ilde en az 50 firmanın bulunması gerekmektedir, Malatya'da 70 firma bu ihracat rakamına ulaşmıştır. Bu birliğin kurulmasıyla, kayısının ülke ve dünya çapında tanıtımı etkin şekilde yapılmış olacak ve üreticiye önemli desteklerde bulunacaktır.
Değerli Başkan, kayısı için borsanın ve ihracatçılar birliğinin kurulmasıyla birlikte, kayısı üreticilerinin, ürünlerinde daha fazla kâr sağlamaları sağlanmış olacaktır. Bu girişimler hayata geçtiğinde, ülke ekonomisi de kayısıdan önemli girdiler sağlayacaktır. Kayısı, hem bölge halkına hem ülke halkına önemli ekonomik gelirler sağlayacak, ekonomimizin lokomotifi olabilecek çok önemli bir üründür. Ülke olarak, kayısı gibi değerli bir ürünü topraklarımızda yetiştirdiğimiz için çok şanslıyız. Kayısı, Malatya'da 50 bin çiftçiyi doğrudan, 250 bin kişiyi de dolaylı olarak ilgilendirmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Başkurt.
ALİ OSMAN BAŞKURT (Devamla) - Toparlıyorum.
Yaklaşık 250 milyon dolar dış ticaret hacmi…
ZEKERİYA AKINCI (Ankara) - Sayın Vekilim, ses gelmiyor, isterseniz…
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Tamamlasın Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın Başkurt, teşekkür ediyorum.
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Beş yılda bir defa çıkmış…
ZEKERİYA AKINCI (Ankara) - Tamamlasın Sayın Başkan, dört yılda bir çıkmış…
BAŞKAN - Lütfen sayın milletvekilleri… Lütfen…
ALİ OSMAN BAŞKURT (Devamla) - Sayın Başkan teşekkür ederim. Genel Kurulumuzu saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. [AK Parti sıralarından alkışlar, CHP sıralarından alkışlar(!)]
BAŞKAN - Önerge sahipleri adına Muharrem Kılıç, Malatya Milletvekili.
Buyurun Sayın Kılıç.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu dönemde kayısıyla ilgili dört tane araştırma önergesi verilmişti. Bir tanesini Sayın Münir Erkal 2003 yılının birinci ayında vermişti. 2004 yılında Malatya'daki don olayıyla ilgili ben ve Sayın Aslanoğlu…
DURSUN AKDEMİR (Iğdır) - Malatya ve Iğdır'da…
MUHARREM KILIÇ (Devamla) - Yine, 2006 yılında, 2004 ve 2006 don felaketi nedeniyle, yine Sayın Aslanoğlu ve ben beraberce olmak üzere toplam dört tane araştırma önergesi verildi.
DURSUN AKDEMİR (Iğdır) - Sayın Muharrem Bey, 2004'te Iğdır'da da vardı.
BAŞKAN - Sayın Akdemir, lütfen…
MUHARREM KILIÇ (Devamla) - İlk önergenin iktidar kanadından verilmiş olması bir anlamda bizi sevindirmişti; hem de seçimden hemen sonra, 2003 yılının başında bir araştırma önergesi verilerek kayısının sorunları saptanacak ve Malatya kayısısının sorunlarına çözüm üretilecek ümidi içine girmiştik. Ancak, ne yazık ki, 2003 yılında verilen araştırma önergesi… Artık dört yıllık süre doldu, beşinci yıla giriyoruz, dört tane önerge birleştirilerek şu anda bu önergeler ele alındı ve görüşülüyor. Ele alınması da yine iktidarın çabasıyla değil. Ana muhalefet partisinin geçen hafta Danışma Kurulunda kayısıyı buraya getireceğimiz konusunda karar alması üzerine, iktidar kanadı da buna "Biz de önergemizi getirmek istiyoruz, haftaya bunu beraber görüşelim." deyince, bizim grup başkan vekillerimiz de bu öneriyi kabul ettiler.
Değerli arkadaşlar, AKP İktidarı döneminde, Malatya'daki kayısı üreticileri, şu anda bitme noktasına geldi. Kayısı, Malatya'nın en önemli gelir kaynağıdır. 50 bin aile, yaklaşık 250 bin nüfus, Malatya'da kayısıyla geçimini sağlamaktadır. Ancak, özellikle bu dönemde kayısı üreticilerinin hiçbir sorununa çözüm üretilemedi. Kayısıbirlik bitirildi. Kayısıbirlik, 1992 yılında SHP zamanında kurulmuştu ve o dönem Kayısıbirlik kurulduğunda Malatya'daki kayısı fiyatları bir anda 2 katına fırlamıştı. Ancak, özellikle bu iktidar döneminde, Kayısıbirlik'e destek verilmeyince, Kayısıbirlik kendi hâline, kendi kaderine terk edilince destekleme alımları da, maalesef ortadan kalkınca, şu anda Malatya'daki üretici sadece bir avuç tüccarın eline terk edilmiş oldu.
Verdiğimiz önergelerde don olayından bahsetmiştik. 2004 yılında Malatya'da büyük ölçüde bir don yaşanmıştı. Don olayı nedeniyle Malatya'da 2004 yılı zararı 301 trilyon lira idi. Bunu Tarım Bakanının açıklamalarında da gördük. Ancak, 2004 yılındaki don olayı nedeniyle Malatya'daki çiftçilere bir tek kuruş bile ödeme yapılmadı. Bu nedenle, 2004 yılında çiftçi büyük bir perişanlık yaşadı.
2005 yılında bu kez de üretim bolluğu yaşandı, ancak destekleme olmayınca 2005 yılında da Malatyalı çiftçi kayısının kilosunu 1 liraya bile satamadı, yine perişan oldu. 2006 yılına geldiğimizde Malatya'nın bir kısım ilçelerinde don olayını yine Malatyalı çiftçiler yaşadı ve bundan büyük mağduriyet doğdu.
Sayın Başbakan, 2006 yılının Temmuz ayında Malatya'ya geldiğinde yeterli ilgiyi görmeyince, Malatyalının gönlünü kazanmak için, kendisine verilen bilgiler doğrultusunda, 50 trilyon lira bir zararın doğduğunu Sayın Başbakana ilettiler, Sayın Başbakan da, bunun dörtte 3'ünü, yani 35 trilyon lira olan Malatya çiftçisinin zararını karşılayacağı noktasında söz verdi ve bu açıklamayı yaparken, Sayın Başbakan, 2090 sayılı Afet Kanunu'ndan bahsetmedi. Ancak, Sayın Başbakan, döndükten sonra, bu don zararının 2090 sayılı Afet Yasası'na göre ödeneceğini belirtti. Ona göre incelemeler yapıldı. Biraz da esnek yapıldı bu incelemeler ki, esnek yapılmasaydı, öyle sanıyorum ki, hiç ödeme yapılmazdı. Buna rağmen, Malatya'daki çiftçilerin çok önemli kısmı, 26 bin çiftçiden, yani kayısısı zarar gören 26 bin çiftçiden, sanırım, 6 bin kadar çiftçi ailesine dondan dolayı bir yardım yapılmış oldu. Başbakan 35 trilyon lira bir para vereceğini söylemişti, ödenen para 14 triyon lira. Yani, Başbakanın verdiği sözden 21 trilyon lira ödenmemiş oldu.
Biz dedik ki: "Sayın Başbakan, sadece AKP'nin Başbakanı değil, bizim de Başbakanımız. Biz Başbakanımızın verdiği sözlerin mutlaka yerine getirilmesini bekliyoruz." Bunu hâlâ da bekliyoruz. Demin değerli arkadaşım Ali Osman Başkurt burada konuşmasını yaparken beni Pötürge'den bir muhtar aradı (Vahap Özer), Hekimhan'dan da Zeynel Abidin Ünver diye bir çiftçi aradı. Dedi ki: "Sayın Vekilim, biz hâlâ paramızı alamadık." Çünkü, bu 2090 sayılı Yasa'ya göre yapılan desteklerde, köyde komşular birbirine düşman oldu. Çünkü, iki kardeş, yan yana tarlası var, bir tanesine 2090 sayılı Yasa gereğince ödeme yapıldı -onun ekonomik durumları, koşulları belki biraz daha uygundu Yasa'ya- diğerlerine yapılmadı. Oysa, köyün tamamının kayısısı don nedeniyle zarar görmüştü. Yani, don felaketi yaşanınca tarlanın bir tanesindeki ürünler zarar görüp diğeri görmüyor değil, tümüyle zarar görüyor. Ancak, 2090 sayılı Yasa gereğince, tüm mal varlığının yüzde 40'ı zarar görmüş olacağı için, diğer çiftçilerimize ödeme yapılmadı; aynı şekilde Doğanşehir'de, Hekimhan'da, Kuluncak'ta, Darende'de pek çok çiftçimiz bu nedenle herhangi bir destek alamadı.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - O paralara gemi aldılar, gemi!
MUHARREM KILIÇ (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, AKP, iktidara gelirken çiftçiye destek vereceğini söylüyordu, ucuz mazot sağlayacağını söylüyordu, kotaları kaldıracağını söylüyordu, yine, sulama projelerini gerçekleştireceğini söylüyordu ve bunu Parti Programı'nda da açıklamıştı; ancak, iktidara geldikten sonra ne yazık ki bu program da unutuldu, çiftçi de unutuldu.
Malatyalının ana gelir kaynağı kayısıdır. Her ne kadar şu anda alternatif ürünlere yönelinmiş olsa da, alternatif ürünler kayısının hiçbir şekilde yerini dolduramaz. AKP İktidarı, ne yazık ki Malatyalıyı unutmuş gözüküyor, oysa, Malatyalı bu iktidara 5 tane milletvekili vermişti. Türkiye genelinde belki en büyük oy oranını Malatya'dan almışlardı, ancak, Malatya'yı bu iktidar unutmuş gözüküyor.
Kayısı bitti, kayısıya destek yok. Kayısıbirlik şu anda kapandı, Sümerbank kapatıldı, arsası satıldı. Tekel fabrikası… 1.100 tane işçi çalışıyordu AKP iktidara geldiğinde, ama, şu anda Malatya'daki sigara fabrikası kapalı, çalışmıyor. Kayısıcılığı geliştireceğiz diyorsunuz, kayısıcılığın altyapısını hazırlayan, Malatya'da pek çok ürün çeşidini geliştiren Meyvecilik Araştırma Enstitüsünü kapatmaya çalışıyorsunuz! Oraya ne yapacaklarmış? Oraya park yapılacakmış, yüzme havuzu yapılacakmış.
Değerli arkadaşlarım, Malatyalının karnı aç, Malatyalı perişan, Malatyalı mağdur. Mağdur insanın, perişan insanın, aç insanın gidip parkta oturması veya orada havuza girmesi onun karnını doyurur mu? Onun çocuklarının geçimini sağlar mı? Onun çocuklarının okul ihtiyaçlarını karşılar mı? Kızının çeyizini, oğlunun masrafını karşılar mı? Karşılamaz. Öyleyse, AKP İktidarı Malatya'yı nasıl ki unutmuşsa, Malatyalılar da akıllı insanlardır; çünkü, kayısı her alanda olduğu gibi, beyin hücrelerini de geliştirir…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kılıç, lütfen toparlayınız.
Buyurun.
MUHARREM KILIÇ (Devamla) - Malatyalılar iyiliği de unutmazlar, kötülüğü de. Ancak, samimiyetle söylüyorum, Malatya, belki, tarım alanında, Türkiye'nin büyük kısmından çok daha iyi durumdaydı. Malatya'daki bir çiftçinin, eğer, 5 dönüm, 10 dönüm kayısı bahçesi var ise, kimseye muhtaç olmadan çok rahatlıkla geçimini sağlayabiliyordu. Ama, şu anda, tarım girdileri kayısı fiyatını karşılamıyor. Gerçi, hiçbir tarım girdisi, hiçbir üründe karşılamıyor. Bu nedenle, bu perişanlığa, mutlaka çözüm üretilmesi gerekiyor.
Malatyalının kayısının dışında tütün üretimi vardı, tütün bitti; pancar vardı, pancar kotaya bağlandı. Bu nedenle, Malatyalı perişan. Malatya'nın bu sorununa mutlaka el atılması gerekiyor. Malatya'nın özellikle kayısı sorununun mutlaka çözülmesi gerekiyor. Kayısıbirlik'in desteklenmesi gerekiyor. Kayısıbirlik'in destekleme alımlarını yapması gerekiyor ve devletin, özellikle kayısının pazarlanması noktasında -kayısının daha iyi bir şekilde; çünkü, kayısı, büyük ölçüde dökme şeklinde ihraç ediliyor- kayısının iyi ambalajlarla satılması noktasında araştırma-geliştirme faaliyetlerini desteklemesi gerekiyor. Üreticilerin, yine, ürünlerini kaliteli bir şekilde üretmeleri noktasında desteklenmesi gerekiyor. Bununla ilgili, yüce Mecliste bir araştırma komisyonu kurulursa, bu araştırma komisyonu, bunlarla ilgili gerekli araştırmaları yapacaktır. Gerçi, geç kalınmıştır; şu anda Parlamentonun son dönemidir. Artık, bu aşamadan sonra kurulacak bir araştırma komisyonunun belki bu dönem için bir faydası olmayabilir. Ancak, yapılan araştırmalar bir sonraki dönem için bir hazırlık olmuş olur. Bu nedenle, yüce Meclisin bu araştırma önergelerimize destek vereceğini…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
AHMET ERSİN (İzmir) - Destek verelim de, kayısının faydalarını anlatmadın ya.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Kılıç.
MUHARREM KILIÇ (Devamla) - Yüce Meclisin bu araştırma önergemize destek vereceğini umuyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kılıç.
Önerge sahibi olarak Ferit Mevlüt Aslanoğlu, Malatya Milletvekili.
Buyurun Sayın Aslanoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, samimi olmak lazım, samimi olmayan bir işi de konuşmamak lazım. Günlerce, aylarca yalvardık âdeta burada, bu Meclisin duvarları kayısı koktu, bu önergeleri eğer… Meclisin tatil olmasına zaten şurada üç ay var. Samimi olmak lazım, bir araştırma grubunun, komisyonunun kurulması ve bunun çalışmasını bitirmesi üç ay, minimum. Peki, dört buçuk yıldır neredeydiniz? Her gün size yalvardık burada, Malatya halkı adına yalvardık, çiftçi adına yalvardık. Sayın Kılıç'la beraber burada günlerce mücadele ettik, etmeyin tutmayın, gelin, şu konuyu getirin dedik. Peki, herhâlde gökten bir şey düştü, hidayete geldiniz, Meclisin kapanmasına üç ay kala bir araştırma komisyonu kuruyorsunuz.
Değerli milletvekilleri, bir komisyon çalışıp, çalıştıktan sonra da Malatya çiftçisine… Bu Meclis seçime gidiyor, seçimden sonra, genelde bir Meclisin yaptığı araştırma önergeleri öyle kalır, hiçbir yararı olmaz. Bu araştırma önergelerini sadece yasak savmak amacıyla buraya getiriyorsunuz. Yasak savıyorsunuz. Malatya çiftçisine hiçbir faydası olmayacak bunun. Dört buçuk yıldır, Malatya çiftçisine, sadece Malatya'ya gidip kayısı yemekten başka ne yaptınız?
Değerli milletvekilleri, ülkenin belli ürünleri var ki, bunlar, bizim ulusal ürünlerimiz, yani, yüzde 100 Türk malı. Yani, her ihraç edilen, her gelen dövizin… Çil çil döviz, bir kuruş ithal girdisi olmayan, bu ülkenin insanına doğrudan giden bir döviz, kayısıdan gelen döviz, fındık gibi.
Şimdi, yüzde 85'i yabancı mal -ithal edilen- ihracatlara da aynı primi veriyorsun; ama, sen, halkının yüzde 100 Türk malına -yüzde 100'ü, her kuruşu halka dağıtılan- ihracat bedeli neyse, hiçbir ödeme vermiyorsun! Bir kere, bu sistem yanlış.
Değerli milletvekilleri, kayısı ihracatının tonu 3 bin dolardan 1.611 dolara geldi. Bu ne demektir biliyorsunuz? Bu ülkede 150 milyon doların yabancı alıcıların cebine gitmesi demektir. Yani, bunun başka bir anlamı yok. 150 milyon dolar her yıl… Çünkü, dört tane alıcı var, 6 dolara satıyor arkadaşlar. Bu dört tane alıcı, alıyor Türkiye'den, 6 dolara satıyorlar ve yaklaşık… Onlar bekliyorlar. Bunların sahibi yok diyor çünkü. Yani, Malatya'daki kayısı üreticisinin sahibi yok diyor. Adamlar… Çiftçi satmak zorunda. İnsanlar, un alacak, çocuğuna okul elbisesi alacak, ilaç parası ödeyecek, bakkalından ekmek alacak arkadaşlar. Siz, bu insanın neler çektiğini biliyor musunuz? Ama, dört tane alıcı bekliyor, köylü götürüp satıyor. Hatta, o 1.611 dolarlık fiyat, ihracat fiyatı. Köylünün eline geçen kaç lira biliyor musunuz? En iyi kayısı da 1,5 milyon.
Değerli arkadaşlar,
Değerli arkadaşlar, şimdi, ben olayın sonuç bölümüne bakıyorum. Şimdi, 2004 yılında bir don olayı oldu yine Malatya'da -âdeta, günlerce burada isyan ettik- yaklaşık 26 bin çiftçi zarar gördü. 2090 sayılı bir Yasa var. Bu Yasa, herhâlde, hiçbir şey, çiftçiye bir şey ödememek üzere çıkarılmış bir yasa.
Değerli milletvekilleri, o gün, bir ürünün yüzde 50'si gidecek, ama, o ürünün fiyatı 3 bin dolardan -2003 fiyatına bakın, 3 bin dolar arkadaşlar- bir ürünün yüzde 50'si yanacak, yarısı yok olacak, ama, fiyat 2 bin dolar düşecek! Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir mantık yok arkadaşlar. Tamamen, sahibimiz olmadığı için; tamamen, çiftçi kendi kaderine terk edildiği için; tamamen, çiftçinin, çok zor koşullarda, parasız pulsuz, yetiştirdiğini götürüp satmak zorunda kaldığını bildikleri için arkadaşlar… Tüm mesele bu arkadaşlar.
Kayısıbirlik, birlikler… Arkadaş, sizin göreviniz… Sizin göreviniz… Kayısıbirlik, eğer, iyi yönetilmiyorsa, hükûmetsiniz, yönetmek zorundasınız, çiftçinin hakkını korumak zorundasınız. (CHP sıralarından alkışlar) Sen, okulları kapatıyorsun, "Vallahi, Kayısıbirlik iyi yönetilmiyor…" Arkadaş, kim iyi yönetmiyorsa cezasını verirsin.
Ve eğer, kayısı mevsiminin açılışında bir şekilde -Ziraat Bankasının görevi tarımı finanse etmektir- siz 30 trilyon -biz iane istemiyoruz- bir finansman desteğini yapın bakalım, kayısı fiyatları 4 bin dolar oluyor mu olmuyor mu ton başı? Hiçbir şeyi yapmayacaksın, kaderine terk edeceksin, yüzüne bakmayacaksın, çiftçi gidip perişan olacak, sabahın 7'sinde, 5'inde gelecek Şıra Pazarı'nda insanlar, "aman benim kayısımı al da, bir dilim ekmek alayım" diyecekler; ondan sonra, gelip burada, biz, kayısı konuşacağız dört buçuk yıl sonra! Haksızlık bu arkadaşlar, yapmayın bunu.
Ve zavallı insanlar, tarım kredi kooperatifine yirmi sene önce kefil olmuşlar -aynen söylüyorum gene- bilmiyor insanlar borcunu ödeyip ödemediğini kefil olduğu insanların ve gidiyorsun yakasından yapışıyorsun "gel" yirmi sene sonra "borcunu öde" diyorsun. 10 bin lira olmuş 3 milyar lira arkadaşlar! Sen yirmi sene aramamışsın, yirmi sene sormamışsın; yirmi sene, borcun var, kefaletin var demeyeceksin, yirmi sene sonra gidip diyeceksin ki, "gel buraya 10 liraya kefil olmuştun, ver bakayım bana 2,5 milyar!" Bu, haksızlık arkadaş! Aynı şeyi Kırşehir'de de yapıyorlar, aynı şeyi Malatya'da da yapıyorlar, her yerde yapıyorlar arkadaşlar…
AHMET ERSİN (İzmir) - İzmir'de de yapıyorlar, İzmir'de de!..
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, "tütün ekimi serbest" diyorsunuz. Arkadaşlar, niye birbirimizi kandırıyoruz?.. Peki, Tekel, Malatya'daki tüm tütün alım merkezlerini kapatırsa… Tütünü kim alıyor arkadaşlar? Tütün alım merkezini kapatırsa, köylü bu tütünü kime satacak? Çok şükür, Malatya'da tütün ekimini yasakladınız, yani, kaldırdınız; ama, o zavallı, 250 kilo tütün üretip Tekel'e zamanında teslim edenler, üç yıl önce, aldıkları zaman, şu anda her biri Bağ-Kur'a 25'er milyar borçlu arkadaşlar. Zorunlu Bağ-Kur'lu yaptılar. Tabii, ta muhtarlar gibi… Aynen muhtarlar da… Muhtarlar gibi… Muhtarlar… Muhtarlar… Muhtar… 200 bin lira muhtar maaşı var diye, insana don parası ödemediler. "Sen maaşlısın, ödeyemeyiz kardeşim" dediler. Ya, kardeşim bu 2090 sayılı Kanun diyor ki, "mal varlığı…" "Mal varlığı" ne demek biliyor musun? Bir insanın gübre borcu var, mazot borcu var, traktör borcu var, bunları mal varlığı olarak alıyor, "senin gübren var" diyor, "senin mazotun var" diyor, "senin traktörün var" diyor, "bir de ahırın var" diyor, "bir de ineğin var" diyor, tavukları da sayıyor, ondan sonra şeye gelince "senin yüzde 40 zararın yok" diyor. Ya kardeşim, benim borcum yok mu, benim gübreciye borcum yok mu? Mal varlığı budur.
Bu Kanun eğer değişmezse bu ülkede arkadaşlar tüm çiftçiler büyük zarar görür. Bu Kanun'un "mal varlığı" tabirini "borcun düşer, alacağın düşer, kalan, mal varlığındır" şekilde değiştirmezsek, bugün Malatya'ya yarın başka yere, bu çiftçiyi her zaman mağdur ederiz, mağdur ederiz, mağdur ederiz.
Değerli milletvekilleri, tabii, kayısı bir dünya markası. Sayın Gürol Ergin Hocama çok teşekkür ediyorum, bilimsel manada, ne işlere, kayısının, kendisi bir profesör olduğu için, hakikaten bizim millî ürünümüz, hepimizin…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Toparlıyorum Başkanım.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Aslanoğlu.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Bu ülkeye yılda 200 milyon dolar döviz girdisi yapıyor. Bu ülkeye, eğer, 4 bin dolar olduğu zaman yapacağı katkı daha başka. Hepimizin ekmeği, Türkiye'nin ekmeği, Malatya'nın ekmeği, köylünün ekmeği. Ama, sahip çıkmadığın zaman, buraya geliyoruz. Onun için, bizler, ben şahsen vicdanen, dört yıldır, sayın arkadaşım Kılıç'la beraber, Malatya çiftçisinin her türlü sorununu dile getirdiğime, önce yüce Allah'a karşı sonra vicdanıma karşı kendim inanıyorum. Ama, yine diyorum arkadaşlar, her ne hikmetse, dört buçuk yıl sonra, bakalım bunun altından ne çıkacak; şimdi, bekliyorum. Keşke Malatya çiftçisine, benim köylüme bir şey; ama, acaba altında bir, ne var onu da merak ediyorum. Kayısı yandığı zaman yalvardım yakardım Sayın Bakanıma "Doğrudan gelir desteği hiç değilse, evine ekmek alacak parası yok" dedim tınmadılar.
Değerli arkadaşlarım, bizim ekmeğimiz. Bu ekmeğe katkı verecek herkese saygı duyarız. Çiftçimize katkı verecek herkese şükran duyarız. Ancak, samimi olmak lazım. Samimiyetle bir işe el atmak lazım. Samimiyetlerden kuşkunuz olursa, o işten de hayır gelmez; hayır gelmez. Ben diliyorum ki, bu komisyon, diliyorum kurulur, ama üç ay sonra komisyon raporu raflarda çürümesin.
Hepinize saygılar sunarım, teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Aslanoğlu.
Sayın milletvekilleri, birleşime on beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 19.08
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 19.28
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Mehmet DANİŞ (Çanakkale), Yaşar TÜZÜN(Bilecik)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 80'inci Birleşimi'nin Dördüncü Oturumu'nu açıyorum.
Kayısı üreticilerinin sorunlarına ilişkin Meclis araştırması önergelerine devam edeceğiz.
Hükûmet yerinde.
Şimdi, söz sırası, önerge sahipleri adına Necati Uzdil, Osmaniye Milletvekili.
Buyurun Sayın Uzdil.
NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Sayın Başkanım, değerli arkadaşlarım; öncelikle, sizleri sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Kıymetli arkadaşlarım, konumuz kayısı. Herhâlde, kayısıdan da bir hayli bıktık.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Kayısından bıkılmaz Necati Ağabey.
NECATİ UZDİL (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, evet, dışarıda on tane kayısı da yedik, inşallah hedefe de ulaşırız diyoruz.
Değerli arkadaşlarım, aslında dört tane önerge var. Bu önergelerden bir tanesi iktidar milletvekili arkadaşımız tarafından verilmiş ve 2003 yılında verilmiş. O nedenle, burada bu işi politik bir tartışma hâlinden çıkarıp sorunlara bakmak lazım diye düşünüyorum ve tahmin ederim, iktidar milletvekili arkadaşım da, en son konuşmacı olarak, bizlere de güzel haberler verir diye düşünüyorum.
Değerli arkadaşlarım, amaç üzüm yemek. Sorun var, kayısıda sorun var. Değerli arkadaşlarım, kayısıda var da elmada yok mu, fındıkta yok mu, üzümde yok mu, narenciyede yok mu? Demek ki, bu, bir kayısı sorunu, gündemi değil; Türkiye'deki çiftçilerin, tarımın gündeme getirilmesiyle ilgili bir konu diye düşünüyorum, çünkü sorunlar aşağı yukarı aynı değerli arkadaşlarım.
Öncelikle, kırsal alanda örgütlülük önemli. Dikkatinizi çekiyorum, Kayısıbirlik yok olmuş. Kayısıbirlik 1992 yılında kurulmuş, ancak -konuşmacı arkadaşlarım bir nebze bahsettiler- değerli arkadaşlarım, şu anda Kayısıbirlik kapalı; 2004 yılından bu yana alım yapamamış, altı aydır çalışanının ücretini ödeyememiş. Bakanımız da çıktı söyledi, diğer arkadaşlarımız da çıktı söyledi; sorunlardan bir tanesi depo, tesis ve işletme. Peki, ne oldu Kayısıbirlik'in tesislerine, deposuna? Prim veriyoruz tesisler yapılsın, depo yapılsın diye, yüzde 50'sini devletten veriyoruz. Değerli milletvekili arkadaşlarım, peki, Kayısıbirlik'in depoları ne oldu, tesisleri ne oldu? Ben size söyleyeyim -ben Osmaniye Milletvekiliyim, 2 defa Malatya'ya gittim araştırma komisyonlarıyla beraber- Kayısıbirliğin tesisleri şu an çürümeye terk edilmiş sevgili arkadaşlarım. Evet, şu anda, Malatya milletvekilleri, AKP'li arkadaşlarım ve Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlarım, bunu çok iyi biliyorlar. Tarım Bakanımız da belki biliyor diye düşünüyorum değerli arkadaşlarım.
Değerli arkadaşlarım, Malatya perişan; doğru, tütün fabrikaları yok oldu. Şu anda, Amerikan tütünü, Virginia tütünü ve yabancı sigara ülkeyi aldı, boyladı, gitti. Peki, bir tek Malatya'da mı tütün kotası nedeniyle sigara fabrikaları kapandı, gülen yüzler asıldı, çiftçi perişan, memur perişan, tarladaki üretici perişan? Bir başka yerde tütün üreticileri ne durumda? Onlar da aynı durumda. Değerli arkadaşlarım, Sayın Bakanımız çıktı -ben, buradaki yazdıklarıma değil de Tarım Bakanımdan aldığım notlara göre konuşmaya çalışıyorum- dedi ki: "Türkiye'de iklimimiz, polikültür tarımımız var."
Her şeyi, Malatya'da, kayısıya bağladınız. Değerli arkadaşlarım, tütünü yok ettiniz, şeker pancarını yok ettiniz, hatta hatta 1937 yılında kurulmuş olan Araştırma Enstitüsünü bile, şu anda, yok etmek üzeresiniz değerli arkadaşlarım. Peki, bunun sonunda ne olacak? Ne olacak, Araştırma Enstitüsünü park yapacaklarmış! Değerli arkadaşlarım, Meyvecilik Araştırma Enstitüsünün kendisi park zaten; Belediyemiz hiç zahmet etmesin eğer, gerçekten, niyeti park yapmaksa. Hiç olmazsa, Enstitü, kendi sahasını park olarak hazırlamış, üstelik de bakımını üstlenmiş durumda, ama, niyetiniz sizin, orayı da imara açmak, binalar yapmaksa, ona da şu anda bir şey demeyeceğim, çünkü, biz, bu Hükûmette çok gördük böyle şeyleri, tarım arazilerine hiç değer vermediler, ama, çıktılar "Devrimler yaptık." dediler.
Değerli arkadaşlarım, devrimlerinden bir tanesi -hemen söyleyelim, arkadaşlar da burada bahsettiler- Üretici Birlikleri Yasası çıkardık ya -hani bir devrim yapmıştık bir zamanlar- 23 tane meyveyle ilgili üretici birliği kurulmuş Malatya'da, 1 tane de kayısıyla ilgili üretici birliği kurulmuş. Değerli arkadaşlarım, hâlihazırda çalışan, Türkiye'de birikimi olan, sen, Kayısıbirlik'i kapat, üstelik de bilinçli şekilde kapat; tut, "ticaret yapamaz" diye madde koyduğumuz Üretici Birlikleri Yasası'yla kurulan birliklerden medet um... Ne yapacak orada kurulan meyvecilikle ilgili üretici birliği değerli arkadaşlarım? Madde var Üretici Birliği Yasası'nda... Eğer, Tarım Bakanım gerçekten bir iş yapmak istiyorsa, lütfen, en kısa zamanda, Üretici Birlikleri Yasası'ndaki "ticaret yapamaz" kısmını, maddesini kaldırsınlar da kurulmuş olan üretici birlikleri, hiç olmazsa ortaklarının ilaçlarını alabilsin, hiç olmazsa ürününü buralara kadar taşıyabilsin değerli arkadaşlarım.
Bir başka soruyu gündeme getirmek istiyorum. Buradan, arkadaşlarım çok güzel, övünerek konuştular, hani, Tarım Sigortası Yasası'nı çıkardık ya... Gerçekten, Yasa'yı çıkardık, iyi bir şey, güzel bir şey de, primini nasıl ödeyecek bu çiftçi? Çiftçi permeperişan. Değerli arkadaşlarım, 2002'den bu yana değil, 1980'den bu yana, biz, çiftçiyi permeperişan ettik. Sizler de AKP Hükûmeti olarak elini, kolunu, ayağını bağlayıp "IMF'den kurtaracağız" dedik, götürdük onlara teslim ettik değerli arkadaşlarım. Sigorta primini ödeyecek hâli yok. Arkadaşım övünüyor; demin, buradan Malatya Milletvekili Arkadaşım "7.700 küsur kişi sigorta yaptırdı, poliçe var." dedi. Değerli arkadaşlarım, buradan tüm konuşmacılar aşağı yukarı söyledi, Malatya'da kayısıcılık yapan çiftçi aile sayısı kaç? Hatırlayın bakayım.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (
NECATİ UZDİL (Devamla) - 50 bin. 50 bin çiftçiden, 7.715 tanesi mi, 7.713 tanesi mi poliçe yaptırmış, sigorta yaptırmış. Bundan dolayı "büyük başarı elde ettik, tüm kayısı üreticilerini bu sorununu çözdük" diye övünebiliyoruz.
Değerli arkadaşlarım, hemen, sigortayla ilgili şunu da söylemek istiyorum: Bu, bir tek kayısının sorunu değil, doğru. Peki, ilkbahar geç donlarından dolayı sigorta ettiriyoruz kayısıyı, elma da öyle, bir başka ürün de öyle; çiçekteyken don vurursa ne yapıyoruz? Ben söylüyorum, sigorta, bunu kendine yontabilir, ama benim bir Tarım Bakanlığım var, benim çiftçilerimin sorunlarıyla ilgilenen, onlara önderlik yapan bir Tarım Bakanlığım var sevgili arkadaşlarım. Buna çözümü, Tarım Bakanlığının acilen bulması gerekir. Bu da Sigorta Yasası'ndaki eksiklerin giderilmesiyle mümkün olur diye düşünüyorum.
Sözümü şöyle bağlamak istiyorum değerli arkadaşlarım: Hep öyle dedik, hep güzel güzel söyledik. Ne dedik? "Örgütlü toplum" dedik, değil mi? "Katılımcı demokrasi" dedik. "Şeffaf yönetim" dedik. Peki, kırsal alanda hangi örgütü geliştirdik sevgili arkadaşlarım? Bir ziraat odamız var. Ziraat odasının sağını solunu kesmek için, onu etkisiz hâle getirmek için, Tarım Bakanlığımız, var gücüyle uğraşıyor. Niye? Onun her söylediğini kabul etmiyor diye.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Uzdil, lütfen, toparlayınız.
Buyurun.
NECATİ UZDİL (Devamla) - Toparlıyorum.
Üretici Birlikleri Yasası çıkardılar. Yazıktır, etmeyin, dedik; böyle bir üretici birliği yasası olmaz, dedik, dinletemedik. İşte, Üretici Birlikleri Yasası orada.
Geçenlerde, tarım kredi kooperatifleriyle ilgili bir yasa görüştük komisyonda. Değerli arkadaşlarım "tarım kredi kooperatiflerinden çiftçilik belgesi alınmaz" diye madde koydular. Ne demek? Üreticiyi, daha doğrusu çiftçinin meslek örgütünü güçsüz bırakmanın ötesinde hiçbir şey yok değerli arkadaşlarım.
Biz, tutuyoruz, burada söylüyoruz, ihracatta sorun var diyoruz; değerli arkadaşlarım, ihracatçılar birliği kuralım diyoruz. Arkadaşlar, siz, Kayısıbirlik'i kapatırsanız, siz, kayısıda istikrarlı bir politikayı bulamazsınız. Siz, Kayısıbirlik'i kapatırsanız, ihracatta tekel olduğumuz kayısıda istediğimiz fiyatı bulamayız; yabancılara satarız, onlar da 4 katına satar; biz de buralarda konuşuruz.
Değerli arkadaşlarım, şunu söylemek istiyorum: Sorun bir. Eğer, Tarım Bakanlığımız çiftçilerimizin önderi olur, sorunlarımıza sahip çıkarsa, biz onlara teşekkür ederiz, şükranlarımızı sunarız, ama, bu Tarım Bakanlığı, maalesef, ne çiftçilerimize ne de Tarım Bakanlığındaki personelimize sahip çıkmakta, onların hakkını korumakta.
O nedenle, değerli çiftçi arkadaşlarım, güzel günler yakın. Ümit, fakirin ekmeği, ümidinizi kaybetmeyin.
Size saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Uzdil.
Önerge sahipleri adına söz isteyen Münir Erkal, Malatya Milletvekili.
Buyurun Sayın Erkal. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AHMET MÜNİR ERKAL (Malatya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 3 Ocak 2003 tarihinde, 31 milletvekili arkadaşımızla, kayısıyla ilgili bir önerge vermiştik. Bu önergenin, bugün, burada, Türkiye Büyük Millet Meclisi platformunda görüşülmesinden mutluluk ve bahtiyarlık duyuyorum.
Burada kayısının faydalarını falan anlatacak değilim. Bir sürü muhalefete mensup arkadaşlarımız konuştu, yetkililer, ilgili arkadaşlar konuştu; tek tek not aldım bunları. Bunları dinlediğim zaman ortaya çok üzüntü verici bir tablo çıkıyor, Türkiye'nin baş belası olan bir tablo çıkıyor. Muhalefet yapmak adına negatif düşünceleri sürekli ortaya koymak, ama arkası dolu olmayan düşüncelerle burada muhalefet yapmak, gerçekten, Türkiye'nin en yüksek platformunda görev yapan üye arkadaşlara yakışmıyor.
MEHMET IŞIK (Giresun) - Ne oldu ki yakışmıyor?
AHMET MÜNİR ERKAL (Devamla) - Biraz sonra izah edeceğim müsaade ederseniz.
Şimdi, tek tek not aldım bunları. Şimdi, Gürol Bey çıkıyor, benim 3 Ocak'ta verdiğim, 2003'teki önerge için "Erkal'ın itirafnamesi" diyor.
Şimdi, yani, ya bu arkadaşımız kayısı yememiş ya da sayı saymasını bilmiyor. Biz, 3 Kasım 2002'de iktidar olduk. Ben iktidar olduktan iki ay sonra mı bu önergeyi vermişim?
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Örneği bile beceremedin.
NECATİ UZDİL (Osmaniye) - O zaman tecrübesizdin de vermişsin.
AHMET MÜNİR ERKAL (Devamla) - Yani, daha Hükûmetimiz yeni kurulduğu ve göreve başladığı zaman bu önergeyi vermişim…
NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Sahip çık!
AHMET MÜNİR ERKAL (Devamla) - …ve Hükûmetimizin yapması gerekenleri, kayısının sorunlarını, sıkıntılarını detaylı bir rapor hâlinde Türkiye gündemine taşımışım Malatya milletvekili olarak.
NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Sahip çık önergene, sahip çık!
AHMET MÜNİR ERKAL (Devamla) - Bu, muhalefet milletvekilleri gibi, 2006 yılında verilen bir önerge değil. 2004 yılında verilen bir önerge de değil; seçimden iki ay sonra verilen bir önergedir. Lütfen, bu rakamı ortaya koyunuz.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) - Dört buçuk yıldır neredeydin?
AHMET MÜNİR ERKAL (Devamla) - Şimdi, hadise böyle olurken "Erkal'ın itirafnamesi" tarzında veya "hükûmetin zaaflarını ortaya koymak" derken, geçmişteki statükocu zihniyetin zaaflarını ortaya koyan bir tespittir o.
NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Hadi hadi, tecrübesizliğinden vermişsindir. Boş ver sen!
AHMET MÜNİR ERKAL (Devamla) - Şimdi, iddialara bakıyorsunuz, "Malatya'da kök kanseri hastalığı var" diyor arkadaşımız. 1998'de küçük bir parselde bu hastalık vardı. Beş yıl süreyle gerekli çalışma yapıldı. Şu anda herhangi bir sorun ve hastalık yok. O bölgede kayısı üretimi yapılıyor.
Şimdi, bir iddiayı ortaya koyduğunuz zaman, ilgilisine ve yetkilisine bunu sormadan, burada, kalkıp kulaktan dolma düşüncelerle muhalefet yapmak insanı mahcup eder, 70 milyon insanın karşısında mahcup eder.
NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Biz mahcup olmuyoruz, mahcup olan sizsiniz, siz. Kayısı Birlik'i anlat.
AHMET MÜNİR ERKAL (Devamla) - "Rusya Federasyonu ile meyve sebze sorunu var" denildi. İki yıldır sorun yok. En son 15 Mart 2007'de Rusya Müsteşar Yardımcısı… Bakanlıktan bir heyet gitti, toplantıda herhangi bir sorun olmadığı teyidi alınmıştır. Bunu da öğrenmeniz lazım.
"Dünyanın su gününe katılan olmadı" dedi yine Gürol Bey. İlgili genel müdür katıldı, söz aldı, konuşma yaptı; desteklemeleri anlattı ve bu söylenenlerin doğru olmadığını ifade etti.
Değerli arkadaşlar, şimdi, iddialara bakıyorum. Burada, sırayla, Meyvecilik Araştırma Enstitüsüyle ilgili bir sürü suçlama var.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) - Kayısıya gel, kayısıya.
AHMET MÜNİR ERKAL (Devamla) - "Meyvecilik Araştırmayı kapatıyorsunuz" diyor bir arkadaş.
NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Önergene gel sen, önergene.
MEHMET SEMERCİ (Aydın) - Sayın Milletvekili, Bakan onlara cevap verir, siz kendi görüşünüzü söyleyin.
AHMET MÜNİR ERKAL (Devamla) - Şimdi Meyvecilik Araştırma Enstitüsünün bulunduğu alan, değerli milletvekilleri…
MEHMET SEMERCİ (Aydın) - Bakanın sahasına girmeyin.
AHMET MÜNİR ERKAL (Devamla) - Sizin iddialarınıza cevap veriyorum, dinlenirse, öğreneceksiniz.
NECATİ UZDİL (Osmaniye)- Önergeni anlat, önergeni.
MEHMET SEMERCİ (Aydın) - Önergeye bak.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) - Bakan size vekâlet mi verdi?
AHMET MÜNİR ERKAL (Devamla) - Şimdi, burada 23 tane mühendis, 22 tane teknisyen, 35 tane memur, 27 işçi, toplam 107 kişi, Meyvecilik Araştırmada tam kapasite çalışıyor. Şimdi, kalkıp, birçok milletvekili…
NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Senin Rusya'dan haberin var mı?
BAŞKAN - Sayın Uzdil… Sayın Uzdil… Sayın Kılıç… Lütfen…
AHMET MÜNİR ERKAL (Devamla) - Buradaki tüm konuşmacılar, muhalefete mensup arkadaşlar, Meyvecilik Araştırmayı niye kapatıyorsunuz, niye park yapıyorsunuz diye iddia ettiler. Meyvecilik Araştırma kapanmıyor ki. İnsan bu kadar yanlış bir bilgiyi alıp Türkiye Büyük Millet Meclisi Platformunda nasıl seslendirir, gerçekten, hayretle ve dehşetle izliyorum.
NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Hadi canım… Hadi canım…
AHMET MÜNİR ERKAL (Devamla) - Kapanmıyor ki Meyvecilik Araştırma.
NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Park mı yapacaksınız?
AHMET MÜNİR ERKAL (Devamla) - 107 kişi tam kapasiteyle çalışıyor değerli arkadaşlar.
NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Park mı yapacaksınız?
AHMET MÜNİR ERKAL (Devamla) - Ha, park yapılacak yerde -Belediye Başkanımızla bir anlaşma var- yeni bir yer yapılacak, daha modern bir yer, orası da Malatya halkına açılacak.
NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Ya, ya…
AHMET MÜNİR ERKAL (Devamla) - Bu yer değişikliğini kapatma olarak algılamak… Bu, zuhul mu diyeyim, anlama problemi mi diyeyim, dalgınlık mı diyeyim, yetersiz bilgi mi diyeyim, fazla değerlendirme yapmak istemiyorum.
Değerli arkadaşlar…
NECATİ UZDİL (Osmaniye) - O, işi bilmektir, bilmek. Sen o işi bilmiyorsun.
BAŞKAN - Sayın Uzdil, lütfen.
AHMET MÜNİR ERKAL (Devamla) - Değerli arkadaşlar, don zararıyla ilgili, çok gündeme geldi burada…
NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Sen, Araştırma Enstitüsünü park yapmaya kalkıyorsun.
BAŞKAN - Sayın Uzdil…
AHMET MÜNİR ERKAL (Devamla) - Şimdi, buradaki birçok toplantılarda don zararını, 2090 sayılı Kanun'un gereğini anlattım. Şimdi, Türkiye, Malatya tarihinde ilk defa, AK Parti Hükûmeti, Sayın Başbakanımızın oluruyla, Sayın Bakanımızın desteğiyle, ilk defa don zararını ödüyor. 20 trilyon tespit yapılıyor, yüzde 70'i, 14 trilyon ödeniyor ilk defa Malatya tarihinde. Bu kanun, 2090 sayılı Kanun bizden önce de vardı, niçin hiçbir gün uygulanmadı? Burada soruyorum Malatya milletvekillerine ve konuşanlara.
NAİL KAMACI (Antalya) - Niye belediye başkanı olduğun dönemde yapmadın bunları Sayın Erkal?
AHMET MÜNİR ERKAL (Devamla) - 2090 sayılı Kanun, niçin, Malatya tarihinde kayısı için bir kere uygulanmadı da bizim iktidarımız döneminde uygulandı. (AK Parti sıralarından alkışlar)
NAİL KAMACI (Antalya) - Belediye başkanlığın döneminde niye yapmadın?
FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla) - Siz ANAP'lı değil miydiniz, niye yapmadınız?
AHMET MÜNİR ERKAL (Devamla) - Yani, Sayın Başbakanın ve Hükûmetimizin, bu -imtiyazlı demeyeyim- gerçekten üreticiyi koruyan uygulamasına saygı duyacağınıza, takdir edeceğinize, mutlaka bir eksik bulmak gayreti içinde olmanız, demin söylediğim negatif siyasetin kötü bir örneği.
Değerli arkadaşlar, kayısıyla ilgili ne yapıldı diye soruyorsunuz, söylüyorsunuz. İkinci önemli bir uygulamayı daha söyleyeceğim.
NAİL KAMACI (Antalya) - Gemiyi terk edip, daha sonra…
BAŞKAN - Sayın Kamacı, lütfen… Sayın Kamacı… Lütfen dinler misiniz Sayın Kamacı?
NAİL KAMACI (Antalya) - Dinliyorum.
AHMET MÜNİR ERKAL (Devamla) - Belki arkadaşların tahammülü yok bunları dinlemeye, ama dinleyeceksiniz arkadaşlar.
FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla) - Sen ANAP'lı değil miydin? Neden yapmadınız?
AHMET MÜNİR ERKAL (Devamla) - Şimdi, önemli bir şey daha söyleyeceğim.
NECATİ UZDİL (Osmaniye) - "Araştırma önergesini acemiliğimde verdim." de.
AHMET MÜNİR ERKAL (Devamla) - Tarım Sigortaları Kanunu, yine, Türkiye tarihinde ilk kez uygulanmaya başlamış.
NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Sen bu önergeyi niye verdin, niye?
AHMET MÜNİR ERKAL (Devamla) - Şimdi, tekrar soruyor bir arkadaş, "Kaç kişi, acaba, sigorta poliçesi düzenletmiş?" Kaç kişi? 7.335 çiftçi, bu kadar kısa sürede bu kanun çıkmasına rağmen, çok kısa bir süre olmasına rağmen -20 Martta süresi doldu- 7.335 çiftçi, 81 milyon YTL ödeme yaparak…
NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Kaç tane çiftçi var, sen onu söyle.
BAŞKAN - Sayın Uzdil…
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Hükûmetin köylüyü yok etti.
AHMET MÜNİR ERKAL (Devamla) - Rakama dikkat edin, 7.335 çiftçi, 81 milyon YTL ödeme yaparak sigorta poliçesi düzenletmiştir ve Türkiye'de Malatya birincidir. Beş il: Ön sıralarda Manisa, Giresun, Muğla falan, ama birinci Malatya'dır. Şimdi, bu, bizim çiftçimizin, Hükûmetimizin getirdiği bu modern ve çağdaş uygulamaya ne kadar güzel cevap verdiğinin ve desteklediğinin en güzel göstergesidir.
NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Çiftçinin ne hâle geldiğinin en güzel göstergesi o.
AHMET MÜNİR ERKAL (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bir iddia daha var. Tabii, Süleyman Bey değişik bir değerlendirme daha söyledi, dedi ki -bütün arkadaşlarımız burada gündeme getirdiler- "Kayısıbirlik'i yok ettiniz, boynuna ip geçirdiniz." Başka bir arkadaşınız "Yönetmek zorundasınız..." Yani, o eski devletçi zihniyet var ya, komünizmden kalan…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Bırak bu ayakları kardeşim ya!
MUHARREM KILIÇ (Malatya) - Kooperatifçilik komünizm mi?
AHMET MÜNİR ERKAL (Devamla) - Yani, böyle, Türkiye'nin trilyonlarını, milyar dolarlarını vereceksiniz, fakir fukaranın hakkını birtakım insanların gasbetmesine göz yumacaksınız, ver parayı…
Şimdi, bakın, Kayısıbirlik'in, değerli arkadaşlar, raporunu söylüyorum, özet raporu: Kayısıbirlik'i biz kapatmadık, Kayısıbirlik kendi kendini kapatıyor. Nasıl kapatıyor? Bakın, Birlik, bu sezonda kullandığı DFİF kredisini, yani, Destekleme Fiyat İstikrar Fonu kredisini, yine aynı gerekçelerle ödeyemez bir konuma gelmiş. 2005-2006 üretim sezonunda DFİF kredi borçları 6183 sayılı Kanun'a göre takibe uğratılmıştır. Birlik, bu borcuna ait hiçbir taksidi ödememiş durumdadır. Mevcut durumda Birlik'in 24,5 milyon YTL'ye ulaşan -rakamın altını bir daha söylüyorum- mevcut durumda Birlik'in 24,5 milyon YTL'ye ulaşan takipteki…
NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Ne kadarı faiz? Ne kadarı faiz, onu da söyle.
AHMET MÜNİR ERKAL (Devamla) - …bu borcunu ödeme kabiliyeti bulunmamaktadır.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) - Verdiğiniz 5 trilyon lira kaynaktı, faizini de sayıyorsan, tabii, onu bilemem.
AHMET MÜNİR ERKAL (Devamla) - Muharrem Bey üzülüyorsunuz, ama bunları söyleyeceğim, seni üzeceğim; seni severim, iyi arkadaşımsın, ama seni üzeceğim.
BAŞKAN - Sayın Erkal, lütfen, karşılıklı konuşmayalım.
AHMET MÜNİR ERKAL (Devamla) - Birlik, faaliyet gösterdiği, değerli arkadaşlar, on beş yıllık dönemde -dikkat ediniz, on beş yıldır bizim Birlik uygulamada, yönetimde- kayısı piyasasını üreticiler lehine düzenleyen, üreticilerin satış problemini çözen bir oluşum hâline gelememiştir. Yani, ipi kendi boynuna takmıştır. Birlik alımları Türkiye rekoltesinin yüzde 3'ü kadar gerçekleşmiştir; dikkat edin, Birlik alımları Türkiye rekoltesinin yüzde 3'ü kadar gerçekleşmiş olup, bu oran ile piyasanın lehine, üreticiler lehine düzenlenmesi mümkün değildir.
Bir önemli tespit daha size söyleyeceğim: 2005-2006 itibarıyla kayıtlı ortak sayısı -dikkat ediniz- 9.335 olan Birlik'in ürün teslim eden ortak sayısı 67'ye düşmüştür. Şimdi, kim kimin boynuna ipi geçirmiş?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUHARREM KILIÇ (Malatya) - Parasını vermezsen nasıl alacak?
AHMET MÜNİR ERKAL (Devamla) - Yani, şimdi, muhterem arkadaşlar, ikinci dönemde de 5 trilyon gibi kredi yine kullanılmış.
BAŞKAN - Sayın Erkal, lütfen toparlar mısınız.
Buyurun.
AHMET MÜNİR ERKAL (Devamla) - Bizim dönemde de 5 trilyonluk, değerli arkadaşlar, bu kredi yine kullanılmış.
Şimdi, hadise bu noktadayken, bir de 3 bin dolarlık kayısının 1.600 dolarlara düştüğünü söylüyorsunuz. Şimdi, bizim, dört yıllık dönemde, AK Parti Hükûmetinin, DGD olarak, mahsus olarak ve diğer destekler için -kayısı amaçlı diğer kooperatifleri söylemiyorum- toplam yaptığı tarımsal destek 200 trilyondur, ama kayısıya dönük 140 trilyon destek vermiştir. Malatya özelinde söylüyorum sadece, Malatya üzerinde Hükûmetimizin yaptığı destek. Tarım Sigortaları Kanunu, dediğim gibi, Türkiye tarihinde ilk defa uygulanıyor.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) - Yani, Malatya'da kayısı sorunu yok mu Münir Bey? Malatya'da kayısı sorununu çözdünüz mü?
AHMET MÜNİR ERKAL (Devamla) - 2090 sayılı Kanun Malatya tarihinde ilk defa uygulanıyor. Bütün bu güzellikler gözümüzün önündeyken, arkadaşlarımızın, yani sadece siyaset yapmak uğruna bunu değerlendirmesi gerçekten üzüntü vericidir.
Son olarak şunu söylemek istiyorum değerli arkadaşlar…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Malatya köylüsü seninle gurur duyuyor, gurur duyuyor(!)
AHMET MÜNİR ERKAL (Devamla) - Kayısı gerçekten çok faydalı bir ürün, potasyumu fazla, kan basıncını düşürüyor; ama aynı zamanda, değerli arkadaşlar, kayısı ideolojik körlüğe iyi gelir, müzmin muhalefetten kurtulmaya iyi gelir, siyasi patinaj yapmamaya iyi gelir. Ama yerseniz!
Saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)
OSMAN ÖZCAN (
FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla) - Dans etmeye iyi geliyor mu!
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Erkal.
FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla) - Parti değiştirmeye iyi geliyor mu!
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Köylüyü yok ettiniz, burada konuşuyorsunuz.
BAŞKAN - Lütfen sayın milletvekilleri…
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Malatya'nın tatlı kayısısını ekşi yaptınız. Malatya'nın tatlı kayısısına tuz kattınız, tuz.
BAŞKAN - Sayın Akdemir, söz talebiniz var. Niçin?
DURSUN AKDEMİR (Iğdır) - Yerimden kısa bir açıklama yapmak istiyorum.
BAŞKAN - Sayın Akdemir, iki dakikalık süre veriyorum, Tüzük'ün 60'ın maddesi gereğince.
Buyurun.
DURSUN AKDEMİR (Iğdır) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; bugün burada kayısı konuşuluyor. Kayısının sorunlarıyla ilgili (10/99), (10/184), (10/384) ve (10/410) esas numaralı Meclis araştırması önergesi üzerine söz aldım. Yerimden de olsa söz verdiği için Sayın Başkan Sadık Bey'e teşekkür ediyorum.
Değerli arkadaşlar, 2004 yılında Malatya'da ve Iğdır'da don olayından kayısı zarar gördü. O gün, 13/04/2004'te verdiğim önergede, bu zararların karşılanması yazılı önergede istendi. Tarım Bakanlığının verdiği cevap da o gün olumsuzdu. Yani, yüzde 40 zarardan az olduğu için verilmedi. Ayrıca, 20/4/2004 tarihinde Malatya Milletvekilleri Sayın Muharrem Kılıç ve Mevlüt Aslanoğlu ve ben, 38 milletvekili arkadaşla Meclis araştırma önergesini verdik. Aradan üç yıl geçtikten sonra iktidar uyanabildi uykudan, bu sorunun var olduğunu görebildi, bugün gündeme geldi.
Değerli milletvekili arkadaşlarım, ayrıca, bu konu kayısı üreticisini mahvetmesi dolayısıyla, tabii afetlerden zarar gören çiftçilerin yapılacak yardımı ortadan kaldırmak üzere, 30/04/2004 tarihinde, yüzde 40 zararın değil de, bütün mal varlığının değil de, tek varlıktan yüzde 40'tan fazla zarar görünce yardım yapılması diye bir kanun teklifi verdim. O gün, gündeme, AK Parti İktidarı oylarıyla reddettiler, almadılar.
Bütün bu eksiklerimizi gidermek üzere, bugün, burada, bir Meclis araştırmasının açılmasının uygun olacağını bütün milletvekili arkadaşlarımdan rica ediyorum. Çünkü, mevsim geliyor, Iğdır'ın sofralık kayısısı, Türkiye'nin her tarafında ve dünyanın her tarafında Türkiye'yi temsil eden, nefis kokusu, güzelliği…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Akdemir.
Sayın Bilgiç, sizin de pek kısa bir söz talebiniz var.
İki dakikalık süre veriyorum, Tüzük'ün 60'ıncı maddesi gereğince.
Buyurun.
MEHMET EMİN MURAT BİLGİÇ (Isparta) - Sayın Başkan, değerli üyeler; kayısı hakkındaki Meclis araştırma önergeleri hakkında söz almış bulunuyorum.
Biliyorsunuz, Isparta'da da 50 bin tonu aşkın kayısı üretimi vardır ve bu anlamda, kayısının desteklenmesi noktasında ve sorunların çözümü için tedbirler alınması gerektiğini şüphesiz kabul ediyoruz. Özellikle benim burada önermek istediğim, fındık için olduğu gibi -biliyorsunuz, 3 milyon doları aşkın, Dış Ticaret Müsteşarlığı bir kampanya yürütmüştü "aganigi naganigi" adıyla bilinen, yememizi teşvik etmek amacıyla- bu anlamda, uluslararası bir kampanyanın, fındıkta olduğu gibi, düzenlenmesinin faydalı olacağını düşünüyorum.
Bizim Isparta-Yalvaç ilçemizdeki kayısının da özellikle yeni yatırımlara ihtiyacı var, özellikle kurutma ve ambalajlama noktasında. Buna yönelik, Tarım Bakanlığımızın da yeni, özellikle destekleme noktasında, yatırımlara ihtiyaç olduğunu göz önüne alarak, daha, Ziraat Bankasının özellikle bu alanda yatırım kredilerine imkân vermemesi sebebiyle, bunun da dikkate alınacağını ve özellikle kayısı alanında yapılacak kurutma, paketleme, ambalajlama ve ihracata yönelik faaliyetler için de uzun vadeli, düşük faizli kredilere de destek vereceğini umuyorum.
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bilgiç.
Meclis araştırması önergeleri üzerindeki ön görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, Meclis araştırması açılıp açılmaması hususunu oylarınıza sunacağım: Meclis araştırması açılmasını kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Meclis araştırmasını yapacak komisyonun 14 üyeden kurulmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Komisyonun çalışma süresinin, başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip üyenin seçimi tarihinden başlamak üzere üç ay olmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Komisyonun gerektiğinde Ankara dışında da çalışabilmesi hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
"Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.
VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
1.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)
BAŞKAN - 1'inci sırada yer alan kanun teklifinin geri alınan maddeleriyle ilgili komisyon raporu gelmediğinden teklifin görüşmelerini erteliyoruz.
2'nci sırada yer alan, Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.- Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1030) (S. Sayısı: 904)
BAŞKAN - Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3'üncü sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti İle Şili Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Askeri Alanda Eğitim, Savunma Sanayii, Teknik ve Bilimsel İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine başlıyoruz.
3.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Şili Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Askeri Alanda Eğitim, Savunma Sanayii, Teknik ve Bilimsel İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/885) (S. Sayısı: 860)
BAŞKAN - Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
4'üncü sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Etyopya Federal Demokratik Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Kültür, Eğitim, Bilim, Basın-Yayın, Gençlik ve Spor Alanlarında İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ile Dışişleri Komisyonları Raporlarının görüşmelerine başlıyoruz.
4.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Etyopya Federal Demokratik Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Kültür, Eğitim, Bilim, Basın-Yayın, Gençlik ve Spor Alanlarında İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ile Dışişleri Komisyonları Raporları (1/1037) (S. Sayısı: 967)
BAŞKAN - Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
5'inci sırada yer alan, Deniz Emniyeti Komitesinin 82. Oturumunun 29 Kasım 2006-8 Aralık 2006 Tarihleri Arasında İstanbul'da Yapılmasına Dair Türkiye Cumhuriyeti ile Uluslararası Denizcilik Örgütü Arasında Mutabakat Muhtırasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine başlıyoruz.
5.- Deniz Emniyeti Komitesinin 82. Oturumunun 29 Kasım 2006 - 8 Aralık 2006 Tarihleri Arasında İstanbul’da Yapılmasına Dair Türkiye Cumhuriyeti ile Uluslararası Denizcilik Örgütü Arasında Mutabakat Muhtırasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/1222) (S. Sayısı: 1243)
BAŞKAN - Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
6'ncı sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Uluslararası Telekomünikasyon Birliği Arasında 2006 Yılı Tam Yetkili Temsilciler Konferansının Organizasyonu, Gerçekleştirilmesi ve Finansmanına İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine başlıyoruz.
6.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Uluslararası Telekomünikasyon Birliği Arasında 2006 Yılı Tam Yetkili Temsilciler Konferansının Organizasyonu, Gerçekleştirilmesi ve Finansmanına İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/1233) (S. Sayısı: 1245)
BAŞKAN - Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
7'nci sırada yer alan, Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Anayasa Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine başlıyoruz.
7.- Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Anayasa Komisyonu Raporu (1/1300) (S. Sayısı: 1342)
BAŞKAN - Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
8'inci sırada yer alan, 17/1/2007 Tarihli ve 5574 Sayılı Türk Petrol Kanunu ve Anayasanın 89'uncu ve 104'üncü maddeleri gereğince Cumhurbaşkanınca bir daha görüşülmek üzere geri gönderme tezkeresi ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine başlıyoruz.
8.- 17.1.2007 Tarihli ve 5574 Sayılı Türk Petrol Kanunu ve Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (1/1301) (S. Sayısı: 1352)
BAŞKAN - Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
9'uncu sırada yer alan, Emniyet Teşkilatı Uçuş Hizmetleri Tazminat Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları'nın görüşmelerine başlıyoruz.
9.- Emniyet Teşkilatı Uçuş Hizmetleri Tazminat Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/437) (S. Sayısı: 1150) (x)
(x) 1150 S. Sayılı Basmayazı Tutanağa eklidir.
BAŞKAN - Komisyon? Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
Komisyon raporu 1150 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde, AK Parti Grubu adında söz isteyen Veli Kaya, Kilis Milletvekili.
Buyurun Sayın Kaya. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA VELİ KAYA (Kilis) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Emniyet Teşkilatı Uçuş Hizmetleri Tazminat Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 1150 sayılı Kanun Tasarısı üzerinde Grubum adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, tüm yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, emniyet mensupları bu ülkenin her türlü sıkıntısına göğüs geren, kahraman, vefakâr ve görevi başında bizler için, geleceğimiz için canını seve seve veren bu değerli kurumun mensuplarının bu yasa tasarısını görüşmekten dolayı da ayrıca gurur duyuyorum. Bu vesileyle de, görevi başında şehit olan tüm emniyet mensuplarına, gazi olan emniyet mensuplarına, şehitlere Allah'tan rahmet, gazilere de şükranlarımı belirtiyorum.
Değerli milletvekilleri, ülkemizin 8.333 kilometrelik bir sahil şeridine sahip olduğunu biliyoruz. Bu suların bulunduğu dikkate alındığında, azımsanmayacak kadar da sık olayların meydana geldiği hepimizce de malumdur. Anılan olaylara ait delillerin toplanması, suç aletlerinin ve cesetlerin karaya çıkartılmaları, yakın bir geçmişe kadar amatör balık adamlar tarafından yürütülmekte idi. Bu durum, hem delillerin sağlıklı toplanamamasına, zarara uğratılmasına hem de balık adamların yüksek ücretler talep etmeleri sebebiyle, mağdur yakınlarının olumsuz yönde etkilerine de sebep olmaktaydı. Gelişmiş ülkeler üzerinde yapılan araştırmalar neticesinde, bu tür sorunların, polis teşkilatları bünyesinde kurulan su altı ekipleri marifetiyle çözüldüğü ve bunun polisin asli görevinden olduğu bilinmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu amaçla, Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından 1997 yılından itibaren gerekli çalışmalara başlanılmış ve günümüze kadar, bu dalda yetenekli, performansı yüksek personelin içinden, fiziksel sınav, basınç odası testleri, su altı hekimliği, "dalgıç olabilir" ibareli heyet raporu elemelerinden geçirildikten sonra, su altında, su üstünde arama, kurtarma ve ilk yardım konularında uzman 112 kurbağa adam, personel yetiştirilmiş, emniyet teşkilatına da kazandırılmıştır.
Değerli milletvekilleri, 1999 yılında başlatılan bir çalışma ile Türkiye, harita üzerinde 19 bölgeye ayrılmış, her bir bölgeye dalış hizmeti sunması için su altı grup amirlikleri kurulmuştur. Hâlen, mevcut 112 kurbağa adam, personel, söz konusu su altı grup amirliklerinde istihdam edilmekte ve kendi görev alanlarında halkın ve teşkilatın ihtiyaçlarına en üst seviyede hizmet vermektedir. Denizde veya iç sularda kaybolan, atılan veya saklanan suç aletleriyle, cesetleri dalış yapmak suretiyle aramak, devlet büyüklerinin gemi ile yapacağı ulaşım ve gezilerde -talep edilmesi hâlinde- karina kontrolü yapmak gibi görevleri olan su altı ekipleri, aynı zamanda sel felaketleri ve su baskınları gibi tabii afetlerde de kurtarma faaliyetlerinde bulunmaktadırlar.
Hepinizin malumları olduğu üzere, 9 Aralık 1997 tarihinde, İstanbul'da yağan aşırı yağmur sebebiyle, Ayazağa'daki Cendere'sinin taşması suretiyle fabrikaların su altında kalmış olması ve bu arada 50 tane vatandaşımızın da bu sel sularından, taşkın sularından kurtarılması yine bu emniyet teşkilatı balık adamlarımız tarafından başarıyla halledilmiştir
Polis su altı ekipleriyle çalışmaları paralellik arz eden Türk Silahlı Kuvvetleri dalgıç ve kurbağa adam personeli, Türk Silahlı Kuvvetlerinin tabi olduğu 28/2/1982 tarihli ve 2629 sayılı Uçuş, Paraşüt, Denizaltı, Dalgıç ve Kurbağa Adam Hizmetleri Tazminat Kanunu ve 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun ile gösterilen oranlarda uçuş ve dalış tazminatı almaktalar. Buna rağmen, buna paralel olarak da, su altı basıncının etkisinde çalışan dalıcı personelin mağduriyetinin giderilmesi ve 2629 sayılı Kanun'la Türk Silahlı Kuvvetleri dalış personeline verilen haklarla, benzeri hizmetleri yürüten Emniyet Genel Müdürlüğü dalış personeli arasında paralelliğin sağlanması açısından da 3160 sayılı Kanun'da değişiklik yapılmasının uygun olacağı değerlendirilmektedir.
Bu amaçla, 1997 yılında çalışmalara başlanmış, 2000 yılına kadar ilgili kanun değişikliği tasarısı Bakanlar Kuruluna sunulmuş; ancak, ilgili tasarı, ne hikmetse, günümüze kadar gerçekleştirilememiştir. Ayrıca, 3160 sayılı Emniyet Teşkilatı Uçuş Hizmetleri Tazminat Kanunu'nun 3'üncü maddesinin (a) bendinde, ülkemizde sadece Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde uçuş okulu ve kurslarından mezun olanların pilot, bu yerlerde fiilen uçuşa başlayanların da pilot adayı olabilecekleri şeklinde açıklama yapılmıştır.
Sayın milletvekilleri, bugün, ülkemizde Türk Silahlı Kuvvetleri dışında usulüne uygun pilot yetiştiren okullar ve kurslar da vardır. Örnek olarak Anadolu Üniversitesi gibi. Tasarı ile Kanun'un 3'üncü maddesinin (a) bendinde yapılacak değişiklik ile ülkemizde bulunan diğer uçuş okulları veya kurslarından mezun olacak emniyet hizmetli pilotların da Emniyet Genel Müdürlüğü bünyesinde görev yapanlarına imkân tanınmaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Emniyet Genel Müdürlüğü Havacılık Dairesi Başkanlığı bünyesinde uçuş hizmetleri görevi, emniyet hizmetleri sınıfına mensup personelce yapılmaktadır. Emniyet hizmetleri sınıfına mensup uçucu personelin ihtiyaca cevap veremediği durumlarda, uçuş görevleri, sözleşmeli personelle görevlendirilmeye çalışılmakta olup, görev ifası açısından, emniyet hizmetleri sınıfına mensup uçuş personeli ile sözleşmeli uçuş personeli arasında da ciddi anlamda fark bulunmaktadır. Bu durum böyleyken, 3160 sayılı Emniyet Teşkilatı Uçuş Hizmetleri Tazminat Kanunu'nun 3570 sayılı Kanun'la değişik 15'inci maddesinde, yalnızca sözleşmeli pilotlardan bahsedilmektedir, emniyet hizmetleri sınıfına mensup pilotlar ve diğer uçucu personel bu kapsam dışında tutulmaktadır. 3160 sayılı Kanun 1985 yılında yürürlüğe girdiğinde, emniyet hizmetleri sınıfına mensup uçucu personel söz konusu madde kapsamında bulunduğu hâlde, 89 yılında 3570 sayılı Kanun'la kapsam dışı bırakılmıştır. Bu durum da, emniyet hizmetleri uçuş personelinin 1989 yılından itibaren altı aylık itibari hizmetlerini almamalarına ve mağdur olmalarına neden olmuştur. Bu tasarıyla, emniyet hizmetli uçuş personelinin madde kapsamına alınarak haklarının yeniden verilmesi amaçlanmaktadır.
Bu kanun taslağı yasalaştığı takdirde, teknik branşlar bir alan olduğu için… Eğitim, zor şartlar altında, yüksek maliyetlerle sağlanan… Dalıcı ve uçucu personelimizin yapmış oldukları yüksek risk grubundan sayılan görevlerinin karşılığı verilmiş olacaktır. Aynı görevleri yapan Türk Silahlı Kuvvetleri personeli haklarına denklik sağlanmış olacaktır. Bu düzenlemeyle sağlanacak haklardan faydalanacak toplam dalgıç ve uçucu emniyet personelinin sayısı da 200'ü geçmemektedir.
Bu kanunun milletimize ve emniyet hizmetleri mensuplarına hayırlı olmasını diliyorum, hepinize saygılar ve sevgiler sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kaya.
Tasarının tümü üzerinde Anavatan Partisi Grubu adına söz isteyen Muzaffer Kurtulmuşoğlu, Ankara Milletvekili.
Buyurun Sayın Kurtulmuşoğlu.
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Ankara) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sözlerime başlamadan evvel hepinizi saygıyla selamlarım.
Emniyet Teşkilatı Uçuş Hizmetleri Tazminat Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerinde söz almış bulunmaktayım.
Emniyet teşkilatında su altında ve su üzerinde uçuş yapan pilotların hakları bu yasayla kısmen de olsa giderilmekte. Bu haksızlığın giderilmesi, Anavatan olarak da bizim arzumuzdur.
Tabii ki, sadece askerî pilotlara tanınan hak, bu yasayla, Türk emniyet güçleri pilotlarına da tanınıyor. Bunda bir şey yok. Bu kadar güzel bir yasanın haksızlığı gidermesi kadar önemli bir şey yok. İktidarın da böyle, toplumun lehine olan kanunları getirdiğinde, Maliye Bakanının her ne kadar "yavru muhalefet" demesine rağmen, muhalefet olarak da doğruya "doğru" demesini bilen bir insan olarak burada söylüyorum.
Ama, bir şeyi daha söylemek mecburiyetindeyim. Buradaki haksızlıkların giderilmesinden söz yok. Fakat, Sayın Bakana sormak istiyorum. Kusura bakmasın, çok sevdiğim bir arkadaşım Sayın Bakan. Ama, ben artık, yolda rahat yürümek istiyorum Sayın Bakanım, yolda rahat yürümek istiyorum, huzur içinde yürümek istiyorum, maçlara rahat gitmek istiyorum, maçlarda kavga istemiyorum, bıçak istemiyorum, sopa istemiyorum, taş istemiyorum Sayın Bakan. Yanlışsa "yanlış" de Sayın Bakanım.
Kapkaçtan kurtulamıyoruz Sayın Bakanım, kurtulamıyoruz… Ne yapacağız bunu? Bunu ben yapacak değilim. Bu, iktidarların görevi, iktidar yapacak bunu; iktidarın emniyet müdürleri yapacak, iktidarın valisi yapacak. Bunu istemek benim hakkım Türk vatandaşı olarak. Bir vatandaş olarak sokakta yürürken, çantamı boynumdan alarak, sürüklerken beni, benim hayatıma mal olacak hiçbir kargaşayı kabul etmiyorum, etmem de olası değil.
Sayın Bakan, gün geçmiyor ki, büyük şehirlerde taciz olmasın, kapkaç olmasın, cinayet olmasın. Her gün bunları dinliyoruz. Bunlardan biri, Sayın Bakanım, sizin çocuklarınız, benim çocuklarım olamaz mı acaba? Eğer, Sayın Bakanım, bu işler benim de başıma gelir diye düşünürseniz, valisi de, emniyet müdürü de, bakanı da böyle düşünürse biz çok şeyi hallederiz; ama, bana uğramayan, beni sokmayan yılan bin yaşasın deme hakkı, İçişleri Bakanının, yok. Böyle bir şey yok. Böyle bir hakkı yok İçişleri Bakanının. Sayın Bakanım, fırsat bekliyordum ki, emniyetten böyle bir şey gelsin de bu gerçekleri ortaya birlikte koyalım. Sayın Bakan…
YÜCEL ARTANTAŞ (Iğdır) - Sayın Bakanı yakaladın yani.
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Devamla) - Sayın Bakan, bundan kaç ay evvel size şöyle bir tavsiyede bulunmuştum: Hemen emniyet müdürlerinizi, 81 emniyet müdürünüzü toplayın, 81 valinizi toplayın demiştim. Sayın Bakan, yaptınız da, onu söyleyeyim, toplantınızı takip ettim, yaptınız; ama, sonuç çıkmadı Sayın Bakan. Niçin sonuç çıkmıyor bunu anlamadım. Biz, -emniyet güçleri için- bu Meclisten, iktidarı ve muhalefetiyle, araba mı istediniz vermediler, vasıta mı istediniz, vermediler, kadro mu istediniz, vermediler!.. Ama, Sayın Bakan, daha düne kadar Emniyet Genel Müdürünü atamadınız yedi sekiz aydır. Niye atamadınız? Yani, niçin atamadınız? Beni atayacak hâliniz yoktu ya! Yine kendi adamınızdan birini atayacaktınız. Niye geciktirdiniz?
İstanbul Valisi "İstanbul'da vaka sayısı azaldı." diyor. Sayın Valim ya sayı saymasını bilmiyor ya bize verilen istatistiki rakamlarda bir yanlış var. Arada bir şey var yalnız. Aynı lafı… Ankara'da da "kapkaç olaylarında, hırsızlıkta azalma var" denildi. Ama, bu bilgileri, istatistiki bilgileri biz yine emniyetten alıyoruz. Yani, biz kendi kafamızdan uydurup da buraya çıkıp, "Şu kadar vaka olmuş, bu kadar emniyet vakası, bu kadar yol kesme olmuş, bu kadar şurada şu olmuş, yaralama olmuş." dediğinde, sizin siteden alıyoruz ve sizin çalışan memurlarınızdan alıyoruz. Ama, İstanbul Emniyet Müdürü "vakalar azalmış" dedi. Neredeyse ortalığı güllük gülistanlık gösterecek.
Sayın Bakan, böyle bir şey var mı? Bu nasıl bir emniyet müdürü? Siz hiç sormuyor musunuz çağırıp da bu arkadaşlarıma "Bu hadiseler nasıl oluyor, hep mi yalan atıyor bu medya; bu yaralılar, bu kapkaççılar acaba yanlıştan mı meydana geliyor, sahiden bunlar var mı?" diye Sayın Bakanım sormuyor musunuz? Ben anlamıyorum Sayın Bakanım ya. Ben, senelerce başhekimlik yaptım. Doktorları toplardım "bu niye böyle, burada bu niye bu şekilde, bu nasıl böyle olur" diye hesap sorardım adamlara. Yani, hesap sorarsanız… Sayın Bakanım, siz valiye hesap sorduğunuzda, vali sizi alacak mı? Böyle bir yetkisi mi var? Valiyi siz atıyorsunuz, emniyet müdürünü siz atıyorsunuz, ben atamıyorum ki. Hesabı da siz soracaksınız, hesabı siz soracaksınız. Hesap adamı sizsiniz. Ben, hiçbir ihaleye başkanlık yapmadım bugüne kadar. Sebebi neydi biliyor musun? Ben, o doktorlara hesap sormak için. Hesap sormak için, hiçbir şeyde böyle başkanlık yapmadım. Sadece "bunlar ne oldu" diye sorardım. Ee, sen Bakansın kardeşim. Senin her türlü şeye gücün yeter. Sen, istediğin valiyi alırsın yirmi dört saatte. Ne yirmi dört saati? "Aldım" dersin. Burada, Sayın Başbakanın, nasıl, Sayın Bakan konuşurken "aldım" dediği gibi…
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) - Bakan gülüyor, Bakan gülüyor!
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Devamla) - …burada konuşurken Bakan alındığına göre, valiyi de istediğin gibi, bal gibi "Sayın Başbakanım, ben bu valiyi beğenmiyorum." dersin. "O valinin, icraatları için beğenmiyorum, yoksa kaşını gözünü beğenmediğim için değil, bu, vilayeti yönetemiyor Sayın Başbakanım" dediğinde, zannetmiyorum, Sayın Başbakan tutsun da, "ya, yok, Sayın İçişleri Bakanı dur bakalım" diyeceğini hiç zannetmiyorum. Aklıselim adamın hiç böyle bir şey demesi olası değildir. Türkiye'yi yöneten, 73 milyona hükmeden bir başbakanın, ilgili bakanın söyleyeceği, ilgili bakanın önereceği bir şeyi geri çevirmesi olası değildir. (AK Parti sıralarından "Kadrolaşma!" sesi) Sakın bana laf atmayın. Kadroyu boş verin. Bana, Türkiyem lazım. Bana, 73 milyon insanın evinde geceleri huzurlu uyuması lazım, sokakta rahat yürümesi lazım, onların rahatça uyuması için Bakanı uyarıyorum. Sayın Bakana siz belki demezsiniz, dost acı söyler, ben Sayın Bakanın dostuyum. Ben ülkemi seviyorum, Bakanı da seviyorum, ama ülkemi daha çok seviyorum, ülkemin halkını çok seviyorum. Evinden eğer sabahleyin çıkıp da, adam evinin kapısını kapatıp akşama geldiğinde "Evimin kapısı açılıp hırsız girdi mi." diye her dakika onu düşüneceğine, onu düşünmeden evine rahat girebilmeli. Yanlışsa yanlış deyin sevgili arkadaşlarım. Etrafınıza bakın bakalım, neler konuşuluyor, neler olduğuna bir bakın yani. Böyle şey olmaz!
Onun için tekrar söylüyorum: Sayın Bakanım, hiç vakit geçmez, bugünden tezi yok… İdareci hesap soran adamdır, idareci yanlışı gören adamdır, idareci yol gösteren adamdır. İdarecilik öyle kolay iş değildir. Tabii ki, İçişleri Bakanı olmak da kolay iş değildir. Bu ülkede 73 milyon insanın her türlü derdiyle, sorunuyla uğraşmak kolay değildir. Ee, o zaman, beni bakan yaparlardı o zaman öyle kolay olsaydı. Ee, siz de Bakansınız. Bakan demek, her şeye gücü, kuvveti yeter demektir.
MUSTAFA NURİ AKBULUT (
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Devamla) - Onun için, bu insanın, insanların malına, canına gasbeden kim olursa olsun, ona dur dedirttirecek, Sayın Bakanım sizsiniz, sizsiniz.
Onun için… Ama bir şeyi söyleyeyim: Dedim ya, benim bir insanımın burnunun kanaması beni çok üzer. Bu televizyonlarda… Hangi milletvekili arkadaşım, çantayı kolundan kapıp giderken, o insanın, o kadıncağızın yolda sürünmesine kimin vicdanı rahat eder? Onu ister mi? Hiçbirinizin istemediğini ben de biliyorum. Sadece ben mi insanım, benim mi vicdanım var, sizin yok mu? Sizin de var, siz de insansınız, bunları siz de görüyorsunuz, siz de acıyorsunuz. Ee, ben, bundan kaç ay evvel dedim ki: "Kızılay'ın ortasında bir eski bakanın cüzdanını aldılar, yarın da sizin alırlar." Öyle dedim, ama İstanbul'un göbeğinde benim milletvekili arkadaşımın arabasının camını kırıp, oradan çantasını aldılar. Haa, demek ki, ağır ağır milletvekilinden başlayıp bakana doğru gidecek demektir bu. Başka türlüsü var mı?
CAHİT CAN (Sinop) - Uçuş hizmetleriyle ne alakası var bunun?
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Devamla) - Var mı? Varsa söyleyin. Siz yol gösterin, siz yol gösterin, ben söyleyeyim, ben size yardım edeyim. Ama, çareyi iktidarlar üretir, çareyi iktidar üretir ve iktidar güçtür, iktidarın gücü fazladır, iktidar her güce talip ise, sahip ise o gücünü kullanacak; yöneticilik onu gerektirir. Gücü kullanamayan, elindeki erki kullanamayan kimse "ben bu koltukta oturayım" diye övünmez. Ben, artık onu demiyorum. Ben, bu işi -bakanım- yaparım diye oradasınız. Ve hem ülkeye yardım eder o bakan hem de Sayın Başbakana yardım eder, çünkü eğer bakanlar iyi çalışırsa, size de öğüt olsun…
ALİ İHSAN MERDANOĞLU (Diyarbakır) - Ders veriyorsun Hocam!
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Devamla) - …bakanlar iyi çalışırsa, o zaman Başbakan da iyi çalışır.
CAHİT CAN (Sinop) - Zaten öyle oluyor, değişen bir şey yok.
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Devamla) - …ama, bir şey söyleyeyim: Müritleri şeyhleri uçurur. Eğer bakanda eksik varsa, eğer bakan yanlış yapıyorsa, hepimize mal olur. Size, iktidara mal olmak yetmez, benim insanıma mal olur yanlış. Yanlışı sadece yanlışa göz yuman değil, yanlışa maruz kalan çeker asıl meseleyi.
İşinize gelmiyor tabii… Böyle deyip de "Niye incitiyorsun?" Kimseyi incitmiyorum. Kimseye de, benden çok akıl verip de… Benden akıllı olmasa bakan olur muydu adamlar? Onun için de, o değil, ama, ben bir gerçeği söylüyorum.
MEHMET ATİLA MARAŞ (Şanlıurfa) - Kim kimi uçuruyor?
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Devamla) - Ben ülkemde rahat yürüyeceğim, rahat yürüyeceğim, sokağa çıktığımda rahat yürüyeceğim, evimde rahat uyuyacağım. Ben, çantamı kolumda böyle sıkıştırmış vaziyette yolda yürümeyeceğim. Ben hayatımın, acaba ne zaman, benim, yoldan geçerken bir serseri kurşununa hayatımın rastlayacağını düşünmeyeceğim. Bir maganda kurşunuyla gitmek istemez, hiçbir halkım istemez, hiçbir vatandaşım istemez.
MEHMET YILDIRIM (Kastamonu) - Kızılay'da gezebilir misin?
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Devamla) - Geçenlerde, bir vatandaş şikâyet etmiş polise. "Bu, böyle böyle oldu." demiş. "Hah, sen mi?" demiş, cezayı yazmış, sonra da "Burada niye bu var?" diye söylemiş. Cezayı yazmış polis, yetmemiş -öyle konuştu diye- sonra 301'den -Sayın Bakanım, gazetede okudum, doğru olup yanlış olduğunu bilemem, onu takip edin- 301'den mahkemeye vermişler…
NAİL KAMACI (Antalya) - Allah, Allah!
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Devamla) - Vatandaşı ya… Mağdur olan vatandaşı, 301'den mahkemeye vermişler.
MEHMET YILDIRIM (Kastamonu) - Kimi vermiş?
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Devamla) - Böyle bir şey olur mu ya? Polise şikâyet etmiş, "Burası… Burada, bak, bu yoktu, ben, böyle böyle oldu, arabam şunu oldu." demiş, "Ha, öyle mi?" demiş, arabaya cezayı yazmış, "Tamam anladık, onu anladık da, bir de sen bana muhalefetten, falandan..." Mahkemeye veriliyor. Sayın Bakan, bunu bilmiyorum, gazetenin haberi. Ona bakın, ona bakın.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) - Hangi gazete?
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Devamla) - Bakın, ateş olmayan yerden duman çıkmaz sevgili arkadaşlarım. Bunu atalarımız bize öğretti, hepinize öğretti. Ama, ben her zaman şunu söylerim: İllaki, bizim her dediğimiz doğrudur... Yanlış da olabilir. Bakan onun doğrusunu bulsun, incelesin. Doğrusu neyse onu bulmak ilgiliye aittir. Yani, illaki, burada her kürsüye çıkan insanların yüzde yüz her dediği doğrudur demek... Belki yanlıştır. İnsanız biz, biz de yanılabiliriz, yanlış okumuş olabiliriz, bize medya da yanlış bilgi vermiş olabilir; ama, sen ilgileneceksin, sen araştıracaksın; o senin görevin, benim değil.
Neyse, bu yasanın çıkması hayırlı olur, ülkemize, milletimize... Bu haksızlığın giderilmesi için, sevgili pilot, su adamı polis arkadaşlarımın buradaki haksızlığının giderilmesinde yardımcı olacağı için, bu kanuna hayırlı olsun diyorum, "evet" diyeceğimizi söylüyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. Hoşça kalın. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kurtulmuşoğlu.
Tasarının tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Enis Tütüncü, Tekirdağ Milletvekili.
Buyurun Sayın Tütüncü. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biz, bu yasa tasarısı üzerinde, öncelikle görüşülmesi amacıyla, 20 Şubat 2007 Salı günü, Grup Başkan Vekilimiz Profesör Doktor Sayın Haluk Koç'la birlikte çok ciddi bir girişim başlatmıştık ve bu girişim çerçevesinde bu kürsüde, bu konuda kısa bir konuşmayı da ben yapmıştım. Ancak, AKP Grubunun uzlaşmaya uymaması nedeniyle o zaman, yani yaklaşık bir ay önce, bu yasa tasarısının burada görüşülmesi mümkün olmadı. Şimdi, çok şükür ki, bir aylık gecikmeyle de olsa bu yasa tasarısını burada görüşüyoruz. Geç kalmış bir görüşmedir ve bu nedenle, biz, bu yasa tasarısının tüm maddelerine olumlu oy vereceğiz ve yasa tasarısının bir an önce çıkarılması için de maddeler üzerinde söz almayacağız.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu yasa tasarısı, ülkemizde hem emniyetin hem de adaletin sağlanması açısından stratejik önemde sayılması gereken bir personel grubunun özlük haklarıyla ilgilidir ve bu personel grubunun yıllardan bu yana daha düşük maaş almış olmalarıyla ilgilidir, emeklilik haklarının, ne yazık ki, yitirilmiş olmasıyla ilgilidir. Bu personel grubu, Emniyet Genel Müdürlüğünde görev yapan kurbağa adamlar ile pilot ve uçuş teknisyenleridir ve bunların tümünün toplam mevcudu 200 kişi dolayındadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu personel, yüksek risk grubu içinde yer alıyor, yani, büyük tehlikeler altında çalışıyorlar, bazen ölümle burun buruna geliyorlar; ne var ki, yıllardır özlük hakları açısından mağdur edilmiş olmanın moral bozukluğu içinde, kendilerine verilen her türlü görevi hiç aksatmadan, yüksünmeden yerine getiriyorlar, yaşadıkları haksızlığın kendi iç dünyalarında yarattığı gerilimleri efendice, olgunca dengelemesini de biliyorlar. Halk deyimiyle, kan kusuyorlar, ancak, kızılcık şerbeti içtik, diyerek işlerine daha çok sarılabiliyorlar. Bu nedenle, bu fedakâr, cefakâr görevlileri, biz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak tebrik ediyoruz, kutluyoruz ve onların bundan sonraki çalışmalarında başarılar diliyoruz ve şimdiye kadar yürütmüş oldukları görevler için de teşekkürlerimizi, şükranlarımızı sunuyoruz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; polis teşkilatı bünyesinde su altı ekiplerinin oluşturulması işi 1997 yılında başlatıldı. Şu an için, bilebildiğimiz kadarıyla, 112 adet kurbağa adam, balık adam yetiştirilmiş durumdadır.
Sayın Başkan, bu ekiplerin oluşturulması işi hiç de kolay olmadı. Önce yüzme ve dalmada dayanıklı, yetenekli görülen personel arasından seçmeler yapıldı. Seçilenler, basınç odası başta olmak üzere çeşitli fiziksel testlere tabi tutuldular. Su altı hekimliğinin heyet raporuyla elemelerden geçirildiler. Dalgıç olabilme vizelerini aldıktan sonra, su altında ve su üstünde arama, kurtarma ve ilk yardım konularında eğitildiler ve yetiştirildiler.
Sayın Başkan, burada, dalış görevinin, suyun basınç etkisi, kirliliği, soğukluğu, bulanıklığı gibi nedenlerden dolayı, nasıl zor ve büyük risk taşıdığını uzun uzadıya anlatmaya gerek yok. Nitekim, büyük risk altında çalışan 2 görevlimiz, ayrı olaylarda, farklı zamanlarda yaşamını yitirmiş ve şehit olmuşlardır. Şehitlerimize, buradan bir daha, Allah'tan rahmet ve yakınlarına başsağlığı diliyoruz. Ne var ki, şehitlerimizin geride kalan ailelerine yasal açıdan ortaya çıkan eksiklik nedeniyle yeterince sahip çıkılamadı. Oysa, benzer sorumluluğu taşıyan Türk Silahlı Kuvvetlerinin dalgıç ve kurbağa adamları yıllardan beri dalış tazminatı alma hakkına sahip bulunuyorlar. İşte, bu yasa tasarısı, Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, böylesi bir haksızlığı ve mağduriyeti giderme amacını taşımaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu yasa tasarısıyla, ayrıca, Emniyet Genel Müdürlüğünde görev yapan uçucu personelin karşılaştığı iki ayrı sorunun da çözülmesi amaçlanıyor. Bu sorunlardan birincisi, uçuş tazminatlarıyla ilgidir. Emniyet kadrosundaki pilotlar ve diğer uçuş personeli itibari hizmet tazminatı alamıyorlar. Neden alamıyorlar? Anımsanacağı üzere, 3160 sayılı Emniyet Teşkilatı Hizmetleri Tazminat Kanunu -ki, 1985 yılında yürürlüğe girmişti- söz konusu personele bu hakkı o zaman tanımıştı. Her yıl için altı aylık itibari hizmet süresi hakkı ve bu hak yaklaşık dört yıl kullanılmıştı. Ancak, 1989 yılında, ihtiyaç hâlinde, yani takviye kabilinden sözleşmeli olarak çalıştırılacak personelin de bu haktan yararlandırılması istendi ve mevcut yasada bu amaçla bir değişiklik yapıldı. Böylece, ihtiyaç hâlinde kullanılacak sözleşmeli uçucu personel de itibari hizmet hakkı almış oldu. İşte, bu aşamada olanlar oldu, Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, tam anlamıyla trajikomik bir hadise yaşandı. Yazım hatası yapıldı, yaklaşık dört yıl önce tazminat hakkını kazanmış olan emniyet hizmetli uçucu personel, yani asıl personel kapsam dışı bırakıldı, kazanılmış hakkını yitirdi. Kelimenin tam anlamıyla, kaş yapalım derken göz çıkarıldı, gözler çıkarıldı.
Hata yapılan yıl 1989, bugün 2007. Yani, yedi yıldır emniyet kadrosundaki pilotlar ve diğer uçucu personel, yirmi iki yıl önce elde ettikleri bir hakka tekrar kavuşmak için bekliyorlar. Bunları daha fazla bekletmeye hakkımız var mı? Yok. İşte, bugün, Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, yedi yıl önce yapılan bir yazım hatasının tahribatını el birliğiyle düzeltiyoruz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu yasa tasarısı, emniyetin uçucu personel istihdamında karşılaştığı bir diğer sorunu da çözmeyi amaçlıyor. Türkiye'de kimlerin pilot ve pilot adayı olabilecekleri 3160 sayılı Kanun'la düzenlenmiştir. Bu Kanun'a göre, ülkemizde yalnızca Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesindeki uçuş okulu ve kurslarından mezun olanlar pilot, bu yerlerde fiilen uçuşa başlayanlar ise pilot adayı olabilmektedirler. Oysa, bugün Türkiye'de Türk Silahlı Kuvvetleri dışında da usulüne uygun pilot yetiştiren okullar ve kurslar bulunuyor, Anadolu Üniversitesi Havacılık Yüksekokulu gibi. İşte, bu tasarı, böyle yerlerden mezun olan emniyet hizmetli pilotların da Emniyet Genel Müdürlüğünde görev yapmalarının yolunu açmaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu yasa tasarısı, son olarak, Anayasa'nın eşitlik ilkesi, sosyal devlet ve adalet anlayışı, ücrette adaletin sağlanması, uluslararası anlaşmalara uyum sağlanması gibi anayasal ilkelerin de söz konusu personel grubu açısından yaşama geçirilmesini sağlamaktadır. Konuşmamın başında da ifade etmeye çalıştığım gibi, gerçekten, oldukça geç kalmış bir yasa tasarısıdır. Hele hele, yıllar önce kazanılmış olan bir hakkın bir hata sonucunda yitirilmiş olmasının yıllar sonra yeniden telafi edilmekte oluşunu da bir daha dikkatlerinize sunmak istiyorum. Az önce de belirttiğimiz gibi, bu yasa tasarısının tümüne olumlu bakıyoruz ve bir an önce yasalaşması için elimizden gelen çabayı göstereceğiz ve bu çerçevede, bundan sonra, öyle sanıyorum, Sayın Grup Başkan Vekilimizin de izniyle -bir daha belirteyim- zorunlu olmadıkça maddeler üzerinde konuşma yapma hakkımızı kullanmayacağız.
Hayırlı olsun. Hepinize en iyi dileklerimle sevgilerimi, saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Tütüncü.
Tasarının tümü üzerinde şahsı adına söz isteyen Mehmet Eraslan, Hatay Milletvekili.
Buyurun Sayın Eraslan.
MEHMET ERASLAN (Hatay) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Emniyet teşkilatımız açısından ve emniyet teşkilatımızın çalışmaları ve hizmetleri açısından gerçekten olumlu bir kanunu, doğru hazırlanmış olan bir kanun tasarısını görüşüyoruz. Bu kanun tasarısıyla ilgili görüşlerimin olumlu olduğunu, oyumun da olumlu olacağını ifade ediyorum.
Kanun tasarısı, gerçekten, uçuş hizmetleriyle ilgili önemli bir boşluğu doldurmakla beraber, su altı çalışmaları, faaliyetleri yapılır iken karşılaşılan zorluklar ve özellikle mağduriyetler bu kanun tasarısıyla ortadan kalkmış ve kaldırılmış olacaktır. Fakat, değerli milletvekilleri, emniyet güçlerimiz, emniyet mensuplarımız çalışmalarını yapar iken karşılaştıkları zorluklar, sadece az önce bahsettiğim konular değil. Türkiye'de 73 milyon ülke insanı yaşarken 73 milyon ülke insanına hizmet eden kesimler vardır. Biz de onlara kamu personeli deriz. Tabii, bu kamu personelinin içerisinde polisimiz de vardır, askerimiz de vardır, doktorumuz da vardır, öğretmenimiz de vardır, hülasa, kamu kesiminde kendi görev alanında iştigalini, görevini en iyi şekilde yapmaya çalışan bu ülke insanı vardır ve bu ülke insanına hizmet eden kamu personeli, bu ülkeye ve bu ülkenin geleceğine hizmet yapar iken, önemli olan, bu ülke insanına bu hizmet karşılığında aldığı mükâfattır. Tabii, bir kamu görevlisi bir polisimizin, bir askerimizin, bir öğretmenimizin, bir doktorumuzun kamu görevindeyken başka bir işle iştigal etme imkânı yoktur. Aynı zamanda bir işletme kurma, aynı zamanda bir ticaret yapma, aynı zamanda farklı bir ekonomik faaliyette bulunma imkânı var mıdır? Öyle bir imkân söz konusu dahi değildir bugünkü kanunlar gereği. Öyleyse, bu ülke insanına hizmet eden kamu kesimine Türkiye Cumhuriyeti hükûmetlerinin borcu ve görevi, kamu kesiminde çalışan personelin kendi onur ve haysiyetine yaraşır ve yakışır bir hayat standardını onlara sunabilmektir.
Bugün, emniyet birimlerimizin, emniyet teşkilatımızın gerçekten çok ilgilendiği ve onu çok yakından ilgilendiren bir kanun tasarısını görüşüyoruz. Ben, Sayın Bakanımdan, bu kanun tasarısıyla beraber polisimizin özlük haklarının iyileştirilmesiyle ilgili bir kanun tasarısı da getirmesini beklerdim. Polisimizin çalışma şartlarının, çalışma ortamının iyileştirilmesiyle ilgili bir kanun tasarısının kendileri tarafından buraya indirilmesini, getirilmesini gerçekten temenni ederdim. Özellikle emniyet mensuplarımızın, emniyet teşkilatında çalışan arkadaşlarımızın ekonomik şartlarının iyileştirilmesi. Evet, belki de ekonomik şartlarının iyileştirilmesi gereken tek birim o değil. Bu ülkenin muhtarları da kamu görevlisi. Muhtarlarının da ekonomik şartlarının iyileştirilmesi gerekiyor. Asgari ücret bu ülkede 403 milyon, muhtarın aldığı maaş 240 milyon. Almış olduğu 240 milyon Bağ-Kur primini dahi ödememektedir, ödemiyor. Ama, biz, Türkiye Cumhuriyeti devletinin mührünü ona vermişiz, imza yetkisini vermişiz ve işlediği fiillerden dolayı sorumluluk yüklemişiz, sorumluluk vermişiz, ama asgari ücreti dahi muhtarımıza veremiyoruz. Yani, konumuz, emniyet teşkilatları, emniyet mensupları, ama bu örnekler bütün sektörde çalışan arkadaşlarımız için geçerli. Bu, poliste de böyle, emniyette de böyle, öğretmenlerde de böyle, doktorlarda da böyle. Özellikle kamu kesimine yüzde 2,5 + 2,5 öngörülen 2007 zamları, yüzde 5 oranında toplam zamlar enflasyon oranının çok çok altındadır. Eğer Türkiye'de yüzde 10 enflasyon var ise, biz, kamu kesiminde çalışan ve bu ülkeye hizmet eden bu arkadaşlarımıza niye yüzde 5 zam öngörüyoruz ve emeklilerimize neden yüzde 5,5 zam öngörüyoruz? Emeklilerimize vermiş olduğumuz yüzde 2,5 ve 2,5 şeklindeki zamlar, ocak ve şubat ayındaki enflasyonla zaten ortadan kalkmış durumdadır. Polislerimiz de aynı şekilde. Polislerimiz, bu ülkenin huzuru, güvenliği, bölünmez bütünlüğü için mücadele veren, kelle koltukta vazife gören ve hiçbir süre gözetmeksizin, süre mefhumu olmaksızın gece gündüz çalışan polis memurlarımız, polis teşkilatındaki arkadaşlarımız, emniyet teşkilatındaki arkadaşlarımız, acaba ben, çocuklarımın giderlerini, evimin giderlerini, telefon faturasını, elektrik, doğal gaz ve ev kirasını nasıl ödeyeceğim kaygısı içerisinde olmamalıdır. Toplumu birinci derecede ilgilendiren, toplumun huzur ve güvenliğiyle ilgili gerçekten çok ulvi bir görevi, kutsal bir görevi ifa eden emniyet mensupları, kredi kartımı nasıl ödeyeceğim, kullandığım kredi borçlarını nasıl ödeyeceğim, nereden bulacağım, kimden borç para bulacağım, geçimimi ailemle nasıl devam ettireceğim kaygısı içerisinde olmamalıdır. Türk polisinin düştüğü bu hâl, doğru bir hâl değildir ve çok kıvanç verici bir hâl değildir.
Değerli arkadaşlar, o yüzden, işte o yüzden, kredi kartı mağdurları 500 bini aşmış durumdadır, yarım milyonu aşmış durumdadır. Bunları şunun için ifade ediyorum: Önemli bir görev, önemli bir birim, önemli bir bakanlık, önemli bir genel müdürlük ve toplumu da birinci derecede ilgilendiren, toplumun da huzur ve güvenliğini ilgilendiren konuyla ilgili çalışmalar yapan polis teşkilatının çalışma şartlarının düzenlenmesi gerekmektedir, özlük haklarının iyileştirilmesi gerekmektedir, hele hele ekonomik şartlarının kati surette, en hızlı ve en süratli bir şekilde ekonomik şartlarının ayrıca iyileştirilmesi ve onlara huzur içerisinde, güven içerisinde, çoluk çocuğuyla, ailesiyle kimseye muhtaç olmadan, kredi kullanmadan, ondan bundan borçlanmadan yaşayabilecekleri bir hayat standardını onlara sunmak, iktidarın ve Türkiye'nin aslında görevidir, Türkiye Büyük Millet Meclisinin görevidir.
Köy korucularımız, bu ülkenin bölünmez bütünlüğü için, bu ülkenin İstiklal Marşı için, bu ülkenin bayrağı için, bu ülkenin bir karış toprağı için kelle koltukta vazife gören, şehit olan 60 bine yakın korucumuz, maalesef, çatışmalara girdiği hâlde, hayatını verdiği hâlde, akrabalarını kaybettiği hâlde, şehit olduğu hâlde, hiçbir sosyal güvenliğe tabi değildir. Eğer korucuların bir tek sosyal güvenliği var diyen arkadaşımız varsa, çıksınlar, bu kürsüden bizlere bunu ifade etsinler.
ÜNAL KACIR (İstanbul) - DYP döneminde var mıydı?
MEHMET ERASLAN (Devamla) - Türkiye Cumhuriyeti devleti, milletiyle güçlü bir devlettir. Bin yıllık devlet tecrübesine, bin yıllık millet tecrübesine sahip olan bir ülkedir. Türkiye Cumhuriyeti devleti sosyal bir devlettir. Yanında çalıştırdığı kamu personeline, gerek köy korucuları gerek polisi gerek askeri gerek öğretmeni gerekse doktoruna gerektiği kadar ücreti vermek durumundadır ve Anayasa'ya göre sosyal devlet ilkesinin gereği budur, bunu yapmalıdır.
Kamu kesimi, çünkü, 73 milyon ülke insanına hizmet veren, 73 milyon ülke insanı için gece gündüz çalışan önemli birimlerdir, önemli kesimlerdir. O hâlde, eğer onlar devletin işlerinin ve işlemlerinin yürütülmesi noktasında gayret gösteriyorlar ise, toplumun işlerinin aynı zamanda yürütülmesi için önemli gayretler gösteriyorlar ise, burada Türkiye Cumhuriyeti devletinin de görevi, siyasi iktidar kanalıyla, onlara, onur ve haysiyetlerine yaraşır, yakışır hayat standardını ve ücret standardını onlarla buluşturmaktır; aksi takdirde, bu ülkede güvenlikten, huzurdan, mutluluktan ve geleceğe umutla bakış açısından bahsetmemiz mümkün olmayacaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Eraslan, lütfen toparlayınız.
MEHMET ERASLAN (Devamla) - Ben, Sayın Bakanımızın, polislerimizin bu taleplerini ve polislerimizin adına, burada, Türkiye Büyük Millet Meclisinin kürsüsünde zikretmiş olduğumuz, gündeme getirmiş olduğumuz bu hususları dikkate alacağına inanıyorum ve en kısa zamanda emniyet teşkilatlarımızın özlük haklarının, çalışma şartlarının ve ekonomik şartlarının, ekonomik koşullarının kendi taraflarından iyileştirilmesiyle ilgili kanun tasarısının Türkiye Büyük Millet Meclisine getirileceğine inanıyorum.
Bu kanunun olumlu kanun olduğunu ve bu noktada desteğimin olduğunu ifade etmiştim. Emniyet teşkilatlarımıza, emniyet mensuplarımıza hayırlar getirmesini bu kanun tasarısının temenni ederken, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Eraslan.
Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
1'inci maddeyi okutuyorum:
EMNİYET TEŞKİLÂTI UÇUŞ HİZMETLERİ TAZMİNAT KANUNUNDA
DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1.- 28/2/1985 tarihli ve 3160 sayılı "Emniyet Teşkilâtı Uçuş Hizmetleri Tazminat Kanunu"nun adı "Emniyet Teşkilâtı Uçuş ve Dalış Hizmetleri Tazminat Kanunu" olarak değiştirilmiştir.
BAŞKAN - Madde üzerinde Anavatan Partisi Grubu adına söz isteyen Hüseyin Güler, Mersin Milletvekili.
Buyurun Sayın Güler.
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlar, kanunun 1'inci maddesi üzerinde Anavatan Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Evet, seçim dönemi olunca, bakıyoruz, tüm kamu çalışanları için birer birer, artık, seçim rüşveti de demek istemiyorum ama, gecikmiş olan bir kanun teklifi.
Evet, Sayın Başbakan başta olmak üzere tüm bakanlar seçim stratejinin uygulanmadığını, seçim politikalarının yapılmadığını her defasında söylemesine karşın, her vesileyle karşılaştığımız bir sıkıntı var: Seçim döneminin nimetleri, tüm kamu personeli başta olmak üzere herkese net olarak verilmekte.
Evet, emniyet personelimizin özverili, yıllardır çektiği sıkıntıları bugün kısmen de olsa yaraya merhem olabilecek düzeyde de değil bu olay, yeterli de değil. Günümüzün teknolojisine baktığımızda, günümüzün suç oranlarının takibine baktığımızda, teknoloji üst düzeyde olmalı, hareket yeteneği üst düzeyde olmalı emniyet çalışanlarımızın. Her şeyden önemlisi, vefakâr, cefakâr ve bu vesileyle de özverili çalışan tüm emniyet teşkilatının tüm personelini buradan yürekten kutluyoruz, çünkü mesaisi belli değil. Yeri, iki dudak arasında ve hele büyükşehirler -Sayın Bakan burada- artık kaçış bölgesi olmuş emniyet çalışanları için, dâhil olmak üzere. Sürekli, geçenlerde, Sayın İçişleri Bakanı "İstanbul'da 13 bin emniyet personeline ihtiyaç var." dedi, 13 bin. Bunu çözecek olan kim? Sizlerdiniz. Günaydın derler. İktidardınız, hatırlatmak gerekir. Ama maalesef, bu konuları dahi çözemediniz ve bugün büyük şehirler, emniyet personeli için artık, biraz, zulüm demeyeceğim ama, bunun yanında, sadece, sanki, böyle ekonomik durumlarının, olağanüstü sıkıntılarının had safhada olduğu, emniyet çalışanının özlük haklarının sıkıntılı olduğu bir dönemde, büyük şehirler, maalesef, sürgün bölgesi gibi algılanıyor, keşke çıkmasın diyor. Sayın Bakana buradan sormak istiyorum: Tayin süreci önümüzdeki dönemde gelecek. Kaç emniyet personeli, bugün, büyük şehirlerden, daha alt diyebileceğimiz küçük şehirlere doğru, daha rahat, huzur içerisinde yaşayabileceği şehirlere tayin istemekte?
Bu vesileyle, emniyet çalışanlarının bugünkü özlük haklarına çözüm olarak sunduğunuz bu kanun teklifini, biz, Anavatan olarak yürekten destekliyoruz, ama, aksayan yönü de lütfen görün. Bu seçim dönemindeki yapmış olduğunuz bu çalışmaları halk unutmayacaktır. Seçim rüşveti diyebileceğimiz bir dönemdir bu dönem. Her dönem çıkarttığınız bir anlayış içerisinde, işte çiftçilerin borçlarının silinmesi, işte kamu personeline, geçici kamu personeline 240 bin kadro açılması, işte bunların hepsi seçim rüşveti. Biz de diyoruz ki, emniyet personelinin bu kadar hareket yeteneği olması gerekirken, zaman zaman gidin karakollara, karakollardaki emniyet personelinin sıkıntısını duyun, hepimizin yürek acısı. Ortalama on iki saat çalışabilen bir emniyet personeli, on iki saat ve bir gün sonra, yirmi dört saat dinlenmeden, tekrar bir mesai. Arkasından, polisin özellikle büyük şehirlerde, gasp, adi suç oranının olağanüstü yüksek olduğu bir dönemde, artık, hele hele cezaevlerinin 2 kat dolduğu bir yerde… Ben, size sadece Mersin'den örnek vermek istiyorum: 470 kişilik bir Mersin Cezaevinin kapasitesi, 1.170 kişi kalıyor arkadaşlar, 1.170 kişi! Toplum sürekli suça eğilimli, toplum sürekli olumsuz koşullar içerisinde. Artık, cumhuriyet savcıları dahi suçluyu yakalamak yerine, daha doğrusu cezaevine atmak yerine, mahkemelerde tutuksuz yargılama eğiliminde. Bu sefer de emniyet teşkilatı diyor, biz tutukluyoruz, daha doğrusu, biz yakalıyoruz, savcılar serbest bırakıyor. Tabii ki, aslında, Türkiye'nin temel sorunu, bu sorunlar sadece emniyet tedbirleriyle çözümlenmez. Toplum cinnet safhasında. Her yerde karşılaştığımız sıkıntı, sürekli tetikleyen bir unsur. İşte, korna çaldı, yer vermedi diye, kaç kişinin öldüğünü ve suçluyu yakalayıp denize attıklarını görüyoruz. Bu toplum böyle miydi? Bu hâle getirdiniz ama.
Bugün, emniyet personeli de, artık, yetersizlikten, kendi iç sorunlarıyla boğuşmaktan, düne kadar ekonomik sıkıntısı olmayan, bugün aynı emniyet personeli de yine kredi kartlarıyla baş başa kalmakta ve ciddi anlamda suça da bir eğilim artmakta, çünkü, insanın düşüncesini yaşam koşulları belirler ve emniyet personelinin çalışma koşulları son derece kötü ve gelişen teknolojik çağda da, imkânsızlıklar doğrultusunda, adli vakaların takibinde, maalesef, kamu vicdanını rahatlatacak unsurlar yoksun.
Bugün, Hrant Dink cinayetinde bile hâlâ tam boyutuyla bir çözüm yok. İstanbul yaşanmaz bir şehir ve geceleri, o güzelim, dünya kenti ilan ettiğimiz İstanbul'da gasp, suç ve aynı zamanda da toplumun her türlü can ve mal güvenliği açısından da ciddi sıkıntıları mevcut. Sadece İstanbul mu? Bizim Mersin de aynısı. Akşam yediden, dokuzdan sonra çıkmak mümkün değil. Sokaklar, düne kadar kahvesini içtiğimiz, komşumuzun hâl hatırını sorduğumuz, muhabbet ettiğimiz sokaklar bugün yaşanmaz hâlde. Güpegündüz kalaşnikoflarla gövde gösterisi yapılıyor. Mersin'de otogar kalaşnikoflarla tarandı. İstanbul da keza aynı. Güpegündüz ve bu kadar can ve mal güvenliğinden yoksun olan bir ülkede emniyet tedbirlerinin, emniyet personelinin tüm özverisine rağmen gitmiyor. O zaman, yapılması gereken, bir an önce emniyet personelinin sayısını artırmak. Evet, ama, tek başına yeterli bir faktör değil. Emniyet personelinin özlük haklarını artırın. Emniyet personeline hareket yeteneği sağlayın. Günümüz teknolojisi içerisinde tüm imkânlar tanınsın, ama, tek başına yeterli mi? O da yeterli değil. Gelir dağılımının bu kadar bozuk olduğu bir yerde, ilkokulların çevresinde on bir yaşına inmiş esrar içme yaşını düşünün. On üç yaşına kadar -söylemek değil ama, burada- gayrimeşru ilişkilerin yaşandığı Türkiye'de, maalesef insan kaynağı her geçen gün kirlenmekte zorlanmıyor. Biz de diyoruz ki, bu sorun, sistemin sorunu. Dört buçuk yılda, beş yıldır iktidar olduğunuzun farkına varmadınız ve her geçen gün, toplumun gidişatı maalesef olumsuz yönde, ama, bu konuda, istikrar diye kamuoyuna yutturulan, ama, her geçen gün açlık ve sefaleti kader gibi algılanan bir ülkede, ülkemde, insanlarım yarınların hayalini kuramaz hâle geldi ve yaptığı tek şey var, günübirlik yaşamak. Ailede huzurun olmadığı bir yerde, sadece sığınacakları birer kahvehane köşelerinde zaman yitirmekte, zaman öldürmekten öteye gitmemekte. O zaman yapılması gereken bir şey var, burada AKP'ye değil, halkımın sağduyusuna sesleniyorum: Bu yıl ülkenin kader yılı. 2007 yılı, seçim yılı ve herkesin kendi kaderine sahip çıkmasını istiyoruz ve hiçbir şey çözümsüz değil. Bu toplumun acz duygusu veya yoksulluk duygusu, yenilmeyecek bir kâbus ya da yenilmeyecek bir sebep ve sonuçlar değil, ama, bunun karşılığında yapılması gereken tek şey var, umutlar bitmesin diyoruz ve bu ülkede 2007 yılını kader yılı olarak ilan ediyoruz.
Biz, Anavatan olarak hep söyledik, ülkenin sorunları çok çabuk çözümlenir, ama, beş yılda yaratılan sonuç belli. Ülke, her geçen gün sömürüye, her geçen gün yoksullaşan ve her geçen gün de uydu bir devlet anlayışından öteye gitmeyen, müteşebbisinin de taşeronlaşmaktan öteye gitmeyen bir ülke konumundayız. Emek, her geçen gün yoksullaşan ve köleleşmeye doğru gitmekte. Dün altı saat, yedi saat çalışanlar, ister küçük esnaf olsun ister köylü olsun ister işçi olsun, bugün en az on saat çalışmak zorunda, en az on saat, aynı yaşam standardını yakalamak için ya da işini korumak için. Böyle bir ülkeyi düşündüğümüzde, ülkem bunu hak etmiyor. Her köşesi birer cennet köşesi olan ülkemde, insanlarımın mutlu olması gerekir, ama, yaratılan bir şey daha var, bu ülkede sürekli gerginlikler üzerine medet umulan bir siyasi süreç yaşanıyor. AKP İktidarı, beş yıllık icraatının hesabını vermeden, laik-antilaik gerginliği içerisinde, o gerginlikten medet umar hâle geldi. Ee, tabii, birileri de buna, bunun ekmeğine, değirmenine su taşımakta devam ediyor. Biz de diyoruz ki, bu ülkenin gerginlikten çok hoşgörü, sevgi, kardeşliğin ve barışın öne çıktığı bir ülkenin özlemi, yani Türkiyeli olmak.
Evet, geçenlerde Milliyetin bir araştırmasını hep beraber gördük. Bu ülke bütünlükten yana, kardeşlikten yana, ama, bu süreci kaşıyıp sadece kutuplara bölmek, ötekiler bizden veya sizden-bizden kavramı içerisinde saflara bölmek ve bu saflardan da siyasi rant elde etmek işinize gelebilir. Ama, olan ülkeye mal olmakta. Biz de diyoruz ki: Ülkemizin bu yapıyla, bu yönetim anlayışıyla, akılsız yönetim diyebileceğimiz, verimsiz yönetim diyebileceğimiz bir anlayışla gideceği yer duvara toslamak. Ve bu ülkede son beş yılda -herkes bilsin- 174 milyar dolar sadece devlet dış borç ödemiştir devlet, özel sektörün ödediği hariç. Ama, bunlar sizi rahatsız etmiyor -biliyorum- AKP olarak, ama, halkımın cebini yaktı, halkımın vicdanını yaktı. Böyle olunca da, hepimizin özlemi, yarınların hayalini kurabilecek bir Türkiye özlemi. Bu yüzden de, yapılması gereken şey, sokakların can ve mal güvenliği ve özellikle hayal kurabileceğimiz bir Türkiye özlemi.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HÜSEYİN GÜLER (Devamla) - Tamamlıyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Güler.
HÜSEYİN GÜLER (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Bunun da altyapısı belli. Umutlar bitmesin diyoruz.
Evet, emniyet personeline buradan yürekten teşekkür ediyoruz özverili çalışmalarından dolayı. Özlük hakları başta olmak üzere tüm teknik imkânlarının sunulmasını bekliyoruz; çünkü, onlar kamunun vicdanıdır.
Ve emniyetin kendi personeli içerisindeki hiyerarşik yapıda liyakat öne çıkmalı. Nihayetinde Sayın Grup Başkan Vekilim bahsetti. Daha önce görev süresi dolmak üzere olan, yaş haddinden dolmak üzere olan emniyet genel personelini dahi atamakta zorlandınız. Emniyet Genel Müdürlüğü. Bir teşkilatın, yanılmıyorsam, yaklaşık 173 bin personeli olan bir emniyet genel teşkilatının başını atamakta zorlandınız. Bunlar bilinmiyor muydu; ne zaman yaş haddinden emekli olup olmayacağı? Veya kamunun kendi hiyerarşik güçler dengesinde bu işin nasıl çözümleneceğini iyi bilmeliydiniz. Ama, sadece "Göç, yolunda düzelir." anlayışıyla yola devam ettiniz, "Biz iktidarız, tek başımıza bir çoğunluğuz." dediniz; ama, sadece duvara toslattınız bu ülkeyi. Ülkem bunları hak etmiyor. İnanıyorum ki, halkımın sağduyusu, vicdanıyla, yüreğiyle, beyniyle baş başa verip kendi hayaline ve kendi kaderine sahip çıkar diye düşünüyorum.
Bu kanunun emniyet personeline katkıda bulunması dileğiyle hayırlı olmasını diliyorum, saygılar sunuyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Güler.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
2'nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- 3160 sayılı Kanunun 1 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"MADDE 1- Bu Kanunun amacı, Emniyet Genel Müdürlüğünde kadrolu veya sözleşmeli olarak görevli pilot, pilot adayı ve uçuş ekibi ile kurbağa adam ve kurbağa adam adaylarının hizmet müddetlerinin, kendilerine ödenecek tazminatlar ile bu tazminatların ödenmesine dair esas ve usûllerin düzenlenmesidir."